MUĞNİ’L-MUHTAC

BORÇ VERME

 

3. BORÇ VERME İŞLEMİNE İLİŞKİN HUKUKİ HÜKÜMLER

 

A. BORCUN İFA ŞEKLİ

B. BORCUN İFA MASRAFLARI

C. BORCUN İFASI İÇİN İLERİ SÜRÜLEN ŞARTLAR

D. BORÇ OLARAK ALINAN MALIN BORÇLUNUN MÜLKİYETİNE GİRMESİ

E. BORÇ VERME İŞLEMİNDEN CAYMAK

 

A. BORCUN İFA ŞEKLİ

 

Misli bir mal borç alındığında geriye misli bir mal verilir.

 

Kıyemi bir mal borç alındığında şekil açısından onun misli olan bir mal geri verilir. [Zayın bir görüşe göre onun değeri verilir.

 

1. Misli bulunan bir mal borç verildiğinde [borç ödenirken] geriye misli mal vermek gerekir; çünkü bu, karşı tarafın hakkına daha yakındır. Bu hüküm, teamülden kalkmış olan paralarda bile geçerlidir.

 

2. Kıyemi bir mal borç alınmışsa geri [nasıl verilir? Bu konuda

iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Verilirken şekil açısından onun benzeri olan bir mal verilir.

 

[*] - Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.) genç bir deveyi borç olarak almış, [memuruna] geriye dört yaşında bir deve verilmesini emrederek şöyle buyurmuştur: En hayırlınız, borcunu en güzel şekilde ödeyendir.(Müslim, Müsakat, 4086)

 

Ayrıca böyle bir malın kıymetini geri vermek gerekli olsaydı, onun kıymetini bilmeye ihtiyaç duyulurdu.

 

İbnü'n-Naklb'in dediği üzere malın kıymetini belirlerken kendisinde bulunan özellikler dikkate alınır; örneğin kölenin mesleği, hayvanın çevikliği gibi. Şayet bu mümkün olmazsa şekille birlikte değeri de dikkate alınır.

 

[İkinci görüş]

 

[Zayıf] bir görüşe göre kişinin kıyemı bir malı telef etmesi durumunda olduğu gibi bu durumda da malın kıymeti ödenir. Bu görüşe göre, şayet "borç verilen şeyalan kişi tarafından teslim alındığında onun mülkü olur" görüşünü kabul edersek malın teslim zamanındaki kıymeti dikkate alınır. Şayet "borç verilen şey, alan kişi tarafından üzerinde tasarruf ta bulunulduğunda onun mülkü olur" görüşünü kabul edersek malın teslim anından tasarruf anına kadarki en yüksek kıymeti dikkate alınır.

 

İki taraf malın nitelik veya değeri konusunda anlaşmazlığa düşerse yeminle birlikte borç alanın sözü kabul edilir; çünkü tazminde bulunacak olan kişi odur.

 

3. Borç alınan malın ödenmesi nitelik, zaman ve mekan bakımından sipariş edilen malın teslimi gibidir. Bilindiği üzere bu ancak peşin olarak olabilir.

 

 

B. BORCUN İFA MASRAFLARI

 

Borç veren kişi borç verdiği mekandan başka bir yerde borç alan şahısla karşılaşırsa; şayet alacağını nakletmek masrafı gerektiriyorsa borçludan borç verdiği şehirde malın sahip olduğu değeri ödemesini ister.

 

Borç veren kişi, borç verdiği mekandan başka bir yerde borç ~ alan ile karşılaşsa [bakılır:]

 

Borcun bulunduğu yerden başka yere nakledilmesi masrafı gerektiriyorsa, borç veren kişi alandan, borç verilen şehirde malın sahip olduğu değeri ister; çünkü alacağı isteme anında temellük mekanı orasıdır. Ayrıca bu, alacağa hak kazanılan vakittir. Bunun caiz olması, selemdeki benzer meselenin aksine alacak yerine başka bir bedel almanın caiz olmasındandır.

 

Bu açıklamalardan şu hususlar anlaşılmaktadır:

 

> Alacaklı kişi şayet taşıma masraflarını üstenmiyorsa borç verdiği malın mislini başka bir şehirde borçludan isteyemez; çünkü bunda külfet vardır.

 

> Borç veren kimse taşınmasında masraf bulunmayan şeyin taşınmasını borçludan isteyebilir.

 

Durum aynen böyledir.

 

Rafii ve Nevevi ile birlikte pekçok alime göre borç veren kişinin verdiğinin mislini isteyememesinin nedeni taşıma masrafıdır. İçlerinde İbnü's-Sabbağ'ın da bulunduğu bir gruba göre ise bunun nedeni borcun geri ödenmesinin istendiği şehirde malın değerinin, borç verilen şehirdeki değerden daha yüksek oluşudur.

 

Hocam Remli'nin de dediği üzere gerçekte Rafii ve Nevevi'nin ifadeleri ile diğerleri arasında bir görüş ayrılığı yoktur; çünkü masrafı dikkate alanlar malın değerini evleviyetle dikkate alırlar; çünkü bununla kastedilen "zararın gerçekleşmesi "dir. Bu, her iki durumda da mevcuttur.

 

Malın değerinin ödenmesiyle birlikte borç veren kişinin verdiği şey üzerinde hakkı kalmaz; çünkü değerin ödenmesi anlaşmazlığı çözmek içindir, değerin malın yerini alması için değiL.

 

Şayet iki taraf borcun verildiği beldede bir araya gelirse borç veren kişi bunu reddedip kendisine malın mislinin verilmesini isteyemez. Borç alanın da verdiğini geri alma hakkı yoktur.

 

 

C. BORCUN İFASI İÇİN İLERİ SÜRÜLEN ŞARTLAR

 

Kırık dirhemler yerine sağlam dirhemlerin verilmesini veya daha fazla dirhem verilmesini şart koşarak borç vermek caiz değildir; şayet karşı taraf, şart koşulmaksızın bu şekilde verirse güzel bir davranışta bulunmuş olur.

 

Sağlam dirhemlere karşılık kınk dirhemlerin geri verilmesini veya borç olarak verilenden başka şeyleri de borç vermeyi şart koşsa bu şart dikkate alınmaz. Daha doğru görüşe göre bu şart akdi bozmaz.

 

1. Gerek altın-gümüş parada gerekse başka şeylerde borç veren kişiye yarar sağlayan şartlar ileri sürmek caiz değildir.

 

Örneğin borç veren kişi, "verdiği kırık dirhemler yerine sağlam dirhemlerin verilmesini" veya "verdiğinden daha fazlasının geri verilmesini", "verdiği kalitesiz şeye karşılık kaliteli şeyin geri verilmesini" şart koşamaz. Bu şartlar doğru görüşe_göre akdi bozar.

 

[*] - Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Yarar sağlayan her türlü borç verme işlemi faizdir.(İbn Hacer, el-Metalibü'l-aliye, hadis no:1373)

 

Bu hadis zayıf olsa bile Beyhakı aynı anlama gelen hadisi sahabenin bir bölümünden nakletmiştir.

 

Bunun aklı gerekçesi şudur: Borç verme akdinin konusu karşı tarafa'iyi davranmaktır; kişi böyle bir akitte kendisi için bir hakkı şart koşsa, akit konusunun dışına çıkmış olur ki bu durum akdin sahih olmasını engeller.

 

2. Kişi, herhangi bir şart koşulmaksızın aldığı borcu yukarıdaki şekilde veya miktar yahut nitelik bakımından aldığından daha fazla olarak geri verirse iyi bir harekette bulunmuş olur, hatta bu dince sevilen bir davranıştır. Bunun sebebi daha önce geçen "Sizin en hayırlılarınız borcunu en güzel şekilde ödeyeninizdir. " şeklindeki hadistir.

 

Borç veren kişinin bunu almasında bir sakınca olmadığı gibi şart koşulmaksızın borç alan tarafından verilen hediyeyi de alabilir. Maverdi şöyle demiştir: Borcun bedelini ödemeden önce bunlardan kaçınmak daha iyidir.

 

Buhan ve başka hadisçilerin naklettiği ve bunun haram olduğunu gösteren hadise gelince; bu hadislerin bir kısmında süre şart koşulmuş, bir kısmı ise akit esnasında hediye verilmesi şart koşulmaya yorulmuştur.

 

Aldığı borçtan fazlasını geri ödemeyi adet haline getirmiş olan bir kimseye borç verme konusunda iki görüş vardır; bunların daha doğrusuna göre bu mekruhtur.

 

3. Kişi, borç verirken "sağlam dirhemler yerine kırık dirhemleri verilmesini" veya "borç olarak verilen kaliteli mala karşılık kalitesiz malla borcun ödenmesini " ya da "o şey dışında başka bir şeyi de borç vermeyi" şart koşsa bu şart dikkate alınmaz.

 

[Bu şart akdi bozar mı? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru görüşe göre bu şart akdi bozmaz; çünkü bu, borç veren tarafından iyilik yapma vaadi olup ona bir yarar sağlamaz, aksine borç alana yarar sağlar. Zaten bu akit "iyilik yapma" üzerine kurulu bir akittir. Borç veren bu şartları koşmakla adeta borç verdiği kişiye daha fazla iyilik yapmıştır.

 

[İkinci görüş]

 

Bu şartlar akdin gereklerine aykırı olduğundan akdi bozar.

 

[Soru]  Rehin konusunda -ileride geleceği üzere- benzer bir meselede doğru kabul edilen görüş bu ikinci görüştür. Arada ne farkın bulunduğunu belirtmeye ihtiyaç vardır.

 

[Cevap]  Arada borç vermeye sevk eden güçlü bir etken vardır; zira borç vermek -rehin vermenin aksine- sünnettir. Ayrıca borç verme işlemi "borç isteyene yarar sağlama" esasına dayalıdır; şu halde bunu şart koşmakla akit nasıl bozulabilir?

 

[Borç veren] kişi süre şartı koşsa şayet borç veren kişinin bu şartı koşmasının [kendisi açısından] bir amacı yoksa bu şart, "sağlam dirhemler yerine kırık dirhemler ödemeyi şart koşmak" gibidir.

 

[Borç veren] kişi süre şartı koşsa şayet borç veren kişinin bu şartı koşmasının [kendisi açısından] bir amacı yoksa bu şart, "sağlam dirhemler yerine kırık dirhemler ödemeyi şart koşmak" gibidir; çünkü süre verilmesinden borç alan kişi yararlanmaktadır. Buna göre akit sahih olur. Ancak doğru olan görüşe göre süre şartına riayet etmek gerekmez; çünkü bu akit -tıpkı sarf akdi gibi- verilenden daha fazlasının alınmasının yasak olduğu bir akittir; dolayısıyla da sürenin bulunması yasaktır. Bununla birlikte süreye uymak menduptur; çünkü -tıpkı peşin borcun vadeliye çevrilmesi durumunda olduğu gibi- bu bir vaaddir.

 

İbnü'r-Rif'a şöyle demiştir: Yukarıda zikredilen, süre dışındaki konular da onunla aynı anlamdadır.

 

Şayet kişi süre verilmesini vasiyet etse veya bunu adamış olsa vasiyetinin uygulanması ve yine adağına riayet etmesi gerekir. Ancak bu "vade koymak" değil yalnızca alacak peşin olduğu halde alacağı istemeyi ertelemektir. Bu ayrımın etkisi zekat konusunda görülmektedir.

 

Şayet çapulculuğun bulunduğu bir zaman söz konusu ise [borç veren kişinin borcun geri ödenmesi için süre koyması] daha doğru görüşe göre "kırık dirhemlere karşilık sağlam dirhemler verilmesini şart koşmak" gibidir.

 

Borç veren kişinin borcun ödenmesi için süre belirlemesinde kendisi için bir yarar söz konusu ise, örneğin zaman, çapulculuğun yaygın olduğu bir zaman olup borç alan kişi de borcunu ödeyebilecek durumda ise bu şart ın koşulması[nın hükmü nedir? Bu konuda iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru görüşe göre kırık dirhemlere karşılık olarak sağlam dirhemler verilmesini şart koşmak gibidir. Çünkü bu kendisi adına bir yarar sağlamaktır; bu sebeple de akit bozulur.

 

[İkinci görüş]

 

Akit sahih olur, şart dikkate alınmaz.

 

Borç veren kişi "rehin verilmesini" ve "kefil gösterilmesini" şart koşabilir.

 

Borç veren kişi "rehin verilmesini", "kefil gösterilmesini", "şahit tutulmasını", "borç alan kişinin borç aldığını hakim yanında ikrar etmesini" şart koşabilir; çünkü bunlar borç verilen şeyden fazlasını almak değil akdi güvence altına almaktır. Satım akdinde bu şartlar koşulduğunda şayet şartlar yerine getirilmezse satıcı akdi feshedebilmektedir. Borç alan kişi herhangi bir şart söz konusu olmasa da borcunu geri isteyebilmekle birlikte satım akdine kıyasla burada da borç alan kişi şartı yerine getirmediğinde borç veren kişi akdi feshedebilir; çünkü bu durumda sebepsiz olarak rücu söz konusudur.

 

 

D. BORÇ OLARAK ALINAN MALIN BORÇLUNUN MÜLKİYETİNE GİRMESİ

 

Kişi borç verilen şeyi teslim almakla ona sahip olur. Bir görüşe göre ise tasarrufta bulunmakla sahip olur.

 

Borç isteyen kişi -aynen hibede olduğu gibi- tasarruf ta bulunmamış olsa bile borç verilen şeyi teslim almakla ona sahip olur. Hatta burada hibeye göre ona sahip olması daha önceliklidir; çünkü borcun bedelinin olması kişinin ona sahip olmasına etki eder. Ayrıca kişinin mülkiyeti o mal üzerinde gerçekleşmiş olmasa onda tasarrufta bulunamaz.

 

[Zayıf] bir görüşe göre mülkiyeti ortadan kaldıran bir tasarrufla ona sahip olur. Yani bu tasarruf öncesinde mülkiyetin gerçekleştiği anlaşılmış olur.

 

İki görüş arasındaki farkın etkisi "menfaatlişgücü" meselesinde ortaya çıktığı gibi "borç alması halinde doğrudan azat olacak bir köleyi borç alma" durumunda ortaya çıkar.

 

 

E. BORÇ VERME İŞLEMİNDEN CAYMAK

 

Borç verilen şeyaynen varlığını koruduğu sürece daha doğru görüşe göre borç veren kişi bundan cayabilir. Allah en iyi bilendir.

 

Borç veren kişinin verdiği mal borç alanın mülkiyetinde aynen varlığını koruyorsa borç veren kişi [bu işlemden cayabilir mi? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru görüşe göre cayabilir; çünkü malın kendisi bulunmadığında bedelini talep edebildiğine göre borç verdiği şeyin kendisini talep edebilmesi daha önceliklidir; çünkü bu, ödediğini geri almaya daha uygun bir davranıştır. Böyle bir durumda borç alan kişinin bunu geri vermesi gerekir.

 

[İkinci görüş]

 

Kişi verdiği borçtan cayamaz; aksine borç alan kişi diğer şahsın hakkını -tıpkı diğer borçlarda olduğu gibi- başka bir maldan ödeyebilir.

 

Yukarıdaki görüş ayrılığı "borç alınan şeye kişi teslim aldığında sahip olur" görüşüne dayalıdır. Aksi takdirde borç veren kişi kesin olarak bu işlemden cayabilir.

 

Nevevi "aynen duruyorsa" ifadesiyle borç verilen malın "rehnedilmiş, kitabet akdi yapılmış, suç işleyip kendi malvarlığı diyete bağlı hale gelmiş" olması durumlarını dışarıda bırakmıştır; bu durumlarda borç verenin cayma hakkı yoktur.

 

Borç alan kişi borç aldığı malı aynen geri verdiğinde borç veren kişinin bunu kabul etmesinin gerekli olduğu ittifakla benimsenmiştir. Şayet mal eksilmişse erşle birlikte kabul edebilir veya onun mislini sağlam olarak geri verir. Bunu Maverdi belirtmiştir.

 

Şayet malda bir artış meydana gelmişse mala bitişik olan fazlalığı geri alabilir, ayrı olan fazlalığı geri alamaz.

 

Nevevi'nin ifadesine şu durum bir itiraz noktası teşkil eder: Kişi borç olarak verdiği köleyi borç alan tarafından ücretle çalıştırılan, müdebber kılınan, azat edilmesi bir niteliğe bağlanmış olan bir köle halinde görse bu durumda "borç verilen malın verildiği halde durmadığı" söylenmekle birlikte borç veren kişi cayabilir. Bu sebeple Nevevi "bununla lazım olan bir hak batıl olmuyorsa" demiş olsa daha uygun olurdu.

 

Kişi borç verdiği kölenin ücretle çalıştırıldığını gördüğünde herhangi bir erş alamaz, kölenin işgücüne sahip olmaksızın onu alır.

 

Kişinin mülkiyeti ortadan kalktıktan sonra geri dönse bu durumda iki görüş söz konusudur; benzer meselelere kıyaslandığında -her ne kadar Nevevi'nin sözünden aksi anlaşılıyorsa da- kişinin bundan cayabilmesi gerekir. İmrani de bunu söylemiştir.

 

Not:

 

1. [*] - İbn Mace, Hz. Peygamber (s.a.v.)'den şunu rivayet etmiştir: Kim kötü / çirkin olmayan bir iş için borç alırsa Allah onunla beraberdir.(İbn Mace, Sadakat, 2431)

 

Bu hadisin ravisi olan Abdullah bin Cafer her gece vekiline: "Allah'ın benimle birlikte bulunması için benim adıma borç al." derdi.

 

2. Kişi bir başkasına "benim Zeyd'de olan malımdan bin dirhem borç al" dese diğer kişi de bunu alsa [bakılır:]

 

[a] - "Şayet bu sözü söyleyen kişinin Zeyd'de [zimmet] alacağı varsa bu borç verme sahih olmaz; çünkü kişinin kendi mülkiyetini ortadan kaldırma konusunda başkası o kişi adına vekil olamaz. Bu yalnızca alacağın tahsili konusunda vekalet verme olur. Dolayısıyla yeni bir borç verme işlemi şarttır.

 

[b] - Şayet bu sözü söyleyen kişinin Zeyd'de vedia gibi bir mal alacağı varsa o zaman borç verme sahih olur.

 

3. Maverclı şöyle demiştir:

 

Kişi bir başkasına "bana yüz dirhem borç ver, senin bende on dirhem alacağın olsun" derse bu cOale akdi olur. Bu söze muhatap olan kişi malından bor verirse on dirhem almaya hak kazanamaz.

 

4. Kişi bir başkasına "bana yüz dirhem borç ver, falan vekilime teslim et" dese o kişi de bunu verse daha sonra emri veren kişi ölse, veren kişi alan şahıstan talepte bulunamaz; çünkü alan kişi bunu kendisi için almamış, sadece emir veren kişinin vekili olarak almıştır.

Emir veren kişinin ölümüyle de vekalet ortadan kalkmıştır. Borcu alan kişinin bunu borç verene geri verme hakkı yoktur. Şayet verirse onu mirasçılara tazmin eder. Alacaklının hakkı ölen şahsın terekesine yalnızca verdiği mal üzerinden değil umumi olarak taalluk eder; çünkü hak başkasına intikal etmiştir.

 

5. Kurtubı şöyle demiştir: Kişinin şahsiyetine yapılan saldırıları bir borç gibi değerlendirmesi imkan dışı bir durum değildir.

 

 

[*] - Nitekim Ebu Damdam hadisi bunu göstermektedir. İbn Adiy'in el-Kamil adlı eserinde ve ayrıca Bezzar, Beyhakı ve Ebu Davud'un mürsellerinde rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.) sadaka vermeyi emredip buna teşvik edince Ebu Damdam: "Allah'ım ben şahsiyetime yönelik senin yarattıklarından her kim saldırıda bulunmuşsa bunu sadaka olarak bağışladım" dedi. Resuluilah (s.a.v.) "şahsiyetine yönelik saldırıları sadaka olarak bağışlayan kimdir?" diye duyuru yapılmasını emretti. Ebu Damdam ortaya çıkınca Hz. Peygamber (s.a.v.) ona "Allah senin sadakanı kabul etti" buyurdu.

 

[*] - Hadiste şöyle buyrulmuştur: Şahsiyetine yapılan saldırıların bir bölümünü, hesap gününde karşılığını almak için verdiğin bir borç say.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

REHİN AKDİ BAŞLANGIÇ HÜKÜMLERİ