İFLAS / HACR |
4. KISITLI ŞAHSıN iBADET
AÇısıNDAN DURUMU
Kısıtlı şahsın ibadet
açısından durumu reşid kimse gibidir.
Ancak kısıtlı şahıs
zekatını kendisi dağıtamaz.
Farz hac için ihrama
girdiğinde velisi o şahıs için yeterli olacak nafakayı yolda kendisine harcasın
diye güvenilir bir şahsa verir.
Nafile hac için ihrama
girdiğinde yolculuk masrafları normal masrafından daha fazla olursa velisi onun
hac yapmasını engelleyebilir.
Mezhepte esas alınan
görüşe göre bu durumdaki şahıs muhsar hükmündedir, dolayısıyla ihramdan çıkar.
Ben [Nevevı] derim ki:
"İhsar kurbanının bedeli vardır" görüşünü kabul ettiğimizde bu
kişinin oruç tutarak ihramdan çıkması gerekir; çünkü bu kişinin malı üzerindeki
tasarrufu engellenmiştir.
Şayet yolda, nafakasının
[normal nafakasına göre] fazla olan kısmı için yeterli olacak miktarı kazanma
imkanı varsa velisinin onu engellemesi caiz olmaz. Allah daha iyi bilir.
1. Kısıtlı şahsın;
mutlak olarak farz ibadetler ve bedeni mendub ibadetler bakımından hükmü reşid
şahıs gibidir; çünkü kendisinde ibadet şartları bulunmaktadır.
2. Kısıtlı şahsın;
nafile sadaka vermek gibi mal! ibadetler bakımından hükmü reşid kimse gibi
değildir.
Kısıtlı kimse zekatını
kendi başına dağıtamaz; çünkü bu bir yetki ve mali bir tasarruftur.
Ancak veli onun zekatı
dağıtmasına izin verir ve kime verileceğini de belirlerse o zaman zekatını ona
vermesi sahih olur. Bu, benzer durumda mümeyyiz çocuğun hükmü gibidir.
Yine yabancı bir
kimsenin zekatı dağıtmak üzere kısıtlı şahsı vekil kılması da böyledir.
Ezrai'nin belirttiğine
göre bunun velinin yahut veli yerini alan kişinin huzurunda yapılması şarttır;
çünkü kişi malla başbaşa kaldığında onu telef edebilir. Yahut da yalan
söyleyerek malı zekat olarak ödediğini ileri sürebilir.
Keffaretler vb.
harcamalar da bu konuda zekat gibidir.
3. Kısıtlı şahsın
elindeki muayyen maldan değil ancak zimmetindeki maldan adakta bulunması
sahihtir. Adağının sahih olmasının anlamı, bunun kısıtlılık sonrasına kadar
zimmetinde borç olarak kalmasıdır.
4. Kişi kısıtlılık
halinde iken;
> Ası! olan farz hac
için,
> Kaza haccı için,
> Kısıtlanma
öncesinde adamış olduğu hac için,
> Yine kişinin hac
yapmayı adamasını dinin kişiye farz kılması gibi kabul edersek -ki daha doğru
görüş böyledir- kısıtlama sonrasında adamış olduğu hac için İhrama girmiş olsa,
veli güvenilir bir kimseye -o şahıs bunu ücret karşılığında yapacak olsa bile- kısıtlı
şahsın yoldaki giderleri için hart ca ma yapmak üzere yeterli olacak miktarı
verir. Yahut da -hac bölümünde geçtiği üzere- veli başka birinin bu konuda
kusurlu davranabileceğinden korkarak kendisi de kısıtlı şahısla birlikte hacca
çıkabilir.
Açıkça anlaşılacağı
üzere kişi ihram için yolculuğa çıktığında da hüküm böyledir. Yine zikredilen
hükümler bakımından umre, hac gibidir.
5. Kısıtlı şahıs, farz
olan haccını sefihlik halinde iken cinsel ilişkide bulunarak bozsa, bu hacca
devam etmesi ve [ertesi yıl] bunu kaza etmesi gerekir. Nevevl'nin genel
nitelikli ifadesinden anlaşıldığına göre kaza haccı için gereken nafakayı da
veli o şahsa verir.
İsnevi'nin de belirttiği
üzere alimlerin genel nitelikli ifadelerinden anlaşıldığına göre kısıtlılık
halinden önce kişinin hac yapmak üzere ücretle tutulmasının hükmü yukarıda
geçen meselelerin hükmü gibidir.
6. Kısıtlı şahıs;
> Kısıtlılık halinde
iken nafile hac veya umre için ihrama girse,
> veya kısıtlılık
halinden sonra adak hac-umre için ihrama girse ve biz adağı dindeki caiz
[bağlayıcı olmayan] emirler gibi kabul edersek -ki bu görüş tercih edilen görüş
değildir-
[Bu iki durumda] ibadeti
tamamlamak için veya ibadeti yapmak için yapılacak yolculuğun masrafları,
hazardaki normal harcamasından daha fazla olursa veli kısıtlı şahsın malını
korumak amacıyla ibadeti tamamlamak veya yerine getirmek konusunda kısıtlı
şahsa engelolabilir.
Nevevi'nin sözünün
zahirinden, kısıtlı şahsın, velisinden izin almaksızın girdiği ihramın sahih
olduğu anlaşılmaktadır. İsnevi şöyle demiştir: "Bu şahıs ile mümeyyiz
çocuğu ayırt etmek itiraza açıktır."
Subkı ise "sefih
şahsın kendi başına hareket edebilmesi" gerekçesiyle bu ikisini
birbirinden ayırmıştır.
Mezhepte esas alınan
rivayete göre [bu şekilde hac-umresi engellenen kısıtlı şahıs] muhsar gibidir,
dolayısıyla ihramdan çıkar; çünkü ibadete devam etmesi engellenmiştir. Diğer
rivayete göre ise bu konuda mezhepte iki görüş vardır: Birisi yukarıdaki
gibidir. Diğerine göre ise bu kişi tıpkı azık ve bineğini kaybeden kişi gibi
ancak beytullaha varmak suretiyle ihramdan çıkabilir.
Nevevi şöyle demiştir:
"İhsar kurbanının bir bedeli vardır" görüşünü kabul ettiğimizde -ki
hac bahsinde geçtiği üzere daha güçlü olan görüş budur- bu kişi oruç tutarak
ihramdan çıkar. Çünkü bu kişinin malı üzerindeki tasarruflan engellenmiştir.
Ancak "ihsar
kurbanının bedeli yoktur" görüşünü kabul ettiğimizde bu, muhsar olan
kişinin zimmetinde borç olarak kalır.
EI-Matlab'da şöyle
denilmiştir: Bunun sefihin zimmetinde de kalması zahir olan görüştür.
[Nevevı şöyle demiştir:]
Kısıtlı şahsın [hac-umre] yol[un]da [normal zamandaki nafakasının] üzerindeki
kısmı kazanabilecek bir imkanı varsa bu kişinin [velisi tarafından hac ve
umresinin] engellenmesi caiz değildir. Allah en iyisini bilir.
Çünkü mevcut mala
ilişmeden ibadeti tamamlama imkanı vardır.
EI-Matlab'da şöyle
denmiştir: Kişinin işgücü, karşılıksız bağışlanması caiz olmayacak şekilde
ücret almak üzere düşünülmüşse bu hüküm itiraza açık olur.
Ezrai şöyle demiştir: Bu
itirazın kendisi itiraza açıktır; çünkü durum böyle olsa bile mal elde
sayılmaz, dolayısıyla kişinin buna ihtiyacı yokken onu elde etmesi gerekmez.
Ancak velinin elinde bulunan mevcut mal bundan farklıdır.
Gazalı şöyle demiştir:
Hem İbnü'r-Rif'a hem de Ezral'nin söyledikleri gariptir. İbarenin zahirinden de
anlaşılacağı üzere mesele yalnızca kişinin hac-umre yolunda kazanç sağlama
imkanı bulunması ile ilgili olarak düşünülmüştür.
Kişi kısıtlama altına
alınmadan önce nafile bir hac-umre için ihrama girse daha sonra bunu
tamamlamadan önce kısıtlama altına alınsa -er-Ravda ve eş-Şerhu'l-kebır'in hac
bölümünde belirtildiğine göre- bu, farz olan hac-umre gibi kabul edilir.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN