VEKALET - HÜKÜMLER |
A. VEKİLİN MÜVEKKİLİN
SÖZÜNE UYGUN HAREKET ETMESİ
[Vekaletin hükümlerinin]
birincisi, vekilin müvekkilden sadır olan lafza veya karinenin gösterdiği şeye uygun
bir tasarruf ta bulunmasıdır. Nevevi bunu şu sözleriyle ifade etmiştir:
Mutlak olarak satım
yapma konusunda vekil kılınan kişi, o beldedeki para birimi dışında satım
yapamaz, veresiye satım yapamaz, :ahiş fiyat farkıyla [aldanmayla] satım
yapamaz.
Fahiş fiyat, genellikle
yüklenilmeyecek olan fiyattır. Vekil bunlardan herhangi birisi üzerine satım
yapar ve malı teslim ederse [müvekkile] tazmin eder.
Müvekkil vekili vadeli
satım yapma konusunda vekil kılsa ve vadeyi belirlese vekil buna uyar. Şayet
vadeyi belirlemezse daha doğ'u görüşe göre vekalet sahih olur. Bu durumda vade
o tür malın satımında halk arasındaki uygulamaya göre belirlenir.
[Bir malı satma
konusunda] vekil tayin edilen kişi malı kendisi veya küçük çocuğu için satın
alamaz.
Daha doğru görüşe göre;
a. [Bir malı satmaya
vekil olan kişi] malı babasına veya yetişkin olan oğluna satabilir.
b. Malı satmaya vekil
olan kişi satım bedelini teslim alma ve malı teslim etme konusunda yetkilidir.
Vekil, sattığı malın bedelini
teslim almadıkça malı teslim edemez. Şayet buna aykırı davranırsa tazmin
yükümlülüğünü üstlenir.
Bir şahıs bir başkasını
bir şey satın alma konusunda vekil tayin ettiğinde vekil kusurlu bir şey satın
alamaz. Şayet kusurlu bir şeyi kendi zimmetinden ödeyeceği bir şey karşılığında
satın alırsa bakılır:
[a] - Kusurlu mal
kusuruyla birlikte satın almak için ödediği şeye denkse [bakılır:]
Kusuru bilmiyorsa bu
satım müvekkil adına gerçekleşmiş olur.
Kusuru bilerek satın
almışsa daha doğru görüşe göre bu, müvekkil adına gerçekleşmiş olmaz.
[b] - Kusurlu mal, onun
için ödenen bedele denk değilse -müvekkil durumu bilse bile- satım onun adına
gerçekleşmez. Durumu bilmiyorsa daha doğru görüşe göre onun adına gerçekleşir.
Satım müvekkil adına
gerçekleşince gerek vekil gerekse müvekkil malı kusur sebebiyle geri verme
hakkına sahiptir.
Vekil, kendisine vekalet
verilen konuyu yapabilecek durumda ise müvekkilden izinsiz olarak o konuda
başkasını vekil tayin edemez. Şayet vekil tayin edildiği konuyu iyi yapamadığından
dolayı veya bu kendisine yakışmadığından dolayı yapamıyorsa o zaman başkasını
vekil tayin edebilir. Vekile bırakılan işler çok olduğundan vekil bunların
tümünü yapamıyorsa mezhepte esas alınan görüşe göre yapa bildiğinin üzerindeki
kısım için başkasını vekil tayin edebilir. Müvekkil vekile başkasına vekalet
verme konusunda izin verir de "kendi adına vekil tayin edebilirsin"
derse, vekil bunu yaptığında ikinci vekil vekilin vekilidir. Daha doğru görüşe
göre birinci vekilin ikinciyi azletmesi veya birincinin kendiliğinden azlolması
durumunda ikinci vekil de azlolur. Müvekkil "benim adıma vekil tayin
edebilirsin" dese bu durumda ikinci vekil müvekkilin vekili olur.
[Müvekkiı, herhangi bir kayıt koymaksızın] mutlak olarak ["vekil tayin
edebilirsin"] derse, daha doğru görüşe göre hüküm yine böyledir.
Ben [Nevevi] şöyle
derim: Bu iki durumda vekillerden hiçbirisi diğerini azat edemez ve birinin
azlolması ile diğeri azlolmaz. Vekilin başkasına vekalet vermesini
onayladığımızda vekilin güvenilir birini vekil tayin etmesi şarttır. Ancak
müvekkil başka birini belirlemişse o zaman onu tayin edebilir. Vekil, güvenilir
bir kimseyi vekil tayin ettikten sonra o kişi fasık olsa daha doğru görüşe göre
vekil onu azletme yetkisine sahip değildir. Allah daha iyi bilir.
1. Herhangi bir kayıt
konulmamış satım akdine vekil kılınan kişi;
a. O bölgedeki para
birimi dışında bir başka para birimi karşılığında malı satamaz; çünkü örf
karinesi [halkın uygulaması] bunu göstermektedir. Şayet bölgede iki para birimi
bulunuyorsa en yaygın olanı üzerinden satım akdi gerçekleşmiş olur. Her iki
para birimi de eşit olarak kullanılıyorsa, müvekkil için en yararlı olanı
üzerinden satım akdi yapılmalıdır. Şayet her ikisi bu bakımdan da eşit ise
vekil dilediğini seçer. Cüveynı ve Gazall' nin belirttiğine göre vekil aynı
akitte bu iki para birimi üzerinden satış yaparsa caiz olur.
Not: "Bölge" ile kastedilen, vekalet
verilen bölge değil satımın yapılacağı bölgedir. Ancak kişi, vekalet konusu
olan malı izinsiz olarak yanında götürse ve götürdüğü yerde satsa, satma
hakkına sahip olduğu bölgedeki para birimi esas alınır.
Nevevi'nin "mutlak
olarak" ifadesi hal-durum zarfıdır. Nevevi' nin "bi
mutlaki'l-bey'" [mutlak satım akdiyle] demesi daha uygun olurdu. Bunun
şekli, malın satılacağı bölge, satım bedelinin ödeneceği vade veya para
birimine değinmeksizin yalnızca "seni şu malı şu kadara satmaya vekil
kıldım" demesiyle olur. Nitekim ben, Şarih Celaleddin el-Mahalli'ye tabi
olarak Nevevl'nin ifadesini bu şekilde açıkladım. "el-Bey'u'l-mutlak"
ifadesi,
"mutlaku'l-bey'"
ifadesinden farklıdır; çünkü "el-bey'u'lmutlak" ifadesinde satım akdi
"mutlak" olmakla kayıtlanmıştır, oysa kastedilen "kayıtsız
olarak yapılan satım akdi"dir.
b. Emsal bedelden daha
fazla olsa bile vadeli olarak satamaz; çünkü "mutlak" satıma vekil
kılmak, satımın peşin olmasını gerektirir. Zira halk arasında çoğunlukla
görülen şey satımın peşin yapılmasıdır.
c. Vekil, malı büyük
fiyat farkıyla [gabn-i fahiş ile] de satamaz. Büyük fiyat farkı, genellikle
insanların yüklenmeyecekleri ölçüdeki fiyat farkıdır. Ancak küçük fiyat farkı,
yani insanların genellikle yüklenebilecekleri on dirhemde bir dirhemlik fark
gibi bir farkla satım yaparsa satım akdi sahih olur.
İnsanların yüklenebileceği
fiyat farkı -Ruyanı'nin de belirttiği üzere- mal cinslerine göre değişir,
dolayısıyla yukarıdaki örnekte geçen bir dirhemlik fiyat farkı [her durumda]
göz önünde bul und urulmaz. Bu yüzden İbn Ebu'd-Dem şöyle demiştir:
Yüz dirhemlik bir malda
on dirhemlik indirime göz yumulabildiği halde bin dirhemlik bir malda yüz
dirhemlik bir indirime, on bin dirhemlik bir malda bin dirhemlik bir indirime
göz yumulmaz. Bu konuda doğru olan şey halkın uygulamasını esas almaktır.
Vekil, malı emsal fiyatına
sattığı halde ortada o mala verilmeyecek kadar fazla fiyat veren güvenilir bir
kimse bulunduğu takdirde bu satım akdi sahih olmaz; çünkü vekilden istenen şey
müvekkilin yararını gözetmektir. Malı almayı isteyen kişi muhayyerlik esnasında
mevcut ise daha doğru görüşe göre vekilin akdi feshetmesi gere•r. Şayet vekil
feshetmezse -rehnin adil fiyata satılması meselesinde eçtiği üzere- akit
kendiliğinden fesholur.
Bu, -Ezrai'nin de
belirttiği üzere- mala daha fazla fiyat veren kişi, orcunu ödemeyi geciktiren
ve kendini üstün göstermeye çalışan bir Kimse olmadığı ve malı ile kazancı da
haramdan olmadığı takdirde söz konusu olur.
Not: Emsal fiyat, müşterinin ödeyeceği en üst
fiyattır.
2. Vekil, [yukarıdaki üç
maddede sıralanan şartlara] muhalefet ederek malı bu şekillerden birine göre
satsa, mezhepte esas alınan görüşe göre satım akdi geçerli olmaz. Malı
müşteriye teslim ettiğinde -haksız bir fiil yapmış olduğundan- malın tazmin
yükümlülüğünü üstlenir. Şayet mal müşterinin elinde ise malı ondan geri ister.
Şayet mal müşterinin elinde değil ise müvekkil malı -Rafifnin belirttiğine
göre- ister mislı isterse kıyemı bir malolsun dilerse müşteriye dilerse vekile
kıymeti üzerinden tazmin ettirir. Sonraki alimlerden biri ise :nalın mislı
olması ile kıyemı olması arasında ayrım yapmış ve tazmi:ıin müşteri üzerine
gerekli olduğunu söylemiştir.
Vekil, malı müşterinin
elinden geri aldığında -tıpkı rehin konusunda güvenilir üçüncü şahsın rehin
malı satması meselesinde olduğu gibi- önceki izne dayalı olarak malı satabilir.
Ancak mal bir kusurdan
dolayı veya müşteri lehine muhayyerliğin şart koşulduğu bir akitte müşterinin
muhayyerliğini kullanmasından dolayı fesh olmuşsa vekil bu malı önceki izne
dayalı olarak başkasına satamaz. Arada şu fark vardır: Birinci durumda mal
müvekkilin mülkiyetinden çıkmamıştır. İkinci durumda ise müvekkilin mülkünden
çıkmıştır. Malın müvekkilin mülkiyetinden çıkması vekilin kendiliğinden
azlolması anlamına gelir.
Vekil malı müşteriye
teslim etmeden önce tazminle yükümlü olmaz. Onun tazminle yükümlü olduğunu
söylemek, saçma bir görüştür.
Not: Nevevi, benim açıklamada yaptığım gibi
"satım sahih olmaz ve vekil tazmin yükünü üstlenir" demiş olsa daha
iyi olurdu, çünkü tazmin, satımın sahih olmamasını gerektirmez.
Müvekkil vekile
"malı kaça istersen sat" demişse, vekilin aleyhte aşırı fiyat
farkıyla malı satması sahih olur. Ancak veresiye satması ve o bölgede geçerli
para birimi dışında bir para karşılığında satması sahih olmaz.
Müvekkil "dilediğin
karşılıkla sat" veya "kalayına ne gelirse onun karşılığında sat"
demişse malı başka bir mal karşılığında satmak sahih olur, aleyhte aşırı fiyat
farkıyla satmak ve veresiye satmak sahih olmaz.
Müvekkil "nasıl
istersen öyle sat" demişse, vekilin malı veresiye satması sahih olur,
aleyhte aşırı fiyat farkıyla veya bölgedeki para birimi dışında bir para
karşılığında satması sahih olmaz.
Müvekkil "değerli
veya değersiz bir şey karşılığında sat" dese vekilin malı aleyhte aşırı
fiyat farkıyla veya mal karşılığında satması sahih olur, veresiye satması sahih
olmaz.
Çünkü "kaça"
ifadesi sayı içindir ve azı da çoğu da içerir. "Neye" ifadesi ise
cins içindir, bölgedeki para birimini ve malı içerir. Ancak sonuncu ifadede
müvekkilin "değerli veya değersiz bir şey karşılığında" ifadesi örfe göre
az ve çoğu da kapsar. "Nasıl" ifadesi hal içindir dolayısıyla peşin
satışı da veresiye satışı da kapsar.
3. Müvekkiı, bir kimseyi
"yaz mevsiminde buz satın alma" konusunda vekil tayin etse, vekil onu
kış mevsiminde veya başka bir yaz mevsiminde satın alamaz.
4. Müvekkil, bir kimseyi
malını veresiye / vadeli satma konusunda vekil tayin etse [iki ihtimal söz
konusudur:]
[a] - Vadeyi
belirlemişse bu durumda vekil buna uyar. Vekilin o M süreye kadar vadeli olarak
malı satması caizdir, bu vadenin ötesine 6 geçemez. O süreden daha kısa vadeli
satarsa veya peşin olarak satarsa, şayet bu müvekkil açısından satım bedelinin
az olması, bir korku durumu, satım bedelini koruma masrafını yüklenme vb. gibi
bir takım zararlara yol açmıyorsa satım sahih olur. Şayet müvekkil hangi
müşteriye satılacağını belirlemişse -İsnevi'nin belirttiğine göre- belirlenen
vadeden daha yakın bir tarihli satım yapamaz; çünkü -ileride fiyatın
belirlenmesi konusunda da geleceği üzere- burada müvekkilin müşteriye kolaylık
göstermek istediği açıktır. [Oysa Vekil, yaptığı saümla müşteriye o kolaylığı
tanımamıştır.]
[b] - Vadeyi
belirlememişse [bu şekilde veresiye satıma vekil kılmak sahih olur mu? Bu
konuda mezhep içinde üç görüş bulunmakadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre
bu sahih olur. Bu durumda vade "bu malın benzerinin satımında halk
arasında uygulanan vade" olarak abul edilir. Çünkü -daha önce para
meselesinde geçtiği üzere- bir kayıt konulmamış şeyler, bilinen şeylere göre
değerlendirilir. Şayet halk arasında bir uygulama yoksa o zaman Vekil, müvekkil
için en ararlı olanı uygular.
Nevevl'nin ifadesinden
bu durumda vekaletin batılolacağı gibi bir sonuç çıkmaktadır.
Kadı Hüseyin'in açık
olarak ifade ettiği üzere -mudarebe akdinde sermayeyi işleten kimseye kıyasla-
burada da şahit tutmak şarttır.
[İkinci görüş]
Diğer görüşe göre sahih
olmaz; çünkü vadenin uzun veya kısa olmasına göre amaçlar değişir.
[Üçüncü görüş]
Vekalet sahih olur.
Dinde cizye ve diyet gibi vadeli borçlar için -bir yıl" süre tanındığı
için satım vadesi bir yılı aşamaz.
Nevevi "daha doğru
görüşe göre" ifadesini "halk arasındaki uygulama esas alınır"
ifadesinden sonraya koymuş olsa, ikinci mesele de görüş ayrılığının bulunduğu
anlaşılmış olacaktı.
5. Alım-satım yapma
konusunda herhangi bir kayıt konmaksızın vekil kılınan kimse alım-satıma vekil
olduğu malı [kendisi için satın alabilir mi veya birinci dereceden yakınlarına
satabilir mi? Burada iki durum söz konusudur:]
[Birinci durum)
Kendisine izin verilse bile
kendisi, küçük çocuğu ve bakımı altında olan kimseler için alıp satamaz; çünkü
bu, hem söz konusu kimselerin hem de müvekkilin çıkarını gözetme ile çelişir.
Yine, müvekkil satım
için bir bedel belidese ve bundan fazlasına satmayı yasaklasa bile hüküm
böyledir; çünkü aslolan -ortada töhmet bulunmasa bile- icap ve kabul tarafının
farklı kimseler olmasıdır. Ayrıca kişi bir kimseyi kendi malını kendisine hibe
etsin diye birini vekil tayin etse, ortada töhmet bulunmasa bile icap ve
kabulde bulunan kimselerin aynı şahıs olması sebebiyle vekalet geçerli olmaz.
Yine aynı gerekçeyle bir
kimse bir başkasını kendisine hibede bulunması, evlendirmesi, had veya kısas
cezasını uygulaması, borcunu ödemesi konusunda vekil tayin etse bu vekalet
sahih olmaz.
Bundan, hırsızlık yapan
kimsenin kendi elini kesme konusunda mal sahibi tarafından vekil tayin
edilemeyeceği anlaşılmaktadır. Nitekim eş-Şerhu'l-kebir'in bu konusunda bu
husus açık olarak ifade edilmiştir. Ancak kısasın uygulanması bölümünde bundan
farklı görüş açık olarak ifade edilmiştir ki doğrusu da budur.
Bir kimse bir şahsı
akdin iki tarafından birini -mesela bir husumette davanın bir tarafını- temsil
etmek üzere vekil tayin etse, yukarıda belirttiğimiz sebeple vekil akdin [veya
davanın] iki tarafını temsil edemez. İki taraftan birini tercih eder.
Bir kimseyi kendisini
ibra etmesi için vekil tayin etmek sahihtir; çünkü ibrada kabul şartı yoktur.
Bir köleyi kendisini azat etme konusunda, bir şahsı kendisine yönelik kısası
affetme veya kaz if haddini affetme konusunda vekil tayin etmek de böyledir.
[İkinci durum]
Mutlak olarak satıma
vekil olan kişi satıma vekil kılındığı malı babasına, diğer üst soy
hısımlarına, yetişkin olan oğluna ve diğer alt soy hısımlarına [satabilir mi?
Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre
bunlara satabilir; çünkü kişi malı yabancı birine satmış olsa sahih olacak
miktara bunlara satmıştır. Bu durumda bir töhmet söz konusu değildir. Bu,
vekilin malı kendi arkadaşına satmasına benzer.
[İkinci görüş]
Bunlara satamaz; çünkü
kişi bu şahıslara meyletme konusunda itham altındadır. Bu şuna benzer: Devlet
başkanı bir kimseye kadıhk görevine dilediği şahsı tayin etme yetkisini verse o
kişi bu yetkisini üst soy ve alt soy hısımlarına devredemez.
İlk görüşte olanlar
arada şu farkın bulunduğunu söylemişlerdir: Bizim burada amacımız olan şey
-yani malın emsal fiyatına satılması açıktır. Ayrıca diğer meselede -vekalet
meselesinin aksine- kişinin üst ve alt soy hısımlarını tezkiyesi söz konusudur.
6. [Bir malı satmaya
vekil olan kişi, satım bedelini teslim alma ve malı teslim etme yetkisine sahip
midir? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre
satıma vekil olan kişi şunları yapabilir:
[a] Müvekkil tarafından
bir yasak söz konusu olmamışsa peşin bedeli teslim alma,
[b] - Müvekkil
tarafından mal kendisine teslim edilmiş ve bu malın müşteriye teslim edilmesine
yasak konmamışsa malı müşteriye teslim etme.
Çünkü bunlar satımın
gereklerindendir.
[İkinci görüş]
Vekil bunları yapamaz,
çünkü bu ikisini yapmasına izin verilmemiştir. Müvekkil bir kimsenin satım
yapmasına razı olduğu halde satım bedelini teslim almasına razı olmayabilir.
Yukarıdaki görüş
ayrılığı "malın bedelini teslim alma şart olmadığında" söz konusudur.
Şayet sarf vb. gibi bedelin teslim alınmasının şart olduğu bir akit söz konusu
olursa bu durumda vekil kesin olarak teslim alma ve teslim etme konusunda
yetkilidir.
Satım bedeli veresiye
olup vade tarihi gelse veya satım bedeli peşin olsa, müvekkil vekilin satım
bedelini teslim almasını yasaklasa, bu durumda vekil kesin olarak teslim
alamaz.
Müvekkil,
"müşterinin malı teslim almasına engelol" demişse vekalet geçersiz
olur; çünkü bir şeye el koyma hakkına sahip olan bir kimsenin hakkına
engelolmak haramdır. Bu durumda müvekkilden izin alarak satım yapılırsa sahih
olur.
Müvekkil,
"müşteriye malı teslim etme!" demişse vekalet fasid olmaz; çünkü
müvekkil burada hak edilmiş bir teslimi temelden yasaklamamış yalnızca vekilin
teslim etmesini yasaklamıştır. Mesele bu yönüyle önceki meseleden farklıdır.
Her iki durumda da müvekkil vekil adına malı müşteriye teslim eder.
Metindeki
"satım" ifadesi hibeyi dışarıda bırakmıştır; çünkü hibeye vekil olan
kişinin kesinlikle malı teslim etme yetkisi yoktur; çünkü satımın aksine hibede
mülkiyet yalnızca akitle gerçekleşmez.
Not: Nevevi "satın almaya vekil olan
kişi"den bahsetmemiştir. Onun durumu da tıpkı satıma vekil olan kişinin
durumu gibidir. Malı teslim alma yetkisine sahiptir. Şayet mal kendisine teslim
edilmişse ve satım bedelini teslim etmesi yasaklanmamışsa satım bedelini teslim
edebilir.
7. Satıcının malını
satma konusunda vekil olan kişi, satım bedelini [müşteriden] teslim almadıkça
malı ona teslim edemez; çünkü bunun öncesinde malı teslim etmek risklidir.
Vekil buna aykırı
hareket ederse haksız fiilde bulunduğundan -Rafiı'nin de belirttiği üzeremalın
teslimi anındaki değerini tazmin eder.
Bu ifadeden malın değerini
tazmin etme bakımından mislı mal ile kıyemı mal arasında bir fark olmadığı gibi
bir anlam anlaşılmaktadır ki doğru olan da budur; çünkü bu tazmin, engel
sebebiyledir. Vekil malın değerini müvekkile tazmin ettikten sonra satım
bedelini müşteriden teslim alırsa bunu müvekkile verip ödediği tazmini geri
alır. Bu hüküm, Vekil, malı kendi isteğiyle teslim ettiğinde söz konusudur.
Şayet hakim vekili satım bedelini teslim almadan önce malı teslim etmeye
zorlarsa el-Bahr adlı eserde belirtildiğine göre en uygun hüküm bu durumda
vekilin tazmin etmemesidir. Bu, yerinde bir hükümdür.
8. Bir kimse, bir başka
şahsı -Rafii ve Nevevl'nin ifadelerinden anlaşıldığı üzere- "niteliklerini
belirterek" veya "bizzat belirleyerek" bir mal satın alma
konusunda vekil tayin etse, Vekil, kusurlu bir mal satın alamaz. Yani bunu
yapması yasaktır; çünkü mutlak satın alma emri kusursuz mal satın almayı
gerektirir. Mudarebe akdinde sermayeyi işleten kişinin durumu bundan farklıdır;
çünkü orada amaç kar elde etmektir ve kusurlu maldan da kar elde edilebilir.
Şayet vekil kusurlu
malı, kendi zimmetinden bir şey ödemek suretiyle satın alırsa [iki ihtimal söz
konusudur:]
[Birinci ihtimal]
Satın aldığı mal
kusuruyla birlikte karşılığında ödenen bedele denk olursa [bakılır:]
[a] - Vekil, malın
kusurlu olduğunu bilmiyorsa satın alma müvekkil adına gerçekleşir; çünkü burada
mal sahibi açısından bir zarar söz konusu değildir. Zira o, kusur sebebiyle
muhayyerlik hakkına sahiptir. Vekilin de kusurdan bilgisi olmadığı için bir
taksiri söz konusu değildir. Vekalet verilirken kullanılan sözlü ifadede de
mutlak olduğundan bir zedelenme söz konusu değildir. Bununla birlikte müvekkil
malın kusursuz olmasını açıkça belirtmişse, İsnevl'nin de belirttiği üzere
uygun olan görüş bu satımın müvekkil adına gerçekleşmemesidir; çünkü vekilin
bunu satın almasına izin verilmemiştir.
Not: Nevevl'nin "zimmette" ifadesinden
şöyle bir şeyakla gelebilir: "Vekil, kusurlu malı müvekkilin bir malı
karşılığında satın alırsa satım müvekkil adına gerçekleşmez." Bu
kastedilmemiştir, aksine satın alma müvekkil adına gerçekleşir. Bununla
birlikte vekilin kusurlu malı geri verme hakkı yoktur; çünkü bu durumda hiçbir
şekilde akdin onun adına dönüşmesi mümkün olmaz. Müvekkil de bundan zarar
görmemektedir. Zimmette satın alma ise bundan farklıdır. Bunu önce
"zimmette" diye sınırlandırmanın etkisi daha sonra zikredilen şeyi
yani vekilin malı geri vermesini dışarı çıkarmak içindir. Nevevi yalnızca
sonuncusunu "zimmette" diye kayıtlayıp "müvekkilin malı geri
verme hakkı vardır. Aynı şekilde vekil de kendi zimmetinden ödeyeceği bedel
karşılığında malı satın alırsa onun da geri verme hakkı olur" demiş olsa
daha iyi olurdu.
[b] - Vekil, malın
kusurlu olduğunu biliyorsa [satım akdi müvekkil adına geçerli olur mu?
Bu konuda mezhep içinde
iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre
satım akdi müvekkil adına geçerli olmaz; çünkü vekilin bunu satın almasına izin
verilmemiştir. Satın alınan mal ister zimmetten ödenen bedele denk olsun
isterse daha fazla olsun fark etmez.
[İkinci görüş]
Satın alma müvekkil
adına gerçekleşir; çünkü vekalet verirken kullanılan sözlü ifade mutlaktır,
satın alınan malın maliyetinde de bir eksiklik söz konusu değildir.
[İkinci ihtimal]
Şayet satın alınan
kusurlu mal, karşılığında ödenen bedele denk değilse [bakılır:]
[a] - Vekil malın
kusurlu olduğunu bilerek satın almışsa, kendi kusuru sebebiyle bu satım akdi
müvekkil adına geçerli olmaz. Satıcı malı sattıktan sonra kaçabilir ve müvekkil
kusurlu malı geri verecek imkanı bulamadığından zarar görebilir.
[b] - Vekil malın
kusurlu olduğunu bilmeyerek satın almışsa [bu satın alma müvekkil adına geçerli
olur mu? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre
bu satın alma müvekkil adına geçerli olur. Bu, müvekkilin bizzat kendisinin
kusuru bilmeksizin malı satın alması gibidir.
[İkinci görüş]
Satın alma müvekkil
adına geçerli olmaz; çünkü mal kusursuz olduğu zaman bile aşırı fiyat farkıyla
satın alındığında, bu aşırı fiyat farkı akdin müvekkil adına geçerli olmasını
engellediğine göre bir de mal kusurlu olduğunda haydi haydi engeller.
İlk görüşte olanlar buna
şu şekilde cevap vermiştir: Kusurlu malı geri verme muhayyerliği müvekkil için
söz konusu olduğundan -aşırı fiyat farkıyla satın alma meselesinden farklı
olarak- burada müvekkilin zarar görmesi söz konusu değildir.
Vekilin kusuru
bilmeyerek kusurlu malı satın aldığı her iki durumda da satın alma müvekkil
adına gerçekleşince, hem vekil hem de müvekkil kusur sebebiyle malı geri verme
hakkına sahiptir. Müvekkil malın sahibi olduğundan ve zarar onun hakkında söz
konusu olduğundan bu hakka sahiptir. Vekil de müvekkil adına hareket ettiğinden
bu hakka sahiptir. Ayrıca biz vekile bu hakkı tanımazsak mal sahibi belki de
satın almaya razı olmayacak ve satın alma bir anda gerçekleşmiş olduğundan malı
geri vermek imkansız olacak ve vekil bundan zarar görecektir.
Şayet vekilin kusuru
bilerek malı satın alması durumunda satın almanın müvekkil adına gerçekleşeceğini
kabul edersek bu durumda - her ne kadar Nevevl'nin sözünden aksi anlaşılsa bile
zikredilen kayıttan da anlaşılacağı üzere- geri verme hakkı yalnızca müvekkile
ait olur.
9. Malın satın
alınmasından sonra henüz teslim alınmadan önce malda meydana gelen kusur, malı
geri vermenin caiz olması bakımından satın alma anında bulunan kusur gibi kabul
edilir. Bu, el-Kifaye adlı eserde Kadı Hüseyin ve Ebu't-Tayyib'in sözlerinden
çıkarılan anlam olarak aktarılmış ve tasdik edilmiştir.
10. Vekilin kusurlu malı
kendi zimmetinden bir şey ödeyerek satın aldığı durumda müvekkil malın kusuruna
razı olsa veya geri vermekte ihmalkar davransa vekil malı geri veremez; çünkü
akdin feshedilmesinde vekilin bir yararı yoktur.
11. Bu [yukarıda
zikredilen hükümleri n tümü] vekil akit esnasında müvekkil adına malı satın
aldığını söylediğinde veya onun adına satın almaya niyet edip de satıcı
kendisini tasdik ettiğinde söz konusu olur. Aksi takdirde satın alma vekil
adına gerçekleşir; çünkü Vekil, kendi zimmetinden bir şeyler ödeyerek
müvekkilin izin vermediği bir şey satın almıştır, bu yüzden akit ona ait olur.
Vekilin maldaki kusuru
bilerek satın aldığı her iki durumda da satın alma vekil adına gerçekleşir.
12. Vekil, malın kusurlu
olduğunu bilerek müvekkilin malını ödemek suretiyle bunu alırsa satın alma
geçerli olmaz.
Not: [Kusurlu malı satan] satıcı vekile
"müvekkil gelinceye kadar malı geri verme" dese, vekilin bunu kabul
etmesi gerekmez. Şayet malı geri vermeyi geciktirirse kusurlu davrandığından artık
geri veremez.
Satıcı vekile karşı
müvekkilin maldaki kusura razı olduğunu iddia etse ve satın alma haberinin
müvekkile ulaşmış olması sebebiyle böyle bir şeyin olması da mümkün olsa
[bakılır:] Vekil, müvekkilin razı olduğunu bilmediğine dair yemin ederse malı
geri verebilir.
Yeminden kaçınır da
satıcı yemin ederse, yeminden kaçınmakla kusurlu davranmış olduğundan malı geri
veremez.
İlk durumda müvekkil
gelir de satıcının iddiasını tasdik ederse malı satıcıdan geri alma hakkına
sahip olur. İkinci durumda müvekkil gelir de satıcının sözünü tasdik ederse
hüküm yine böyledir. Şayet müvekkil satıcının sözünü yalanlarsa satın alma
müvekkil adına gerçekleşmiş olur ve onun malı geri verme hakkı olur.
Eş-Şerhu'l-kebir'de bu şekilde belirtilmiş, Beğavi bunun aksine görüş
belirtmiştir. Müvekkilin malın kusuruna razı olma ihtimali olmasa satıcının
iddiası dikkate alınmaz.
13. Vekil, kendisine
vekalet verilen konuyu yapabilecek durumda ise müvekkilin izni olmaksızın o
konuda başkasını vekil tayin edemez. Çünkü müvekkiı, ondan başkasının
tasarrufuna razı olmadığı gibi bunu gerektiren zorunlu bir durum da söz konusu
değildir.
Bu, emanet bırakılan
kişinin emaneti başkasına emanet bırakamamasına benzer.
Vekil, kendisine vekalet
verilen şeyi; iyi yapamadığından veya kendisine layık olmadığından dolayı
yapamayacak durumda ise başkasına vekalet verebilir; çünkü böyle bir konu için
o şahsın vekil kılınmasından amaç onun başkasını vekil tayin etmesini
istemektir. Bundan anlaşıldığına göre müvekkil vekilin durumunu bilmiyorsa
'eya onun durumunu
bulunduğundan farklı zannediyorsa o zaman vekil başkasını vekil tayin edemez.
İsnevı bunu!) ıfıhir [güçlü] görüş olduğunu söylemiştir.
14. Vekalet konusu iş
çok olup da vekil bunların hepsini yapamayacak durumda ise [ne olur? Bu konuda
üç rivayet söz konusudur:]
[Birinci rivayet]
Mezhepte esas alınan
görüşe göre, vekil kendisinin yapması mümkün olan kısmın ötesindeki işler için
başkasını vekil tayin edebilir; çünkü mümkün olan kısmın aksine mümkün olmayan
kısımda zaruret bunu gerektirmektedir.
Diğer görüşe göre ise
bütün işler için başkasını vekil tayin edebilir; çünkü o, bazı işlerde
başkasını vekil tayin etme yetkisine sahip olunca bütün işlerde vekil de tayin
edebilir.
[İkinci rivayet]
Kendi yapması mümkün
olan kısımda başkasını vekil tayin edemez. Kendi yapamayacağı kısımda başkasını
tayin edip edemeyeceği konusunda mezhep içinde iki farklı görüş vardır.
[Üçüncü rivayet]
Her iki durumla ilgili
mezhep içinde iki görüş vardır.
Vekil, normal şartlarda kendisinin
yapabileceği ancak yolculuk veya hastalık gibi bir sebeple yapamadığı bir iş
için başkasını vekil tayin etse, vekil tayin etme işi yolculuk veya hastalığı
bilme durumunda yapılmışsa vekil tayin etmesi caiz olur. Şayet acizlik sonradan
meydana gelmişse -Cüveyni'nin görüşünün aksine- vekil tayin etme caiz olmaz.
Bu, el-Matlab'da belirtilmiştir.
Yukarıda İsnevl' den
aktarılan görüşten anlaşıldığına göre, müvekkilin, vekalet verirken durumu
bilmemesi durumu ile ilgili rivayetler vekilin işi yapmaktan aciz olmasına
ilişkin rivayetler gibidir.
15. Müvekkiı, vekilin
başkasını vekil tayin etmesine izin verse [bakılır:]
[a] - Şayet "kendi
adına vekil tayin edebilirsin" demiş ve vekil deböyle yapmışsa, ikinci
vekil -iznin uygulanmasının bir gereği olarak[müvekkilin değil] vekilin vekili
olur. [Zayıf] bir görüşe göre ise müvekkilin vekili olur. Bu durumda müvekkil
adeta "kendi yerine başkasını koyabilirsin" demiş gibidir.
İlk görüş esas
alındığında, daha doğru görüşe göre birinci vekilin azletmesi veya ölüm,
delirme yahut müvekkilin birinciyi azletmesi sebebiyle ikincinin azlolması
durumunda ikinci vekil azlolur. Diğer görüşe göre ise ikinci vekil -müvekkilin
vekili olmasına binaen- bu durumda azlolmaz. ilk görüşe göre müvekkil de ikinci
vekili azledebilir; çünkü o fer'in fer'idir. Yine müvekkilin ölmesi veya
delirmesi sebebiyle de ikinci vekil azlolur.
Not: Nevevi ikinci vekilin, vekilin vekili
olduğunu tek görüş olarak aktarmıştır. Bununla birlikte ilk vekilin azledilmesi
veya kendiliğinden azlalması halinde ikincinin azlalup olmayacağı hakkında iki
görüş aktarması manen doğru olmayıp eş-Şerhu'l-kebir ve er-Ravda'da azlolmanın
bu ikisine dayandınlıp dayandınlmaması konusunda görüş ayrılığının
aktarılmasına da aykırı düşmektedir.
[b] - Müvekkiı, ikinci
vekilin başkasını vekil tayin etmesine izin verirken "benim adıma vekil
tayin edebilirsin" demişse ikinci vekil müvekkilin vekili olur; çünkü
iznin gereği budur.
[c] - Müvekkiı,
"vekil tayin edebilirsin" demekle birlikte "benim adıma"
veya "kendi adına" diye [herhangi bir kayıt koymayıp] mutlak olarak
ilk vekilin vekil tayin etmesine izin verdiğinde [ikinci vekil kimin vekili
olur? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre
bu durumda da ikinci vekil müvekkilin vekili olur. Çünkü ilk vekilin onu tayin
etmesi müvekkilin izniyle olduğuna göre onun adına gerçekleşir.
[İkinci görüş]
İkinci vekil birincinin
vekilidir. Bu durumda müvekkil ilk vekilin işini kolaylaştırmak için ona izin
vermiştir. Bu şuna benzer: Devlet başkanı veya hakim, naibine "başkasını
naib atayabilirsin" dediğinde ve naib de başkasını atadığında bu ikincisi
onu atayanın naibi olur, yetkiyi verenin değiL.
İlk görüşte olanlar
arada şu farkın bulunduğunu söylemişlerdir: Hakim -Maverdl'nin de belirttiği
üzere- müvekkilin işi dışındaki işleri de yürütmektedir, vekil ise müvekkilin
işlerini yürütmektedir.
16. Nevevi şöyle
demiştir:
[a] - Bu iki durumda,
yani müvekkilin "benim adıma vekil tayin edebilirsin" dediği veya
mutlak olarak vekil tayin edebilirsin dediği durumda vekillerden hiçbiri
diğerini azledemez ve birinin azlalmasıyla diğeri azlalmaz. Çünkü ikinci vekil
birincinin vekili değildir.
Birincisi [yani vekillerin
birbirini azledemeyeceği] ittifakla benimsenen görüştür, ikincisi ise daha
doğru olan görüştür.
İbnü'n-Nakıb şöyle
demiştir: Nevevi bunu söylememiş olsaydı, zaten meselenin
aynntılandırılmasından bu anlaşılırdı, ancak o meseleyi daha da açık kılmak
için bunu zikretmiştir.
Müvekkil bu iki vekilden
dilediğini azledebilir.
[b] - Vekilin başkasını
kendisi adına veya müvekkil adına vekil tayin etmesini caiz gördüğümüzde
vekilin müvekkilin maslahatına riayet etmek amacıyla güvenilir birisini vekil
tayin etmesi şarttır.
Not: Nevevi'nin kayıt koymaksızın zikrettiği
ifadesinden anlaşıldığına göre -vekil, başkasını vekil tayin ederken satım
bedelini ve satılacak malı açıkça belirtse bile- güvenilir olmayan birini vekil
tayin etmek caiz değildir. el-Matlab yazarı bunu ihtimale açık görmüşse de
doğru olan budur; çünkü bu, başkası adına birini vekil tayin etektir.
Ancak müvekkiı, vekilin
başkasını vekil tayin etmesi için güvenilir olmayan birini belirlemişse bu
durumda onun belirlemesine tabi olarak izin sebebiyle güvenilir olmayan şahsı
vekil tayin edebilir.
Vekil, müvekkilin
belirlediği şahsın fasık olduğunu bildiği halde müvekkil bunu bilmese, İsnevi
şöyle demiştir: Bu meselenin şu meseleye bağlı olarak çözümlenmesi gerekir:
Müvekkiı, vekilin satın alması için bir mal belirlese, vekil o malda bir kusur
bulunduğunu gördüğü halde müvekkil bunu görmese -daha önce geçtiği üzere- vekil
o malı satın almaz.
Bu mesele, Nevevi'nin
ifadesinin kapsamından istisna edilir.
Müvekkiı, vekilin vekil
olarak tayin etmesi için fasık bir kimseyi belirlese, o kişinin fasıklığı daha
da artsa -Zerkeşi'nin belirttiği üzere- onu vekil tayin edemez. Bu, rehni
elinde bulunduran kimsenin fıskının artması meselesine benzer.
Bunların tümü kendi
adına vekil tayin eden müvekkile ilişkin hükümlerdir. Başkası adına vekil tayin
eden vell vb. kimselere gelince onların vekillerinin ne onları ne de
başkalarını vekil tayin etmesi caiz değildir.
Not: Metinde geçen "belirleme"
ifadesinden çıkan şu sonuç doğrudur: Müvekkil vekile genel bir ifadeyle
"dilediğini vekil tayin edebilirsin" dese, güvenilir olmayan birini
vekil tayin etmek ci.Hz değildir.
[Soru] Alimler, nikah bahsinde şöyle demişlerdir:
Bir kadın, vekiline "beni dilediğin kişi ile evlendirebilirsin" dese,
vekil onu hem kadına denk olan hem de olmayan kişilerle evlendirebilir.
Buna kıyasla bu meselede
de vekilin güvenilir olmayan birini vekil tayin etmesinin caiz olması öncelikle
gerekirdi; çünkü nikah meselesinde söz konusu nikah sahihtir ve kadının nikahı
bozma hakkı yoktur. Burada ise durum telafi edilebilir; çünkü vekil, fasık bir
kimseyi vekil tayin ettiğinde ve o fasık kimse de emsal fiyatın altına satış
yaptığında bu satım sahih olmaz.
Yahut kusurlu bir mal
satın aldığında müvekkilin kusur muhayyerliği sabit olur.
[Cevap] Mallar üzerinde yapılan tasarruflarda
başkalarını vekil tayin etmenin amacı malları korumak ve o mallar üzerinde
müvekkilin amaçlarını gerçekleştirmektir. Fasık bir kimsenin vekil tayin
edilmesi bu amaçlarla çelişmektedir. Nikahta denklik ise bundan farklı olarak
bir kemal sıfatıdır. Kadın nafaka vb. şeylere olan ihtiyacı sebebiyle kocasında
bu sıfatın olmamasını hoşgörebilir. Denk olmayan bir koca kadın için daha
yararlı olabilir. Zahir olan, burada müvekkil herhangi bir belirleme yapmamakla
vekile kolaylık sağlamayı amaçlamıştır, ancak bu, müvekkilin çıkarını gözetme
şartına bağlıdır.
17. Vekil yukarıda geçen
her iki durumda da güvenilir bir kimseyi vekil tayin ettiği halde bu kişi daha sonra
fasık hale gelse [vekil onu azledebilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş
vardır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre
vekil onu azledemez; çünkü vekilin vekil tayin etmesine izin verilmiştir,
vekili azletmesine izin verilmemiştir.
[İkinci görüş]
Vekil azledebilir; çünkü
vekil kılma izni güvenilir kimseleri vekil kılmayı içerir. Tayin edilen ikinci
vekil fasık olunca bu izni kullanmak caiz olmadığından onu azletmek caiz olur.
Fasl: Bu bölümde süre dışında bir takım kayıtlarla
kayıtlanmış vekalet akdinde vekilin yükümlülükleri konusu ele alınacaktır.
Müvekkil [bir malın
satımı konusunda vekalet verdiği] vekile [mal] "falanca şahsa saf",
'"şu zamanda sat", "şurada sat" dese [bahsi 'çe n şahıs,
zaman ve yer] belirli hale gelir [satımın bunlara riayet lerek yapılması
gerekir.]
Şayet satımın o mekanda
yapılmasının özel bir amacı yoksa o ekanda satım yapmanın zorunlu olmadığı
konusunda mezhep için- bir görüş de vardır.
Müvekkil vekile
"yüze sat" dese, vekil bundan daha az fiyata satamaz. Bir yasak koymadığı sürece bundan daha yüksek fiyata
satabilir.
Müvekkil vekiline
"bu dinar ile bir koyun satın al" dese ve [alınacak koyunun]
niteliklerini belirtse, vekil bu dinarla o nitelikte iki koyun satın alsa, bu
koyunların her biri bir dinar etmiyorsa bu satın alma müvekkil adına geçerli
olmaz. Şayet her bir koyun bir dinara eşit ise daha güçlü görüşe göre satım
akdi geçerli olur. Her iki koyun üzerindeki mülkiyet müvekkile ait olur.
Müvekkil vekiline
[kendisinin belirleyeceği] muayyen bir mal karşılığında bir şey satın almayı
emrettiği halde vekil kendi cebinden ödeyerek bir mal satın alsa bu satın alma
müvekkil adına gerçekleşmez. Daha doğru görüşe göre aksi durumda da böyledir.
Vekil müvekkilin malını
satma veya onun malı ile bir şey satın alma konusunda müvekkile muhalefet
ettiğinde tasarrufu batıl [geçersiz] olur. Vekil, [izin verilmemiş olan
tasarrufta] kendi cebinden ödeyerek bir şey satın alsa ve [satım akdi
esnasında] müvekkilin adını zikretmese satın alma vekil adına gerçekleşir.
Şayet müvekkilin adını zikretmiş, satıcı "sana sattım" derken, vekil
"falan kimse adına satın aldım" dese, daha doğru görüşe göre hüküm
yine böyledir. Satıcı "senin müvekkilin Zeyd'e sattım" derken vekil
de "ben de onun için satın aldım" dese mezhepte esas alınan görüşe
göre satım akdi batıl olur.
1. Müvekkiı, vekiline
"bu malı şu şahsa -mesela Zeyd'e- sat" dese veya "şu zamanda
-mesela Cuma günü- sat" dese veya "şurada -mesela falan pazarda-
sat" dese vekilin buna uyması gerekir.
Şahısla ilgili belirlemeye
uymanın gerekli olma sebebi şudur: Müvekkil elineki malı o şahsa özgü kılmayı
istiyor olabilir. Belki de o şahsın malı [haramlık konusundaki] şüpheden en
uzak maldır. Ancak, o şahsa satılmasını istemesinin sebebinin kar elde etmek
olduğuna dair bir karine varsa, bunun dışında bir amacı yoksa, ZerkeşI'nin de
belirttiği üzere vekil başka bir kimseye de satım yapabilir.
Zamanla ilgili
belirlemeye uymanın gerekli olma sebebi şudur: Kişi malı satmaya yalnızca o zaman
diliminde ihtiyaç duyabilir. Zamanla sınırlamanın etkisi, o zamandan önce ve
sonra satış yapmanın caiz olmamasıdır. Bu, satım ve köle azadı konusunda
ittifakla benimsenmiştir. Buna göre, kişi "Cuma günü malımı sat",
"kölemi azat et" dese bundan önce veya sonra satma ve azat etmesi
caiz değildir. İsnevl'nin belirttiğine göre, uygun olan, bu ifadenin
söylenmesinden sonra gelen ilk Cuma günü olup başka bir Cuma günü geçerli
olmaz. Boşama konusuna gelince; kişi boşamayı belirli bir vakitte yapmak üzere birini
vekil tayin etse, vekil o zamandan önce boşasa boşama geçerli olmaz, daha sonra
boşasa itimad edilen görüşe göre yine boşama geçerli olmaz; çünkü müvekkilin
yaptığı sınırlandırmayı gözetmek gerekir. Nevevi bunu er-Ravda'nın talak
bölümünde el-Büşencl'den naklen açık olarak ifade etmiş, burada da Darekl'den
naklettikten sonra "boşamanın daha sonra yapılması halinde geçerli
olacağına, öncesinde ise geçerli olmayacağına" işaret etmiştir; çünkü
belirlenen zamanda boşanan kadın bundan sonraki zamanda boştur, öncesinde ise
boşanmış değildir. Darekl'nin görüşü benzerlerine aykırı garip bir görüştür.
Mekanla ilgili
belirlemeye uymanın gerekli olma sebebi şudur: Şayet mala rağbet edenlerin daha
çok olması veya paranın daha kaliteli olması gibi mekanın belirlenmesinin özel
bir amacının olduğu ortaya çıkıyorsa buna uymanın gerekliliği açıktır. Bu amaç
ortaya çıkmadığında, vekilin bilemeyeceği başka bir amaç bulunabilir. Rafii ve
Nevevl'nin tercih ettiğine göre müvekkilin bir mekanı hangi amaçla belirlediği
anlaşılamadığında bile satımın o mekanda yapılmasının gerekliliği görüşü itimad
edilmesi gereken görüştür. Bu yüzden Nevevi şöyle demiştir: "Müvekkilin o
mekanı belirlemesinin sahih bir amacı bulunmadığında o mekanda satmanın zorunlu
olmadığına dair mezhep içinde bir görüş vardır. " İsnevı bu görüşün
tercihe şayan olduğunu belirtmişse de İmam Şafii (r.a.) ve bir grup alim diğer
görüşü açık olarak belirtmiştir. Zerkeşı İmam Şafii (r.a.) ve alimlerimizin
çoğunluğunun bu görüşü açık olarak belirttiğini söylemiştir. İlk görüşe göre
bu, satım bedelinin belirlenmediği durumda söz konusu olur. Şayet satım bedeli
belirlenmişse yerle ilgili belirlemeye uymak gerekmez. Ancak müvekkil o yerden
başka bir yerde satımı yasaklamışsa o zaman satımın o yerde yapılması gerekir.
Müvekkil malın satılması için bir şehir veya pazar belirlediği halde vekil malı
başka bir yere götürse satım bedelini ve -şayet teslim almışsa- bedele karşılık
gelen şeyi [malı] tazmin eder. Şayet satım bedelini teslim almış ve geri
getirmiş ise bunun hükmü mudarebe akdinde şarta muhalefet etme gibidir.
Eş-Şerhu'[-kebır'de şöyle denilmiştir: Müvekkil vekalet verirken hangi beldede
satım yapılacağına dair bir kayıt koymuşsa vekil bunu orada satsın. Başka yere
götürürse tazminle yükümlü olur.
Not:
a. Nevevl'nin ifadesinde
esnek bir kullanım söz konusudur; şayet bununla müvekkilin sözlerini hikaye
ediyorsa o zaman "muayyen / belirli" sözcüğü müvekkilin sözünün
devamı mahiyetinde olur ki o zaman bunun anlamı "belirli bir kişiye sat,
belirsiz bir kişiye satma" şeklinde olur. Aynı durum zaman ve mek&nla
ilgili söylediklerinde de vardır. Oysa benim verdiğim örneklerden de
anlaşılacağı üzere kastedilen şey bu değildir. el-Muharrer'deki ifade şöyledir:
"Bu malı falana
sat" veya "falan zamanda sat" dese veya bir mekan
belirlese". Bu ibare [daha] güzeldir.
b. Müvekkil,
"falanın kölesini satın al" dese, söz konusu kişi ise kölesini satmış
olsa, vekil bu köleyi onu satın alan müşteriden satın alma yetkisine sahiptir.
c. Müvekkil,
"karımı boşa" dese, karısını kendisi boşamış olsa, iddet esnasında
vekil de o kadını [müvekkili adına] boşama hakkına sahiptir. Bunu Beğavı
fetvalarında belirtmiştir.
d. Vekil malı geceleyin
satsa ve geceleyin mala rağbet gösterenler gündüz rağbet gösterenler gibi olsa
satım sahih olur, aksi takdirde sahih olmaz. Bunu Kadı Hüseyin et-Ta'lfk adlı
eserinde söylemiştir.
e. Müvekkil, "bu
malı Zeyd'e sat" dese, vekil de malı Zeyd'in vekiline satsa, satım sahih
olmaz. Aynı konunun benzeri nikah meselesinde yapıldığında nik&h sahih
olur; çünkü nikah mülkiyetin naklini kabul etmezken, satım akdi bunu kabul
eder. Buna kıyasla müvekkil, vekile "bu malı Zeyd'in vekiline sat"
dediği halde vekil bunu Zeyd'in kendisine satsa bu durumda akdin sahih olmaması
gerekir.
2. Müvekkiı, vekiline
"bu malı yüz dirheme sat" dese;
a. Vekil bu fiyatın
birazcık altında bile olsa ve mal emsal fiyatına bile satılmış olsa düşük
fiyata satış yapamaz; çünkü vekilin bu hareketi müvekikiln verdiği izne
aykırıdır. Bu, mutlak olarak vekalete izin verilmesi halinde vekilin, emsal
fiyatın insanlarca aldanılabilecek miktarda altında satış yapmaktan farklıdır;
çünkü bu fiyata da "emsal fiyat" denilebilir, oysa yüz dirhemin
altındaki fiyata "yüz dirhem" denilemez.
b. Vekil bu fiyatın
üzerindeki bir fiyata malı satabilir; çünkü müvekkilin bu ifadesinden halk
arasındaki kullanımda anlaşılan şey "yüzden daha düşük fiyata
satılmaması"dır. [Zayıf] bir görüşe göre vekil yüz dirhemin üzerinde bir
fiyata satamaz; çünkü belki de müvekkil "yüz dirhem" diye bir belirleme
yaparken yaptığı bir yemini yerine getirme gibi bir amaç taşıyor olabilir.
Ayrıca bu, satım bedelinin niteliğinin üzerinde satış yapmak gibidir. Yani
müvekkilin "bu malı yüz kırık dirheme sat" demesi ve vekilin bunu
"yüz sağlam dirheme" satması gibidir.
Not: Nevevl'nin "yüz dirhemin üzerinde
satabilir" ifadesinden ilk anda akla şöyle bir anlam gelebilir: "Mala
yüz dirhemden fazla veren bulunduğu halde vekil bu malı yüz dirheme
satabilir". Bu anlam kastedilmemiştir; çünkü er-Ravda'da daha doğru olan
görüşe göre vekil bunu yapamaz; çünkü vekilden istenen şey ihtiyatlı davranması
ve müvekkilin çıkarını gözetmesidir. Vekil bu şekilde satış yaptığında, şayet
muhayyerlik süresi devam ediyorsa satışı bozması gerekir. Satışı bozmazsa -daha
önce geçen hükümlere kıyasla- satış kendiliğinden bozulur.
Müvekkiı, malın yüz
dirhemin üzerinde satılmasını açıkça yasaklamışsa o zaman vekil yüz dirlemden
fazla fiyata satamaz; çünkü bir şeyi açıkça ifade etmek, halk arasındaki
uygulamanın esas alınmasını geçersiz kılar.
Not:
a. Şu durum, Nevevl'nin
istisnayı yalnızca "müvekkilin açıkça yasaklaması" ile sınırlamasına
aykırıdır: Müvekkiı, vekile "bu malı Zeyd'e yüz dirheme sat" demiş
olsa bu durumda vekil malı yüz dirhemden pahalıya kesinlikle satamaz; çünkü
müvekkil bu emirle Zeyd'e iyilik yapmak istemiş olabilir.
[Soru] Kişi karısı ile yüz dirhem karşılığında hulu
yapmak üzere bir kimseyi vekil tayin etse, vekilin bundan daha fazla ödeme
yapması caizdir. Alimler bunu yukarıdaki gibi değerle ndirmemişlerdir.
[Cevap] Hulu genellikle aile içi anlaşmazlık sonucu
ortaya çıkar, bu durum, karşı tarafa iyilik etme amacının olmadığını gösteren
bir karınedir. Bu yüzden İbnü'r-Rif'a ilk durumda yasağı "yüz dirhem,
emsal fiyatın altında olmadığı" hal ile sınırlamıştır; çünkü orada karşı
tarafa iyilik etme isteği ortaya çıkmaktadır. Emsal fiyata veya daha üstüne
satma durumu ise bundan farklıdır.
[Soru] Müvekkil vekili Zeyd'in kölesini yüz dirheme
satın alma konusunda vekil tayin etse, vekilin o köleyi daha düşük fiyata satın
alma yetkisi vardır. Alimler bunu, yukarıdaki gibi değerlendirmemişlerdir.
[Cevap] Satımın ["Zeyd'in kölesi"
denilerek] belirlenen köle veya başka bir köle üzerinde gerçekleşmesi mümkün
olduğu halde müvekkilin ["Zeyd'in kölesi" diye] belirleme yapmasından
ilk anda anlaşılan şey Zeyd'e iyilik yapmaktır. Muayyen kölenin başka bir köle
satın alınarak gerçekleştirilmesi mümkün olmayınca Zeyd' e iyilik yapma amacı
zaafa uğrar, geriye yalnızca "Zeyd'in kölesi" diye yapılan belirleme
kalır.
b. Müvekkil vekiline
"köleyi yüz dirheme sat" dese, vekil köleyi yüz dirhem ve bir elbise
karşılığında veya yüz dirhem ve bir dinar karşılığında satsa satım geçerli
olur; çünkü müvekkilin amacı gerçekleşmiş ve onun açısından daha da iyi bir
sonuç sağlanmıştır.
c. Müvekkil vekiline
"bin dirheme sat" dese, vekil köleyi bin dınara satsa satım sahih
olmaz; çünkü yapılan satım vekile emredilmiş olan bir satım olmadığı gibi onun
kapsamında da yer almamaktadır.
d. Müvekkil vekiline
"yüz dirheme satın al, elli dirheme satın alma" dese, vekil elli
dirhem ile yüz dirhem de dahil olmak üzere aradaki bir fiyata satın alabilir.
Bundan başka bir fiyata satın alamaz.
e. Müvekkil vekiline
"malı yüz dirheme sat, yüz elliye satma" dese, yüz dirhemden aza veya
tam yüz elliye veya yüz elliden fazlasına satması sahih olmaz. Bunun dışında
[yüzden yüz kırk dokuz dirheme kadar] satışı caiz olur.
f. Müvekkil vekiline
"yüz dirhemden daha fazlaya satma" veya "yüz dirhemden fazlaya
satın alma" dese vekil de malı emsal fiyatına satsa veya satln alsa, emsal
fiyat ise yüz dirhem veya altında olup üzerinde olmasa, vekil bu durumda emre
uygun hareket ettiği için satım geçerli olur. Ancak yüz dirhemden fazlaya satma
veya satın alma durumunda yasağı çiğnediği için alım-satım geçerli olmaz.
3. Müvekkiı, vekiline
"bu dinar ile bir koyun satın al" dese ve niteliklerini belirtse,
vekil de belirtilen nitelikte iki koyun satın alsa [bakılır:]
[a] - Her bir koyun bir
dinar değerinde değil ise -iki koyunun toplam değeri bir dinardan fazla olsa
bile- satın alma müvekkil adına gerçekleşmemiş olur; çünkü vekalete konu olan
şey yerine getirilmemiştir.
[b] - Her bir koyun bir
dinar veya daha fazla değerde ise [satım akdi sahih olur mu? Bu konuda İmam
Şafii (r.a.)'ye ait iki görüş bulunmaktadır: ]
[Birinci görüş]
Daha güçlü görüşe göre
satın alma sahih olur ve her iki koyunun mülkiyeti de müvekkile ait olur.
[*] - Bunun delili, daha
önce "yetkisiz temsilcinin [fuzulinin] satıŞı" konusunda
naklettiğimiz Urve ile ilgili hadistir.
Ayrıca bu satın almada müvekkilin
amacı fazlasıyla gerçekleşmiştir. Bu, müvekkilin, "bu malı beş dirheme
sat" dediği halde vekilin malı on dirheme satması gibidir.
Daha önce geçen Urve
hadisinde yer almış olsa bile, vekil bu iki koyundan birini bir dinara satarak
bu bir dinarı ve diğer koyunu müvekkile getirme hakkına sahip değildir. Çünkü
vekilin bunu yapmasına izin verilmemiştir. Urve'nin davranışına gelince,
muhtemelen onun Hz. Peygamber (s.a.v.)'in maslahatına gördüğü satımı yapmasına
izin verilmişti. Daha önce geçtiği üzere kişinin şu an var olan malına tabi
olarak ileride meydana gelecek malını satma konusunda vekalet sahihtir.
[İkinci görüş]
Diğer görüşe göre ise
[şöyle bir ayrım yapılır:]
[a] - Vekil bu iki
koyunu kendi zimmetinden ödeyeceği bir şey ile satın alırsa koyunlardan biri
yarım dinar karşılığında müvekkilin olur, diğer koyun ise vekilin olur. Vekil,
yarım dinarı müvekkilden geri alır.
[b] - Vekil bu iki
koyunu müvekkilin malı ile satın almışsa, bir koyunu izinli olarak diğer bir
koyunu ise izinsiz olarak satın almıştır. Akdin bölünmesi kuralına bağlı olarak
bir koyun üzerindeki satın alma sahih olurken, diğeri sahih olmaz.
Not: Nevevi'nin "her bir koyun bir dinara
denk ise" ifadesi, mezhepteki rivayetlerden birisidir. Er-Ravda'da
"daha doğru" diye belirtilen görüşe göre koyunlardan yalnızca birinin
bir dinara denk olması şarttır, diğerinin denk olması şart değildir.
Nevevl'nin
"niteliklerini belirtirse" ifadesi niteliklerini belirtmediği durumu
dışarıda bırakmaktadır. Bu durumda vekil kılma sahih olmaz.
Niteliklerini belirtme
konusunda ölçü -Rafil'nin buradaki sözünden de anlaşıldığı üzere- "köle
satın almaya vekalet verme" meselesinde olduğu gibidir. İsnevı bunun
[doğruluğu] açık bir görüş olduğunu söylemiştir.
4. Müvekkil vekiline
-el-Muharrer'de belirtildiğine göre kendisine ait- muayyen bir mal karşılığında
bir şey satın almayı emrettiği halde vekil kendi cebinden ödeyerek malı satın
alsa, müvekkile muhalefet ettiği için bu satın alma müvekkil adına geçerli
olmaz; çünkü müvekkiı, belirlenen malın telef olması halinde kendiliğinden
fesholacak bir akdi yapmasını emretmiş, vekil ise o malın telef olması halinde
fesholmayacak, yerine başka bir malın verileceği bir akit yapmıştır. Vekil,
akdi yaparken kendisinin elçi olduğunu açık olarak ifade etmemişse akit onun
adına geçerli olur. Daha doğru görüşe göre elçi olduğunu belirttiği durumda da
hüküm böyledir.
Aksi durumda da hüküm
böyledir. Yani müvekkil vekiline "[benim adıma] cebinden ödeyerek şu malı
satın al" diyerek vekalet verdiği halde vekil kendisine ait bir malı
karşılık olarak ödeyerek malı satın alsa bu satın alma, daha doğru görüşe göre
müvekkil adına geçerli olmaz; çünkü vekil emre aykırı hareket etmiştir. Zira
müvekkiı, karşılık olarak verilecek malın telef olmasıyla fesholmayacak bir akit
yapmasını emrettiği halde vekil fesholacak bir akit yapmıştır. Müvekkilin amacı
herhalükarda malı elde etmek olabilir. Bu durumda satım akdi her ikisi adına da
geçerli olmaz. Diğer görüşe göre ise bu durumda satım akdi müvekkil adına
geçerli olur; çünkü vekil müvekkilin zimmetine borç yüklememekle onun adına
daha iyisini yapmıştır.
Müvekkil vekile bir şey
verip "bana bunun gibi bir şey satın al" dese ve başka da bir kayıt
zikretmese vekil o malı satın alabileceği gibi [ona benzeyen] başka bir mal da
satın alabilir; çünkü satın alma her ikisini de kapsamaktadır.
Müvekkil vekile
"bana bunun karşılığında bir şey satın al" dese, vekil -itimad edilen
görüşe göre- o mal karşılığında veya cebinden ödeyeceği bir şey karşılığında
satın alma konusunda muhayyerdir. Cüveyni ve Şeyh Ebu Ali et-Taberl ise bu iki
konuda muhalefet ederek "bu durumda söz konusu mallar kesin olarak
belirlenmiş olur" demişlerdir. Çünkü ilk durumda bu malların kesinleşmesi,
alimlerin koyun meselesindeki görüşlerinin gerektirdiği sonuçtur. Zira onlar
daha güçlü görüşün mukabili olan görüşte bizzat müvekkilin dinarı ile satın
almak ile vekilin kendi cebinden ödeyeceği para karşılığında satın alması
arasında ayrım yapmışlardır.
5. Vekil, müvekkilin malını
satma konusunda ona muhalefet etse, mesela onun malını izin vermediği bir
şekilde satsa veya onun malı karşılığında bir şey satın alırken ona muhalefet
etse, örneğin müvekkilin malı ile onun izin vermediği şekilde bir satın alma
yapsa vekilin tasarrufu batıl [geçersiz] olur. Çünkü müvekkiı, mülkiyetinin
elinden bu şekilde çıkmasına razı değildir. Müvekkil "falan kimse için
onun hesabından olmak üzere bin dirhem karşılığında şu malı satın al" dese
bu, o şahsın malı ile satın alması gibidir. Bunu Rafii satım akdinin üçüncü
şartını açıklarken ifade etmiştir.
6. Vekil, [satın almaya
vekil kılındığı malı] kendi zimmetinden ödeme yaparak müvekkilin izin vermediği
bir şekilde satın alsa [bakılır:]
[a] - Akit sırasında
müvekkilin adını zikretmezse, satın alırken onun için almaya niyet etmiş olsa
bile bu satın alma vekil adına geçerli olur; çünkü satıcı ile muhatap olan
odur. Bu satın alma işlemi, ancak müvekkilin iznine uygun olduğunda vekilin
niyeti ile müvekkil hakkında geçerli olur, müvekkilin iznine aykırı hareket
edince vekilin niyeti geçersiz olur.
[b] - Vekil müvekkilin
adını zikretmiş olsa, satıcı "sana sattım" derken, vekil
"müvekkilim için satın aldım" dese, mezhepte esas alınan görüşe göre
akit batıl olur; çünkü akdin iki tarafı arasında bir konuşma geçmemiştir.
Er-Ravda ve
eş-Şerhu'l-kebir'de bu görüşün mukabili zikredilmemiştir. Gerekçeden
anlaşıldığına göre bu izne muvatık olan satım akdinderir. EI-Kifaye'de bu
konuda mezhep içinde iki görüş olduğu belirtilmiştir.
EI-Matlab'da
belirtildiğine göre satıcı "bu malı sana müvekkilin olan falan şahıs için
sattım" dese, vekil de "onun için kabul ettim" dese bu akit
kesin olarak sahih olur. Satıcı "bu malı sana senin için satıyorum. Şayet
başkası için satın alıyorsan sana satmıyorum" dese, vekil de bu malı
başkası için satın alsa bu satım akdi geçerli olmaz. Bu konuda görüş aynlığı
yoktur. Satıcı müvekkil sözcüğünü zikretmeksizin onun adını vererek mesela
"Zeyd'e sattım" dese, müşteri de "ben de onun için satın
aldım" dese, her ikisi de bu ifadelerin anlamına niyet etseler,
"müvekkil" sözcüğünü açıkça zikretmiş gibi kabul edilirler.
Not: Nevevl'nin ifadesinden akitte müvekkilin
zikredilmesinin gerekli olmadığı anlaşılmaktadır. Şu durumlar bundan istisna
edilir:
Bir kimse bir köleyi,
kendisini efendisinden satın alması için vekil tayin etse kölenin "kendimi
senden müvekkilim adına satın alıyorum" demesi gerekir; çünkü
"kendimi satın alıyorum" ifadesi azat olmayı gerektirir, bu yalnızca
niyetle ortadan kalkmaz.
Bir köle, yabancı bir
şahsı kendisini efendisinden satın almak üzere vekil kılsa, vekilin satın
almayı köleye izafe ederek açıklaması gerekir. Bunu zikretmemekle birlikte köle
adına niyet ederse satın alma vekil adına geçerli olur; çünkü kölenin sahibi,
satım bedelini almadan önce kölenin azat olmasını içeren bir akde razı
olmayabilir.
Bir kimse vekiline
"bana falan şahsın kölesini şu elbisem karşılığında satın al" dese ve
vekil de bunu yapsa müvekkili zikretmesi gerekir.
Hibeyi kabul eden
kimsenin vekilinin kabul esnasında müvekkilini zikretmesi şarttır, aksi
takdirde akit müvekkil zikredilmeksizin onunla yapıldığından hibe de onun adına
geçerli olur. Akdin müvekkil adına geçerli olması için vekilin niyet etmesi
yeterli değildir; çünkü hibede bulunan kişi başkasına değil ona teberruda bulunmaya
müsamaha gösterebilir. Ancak hibede bulunan kişi de müvekkile niyet etse Ezrai
ve başkalarının belirttiği görüşe göre hibe müvekkil adına gerçekleşir.
Zerkeşi şöyle demiştir:
"Hibe konusunda zikredilen hüküm kıyas yoluyla vakıf, vasiyet, ödünç verme,
rehin, emanet bırakma vb. bedelsiz akitlerde de geçerli olur." Yukarıda
geçen açıklamalardan anlaşılacağı üzere bu hüküm yalnızca bedelsiz akitlere
özgü değildir.
Nikahta vekil olan
kişinin müvekkili zikretmesi gerekir.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN