MUĞNİ’L-MUHTAC

BORÇ VERME

 

2. RÜKÜNLERİ

 

Borç verme işleminin rükünleri tıpkı satım akdi[nin üç rükünden oluşması] gibi şu rükünlerden oluşur:

 

1. Siga: Borç verme sıgası [ifadesi],

2. Aqid: Akdi yapan kişi [ler]

3. Ma'qud aleyh: Akit konusu.

 

Nevevi bunların birincisi ile başlamıştır.

 

A. BİRİNCİ RÜKÜN: SİGA

B. İKİNCİ RÜKÜN: AKDİ YAPANLAR

C. ÜÇÜNCÜ RÜKÜN: AKİT KONUSU

 

A. BİRİNCİ RÜKÜN: SİGA

 

Borç verme sıgası "sana karı [borç] verdim" veya "sana selef [borç] verdim" yahut "bunu, mislini ödeme karşılığında al" yahut da "bedelini ödemen şartıyla bunu sana temlik ettim" gibi ifadelerdir.

 

Daha dOğru görüşe göre borç verilen kişinin bunu kabul etmesi

şarttır.

 

1. Borç verme konusunda kap şu ifadelerle yapılır:

 

> "Sana karı verdim" ,

> "Sana selef verdim",

> "Bunu, mislini ödeme karşılığında al",

> "Bunu, bedelini ödemen şartıyla sana temlik ettim",

> "Bunu alıp ihtiyaçlarına harca, bedelini geri ver".

 

Eş-Şerhu'l-kebır'de böyle olmakla birlikte Nevevi "ihtiyaçlarına harca" sözünün buna ihtiyaç bırakmaması sebebiyle bunu zikretmemiştir.

 

Satım akdi ele alınırken geçtiği üzere "bunu şu fiyata al" vb. ifadeler satım akdi konusunda kinaye sözcüklerdir. Aynı durum borç vermede de geçerlidir.

 

Kişi yalnızca "sana temlik ettim" ifadesini söylerse, görünürdeki duruma göre bu bir temliktir. İki taraf bunun karşılığında bedel zikredilip zikredilmediğinde ihtilaf etseler, yeminle birlikte alanın sözü kabul edilir; çünkü aslolan bunun zikredilmemesidir. Kullanılan ifade onun iddia ettiği şeyi zahir olarak göstermektedir. Bu hüküm bu yönü ile iki kişinin "bir akdin satım akdi mi yoksa hibe akdi mi olduğu konusunda ihtilaf etmesi" meselesinden ayrılmaktadır. Çünkü bu durumda kişi karşı tarafın iddiasının doğru olmadığına dair yemin eder.

 

2. [Borç verme işleminde borç alanınıisteyenin karşı tarafça yapılan icabı ayrıca kabul etmesi şart mıdır? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru görüşe göre, diğer bedelli akitlerde olduğu gibi borç verme işleminde de borç alanın kabulü şarttır.

 

Kabul şartı, tıpkı satım akdinde olduğu gibi kap ve kabulün anlamca uyuşmasıdır.

 

Bazıları "borç veren kişi [bir tür] bağışta bulunmaktadır, bu durumda karşı tarafın, borç veren tarafından zikredilen miktarın bir kısmını veya ondan daha fazlasını kabul etmesinde bir zarar yoktur" demiş olsa bile yukarıdaki şarta göre icapta bulunan kişi "sana bin dirhem borç verdim" dediği halde diğer taraf beşyüz dirhem borç almayı kabul etse veya aksi söz konusu olsa borç verme tasarrufu sahih olmaz.

 

"Nafakaya muhtaç olan buluntu çocuğa nafaka vermek", "aç olana yiyecek vermek" ve "çıplak olanı giydirmek" gibi hükmı borç verme kap ve kabule ihtiyaç duyurmaz.

 

[İkinci görüş]

 

Kabule ihtiyaç yoktur; çünkü borç verme bir tür ikram ve "tazmin şartıyla itlafa / tüketmeyi serbest kılma"dır.

 

Açıkça anlaşılacağı üzere -tıpkı satım akdinde olduğu gibi- borç veren kişinin "benden borç al" ifadesi kap yerine geçer. Borç isteyenin "bana borç ver" ifadesi de kabul yerine geçer.

 

Not:  Nevevi'nin ifadesinin zahirinden kap konusunda bir görüş ayrılığı bulunmadığı anlaşılmaktaysa da bu kastedilmemiştir.

 

Nitekim Kadı Hüseyin ve Mütevelll şöyle demişlerdir:

 

[Borç alıp vermede] kap ve kabul şart değildir. Kişi "bana şu kadar borç ver" dediğinde karşı taraf verse veya borç isteyen kişi birini elçi olarak borç verecek olan şahsa gönderse o da borç malı gönderse borç verme işlemi sahih olur.

 

Ezrai şöyle demiştir: Fiill icma da bu görüşe uygundur. Bu daha güçlü ve tercihe şayan olan görüştür. İcap-kabulde bulunmaksızın alıp-verme ile satım akdinin kurulmasını sahih gören Nevevi gibi şahısların o hükme kıyasla burada da borç vermeyi aynı şekilde sahih görmeleri gerekir; hatta borç vermeyi sahih görmeleri daha önceliklidir.

 

Gazzi şöyle demiştir: Bu bir yanılgıdır; çünkü alıp-vermenin şartı bedeli vermek ve bunu zimmette üstlenmektir. Borç verme işleminde bu durum bulunmamaktadır.

 

 

B. İKİNCİ RÜKÜN: AKDİ YAPANLAR

 

Borç veren kişinin teberru [bağış yapma] ehliyetine sahip olması şarttır.

 

Nevevi daha sonra borç alıp-verme işleminin ikinci rüknünü ele almaya başlamıştır.

 

Borç veren kişinin -satım akdinde geçen şartlardan başka- borç verdiği konuda teberruda [karşılıksız bağışta] bulunma ehliyetine sahip olması şarttır. Çünkü borç verme işleminde bir tür karşılıksız bağış bulunmaktadır. Şayet bu işlem tamamen bir bedelli muamele olsaydı hakim dışında kişinin velisi olan şahsın da -zorunlu olmayan haller dışında bile- velayeti altında bulunan kişinin malını borç olarak verebilmesi gerekirdi; oysa bunu vermesi batıldır. 

 

Hakime gelince; her ne kadar Subkı "borç alan kişinin ödeme imkanına sahip olması ve güvenilir olması" şartıyla bile olsa velayeti altındaki kişinin malını borç veremeyeceği görüşünü doğru görüş kabul etmişse de onun -bir zorunluluk bulunmaksızın bile- velayeti altındaki kişinin malını borç vermesi caizdir. Hakim, uygun görürse velayeti altındaki kişinin malından verdiği borç karşılığında borçludan rehin alır. Yine İmam Şafii (r.a.)'nin kendi ifadesi olarak nakledilen görüşe göre "bir iflas durumunda, şayet alacaklıların tümü malın bütününün bir araya gelmesine kadar malın taksiminin ertelenmesine razı olurlarsa hakim borçlunun malından borç verebilir".

 

Not:  Nevevi -aynen el-Muharrer'de olduğu gibi- "borç isteyenlborç alan kişide bulunması gereken şartlar" meselesine temas etmemiştir. Borç alan kişinin muameleye ehil olması dışında bir şart aranmaz.

 

Nevevi'nin sözünden anlaşıldığına göre kör bir kimsenin borç vermesi ve alması sahihtir; şu var ki onun malı teslim alması yeterli değildir.

 

Nevevi'nin ifadesine "sefihlik sebebiyle tasarrufları kısıtlanmış olan şahıs" itiraz olarak ileri sürülmüştür; çünkü bu kişinin kölesiyle "ölümüm sonrasında hürsün" şeklinde tasarruf ta bulunması, vasiyyeti, bedenine ilişkin hafif derecedeki işgücünü karşılıksız bağışlaması hep "karşılıksız bağış" olmakla birlikte sahih olduğu halde borç vermesi sahih değıidir.

Nevevi "mal karşılığında, başlangıcı itibarıyla bağış mahiyetinde olan tasarrufta bulunması sahihtir" demiş olsaydı yahut da benim yaptığım açıklamayı yapmış olsaydı bu itiraz yersiz olurdu.

 

İtiraza şöyle de cevap verilebilir: "Bağış" ifadesindeki belirlilik takısı genellik ifade eder. Bu durumda o "her türlü teberruda bulunma ehliyeti" demiş gibi olmaktadır.

 

 

C. ÜÇÜNCÜ RÜKÜN: AKİT KONUSU

 

Üzerine selem akdi yapılan şeylerin borç verilmesi caizdir. Ancak borç alan kişiye helal olan cariye bundan istisna edilir.

 

Daha doğru görüşe göre üzerine selem akdi yapılmayan şeylerin borç verilmesi caiz değildir.

 

Nevevi daha sonra borç vermenin üçüncü rüknünü ele almaya başlamıştır.

 

1. Üzerine selem akdi yapılabilen şeylerin borç verilmesi de caizdir. Çünkü bunların zimmette bulunması sahihtir.

 

[*] - Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.v.) genç bir deveyi borç almıştır.

 

Deve dışındaki şeyler de deveye kıyas edilir.

 

Nevevi'nin ifadelerinden "katışık haldeki dirhemler ve dinarların borç alınıp verilebileceği" anlaşılmaktadır; çünkü bunlarla zimmette muamelede bulunmasına binaen üzerlerine selem akdi yapılması da sahihtir. Tercihe şayan olan görüş budur. Ayrıca bunlar mislı mallardandır. Subkı "katışımın miktarının bilinmesini" şart koşmuş ve Ruyani de bunu her türlü yasak görmüşse de bunun bilinip bilinmemesi arasında fark yoktur.

 

"Üzerine selem akdi yapılabilen" ifadesiyle kastedilen "o türden malda selemin sahih olması" dır. Aksi takdirde muayyen bir malda selem akdi yapılmaz.

 

2. Borç olarak verilen şeyin "muayyenlbelirlenmiş" olması ile "zimmette [belirlenmemiş halde]" olması arasında fark yoktur. Buna göre kişi "sana bin dirhem borç verdim" dese ve borç alan kişi de bunu kabul etse daha sonra taraflar birbirinden ayrılsalar, daha sonra da icapta bulunan şahıs bin dirhem verse, arada uzun bir zaman aralığı olmamışsa bu işlem sahih olur; çünkü zahir olan duruma göre o kişi bu bin dirhemi borç için vermiştir. Şayet arada uzun zaman aralığı olursa bu işlem sahih olmaz.

 

Nevevi er-Ravda'da el-Mühezzeb'e tabi olarak bu hükmün gerekçesini şöyle açıklamıştır:

 

Çünkü arada uzun zaman aralığı olduğunda daha sonra yapılan fiili öncekine dayandırmak mümkün olmaz.

 

Kişi "sana bu bin dirhemi borç verdim" dese ve taraflar birbirinden ayrılsa, daha sonra kişi bu parayı karşı tarafa teslim etse, arada uzun zaman aralığı olsa bile bunun zararı olmaz.

 

3. Borç alan kişiye helalolan cariyenin -bu cariye cinsel bakımdan şehvet uyandırıcı olmasa bile- borç verilmesi caiz olur [mu? Bu konuda İmam Şafii (r.a.)'ye ait iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha güçlü görüşe göre bu caiz olmaz; çünkü böyle bir durumda

borç alan kişi cinsel ilişkide bulunduktan sonra geri verebilir. Zira borç akdi iki taraf açısından da bozulmaya elverişli olan [bağlayıcı olmayan] bir akittir. Bu akitte gerek geri vermek gerekse geri istemek mümkün olduğundan böyle bir işlem "cariyenin cinsel ilişkide bulunulması için birine ödünç verilmesi" gibi olur ki bu yasaktır.

 

Metindeki ifade şunu dışarıda bırakmaktadır:

 

Selem [sipariş] akdinde peşin teslim edilen bedel, sipariş alan kişinin ilişkide bulunması helalolan bir cariye olsa, sipariş edilen mal da bir cariye olsa bu durumda -daha önce geçtiği üzeresipariş alan kişi aldığı cariyeyi, sipariş malı yerine geri verebilir; çünkü selemde akit her iki taraf açısından bağlayıcıdır.

 

[İkinci görüş]

 

Şu hükme kıyasla(237) cariyenin, onunla ilişkide bulunması helal

olan birine borç olarak verilmesi caizdir:

 

Kişi çocuğuna, ilişkide bulunması helalolan bir cariyeyi hibe edebilir, üstelik çocuğun ilişkide bulunmasından sonra babanın hibeden cayarak cariyeyi geri alma yetkisi vardır.

 

İlk görüşte olanlar buna şu şekilde cevap vermişlerdir:

 

[1] - Hibe akdi, malı temellük eden kimse açısından bağlayıcıdır.

[2] - Borç verme akdi, bir şeyi verme ve daha sonra onu veya bedelini geri almayı ifade etmektedir. Bu açıdan hibeden farklı olarak borç verme bir anlamda bir malı ödünç verme gibidir.

 

4. Nevevi "borç alan kişinin ilişkide bulunması helalolan" ifadesiyle "mahremiyyet" veya "-mesela- ateşperest olma" gibi bir sebeple cinsel ilişkide bulunması helalolmayan cariyeyi dışarıda bırakmıştır; bu cariyenin borç olarak verilmesi caizdir.

 

5. Alimlerin ifadesinden şu sonuçlar çıkmaktadır:

 

a. Lianda bulunan cariyenin onunla lianda bulunan kocasına borç olarak verilmesi caizdir; çünkü borç vermenin yasak olması "cinsel ilişkide bulunup geri verme korkusu" dur. Oysa belirtilen durumda bu husus bulunmamaktadır. Ezrai ise "bana göre lian yapan erkeğin lian yaptığı kadınla yalnız başına bir arada bulunması vb. fiillerin haramlığı sebebiyle bunun haram olması gerekir." demiştir.

 

b. Kişinin akit anında ilişkide bulunması helalolmayan kadın -örneğin karısının kız kardeşi veya halası yahut teyzesi- de hükmen böyledir.

 

İsnevı şöyle demiştir: "Bu hüküm itiraza açıktır. Bana göre bunun yasak olması gerekir.

Bazı alimlerin ifadeleri de bunu ima etmektedir."

 

Bu mesele, İsnevl'nin dediği gibidir.

 

Meclisı ve diğer cariye ile bu ikinci maddede yer alanların arasında şu fark bulunmaktadır: Kişinin karısını boşadığında karısının kızkardeşi, halası ve teyzesiyle evlenmesinin helal hale gelmesi düşünülebilir; mecusi vb. cariyelerle ilişkide bulunmanın helal hale gelmesi ise düşünülemez.

 

Bu farktan şu sonuçlar çıkar: Kocası tarafından üç kere boşanmış kadın cariyenin o kocaya borç olarak verilmesi mutlak olarak helaldir.

 

c. Üzerine selem akdi yapılması caiz olmadığından çift cinsiyetli cariyenin borç olarak verilmesi mümkün değildir -ki zahirigüçlü olan görüş de budur-.

 

"Bu cariye borç olarak verilebilir; çünkü verilmeyi engelleyen husus, verilenin cariye olmasıdır. Oysa çift cinsiyetli şahsın cariye mi köle mi olduğu kesin değildir" şeklinde ileri sürülen görüş hakkında Zerkeşı "bu yanlıştır" demiştir.

 

d. Cariyenin, çift cinsiyetli şahsa borç verilmesi caizdir. Bunu Nevevi Müslim Şerhi'nde söylemiştir. Subkı ise "çift cinsiyetli şahsın durumu belirsiz olmayıp açık olabilir ve bu durumda cariye ile ilişkide bulunup onu geri verme gibi [kötü bir durum] söz konusu olabilir" diyerek Nevevi'nin görüşünü itiraza açık görmüştür.

 

e. Bir cariyeyi bulan kişinin, cinsel ilişkide bulunması helal olan cariyeyi mülk edinmesi helal değildir. Cürcanı bunu açık olarak ifade etmiştir. Ezrai şöyle demiştir: "Mal sahibini ortaya çıkması uzak bir ihtimalolarak görüldüğünden iki mesele arasında fark olduğu söylenebilir." Aradaki fark bundan da açıktır.

 

6. Nevevi er-Ravda'da şöyle demiştir:

 

Menfaatlerin [kişinin emeğinin / işgücünün] borç olarak verilmesi caiz değildir; çünkü bunlar üzerinde selem akdi yapılamaz.

 

Nevevi'nin ileri sürdüğü gerekçeye göre bu, belirli bir maldan elde edilecek menfaatle ilgilidir. Zimmette olan bir malın menfaatine gelince, onun üzerinde selem akdi yapmanın caiz olması sebebiyle o menfaatin borç verilmesi de caizdir.

 

7. Su kanalında akan suyun borç olarak verilmesi, bilinemezlik sebebiyle caiz değildir.

 

8. "Cariye ve çocuğu" ve "değerli taşlar" gibi selem akdine konu olmayan şeylerin borç olarak verilmesi c~Hz [midir? Bu konuda mezhep içinde iki görüş bulunmaktadır:]

 

[Birinci görüş]

 

Daha doğru olan görüşe göre bunların borç verilmesi caiz değildir; çünkü "bir ölçüye vurulamayan" veya "nadiren bulunabilen" şeylerin geri verilmesi imkansız veya zordur.

 

[İkinci görüş]

 

Bunların satılması caiz olduğu gibi borç verilmesi de caizdir.

 

Bu görüş ayrılığı, el-Muharrer'de açık olarak ifade edildiği üzere şu tartışmaya dayalıdır: "Kıyemı bir mal telef edildiğinde onun yerine değeri mi yoksa misli mi ödenir?" Şayet birincisini kabul edersek -ki daha güçlü olanı budur- yukarıdaki malların borç verilmesi caiz olmaz. Şayet diğerini kabul edersek borç vermek caiz olur.

 

9. "Selem yapılamayan şeyin borç verilmesi caiz değildir" şeklindeki hükümden ekmeğin tartılarak borç verilmesi istisna edilmiştir; çünkü bu işlem asırlardır herhangi bir tepki söz konusu olmaksızın farklı şehirlerde uygulanageldiğinden bu konuda icma oluşmuştur. (239) Beğavi ise et- Tehzıb adlı eserde bunun sahih olmadığı görüşünü doğru saymıştır. [Zayıf] bir görüşe göre ekmekte sayıyla da borç verme yapılabilir. Harezmı el-Kafı adlı eserde bu görüşü tercih etmiştir.

 

10. Maverdı "gayri menkul üzerinde selem yapmak sahih olmadığı gibi bunların borç verilmesinin de sahih olmadığını" açık olarak ifade etmiştir.

 

"İbnü'r-Rif'a'nın alimlerimizden naklettiği ifadeler" ve "Nevevi ile Rafiı'nin şuf'a bölümündeki ifadeleriden anlaşılan husus" bir evin bir bölümünün borç olarak verilmesinin caiz olduğU şeklinde olup bu, Subkl'nin de dediği gibi "bu parça gayri menkulün yarısından fazla değilse" şeklinde yorumlanır; çünkü bu durumda onun misli vardır ve -tıpkı başka şeylerde olduğu gibi- borç verilmesi caizdir.

 

11. Yoğurtun borç olarak verilmesi sahih değildir; çünkü yoğurtlar ekşilik [yani içindeki asit] bakımından farklılık gösterir.

 

Er-Ravda'da Nevevi şöyle demiştir: Ekşi mayanın borç olarak verilmesi konusunda iki görüş zikredilmiştir:

 

[1] - Bunun caiz olduğu görüşü: Sonraki alimlerden bazıları bunu tercih etmişlerdir ki güçlü olan da budur; çünkü bu konuda düzenli bir örf-adet bulunmaktadır.

 

[2] - EI-Envor yazarı ise buna muhalefet ederek bunun mutlak olarak yasak olduğu görüşünü tek görüş olarak nakletmiştir.

 

Subki şöyle demiştir: Tıpkı ekmekte olduğu gibi burada da ağırlık dikkate alınır.

 

12. Faize tabi bir mal borç olarak verilirken bunun mecliste teslim edilmesi şart koşulmaz. Şayet süre şart koşulacak olsaydı faize tabi olmayan mallarda vade şartı zikretmek caiz olurdu. Bu caiz olmadığına göre ona bağlı diğer husus da şart değildir.

 

13. Borç verilen şeyin miktarının bilinmesi şarttır. Buna göre kişi mesela "bir avuç dolusu dirhem" borç verse bu işlem sahih olmaz. Şayet bunu "miktarının bilinmesi ve mislinin geri verilmesi" şartıyla borç verirse el-Envar'da da belirtildiği üzere bu caiz olur.

 

14. Tartılarak satılan bir mal ölçekle ölçüldüğünde ölçekte çok büyük boşluklar kalmıyorsa o malın ölçekle borç verilmesi veya bunun aksi -tıpkı selemde olduğu gibi- caizdir.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

3. BORÇ VERME İŞLEMİNE İLİŞKİN HUKUKİ HÜKÜMLER