MUĞNİ’L-MUHTAC

İFLAS / HACR

 

3. KISITLI ŞAHSIN TASARRUFLARININ HÜKMÜ

 

A. KISITLI ŞAHSIN YAPAMAYACAĞI TASARRUFLAR

B. KISITLI ŞAHSIN YAPABİLECEĞİ TASARRUFLAR

 

A. KISITLI ŞAHSIN YAPAMAYACAĞI TASARRUFLAR

 

Sefihlik sebebiyle kısıtlanmış olan şahsın satımı, alımı, köle azadı, hibesi ve velinin izni olmaksızın nikah akdi yapması geçerli değildir.

 

Kısıtlı şahıs bir şey satın alsa veya borç alsa ve [satın aldığı yahut borç istediği şeyi] teslim alsa, teslim aldığı şeyonun elinde telef olsa veya kendisi telef etse, -kısıtlı şahısla muamelede bulunan kişi onun durumunu bilsin yahut bilmesin- ne o anda ne de kısıtlılığın kaldırılmasından sonra tazmin söz konusu olur.

 

Velisinin izniyle evlenmesi sahihtir, daha doğru görüşe göre [velısinin izniyle] malı tasarruf ta bulunması sahih değildir.

 

Kısıtlı şahsın, "kısıtlama öncesinde veya sonrasında nikah yap~ tığı" yahut "kısıtlama öncesinde veya sonrasında alım-satım yaptığı" şeklindeki ikrarı sahih değildir. Daha güçlü görüşe göre mal itlafına dair ikrarı da böyledir.

 

1. Sefihlik sebebiyle kısıtlanmış olan şahsın;

 

> Kendi yararına bile olsa bir şey satması,

> Zimmetinde olan borç karşılığında bile olsa bir şey satın alması,

> Kitabet akdinde olduğu gibi bir bedel karşılığında bile olsa hayatında iken köle azat etmesi geçerli değildir.

 

Öldükten sonra müdebber kılma ve vasiyet etme gibi bir yolla köle azat ederse mezhepte esas alınan görüşe göre bu sahih olur.

 

Bu kişi üzerine yemin veya zıhar keffareti gibi bir keffaret söz konusu olsa kısıtlı şahıs -tıpkı ödeme güçlüğü içinde olan şahıs gibioruç tutarak keffareti yerine getirir. Adam öldürme keffaretine gelince el-Matlab'da doğru olarak belirtilen görüşe göre veli o kişi adına onun kölesini azat eder; çünkü azadın sebebi bir fiildir, fiil ise ortadan kaldırılmayı kabul etmez.

Yemin ve zıhar keffareti ise bundan farklıdır. Aradaki ayrım şu sonucu gerektirir: Kişi ramazan ayında cinsel ilişkide bulunması sebebiyle gerekli olan keffareti için mal öder.

 

Subki.' şöyle demiştir: Hacda meydana gelen muhayyer keffaretlerin tümü için kısıtlı kişi ancak oruç tutarak keffareti yerine getirir. Sıralı keffaretler için ise mal ödeyerek yeminin keffaretini yerine getirir; çünkü bunun sebebi fiildir ve keffaretler de sıraya bağlıdır. Aksi takdirde öncekinin sebebi de fiildir. Bundan anlaşıldığına göre kişi cinsel ilişkide bulunmak suretiyle keffareti gerektiren bir fiil yaptığında velisi mal ödeyerek bunu kurtarır.

 

Hocamız Zekeriya el-Ensarl'nin belirttiği üzere bu görüş daha mantıklıdır.

 

> Kısıtlı şahsın hibesi [karşılıksız mal bağışlaması] geçerli değildir.

 

Kısıtlı şahsa bir bağışta bulunulursa er-Ravda'da "daha doğru" olarak belirtilen görüşe göre bu sahih olur; çünkü bu bir mal kaybettirmeyen, tersine bir mal kazandıran bir tasarruftur.

 

> Eş-Şerhu'l-kebır'deki ifadeden çıkan sonuca göre -ki İbnü'l-Mukri bunu tek görüş olarak belirtmiştir- kısıtlı şahsın vasiyeti kabul etmesi geçerli değildir; çünkü bu, malı bir tasarruftur. Maverdi, Rayani ve Cürcani ise kısıtlı şahsın hibeyi kabul edebileceği gerekçesinden hareketle bunu da sahih görmüşlerdir. İtimad edilmesi gereken görüş ilk görüştür. Hibe ile vasiyet arasında -Hocam Remli'nin belirttiğine göre- şu fark vardır:

Vasiyeti kabul etmek hibeyi kabul etmenin aksine bir şeyin mülkiyetini almaktır. Vasiyetin aksine hibenin kabul edilmesinde hibe yapılan şahsın derhal kabulü şarttır, kısıtlı şahsın hibesi geçerli sayılmazsa belkide velinin ortada olmaması sebebiyle hibe boşa gidecektir.

Maverdi şöyle demiştir: "Kısıtlı şahsın vasiyeti kabul etmesini geçerli saydığımızda; hibe edilen ve vasiyet olarak bırakılan malı ona teslim etmek caiz olmaz. Şayet teslim edilirse vasiyet olarak bırakılan mal tazmine tabi olur, hibe edilen mal tazmine tabi olmaz; çünkü kişi -hibenin aksinevasiyeti kabul ettiği anda [teslime gerek olmaksızın] mala sahip olmuştur."

 

> Kısıtlama getirilen şahıs velisinden izin almaksızın kendisi adına nikah akdi yapamaz; çünkü bu akit [mehir ödeme sebebiyle] mal itlafını içinde barındırır, yahut da en azından bu ihtimali taşır. Nevevl'nin "velisinden izin almaksızın" ifadesi hakkında Şarih Celaleddin el-Mahalli "bu, [kısıtlı şahsın tek başına yapamayacağı] bütün tasarruflar hakkında geçerli bir kayıttır" demiştir. Başkaları ise şöyle demiştir: "Bu, yalnızca nikah akdine ilişkin bir kayıttır; çünkü velinin izniyle sahih olan tasarruf öncekiler değil yalnızca nikah akdidir."

Şarih Celaleddin el-Mahalli bunu biraz sonra zikredilecek görüş ayrılığından dolayı böyle söylemiştir, aksi takdirde diğer görüş daha uygundur.

 

Kısıtlama altındaki şahsın vekalet yoluyla nikahı kabul etmesi ise Rafiı'nin vekalet konusunda belirttiğine göre sahihtir.

 

İcapta bulunmak ise ne aslen ne de vekil olarak, ister velinin izniyle ister izinsiz olarak olsun sahih olmaz.

 

2. Kısıtlı olan şahıs, reşid olan bir kimseden bir mal satın alsa veya borç istese, karşı tarafın izni ve teslim etmesi sonucu [satın aldığı malı veya istediği borcu] teslim alsa, daha sonra alınan şey karşı tarafın geri istemesinden önce [kendiliğinden] telef olsa veya kısıtlı şahıs telef etse, onunla muamelede bulunan kişi, şahsın kısıtlı olduğunu bilsin ya da bilmesin ne o anda ne de kısıtlılığın kaldırılmasından sonra tazmin söz konusu olur. Çünkü onunla muamelede bulunan kişi, kısıtlı şahsa malı teslim etmekle malın telef olmasına müsaade etmiş sayılır. Ona düşen şey muamelede bulunacağı kişi hakkında araştırma yapmaktır.

 

Nevevi'nin [buradaki] sözünden -tıpkı er-Ravda ve eş-Şerhu'l-kebir' de olduğu gibi- kısıtlı şahsın ne dünyevı ne de uhrevı sorumluluk açısından tazminle yükümlü olmadığı anlaşılmaktadır. Nitekim Cüveynı ve Gazall bunu açıkça ifade etmişlerdir. İmam Şafii (r.a.) ise el-Ümm 'ün ikrar bölümünde kısıtlı şahıstan kısıtlılık kaldırıldığında. onun bu borcu tazmin edeceğini söylemiştir. Güçlü olan görüş de budur.

 

3. Kısıtlı şahıs;

 

> [Yukarıda belirtilen malları] reşit olmayan bir kişiden teslim alsa,

> Reşid olan bir kişiden onun izni ve teslim etmesi olmaksızın alsa,

> Yahut mal, karşı tarafın istemesinden sonra telef olmuş olsa,

 

Bu durumda tazminle yükümlü olur. İlk iki durumda tazminin gerekli olduğu görüşü er-Ravda'da alimlerimizin tek görüşü olarak nakledilmiştir. İbnü'l-Mukrı de üçüncüsünü -Saydalanl'nin açık ifadesine dayanarak- tek görüş olarak nakletmiştir.

 

4. Nevevl'nin meseleyi alım-satım ve borç verme konusuyla sınırlandırmasının bir anlamı yoktur; çünkü kısıtlı kişi velisinin izni olmaksızın evlenip karısıyla zifafta bulunsa Nevevi'nin nikah bölümünde açık olarak ifade ettiğine göre [bu ilişkiden dolayı mehir vb.] hiçbirşey gerekmez.

 

5. Kısıtlı kişinin [yukarıda belirtilen şekilde elde ettiği] mal elinde iken reşid hale gelse ve malı geri verme imkanı elde etse, malı geri vermeden önce mal telef olsa -doğrudan itlaf etme durumunda olduğu gibi- tazmin eder. Bunu Darimı Şerhu'l-Muhtasar adlı eserinde zikretmiştir. [İsnevı] el-Mühimmat'ta "güçlü olan bu görüştür" demiştir.

 

6. Kısıtlı şahsın, velisinin izniyle evlenmesi sahihtir. Nevevı bu meseleyi "nikah" bölümünde şartlarıyla birlikte zikretmiştir, biz de bu konuyu -inşaallah- orada ele alacağız.

 

7. [Kısıtlı şahıs, velisinin izniyle malı tasarruf ta bulunursa bu tasarruf geçerli olur mu? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru görüşe göre, kısıtlı şahsın, velisinin izniyle mali tasarrufta bulunması sahih değildir; çünkü -tıpkı küçük çocuğun tasarrufuna izin verme durumunda olduğu gibi- kısıtlı şahsın sözlü tasarruf yetkisi elinden alınmıştır.

 

[İkinci görüş]

 

[Kısıtlı şahsın, velisinin izniyle] evlenmesi sahih olduğu gibi mail tasarrufu da sahihtir. Cüveyni "nikah" bölümünde "bu, mezhebin görüşüdür" demiştir.

 

ilk görüşte olanlar ise arada şu farkın bulunduğunu söylemişlerdir: Kişinin kısıtlama altına alınmasının amacı nikahı değil malı korumaktır.

 

Yukarıdaki iki görüş, veli tarafından mail tasarruf için fiyat sınırlaması yapıldığında geçerlidir. Şayet böyle bir şey yapılmamışsa kesin olarak tasarruf geçerli olmaz.

 

Yine bu iki görüş, tasarruf -satım akdinde olduğu gibi- bir bedel karşılığında yapılıyorsa geçerlidir; şayet köle azadı ve hibe gibi bedelsiz olarak yapılıyorsa kesin olarak geçerli olmaz.

 

Nevevi'nin genel nitelikli olan bu ifadesinin kapsamından bazı meseleler istisna edilmiştir:

 

> Cizye akdi: Velisi izin vermemiş olsa bile kısıtlı [gayri Müslim] şahıs bir dinar karşılığında cizye akdi yapabilir. Ne o ne de velisi bir dinardan fazla bir cizye akdi yapabilir.

 

Bununla, "diyetin en üst miktarı üzerinde sulh akdi yapmak" birbirinden şu şekilde ayırt edilmiştir: Canın kısas cezasından korunması -zimmet akdinin aksine- bunun üzerindeki miktardan başkasında gerçekleşmez. Cizyede ise bir dinar ödendiğinde devlet başkanının cizye sözleşmesini yapması gerekir.

 

Ateşkes sözleşmesi de cizye gibidir.

 

> Kısas alacağı olduğunda bunu mal karşılığı affedebilir. Nevevi'nin "diyetler" bölümünün hemen öncesinde belirttiğine göre bunu karşılıksız olarak da affedebilir.

 

> Kısıtlı kişi "kölemi bana geri getirene şu kadar vereceğim" diyen birisini duysa ve o şahsın kölesini getirse -cuale akdini ele alırken görüleceği üzere- bu ücreti almaya hak kazanır; çünkü çocuk bile bunu almaya hak kazandığına göre yetişkin sefihin bunu kazanması daha da önceliklidir.

 

> Kişi, velisinin izniyle alacağını tahsil etse, Rafii "Hannati nezdinde iki görüşten tercih e şayan olanına göre bu muteberdir" demiştir.

 

> Kişi esir düşse ve fidye olarak mal ödeyerek esirlikten kurtulsa, cizye akdi yapması sahih olduğu gibi bu da sahih olur.

 

> Biz müslümanlar olarak, sefihlere ait bir yurdu fethetsek ve arazinin bize ait olup onların haraç ödemesini şart koşsak, cizyenin sahih olması gibi bu da sahih olur.

 

> Kısıtlı şahıs, işgücünden teberruda bulunabileceği bir şey karşı!ığında ücretle çalışsa bu sahih olur.

 

> Yiyecekler konusunda durum zorunluluk sınırına ulaşsa, Cüveynı şöyle demiştir: "Bana göre bu durumda kısıtlı şahsın tasarrufları kesin olarak caiz olur."

 

8. Kısıtlı şahsın; tıpkı çocuğun durumunda da olduğu gibi,

 

> "Kısıtlama öncesinde" veya "kısıtlama sonrasında nikah akdi yaptığına" dair ikrarı,

> Bağlayıcı hale gelmesini kısıtlama öncesine veya sonrasına isnad ettiği bir ticarı muameleden kaynaklanan borç ikrarında bulunması sahih değildir.

 

> Kısıtlama halinde iken elinde olan bir malı ikrar etmesi de kabul edilmez.

 

9. Kısıtlı şahsın, bir malı telef ettiğini veya mal ödemeyi gerektiren bir suç işlediğini ikrar etmesi de daha güçlü görüşe göre kabul edilmez.

 

Diğer bir görüşe göre ise bu kabul edilir; çünkü bu kişi itlaf fiilini doğrudan gerçekleştirdiğinde tazminle yükümlü olduğuna göre bunu ikrar ettiğinde de ikrarı kabul edilir.

 

Bu görüş şu şekilde reddedilmiştir: Çocuk da bir malı itlaf ettiğinde tazminle yükümlü tutulduğu halde onun malı itlaf ettiğini ikrar etmesi kesin olarak kabul edilmemektedir.

 

Not:  Nevevl'nin "sahih değildir" şeklindeki ifadesinden, ikrar ettiği şeyin ne kısıtlılık halinde iken ne de kısıtlılık kaldınldıktan sonra talep edilmeyeceği anlaşılmaktadır. Bu, dünyevı hüküm açısındandır. Kişinin Allah ile arasındaki ilişki açısından ise İmam Şafil (r.a.)'nin açık ifadesine göre şayet ikrarında doğru söylüyorsa kısıtlılık kararı kaldınldıktan sonra bunu ödemesi gerekir.

 

Kişi reşid olduktan sonra, daha önceden [reşid olmadan önce] mal telef etmiş olduğunu ikrar etse er-Ravda'nın ikrar bölümünde "İbn Kecc"den yapılan nakle göre bunu kesin olarak ödemesi gerekir.

 

 

B. KISITLI ŞAHSIN YAPABİLECEĞİ TASARRUFLAR

 

Kısıtlı şahsın had ve kısa s ikrarı geçerlidir. Kısıtlı şahsın boşaması, hulu yapması, zıharı, lian yaparak çocuğun nesebinin kendisine ait olmasını reddetmesi sahihtir.

 

1. Kısıtlı şahsın had ve kısas ikrarında bulunması geçerlidir; çünkü bunların malla ilgisi yoktur, ayrıca bu ikrarda bir töhmet söz konusu değildir. Bu had cezası, mal ödemenin gerekli olmadığı el kesmeli bir hırsızlık ikrarı bile olsa böyledir.

 

Şayet kısas alacaklıları ikrar sonrasında kısıtlı şahsı mal karşılığında affederlerse bu mal sabit olur; çünkü bu, kendisinin ikrarı ile değil başkasının tercihiyle söz konusu olmuştur.

 

2. Kısıtlı şahsın boşaması, karısına geri dönmesi, karısı ile emsal mehir veya daha düşük bir bedel karşılığında hulu' [muhalaa] yapması, zıhar yapması, ıla yapması, karısının doğurduğu çocuğun nesebinin kendisine ait olmasını lian yapmak [lanetleşmek] suretiyle reddetmesi, cariyesinin doğurduğu çocuğu yemin etmek suretiyle reddetmesi gibi tasarruflar sahihtir. Çünkü bunlar muhalaa dışında kişinin kısıtlanmasına sebep olan malla ilgili değildir. Muhalaanın sahih olması ise şundandır: Karşılıksız boşaması sahih olduğuna göre bir karşılık alarak boşaması öncelikle sahihtir. Ancak bu durumda mal, kısıtlı şahsın velisine teslim edilir.

 

Bu, yapılan açıklamalardan anlaşıldığına göre yalnızca erkeğe özgü bir hükümdür. Nevevı -kişi çokça karı boşayan bir şahıs bile olsa hükmün böyle olacağını- muhalaa bölümünde açık olarak zikretmiştir. ileride nikah bölümünde geleceği üzere "kısıtlı şahıs cinsel ilişkide bulunma ihtiyacı içinde olup da bir cariye edindiğinde ondan hoşlanmazsa, başka bir cariye ile değiştirebilir. "

 

Not:  Nevevi "!ian yapmak suretiyle" ifadesini zikretmemiş olsa daha kısa ve genel bir cümle kurmuş ve böylece kişinin cariyesinden olan çocuğu reddetmesini de kapsamış olurdu; çünkü efendi cariyesi ile lian yapmaz, çocuğun kendisine ait olmadığına dair yemin ederek nesebi reddeder.

 

Kısıtlı şahsın bir çocuğun nesebini kendisine bağlaması sahihtir. Bu durumda söz konusu çocuğun nafakası devlet hazinesinden karşılanır.

 

Nevevi er-Ravda'da şöyle demiştir: Kısıtlı kişi, cariyesini ümmü veled kıldığını ikrar etse bu kabul edilmez.

 

Ancak ilişkide bulunulan kadının onunla yattığı ve çocuğunu da bu ilişkiden olması mümkün bir vakitte doğurduğu sabit olursa, cariyenin ümmü veled olması sabit olur. Bunu Subki söylemiştir. Ancak hakikatte bu, kısıtlı şahsın ikrarıyla sabit olmamıştır.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

4. KISITLI ŞAHSıN iBADET AÇısıNDAN DURUMU