MUĞNİ’L-MUHTAC

SULH

 

A. İKİ DAVACI ARASINDA GERÇEKLEŞEN SULH AKDİ

 

1. İKRAR ÜZERE OLAN SULH AKDİ

2. İNKAR ÜZERE OLAN SULH AKDİ

 

1. İKRAR ÜZERE OLAN SULH AKDİ

 

Sulh akdi iki kısımdır: Birincisi iki hasım arasında gerçekleşen sulh akdidir ki bu da iki türlüdür:

 

Birincisi: İkrar üzere olan sulh akdidir.

 

> Bu akit, davaya konu olandan başka bir mal üzerinde gerçekleşirse bu, "sulh" sözcüğü ile yapılmış bir satım akdi olur. Bu sulhte satım akdine ilişkin şu gibi hükümler geçerli olur:

Şuf'a, kusur sebebiyle malı geri verme, malı teslim almadan önce tasarruf ta bulunmanın yasak olması, faizin illetinde ortak olan iki mal söz konusu ise karşılıklı teslimin şart koşulması gibi.

 

> Bu akit, bir menfaat üzerinde gerçekleşiyorsa bu kira akdi kabul edilir ve o akde ilişkin hükümler sabit olur.

 

> Davaya konu olan malın bir kısmı üzerinde gerçekleşiyorsa malın bir kısmı zilyede hibe edilmiş olur, buna ilişkin hükümler sabit olur.

 

Sulh akdi "satım" sözcüğüyle [yapılırsa] sahih olmaz.

 

Daha doğru görüşe göre "sulh" sözcüğüyle yapılırsa sahih olur.

 

Kişi, arada herhangi bir anlaşmazlığın söz konusu olmadığı bir şahsa "evin üzerinde şu kadar miktara benimle anlaş" dese, daha doğru görüşe göre bu akit batıl olur.

 

Kişi bir zimmet borcuna karşılık bir mal üzerinde anlaşsa bu akit sahih olur.

 

Anlaşmaya konu olan borç ile üzerinde anlaşılan bedel faizin illeti bakımından ortak olsalar bedelin akit meclisinde teslim edilmesi şart koşulur. Şayet faizin illeti bakımından ortak değillerse [bakılır:] a) Bedel bir mal ise daha doğru görüşe göre bunun akit meclisinde teslim edilmesi-alınması şart değildir. b) Bedel bir zimmet borcu ise mecliste bunun belirli hale getirilmesi şart koşulur. Bunun tesliminin gerekli olup olmadığı konusunda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır.

 

Kişi bir borca karşılık bunun bir bölümü[nün ödenmesi ve borcun silinmesi] konusunda anlaşma yapsa bu borcun geri kalan kısmını ibra etmektir. Bu anlaşma "ibra", "indirim" vb. sözcüklerle yapılırsa sahih olur. Daha doğru görüşe göre "sulh" sözcüğüyle de olur.

 

Kişi peşin bir borca karşılık onun emsali kadar vadeli bir borç karşılığında sulh akdi yapsa veya bunun tersi olsa anlaşma geçersizdir, vadeli borcu peşin öderse yapılan ödeme geçerli olur.

 

Kişi peşin olan on dirheme karşılık veresiye beş dirhem ödemek üzere anlaşma yapsa beş dirhemden kurtulur, geriye beş dirhem peşin borcu kalır. Bunun aksi olursa sulh akdi geçersiz olur.

 

1. Sulh akdi iki kısımdır: Birincisi iki hasım arasında olan sulh akdidir. [İkincisi ise davacı ile yabancı bir şahıs arasında olan sulh akdidir.]

 

Birincisi de iki türlüdür: Birinci türü ikrar üzere olan sulhtur.

 

Şayet ikrar üzere olan sulh, dava konusu olan mal dışında başka bir mal üzerinde gerçekleşirse; örneğin taraflardan birisi bir evin kendisine ait olduğunu iddia eder ve diğeri de bunu ikrar edip o eve karşılık elbise vb. belirli bir mal verme konusunda anlaşırsa bu yapılan işlem [gerçekte] dava konusu olan malı davacının davalıya "sulh" sözcüğünü kullanarak satmasıdır. Buna bedelli sulh [sulhu'l-muavada] denir. Bu sulhte satım akdinin hükümlerinden olan şu hususlar geçe:-li olur:

 

> Şuf'a,

> Kusur sebebiyle malın geri verilmesi,

> Anlaşılan şeyi almadan önce onda tasarrufta bulunmasının yasak olması,

 

> 'Sulhe konu olan mal" ile "üzerinde anlaşılan bedel" faizin illeti bakımından ortak ise akit meclisinde karşılıklı teslimin şart koşulması.

 

Bunun dışında satım akdine ilişkin olan şu şartlar da geçerli olur:

 

> Sulh akdine konu olan mal ile üzerinde anlaşılan bedel aynı cins ribevi mallardan ise eşitlik şartı,

> Yeşil olan ekinin bedelolması üzerinde anlaşıldığında kesilmesinin şart olması,

> Anlaşmazlık durumunda karşılıklı yeminleşme,

> Garar [risk], fasid şart ve bilinemezlik sebebiyle akdin fasid olması.

 

[Bu durumda yapılan anlaşmanın satım akdi olarak değerlendirilmesinin sebebi] "Satım" sözcüğünün tanımı bu anlaşmaya uymasıdır.

 

Kişi bir zimmet borcu üzerinde anlaşırsa, şayet borç altın veya gümüş ise bu anlaşma da satım gibi değerlendirilir. Zimmet borcu bir köle veya selem akdinde olduğu gibi nitelikleri belirtilmiş bir elbise ise yapılan sulh akdi selem hükmündedir. Bu, açık bir durum olduğundan Rafii ve Nevevi bunu zikretmemişlerdir. Nevevi "ayn" sözcüğü yerine "gayr" sözcüğünü zikretmiş olsaydı bu da ifadenin kapsamına girerdi. Bununla birlikte daha önce geçtiği üzere selem akdi "satım" sözcüğüyle kurulmaz.

 

2. Sulh, iddia edilen mala karşılık bu malın dışında bir şeyin menfaati karşılığında gerçekleşirse, örneğin bir kölenin belirli bir süre hizmet etmesi karşılığında gerçekleşirse o zaman bu sulh kira akdi olur, ona ilişkin hükümler geçerli olur. Çünkü "kira" akdinin tanımı buna uymaktadır.

 

Kişi, dava konusu olan malın menfaati üzerinde sulh yapsa bu ariyet akdi olur ve ona ilişkin hükümler geçerli olur. Şayet bir süre belirlerse süreli bir ariyet akdi, süre belirlemezse süresiz ariyet akdi olur.

 

3. Sulh akdi, dava konusu olan malın -mesea dörtte bir gibi- bir bölümü üzerinde yapılırsa o zaman bu, malı elinde bulunduran kişiye malın kalan kısmını hibe etmek anlamına gelir. O zaman -ileride hibe konusunda geleceği üzere- hibeye ilişkin "kabulün şart koşulması" vb. hükümler geçerli olur. Çünkü bu "hibe" tanımına uymaktadır. Zilyede bırakılan kısımda "hibe", "temlik" vb. sözcüklerle [sulhe ilişkin] akit yapılabilir.

 

4. Sulh akdi satım sözcüğüyle yapılamaz; çünkü burada satım bedeli bulunmamaktadır.

 

5. Sulh akdi "sulh" sözcüğü ile [yapılabilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru görüşe göre "sulh" sözcüğü ile sulh akdi yapılır. Örneğin "bu eve karşılık evin dörtte biri üzerinde seninle sulh akdi yaptım" gibi bir ifadeyle sulh akdi yapılır; çünkü "sulh" sözcüğünün söylenmesini gerektiren özellik daha öncesinde bir anlaşmazlığın bulunmasıdır ki bu da meydana gelmiştir.

 

[İkinci görüş]

 

Bu sahih olmaz; çünkü "sulh" sözcüğü karşılıklı bedeli gerektirir, burada ise geri bırakılan şeyin bir bedeli yoktur. İnsanın kendi mülküne karşılık olarak kendi mülkünün konulması imkan dışıdır.

 

İlk görüşte olanlar, "sulh" sözcüğünü -tıpkı mülkiyet sözcüğünde olduğu gibi- her bir durumda ona uygun olan anlama yormalan sebebiyle bunu hibe gibi kabul etmişlerdir. Buna "indirim şeklindeki sulh" de denir.

 

6. Kişi, herhangi bir anlaşmazlığının bulunmadığı bir kimseye "evin karşılığında benimle şu kadar para üzerinde sulh yap!" dese, karşı taraf da buna olumlu cevap verse [sulh akdi geçerli olur mu? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru görüşe göre sulh geçersizdir; çünkü "sulh" sözcüğü, ister hakim yanında olsun ister olmasın daha önceden bir anlaşmazlığın bulunmasını gerektirir.

 

[İkinci görüş]

 

Bu akit geçerlidir; çünkü sulh bir bedelli akit olduğundan satım akdinde olduğu gibi burada da öncesinde bir anlaşmazlığın bulunması şart koşulmaz.

 

Bu görüş ayrılığı herhangi bir niyetin bulunmaması halinde söz konusudur; şayet her iki taraf bu sözcüğü kullanırken satım akdine niyet ederlerse -el-Matlab'da reddedilmiş olsa bile Rafii ve Nevevl'nin belirttiğine göre- bu, şüphesiz [satım anlamında kullanılan] kinaye bir sözcük olmuş olur.

 

7. Kişi, karşılığında bedel alınması caiz olan bir alacağa karşılık olarak bunun dışında başka bir mal veya alacak üzerinde sulh akdi yapsa -İsnevı "veya bir menfaat üzerinde" ifadesini eklemiştir- akit sahih olur. Çünkü [sulhün geçerliliği ile ilgili] deliller geneldir. Bu ister satım ister sulh isterse kira sözcüğüyle yapılmış olsun fark etmez.

 

Kişi, selem borcu gibi, karşılığında bedel alınması caiz olmayan bir borca karşılık olarak sulh yapsa bu akit geçerli olmaz.

 

Not:  Nevevi'nin "ayn" ifadesi Nevevı'nin nüshasında el-Muharrer' e tabi olarak bulunmuştur. Nevevı bunun yerine -benim onun ifadesini açıklarken yaptığım gibi- "gayr" demiş olsaydı daha iyi olurdu; çünkü "ayn" sözcüğü -Fezarı'nin de belirttiği gibiNevevı'nin daha sonra şu ifadesinde yer alan detaylandırmaya aykırıdır: "Şayet bedel bir mal ise veya bir zimmet borcu ise". Subkı şöyle demiştir: Bu, el-Muharrer'in bazı nüshalarında "bir bedel üzerinde" şeklinde yer almaktadır ki bu, daha sonra "mal" ve "zimmet borcu" şeklinde yaptığı taksim sebebiyle doğrudur. Şarih Celaleddin el-Mahalli -ileride işaret edileceği üzere- buna cevap vermiştir.

 

8. Sulh akdine konu olan borç ile buna bedelolarak belirlenen şey;

 

[a] - Faizin illeti bakımından ortak iseler; örneğin gümüşe karşılık altın üzerinde sulh akdi yapılsa, faizden kaçınmak amacıyla akit meclisinde bedelin teslim alınması şart koşulur. İki taraf karşılıklı teslim olmadan birbirinden aynlırlarsa sulh akdi geçersiz olur. Daha doğru görüşe göre bunun akitte belirli hale getirilmesi şart değildir.

 

[b] - Sulh akdine konu olan borç ile ona bedelolarak üzerinde anlaşılan şey faizin illeti bakımından ortak değillerse [bakılır:]

 

[ba] - Bedel bir mal ise;

 

Daha doğru görüşe göre bunun akit meclisinde teslimi gerekir. Örneğin bir elbise zimmetteki dirhemler karşılığında satılsa elbisenin akit meclisinde teslimi şart değildir.

 

Diğer görüşe göre bu şarttır; çünkü iki bedelden biri zimmet borcu olduğundan -tıpkı selem akdinde peşin bedelin mecliste teslim edilmesi gibi- bunun da akit meclisinde teslimi şarttır.

 

[bb] - Bedel bir zimmet borcu ise;

 

Örneğin kişi "sende olan dirhem alacağıma karşılık şu miktar üzerinde anlaşma yapıyorum" dese, bunun mecliste tayin edilmesi şarttır. Böylece akit "borca karşılık borç vermek" şeklinde olmuş olmasın.

 

Bunun mecliste tesliminin şart olup olmadığı konusunda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır. Daha doğru olanına göre bu şart değildir. Şayet iki mal faize tabi mallardan ise -daha önce belirttiğimiz sebeple- satım bedelinin bir bedelle değiştirilmesi şart koşulur.

 

Nevevı meseleyi buna bağlasaydı bu detayları zikretmeye gerek kalmayacaktı.

 

Bedel bir menfaat ise menfaate konu olan malı teslim almakla menfaat de teslim almış olunur. İsnevı şöyle demiştir: "Bunun şart koşulmasının, bir mal üzerinde sulh akdi yapılması meselesine dayandınlması uygun olur."

 

9. Kişi alacağının -mesela dörtte bir gibi- bir kısmının ödenmesi şartıyla kalan kısmından vazgeçme üzerinde karşı tarafla anlaşsa bu, alacağın geri kalan kısmının ibra edilmesidir.

Çünkü bu o anlama gelmektedir, bu yüzden bu durumda ibra hükümleri geçerli olur.

 

Nevevi'nin ifadesinden "zimmet alacağına karşılık yapılan sulh akdinin tıpkı mal alacağına karşılık yapılan sulh akdinde olduğu gibi a) bedelli ve b) indirimli olmak üzere iki türünün bulunduğu" anlaşılmaktadır. Yine Nevevl'nin sözlerinden "kalan kısmın mecliste tesliminin şart olmadığı" anlaşılmaktadır; çünkü Nevevı bu akdi bedelli bir akit olarak değil ibra olarak ortaya koymuştur.

 

İbra edilen kişi kalan kısmı ödemekten kaçındığında borç geri döner mi dönmez mi? Bu konuda iki görüş vardır; daha doğru olanına göre borç geri dönmez.

 

Bu tür sulh sözleşmesinin "ibra", "[alacakta] indirim", "alacağı bırakma", "alacağı düşürme" vb. sözcüklerle yapılması sahihtir.

 

[*] - Buhari ve Müslim'de rivayet edildiğine göre; Kab bin Malik, Abdullah ibn Übey bin Hadred'deki alacağını istedi. Bu konuda aralarında tartışma oldu, sesler yükseldi. Resulullah (s.a.v.) bu sesleri duyarak onların yanına doğru gelip "Kab!" dedi. Kab "buyur ey Allah'ın elçisi!" dedi. Hz. Peygamber (s.a.v.) ona eliyle "alacağının yarısını indir" dedi. Kab da "öyle olsun" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) diğer şahsa "kalk da borcunu öde!" buyurdu. (Buhari, Salat, 457; Müslim, Müsakat, 3961)

 

Kişi bu akdi "ibra" sözcüğüyle yaparsa, örneğin "sende olan bin dirhemlik alacağımın beş yüz dirheminden seni ibra ettim" gibi veya yukarıda geçenlere benzer ifadeler kullanırsa, ister "ibra bir ıskattır" görüşünü isterse "ibra bir temliktir" görüşünü kabul edelim, mezhepte esas alınan görüşe göre karşı tarafın bunu kabul etmesi gerekmez.

 

10. Sulh akdi "sulh" sözcüğüyle [yapılabilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru görüşe göre yapılabilir. Örneğin kişi "sende olan bin dirhemlik alacağıma karşılık seninle beş yüz dirhem üzerinde sulh yapıyorum" diyebilir.

 

Bu konudaki görüş ayrılığı, bir malın bir bölümü karşılığında "sulh" sözcüğü kullanılarak sulh akdi yapılıp yapılmayacağı konusundaki görüş ayrılığı gibidir. Bunun gerekçesi yukarıda geçen ifadelerden alınır.

 

Bu durumda karşı tarafın kabulü şart mıdır? Bu konuda görüş ayrılıkları bulunmakta olup bunun da sebebi lafzın mı yoksa anlamın mı esas alınacağı konusuyla ilgilidir. Daha doğru olan görüşe göre -ki Rafii ve Nevevı'nin ifadelerinin de gösterdiği üzere- burada bunun şart olmasıdır. Bu sulh, benzer durumda mal üzerinde sulh yapılması meselesinde de olduğu gibi "satım" sözcüğüyle yapılırsa sahih olmaz.

 

Not:  Nevevi'nin ifadelerinden, mesela üzerinde anlaşma yapılan beş yüz dirhemin muayyen olması halinde sulh akdinin batıl olacağı anlaşılmaktadır. Kadı Hüseyin ve

Cüveyni bu görüşü tercih etmiş, Kaffal bunu tek görüş olarak aktarmış, İsnevı el-Mühimmat'ta bunu esas almış, İbnü'l-Mukrı de bu görüşü esas almıştır. Çünkü paranın belirli hale getirilmesi onun bir eşya hükmüne gelmesine sebep olduğundan bu durumda kişi bin dirhemi beş yüz dirhem karşılığında satmış olur.

 

Eş-Şerhu'l-kebir' deki ifadeden bunun sahih olduğu sonucu çıkmaktadır ki Beğavı, Mütevelll ve Havarizmı bu görüşü esas almışlardır. İtimad edilmesi gereken görüş de budur; çünkü bin dirheme karşılık bunun bir kısmı üzerinde yapılan anlaşma aslında alacağın bir kısmını ibra edip bir kısmını da aynen bırakmaktır. Bu durumda paranın muayyen olması ile olmaması arasında fark yoktur.

 

11. Kişi peşin alacağına karşılık cins, miktar ve sıfatta onunla aynı olan veresiye alacak üzerinde sulh akdi yapsa veya bunun tersi olsa, yani veresiye alacağına karşılık aynı emsalde peşin alacak üzerinde sulh akdi yapsa sulh akdi geçersiz olur; çünkü birinci durumda yapılan iş alacaklının süre tanıma yönünde söz vermesidir. Peşin olma niteliğinin bir şeye dahil edilmesi mümkün değildir. İkincisinde ise borçlu tarafından aradaki sürenin düşürüleceğine dair bir söz verme söz konusudur, bu söz vermeyle süre düşmüş olmaz.

 

Dirhemlerin sağlam veya kırık olması meselesi de peşinlik ve veresiyelik gibidir.

 

12. Borçlu, vadeli olan alacağını peşin olarak ödeme konusunda acele etse bu ödeme sahih olur ve süre de düşer; çünkü ödeme ve tahsil etme, ehil iki kişi tarafından yapılmıştır.

 

Ödemeyi yapan kişi sulh akdinin sahih olduğunu zannediyorsa süre düşmez ve peşin ödediğini geri alır. Bu şuna benzer: Borçlu olduğunu zannederek bir şey ödeyen kişinin borçsuz olduğu daha sonra anlaşılsa bu kişi ödediğini geri alır. Subkl'nin belirttiği üzere bu konuda tek görüş vardır. Bu mesele, sürekli tekrar eden bir kuralın uzantılarından biridir. O kural da şudur: Kişiye, yapması gerekli olmayan bir tasarruf şart koşulsa bu şarta uyması gerekmez. Örneğin kişiye "bir satım içinde başka bir satım yapması" şart koşulsa o da şart koşulan akdin batıl olduğunu bilmeksizin bunu yapsa, örneğin ikinci satım akdini yapsa, bu tasarruf özü bakımından sahih olması dikkate alınarak yürürlük kazanır mı yoksa fasid şarta riayet söz konusu olduğundan yürürlük kazanmaz mı? Bu konuda görüş ayrılığı söz konusudur. İsnevı'nin el-Mühimm6t'ta ifade ettiğine göre bu konuda tercih problemlidir. İsnevı daha sonra şöyle demiştir: "İmam Şafii (r.a.)'nin açıklamaları bunun geçersiz olduğu konusu üzerinde birleşmektedir. Öyleyse fetvanın da buna göre verilmesi, bunun dışındaki görüşlerin dikkate alınmaması gerekir."

 

13. [Borçlu olan] kişi peşin on dirhem borcuna karşılık veresiye beş dirhem ödemek üzerinde anlaşma yapsa, [on dirhemlik borcun] beş dirheminden kurtulmuş geriye beş dirhem peşin borcu kalmış olur; çünkü alacaklı, alacağının bir kısmını indirme konusunda müsamahakar davranmış, kalan kısmı da veresiye olarak tahsil etmeye dair söz vermiştir. Bu söz bağlayıcı değildir.

 

Bu durumun aksi söz konusu olsa; örneğin kişi veresiye on dirhemlik borca karşılık peşin beş dirhemlik borç üzerinde anlaşma yapsa bu anlaşma geçersiz olur; çünkü peşinlik niteliğinin [veresiye olan bir borca] sonradan eklenmesi geçerli olmaz. Geriye kalan beş dirhemi kişi alacağını peşin tahsil etme karşılığında ibra etmişti, peşinlik söz konusu olmayınca bu alacağın terki de sahih olmaz.

 

Dirhemlerin sağlam veya kırık olması da bu konuda peşin veya veresiye olması gibidir.

 

Not: Yapılan açıklamalardan sulh akdinin altı kısmı olduğu anlaşılmaktadır:

 

1) Satım, 2) Kira, 3) Ariyet, 4) Hibe, 5) Selem, 6) İbra

 

Sulh akdinin kısımlarından Nevevl'nin zikretmediği şu kısımlar kalmıştır:

 

> Hulu: Örneğin bir kadın kocasına "beni bir defa boşaman için sana şu kadar verme konusunda seninle anlaşma yaptım" diyerek bunu yapar.

 

> Kasten öldürme ve yaralama karşılığında bedel ödeme:

Örneğin suç işleyen kişi, mağdura [veya yakınına] "senin hakkın olan kısasa karşılık sana şu kadar verme konusunda seninle anlaşma yaptım" diyerek bunu yapar.

 

> Cuale: Örneğin [kölesi kaçmış bir kişi] "kölemi geri getirmen karşılığında sana şu kadar ödeme üzerinde seninle anlaşma yaptım" diyerek bunu yapar.

 

> Fidye verme: Örneğin kişi, harp ehlinden olan birine" esiri bırakman karşılığında sana şu kadar ödeme üzerinde seninle anlaşma yaptım" diyerek bunu yapar.

 

> Fesih: Örneğin kişi selem akdinde sipariş ettiği mala karşılık olmak üzere ödediği peşin parayı geri almak üzerinde anlaşma yapar. Bu durumda kişi, sipariş ettiği malı, peşin paradan tahsil etmek üzere terk etmiş gibi olmaktadır.

 

 

2. İNKAR ÜZERE OLAN SULH AKDİ

 

[İki' hasım ~rasında gerçekleşe~ s~lh akdini~] ikinci türü inkar ~ üzere olan sulhtur. Bu sulh, bizzat iddia edilen şey üzerinde yapılırsa geçersizdir. İddia edilen şeyin bir kısmı üzerinde yapıldığında da daha doğru görüşe göre hüküm böyledir.

 

Kişinin "sana ait olduğunu iddia ettiğin ev üzerinde benimle anlaşma yap" demesi, daha doğru görüşe göre [evin karşı tarafa ait olduğunu] ikrar etme anlamına gelmez.

 

1. [İki hasım arasında gerçekleşen sulh akdinin] ikinci türü inkar veya -el-Matlab'da Selım er-Razı ve başka alimlerden nakledildiği üzere- davalının susması üzere gerçekleşen sulhtur. Bu, bir kimsenin başka bir kimseye karşı bir iddiada bulunması ve karşı tarafın bunu inkar etmesi veya susması daha sonra da iddiada bulunan kişi ile anlaşması şeklinde olur.

 

2. Bu sulh akdi, bizzat dava konusu olan şey üzerinde gerçekleşirse sulh akdi geçersizdir.

 

Bu iki şekilde olur:

 

> Bir kimse başkasına karşı bir ev iddasında bulunduğunda karşı taraf evi iddiada bulunan şahsa ait kılmak üzere anlaşma yapar.

 

> Veya -Nevevl'nin ifadelerinin de doğruladığı üzere- iddiada bulunan kişi bu evi davalıya ait kılmak üzere karşı tarafla anlaşır.

 

Her iki anlaşma şekli de geçersizdir.

 

Er-Ravda ve eş-Şerhu'l-kebir'deki ifade "sulh akdi dava konusu olan şeyden başka bir şey üzerinde gerçekleşirse" denilmiştir. Buna örnek olarak dava konusu olan bir eve karşılık bir elbise veya para üzerinde anlaşmayı zikredebiliriz.

 

Şarih Celaleddin el-Mahalli şöyle demiştir: Anlaşıldığı kadarıyla Nevevı'nin elindeki el-Muharrer nüshasında "dava konusu olan şeyin aynısı üzerinde" şeklinde idi, Nevevi bu nüshadaki "ayn" ifadesini [yine aynı anlama gelen] "nefs" kelimesiyle ifade etti, eş-Şerhu'l-kebir'deki ifadeye uyumlu olmasını dikkate almadı. Bu ikisi, hükmü aynı olan iki meseledir.

 

Şarih Celaleddin el-Mahalli bununla ibareyi düzeltmeye çalışan [İsnevI'nin ?] itirazını def etmeye çalışmaktadır; çünkü o "doğru olan bunun, dava konusu olan şeyin dışında, diye ifade edilmesidir." demiştir.

 

Demıri şöyle demiştir: EI-Muharrer'deki ifade "gayr" şeklindedir. Öyle anlaşılıyor ki "ra" harfi nüshada karışık olduğundan Nevevı tarafından "nun" şeklinde anlaşılmış, Nevevı de ["ayn" ifadesi yerine onunla eş anlamlı olan] "nefs" kelimesini kullanmıştır.

 

Şöyle bir itiraz söz konusu olabilir: ifadenin "dava konusu şeyin kendisi üzerinde" şeklinde [nefs] kelimeSiyle olması doğru değildir; çünkü ["üzerinde" anlamına gelen] "ala" ve "ba" harfleri [sulh anlaşmasında] alınan bedele, ["karşılığında" anlamına gelen] "min" ve "an" harfleri ise bırakılan şeye getirilir.

 

Buna şu şekilde cevap verilir: Bu ifade -daha önce de işaret edildiği üzere- yaygın kullanım sebebiyle böyle getirilmiştir. Ayrıca dava konusu olan şey bir açıdan alınan bir başka açıdan ise bırakılan şeydir.

 

Netice itibarıyla burada sulh akdinin geçersiz sayılmasının sebebi "inkar" ve "kullanılan ifadede iki bedelin birleşmesinden dolayı kullanılan sıganın fasid olması" dır.

 

3. İkrar üzere olmayan sulh akdinin -diğer üç imamın görüşünün aksine- caiz olmaması, "hulu' ve kitabet akdi yaptığını inkar edip daha sonra bir mal üzerinde sulh yapan kimsenin durumu"na kıyasla verilmiş bir hükümdür. Ayrıca davacı şayet yalan söylüyorsa davalının malını kendisine helal saymış olur oysa bu haramdır. Şayet doğru söylüyorsa kendisine helal olan malını haram kılmış olur. Bu sebeple de hadiste yer alan "bir haramı helôl kılan veya bir haramı helôl kılan sulh" kapsamına girmiş olur.

 

[İtiraz]  Sulh akdi bir helali haram veya bir haramı helal kılmamıştır; aksine var olan şey daha önceki haramlık ve helallik durumunu korumaktadır.

 

[Cevap]  Görünürde kişinin buna teşebbüs etmesini caiz kılan şey sulh akdidir. Kişinin Allah ile kendi arasındaki hüküm konusu ise daha sonra gelecektir.

 

4. Kişi [kendisine karşı yöneltilen iddiayı] inkar ettikten sonra onun aleyhine şahitler getirilse, Maverdl'nin belirttiğine göre [bu durumda da] sulh akdi yapması caiz olur; çünkü hakkın şahitlerle sabit olması ikrar ile sabit olması gibidir. Kişi karşı taraf lehine ikrarda bulunduktan sonra inkar etse sulh yapması caiz olur.

 

5. İki taraf anlaşma yaptıktan sonra "ikrar üzere mi yoksa inkar üzere mi sulh akdi yaptıkları" konusunda anlaşmazlığa düşseler, İmam Şafil (r.a.)'nin açık ifadelerine göre "inkar üzere sulh yapıldığını" söyleyen tarafın sözü esas alınır; çünkü aslolan akdin olmamasıdır.

 

[Soru]  Akdin iki tarafı "akdin sahih mi yoksa fasid mi olduğu" konusunda anlaşmazlığa düşseler, "akdin sahih olduğunu iddia eden tarafın sözü" kabul edilir. Burada da böyle olmalıydı!

 

[Cevap]  Görünürdeki durum ve yaygın olan uygulamaya göre satım akdi sahih olarak yapılır. Buna karşın yaygın olan uygulama sulh akdinin inkar üzere gerçekleşmesidir.

 

6. Kişi, bir başka şahsa karşı bir mal iddiasında bulunsa, diğer taraf ise "onu sana geri verdim" dese, daha sonra da sulh akdi yapsa;

 

Beğavl'nin fetvalarında bu konuda şunlar söylenmiştir: Mal, onun elinde emanet hükmünde bulunuyarsa sulh akdi sahih olmaz; çünkü [zaten] onun sözü kabul edilmektedir. [Hal böyle iken sulh akdi yapıldığında] inkar üzere sulh akdi yapılmış olur.

 

Mal, tazmin hükmüne tabi olarak kişinin elinde bulunuyarsa [burada iki ihtimal söz konusudur:]

 

[Birinci ihtimal]: Malı geri verdiği şeklindeki ifadesi kabul edilmez. Bu kişi tazmini ikrar etmiş olduğundan sulh akdi sahih olur.

 

[İkinci ihtimal]: Bu akdin geçersiz olma ihtimali de vardır; çünkü bu kişi kendisi üzerinde bir şeyin bulunduğunu ikrar etmemiştir.

 

Birinci ihtimal daha güçlüdür.

 

7. Kişi inkar ettiği halde anlaşma yapsa [bakılır:]

 

[a] - Şayet iddiada bulunan kişi haklı ise, Allah ile kendisi arasındaki hüküm [uhrevi hüküm] bakımından davalının kendisine verdiği şeyi alması ona helal olur. Bunu Maverdi söylemiştir. İndirim yoluyla olan sulh açısından bu hüküm doğrudur. Nitekim Maverdl'nin ifadesi de bu konuya ilişkin olarak yorulur.

 

[b] - Kişi, dava konusu olan şey dışında bir şey hakkında sulh akdi yapsa bu konuda ileride gelecek olan "alacaklı şahsın borçluya ait olan mallar içinde kendi hakkı ile aynı cinsten bir malı ele geçirmesine ilişkin hükümler" geçerli olur. Bunu İsnevı belirterek devamında şunları söylemiştir:

 

Kişi inkar ettiği halde sulh akdi yapsa daha sonra ikrarda bulunsa sulh akdi batıl olur. Bunu Maverdi belirtmiştir.

 

Şu söylenebilir: Kişi, dava konusu malın sulh zamanında sulh yapılan şahsa ait olduğunu ikrar etse, sulhun sahih olması gerekir; çünkü her iki taraf da sulh akdinin "kendi bilgilerine göre" veya "hakikatte" olması gereken şartlara uygun olarak yapıldığı konusunda ittifak etmektedir.

 

Buna şöyle cevap verilir: Sulhun sahih olma şartı ikrardır, bu ise akit anında bulunmamaktadır.

 

8. İnkarda bulunan kişiyi -yemin sonrasında bile olsa- ibra etmek geçerlidir. Yemin ettirme sonrasında iki taraf anlaşma yapsa -tıpkı yemin ettirme öncesinde yapılan anlaşmada olduğu gibi- bu anlaşma sahih olmaz.

 

9. Sulh akdi, dava konusu olan şeyin bir kısmı karşılığında yapılmış olsa [bu akit geçerli midir? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru görüşe göre -tıpkı dava konusu olan şeyin dışındaki bir şey üzerinde yapılan sulh akdinde olduğu gibi- sulh akdi batılolur.

 

[İkinci görüş]

 

Diğer görüşe göre bu akit sahihtir; çünkü her iki taraf da dava konusu olan şeyin bir kısmının davacıya ait olduğunda ittifak etmekte, ancak iki taraf haklılık sebebi yönünde ihtilaf etmektedir. Yöndeki ihtilaf, davacının üzerinde anlaşılan bedeli almasına engelolmaz.

 

Dava konusu şey bir zimmet borcu olur da bin dirhemlik alacağa karşılık beşyüz dirhem üzerinde anlaşılırsa bu mesele yukarıdaki görüş ayrılığı konusunun dışında kalır; çünkü bu, kesinlikle sahih olmaz; zira sahih olan yalnızca "karşı tarafa hibe yapma" durumunun varsayılmasıdır. Oysa zimmette olan bir şeyi karşı tarafa hibe etmek mümkün değildir. Kişi muayyen beşyüz dirheme karşılık sulh akdi yaparsa bu anlaşma kesin olarak sahih olmaz; çünkü daha doğru görüşe göre bu sahih değildir.

 

10. "İnkar üzere yapılan sulh akdinin batılolması" hükmünden şu durumlar istisna edilir:

 

> Mirasçıların, aralarında duran [taksim edilmemiş] mal üzerinde sulh yapmaları: Çünkü mirasçılardan hiçbirisi tamamen kendisine ait olan mülkten bir bedel ödememiştir. e 4

 

> Bir kimse, nikahı altında dörtten fazla kadın varken Müslüman olsa ve bunlar içinden dördünü seçmeden ölse veya iki karısından birini boşamakla birlikte hangisini boşadığını açıklamadan ölse veya belirlemeden ölse, miras da eşleri arasında [taksim edilmemiş halde] bulunsa, bu kadınlar kendi aralarında sulh yapsa bu sulh geçerlidir.

 

> İki kişiden her biri, bir şahsın elinde emanet olarak bulunan malın kendisine ait olduğunu iddia etse, elinde emanet olan kişi "bu malın hanginize ait olduğunu bilmiyorum" dese veya bir evin zilyedi olan iki kişiden her biri elinde bulunan evin kendisine ait olduğunu iddia etse ve buna dair şahit getirse, daha sonra sulh yapsalar [bu sulh geçerlidir.]

 

11. [Bir ev üzerinde anlaşmazlığa düşen iki kişiden] davalı olan kişi, karşı tarafın iddiasını inkar ettikten sonra "sana ait olduğunu iddia ettiğin bu ev üzerinde benimle anlaşma yap" dese, onun bu sözü [evin davacıya ait olduğunu] ikrar etmek anlamına gelir [mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru görüşe göre bu ikrar sayılmaz; çünkü kişi bu sözüyle başka bir şeyi değil yalnızca anlaşmazlığı sona erdirmek istemiş olabilir.

 

[İkinci görüş]

 

Bu söz ikrar sayılır; çünkü itiraf içermektedir. Bu tıpkı "benim mülküm" demek gibidir.

 

Bu görüş, yukarıda belirtilen gerekçeyle reddedilmiştir.

 

İlk görüşe göre bu talepten sonra yapılan sulh "inkar üzere sulh akdi"dir.

 

[Davalı] kişi inkarda bulunmadan önce bunu doğrudan söylemiş olursa o zaman sulh akdi kesinlikle batılolmaz.

 

12. Kişi "[sana ait olduğunu] iddia ettiğin malı bana sat" veya "bana hibe et" yahut "beni bu cariye ile evlendir" yahut da "iddia ettiğin alacaktan beni ibdt et" demiş olsa [bu ifadeleriyle, dava konusu malın karşı tarafa ait olduğunu] ikrar etmiş olur; çünkü bu [ifadelerden her biri, malik olmadığı şeyi] mülk edinme konusunda açıkça bir talep içermektedir.

 

Kişi "[iddia ettiğin bu malı] bana ödünç ver" veya "bana kirala" demiş olsa, iki görüşten -Hocamız Zekeriya el-Ensarl'nin tercihe şayan görmesinin de gösterdiği üzere- birine göre [o malın mülkiyetinin davacıya ait olduğunu] ikrar etmiş olmaz; çünkü insan kendi mülkünü [başkasından] ödünç alabilir veya kiraya verdiği mülkünü kiracıdan kiralayabilir.

Ancak Hocamız Zekeriya el-Ensari'nin belirttiği üzere kişi bu sözüyle karşı tarafın, malın menfaatinin maliki olduğunu ikrar etmiş olur.

 

Kişi "benimle iddia ettiğin dava üzerinde anlaş" dese kesinlikle [karşı tarafın haklı olduğunu] ikrar etmiş sayılmaz.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

B. BİR DAVACI İLE YABANCI ŞAHIS ARASINDA OLAN SULH AKDİ