MUĞNİ’L-MUHTAC

MUDAREBE / KIRAZ

 

MUDAREBE AKDİNİN RÜKÜNLERİ VE BUNLARA iLİŞKİN ŞARTLAR

 

Mudarebe akdinin rükünleri beştir:

A. Sermaye,

B. Sermayeyi çalıştırma,

C. Kar,

D. Stga (işlemin kurulmasına ilişkin sözlü ifadeler),

E. Akdin iki tarafı.

 

Nevevi bu rükünleri sırayla ele almıştır.

 

A. SERMAYEYE İLİŞKİN ŞARTLAR

B. İŞLETMECiYE iLiŞKİN ŞARTLAR

C. KARA İLİŞKİN ŞARTLAR

D. AKİTTE KULLANILAN SÖZLÜ İFADELERE İLİŞKİN ŞARTLAR

E. AKDİN İKİ TARAFINA İLİŞKİN ŞARTLAR

 

A. SERMAYEYE İLİŞKİN ŞARTLAR

 

Mudarebenin sahih olması için;

 

> Sermayenin saf dirhemler-dinarlardan ibaret olması gerekir. Buna göre külçe halindeki altın-gümüş, katışık haldeki [saf olmayan] süs eşyası [takılar], ticaret malları mudarebe akdinde sermaye olamaz.

 

> Sermayenin bilinir ve belirli olması gerekir. [Zayıf] bir görüşe göre "şu iki kesedeki paradan biriyle" şeklinde ifade kullanarak mudarebe akdi yapılırsa akit caiz olur.

 

> Sermayenin işletmeciye teslim edilmesi gerekir. Sermayenin, sahibinin elinde kalmasını ve sermayedarın da çalışmasını şart koşmak çaiz değildir. Sermaye sahibinin kölesinin işletmeciyle birlikte çalışmasını şart koşmak doğru görüşe göre caizdir.

 

A. SERMAYENİN ALTIN-GÜMÜŞ PARALARDAN OLMASI

B. SERMAYENİN BİLİNİR VE BELİRLİ OLMASI

 

A. SERMAYENİN ALTIN-GÜMÜŞ PARALARDAN OLMASI

 

1. Mudarebe akdinin sahih olması için sermayenin "katışıksız dirhemler ve dinarlar"dan ibaret olması şarttır. Bu konuda Cüveyni'nin naklettiğine göre icma bulunmaktadır.

 

Er-Ravda'da "bu konuda sahabenin icması vardır" demiştir.

 

Bu şarta göre;

 

[a] - Basılı halde olmayan [külçe halindeki] altın-gümüş ile mudarebe akdi yapılmaz.

[b] - Dinar ve dirhemlerden katışık haldeki [saf olmayan] süs eşyaları da -her ne kadar bunları katışıklık oranını bilmek mümkün olsa ve bunlar ile muamelede bulunmaya cevaz versek bile- mudarebe akdinde sermaye olmaz; çünkü bunlardaki katışıklık arızıdir. Subkı buna muhalefet ederek şöyle demiştir: "Buna cevaz vermek ve buna göre hükmetmek düşüncesi bana göre güçlü bir fetvadır."

 

[c] - Mislı olsun, mütekavvim olsun -isterse altın-gümüş dışındaki madenı paralar olsun- ticaret malları da mudarebe akdinde sermaye olamaz; çünkü mudarebe akdinde yapılacak işin zabtı söz konusu olmadığından bu akit risklere açık bir akittir. Sonuçta kar elde edileceği de kesin değildir. Bu akde ihtiyaç sebebiyle izin verildiğinden çoğunlukla rayiç olan ve ticaret yapmanın kolayolduğu şeylerin sermaye olmasına izin verilmiştir ki bunlar da altın-gümüş paralardır.

 

d. Dirhemler ve dinarların birlikte sermaye yapılması caizdir. el-Muharrer'deki ifade "sermayenin nakit yani altın-gümüş olması şarttır" demiştir.

 

İbnü'r-Rif'a şöyle demiştir: "Devlet başkanının yürürlükten kaldırdığı altın-gümüş paranın sermaye yapılarak mudarebe yapılmasının sahih olduğu görüşü doğruya en yakın görüştür."

 

Ezrai şöyle demiştir: "Bu itiraza açıktır; çünkü mudarebe akdi sonlandırıldığında bu paralar çok zor bulunmakta veya zor bulunacağından korkulmaktadır."

 

Zahir olan görüş de budur.

 

 

B. SERMAYENİN BİLİNİR VE BELİRLİ OLMASI

 

2. Sermayenin bilinir olması şarttır. Buna göre -kardaki bilinmezliği önlemek üzere- miktarı bilinmeyen bir sermaye ile mudarebe akdi yapmak caiz değildir. Selem akdinde ise peşin bedelin bilinmesi şart değildir; çünkü selem akdi, mudarebe akdinin aksine ileride feshedilmek üzere meşru kılınmamıştır.

 

Niteliği bilinmeyen bir sermaye ile de -İbn Yunus'un dediği üzere- mudarebe akdi yapılmaz. Cinsi bilinmeyen sermaye de böyledir.

 

Subkı şöyle demiştir: "Daha önceden görülmemiş olan sermaye ile mudarebe akdi yapmak sahihtir; çünkü bu, vekalet vermektir. "

 

3. Sermayenin belirli olması gerekir. Buna göre sermayedarın -veya el-Muharrer'de belirtildiği üzere- bir başkasının zimmetinde bulunan para ile mudarebe akdi yapmak caiz olmadığı gibi "şu iki kesedekinden biri içinde bulunan para ile" şeklinde mudarebe akdi yapmak da caiz değildir. Zayıf bir görüşe göre ise iki cüzdan içinde miktarları, cinsleri ve nitelikleri aynı paralar bulunsa "şu iki cüzdandan biri içindeki ile" şeklinde ifadeyle de mudarebe akdi sahih olur. Bu durumda işletme ci bu cüzdanlardan dilediğini alır, mudarebe akdi de o cüzdandaki para ile yapılmış olur. Bu cüzdanların içindeki paraların miktarının bilinmesi gerekir.

 

İlk görüşe göre kişi kişi belirli olmayan dirhemler ve dinarlar üzerinde mudarebe akdi yapıp da daha sonradan aynı mecliste paraları belirlese bu -tıpkı sarf ve selem akitlerinde olduğu gibi- sahih olur. Eş-Şerhu's-sağir'de bu görüş sahih görüldüğü gibi er-Ravda ve eş-Şerhu'l-Kebir'deki ifade de bunu gerektirmektedir. [Zayıf] bir görüşe göre ise sahih olmaz. Beğavi ve Harezmı bu görüşü tek görüş olarak kabul etmişlerdir. Nevevl'nin ve el-Muharrer'in ifadesinden çıkan sonuç da budur.

 

Not:

a. Nevevl'nin ifadesinden, ilk görüşe göre "meclis içinde belirli hale getirilse bile iki keseden birindeki altıngümüşle mudarebe akdi yapmanın sahih olmadığı" anlaşılmaktadır ki zahir olan da budur; çünkü bu şekildeki sözlü işlem fasittir. Sonrakilerden birinin açıklamaları ise bunun sahih olduğu anlamına gelmektedir.

 

b. Tayini şart koşmanın gerekli olmasından "iki bin dirhemi başkasının bin dirhemiyle karıştırıp sonra bu ikisinden biri üzerinde seninle mudarebe diğerinde ise ortaklık yaptım" ifadesini kullanmak istisna edilir. Bu durumda hangi binle mudarebe akdi yapıldığı belirli hale getirilmediği halde mudarebe akdi sahih olur. Sermayedar mudarebe akdine ait

bin dirhem üzerinde tek başına tasarruf ta bulunurken kalan ~ sermaye üzerinde ortaklaşa tasarruf ta bulunurlar. Bu "bir akit içinde birbirinden farklı iki akit yapmak" konusundaki görüş ayrılığına ilişkin kuralın dışına çıkmaz; çünkü bu iki akit de netice itibarıyla tasarruf konusunda vekalet vermektir.

 

c. İki kişinin ortak dirhemleri bulunsa, bunlardan birisi diğerine "kendi payımda seninle mudarebe akdi yapıyorum" dese mudarebe sahih olur.

 

d. Malını emanet bırakan kimse veya başkası emanet mal üzerinde yahut gasıp gaspettiği mal üzerinde mudarebe akti yapsa bu sahih olur ve gasıp, gasp ettiği malı, işletmeciye teslim ettiği anda sorumluluktan kurtulur. Bu yalnızca mudarebe akdi sebebiyle değil de sermayeyi sahibinin izniyle teslim etmiş olması ve mal üzerindeki zilyedliğini ortadan kaldırması sebebiyledir.

 

e. Bir kimse bir başkasına "falandaki alacağımıondan tahsil et, teslim aldığında seninle o para üzerinde mudarebe akdi yaptım" dese, akdin kuruluşunu şarta bağladığı için bu sahih olmaz.

 

f. Kişi, kendisine borcu olan şahsa "senin zimmetimde olan malımı bir kenara ayır" dese, borçlu da bunu yapsa, alacaklı bunu teslim almadan önce o şahısla mudarebe akdi yapsa, akit sahih olmaz; çünkü teslim almadıkça karşı tarafın kenara ayırdığı şeye sahip olmamıştır. Karşı taraf zimmetinde borçlanarak onun için bir şeyler satın alsa, satın alma bu emri veren kişi adına geçerli olur; çünkü onun izniyle satın almıştır. Mudarebe akdinin fasitd olması sebebiyle kar da satın alma emrini verene aittir. Bu emri veren kişi, sermayeyi işleten şahsın emsal ücretini öder.

 

 

C. SERMAYENİN İŞLETMECİYE TESLİM EDİLMİŞ OLMASI

 

4. Sermayenin işletmeciye teslim edilmiş olması şarttır. Bununla akit esnasında veya akit meclisinde teslim etmenin şart olduğu kastedilmemektedir. Bununla kastedilen şey sermayenin zilyedliğinin ve tasarruf hakkının yalnızca işletmeciye ait olmasıdır. Bu yüzden Nevevi buna aykırı bir Hil yapmanın caiz ve sahih olmadığını belirtmiştir. Buna göre;

 

[a] - Sermayenin, sahibi veya bir başkasının elinde durarak işletmecinin satın aldığı malların bedelini bundan alıp ödemesini şart koşmak caiz değildir.

 

[b] - Yine tasarruf konusunda sermayedara danışmayı şart koşmak da caiz değildir; çünkü ihtiyaç anında sermayedarı bulamayabilir.

 

[c] - Sermayedarın da işletmeciyle birlikte çalışmasını şart koşmak caiz değildir; çünkü tasarrufun bölünmesi zilyedliğin bölünmesi sonucuna götürür.

 

Not:

a. el-Muharrer'de olduğu gibi Nevevl'nin ifadelerinden "sermayedarın işletmeciyle birlikte çalışmasını şart koşmanın caiz olmadığı" ifadesinin "sermayenin işletmeciye teslim edilmesi gerektiği" ifadesinden bir ihtiraz gibi anlaşılmaktaysa da bu kastedilmemiş olup bu ayrı bir şarttır ki bu şart da "işletmecinin tek başına tasarruf ta bulunması"dır. Şu halde Nevevl'nin "işletmecinin tek başına tasarrufta bulunması şarttır, sermayedarın da onunla birlikte çalışmasını şart koşmak caiz olmaz" demesi daha uygun olurdu.

 

b. Sermayenin, sermayedarın vekilinin elinde olması ve işletmecinin yanında onun danışmanı olarak değil ancak yaptıklarını denetleyici olarak bir kimsenin bulunması şart koşulursa -yukarıda geçen gerekçeden anlaşıldığına göre- akit sahih olmaz. İsnevı buna dikkat çekmiştir.

 

5. Sermayedarın kölesinin, görüşünde sermayedara ortak olmak üzere değil yalnızca bir yardımcı olarak sermayedarla birlikte çalışması şart koşulursa [bu akit geçerli olur mu? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Doğru görüşe göre sermayedarın, üzerinde eşya taşıması için işletmeciye hayvan vermesini şart koşma durumunda olduğu gibi bunu şart koşmak da sahihtir.

 

[İkinci görüş]

 

Efendinin çalışmasını şart koşmanın sahih olmaması gibi bu da sahih olmaz; çünkü kölenin zilyedliği efendisinin zilyedliğidir.

 

ilk görüşte olanlar buna şöyle cevap vermişlerdir: "Sermayedarın kölesi ve hayvanı bir maldır. Bunların sermayedara bağlı olarak çalışmasını şart koşmak, sermayedarın bizzat çalışmasını şart koşmaktan farklıdır. Yine bu, kölenin görüş bakımından işletmeciye ortak olarak çalışmasını şart koşmaktan da farklıdır."

 

Köle ve hayvanın bizzat görülmek veya nitelikleri belirtilmek suretiyle bilinir halde olması şarttır.

 

Nevevi'nin metinde yer alan "gulam" ifadesi, sermayedarın hür olan işçisini de kapsamaktadır. Hocamız Zekeriya el-Ensarl'nin de belirttiği üzere zahir olan onun da sermayedarın kölesi gibi olmasıdır; çünkü sermayedar onun işgücüne sahiptir.

 

Ezrai bunun benzerini müsakat konusunda zikretmiştir. Nevevi'nin sözünde yer alan "gulam" ifadesi "köle" şeklinde anlaşılmıştır; çünkü köle üzerinde ittifak bulunmaktadır.

 

Köle için kardan bir bölüm verilmesi şart koşulursa, kölenin birlikte çalışması şart koşulmasa bile akit sahih olur; çünkü köle için şart koşulan şey sonuç itibarıyla sermayedara aittir.

 

Not:  Nevevl'nin, işletmecinin hangi tür malların ticaretini yapacağını açıklamaması, bunu belirtmenin şart olmadığını hissettirmektedir. Herhangi bir kayıt konulmadığında örfte yer alan şekilde anlaşılır. Er-Ravda'da bunun doğru görüş olduğu söylenmiştir. Cürcanı ise bunun şart koşulması gerektiğini kesin olarak belirtmiştir.

 

 

B. İŞLETMECiYE iLiŞKİN ŞARTLAR

 

İşletmecinin görevi ticaret ve ona bağlı olan elbiseyi yaymak ve dürmek gibi işlerdir.

 

Sermaye sahibi, buğdayalarak bunu öğütüp ekmek yapması için biriyle mudarebe akdi yapsa veya ip satın alarak bunu dokuması ve satması için biriyle mudarebe akdi yapsa mudarebe fasit olur.

 

Sermaye sahibinin işletmeciye, belirli bir malı veya nadiren bulunabilen türde bir malı satın almayı yahut belirli bir şahısla muamelede bulunmayı şart koşması caiz değildir.

 

Mudarebe süresinin açıklanması şart değildir. Sermayedar bir süre belirleyerek bunun dışında sermaye üzerinde tasarrufu yasakIasa mudarebe fasid olur. Bu süre geçtikten sonra satın almayı yasaklasa, daha doğru görüşe göre akit fasid olmaz.

 

6. [Mudarebe akdinde] işletmecinin görevi ticaret yapmak yani alım-satım yoluyla kar elde etmeye çalışmaktır. Yine adete göre ticaret yapan kimsenin kendi başına yaptığı [sattığı] kumaşı yaymak ve toplamak, uzunluğunu ölçmek gibi işler de buna dahildir.

 

Bu ifadeden anlaşıldığına göre, işletmecinin kendi yapması gereken bir iş için başkasını ücretle tutması durumunda işçinin ücretini kendi cebinden öder. Kendi yapması gerekmeyen bir şey için ücretle birini tutsa ücret mudarebe sermayesinden ödenir.

 

7. 'Ticaret" ifadesi, işletmecinin karı sanatıylaelde etmesi durumunu dışarıda bırakmaktadır. Nitekim Nevevt buna aşağıdaki sözleriyle işaret etmiştir.

 

Bu şart gereğince sermaye sahibi, işletmeciyle;

 

> Buğday satın alarak bunu öğütme, hamur haline getirme ve ekmek yaparak satma ve karı bölüşme" konusunda,

> Veya "ip satın alarak bunları dokuyup satma ve karı bölüşme" konusunda mudarebe akdi yapsa,

 

Her iki durumda da mudarebe akdi fasid olur; çünkü mudarebe ihtiyaç sebebiyle meşru kılınmış bir akittir. Bu sayılan işler ise zabtı mümkün olan ve kendisi için ücretle adam tutmanın mümkün olduğu işlerden olduğu için ruhsat bunları kapsamaz. İşletmeci bunları yaptığında ticaretle uğraşmış olmaz sanatkarlık yapmış olur. Bu ise işletmecinin görevlerinden değildir.

 

İşletmeci buğdayı satın alıp kendisine şart koşulmadığı halde öğütse, daha doğru görüşe göre mudarebe akdi fasid olmaz. Buğdayı izinsiz olarak öğütlüğünde buna karşılık ücret kazanamaz. Bunu başkasına ücretle yaptırsa ücretini vermesi gerekir ve tazmin sorumluluğunu üstlenir. Öğütme sonucunda buğdayda meydana gelen eksilmeyi de öder. Un'u satarsa, elde etliği satım bedeli tazmin yükümlülüğü altında olmaz; çünkü o, bu konuda hakkı olmayan bir şey yapmamıştır. Kar elde ederse bu kar aralarındaki şarta göre bölüşülür.

 

8. İşletmecinin, mudarebe malından karşılanmak üzere yukarıda sayılan işleri yapacak birini ücretle tutması, işletmecinin ise yalnızca tasarruf ta bulunmakla yetinmesi şart koşulsa, el-Matlab'ta "bana göre bu caizdir" denilmiştir. Ezrai "bu itiraza açıktır; çünkü kar

işletmecinin tasarrufundan meydana gelmemektedir."

 

Kadı Hüseyin şöyle demiştir: Sermayedar işletmeciyle buğday sat;n alıp bunu bir süre depoda bekletmek ve fiyatı arttığında satmak şartıyla mudarebe akdi yapsa sahih olmaz; çünkü burada kar, tasarruftan kaynaklanmamaktadır ..

 

EI-Bahr'de de buna benzer bir görüş bulunmaktadır. Zahir olan da budur. Hatta sermayedar "buğday satın alıp bunu derhal satmak şartıyla mudarebe akdi yapıyorum" dese bu da sahih olmaz.

 

9. Sermayedarın tasarruf konusunda işletmeciyi sıkıştırmaması şarttır. Buna göre sermayedar "bu buğday" veya "bu kumaş" diye belirleme yaparak belirli bir malı satın almayı veya "benekli at", "kırmızı yakut", "siyah ipek" gibi piyasada zor bulunan bir mal satın almayı şart koşması caiz değildir. Yahut da "Zeyd'den başkasına satma", "Zeyd'den başkasından ~atın alma" şeklinde belirli bir şahısla ticaret yapmayı şart koşması caiz değildir; çünkü bu, mudarebenin amacını zedeler. Zira belirli bir mal kar getirmeyebilir, ayrıca onu bulmak zor olabilir. Yine belirlenen şahıs kendisiyle muamelede bulunmayabilir.

Karlı olacağına inandığı bir tasarrufu o şahısla yapamayabilir.

 

EI-Havi'de şöyle denilmiştir: Ticaretin yapılacağı çarşıyı belirlemenin bir zararı olmamakla birlikte bir dükkanı belirtip orası ile ticaret yapmayı şart koşmanın zararı vardır; çünkü çarşı genel bir tür gibi dükkan ise belirli bir mal gibidir.

 

Not:

a. Nevevi'nin ifadesinden, sermayedar tarafından ticaret için belirlenen mal türünün "yaş meyvelerde olduğu gibi" zaman zaman piyasada kalmasa bile piyasada bulunması nadir olmadığında mudarebe akdinin sahih olacağı anlaşılmaktadır ki hüküm de böyledir; çünkü burada bir belirleme söz konusu değildir. Yine bir mal türü piyasada nadir olarak bulunmakla birlikte bir mekanda çoğunlukla bulunduğunda da hüküm böyledir. Bunu Maverdi ve Ruyani belirtmiştir.

 

b. Sermayedar, işletmecinin bunları yapmasını yasaklasa mudarebe sahih olur; çünkü işletmecinin o maldan başka bir mal satın alması, Zeyd dışında başka birinden alım satım yapması mümkündür.

 

c. Sermayedar, işletmecinin sarraflarla sarf akdi yapması şartıyla mudarebe akdi yapsa iki görüş söz konusu olur: a) Şarta uygun olarak yalnızca sarraflarla sarf akdi yapması gerekir ki bu durumda başkalarıyla sarf akdi yaptığında akit bozulur. b) Başkalarıyla da sarf akdi yapabilir; çünkü sarfta amaç belirli şahıslarla muamelede bulunmak değil sarf yapmış olmaktır. Şayet bu bir şart olarak sürülmüşse bu iki görüşten ilki daha uygundur. Şart olarak ileri sürülmemişse ikincisi daha uygundur. Vekalettekinin aksine burada ne ile sarf yapacağının belirtilmesi şart değildir. Arada şu fark vardır: İşletmeciyi mudarebe akdinde olanca gücünü harcamaya yönlendiren bir durum söz konusu olduğu halde vekil için aynı şey söz konusu değildir.

 

d. İzinle elde edilen diğer tasarruflarda olduğu gibi burada da şayet sermaye sahibi bir mal türü belirlemişse işletmecinin buna uygun hareket etmesi gerekir. Kumaş üzerinde ticaret yapma konusunda verilen izin, bu konudaki örf sebebiyle dokunmuş diğer şeyleri de kapsamakla birlikte örtü ve halı gibi şeyleri kapsamaz; çünkü bunları satanlara "bezzaz" denmez.

 

10. Müsakat akdinin aksine mudarebe akdinde sürenin açıklanması şart değildir; çünkü mudarebenin amacı kardır, karın ise -meyvenin aksine- belirli bir vakti yoktur. Ayrıca her iki taraf da -müsakat akdinin aksine- akdi feshetme hakkına sahiptir.

 

Sermayedar, işletmeciye "içinden geldiği sürece" veya "dilediğin sürece sen.inle mudarebe akdi yaptım" dese bu caiz olur; çünkü bağlayıcı olmayan akitlerin durumu budur.

 

11. Mudarebe akdi ancak derhal yapılması halinde caiz olur. Şayet "aybaşı geldiğinde seninle mudarebe akdi yaptım" dese diyerek şarta bağlasa veya "seninle şu an mudarebe akdi yapıyorum ancak ay bitinceye kadar tasarruf ta bulunma!" şeklinde tasarrufu şarta bağlasa bu akit sahih olmaz.

 

İlk durumda sahih olmamasının sebebi satım vb. tasarruflarda olduğu gibidir. İkinci durumda sahih olmamasının sebebi ise bunun "bu malı sana satıyorum, ancak malı bir ay geçtikten sonra temellük et!" ifadesine benzemesindendir.

 

12. Sermayedar, işletmeciye bir miktar sermaye verip "ben ölünce, karın yarısının sana ait olması şartıyla bu sermaye ile alımsatım yaparak tasarruf ta bulun!" dese sahih olmaz. Bu durumda işletmeci, sermayedarın ölümünden sonra tasarrufta bulunamaz; çünkü bu, mudarebe akdini şarta bağlamaktır. Ayrıca mudarebe akdi sahih olmuş olsa bile ölümle birlikte sonaerer.

 

13. Sermayedar "bir ay" vb. bir süre zikretse akit sahih olmaz; çünkü süre sınırı koymak, mudarebe akdinin amacını zedeler. Zira kişi bu süre içinde kar edememiş olabilir.

 

Sermayedar "bir ay" vb. bir süre belirleyerek bu süre sonrasında işletmecinin tasarrufta bulunmasını -veya el-Muharrer'de belirtildiği üzere alım-satım yapmasını- yasaklasa, yukarıda belirtilen gerekçeyle akit fasid olur. Bu süre geçince "mal satabilirsin, ancak satın alamazsın!" demek suretiyle yalnızca mal almasını yasaklasa daha doğru görüşe göre satım akdi fasid olmaz; çünkü bir ay geçtikten sonra işletmecinin yapma hakkının bulunduğu satım ile de kar sağlamak mümkündür.

 

Et-Tenbih'te belirtildiği üzere yukarıdaki örnekte "bir ay" şeklindeki ifadeden anlaşıldığına göre Cüveyni'nin de temas ettiği üzere sürenin kar amacıyla alım-satıma müsait olması gerekir. Mesela bir saat gibi bir süre sınırı konulamaz.

 

Not:

a. NevevI'nin ve başkalarının ifadesinin zahirinden anlaşıldığına göre "sermayedar mudarebe akdine süre sınırı koymuş ve bu süreden sonra alım yapmayı yasaklamıştır". Ancak burada kastedilen bu değildir. Aksine burada sermayedar mudarebe akdine süre sınırı koymaksızın "seninle mudarebe akdi yaptım, bir aydan sonra mal satın alma!" demiştir. Zira sermayedar, işletmecinin ister tasarrufuna ister satımına ister mal almasına engelolsun isterse engelolmasın süreli mudarebe akdi sahih değildir. Bunu Hocamız Zekeriya el-Ensarı Fethu'l-Vehhab (bi şerhi Menheci't-tullab) adlı eserinde belirtmiştir.

 

b. Süre, "askerin konaklaması" vb. ifadelerde olduğu gibi belirsiz olursa Maverdi bu durumda [akdin sahih olup olmamasıyla ilgili] iki görüş bulunduğunu söylemiştir. Bunlardan daha güçlü olanına göre akit sahih olmaz.

 

 

C. KARA İLİŞKİN ŞARTLAR

 

Karın sermayedar ve işletmeciye özgü olması ve ikisinin karda ortak olması şarttır.

 

Sermayedar "karın tümünün sana ait olması şartıyla seninle mudarebe yaptım" dese bu fasid mudarebe olur. [Zayıf] bir görüşe göre sahih bir mudarebe olur.

 

Sermayedar "karın tümünün bana ait olması şartıyla seninle mudarebe yaptım" dese bu fasid mudarebe olur. Zayıf bir görüşe göre bu ibza olur.

 

Kardaki ortaklığın [yarım ve üçte bir vb. gibi] orantılı olarak bilinmesi gerekir.

 

14. Karın yalnızca sermayedar ve işletmeciye ait olması şarttır.

Kardan herhangi bir miktarını üçüncü bir şahıs için şart koşmak caiz değildir. Ancak -daha önce geçtiği üzere- sermayedarın kölesi veya işletmecinin kölesi müstesnadır. Bunlar için şart koşulanlar efendisi için şart koşulan miktara eklenir. 

 

15. Sermayedarın sermayesi sebebiyle, işletmecinin de emeği sebebiyle kardan payalabilmesi için her iki tarafın karda ortak olması, karın yalnızca birine ait olmaması gerekir.

 

Not:  Bazıları ilk şart zikredilince ikinciyi zikretmeye gerek olmadığını söylemişse de ilk şart ikinci şarttan müstağni kılmamaktadır; çünkü taraflardan birisi karın bütününü alıp üçüncü bir şahıs lehine herhangi bir şart koşulmadığında da "kemn yalnızca iki kişiye özgü olduğu" ifadesi doğru olur. [Ancak bu durumda karda iki kişi ortak olmamış olur.]

 

16. Sermayedar, işletmeciye "karın bütününün sana ait olması şartıyla seninle mudarebe akdi yaptım" dese, daha doğru görüşe göre -kullanılan ifade dikkate alınarak- fasid bir mudarebe yapılmış olur. [Zayıf] bir görüşe göre ise burada anlam dikkate alınarak bu mudarebe sahih kabul edilir.

 

Sermayedar, "karın tümü bana ait olmak şartıyla seninle mudarebe akdi yaptım" dese daha doğru görüşe göre -belirttiğimiz gerekçeye bina en- bu fasid bir mudarebe olur.

 

İlk durumda işletme ci sermayedardan çalışmasının karşılığında ücret alır. İkinci durumda ise bunu alamaz. Her iki durumda da işletmecinin tasarrufu geçerlidir.

 

[Zayıf] bir görüşe göre ikinci durumda işletme ci sermayeyi işletme konusunda ücretsiz olarak vekil kılınmış olur.

 

İbza' bir malı, karşılık almaksızın işletecek olan bir kimseye vermektir. Bizaa ise bu akitte verilen mala denir.

 

Görüş ayrılığı "karın yarısı / karın tümü sana ait olmak üzere malı sana bizaa olarak veriyorum" denilmesi durumunda da geçerlidir. Bu bir fasid mudarebe midir yoksa ibza' mıdır?

 

Kişi "bu sermayeyi al ve onda tasarrufta bulun, karın tümü sana aittir" dese sahih bir borç verme (karz) söz konusu olur.

 

Bu meselenin öncekinden farkı şudur: "Önceki meselede, bir sözcük başka bir akitte sarih olarak kullanılmıştır."

 

Kişi yalnızca "seninle bizaa akdi yaptım" dese bu "sermayede tasarruf ta bulun, karın tümü bana ait olacak" demiş gibi olur. Bu, alimlerin ifadesinden anlaşıldığına göre ibza akdi olur.

 

EI-Matlab adlı eserde şöyle denilmiştir: "Fevranı ve başkalarının ifadeleri de bunu göstermektedir."

 

Sermayedar, bir şahsa dirhemler vererek "bunlarla kendi!) için ticarette bulun" demiş olsa, -sonrakilerden birinin de belirttiği üzere- iki görüş arasından tercih e şayan olanına göre borç vermiş olur. diğer görüşe göre ise bağışta bulunmuş olur.

 

Kişi "bu malı yarı yarıya mudarebe olmak üzere al" dese, iki görüş içinden İsnevı'nin tercih ettiğine göre bu sahih olur. İsnevı bunu Rafii'nin ifadelerinden çıkarmıştır. Buna göre sermayedar "yarısının bana ait olmasını kastettim" dese akit fasid olur. İşletmeci bunun aksini iddia etse işletmecinin sözü yeminle birlikte kabul edilir; çünkü görünür durum kendisini desteklemektedir. Bunu Selim belirtmiştir.

 

17. Kardaki ortaklığın "yarım" ve "üçte bir" gibi orantılı olarak bilinmesi şarttır.

 

18. Nevevi daha sonra "bilinir olma" şartının kapsamından çıkarılan hususlara temas ederek şöyle demiştir:

 

Sermayedar "senin karda ortaklığın / karda bir payın olması şartıyla mudarebe yapıyorum" dese akit fasit olur. Yahut da "kar aramızda olması şartıyla mudarebe yapıyorum" dese daha doğru görüşe göre sahih olur. Bu durumda kar yarı yarıya olur.

 

Sermayedar "karın yarısı bana aittir" dese daha doğru görüşe göre akit fasid olur.

 

Sermayedar "karın yarısı senindir" derse, doğru görüşe göre akit sahih olur.

 

19. Sermayedar, işletmeciye şu ifadelerden birini söyleyerek mudarebe akdi yapsa;

 

> Kardan bir ortaklık / pay / bölüm / şey sana / bana ait olmak şartıyla,

> Sermayeden satın alacağın bir atı yalnızca bana vermen şartıyla,

> Sermaye ile satın alacağın ata yalnızca benim binmem şartıyla,

> Birbirine karıştırılmış bile olsa "iki bin dirhemlik sermayeden bininin karının bana ait olması şartıyla",

> Bin dirhem kar elde edersen yarısının sana ait olması, iki bin dirhem kar elde edersen dörtte birinin sana ait olması şartıyla ...

 

Bu ifadelerle yapılan mudarebe akitlerinin tümü fas id olur; çünkü ilk dört meselede karın oranı bilinmemekte, dördüncü durumda ise karın kendisi bilinmemektedir. Ayrıca ikind durumda satın alınan atın değeri, kullanım sonucunda düşebilir ve at üzerinde tasarruf ta bulunmak imkansız hale gelebilir. Yine sonrasındaki meselede işletmed tahsis edilmiş, bunun ilk bölümünde ise malın karının bir kısmı tahsis edilmiştir.

 

20. Sermayedar, "karın aramızda olması şartıyla seninle mudarebe akdi yaptım" dese [bu mudarebe akdi sahih olur mu? Bu konuda mezhep içinde iki görüş vardır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru görüşe göre akit sahih olur, kar da aralarında yarı yarıya olur. Bu, kişinin "bu ev benimle falan kişi arasındadır" ifadesine benzer ki bu durumda ev, aralarında yarı yarıya ortak olur.

 

[İkinci görüş]

 

Bu mudarebe sahih olmaz; çünkü kullanılan ifade karın yarı yarıya paylaşılmasından başka hususları da kapsamakta olduğundan karın nasıl paylaşılacağı bilinmemektedir. Bu tıpkı "sana bu malı bin dinar ve dirheme sattım" ifadesine benzemektedir.

 

21. Sermayedar "karın aramızda üçte bir üçte iki şeklinde olması şartıyla seninle mudarebe akdi yaptım" dese el-Envar'da belirtildiğine göre bu sahih olmaz; çünkü üçte bir ve üçte ikinin kime ait olacağı bilinmemektedir.

 

22. Sermayedar "seninle, falan kimsenin mudarebe akdinde olduğu gibi mudarebe yaptım" dese, sermayedar ve işletmed belirtilen mudarebe akdindeki kar oranını biliyorsa bu mudarebe sahih olur, aksi takdirde sahih olmaz.

 

23. Sermayedar "seninle mudarebe akdi yaptım. Karın onda birinin altıda birinin dörtte biri sana aittir" dese, iki taraf akit esnasında bunun ne kadar olduğunu bilmiyor olsa bile akit sahih olur; çünkü bunu bilmek kolaydır. Bu malın murabaha yoluyla satıldığı halde iki tarafın akit esnasında bunun hesabını bilmiyor olmalarına benzer.

 

24. Sermayedar, işletmeciye "karın yarısı benimdir" dese ancak sermayedarın hissesinden hiç bahsetmese rakit sahih olur mu? Bu konuda iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru görüşe göre akit fasid olur; çünkü kar sermayeden elde edilen bir fazlalık olup, kardan herhangi bir miktar işletmeciye nispet edilmediği sürece sermaye sahibine aittir.

Burada da herhangi bir miktar nispet edilmemiştir.

 

[ikinci görüş]

 

Diğer görüşe göre akit sahih olur, karın diğer yarısı da işletmeciye ait olur.

 

25. Sermayedar, işletmeciye "karın yarısı sana aittir" dese ancak kendi kar oranından bahsetmese, [bu mudarebe sahih olur mu? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Doğru olan görüşe göre akit sahih olur; çünkü sermayedarın hakkında açıklama yapmadığı kısım asıl hükme dayalı olarak ser mayedara ait olur. Önceki meselenin aksine bu ifade tıpkı "karın yarısı senin yarısı benim" demek gibidir.

 

[ikinci görüş]

 

Diğer meselede olduğu gibi bu meselede de mudarebe akdi sahih olmaz.

 

26. Nevevi, daha sonra "karın oran olarak bilinmesi gerektiği" ile ilgili hükmün kapsamından çıkarılan bir hususu şu şekilde zikretmiştir:

 

Taraflardan birisi için -mesela- "on dirhem kar" veya "şu sınıf maldan elde edilecek kar" şart koşulsa akit fasid olur.

 

Gerek sermayedar gerekse işletmeci lehine olsun;

 

> Karın -mesela- on dirhemi, diğer şahıs için de kalan kar şart koşulsa,

> Veya -el-Muharrer'de açık olarak ifade edildiği üzere- karın on dirheminin ikisi arasında ortak olması şart koşulsa,

> Yahut da mudarebe mallarından belirli bir sınıftan elde edilecek kar şart koşulsa,

> "Karın yarısı ve bir dinar" veya "bir dinar hariç karın yarısı" şart koşulsa,

 

Bu durumlarda, karın orantısı bilinmediğinden akit fasid olur. Ayrıca kar, yalnızca belirtilen oranda meydana gelebilir yahut kar yalnızca belirtilen sınıf malda meydana gelebilir. Şayet bu akit sahih kabul edilirse karın taraflardan yalnızca birine ait olması sonucu ortaya çıkabilir ki bu mudarebe akdinin yapısına aykırıdır.

 

27. Sermayedar "seninle mudarebe akdi yaptım" dediği halde kar oranına temas etmese, mudarebe akdi fasid olur; çünkü bu, mudarebe akdinin yapısına aykırıdır.

 

 

D. AKİTTE KULLANILAN SÖZLÜ İFADELERE İLİŞKİN ŞARTLAR

 

[Mudarebe akdinde] icap ve kabul şarttır. [Zayı~ bir görüşe göre Hil yoluyla kabul yeterlidir.

 

28. Mudarebe akdinin sahih olması için sözlü ifadelerin kullanılması şarttır.

 

Bu sözlü ifad~ler icap ve kabulden oluşmaktadır.

 

İcap şu ifadelerden birini söylemek suretiyle yapılabilir:

 

> Seninle mukaraza akdi yaptım,

> Seninle mudarebe akdi yaptım,

> Seninle muamele yaptım,

> Karın aramızda yarı yarıya ortak olması şartıyla bu sermaye ile mal alıp sat.

 

Sermayedar "satın al" demekle birlikte satmaktan bahsetmese, daha doğru görüşe göre mudarebe akdi sahih olmaz.

 

Mudarebe akdinde, satım akdinde muteber olduğu üzere icaba bitişik olarak kabulü n söylenmesi gerekir. Sermayedar "bu sermayeyi al ve onunla ticaret yap" veya "onunla çalış" demiş olsa bile kabul şarttır; çünkü tıpkı satım akdi gibi mala özgü bedelli bir akittir.

 

Not:  Nevevi sözlü ifade için "şart" kelimesini kullanmada esnek davranmıştır; çünkü daha önce de geçtiği üzere sözlü ifade rükündür. el-Muharrer'deki ifade "mudarebe akdinde icap ve kabul gereklidir" şeklindedir ki bu ifade el-Minhac'dakine göre amacı daha çok açığa vurmaktadır; çünkü "mudarebe akdinde" ifadesi icap ve kabulün mudarebenin mahiyetine dahil olduğunu göstermektedir. Aynı şey daha önce satım akdinde de geçmiş ve biz orada "şart" sözcüğü ile kastedilen şeyin gereklilik olduğunu belirtmiştik. Bu yoruma göre el-Minhac'daki ifade el-Muharrer'dekine eşit olmaktadır.

 

[Zayıf] bir görüşe göre vekalet ve cuale akitlerinde olduğu gibi, şayet icapta "al!" gibi emir kipi kullanılmışsa, yalnızca dirhemleri almak yeterli olur. Şayet akit yapılırken "seninle mudarebe akdi yaptım" denilmişse -el-Muharrer, er-Ravda ve eş-Şerh u '[-Kebır' deki ifadelerden anlaşıldığınagöre- sözlü olarak kabul şarttır.

 

Daha doğru görüşe göre bu bedelli bir akit olduğundan sözlü ifade olmaksızın kabulde bulunmak kesin olarak kabul edilmez. Bu vekalet akdine benzemez; çünkü vekalet yalnızca bir izindir. Cuale akdine de benzemez; çünkü cuale akdi, mala özgü bir akit değildir.

 

 

E. AKDİN İKİ TARAFINA İLİŞKİN ŞARTLAR

 

Mudarebe akdinin beşinci rüknü akdin iki tarafıdır. Nevevi buna ilişkin şartları şu şekilde belirtmiştir:

 

Sermayedar ve işletmecinin şartı vekil ve müvekkil gibidir.

 

işletmeci, sermayedarın izniyle "işletme ve kar konusunda kendisine ortak olması için" bir başka kimseyle mudarebe akdi yapa daha doğru görüşe göre bu caiz olmaz. Sermayedarın izni olmazsa akit fasid olur. ikinci işletme ci tasarrufta bulunursa bu, gasıbın tasarrufta bulunması gibi değerlendirilir. Zimmetinde borçla bir şey satın alırsa -ve biz imam Şafii (r.a.)'nin yeni görüşünü esas alırsak- bu durumda daha doğru görüşe göre kar ilk işletmecinin olur. ilk işletmeci ikincinin ücretini öder. [Zayıf] bir görüşe göre kar ikinci işletmecinin e olur. Ikinci işletmeci, mudarebe sermayesi ile bir şey satın alırsa bu satın alma batıl olur.

 

Sermayedar, iki işletmeciyle birbirinden farklı kar oranlarıyla veya eşit olarak mudarebe akdi yapabilir.

 

İki sermayedar bir işletmeciyle mudarebe akdi yapabilir. Bu durumda işletmeci kardaki hissesini aldıktan sonra geriye kalan kar iki sermayedara sermayeleri oranında verilir.

 

Mudarebe akdi fasid olduğunda işletmecinin tasarrufları geçerli olur, kar sermayedara ait olur. Sermayedar, işletmecinin emsal ücretini öder. Ancak sermayedar "seninle mudarebe yapıyorum, karın bütünü bana ait olacak!" diyerek mudarebe akdi yapmışsa daha doğru görüşe göre işletme ci herhangi bir şeyelde edemez.

 

29. Sermayedar ve işletmecinin şartı vekil ve müvekkilin şartı gibidir; çünkü mudarebe akdi bedelli olarak yapılan vekil kılma ve vekaleti kabul etme akdidir, dolayısıyla sermayedarın vekalet vermeye, işletmecinin de vekaleti kabul etmeye ehil olması gerekir. Bunlardan biri sefih, çocuk, deli, efendisinden izinsiz köle olamaz.

 

Çocuk, deli ve sefih gibi kısıtlı şahısların velisi -bu veli ister baba, ister dede, ister çocuk ister hakim, isterse hakimin görevlendirdiği kişi olsun- malı emanet bırakması caiz olan kimse ile mudarebe akdi yapabilir. Şayet akit, işletmecinin sermaye ile birlikte yolculuğa çıkmasına izin vermeyi de içeriyorsa -el-Matlab'ta belirtildiğine göre- uygun olan görüş, bunun velinin yolculuğa çıkmayı istemesi gibi kabul edilmesidir.

 

İflas sebebiyle kısıtlanan kimsenin mudarebe akdi yapması veya bir mudarebe akdinde işletmeci olması sahih değildir.

 

Ölüm hastalığında olan kişinin mudarebe akdi yapması sahih olup, emsal ücreti aşan kısmı terikesinin üçte birinden hesap edilmez; çünkü üçte birden hesap edilen kısım kişinin malından telef olan kısımdır. Kar ise mevcut olmadığından onun telef olması söz konusu değildir. Kar yalnızca elde edilmesi umut edilen bir şeydir. Kar, işletmecinin tasarrufuyla meydana gelir. Ölüm hastalığında olan kişinin müsakat akdi ise böyle değildir; çünkü bu akitte kişinin elde ettiği karşılık terikesinin üçte birinden hesap edilir; çünkü mudarebenin aksine müsakat akdinde elde edilen meyveler maldır.

 

30. İşletmeci, sermayedarın izniyle başka bir şahısla "sermayeyi çalıştırma ve kar konusunda ortak olması için" bir başka kimseyle mudarebe akdi yapsa [bu caiz olur mu?

Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru görüşe göre bu caiz değildir; çünkü mudarebe akdi kıyasa aykırı olarak caiz görülmüş bir akittir. Bu akdin tabiatı, iki taraftan birinin sermaye sahibi olup çalışmaması diğerinin ise -birden fazla kişi olsalar bile- çalışmasını, sermayesinin olmamasını gerektirir.

Oysa burada sermaye iki işletme ci arasında dolaştığından bu muamele sahih olmaz.

 

[ikinci görüş]

 

Sermayedar başlangıçta nasıl ki iki şahısla mudarebe akdi yapabiliyorsa bu da caizdir.

 

Subkİ bu görüşü desteklemiş ve Şerhu et-Ta'ciz adlı eserde "Alimlerin çoğunluğu bunu tek görüş olarak kabul etmiştir" demiştir. Ancak bu ifade, yukarıdaki gerekçeyle reddedilmiştir.

 

Not: NevevI "sermayeyi işletme konusunda kendisine ortak olsun diye" ifadesiyle, birincinin ikinciye sermayeyi işletme konusunda izin vermesini dışarıda bırakmıştır ki bu durumda ilk işletmeci tamamen mudarebe akdinden çıkmış ve sermayedarın vekili olmuş olur. İşletmeci ise ikinci şahıs olmuş olur. Bu -sermayedarın kendisinin ikinci şahısla mudarebe yapması durumunda olduğu gibi- kesin olarak sahihtir.

 

İbnü'r-Rif'a'nın belirttiği üzere bu hüküm, "sermaye, mudarebe akdi yapmanın caiz olduğu bir mal ise" geçerlidir. İlk işletmeci sermaye üzerinde tasarruf ta bulunup ticaret malı satın aldıktan sonra başka biri ile mudarebe akdi yapsa bu d~iz olmaz.

 

Maverdi şöyle demiştir: Sermayedar herhangi bir kimseyi belirlemediğinde kişi ancak güvenilir birisiyle mudarebe akdi yapar.

 

EI-Matlab'ta belirtildiğine göre doğruya en yakın görüş; ilk işletmecinin azlalması onun mudarebe isteğine ikincinin olumlu cevap vermesiyle değil, sermayedar ilk olarak buna izin vermişse yalnızca izni vermekle olur.

 

31. Sermayedar işletmeciye üçüncü şahısla mudarebe yapması konusunda izin vermediği halde işletme ci bunu yaparsa, ister bununla sermayeyi çalıştırma ve kar konusunda isterse yalnızca kar konusunda ortak olmayı amaçlasın isterse mudarebe akdinden çıkmak istemiş olsun ikinci mudarebe akdi kesinlikle fasid olur; çünkü sermayedar buna izin vermemiş, sermayenin başkasına teslim edilmesi konusunda üçüncü bir şahsa güvenmemiştir. Bu, vasınin kendisi hayattayken bir başkasını kendisine bağlı olan bütün konularda kendi yerine geçirmesine benzer ki Cüveyni'nin belirttiğine göre bu caiz değildir.

 

Subkı şöyle demiştir: "Bir vakfın nazırı olması şart koşulmuş kişi kendi yerine başkasını nazır olarak tayin etmek ve kendisi de görevi bırakmak istese bunun hükmü vası ile ilgili yukarıdaki hüküm gibi olur. Bu mesele fetvalarda yer almıştır, bunun yasak olduğu konusunda benim hiçbir tereddüdüm yoktur. "

 

32. İkinci işletmeci, sermayedarın izni olmaksızın sermaye üzerinde tasarruf ta bulunursa bu, gasıbın tasarruf ta bulunması gibi olduğundan tasarruf ta bulunduğu şeyin tazmin yükümlülüğünü üstlenir; çünkü tasarruf izni, sermayenin ne sahibi ne de onun vekili olan kişiden sadır olmuştur.

 

İkinci işletmeci kendi cebinden [zimmetinden] borçlanarak mal satın alsa ve bu malın bedelini de mudarebe sermayesinden ödese ve bundan kar elde etse, İmam Şafii (r.a.)'nin "karın tümü gasıba aittir" şeklindeki yeni görüşünü kabul edersek karın tümü daha doğru görüşe göre ilk işletmecinin olur; çünkü satın alma sahih ancak teslim fasittir. Bu durumda teslim ettiği satım bedelinin tazmin borcunu üstlenir kar da kendisine teslim edilir. Selım er-Razı'nin belirttiğine göre burada ikinci işletmeci durumu bilsin ya da bilmesin sonuç değişmez.

 

İlk işletmeci ikinci işletmecinin ücretini kendisine ait fazlalık paydan -herhangi bir ayrım yapmaksızın- öder; çünkü ikinci işletme ci karşılıksız iş yapmış değildir.

 

Şayet İmam Şafii (r.a.)'nin "kar sermayedara aittir; çünkü biz bu kişiyi gasıp gibi kabul edersek insanlar gasp etmek üzere bunu yol edinirler" görüşünü kabul ettiğimizde, bu konuda pek çok görüş ayrılı bulunmakla birlikte daha doğru görüşe göre karın yarısı sermayedarın diğer yarısı ise iki işletme ci arasında ortak olur. [Zayıf] bir görüşe göre kar ikinci işletmeciye ait olur. Subkı bu görüşü tercih etmiştir; çünkü ikinci işletme ci sermayedarın izniyle tasarruf ta bulunmadığından gasıba benzemektedir.

 

Not:  Nevevi'nin belirttiği, İmam Şafii (r.a.)'ye ait bu yeni görüş daha önce el-Minhac'ta zikredilmediğinden meselenin ona havale edilmesi uygun değildir. el-Muharrer'in bu bölümünde gasıp ve ona ilişkin İmam Şafii (r.a.)'nin iki görüşü açık olarak zikredilmiş daha sonra kitapta yer alan mesele İmam Şafii (r.a.)'nin yeni görüşüne dayandırılmıştır ki bu uygundur. Nevevi gaspa ilişkin asıl meseleyi zikretmeyip diğer meseleyi ona dayandırınca mesele karışmıştır. Er-Ravda'nın "mudarebe" bölümünde, o mesele zikredilmediği halde ona gönderme yapılmasının sebebi daha önce bu konunun satım ve gasp meselelerinde geçmiş olmasıdır. Nevevi, İmam Şafii (r.a.)'nin eski görüşünün uzantılarından bahsetmemiştir.

 

33. İkinci işletme ci bizzat mudarebe sermayesi karşılığında bir mal satın alırsa, İmam Şafii (r.a.)'nin "fuzulınin (yetkisiz temsilcinin) alış-verişi batıldır" diyen yeni görüşüne göre buradaki alışveriş batıl olur. Yeni görüş karşısındaki eski görüş ise bu konuda tevakkuf etmiştir.

 

Bunların tümü, sermaye varlığını koruyorsa geçerli olacak hükümlerdir. Şayet sermaye ikinci işletmecinin elinde telef olmuş ve o da durumu öğrenmişse ikinci işletme ci gasıp konumunda olup tazmin onun sırtına yüklenir. Durumu bilmiyorsa tazmin birinci işletme-

cinin sorumluluğunda olur.

 

34. Bir sermayedar, ilk olarak Zeyd ve Amr gibi iki kişi ile kardaki oranları farklı veya eşit olmak şartıyla mudarebe akdi yapabilir. Mesela karın üçte birinin Zeyd'e, altıda birinin Amr'a ait olmasını şart koşabileceği gibi bu ikisi için eşit kar da şart koşabilir. Zira bir kişinin iki şahısla yaptığı mudarebe akdi iki farklı akit gibidir.

 

İki işletmecinin alacakları kar oranları farklı olduğunda -bizim yukarıdaki örnekte zikrettiğimiz gibi- yüksek kar oranına sahip olanın kim olduğunun belirlenmesi gerekir.

 

Bu hükümler her bir işletmecinin bağımsız tasarruf ta bulunma hakkı tanındığında böyledir. Şayet işletmecilerden her birinin diğerine danışarak iş yapması şart koşulursa Cüveyni'nin belirttiğine göre bu caiz olmaz. Rafii "mezhebimiz alimlerinin Cüveyni'nin bu görüşüne destek verdiklerini görmedim" demiştir. İsnevi el-Mühimmat'ta "durum, Rafii'nin dediği gibidir" demiştir. Bulkini şöyle demiştir:

 

"Cüveyni'nin görüşünü alimlerimiz desteklemektedir. Bunu tek görüş olarak kabul etmek gerekir. Zira mudarebenin şartlarından biri de işletmecinin kendi başına tasarrufta bulunabiliyor olmasıdır ki burada da durum böyledir." Zahir olan görüş budur.

 

35. İki sermayedarın bir işletmeciyle mudarebe akdi yapması caizdir; çünkü bu tek bir akit gibidir.

 

Bu akitte iki sermayedar, kar oranları bakımından eşit şart koşarlarsa buna uyulur. Şayet kar oranları farklı ise örneğin birisi karın yarısını diğeri karın dörtte birini şart koşsa, şayet kimin yarım kimin dörtte bir alacağını belirtmezlerse akit caiz olmaz, belirtirler de her birinin kar oranı bilinirse bu caiz olur.

 

Böyle bir akitte işletmecinin kendi kar oranını almasından sonra iki sermayedarın kar oranları sermayeleri oranında olur. Örneğin sermayedarlardan birisi iki bin dirhem diğeri bin dirhem koymuş olsa, işletmecinin karın yarısını alması şart koşulsa geriye kalan karı aralarında sermayeleri oranında üçte bir ve üçte iki şeklinde paylaşırlar. Sermaye oranının gerektirdiği dışında bir kar oranı şart koşarlarsa "sermayedar veya işletme ci olmayan birisi için karın şart koşulmuş olmasl" sebebiyle akit fasid olur.

 

36. Mudarebe akdi fasid olduğunda -tıpkı fasid vekalet akdinde olduğu gibi- tasarruf konusunda işletmeciye izin verilmiş olduğu için işletmecinin tasarrufu geçerli olur. Bu, "satım akdinin fasid olması durumunda müşterinin tasarrufunun geçerli olmaması" meselesine benzemez; çünkü müşteri, mala malik olmasına binaen tasarrufta bulunmaktadır. Oysa fasid alım-satımda mala malik değildir.

 

Yukarıdaki hükümler, sermayedarın kendi sermayesi ile mudarebe akdi yapması durumunda geçerli olur. Şayet başkasının sermayesi ile vekalet veya velayet yoluyla mudarebe akdi yapmışsa -Ezrai'nin belirttiğine göre- işletmecinin tasarrufu geçerli olmaz.

 

37. Mudarebe akdi fasid olduğunda karın bütünü sermaye sahibine ait olur; çünkü kar onun sermayesinden kaynaklanan bir artıştır. Zarar da sermayedara ait olur.

 

Sermayedar, ortada kar olmasa bile işletmecinin emsal ücretini üstlenir; çünkü işletmeci, akitte konuşulan karı elde etmeyi umarak tasarruf ta bulunmuştur. Bunu elde edemeyince yaptığı işin kendisine iade edilmesi gerekir. Bu mümkün olmayınca yaptığı işin değeri yani ücreti vermek gerekir.

 

[Zayın bir görüşe göre kar elde edilememişse işletmeciye ücret ödenmez. Kıyas da bunu gerektirmektedir; çünkü sahih mudarebe akdinde bir kar elde edilemediğinde işletme ci herhangi bir şey alamaz.

 

Not:  Alimlerin ifadesinin zahirinden anlaşıldığına göre işletmeci fasidiği bilsin ya da bilmesin ücrete hak kazanamaz. Subkl şöyle demiştir: "Muhtemelen bunun sebebi şudur: Sermayedar, işletmecinin bir bedel karşılığında sermayeyi işletmesine izin verdiğinden işletmecinin yaptığı iş karşılıksız görülemez."

 

38. Sermayedar, işletmeciye "seninle mudarebe akdi yaptım, karın bütünü benim olacak" dese ve işletme ci de bunu kabul etse [işletmeci herhangi bir ücret almaya hak kazanır mı?  Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru görüşe göre işletme ci herhangi bir ücrete hak kazanamaz; çünkü herhangi bir şeyelde etmeyi ümit etmeksizin karşılıksız iş yapmıştır.

 

[İkinci görüş]

 

Diğer fes at sebeplerinde olduğu gibi bu durumda da emsal ücret almaya hak kazanır. İbnü'r-Rif'a bu görüşü doğru kabul etmiştir.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

İŞLETMECİNİN YETKİSİNİN SINIRLARI