ŞİRKET |
GEÇERLİ [SAHİH] ŞİRKET
A. HÜKMÜ
B. 'İNAN ŞİRKETİNİN SÖZLÜK ANLAMI
C. 'İNAN ŞİRKETİNİN RÜKÜNLERİ VE
BUNLARA İLİŞKİN ŞARTLAR
A. HÜKMÜ
'İnan şirketi sahihtir.
'İnan şirketinin sahih olduğu
konusunda icma bulunmaktadır Bu, iki kişinin -ileride şartları belirtileceği
üzere- ticaret yapmak üzere sermayelerini birleştirmeleridir.
B. 'İNAN ŞİRKETİNİN
SÖZLÜK ANLAMI
-'İNAN- sözcüğü
"ortaya çıkmak" anlamına gelir. Bu şirketin bu şekilde isimlendirilmesinin
sebebi [nedir? Bu konuda çeşitli isimler vardır:] (ayb harfi ile başladığı için
başına ( ' ) getirilir)
> Şirket türlerinin
en açığı [en ortada olanı / en çok görüleni] olması,
> Her bir ortağa diğerinin
malının zahir olması [ortaya çıkma-O sı],
> Hayvanın dizginleri
/ yuları: Subki meşhur sebebin bu olduğunu söylemiştir.
> Yuların iki ucunun
birbirine eşit olması gibi iki ortağın da şirket sermayesini harcama, akdi
feshetme, karda sermayesi oranında hak sahibi olma konusunda birbirine eşit
olması,
> Yuların hayvanı
engellemesi gibi her bir ortağın diğerini dilediği gibi tasarruf ta bulunmaktan
engellemesi,
> Hayvanın yularını
elinde tutan kişi bir eliyle bunu tutup bu elini dilediği gibi kullanamazken
diğer eli serbest kalıp dilediği gibi onu kullanabilir. Bu şirkete ortak olan
kişi de şirket dışı malları üzerinde dilediği gibi tasarruf ta bulunurken
şirket malında tasarruf ta bulunurken kendisine engelolması,
[Zayıf] bir görüşe göre
bu kelime "arız olmak / meydana gelmek" anlamındadır. Bu şirkete bu
isim verilmiştir, çünkü ortaklardan her birinin diğeri ile ortaklık yapması
arız olmuştur.
[Zayıf] bir başka görüşe
göre bu kelime "anan" şeklinde telaffuz edilir ve bulut anlamına
gelir; çünkü bu şirket türü sahih olması ve bilinirliği ile bulutun göğe
yükselmesi gibi tanınıp yükselmiştir. Bu sebeple alimler bu şirket türünün
sahih olduğu konusunda ittifak etmişlerdir.
İsnevi'nin Kadı Iyaz'dan
naklettiğine göre bu kelime ~ şeklinde Hil olarak okunduğunda da ortaya çıkmak
anlamına gelmektedir.
C. 'İNAN ŞİRKETİNİN
RÜKÜNLERİ VE BUNLARA İLİŞKİN ŞARTLAR
'İnan şirketinin
rükünleri üçtür:
1. [Şirket sözleşmesi
yapılırken taraflarca kullanılan] sözlü ifade,
2. [Ortaklık
sözleşmesini yapan] iki kişi,
3. Sermaye.
Bazıları bunlara
dördüncü bir rükün olarak "emek" maddesini de eklemişlerdir.
Nevevi bunlar içinden
önce sözlü ifade meselesini zikrederek ~ konuya başlamıştır.
1. ORTAKLIK YAPILIRKEN
KULLANILACAK SÖZLÜ İFADEYE İLİŞKİN ŞARTLAR
2. ORTAKLIK SÖZLEŞMESİ
YAPAN KİŞİLERE İLİŞKİN ŞARTLAR
3. ŞİRKET MALINA /
SERMAYESİNE İLİŞKİN ŞARTLAR
1. ORTAKLIK YAPILIRKEN
KULLANILACAK SÖZLÜ İFADEYE İLİŞKİN ŞARTLAR
'İnan şirketi [şeklinde
ortaklık sözleşmesi yaparken] "tasarrufta bulunmaya izin vermeyi gösteren
bir sözcük" kullanılması şarttır. Taraflar yalnızca "ortak
olduk" derlerse daha doğru görüşe göre bu, yeterli olmaz.
1. 'İnan şirketinde
[ortaklığı yaparken] sözlü ifadenin bulunması şarttır.
2. Bu sözlü ifade iki
taraftan her birinin diğerine, tasarruf ta bulunacak iki şahsa veya kim
tasarruf ta bulunacaksa ona izin vermeyi ifade edecek şekilde olmalıdır. Çünkü
ortak mal üzerinde ancak diğer şahsın izni ile kişi tasarruf ta bulunabilir.
İzin ise ancak bunu gösteren sözlü ifadelerden anlaşılır.
Not:
[1] - Kefalet konusunda
"sözcüklerin anlamı" konusunda yaptığımız açıklamalar burada da
geçerlidir. Buna göre Nevevi "izni gösteren bir şey" demiş olsa daha
uygun olurdu.
[2] - Taraflardan biri
diğerine "ticaret yap" veya "tasarruf ta bulun" derse,
-aynen mudarebe akdinde olduğu gibi- "dilediği malı alıp satma
konusunda" dememiş olsa bile sermayenin bütününde dilediği malın
ticaretini yapabilir. Bu sözü söyleyen kişiye diğer şahıs tasarruf konusunda
izin vermemiş se o yalnızca kendi malında tasarruf ta bulunabilir, diğer taraf
izin vermişse bu kişi de bütün malda tasarrufta bulunabilir.
[3] - İki taraftan her
birinin kendi malı üzerinde tasarruf ta bulunmaması şart koşulursa şirket
sözleşmesi geçerli olmaz; çünkü bu, bir kimseye kendi mülkünde kısıtlama
getirmek anlamına gelir.
[4] - Akit yapılırken
ticareti yapılacak malların cinsi veya türü konusunda bir belirleme yapılırsa
başka bir mal üzerinde tasarrufta bulunulamaz.
Mudarebe akdinin aksine,
belirleme yapılan malın genelolarak piyasada bulunuyor olup olmaması dikkate
alınmaz. Bunu Mehamill ve başkaları söylemiştir. Arada şu fark vardır:
Mudarebe akdinin amacı,
sermayeyi işleten kişinin emeği boşa gitmesin diye karın meydana gelmesidir.
Piyasada genelolarak bulunmayan bir maldan ise kar elde edilemez.
Ortaklıkta ise amaç
tasarrufa izin vermektir, bu yönüyle ortaklık vekalete benzemektedir.
3. [Ortaklık yapmak
isteyen] iki kişiden her biri yalnızca "ortak olduk" ifadesini
söylemekle yetinirlerse [yukarıda bahsi geçen imin sağlanmış olması için bu
yeterli olur mu? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre
bu yeterli olmaz; iki taraftan her biri bu durumda yalnızca kendi malı üzerinde
tasarruf ta bulunabilir; çünkü bu sözcüğün mal üzerinde daha önce meydana
gelmiş olan ortaklığı haber vermek için söylenmiş olması muhtemeldir. Bu
ortaklığın meydana gelmesi, diğer ortağın da o mal üzerinde tasarrufunun caiz
olmasını gerektirmez. Nitekim bir malortak olarak miras kalsa [ortaklar
birbirinin payında tasarruf ta bulunamazlar.]
[ikinci görüş]
Bu ifadeden halk
kullanımında [şirketin kurulması] anlaşıldığı için bunun söylenmesi yeterlidir.
İlk görüşe göre iki kişi
bu sözü söylerken tasarrufa izin vermeye niyet etmiş olsalar, Subki'nin tek
görüş olarak belirttiğine göre izin gerçekleşmiş olur.
2. ORTAKLIK SÖZLEŞMESİ
YAPAN KİŞİLERE İLİŞKİN ŞARTLAR
Ortaklık yapan iki
kişinin "vekil kılma" ve "vekil olma" ehliyetine sahip
bulunmaları şarttır.
Ortaklık sözleşmesinin
ikinci rüknü olan "ortaklık yapacak şahıslar"ın, malı konularda
"vekil kılma" ve "vekil olma" ehliyetine sahip bulunmaları
şarttır; çünkü her biri; kendi malında mülkiyet yoluyla, diğerinin malında ise
izne dayanarak tasarruf ta bulunmaktadır.
Şu halde ortaklardan her
biri hem müvekkil [vekil kılan] hem de vekildir.
Bu el-Matlab adlı eserde
de belirtildiği üzere- iki taraftan her biri diğerine tasarruf konusunda izin
verdiğinde böyledir. Aksi takdirde izin veren kişinin "vekil kılma"
ehliyetine, izin verilen kişinin de "vekil olma" ehliyetine sahip
olması şarttır. Buna göre birinci şahıs [yani vekil kılan] kör olsa bile akit
sahih olduğu halde ikincisi kör olursa sahih olmaz.
Alimlerin ifadesinden, velinin,
velayeti altındaki kısıtlı şahsın malında ortaklık yapabileceği
anlaşılmaktadır. Sonraki bazıları buna itiraz etmiş olsalar bile -mudarebe
akdinde olduğu gibi- burada da veli bunu yapabilir. Hatta burada bunu yapması
daha da önceliklidir; çünkü mudarebede, kişinin, kısıtlı şahsın mallarından bir
bölümü olan karı onun malının dışına çıkarması söz konusu olduğu halde burada
böyle bir şey söz konusu değildir. Bunun caiz olduğunu destekleyen bir başka
husus da ileride gelecek olan şu hükümdür: İki ortaktan biri öldüğünde geride
reşid olmayan mirasçısı bulunsa ve veli ortaklığın devam etmesinde yarar görse
bunu devam ettirebilir. Ezrai şöyle demiştir: "Bunun caiz olduğu görüşü
esas alındığında velinin fasık bir kimseyle ortaklık yapması caiz olmaz; çünkü
ortağın, kısıtlı şahsın malının kendisine emanet olarak bırakılabilecek
nitelikte olması şarttır."
Sonrakilerden birinin de
dediği gibi bu görüş; "tasarrufta bulunacak olan kişi veli değil de diğer
ortak ise" güçlü bir görüştür.
Kafir bir kimseyle ve faiz
vb. [haram tasarruflardan] sakınmayan kimselerle ortaklık yapmak, tasarrufta
bulunacak olan kişi bunların dışındaki şahıs olsa bile mekruhtur; çünkü onların
malların[ın helal yoldan elde edilip edilmediğinde] şüphe söz konusudur.
Sözleşmeli köle başka
bir kimse ile ortaklık yaptığında - ibnü'rRif'a'nın dediğine göre- sahih olmaz.
Yani, sözleşmeli köle tasarrufta bulunmasına izin verilmiş olsa da efendisi
buna izin vermemişse sahih olmaz; çünkü bunda, kişinin amelini karşılıksız
bağışlamak söz konusudur. Ancak izni veren kişi anlaşmalı köle ise akit sahih
olur. Anlaşmalı köleye efendisi tarafından izin verilmişse bu durumda şirket
mutlak olarak sahih olur.
3. ŞİRKET MALINA /
SERMAYESİNE İLİŞKİN ŞARTLAR
[I] - Misli Bir Mal
Olması
Her türlü misli malda
ortaklık sahihtir, kıyemı [mütekavvim] malda sahih değildir. [Zayıf] bir göre
ortaklık yalnızca basılı [altın-gümüş] para ile yapılabilir.
1. Her türlü mislı mal
ile ortaklık kurmak sahihtir.
2. Katışıksız altın-gümüş
para ile ortaklık kurmanın sahih olduğu konusunda icma bulunmaktadır. Katışık
para konusunda ise iki görüş bulunmaktadır: er-Ravda'da belirtilen daha doğru
görüşe göre bu para piyasada revaçta olduğu sürece bununla şirket kurmak
caizdir.
3. Para dışında; buğday,
arpa, demir vb. misli mallarda ortaklık yapmaya gelince; İmam Şafii (r.a.)'nin
daha güçlü görüşüne göre sahihtir; çünkü bir mal kendi cinsi ile
karıştırıldığında birbirinden ayırt edilme özelliği ortadan kalkar ve bu
yönüyle altın-gümüşe benzer.
4. Dirhem ve dinarların
filizleri [ham metalleri] de mislı mallardandır ve dolayısıyla onlarla şirket
kurmak da sahihtir.
Alimlerin çoğunluğunun
şirket konusunda "bunlarla şirket kurulmaz" şeklindeki genel
ifadeleri, - eş-Şerhu'l-keblr'de işaret edildiğine göre- bunların kıyemı mal
gibi olduğu görüşüne dayalıdır.
Bu konuda süs eşyası
olarak kullanılan altın-gümüş ile kalıba dökülmüş [külçe halindeki] birbirine
eşittir.
5. Kıyemı mallarla
şirket akdi kurmak sahih değildir; çünkü kıyeml malların birbirine
karıştırılması mümkün değildir; zira bunlar birbirinden ayrı olan mallardır.
Bir araya getirildiklerinde içlerinden birinin malı telef olabilir veya
eksilebilir. Bu durumda diğerinin malını aralarında ortak olarak taksim
etmeleri mümkün olmaz.
6. [Zayıf] bir görüşe
göre -tıpkı mudarebe akdinde olduğu gibiortaklık da yalnızca basılı haldeki
katışıksız altın-gümüş dirhemler ve dinarlarla yapılabilir.
Not: Nevevl'nin ifadesinden, basılı olmayan
altın-gümüşe de "para" denilebileceği gibi bir ifade anlaşılıyorsa da
bu kastedilmemiştir.
[II] - Malların
Ayrıştırılamayacak Şekilde Birbirine Karıştırılması İki malın
"ayrıştırılamayacak şekilde" birbirine karıştırılması gerekir.
Cinsleri veya sıfatları farklı olduğunda -örneğin sağlam dirhemlerle kırık
dirhemlerde olduğu gibi- karıştırmak yeterli değildir. Bu hüküm, taraflar
ortaya mal koyarak akit yaptıklarında söz konusudur.
Şayet iki şahıs;
mirasçılık, birlikte satın alma vb. gibi bir sebeple bir mala ortak olurlar ve
her biri diğerine o malda ticaret yapma konusunda izin verirse ortaklık
gerçekleşmiş olur.
Ticaret malları üzerinde
ortaklık yapabilmek için izlenmesi gereken yol, her birinin malının bir kısmını
diğerine onun malının bir kısmı karşılığında satması ve tasarruf konusunda izin
vermesidir.
1. Kıyemı mallar
üzerinde ortaklığın sahih olmaması meselesinde de açıklandığı üzere, ortaklıkta
malların "ayrıştırılamayacak şekilde" birbirine karıştırılması
gerekir.
Bu karıştırmanın akit
öncesinde yapılması şarttır; şayet akit sonrasında akit meclisinde iken bu
karıştırma yapılırsa, daha doğru görüşe göre bu yeterli olmaz. Akit meclisinden
sonra karıştırılma yapılırsa kesinlikle yeterli olmaz; çünkü bundan sonra
"akit anında ortaklık" bulunamaz.
2. İki malı;
[a] - Örneğin dirhemler ve
dinarları birbirine karıştırma durumunda olduğu gibi cinsleri bakımından
ayrıştırma imkanı varsa,
[b]- Sağlam ve kırık
dirhemler, yeni buğday ve eski buğday, beyaz buğday ve siyah buğday, beyaz
buğday ve kızıl buğday gibi nitelikleri bakımından birbirinden ayrıştırma
imkanı varsa,
[bu gibi durumlarda]
karıştırmak yeterli olmaz; çünkü zor da olsa bu malları ayrıştırmak mümkündür.
Şayet iki kişi mallarını bu esnada karıştırsa ve içlerinden yalnızca birinin
payı telef olsa yalnızca onun hesabından telef olmuş olur, geri kalan mal
üzerinde ortaklık yapmak ise imkansız hale gelmiş olur.
Not: Nevevi'nin ifadesinden, misli iki malın değer
bakımından birbirine eşit olmasının şart olmadığı anlaşılmaktadır ki bu
doğrudur. Buna göre iki kişi, değeri yüz dirhem olan bir kafiz buğday ile
değeri elli dirhem olan bir kafiz buğdayı birbirine karıştırarak ortak olsalar
bu sahih olur. Bu durumda şirket üçte iki ve üçte bir oranında olur. Bu
"misli mallarda, parçalarının değer bakımından birbirine eşit olması dikkate
alınmaz" kuralına dayalıdır.
Aksi takdirde misli
mallar da olsalar bu kafiz diğeri ile eşit değerde değildir.
Ortaklardan her biri
kendi malını başka kimsenin bilemeyeceği bir alameti yönüyle tanımakla birlikte
[diğer insanlar açısından] malları ayrıştırmak mümkrün olmuyorsa burada
insanların durumunu dikkate alarak akdi geçerli sayar mıyız yoksa iki ortağın
durumunu dikkate alarak akdi geçersiz mi yasayırz? ElBahr'de "her iki
görüş de ihtimal dahilindedir" demiştir. Bana göre -alimlerin genel
ifadelerinden hareketle- bu akdin sahih olmaması gerekir.
3. Malları karıştırmanın
şart olması, iki taraf mallarını koyup şirket akdi yaptıklarında söz konusudur.
Şayet iki taraf, ister
ortaklığın geçerli olduğu isterse -Nevevl'nin genel ifadesinden anlaşıldığı üzere-
ticaret malı gibi ortaklığın geçerli olmadığı bir mal üzerinde; [birlikte]
mirasçı olma, satın alma veya bunlar dışında bir yolla ortak olsalar ve
ortaklardan her biri diğerine o mal üzerinde ticaret yapma konusunda izin verse
ortaklık gerçekleşmiş olur. Çünkü karıştırma ile amaçlanan şey burada [zaten]
gerçekleşmiştir.
4. Kumaş vb. gibi kıyemı
diğer ticaret mallarında ortaklık kurabilmek için izlenmesi gereken [iki yol
söz konusudur:]
[Birinci yol]:
Taraflardan her birinin malının bir bölümünü diğer şahsa onun malının bir
bölümü karşılığında satmasıdır. Bedeller ister aynı cinsten isterse değişik
cinsten olsun fark etmez.
[İkinci yol]:
Taraflardan her biri ticaret malının bir bölümünü diğerine zimmetteki borç
karşılığında satar, daha sonra ikisi zimmetteki borçlarını takas yaparlar.
Gerek karşılıklı teslim gerekse satım işleminde şart koşulan diğer hususlardan
sonra taraflardan her biri diğerine o mal üzerinde tasarruf ta bulunma izni
verir.
Cüveyni'nin belirttiği
üzere bu ikinci yol ortaklıkta -iki malı karıştırma duruma göre- daha ileri bir
boyuttur; çünkü burada her bir parça aralarında ortaktır. Diğer meselede ise
karıştırma söz konusu olsa bile her birinin malı diğerinden ayrıdır. Bu işlem
yapılınca her iki taraf mala eşit oranda sahip olur. İster birinin malının
yarısı diğerinin yarısı karşılığında satılmış olsun ister birinin malının üçte
biri diğerinin üçte ikisi karşılığında satılsın, ister birinin dörtte biri
diğerinin dörtte üçü karşılığında satılsın fark etmez. Çünkü mallar değerleri
bakımından birbirinden farklı olduğundan şahıslar mallara da bu oranda sahip
olmuşlardır.
Bu, alım satım esnasında
ortaklığı şart koşmamışlarsa geçerli olur. Şayet şart koşmuşlarsa -el-Kifaye'de
bir grup alimden aktarıp onaylandığı üzere- satım akdi fas id olur. Bunların
iki bedelin değerleri üzerinden olması şart değildir.
Not: Nevevi'nin "çözümlerden biri de"
demesi daha uygun olurdu; çünkü bu çözümler arasında Nevevi'nin belirttiğinden
sonra benim zikrettiğim çözüm de yer almaktadır.
Yine Nevevi'nin diğer
ticaret mallarında ortaklıktan bahsederken benim onun sözünü açıklarken
yaptığım gibi "kıyemi mallar" demesi gerekirdi; çünkü misli mallar
ticaret malı da olsa onların karıştırılması suretiyle ortaklık yapılması
ca.izdir. Zira ticaret malı ifadesi altın-gümüş para dışındaki mallar için
kullanılır.
Nevevi'nin "daha
sonra izin vermesi" demesi uygun olurdu; çünkü iznin satımdan sonra
olması, böylece mülkiyetten ve tasarrufa güç yetirme gerçekleştikten sonra
gerçekleşmesi zorunludur.
Nevevl'nin "bütün /
her" sözcüğünü zikretmemesi uygun olurdu; çünkü ortaklardan biri, kendi
ticaret malının bir kısmını diğerinin malının bir kısmı karşılığında satsa ve
daha sonra borçları takas etseler amaç yerine gelmiş olur.
Nevevi'nin muhtemelen
kastı -sonraki birinin de dediği gibi"her biri" şeklindedir.
Şarih Celaleddin
el-MahallI şöyle demiştir: İki kişiden her birinin diğerine satım konusunda
izin vermesine ve satımın kendisine nispet edilmesine ihtiyaç vardır. Burada
müşteri de bir anlamda satım bedelinin satıcısı gibi yorumlanır.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN
ŞİRKET AKDİNE
İLİŞKİN BAZI MESELELER