GASP |
GASP EDİLEN MALDA MEYDANA
GELEN FAZLALIKLAR
Malda meydana gelen
fazlalık, çamaşırın beyazlatılması vb. gibi yalnızca bir iz [fiiI sonucu meydana
gelmiş] ise, gasıp bundan dolayı herhangi bir şeyalamaz. Mal sahibi -şayet
mümkün ise- gasıbı malı daha önceki durumunda ve bir eksilme meydana gelmişse
bunu da tazmin ederek geri vermekle yükümlü tutabilir.
Malda meydana gelen
fazlalık; araziye bina yapılması, ağaç dikilmesi gibi bir mal eklenerek meydana
gelmişse, gasıp bunları sökmekle yükümlü tutulur.
Gasıp, gaspettiği malı
kendi boyasıyla boyamışsa, bunu gidermek mümkün ise daha doğru görüşe göre bunu
yapmaya zorlanır. Mümkün değilse; şayet malın değeri artmamışsa gasıba bir şey
ödenmez. Malın değerinde bir azalma meydana gelmişse gasıp bunu karşılamak
zorundadır. Malın değeri artmışsa bu artışa mal sahibi ve gasıp ortak olur.
Gasıp, gaspettiği mala
başka bir şey karıştırır da bu ikisini ayrıştırmak mümkün olursa bunları
ayrıştırmak gerekir. Şayet bu zor olursa bakılır: İmkansız ise mezhepte esas
alınan görüşe göre malı telef etmiş gibi kabul edilir, mal sahibi bunu tazmin
ettirebilir. Gasıp, gasp ettiği şeyi karıştırmadığı bir maldan ödeme hakkına
sahiptir.
Kişi birine ait
tahtaları gasp edip bunun üzerine başka bir şey inşa etse, tahtalar sökülür.
Tahtayı gemi vb. bir
şeye monte etmişse, dokunulmazlığı bulunan bir can ve malın telef olmasından
korkulmadığı sürece bu tahta sökülür.
Gasıp, haram olduğunu
bile bile gasp ettiği cariye ile cinsel ilişkide bulunursa kendisine had cezası
uygulanır. Şayet bunun haram olduğunu bilmiyorsa had cezası uygulanmaz.
Her iki durumda da mehir
vermesi gerekir. Ancak cariye kendi isteğiyle ilişkiye girmişse doğru görüşe
göre gasıbın mehir vermesi gerekmez. Bu durumda cariye haramlığı bilerek
ilişkiye girmişse kendisine had cezası uygulanır.
Cariyeyi gasıptan satın
alan müşterinin onunla ilişkiye girmesi de had cezası ve mehir yükümlülüğü
bakımından gasıbın ilişkiye girmesi gibidir. Şayet müşteri, cariye sahibine
mehri ödemişse, daha güçlü görüşe göre bunu gasıptan geri alamaz. Müşteri,
durumu bildiği halde cariyeyi hamile bırakırsa çocuk, nesebi müşteriye
bağlanmaksızın köle olur.
Müşteri durumu bilmiyorsa
çocuk hür ve nesebi de müşteriye ait olur. Bu durumda çocuğun doğduğu tarihteki
değerini cariyenin sahibine tazmin eder. Müşteri, bu ödediğini, gasıptan geri
alır.
Gasp edilen mal,
gasıptan onu satın alan müşterinin elinde telef olduğunda müşteri asıl mal
sahibine tazminat ödemişse bunu gasıptan geri alamaz. Daha güçlü görüşe göre
mal kendisinin elinde iken kusurlandığında da böyledir.
Daha güçlü görüşe göre,
elde ettiği menfaat için ödediği tazmini gasıptan geri alamaz.
Elindeyken telef olan
için ödediğini gasıptan geri alabileceği gibi satın aldığı arazi üzerindeki
binası ve diktiği ağaçları yıkıldığında meydana gelen eksilmeyi de gasıptan
alır.
Müşterinin tazmin ettiği
taktirde gasıptan geri alma hakkına sahip olduğu tüm durumlarda gasıp tazminat
ödemişse müşteriden geri bir şeyalamaz. Müşterinin gasıptan geri ödeme
alamadığı durumlarda gasıp ödeme yapmışsa, ödediğini müşteriden geri alır.
Ben [Nevevi] derim ki:
Malın zilyedliğini gasıptan elde etmiş herkesin durumu da bu konuda müşterinin
durumu gibidir. Allah en iyi bilendir.
A. MALDA BİR ETKİ SONUCU
ARTIŞIN MEYDANA GELMESİ
1. Bir malda meydana
gelen artış, malın üzerinde bir iz / etki şeklinde olabileceği gibi mala başka
bir malın eklenmesiyle olabilir. Malda, gasıbın etkisi sonucunda bir fazlalık
meydana geldiğinde gasıbın bu fazlalık üzerinde bir hakkı olmaz. Nitekim Nevevi
bunu aşağıda açıklamıştır:
2. Malda meydana gelen
fazlalık, tamamen [gasıbın bir fiilinin] etki[si]yle oluşmuşsa; örneğin gasıp
gasp ettiği kumaşı beyazlatsa veya kendi ipliğiyle dikse, buğdayı öğütse, gasp
ettiği külçeleri ka lıba dökerek dirhem haline getirse, gasp ettiği çamuru
kerpiç haline getirse, koyunu kesip kavurma yapsa, bu fiiller sonucunda malın
değerinde bir artış meydana gelse, gasıp bu artıştan herhangi bir şey alamaz.
Çünkü başkasının mülkü üzerinde fiilde bulunmakla haksız bir iş yapmıştır. Bir
malı satın aldıktan sonra iflas eden kimse bu fiilleri yapsa onun durumu farklı
olup o, satıcıya ortak olur; çünkü o, kendi mülkü üzerinde bir fiil yapmıştır.
3. [Mal sahibi, mal
üzerindeki işçiliğin ortadan kaldırılıp malın eski haliyle kendisine geri
verilmesini isteyebilir. Burada üç durum söz konusudur:]
[Birinci durum]
Mal sahibi, gasıbı,
şayet mümkün ise kendi malını eski haliyle geri vermekle yükümlü tutabilir.
Örneğin dirheme dönüştürdüğü külçeleri tekrar külçeye dönüştürmekle, kerpiçleri
tekrar çamura dönüştürmekle yükümlü tutabilir; çünkü gasıp, bu fiilleri haksız
olarak yapmıştır. Gasıp, malı tekrar eski haline getirirken, daha önceden kendi
işçiliği sonucunda malın değerinde meydana gelen artışın farkını mal sahibine
ödemez; çünkü değer artışı, mal sahibinin isteği üzerine ortadan
kaldırılmıştır.
[İkinci durum]
Şayet malı eski haline
geri çevirmek mümkün olmazsa; örneğin çamaşır beyazlatılmış olup bunu eski
haline geri çevirmek mümkün olmazsa, mal sahibi gasıbı, malı eski haline geri
çevirmekle yükümlü tutamaz, malı bulunduğu haliyle geri alır. Bunun yanında,
şayet yapılan Hil sebebiyle malın değerinde artıştan önce bir eksilme meydana
geldiyse bu eksilme farkını da alır.
[Üçüncü durum]
Malın eski durumuna geri
döndürülmesi mümkün olduğu halde mal sahibi malın bu durumuna razı olursa,
gasıp malı bu şekliyle teslim etmeye ve şayet malın değerinde bir eksilme meydana
geldiyse bunu da ödemeye zorlanır. Ancak malın eski haline geri döndürülmesinde
gasıp açısından haklı bir gerekçe varsa, örneğin devlet başkanından izinsiz
olarak külçeyi para haline getirmesi örneğinde olduğu gibi mal bu haliyle
kaldığında kendisi açısından aldatılma vb. bir zararın yahut başkası açısından
bir zararın olacağından korkarsa, mal sahibi razı olmasa bile mal üzerindeki
işçiliği ortadan kaldırarak malı ilk haline döndürme hakkına sahiptir. Ancak
gasıp böyle bir şeyden korkmazsa, mal sahibi bunun kalmasına ister razı olsun,
ister sessiz kalsın, isterse işçiliğin giderilmesini engellemiş olsun gasıp mal
üzerindeki işçiliği gideremez.
Çamurda ortak olan iki
kişiden biri ortağından izinsiz olarak onu kerpiç yapsa veya külçelerde ortak
olan iki kişiden birisi ortağından izinsiz olarak bununla para bassa Beğavl'nin
fetvalarında yer aldığına göre diğer ortak malı eski haline geri getirme
hakkına sahiptir. Diğer ortak işçiliğin mal üzerinde kalmasına razı olursa,
kendi mülkünden o haliyle yararlanır.
B. MALDA BİR MAL
EKLENMESİ SONUCU ARTIŞIN MEYDANA GELMESİ
1. Maldaki artış
[yalnızca bir işçilik uygulanması sonucu değil de] bir mal eklenmesi sonucunda
meydana gelmişse; örneğin gasıp, gaspettiği arsaya bina yapsa veya ağaç dikse
bunları kaldırıp şayet malda bir eksilme meydana gelmişse onu tazmin etmek,
malı eski haline geri getirmek ve bu esnada benzeri için kira ödenecek kadar
bir süre geçmişse kira ödemekle yükümlü tutulur.
Mal sahibi, gasıbın mala
eklediği diğer malların değerini ödeyerek ona sahip olmayı veya ücretini
ödemeyi isterse daha doğru görüşe göre gasıbın bunu kabul etme zorunluluğu
yoktur; çünkü -ödünç alan kişinin aksine- burada mal sahibinin herhangi bir
bedel ödemeden bina ve ağaçları kaldırması mümkündür.
Not:
a. Nevevl'nin
ifadesinden "gasıp, mal sahibinin iznini almadan kendi malını gasp ettiği
maldan ayıramaz" gibi bir anlam anlaşılmaktaysa da bu kastedilmemiştir.
Aksine gasıp kendi malını söküp kaldırmak istediğinde mal sahibi buna
engelolamaz. Üçüncü bir şahıs bunu gasıptan önce yaparsa, sökülen malda meydana
gelen değer kaybını tazmin eder.
[Zayıf] bir görüşe göre
ise bunu tazmin etmez; çünkü bu mal hukuk tarafından koruma altına alınmış
değildir. Bu görüş "malın, arazi sahibi açısından hukuk tarafından koruma
altına alınmamış olması mutlak değildir" denilerek reddedilmiştir.
b. Araziye yapılan bina
veya dikilen ağaç başka bir kimseden gasp edilmiş olsa, arazi sahibi ile bina
ve ağaç sahibinin her biri gasıbı ağaç ve binayı kaldırmakla yükümlü tutabilir.
c. Arazi de üzerine
yapılan bina ve ağaç da aynı şahsa ait ise, mal sahibi bina ve ağacın arazide
kalmasına razı olursa gasıp bunları sökemez. Bu durumda gasıbın bir şey ödemesi
gerekmez.
Aynı durumda arazi
sahibi bina ve ağacın kaldırılmasını istese, bunu istemesinin haklı bir
gerekçesi varsa gasıbın bunları sökmesi ve meydana gele değer kaybını tazmin
etmesi gerekir. Şayet haklı bir gerekçesi yoksa bu konuda iki görüş vardır:
Zahir olan görüşe göre gasıp haksız bir fiilde bulunduğu için gasıbın bunları
sökmesi ve değer kaybını tazmin etmesi gerekir; çünkü haksız fiilde
bulunmuştur. İkincisine göre ise gasıbın bunu sökmesi gerekmez; çünkü bu, mal
için bir kusurdur.
d. Nevevi, gasp edilen
malın nemasından bahsetmemiştir. Örneğin gasıp, gasp ettiği mal ile ticaret
yaparak kar elde etse, daha güçlü görüşe göre kar onundur.
Bir kişi, başkasına ait
dirhemleri gasp ettikten sonra, bedelini zimmetinden ödemek üzere bir şey satın
alsa, daha sonra da satım bedeli olarak bu dirhemleri ödese, bu alımdan kar
elde etse, dirhemlerin mislini geri verir; çünkü dirhemlerin kendisini geri
vermek mümkün olmadığında bunlar misli ödenerek tazmin edilir. Şayet geri
vermek mümkün olursa dirhemleri aynen geri vermesi gerekir.
Kişi, başkasına ait
dirhemleri gasp ettikten sonra, bizzat o dirhemler karşılığında bir mal satın
alsa, İmam Şafii (r.a.)'nin yeni görüşüne göre satım akdi batıl olur.
e. Kişi, aynı şahsa ait
arazi ve tohumları gasp ederek araziye o tohumları ekse, arazi sahibi o şahsı
tohumları çıkarıp arazide meydana gelen değer kaybını tazmin etmekle yükümlü
tutabilir. Arazi sahibi, tohumların arazide kalmasına razı olursa gasıp bunları
araziden çıkarma hakkına sahip olamaz.
f. Bir kimse, gasp
ettiği bir evi, sökülmesi halinde herhangi
bir değer kaybının söz konusu
olmayacağı şeylerle süsle-
yip donatsa, ev sahibi
bunların evde kalmasına razı olursa
gasıp bunları sökemez.
ZerkeşI'nin görüşünün aksine erRavda'da ileri sürüldüğüne göre ev sahibi,
gasıbı bunları sökmeye zorlayamaz. Bu, çamaşırın gasıp tarafından
beyazlatılması meselesine benzemektedir.
2. Bir kimse,
başkasından gasp ettiği bir elbiseyi kendi boyası ile boyasa [burada iki
ihtimal söz konusu olur:]
[Birinci ihtimal]
Boyama sonucunda
herhangi bir mal kullanılmayıp yalnızca renklendirme söz konusu olsa, bunun
hükmü yukarıda[ki paragrafta yer alan] süsleme meselesi gibidir.
[İkinci ihtimal]
Boyama sonucunda boyanan
elbise üzerinde bir boya maddesi var olursa [bu durumda da iki ihtimal söz
konusudur:]
[a] - Bunu elbiseden
ayrıştırmak mümkün olursa, örneğin boya henüz kurumamış olursa [hüküm ne olur?
Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre
-arazideki bina ve ağacın söktürülmesi meselesine kıyasla gasıptan bunu
çıkarması istenir.
[İkinci görüş]
Diğer görüşegöre ise
bunda gasıp için bir zarar söz konusu olduğundan bu istenmez; çünkü ağaç ve
binanın sökülmesi meselesinin aksine burada boyanın çıkarılması gasıp açısından
bir zarara yol açmaktadır.
[Yukarıdaki meselede]
ilk görüş esas alındığında gasıp, boyayı çıkarma külfetinden kurtulmak için
boyayı elbisenin sahibine bıraksa, mezhep içindeki iki görüşten birine göre
elbise sahibi bunu kabul etmek zorunda değildir. Elbise sahibi boyanın elbisede
kalmasına razı olursa, boyanın ayrıştırılması sonucunda elbisenin değerinde bir
eksilme meydana gelmeyecekse gasıp boyayı ayrıştırabilir. Elbisenin değerinde
bir eksilme meydana gelse bile hüküm böyledir.
İki taraf elbisedeki
boyanın çıkarılması konusunda anlaşırlarsa buna uygun hareket edilir. Boyanın
elbisede bırakılması konusunda anlaşırlarsa o takdirde boya üzerinde ikisi
ortak olur.
[b] - Boyayı elbiseden
ayrıştırmak mümkün olmasa, örneğin boya elbise üzerinde kurumuş olsa [bakılır:]
[ba] - Boyama sonucunda elbisenin
değerinde, bir artma veya eksilme meydana gelmemişse, yani mesela boyama
öncesinde elbise on dirhem, boya beş dirhem iken boyama sonrasında -piyasada
elbiseye özgü bir değer düşmeSinden değil de boyama sebebiyle- elbisenin değeri
yine on dirhem olsa gasıp bu durumda herhangi bir şeyalamaz; çünkü bir artış
olmamıştır. Eksilme meydana gelmediği için de bir şey ödemesi gerekmez.
[bb] - Boyama sonucunda
elbisenin değeri -örneğin yukarıdaki örnekte- sekiz dirheme düşse, aradaki
değer farkını gasıbın ödemesi gerekir; çünkü azalma onun fiili sonucunda
meydana gelmiştir.
[bc] - Boyama sonucunda
elbisenin değerinde bir artış meydana gelse, yani örneğimizdeki elbisenin
değeri mesela on beş dirhem olsa, iki taraf elbise üzerinde ortak olur. Birisi
elbisesinden diğeri de boyasından dolayı ortak olur. Elbisenin üçte ikisi kumaş
sahibinin,
üçte birisi ise
gasıbındır. Bu ortaklık şayi hisseli değildir, aksine her biri kendisine ait
şey ile birlikte ona özgü olan artışın sahibi olur. Piyasada kumaş veya boyadaki
ucuzlama veya artış sebebiyle her ikisinin fiyatında veya birinde bir azalma
veya artış söz konusu olursa
buna uygun hareket
edilir; kimin malının değeri artmış veya eksilmişse eksilme veya artış ona ait
olur. Bu eksilme veya artış, elbise ile boyanın birleşmesinden, yani gasıbın
fiilinden kaynaklanıyorsa eksilme boyaya ait kabul edilir; çünkü boya sahibi bu
işi yapmıştır. Fazlalık ise ikisine aittir; çünkü gasıbın fiili sonucunda
meydana gelen artış, yalnızca gasıbın fiiline isnad edildiğinde bu artış, malı
gasp edilen kişinin hesabına ait olur. Yine elbise ve boyadaki mevcut artış
aralarında ortak olur.
Elbisenin sahibi boyanın
değerini gasıba öd~a sahip olmak istese, boyanın ayrıştırılması mümkün olsun ya
da olmasın gasıbın bunu kabul etmesi gerekmez. Ödünç alınan araziye bina
yapılması ve ağaç dikilmesi meselesi bundan farklıdır. Çünkü bu meselede elbise
sahibi boyayı çıkartabilir, ödünç veren kişi ise bunu yapamaz.
İkisinden biri kendi
mülkünü üçüncü bir şah sa satmak istese bu sahih olmaz; çünkü -geçiş hakkı
bulunmayan bir evin satımı meselesinde olduğu gibi- burada da kişi bu maldan
tek başına yararlanamamaktadır. Ancak elbisenin sahibi elbiseyi satmak
istediğinde gasıbın da boyasını onunla birlikte satması gerekir ta ki haksız
fiilde bulunan kişi bu haksızlığıyla başkasının mülkünü ortadan kaldırma
hakkını elde etmiş olmasın.
Not:
a. Nevevi "gasıp
elbiseyi kendi boyasıyla boyasa" ifadesiyle iki durumu dışarıda
bırakmaktadır:
1. Boyanın da başka bir
şahıstan gasp edilmiş olması: Bu durumda tıpkı boyanın gasıba ait olması
meselesinde olduğu gibi boya ve elbise sahibi ortak olurlar. Gasp edilen
elbisede boyama sonucunda bir değer kaybı söz konusu olursa, diğer meselede
olduğu gibi bu kayıp boyaya yüklenir, gasıp, boya sahibine boyasının değerini
tazmin eder. Şayet boyayı ayrıştırmak mümkün olursa her biri gasıptan bu
ayrıştırmayı yapmasını isteyebilir. Bu ayrıştırma sonucunda ikisinde veya
birinde değer kaybı söz konusu olursa gasıp bunu tazmin eder. Şayet boyama
sonucunda yalnızca renklenme olur ve boyayı ayrıştırmak mümkün olmazsa, bunun
hükmü evi süs-
leme meselesinde olduğu
gibidir. Bu meselede daha önce geçenden öte bir durum söz konusudur.
2. Boya ve elbise aynı
şahsa ait olursa boyama sonucunda meydana gelen artış gasıbın değil elbise ve
boyanın sahibinindir; çünkü gasıbın yaptığı yalnızca bir fiildir. Boyama sonucu
değer kaybı olursa bunu gasıp tazmin eder. Şayet boyayı ayrıştırmak mümkün ise
elbise ve boyanın sahibi bunu ayrıştırmayı isteyebilir. Sahibi razı olduktan
sonra gasıp boyayı ayrıştıramaz. İsnevı'nin "kıyasa uygun olan budur"
şeklinde belirttiği görüşe göre elbise ve boyanın sahibi sessiz kaldığında da
hüküm böyledir.
b. Rüzgar bir şahsın
elbisesini başka bir kimsenin boyahanesine fırlatsa ve elbise burada boyansa,
boyanan elbisede her ikisi de ortak olur. Bu boyanma sonucunda bir değer kaybı
söz konusu olsa bile taraflardan hiçbiri diğerini satıma, boyayı ayrıştırmaya
veya değer kaybını tazmin etmeye zorlayamaz.
3. Gasıp, gasp ettiği
malı başka bir malla karışsa; bu karışma ister beyaz buğdayın kızıl buğdayla
karşımasında oldUğU gibi aynı cinsler arasında olsun, isterse buğday ile
arpanın birbirine karışmasında oldUğu gibi farklı cinsler arasında olsun
[bakılır:]
[a] - Bunları
ayrıştırmak mümkünse, ayrıştırmanın kolayolması ve gasıbın aldığı malın
aynısını geri verme imkanının bulunması sebebiyle gasıbın bunları ayrıştırması
gerekir.
[b] - Şayet bütünü
ayrıştırmak mümkün olmazsa mümkün olanı ayrıştırmak gerekir.
[c] - Ayrıştırmak mümkün
olmazsa örneğin gasıp, zeytinyağını veya susamyağını başka bir zeytinyağı veya
susamyağı ile karıştırmışsa [o zaman ne yapılması gerekir? Bu konuda iki
rivayet bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Mezhepte esas alınan
rivayet e göre bu mal; ister daha kaliteli ister daha kalitesiz bir malla
karıştırılmış olsun gasıp ile diğeri arasında ortak olmaz, telef olmuş hükmünde
olur, gasıp mala sahip olur.
Bu durumda malı gasp
edilen şahıs gasıba tazminat ödetir. Gasıp bu malı karışmamış olan maldan ödeme
hakkına sahiptir; çünkü bu konuda hak, onun zimmetine intikal etmiştir.
Yine gasıp malı misliyle
veya daha kaliteli bir malla karıştırmışsa bu karışımdan verebilir, daha
kalitesiz bir ma Ila karıştırmışsa -karşı taraf razı olmadıkça- bundan veremez;
çünkü kalitesiz mal, sahininin hakkının daha altında kalmaktadır. Mal sahibi
dilerse kalitesiz olanı alır. Bu durumda aradaki değer farkını tahsil edemez.
Böyle yaparak hakkının bir bölümünden feragat etmiş olur. Şayet buna razı
olmazsa malının mislini alır.
[İkinci rivayet]
Bu konuda İmam Şafii
(r.a.)'ye ait iki görüş bulunmaktadır. Bunlardan birisi yukarıdaki rivayetle
aynıdır. Diğerine göre ise iki şahıs karışık mal üzerinde ortak olur. Malı gasp
edilen kimse karışım içinden kendi hakkı kadar olan kısma sahip olur.
Subki şöyle demiştir:
Benim kabul ettiğim, inandığım ve tatmin olduğum görüş şudur: Bu durumda mal
sahibinin malının telef olduğunu söylemek batıldır; çünkü bu, gasıba, mal
sahibinin rızası olmaksızın onun malı temlik edilmiş olmaktadır. Hatta, haksız bir
fiilde bulunarak malı karıştırmasıyla malona temlik edilmiş olmaktadır.
Subki bu konuda uzunca
açıklamalar yapmıştır. Zerkeşi şöyle demiştir:
Bu malın telef olmuş
hükmünde olduğunu ve gasıbın da bu mala sahip olduğunu kabul ettiğimizde,
gasıp, mal sahibine onun bedelini verinceye dek bu mal üzerinde tasarrufu
kısıtlanmış olup tasarrufta bulunamaz.
İbn Şehbe'nin de
belirttiği üzere bu, güçlü bir görüştür. İbn Şehbe "bu görüşü başkasında
görmedim" demiştir.
Not:
a. Alimlerin bu meselede
kayıt zikretmemelerinden "dirhemlerin benzerleriyle ayrıştırılamayacak
derecede karıştırılması, dirhemlerin telef olması gibidir" şeklinde bir
şey anlaşılmaktadır ki -sonrakilerden birinin de belirttiği üzere- bu doğrudur.
Bu, İbnü's-Sabbağ ve başka kimilerinin "ikisi bu dirhemlerde ortak
olur" şeklindeki görüşten daha iyidir.
"Zeytinyağı vb.
şeylerin aksine dirhemlerin her biri kendi başına diğerinden ayrıdır"
şeklindeki ayrım "hububat da diğerinden ayrı olduğu halde bunların
karıştırılması durumunda hububat telef olmuş sayılır" görüşüyle
çürütülmektedir.
b. İki zeytinyağı vb.
mal, dökülme, hayvanın dökmesi vb. bir yolla veya sahiplerinin rızasıyla
birbirine karışsa, ortada haksız bir fiil bulunmadığından iki şahıs bunun
üzerinde ortak olur.~ayet iki maldan birisi diğerinden daha kalitesiz olsa onun
sahibi karışımı kabul etmeye zorlanır; çünkü bu karışımda yer alan mallardan
birisi kendi malı diğeri ise ondan daha kalitelidir. Ancak kaliteli malın
sahibi bunu kabul etmeye zorlanamaz. Şayet o, karışım halindeki maldan kendi
hakkını alırsa, değer kaybı için karşı taraftan bir şey alamaz; çünkü ortada
haksız bir fiil yoktur. Şayet almaya razı olmazsa karışım halindeki mal satılır
ve satım bedeli aralarında mallarının değerine göre taksim edilir. Biri diğ
erinden daha daha fazla olmayan iki malı değerlerine göre taksim etmek istese,
ölçek vb. şeylerde farklılık olacağı için bu caiz olmaz.
c. Gasıp, gasp ettiği
zeytinyağını susam yağıyla veya buğday ununu arpa unuyla karıştırsa bakılır: İki
taraf bunu içlerinden birinin [değerini ödeyerek] alması yahut bir başkasına
satarak satım bedelinin aralarında taksimi konusunda anlaşırlarsa bu caiz olur;
çünkü hak, ikisinin dışında değildir. Ayrıca cinsler farklı olduğunda birinin
diğerinden fazla olması caizdir. İki taraftan biri bundan kaçınırsa, kaçınan
kişi bunu yapmaya zorlanamaz; çünkü burada mal telef olmuş hükmündedir,
dolayısıyla ne gasıbın, üzerine gerekli olmayan bir şeyi ödemesi ne de malı
gasp edilenin kabul etmek zorunda olmadığı şeyi kabul etmesi gerekli değildir.
Bu durumda gasıp, gasp ettiği malın mislini tazmin eder. [Zayıf] bir ~e her iki
mal satılır, satım bedeli aralarında malların değerine göre bölüştürülür.
d. Şayet bir gasp söz
konusu olmamakla birlikte bir kimsenin malı diğerinin malının içine dökülse,
mal aralarında ortak olur.
e. Kişi iki veya daha
fazla şahsa ait iki zeytinyağı vb. şeyi gasp edip birbirine karıştırsa [ne
olur?]
İbnü'I-Mukri "bu,
bir kimsenin zeytinyağını gasp eden kimsenin bunu kendi zeytinyağıyla karşıtırması
gibidir" demiştir. Onun şerh ettiği metindeki ifadeden anlaşılan da budur.
Bulkini şöyle demiştir:
Şafillerde bilinen görüş şudur: Bundan herhangi bir şey gasıbın mülküne geçmez,
mal, telef olmuş hükmünde değildir.
Bu görüş daha uygundur.
Bunu destekleyen hususlardan biri Hocam Remli'nin de belirttiği üzere
Nevevi'nin fetva larında yer alan şu husustur: Bir kimse bir grup insandan
dirhemlerini gasp edip bunları birbirine karıştırsa, daha sonra her birine
hakkı kadar verse, kişinin bunu alıp üzerinde tasarrufta bulunması dlizdir.
İçlerinden yalnızca birine verirse bu dirhemler, hepsinin ortak malı olmuş
olur.
Bununla "kişinin
kendi malını birbirine karıştırması" durumu şöyle ayrılmıştır: Bu, kişinin
kendi mülküne tabi olduğundan ona bağlı olmuştur. Başkasına ait olan bir mala
gelince hiçbirinin diğerine üstünlüğü söz konusu değildir.
4. Bir kimse bir tahta
gasp ederek bunu kendisinin bir mülküne eklese yahut mesela caminin minaresine
çakma örneğinde olduğu gibi başka bir mülke eklese [bakılır:]
[a] - Tahta çürümemiş
ise sökülmesi ve sahibine geri verilmesi gerekir. Bu sökme sebebiyle tahtanın
değerinden kat kat fazla bir mal telefi söz konusu olsa bile hüküm böyledir;
çünkü haksız yere çakılmıştır. Sökme durumunda tahtada bir eksilme söz konusu
olmuşsa aradaki değer kaybının ve bununla birlikte şayet benzeri için ücret
ödenecek kadar bir süre geçmişse emsal ücretin de ödenmesi gerekir.
[b] - Tahta çürümüş ve
söküldüğünde bir değeri kalmayacak şekle gelmişse telef olmuş gibi kabul
edilir.
5. Bir tahta gasp eden
kişi bunu bir gemiye çaksa, tahta çürümediği sürece sökülerek sahibine
verilmesi gerekir. Ancak gemiden sökülmesi durumunda, hukukça koruma altında
olan bir can ve mala zarar gelmesinden korkulursa, örneğin gemi deniz ortasında
olur da tahta geminin alt tarafında olursa bu durumda tahta sökülmez. Zira gemi
sürekli denizin ortasında bulunmayacağından kıyıya veya suyu sığ olan bir yere
ulaşıncaya kadar tahta sahibi sabredebilir. Tahtanın geri verilmesi için
binanın sökülmesi meselesi bundan farklıdır. Bu durumda, tahtanın sökülmesi
mümkün oluncaya dek tahtanın değerini alır.
"Hukukça koruma
altında olan" ifadesi harbinin can ve malını dışarıda bırakmaktadır.
"Korku" ile
"geminin karada olması", "kıyıya demir atması" ve
"tahtanın geminin üst tarafında olması" durumları dışarıda
bırakılmaktadır.
İsnevi şöyle demiştir:
Teyemmümü mübah kılan durumların da telef gibi kabul edilmesi gerekir.
Iraki şöyle demiştir:
Bedendeki güzelliğin kaybolacağı bir duruma düşmüş olmak durumu bunun dışındadır.
Zerkeşi de bu görüşü
tercih etmiştir. Daha uygun olan görüş ise insan konusunda bir istisna
yapılmamasıdır. Nitekim bu durum şu ifadeden anlaşılmaktadır:
Bir kimse gasp ettiği bir
ipi kullanarak bir şey dikse, çürümediği sürece bunu söküp sahibine geri
vermesi gerekir. Aksi takdirde bu, telef olmuş hükmündedir. Şayet ip ile,
hukukça dokunulmaz kabul edilen bir canlının bir yeri dikilmiş ve sökülmesi
halinde teleften korkuluyorsa, yani teyemmümü mübah kılacak bir durum söz
konusu olmuşsa bu durumda dokunulmazlık se'bebiyle ip sökülmez. Ancak
teyemmümde olduğu gibi bedende
bir çirkinliğin meydana
gelmesinin insan dışındaki canlılarda hükme bir etkisi yoktur.
6. Bir-kimse, gasp edilmiş
bir şeyi kullanarak bir yarayı bağlasa, gasp edilmiş bir iple yarasını dikmiş
gibi olur. Bunu Mütevelli zikretmiştir.
Bunu sökmek için -gasıba
ait olsa bile- ne eti yenen ne de yenmeyen bir hayvan boğazlanmaz; çünkü yeme
amacı dışında bir hayvanın öldürülmesi yasaklanmıştır.
Bununla birlikte kişi
bunu tazmin eder; çünkü sahibinin ona ulaşmasına engelolmuştur.
7. Kişi gasp ettiği bir
iple, üçüncü bir şahsın yarasını onun izniyle dikse, üçüncü şahıs gasptan
habersiz olsa bile tazmin yükümlülüğü onun üzerinde kalır. Bu, gasp edilmiş bir
yiyecek ikram edilen kimsenin bunu yemesi durumu gibidir.
8. Gasp edilmiş bir ip,
ölü olan bir şahsın vücudunda bile olsa söküp çıkarılır. Hayattayken
çıkarılmamasının sebebi insan ruhunun saygınlığıdır.
9. Gasp edilmiş bir ip;
mürted, muhsan iken zina eden kişi ve dince yararlanmasına izin verilmeyen
köpek vb. hukukça koruma altında olmayan bir canlının vücudunda ise sökülür.
Sökmenin caiz olmadığı
durumda, kişi yarayı dikmek için helal bir ip bulamadığında bu ipi gasp
edebilir. Sökmenin caiz olmadığı durumda yarayı dikmek üzere bu ipin gasp
edilmesi caiz değildir.
10. Kişi, gasp ettiği
bir cariye ile, haram olduğunu bile bile kendi isteğiyle' cinsel ilişkide
bulunursa had cezası uygulanır; çünkü bu bir zinadır. Cariyenin durumu bilip
bilmemesi fark etmez. Ancak cariye sahibinin babası vb. kimseler için had
cezası söz konusu olmaz.
Şayet, şüpheden dolayı,
İslam'a yeni girmiş olmasından dolayı yahut İslamı hükümleri öğrenebileceği
alimlerden uzak olmasından dolayı haram olduğunu bilmiyorsa yahut ilişkide
bulunmaya zorlanmışsa, özür bulunduğundan had cezası uygulanmaz.
Her iki durumda da yani
ister bilsin ister bilmesin ilişkide bulunan kişinin mehir ödemesi gerekir;
çünkü cinsel ilişkide bulunmanın yararını elde etmiştir. Karşısındaki cariye de
zina etmiş değildir. Kişi, haramlığı bilmeyerek ilişkide bulunmuşsa, birden
fazla ilişkide bulunmuş olsa bile bir kere mehir vermesi gerekir. Şayet
haramlığı biliyorsa mehir sayısı [ilişki sayısına bağlı olarak] artar.
Haramlığı bilmeksizin
bir kere, bilerek bir kere ilişkide bulunmuşsa iki kere mehir vermesi gerekir.
Bunun ayrıntısı "mehir" konusunda gelecektir.
Şayet cariye haramlığı
bile bile kendi rızasıyla ilişkide bulumuşsa [onunla ilişkide bulunan gasıbın
mehir ödemesi gerekir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Doğru görüşe göre mehir
gerekmez; çünkü cariye burada zina etmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.) zinadan
elde edilen kazancı haram kılmıştır.
[İkinci görüş]
Mehir gerekir; çünkü
mehir, cariyenin efendisinindir. Cariyenin kendi isteğiyle ilişkide bulunması
bunu düşürmez. Bu, cariyenin elinin kesilmesine kendisinin razı olması gibidir.
İlk görüş sahipleri buna
şöyle cevap vermişlerdir: Mehir efendinin olsa bile, cariyenin zifaf öncesinde
irtidat etmesi meselesinden de anlaşılacağı üzere cariyenin fiilinden
etkilendiğini biliyoruz.
Cariye kendi rızasyıla
ilişkide bulunmuş ve bunun haramlığını da biliyorsa, zina etmiş olduğundan
kendisine had cezası uygulanır.
Bu da, daha önceki
meselede benim yaptığım üzere zikredilmesi gereken bir kayıttır. Şayet cariye
haramlığı bilmiyorsa veya buna zorlanmışsa kendisine had uygulanmaz.
Nevevi bekaretin
giderilmesi sebebiyle bir ödemenin yapılıp yapılmayacağından bahsetmemiştir.
Bunun gerekli olduğu konusunda bir şüphe yoktur. Cariyenin, bir organının
kesilmesine razı olması nasıl ki onun diyetini düşürmüyorsa burada da kendi
isteğiyle ilişkide bulunması bekaret diyetini ortadan kaldırmaz. Daha önce
muhayyerlik konusunda, bu durumda cariye için bekaretinin giderilmesinden
dolayı bir diyet ve bir de dul kadın mehri gerekli olduğunu söylemiştik. İkisi
arasındaki fark açıktır.
11. Cariye gasp eden
şahıstan cariyeyi satın alan kişinin cariyeyle ilişkide bulunması; had, mehir ve
şayet cariye bakire ise bekaret bedeli bakımından gasıbın ilişkide bulunması
gibidir; çünkü her ikisi de haksız yere başkasının mülküne el koyma bakımından
ortaktır.
Dolayısıyla haramlığı
bilerek ya da bilmeyerek bunu yapmanın hükmüne dair geçen hükümler müşteri için
de geçerlidir. Ancak müşterinin bilmemesi, onun cariyenin gasp edilmiş olduunu
bilmemesinden de kaynaklanabilir. Bu konuda onun sözü kabul edilir.
Müşteri, cariyenin
sahibine mehri tazmin ettiğinde, [yaptığı ödemeyi gasıptan geri alabilir mi? Bu
konuda İmam Şafii (r.a.)'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha güçlü olan görüşe
göre ödediğini geri alamaz; çünkü doğrudan telef etmiştir.
[ikinci görüş]
Cariyenin gasp
edildiğini bilmiyorsa bunu geri alır; çünkü tazmin, akitle onun sorumluluğuna
girmemiştir. Bu sebeple yaptığı ödemeyi satıcıdan geri alır; çünkü satım
konusunda [" cariye benimdir" diyerek] müşteriyi aldatan odur.
Görüş aynlığı bekaret
bedeli konusunda da geçerlidir. Bir grup alime muhalefet eden Rafii'nin belirttiğine
göre, daha güçlü görüşe göre müşteri bunu satıcıdan geri alamaz; çünkü bu,
cariyeden müşterinin telef ettiği bir parçanın bedelidir.
12. Gasıp veya cariyeyi
ondan satın alan kişi, cinsel ilişkide bulunmanın haramlığını bile bile
cariyeyi hamile bırakırsa, doğan çocuk efendinin kölesi olur ve nesebi de sabit
olmaz; çünkü zinadan doğmuştur. Şayet sağ olarak doğarsa tazmin yükümlülüğü
gasıba aittir. Bir müessir fiil sebebiyle ölü olarak doğmuşsa ceninin bedeli
efendiye aittir. Başka bir sebeple ölü olarak doğmuşsa hamile bırakan kimsenin
bunu tazmin etmesinin gerekip gerekmediği konusunda iki görüş bulunmaktadır.
Hocamız Zekeriya el-Ensarl'nin de belirttiği üzere daha doğru olanına göre
tazmin gerekir. Nitekim İmam Şafii (r.a.)'nin ifadelerinden ilk anda anlaşılan
anlam da budur; çünkü annesine bağlı olarak onun karnındaki yavru üzerinde de
zilyedlik sabit olmuştur. Diğer görüşe göre ise tazmin gerekmez; çünkü onun
hayatta olup olmadığı kesin değildir. Bu iki görüş gasp edilen hayvanın
karnındaki yavrunun ölü olarak doğması meselesinde de söz konusudur. İlk görüşe
göre yavrunun doğduğu zaman sağ olsaydı değeri ne olacaktıysa değeri ona göre
belirlenir. El-Mühimmat'ta ikinci görüşün tercih edilmesi, Rafil'ye ni sp et
edilmiştir. Ancak Ezrai şöyle demiştir: "Bu açık bir hatadır; çünkü
İsnevl'nin naklettiği yerde Rafii haramlığı bilmeyen kimsenin durumunu
belirtmektedir. Oysa biz, haramlığı bilen kimsenin durumundan
bahsetmekteyiz." Özetle söyleyecek olursak Rafii bir meseledeki hükmü
[yanlışlıkla] başka bir yere nakletmiştir.
13. Gasıp veya cariyeyi
ondan satınalan kişi, onunla ilişkide bulunmanın haramlığını bilmeyerek onu
hamile bıraksalar ve bundan bir çocuk doğsa, haramlığı bilmemelerinden
kaynaklanan bir şüphe sebebiyle [bu fiil bir zina kabul edilmez ve] çocuğun
nesebi sabit olur.
EI-Matlab'ta
belirtildiğine göre meşhur görüşe göre çocuk doğrudan hür doğar, yoksa önce
köle doğup sonra azat edilmiş kabul edilmez.
İlişkide bulunan kişi,
kendi yanlış zanmyla çocuğun köleliğini ortadan kaldırdığından cariyenin
efendisine, çocuğun doğduğu esnada köle olarak kabul edilmesi durumunda değeri
ne kadar olacaksa onu öder; çünkü bunun öncesinde çocuğun değerini belirlemek
mümkün değildir. Yine doğum sebebiyle cariyenin değerinde meydana gelen
azalmayı da tazmin eder. Müşteri, ödediği değeri gasıptan geri alır; çünkü
gasıp cariyeyi ona satmakla kendisini aldatmıştır. Zira bu satım, herhangi bir
ödeme yapmaya gerek olmaksızın çocuğun müşteriye teslim edilmesini
gerektirirdi.
Er-Ravda'da Nevevi'nin
el yazısıyla "geri alamaz" ifadesi yazılmıştır. Bunun yanlışlıkla
yazıldığı söylenmiştir.
Yine Rafii'nin
Iraklılardan tek görüş olarak naklettiğine göre, cariyenin bedelinde doğumdan
kaynaklanan değer kaybını müşteri tazmin ettikten sonra bunu gasıptan geri alır.
14. Çocuk, müessir bir
fiil sebebiyle ölü olarak doğarsa bu fiili işleyen kimsenin tazminat olarak
gurre ödemesi gerekir. Cariyenin sahibi, annenin değerinin onda birini gasıptan
isteyebileceği gibi cariyeyi ondan satın alan kimseden de isteyebilir; çünkü
biz efendi bakımından bu çocuğu köle hükmünde kabul ederiz. Şayet gurre,
annenin değerinin onda birinden fazlaysa fazlalık olan kısım ceninin
mirasçılarındır. Daha az ise gasıp veya cariyeyi ondan satın alan kişi cariye
sahibine cariyenin değerinin onda birini tam olarak tazmin eder. ileride
"müessir fiiller" konusunda geleceği üzere, müessir fiile maruz kalan
ceninin bedelini ödemeyi akıle üstlenir.
Mütevellı şöyle
demiştir: Gurrenin vadeli olarak ödenmesi gerekir. Bu yüzden gasıp gurreyi
alıncaya dek tazminde bulunmaz.
Cüveyni bu konuda
tevakkuf etmiştir.
Cenin, herhangi bir
müessir fiil olmaksızın ölü olarak doğarsa, hayatta olduğu kesin olarak
bilinmediğinden herhangi bir şey ödenmesi gerekmez. Bu, köle olan ceninin ölü
olarak doğmasından farklı olup orada tazminin gerekli olduğunu belirtmiştik;
çünkü köle zilyedlik altına girdiğinden anneye tabi kabul edilir.
Cenin, istikrarlı bir
hayata sahip olmaksızın doğmuş ve daha sonra ölmüşse bunun tazmini gerekir;
çünkü canlı olarak doğduğunu kesin olarak bilmekteyiz.
Not:
a. Nevevi'nin yalnızca
"müşteri" ile yetinmesi akla şunu getirmektedir: "Gasıp cariyeyi
birine hibe etse ve o cariye ile cinsel ilişkide bulunsa, bu kişi cariyenin
doğuracağı çocuğun değeri sahibine ödediğinde gasıptan geri alamaz." Bu
konuda iki görüş vardır. Bulkini bunun geri alınabileceği görüşünü tercih
etmiştir; çünkü o, tazminle yükümlü olmadığı düşüncesiyle hibeyi kabul
etmiştir.
b. Cariyenin sahibi,
gasıba veya cariyeyi ondan satın almış olan kişiye cariyeyle ilişkide bulunma
konusunda izin verse, o kişide ilişkide bulunsa iki görüşten İbnü'l-Kattan'ın
tercih ettiğine göre ilişkide bulunan kişi cariyenin mehrini öder. İki
rivayetten -başkaları tarafından tercih edilen- bir rivayete göre çocuğun
değerini de öder.
15. Gasıptan malı satın
alan kişinin elinde mal telef olmuş olsa, mal sahibi de malı ona tazmin
ettirse, bu kişi ister durumu biliyor olsun ister bilmiyor olsun ödediği
tazminatı gasıptan geri alamaz, yalnızca ödediği satım bedelini geri alır;
çünkü teslim alınmış olan mal, müşterinin tazmin yükümlülüğündedir. [ZayıO bir
görüşe göre ise, satım bedelinin üzerinde ödediği kısmı da gasıptan geri alır.
Bu görüş et- Takrib yazarından rivayet edilmiştir.
16. [Yukarıdaki durumda
mal, bir afet sonucu müşterinin yanında iken kusurlansa, malda meydana gelen
değer kaybını müşteri ödese, müşteri bunu gasıptan geri alabilir mi? Bu konuda
İmam Şafii (r.a.)'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha güçlü görüşe göre
bunu da geri alamaz; çünkü bir afet sonucu malın kusurlanması müşterinin
sorumluluğundadır.
[İkinci görüş]
Müşteri, karşı tarafın
malı satmasına aldandığından ödediği tazmini gasıptan geri alır.
Şayet mal, müşterinin
fiili sonucu değer kaybına uğramış olsa, bunu gasıptan kesin olarak alamaz.
17. Müşteri, elbiseyi
giymek, hayvana binmek, evde oturmak vb. gibi elde ettiği bir menfaat için
ödediği tazmini daha güçlü görüşe göre geri alamaz. Bu konudaki iki görüş,
mehrin geri alınıp alınamayacağı konusunda İmam Şafii (r.a.)'ye ait iki görüştür.
Bunların gerekçeleri daha önce geçmişti.
Müşteri, kendisinin
yararlanması söz konusu olmaksızın telef olan menfaat için ödediği tazmini ve
bir de yaptığı bina ve diktiği ağaç arazi sahibi tarafından yıkıldığında
meydana gelen azalmayı daha doğru görüşe göre geri alabilir. Çünkü gasıp, satım
yapmak suretiyle onu aldatmıştır. Diğer görüşe göre ise ilk meselede menfaatin
onun elindeyken telef olması, onun tarafından idaf edilme gibi kabul edilir.
İkinci meselede ise kişi araziye bina yapmak ve ağaç dikmekle kendi malını
telef etmiş gibi olmaktadır.
Not:
a. Ağacın meyvesi,
hayvanın yavrusu, kölenin elde ettiği kazanç da er-Ravda'da tek görüş olarak
belirtildiğine göre, maldan elde edilen yarar hükmündedir.
Subki şöyle demiştir:
Bunları da Nevevl'nin ifadeleri kapsamına sokmak mümkündür.
Şayet Nevevi'nin
ifadeleri bunları kapsamasaydı "ve fevt olan" ifadesini kullanırdı;
çünkü menfaatler söz konusu olduğunda kullanılan ifade fevt olmaktır.
b. Kişi köle için
yaptığı harcamayı ve arazi haracı olarak ödediği bedeli -Rafil'nin sahih kabul
ettiği görüşe göre- geri alamaz.
c. Gasıp, gasp ettiği
köleyi birisiyle evlendirse ve kocası durumu bilmeksizin onunla ilişkide
bulunsa yahut onu hizmetinde kullansa, koca mehri veya ücreti tazmin ettikten
sonra gasıptan geriye bir şeyalamaz; çünkü karşılığını almıştır. Ancak
kendisinin eli altındayken fevt olan menfaatlerin hükmü farklı olup bunları
tazmin ettiğinde, ödediklerini gasıptan geri alır.
18. Müşteri tarafından tazmin
ödendiğinde müşterinin gasıptan geri alabileceği "elinin altında gasp
edilen mala ait fevt olan menfaatler" vb. gibi şeyleri gasıp tazmin etmiş
olsa müşteriden bunu geri alamaz; çünkü tazminin sonuçta üzerine yıkılacağı
kişi müşteri değil gasıptır. Müşteri ödediğinde gasıptan geri alamayacağı
"karşılığını aldığı menfaatler" vb. gibi şeyleri gasıp tazmin etmiş
olsa bunları müşteriden geri alabilir; çünkü bunların tazmini sonuç itibarıyla
müşterinin yükümlülüğüdür. Ancak öncesinde gasıp, malın mülkiyetinin kendisine
ait olduğunu itiraf etmişse, gasıp ödediği tazminatı kesinlikle geri alamaz;
çünkü o "bana haksızlık yapan kişi, malın kendisine ait olduğunu iddia
eden kişidir" şeklinde bir iddiada bulunmaktadır. Kendisine haksızlık
yapılan kişi, haksız olarak ödediği şeyi ancak kendisine haksızlık yapan
kişiden alabilir.
Gasıp gasp ettiği malın
gasp anındaki değeri daha fazla olduğu için tazmini onun üzerinden yapsa,
müşterinin malı teslim almasından malın telef anına kadar geçen süre içinde
malın ulaştığı en yüksek değerden daha fazla olan kısmı müşteriden geri alamaz;
çünkü bu fazlalık müşterinin tazmin yükümlülüğü altına girmemiştir. Bu mesele,
"gasıbın müşteriden geri alabileceği durumlar"a ilişkin genel
hükümden bir istisna değildir; çünkü müşteri fazlalığı tazmin etmediğinden
yukarıdaki genel kural bunu kapsamaz.
19. Rafifnin
eş-Şerhu'l-Kebir'de dediği gibi Nevevi de şöyle demiştir:
Zilyedliğini gasıptan
elde etmiş olan, müşteri dışındaki bütün kimselerin hükmü -yukarıda geçen
tazminatı geri alıp almama hükümleri bakımından- müşterinin hükmü gibidir.
Allah en iyi bilir.
İsnevi şöyle demiştir:
Konunun başında bunun açıklaması geçmiş ve Nevevi orada şöyle demiştir:
Zilyedliğini gasıptan elde etmiş kimselerin zilyedliği tazmin zilyedliğidir.
Nevevi'nin orada söylediğini inceleyip burada kayıt koymaksızın zikrettiklerini
oradaki kaydı dikkate alarak yorumla.
Gasp Konusuna İlişkin
Son Hükümler
a. Bir deve yavrusu bir
yere girse, bir hokkanın içine bir dinar düşse birincisi ancak o yerin
yıkılmasıyla ikincisi ise hakkanın kınlmasıyla çıkarılabilecek durumda olsa;
bunların oraya yerleşmeleri ev ve hakka sahibinin kusurlarından kaynaklanmışsa
deve yavrusu ve dinarın sahipleri bu yıkılma ve kınlma için bir şey ödemezler;
aksi takdirde tazinat öderler.
Şayet deve yavrusunun ve
dinarın oraya girmesi her iki tarafın da kusuruyla olmuşsa bu durumda
-Maverdl'nin de belirttiği üzere- uygun olan görüş deve ve dinar sahibinin ev
ve hakkanın yarısını tazmin etmesidir; çünkü birbirine çarpan iki kimsenin
durumunda olduğu gibi burada da her iki taraf kusurda ortaktır.
b. Bir hayvan başını bir
tencereye soksa ve tencere kırılmadıkça hayvanın başı çıkarılamasa, hayvanı
kurtarmak için tencere kırılır. Tencereyi kurtarmak için hayvan kesilmez.
Hayvanın sahibi hayvanın yanındaysa, kusurlu davrandığından tencerenin değerini
tazmin eder. Sahibi hayvanın yanında değil idiyse, tencere sahibi, koymaya
hakkı olmayan bir yere koymak suretiyle haksız bir şey yapmışsa yahut da koyma
hakkı bulunsa bile hayvani uzaklaştırması mümkün olduğu halde uzaklaştırmasa
tenceresinin değerini tazmin ettiremez. Hem tencere sahibi hem de hayvan sahibi
haksız fiilde bulunmuş olsa bunun hükmü Maverdl'nin yukarıda geçen
açıklamasında yer aldığı gibi olur.
c. Bir hayvan değerli
bir taş yutmuş olsa, yenilebilir bir hayvan bile olsa bunu çıkarmak için
kesilmez. Hayvan sahibi hayvanını korumada kusurlu davranmışsa değerli taş ile
sahibi arasına girmiş olduğundan bunun değerini tazmin eder. Hayvan, yutmakla
bozulabilecek bir şey yutmuşsa, hayvan sahibi, malla sahibini ayırdığından bunu
tazmin eder.
d. Bir kimse muayyen bir
yiyecek karşılığında bir hayvan satın alsa, tazmine tabi bir şekilde hayvanı
teslim almadan önce hayvan o yiyeceği ye se akit kesinleşir ve bununla satım
bedeli teslim alınmış kabul edilir. Aksi taktirde akit fesholur. Şayet
teslimden sonra yiyeceği yese satıcıya ait bir şeyi telef etmiş olacağından
bununla satım akdi fesholmamış olur.
e. Bir kimse bir inci ve
tavuk gasp etse, tavuk inciyi yutsa gasıba "tavuğu kesmezsen incinin değerini
tazmin ettiririz. Tavuğu kesersen onun değerini tazmin ettiririz" denilir.
f. Bir kimse bir inci
gasp edip bunu yutsa, ilaç içmek suretiyle bunu çıkarması mümkün olsa bunu
yapması gerekir mi? Kaffal bunu yapmasının gerekmediğini, tazmin ödemesinin
gerekli olduğunu söylemiştir; çünkü sahibinin inciye ulaş
masına engelolmuştur.
g. Bir kimse bir elbise
gasp etse, elbise onun yanındayken necis hale gelse, sahibinden izin almaksızın
temizleyemez. Elbiseyi temizlemekle yükümlü tutulamaz. Temizler de elbisenin
değeri eksilirse, değer kaybını tazmin eder. Temizlemezse temizleme masrafını
ve şayet bu sebeple değer kaybı oluyorsa bunu tazmin etmeyi üstlenmiş olur.
h. Gasıbın gasp ettiği
genç köle / cariye onun yanında yaşlansa bu yaşlanma sebebiyle meydana gelen
değer kaybını tazmin eder. Yine cariye gasıbın yanındayken göğüsleri sarkarak
büyüse, kölenin tüysüzlüğü sakal çıkmaya başlamasıyla ortadan kalksa, erkek
hayvanda dişiyle çiftleştirme sonucunda bir eksilme meydana gelse, gasıb tüm bu
durumlarda değer kaybını tazmin eder. Çiftleştirme sonucunda doğacak yavru, ana
hayvana sahip olanındır, ana hayvan gasıbın bile olsa hüküm böyledir.
Çiftleştirme sonucu hayvanda bir eksilme söz konusu olmazsa bir şey ödemek
gerekmez; çünkü çiftleştirme herhangi bir malı karşılığı olan bir şey değildir.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN