İHTİLAF |
ALICI İLE SATICININ VEYA
ONLARIN YERİNE GEÇEN KİŞİLERİN AKDİN KEYFİYETİ KONUSUNDA İHTİLAF ETMELERİ
Satıcı ve müşteri satım
akdinin sahih olduğu konusunda ittifak etmekle birlikte;
[a] - Akdin keyfiyeti
konusunda ihtilaf etseler mesela satım 00-
delinin miktan veya
niteliği konusunda
[b] - [Akitte] Süre (nin
var olup olmadığı]
[c] - Sürenin miktan,
[d] - Satılan malın
miktan, konusunda ihtilaf etseler her iki taraf da yemin eder.
1. Satıcı ve müşteri
akdin sahih olduğu konusunda ittifak etmekle birlikte;
[a] - Akdin keyfiyeti
konusunda ihtilaf etseler;
Mesela iki taraf satım
bedelinin;
[aa] - Miktarı konusunda
ihtilaf etse ve -Rafifnin mehir konusunda dikkatleri çektiği üzere- satıcının
iddia ettiği miktar daha çok olsa, yani satıcı malı on dirheme sattığın!
müşteri ise dokuz dirheme satın aldığını iddia etse,
[ab] - Veya satım
bedelinin niteliği konusunda ihtilaf etseler; Örneğin satıcı akdin
"sağlam" dirhemler karşılığında yapıldığını, müşteri ise kırık
dirhemler karşılığında yapıldığını iddia etse,
[ac] - Veya satım
bedelinin cinsi konusunda ihtilaf etseler; Örneğin satıcı "altın
karşılığında sattım" derken müşteri "gümüş karşılığında satın
aldım" dese,
[b] - Süre konusunda
ihtilaf etseler; Mesela müşteri akdin vadeli olduğunu iddia ettiği halde satıcı
bunu kabul etmese,
[c] - Sürenin [bulunduğu
konusunda ittifak etmekle birlikte] miktarı konusunda ihtilaf etseler, Mesela
satıcı vadenin bir ay olduğunu, müşteri ise bir aydan daha fazla olduğunu iddia
etse,
[d] - [Akitte şart
bulunup bulunmadığı konusunda ihtilaf etseler:] Mesela satıcı "sana bu
malı rehin vermen şartıyla / kefil getirmen şartıyla sattım" dese, müşteri
bunu inkar etse,
[e] - Satılan malın
miktarı konusunda ihtilaf etseler; Mesela satıcı "sana bu bUğday
yığınından bir ölçeği ni bir dirheme sattım" dediği halde müşteri
"bana iki ölçeğini bir dirheme sattın" dese,
[f] - [Satılan mal bir köle
ise] mesela kölenin "okuma-yazma bilmesi" şartının akitte zikredilip
zikredilmediğinde ihtilaf etseler,
[Yukarıdaki anlaşmazlık
durumlarının hiçbirinde] İki tarafın [iddiasını ispatlayacak] delili bulunmasa
veya her iki tarafın da delili olmakla birlikte bunlar birbiri ile muaraza
etse, örneğin her iki tarafın şahit gösterdiği kimseler akitle ilgili farklı
iki tarih zikretseler bu durumda her iki taraf da iddiasının doğruluğuna dair
yemin eder.
[*} - Çünkü Müslim'de
yer alan hadiste Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Yemin etmek,
davalının yükümlü/üğüdür,
Burada hem satıcı hem de
müşteri hem davalı hem de davacıdır. 2. Nevevi'nin "satım" ifadesini
kullanması, çoğunlukla görülen durumu ifade etmek içindir; çünkü karşılıklı
yeminleşme diğer bedelli akitlerde de söz konusudur. Hatta mudarebe, cuale,
öldürme-yaralamadan kaynaklanan sulh gibi akitlerde de belirtilen gerekçeyle
karşılıklı yeminleşme söz konusudur.
İlk iki durumda akdin
taraflarının her birinin yemin etmeksizin akdi feshetme gücüne sahip
olmalarının bir etkisi olmadığı gibi, üçüncü durumda da her birinin bizzat
kendi haliliına rücu edememesinin de bir etkisi yoktur.
3. Yukarıda
zikredilenlerden "karşılıklı yeminleşmenin muhayyerlik zamanında da söz
konusu olacağı" anlaşılmaktadır ki İbn Yunus, Nesai, Ezrai ve başka
alimlerin açıkça ifade ettiklerine göre itimad edilmesi gereken görüş budur.
4. İmam Şafii (r.a.) ve
mezhebimiz alimleri kitabet akdini köle açısından bağlayıcı olmamakla birlikte
bu akitte de karşılıklı yeminleşmenin söz konusu olduğunu söylemişlerdir.
İbnü'l-Mukri muhayyerlik
esnasında karşılıklı yeminleşmenin mümkün olmadığını şu görüşe dayandırmıştır:
"Muhayyerlik zamanında muhayyer olan kişinin [karşılıklı yeminleşmeye
gerek olmadan] akdi feshetmesi mümkündür."
Buna şu şekilde cevap
verilmiştir: Karşılıklı yeminleşme kuralı akdin feshedilmesi için değil, yemin
istendiğinde yalancı olan tarafın yeminden kaçınarak doğru söyleyen tarafın
yemin etmesiyle akdin kesinleşmesi için konulmuştur.
5. Nevevi "iki taraf
akdin sahih olduğunda ittifak etmekle birlikte" diyerek şu iki durumu
dışarıda bırakmıştır:
> İki tarafın akdin
sahih olduğunda ittifak etmediği durum,
> Bir akitte iki
tarafın sahihlik üzerinde ittifak etmekle birlikte tarafların bu akdin satım mı
yoksa hibe mi olduğunda ihtilaf ettikleri durum,
-Bölümün sonunda
geleceği üzere- bu iki durumda karşılıklı yeminleşme söz konusu değildir.
6. "Akdin
sıhhatinde ittifak etmek" ifadesiyle kastedilen "akdin varlığı
konusunda ittifak etmek"tir.
Er-Ravda ve eş-Şerh u '
[-kebır' de şöyle denilmiştir:
Satıcı müşteriye
"sana bine sattım" dese, müşteri de "beşyüz dirhem ve bir fıçı
şaraba sattın" dese satıcı "bu akitte fesadı gerektiren bir şey
yapmadığına" dair yemin ettikten sonra iki taraf karşılıklı yemin ederler.
7. Nevevi "iki
tarafın delili yoksa" ifadesini söyleyerek -ki yukarıda geçtiği üzere iki
tarafın delili olduğu halde birbiriyle muaraza etmesi de böyledir- iki taraftan
birinin delil getirmesi durumunu dışarıda bırakmıştır; çünkü bu durumda delile
göre hareket edilir.
8. Nevevi'nin ifadesi
akdin iki tarafının da mal sahibi veya iki
tarafın da vekil yahut
bir tarafın mal sahibi diğer tarafın vekil olduğu durumları kapsamaktadır.
İki vekilin karşılıklı
yemin etmesi meselesinde mezhep içinde iki farklı görüş vardır. Nevevi
karşılıklı yemin etme görüşünü tercih etmiştir. Bunun fonksiyonu akdin
feshedilmesi veya bir tarafın yeminden kaçınıp diğer tarafın yemin etmesiyle
onun lehine hüküm verilmesini sağlamaktır.
Daha doğru görüşe göre
bizim mezhebimizde vekilin akitle ilgili yemin ettiği başka bir durum yoktur;
çünkü vekil yemini ile başkası lehine bir şey ispat etmemektedir. İki tarafın
karşılıklı yemin etmesinden sonra akdin durumu, dinin gerekli kıldığı üzere
fesihle sonuçlanır.
Not: "Akdin iki tarafının karşılıklı olarak
yemin etmesi" hükmünden şu meseleler istisna edilir:
> İki taraf akdi
karşılıklı rıza ile bozduktan [yani ikale ettikten] sonra satım bedelinin ne
olduğu konusunda ihtilaf etseler karşılıklı yeminleşme olmaz satıcının sözü
kabul edilir. Çünkü satım bedelini tazmin edecek olan kişi odur.
> İki taraf hem
satılan mal hem de satım bedeli konusunda ihtilaf etseler; örneğin satıcı
"sana bu köleyi yüz dirheme sattım" dediği halde müşteri "aksine
bana bu cariyeyi on dinara sattın" dese bu durumda kesinlikle yeminleşme
yapılmaz. Çünkü iki taraf sahih bir satımın meydana geldiği konusunda ittifak
etmekle birlikte bunun keyfiyeti konusunda ihtilaf ettiklerinden iki tarafın
edeceği yemin aynı konuyla alakalı değildir. Bu durumda yemin konusundaki temel
kurala uygun olarak tarafların her biri diğerinin iddiasının doğru olmadığı
konusunda yemin eder.
> Tasarruflarına
kısıtlama getirilmiş olan bir şahsın velisi, kendi başına tasarrufta
bulunabilen bir kişi ile ihtilaf etse ve satılan mal telef olsa, karşılıklı
yeminleşme ile birlikte esas alınacak olan satım bedeli kişinin zikrettiğinden
daha fazla olsa yeminleşme yapılmaz. Bu durumda satıcının sözü esas alınır;
çünkü fesih gerçekleştiğinde kıymetin tazminine gidilir. Bu kıymet ise
kendisinin söylediğinden daha fazladır.
Nitekim bunun benzeri
mehir konusunda da ifade edilmiştir.
> İki taraf yalnızca
satılan mal konusunda ihtilaf etseler, satım bedeli konusunda ittifak etseler
yahut satılan malın miktarı konusunda ihtilaf etseler şayet satım bedeli
muayyen ise karşılıklı yemin ederler. Yine Hafil'nin burada tercih ettiği ve
eş-Şerh u 's-sağir'de sahih gördüğü görüşe göre satım bedeli zimmette ise hüküm
yine aynıdır. İbnü'I-Mukrı ise "bu durumda karşılıklı yemin etmenin söz
konusu olamayacağı" görüşünü İsnevı'ye tabi olarak esas almıştır.
> Satıcı satılan
malın şu köle olduğuna dair delil getirse, diğer taraf da satılan malın şu
cariye olduğuna dair delil getirse, iki tarafın şahitleri de satım akdine dair
herhangi bir tarih belirtmese cariye müşteriye teslim edilir. Şayet köleyi
teslim almışsa köle onun elinde bırakılır. Teslim almamışsa -İbn Ebu Asrun'un
tek görüş olarak belirttiğine göre- dava açıp talepte bulunması için hakime
teslim edilir. Ebu'I-Hasen esSüleml'nin belirttiğine göre bu görüş doğrudur.
Zayıf bir görüşe göre müşteri köleyi kabul etmeye zorlanır.
> İki tarafın
şahitleri akit konusunda tarih zikredelerlerse önceki tarihi zikreden
şahitlerin sözü kabul edilir. Bu meselenin geniş açıklaması ilgili bölümde
gelecektir. Hakim köleyi alınca, şayet köle çalışıp kazanan birisi ise kölenin
masrafları bu kazançtan karşılanır. Köle böyle birisi değilse hakim
satılmasında maslahat görürse köleyi satar ve satım bedelini muhafaza eder.
Şeyh Ebu Hamid'in belirttiğine göre hakim ilk durumda da bunu yapma yetkisine
sahiptir.
Taraflardan her biri
karşı tarafın sözünü reddedip kendi sözünü ispat etmek üzere yemin eder.
Karşılıklı yeminleşme
yapılırken taraflardan her biri karşı tarafın sözünü reddedip kendi sözünü
ispat etmek üzere yemin eder. Çünkü daha önce geçtiği üzere taraflardan her
biri hem davacı hem de davalı konumundadır. Bu durumda inkar ettiği şeyi
reddedip iddia ettiği şeyi ortaya koyar.
Birinci taraf yemin
ettikten sonra onun yapbğı yemin ikinci şahsa arz edilirse Mehamill'nin ifade
ettiğine göre ikinci şahıs birincinin yeminini reddeder.
Karşılıklı yemin
işlemine [hakim] satıcıya yemin ettirerek başlar.
[Zayıf] bir görüşe göre
önce müşteriye yemin ettirir.
[Zayıf] bir başka görüşe
göre her ikisi de eşit olduğundan hakim dilediğine önce yemin ettirebilir.
[Zayıf] bir başka görüşe
göre kimin önce yemin edeceğini belirlemek için kur'a çekilir.
[Hakim akdin iki
tarafının karşılıklı yemin etmesi işlemine önce kiminle başlar? Bu konuda dört
görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
[Karşılıklı yeminleşme
işlemine hakim önce satıcı ile başlar. Hakimin bunu yapması mendup mudur farz
mıdır? Bu konuda da iki görüş vardır:]
[Birinci görüş]: Karşılıklı
yeminleşme işlemine [hakimin] satıcı ile başlaması menduptur. Bu [zorunlu değil
menduptur] çünkü amaç müşterinin önce yemin etmesi durumunda da
gerçekleşmektedir.
[İkinci görüş]: [Zayıf]
bir görüşe göre satıcıya önce yemin ettirilmesi zorunludur. Subkı bu görüşü
tercih etmiştir.
Yemin işlemine satıcıyla
başlanılmasının sebebi onun yönünün daha güçlü olmasıdır; çünkü karşılıklı
yeminleşmenin doğuracağı fesihten sonra satılan malona geri dönecektir.
Ayrıca satıcının satım
bedeli üzerindeki mülkiyeti akitle birlikte tamamlandığı halde müşterinin mal
üzerindeki mülkiyeti ise akitle değil ancak teslimle tamamlanmaktadır.
[İkinci görüş]
[Zayıf] bir görüşe göre
[hakim] önce müşteriye yemin ettirir; çünkü satıcı müşterinin daha fazla satım
bedeli ödemesi gerektiğini iddia etmektedir. Aslolan müşterinin zimmetinde bu
fazlalığın bulunmamasıdır. Ayrıca satılan malın mülkiyeti müşteride olduğundan
onun tarafı satıcıya göre daha da güçlenmiştir.
[Üçüncü görüş]
[Zayıf] bir görüşe göre
yemin etme önceliği bakımından iki taraf da birbirine eşittir; çünkü her biri
hem davacı hem de davalı durumundadır; bu durumda tercih söz konusu değildir.
Bu görüşe göre hakim
yemin ettirmeye kimden başlayacağını kendisi seçer.
[Dördüncü görüş]
[Zayıf] bir görüşe göre
kimin önce yemin edeceğini belirlemek için iki taraf arasında kur'a çekilir. Bu
şuna benzer: İki taraf dava açmak için aynı anda gelseler kimin önce dava
açacağını belirlemek üzere kur'a çekilir.
Cüveynı şöyle demiştir:
İki taraftan birine diğerinden önce yemin ettirmek, "satıcının bir malı
müşterinin zimmetindeki satım bedeli karşılığında satması" durumuna
özgüdür. Şayet hem mal hem de satım bedeli muayyen ise veya her ikisi de
zimmette ise bu durumda iki tarafın birbirine eşit olduğu görüşünden başka
görüş uygun olmaz.
Mehir meselesinde
kocanın durumu satım akdinde satıcının durumu gibidir; satıcı fesih sonrasında
malın kendisine dönmesi yönüyle müşteriden daha üstün olduğu gibi mehir
meselesinde de . cinsel ilişkide bulunma hakkı kocada kaldığından yemin
işlemine önce onunla başlanır. Ayrıca yeminleşmenin etkisi sadece mehir
üzerinde görülür, cinsel ilişki üzerinde görülmez. Mehri veren koca olduğundan
kocanın durumu adeta mehir olarak verilen şeyi satan kimsenin durumu gibidir.
Doğru olan görüşe göre
her birinin [karşı tarafın iddiasını] reddetme, [kendi iddiasını] ispat etmeyi
içeren bir yemin etmesi yeterlidir. Böyle bir yemin ederken önce karşı tarafın
iddiasını reddetmekle başlamalıdır. Buna göre [mesela] satıcı yemin ederken
şöyle der:
"Vallahi malı ona
şu fiyata satmadım, şu fiyata sattım."
1. [Karşılıklı
yeminleşme yapılırken taraflardan her birinin iki kere mi yemin etmesi gerekir
yoksa bir defa yemin etmesi yeterli midir? Bu konuda iki görüş vardır:]
[Birinci görüş]
Doğru olan görüşe göre
satıcı ve müşteriden her biri karşı tarafın iddiasını reddeden, kendi iddiasını
ispat eden bir yemin etmesi yeterlidir. Çünkü dava birdir, ayrıca her birinin
reddettiği şey ispat ettiği şeyin kapsamında zımnen yer almaktadır; dolayısıyla
aynı yeminde hem reddetme hem de ispat etmenin bir arada olması caizdir. Ayrıca
bu şekilde tek bir yemin edilmesi anlaşmazlığı gidermeye daha uygundur.
[İkinci görüş]
Kişi karşı tarafın
iddiasını reddetmek üzere müstakil bir yemin eder, daha sonra kendi iddiasını
ispat etmek üzere başka bir yemin eder; çünkü kişi hem davacı hem de davalıdır.
Nevevi'nin ["doğru
olan görüş" yerine] er-Ravda'da olduğu gibi "mezhepte esas alınan
görüş" demesi daha uygun olurdu; çünkü birinci görüş İmam Şafii (r.a.) tarafından
doğrudan ifade edilmiş kesin görüştür.
Nevevi'nin
"yeterlidir" ifadesi yeminden vazgeçmenin caiz olduğunu
hissettirmektedir ki -Maverdl'nin ifadelerinden bunun aksi anlaşılsa da- zahir
olan budur.
2. Kişinin yemin ederken
önce karşı tarafın iddiasını reddetme si zorunlu değil menduptur.
Çünkü her ikisi ile de
amaç yerine gelmektedir.
Buna göre satım bedeli
konusunda mesela satıcı şöyle yemin eder: "Vallahi malı ona şu fiyata
satmadım, şu fiyata sattım." Müşteri de şu şekilde yemin eder: "Vallahi
malı ondan şu fiyata satın almadım, şu fiyata satın aldım."
Alimlerin ifadelerinde
yer alan meşhur ifade bu şekildedir.
Saymert şöyle demiştir:
Satıcı "ben şu fiyattan başkasına satım yapmadım" diye yemin eder.
Müşteri de "ben şu fiyattan başkasına satın almadım" diye yemin eder;
çünkü bu şekilde yemin etmek anlaşmazlığı daha hızlı bir şekilde giderir. Yine
kişinin "ben sadece şu fiyata sattım" veya "ben sadece şu fiyata
satın aldım" demesi de yeterlidir.
Doğru olan görüşe göre
bu şekilde yemin etmek yeterli değildir; çünkü alimler bu meselede yalnızca
karşı tarafın iddiasını açık olarak dile getirmekle yetinmişlerdir.
Not: Nevevi'nin ifadesinden "sadece"
şeklinde sınırlama yapmaya gerek olmadığı anlaşılmaktadır ki doğru olan da
budur. Oysa er-Ravda'da satıcı ile ilgili yemin "ben şu fiyata satmadım,
yalnızca şu fiyata sattım", müşteri ile ilgili yemin "ben şu fiyata
satın almadım, yalnızca şu fiyata satın aldım" şeklindedir. Buna gerek
yoktur; çünkü karşı tarafın iddiasını reddettikten sonra kendi iddiasını ispat
için "yalnızca" demeye gerek
yoktur.
İki taraf karşılıklı
yemin ettikten sonra doğru olan görüşe göre akit kendiliğinden fesholmaz; iki
taraftan birinin söylediği şey üzerinde iki taraf anlaşırsa akit devam eder.
Aksi takdirde her iki
taraf akdi fesheder veya iki taraftan biri fesheder yahut akdi hakim fesheder.
[Zayıf] bir görüşe göre akdi yalnızca hakim feshedebilir.
1. İki taraf karşılıklı
yemin ettikten sonra bu yeminleşmeyle akit kendiliğinden fesholmaz; çünkü şahit
getirme yemin etmeden daha güçlü olduğu halde iki taraf şahit getirmiş olsa
bile akit kendiliğinden fesholmadığına göre burada hiçbir şekilde fesholmaz.
2. İki taraf,
taraflardan birinin söylediği şey üzerinde anlaşırsa akit devam ettirilir. Kadı
Hüseyin şöyle demiştir: "Karşı tarafın söylediğine razı olan kişinin
bundan dönme hakkı yoktur."
İki taraftan birisi
karşı tarafın iddiası lehine kendi hakkından feragat etse diğer taraf akdi
kabulü zorlanır.
İki taraf da davalaşmaya
yanaşmasa İsnevl'nin Kadı Hüseyin'den aktardığına göre hakim davayı düşürür.
İbnü'l-Mukrl'nin
Şerhu'l-İrşad adlı eserindeki ifadesinden de bu anlaşılmaktadır. Son dönem
alimlerinden birisi ise o ifadeden bunun zıddını anlamıştır.
3. İki taraf arasındaki
anlaşmazlık devam ederse;
[a] - Tarafların her
ikisi veya biri akdi fesheder; çünkü bu, "haksızlığı telafi etmek için
yapılan fesih" olduğundan "kusur sebebiyle malın geri verilmesi"
durumuna benzemektedir.
[b] - Veya anlaşmazlığı
gidermek üzere akdi hakim fesheder.
Karşılıklı yeminleşme
işleminden sonra akdi feshetme hakkı "derhal kullanılması gereken bir
hak" değildir. El-Matlab adlı eserde daha uygun görülen görüşe göre
taraflar o esnada akdi feshetmese bile daha sonra feshetme hakkına sahiptir;
çünkü fesh e ihtiyaç duyuran zarar durumu devam etmektedir.
Zayıf bir görüşe göre
akdi yalnızca hakim feshedebilir; çünkü bu, ictihada [ve dolayısıyla ihtilafa]
açık olan bir fesih işlemidir, bu sebeple iki taraftan biri bunu feshedemez.
Bir grup alim bu görüşü doğru kabul etmiştir.
Doğru olan görüşün
karşısında yer alan görüşe göre akit, karşılıklı yeminleşme ile birlikte
kendiliğinden fesholur.
4. Karşılıklı yemin
etmenin hakim huzurunda yapılması şarttır.
Taraflar kendi
aralarında karşılıklı yemin etseler bu yeminleşmenin ne akdi feshetme ne de
akdi bağlayıcı kabul etme konusunda bir etkisi olur. Bunu Maverdı ve başka
alimler belirtmiştir.
Sonraki alimlerden
birinin kendi görüşü olarak ortaya koyduğuna göre taraflarca hakem kılınan kişi
de bu konuda hakim gibidir.
5. Taraflar akdi
feshettiğinde -tıpkı akdi ikale etme durumunda olduğu gibi- akit hem dış
görünüşü açısından hem de batmen ortadan kalkmış olur. Aynı şekilde akdi hakim
feshettiğinde veya taraflardan doğru söyleyen akdi feshettiğinde de akit zahir
ve batın açısından fesholmuş olur; çünkü iflas sebebiyle olan fesihte olduğu
gibi burada da tarafların kendi hakkı olan şeyi elde etmeleri imkansız hale
gelmiştir.
Taraflardan her biri
fesih sonrasında kendisine dönen şey üzerinde tasarruf ta bulunma yetkisine
sahiptir.
Yalan söyleyen taraf
akdi feshederse rakit dünyevı hüküm açısından] fesholsa bile batınen [gerçekte]
fesholmuş olmaz; çünkü bu fesih yalancı bir temel e dayalı olarak meydana
gelmiştir.
Bu durumda doğru
söyleyen taraf kendisine dönen şey üzerinde mülkiyet kurmak istiyorsa kendisi
de akdi feshetmelidir. Şayet kendisine dönen şey üzerinde mülkiyet kurmak
istemediği halde akdi feshetmişse sorun yoktur, şayet akdi feshetmemişse
kendisine haksızlık eden bir kişinin malını ele geçirmiş durumdadır; şayet bu
mal kendi hakkı ile aynı cinsten ise o mala malik olur. Aynı cinsten değilse
malı satıp kendi hakkını onun bedelinden tahsil eder.
6. Daha doğru görüşe
göre anlaşmazlığın devam ettiği esnada ve karşılıklı yemin etme henüz
gerçekleşmemişken müşteri satın aldığı cariye ile cinsel ilişkide bulunabilir;
çünkü dıriye onun mülkiyetindedir. Karşılıklı yeminleşme sonrasında bunun caiz
olup olmadığı konusunda mezhep içinde iki farklı görüş bulunmaktadır. Hocamız
Zekeriya el-Ensarl'nin belirttiği üzere bunların daha doğru olanına göre cinsel
ilişkide bulunmak caizdir. Çünkü önceki meselede alimlerin "cariye onun
mülkiyetindedir" şeklinde ortaya koydukları gerekçe burada da
bulunmaktadır.
Akdin feshedilmesinden
sonra müşterinin satın aldığı malı geri vermesi gerekir. Şayet bu malı
vakfetmişse veya azat etmişse ya da satmışsa yahut onunla özgürlük sözleşmesi
yapmışsa yahut da onun elinde ölmüşse değerini ödemesi gerekir. İmam Şafii
(r.a.)'ye ait farklı görüşler içinden en güçlü olanına göre ödenmesi gereken
kıymet malın telef olduğu andaki kıymetidir.
1. Akdin
feshedilmesinden sonra mal hala müşterinin mülkiyetinde duruyorsa. ve mala
üçüncü bir şahsın hakkı ilişmemişse müşterinin malı o mala bitişik olan
fazlalıklarıyla birlikte geri vermesi gerekir; çünkü bitişik fazlalıklar malın
aslına tabidir. Ancak fesih işlemi öncesinde -hatta teslim öncesinde bile olsa-
meydana gelen ve maldan ayrı olan fazlalıkların verilmesi gerekmez. Çünkü fesih
işlemi, bu işlem yapıldığı andan itibaren akdi ortadan kaldırır, akdi en baştan
itibaren ortadan kaldırmaz.
Aynı şekilde satıcının
da satım bedelini geri vermesi gerekir.
2. Geri vermek için
yapılacak masraflar geri veren kişiye aittir. Bu, "geri verir"
ifadesinden anlaşılmaktadır; çünkü bir malın tazmin yükümlülüğü kime aitse o
malın geri verilme masrafı da ona aittir.
3. [Geri verilmesi
gereken mal];
[a] - Dinen telef olmuş
hükmündeyse; örneğin müşteri onu vakfetmiş veya [köleyi] azat etmiş yahut
satmış ise,
[b] - Mala bağlayıcı bir
hak ilişmişse; örneğin müşteri satın aldığı köleyle bedelli özgürlük sözleşmesi
yapmış ise,
[c] - Gerçekten telef
olmuş ise; örneğin ölmüşse,
İşte bu durumlarda,
satın alınan mal kıyemi bir mal ise müşterinin o malın değerini ödemesi
gerekir. Bu değer satım akdindeki bedelden fazla olsa bile değerin ödenmesi
gerekir. Nevevt'nin ifadesinden "değeri vermenin gerekliliği"
anlaşılmakta olsa bile ve el-Havi'de bu görüş "doğru" bulunmuş olsa
bile mal, misli mallardan ise el-Matlab'da meşhur olarak ifade edilen görüşe
göre malın mislinin ödenmesi gerekir.
4. Malın değeri [tazmin
edilirken hangi zamandaki değeri esas alınır? Bu konuda İmam
Şafii (r.a.)'ye ait
farklı görüşler vardır:]
[Birinci görüş]
En güçlü görüşe göre malın
değeri, malın gerçekten veya hükmen telef olduğu zamandaki değeridir. Çünkü
fesih mal üzerinde söz konusu olmaktadır. Malın değeri de malın yerini
almaktadır. Bu durumda malın değeri malın aslının telef olduğu zamandaki değeri
dikkate alınarak belirlenir.
Kusurlu bir mal telef
olduğunda kusur için ödenecek bedel [erş] belirlenirken malın akit esnasındaki
değeri ile teslim alınma esnasındaki değeri dikkate alınıp daha düşük değer
üzerinden malın değeri belirlenir. Bizim meselemizle o mesele arasında şu fark
vardır: Diğer mesel ed e malın değeri tazmin için değil kusur için ödenecek
miktarı belirlemek içindir. Burada ise tazmine tabi olan şey malın değeridir.
Bu durumda malın telef olma anındaki değerinin dikkate alınması daha uygun
olmaktadır. Bunu Rafii söylemiştir.
[İkinci görüş]
Malın teslim alındığı
zamandaki değeri dikkate alınır; çünkü bu, malın müşterinin tazmin
yükümlülüğüne girdiği zamandaki değeridir.
[Üçüncü görüş]
Malın akit zamanındaki
ve teslim zamanındaki değerlerinden hangisi az ise o değer ödenir.
[Dördüncü görüş]
Malın teslim edildiği
zamandan telef edildiği zaman dilimine kadar sahip olduğu değerler içindeki en
yüksek değer esas alınır; çünkü müşterinin mal üzerindeki zilyedliği tazmine
dayalı zilyedlik olduğundan malın en üst değeri esas alınır.
Not: Nevevi'nin sözünden şu anlaşılmaktadır:
Karşılıklı yemin etme, mal mevcut iken de telef olunca da yapılabilir.
Buna "malın kusur
sebebiyle geri verilmesi" meselesi gündeme getirilerek itiraz edilmiştir;
çünkü bu, malın telef edilmesinden sonra geçerli olmamaktadır.
Bu itiraza şu şekilde
karşılık verilmiştir:
1. Malın geri verilmesi
geri verilen malın mevcut olmasına bağlıdır, akdin feshedilmesi ise akdin
yapılmış olmasına bağlıdır.
2. Malı geri vermeye maldaki
kusurdan kaynaklanan erş eklenir. Feshin aksine geri vermede [mal telef
olduktan sonra] erş zorunlu değildir.
Mal müşteri elinde
kusurlanırsa [kusur sebebiyle ödenmesi gereken bedelolan] erş ile birlikte geri
verir.
1. Mal müşteri elinde
kusurlanırsa [kusur sebebiyle ödenmesi gereken bedelolan] erş ile birlikte geri
verir. Bu erş de malın değerinde meydana gelen azalma kadardır; çünkü müşteri
malın bütününü malın değerini ödeyerek tazmin ettiğine göre malın bir kısmını
da onun değeri üzerinden öder.
Müşterinin satın aldığı
dul cariye ile ilişkide bulunması bir kusur sayılmaz; bundan dolayı tazmin
ödemesi gerekmez.
2. Müşteri malı rehin
vermişse satıcı dilerse malın değerini alır, dilerse [borcun ödenerek] rehnin
kurtarılmasını bekler.
[Soru] Alimler mehir konusunda şunu söylemişlerdir:
Kişi karısını onunla
ilişkide bulunmadan önce boşasa ve mehir de rehin verilmiş olsa, koca
"mehri geri almak için rehnin kurtanımasını beklerim" dese, kadın
kocasını malın değerinin yarısını kabul etmeye zorlayabilir. Çünkü tazmin
ihtimali kadının üzerinde bulunmaktadır.
Buna kıyasla bu meselede
de müşterinin satıcıyı malın değerini almaya zorlayabilmesi gerekir.
[Cevap] Boşanmış kadının mehrinde boşama fiili
sebebiyle bir kesir [ikiye bölünme] söz konusu olmuştur; dolayısıyla kadının
isteğine icabet etmek suretiyle kocayı zorlamak uygun olmaktadır. Müşterinin
durumu ise böyle değildir.
3. Müşteri malı kiraya
vermişse mal kiraya verilmiş haliyle satıcıya geri döner. Satıcının süre sonuna
kadar malı kiracının elinden alma hakkı yoktur. Kira akdinde konuşulan ücret
müşteriye verilir. Bu durumda fesih anından kira akdinin sonlanmasına kadar
satıcı müşteriden malın emsal kira bedelini alır.
Satıcı ve müşterinin
mirasçılarının ihtilaf etmesi bizzat satıcı ve müşterinin ihtilaf etmesi
gibidir.
Satıcı ve müşterinin
mirasçılarının ihtilaf etmeleri veya birinin mirasçısının diğeri ile ihtilaf
etmesi yukarıda geçen hükümler bakımından bizzat satıcı ve müşterinin ihtilaf
etmesi gibidir. Çünkü burada edilen yemin "mal konusunda edilen bir
yemin"dir. Dolayısıyla "mal davasında olduğu gibi" burada da
mirasçı, miras bırakanın yerini alır.
Bu konuda anlaşmazlığın
malın teslimi öncesinde veya sonrasında olması arasında fark olmadığı ihtilafın
ilk olarak mirasçılar arasında meydana gelmesiyle ilk olarak satıcı ve müşteri
arasında meydana gelip daha sonra onların yemin öncesinde ölmeleri arasında bir
fark yoktur.
Mirasçı kendi davasını
ispat için kesin olarak yemin ederken, karşı tarafın iddiasını reddetmek için
"bildiğim kadarıyla yoktur" şeklinde yemin eder.
Mirasçının yemin etmesi,
miras bırakanın doğru söylediği konusunda zannı galibe sahipse caiz olur.
Taraflardan biri
diğerine "sana bu malı satmıştım" dese, diğeri "bilakis, bana
hibe etmiştin" dese bu durumda karşılıklı yeminleşme olmaz, her biri
diğerinin iddiasının doğru olmadığına dair yemin eder. Satıcı yemin ettiğinde
hibe iddiasında bulunan kişi malı fazla~ lıklarıyla birlikte geri verir.
Taraflardan biri
"sana bu malı satmıştım" dese, diğer taraf ise "aksine bu malı
bana hibe etmiştin" veya "rehin vermiştin" dese iki taraf
arasında karşılıklı yeminleşme yapılmaz; çünkü ikisi aynı akdin olduğunda
ittifak etmemektedir.
Bu durumda her biri
-tıpkı diğer davalarda olduğu gibi- karşı tarafın iddiasının doğru olmadığına
dair yemin eder.
Yemin yapıldığında hibe
veya rehin iddiasında bulunan kişinin malı, fazlalıklarıyla birlikte -bu
fazlalıklar mala bitişik olsun ayrı olsun- diğer şah sa vermesi gerekir; çünkü
onun mal üzerinde mülkiyeti yoktur. Taraflar ücretin de gerekli olmadığı
konusunda ittifak ettiğinden bu kişi ücret de alamaz.
[Soru] İki taraf maldan ayrı olan fazlalıkların malı
geri veren kişinin mülkiyetinde iken meydana geldiğinde ittifak etmektedir.
Çünkü taraflardan biri hibe iddiasında bulunmakta, diğeri de malı ona sattığını
iddio: etmektedir. [Bu durumda her iki taraf da malın mülkiyetinin malı elinde
bulunduran şahısta olduğunda anlaşmaktadır.] Hal böyle iken bu kişi malı geri
verme esnasında maldan ayrı olan fazlalıkları niçin geri versin? Bu, kişinin
bir şeyi ikrar etme konusunda başkasıyla uzlaştığı halde başka bir açıdan
onunla muhalif olmasına benzer.
[Cevap]
1. Hibe iddiası mala
malik olmayı gerektirmez; çünkü hibenin gerçekleşmesi malın karşı tarafın
izniyle teslim alınmasına bağlıdır. Oysa burada izin bulunmamaktadır.
2. Her iki taraf da
yaptığı yemini ile diğer tarafın iddiasının doğru olmadığını ileri sürmüştür,
bu durumda her iki tarafın iddiası da ortadan kalkmıştır. İddiaların ortadan
kalkmadığını varsaysak bile hibeyi idida eden kişi malın sahibi ile onun ikrar
ettiği satım konusunda uzlaşmış değildir. Dolayısıyla bu mesele, itirazda yer
alan meseleyle benzerlik göstermemektedir. Dikkate alınacak olan şey ikrarın
kendisi üzerinde uzlaşmaktır, ikrarın gerektirdiği şey üzerinde uzlaşmak
değildir.
Taraflardan biri satım
akdinin sahih olduğunu, diğeri ise fasid olduğunu iddia etse, daha doğru olan
görüşe göre yeminle birlikte akdin sahih olduğunu iddia eden kişinin sözü kabul
edilir.
1. Taraflardan biri
satım akdinin sahih olduğunu, diğeri ise -mesea akitte fasid bir şart bulunması
sebebiyle- fasid olduğunu iddia etse [kimin sözü kabul edilir? Bu konuda mezhep
içinde iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre
akdin sahih olduğunu ileri süren kişinin görüşü yeminle birlikte kabul edilir.
Çünkü aslolan, akdi bozucu bir durumun bulunmamasıdır. Müslümanlar arasında
yapılan akitlerde zahir olan durum bu akitlerin sahih olmaszdır.
[İkinci görüş]
Akdin fasid olduğunu
iddia eden kişinin görüşü kabul edilir; çünkü aslolan sahih akdin mevcut
olmamasıdır.
Birinci aslın kabul
edilme sebebi bu aslın "Şariin akitleri bağlayıcı kılma yönündeki
isteği" ile desteklenmesidir.
2. Bu hükmün kapsamından
şu meseleler istisna edilir:
> İki tarafça toplam
ölçümü bilinen bir tarladan bir arşın yer satılsa, satıcı "bir arşın"
derken diğerinden ayrı ve fakat belirsiz bir arşını kastettiğini iddia etse,
müşteri ise şayi hisseli bir arşını satın aldığını iddia etse satıcının sözü kabul
edilir; çünkü satıcı bu sözü söylerken neyi kastettiğini başkasından daha iyi
bilir.
> Efendi kölesine
"ben aklım başımda değilken" veya "ticari tasarruflarıma
kısıtlama getirilmiş iken seninle özgürlük sözleşmesi yapmıştım" dese ve o
kişinin delilik veya kısıtlılık gibi bir durumunun bulunduğu bilinse kendisinin
sözü kabul edilir.
Ruyani'nin şu ifadesi de
buna benzemektedir: "İki taraf, "satıcının baliğ olması " gibi
akdin sahih olması için varlığı şart olan bir şeyin var olup olmadığı konusunda
ihtilaf etseler, örneğin kişi bir şey sattıktan sonra "satım akdi
esnasında buluğa ermemişken sana sattım" dese, müşteri de bunu inkar etse,
satıcının söylediğinin dOğru olma ihtimali varsa onun sözü yeminle birlikte
kabul edilir; çünkü aslolan kişinin buluğa ermemiş olmasıdır.
Efendi kölesine
"seninle bir taksit üzerinde kitabet akdi yaptık" dese, köle de
"iki taksit üzerine yaptık" dese Nevevi'nin tercihine göre kölenin
sözü kabul edilir.
> Gaspdilen bir şeyi
satın alan kişi "ben onu teslim alabileceğimi düşünüyordum, ancak şu anda
buna gücüm yetmiyor" dese, Kaffal'in fetvasına göre onun sözü kabul
edilir. Çünkü fiilen gaspın devam etmesi durumu onun söylediğini
desteklemektedir.
> İki taraf sulh
işleminin karşı tarafın inkarı ile mi itirafı ile mi gerçekleştiği konusunda
ihtilaf etseler, "sulhun inkar ile gerçekleştiği"ni iddia eden
tarafın sözü kabul edilir; çünkü -ilgili konuda geleceği üzere- çoğunlukla
görülen durum budur.
> Rehin alan kişi
"satım bedelinin rehin bırakılması şartıyla
rehin malın satımına izin
vermiştim" dese, rehin veren "her-
hangi bir kayıt
koymaksızın izin vermiştin" dese rehin alan
kişinin sözü kabul
edilir. Zerkeşı böyle demiştir. Hocamız Zekeriya el-Ensarı "bunun bizim
konumuzIa alakası yoktur; çünkü zikredilen hükmü kabul ettikten sonra ihtilaf
akdin iki tarafı arasında gerçekleşmediği gibi onların vekilleri arasında da
gerçekleşmemektedir" demiştir.
3. Müşteri "satılan
malı görmüştüm" dese, satıcı bunu inkar etse veya müşteri "görmediğim
malı satın aldım" dese akdin sahih olduğunu iddia eden kişinin sözü kabul
edilir.
Yine kişi olgunlaşmadan
önce arazideki meyve veya ürünü satsa daha sonra satım akdinde "ürünü
derhal toplama" şartının koşulup koşulmadığı konusunda ihtilaf etseler
veya kadın "nikah akdi velim ve şahidim olmadığı halde gerçekleşti"
diye iddiada bulunduğu halde koca bunu inkar etse "akdin sahih olduğunu
iddia eden tarafın sözü" kabul edilir.
Not: Geçenlerden anlaşıldığı üzere bu ihtilaf
satım akdi dışında nikah vb. durumlarda da söz konusudur. Bu sebeple Nevevi ["satımın
sahih olduğunu iddia eden kişi şöyle derse" ifadesi yerine] "akdin
sahih olduğunu iddia eden kişi şöyle derse" demiş olsa daha iyi olurdu.
Bir kimse bir köle satın
alsa, daha sonra kusurlu bir köleyi getirip geri vermek istese, satıcı
"sana sattığım köle bu değil" dese yeminle birlikte satıcının sözü
kabul edilir. Selem akdinde benzer durumda daha doğru görüşe göre mal sipariş
edenin sözü kabul edilir.
1. Bir kimse mesela belirli
bir köle satın alıp bunu teslim alsa daha sonra kusurlu bir köleyi getirip geri
vermek istese, satıcı "sana sattığım köle bu değil" dese yeminle
birlikte satıcının sözü kabul edilir; çünkü "satılan malın kusursuz
olması" ve "akdin devam etmesi" asıldır.
2. Selem akdinde bunun
benzeri bir durum meydana gelirse, örneğin [peşin para vererek] mal sipariş
eden kişi, sipariş ettiği mal olarak kendisine verilen malı teslim aldıktan
sonra kusurlu bir mal getirse ve malı teslim eden kişi "senin teslim aldığın
mal bu değildi" dese [ne olur? Bu konuda iki görüş bulunmaktadır:]
[Birinci görüş]
Daha doğru görüşe göre
yeminle birlikte sipariş verenin sözü kabul edilir; çünkü aslolan sipariş alan
kişinin sipariş aldığı malı ödeme borcunun devam etmesidir.
[İkinci görüş]
Satım akdinde olduğu
gibi burada da sipariş alan kişinin sözü kabul edilir.
Birinci görüşte olanlar
bununla satım akdi arasında şu fark bulunduğunu belirtmişlerdir:
Burada iddiada bulunan
kişi, üzerinde akdin yapıldığı şeyi teslim aldığını itiraf etmemektedir.
Aslolan inkarda bulunan kişinin zimmetinde borcun bulunmasıdır. Diğer meselede
ise kişi malı teslim aldığını itiraf etmekle birlikte iki taraf feshi
gerektiren sebebin gerçekleşip gerçekleşmediğinde ihtilaf etmektedir; aslolan
bu sebebin gerçekleşmemiş olmasıdır.
Nevevi'nin ifadesinde
yer alan köle sözcüğünü "nitelikleri belirtilmiş olan ve satıcının
zimmetinde bulunan köle" dışarıda kalsın diye "belirli" diyerek
kayıtladım; çünkü o, sipariş edilen mal gibidir.
Belirli olan satım
bedeli belirli olan mal gibidir; daha doğru görüşe göre müşterinin sözü kabul
edilir.
Son Hükümler:
1. Kişi malı ölçerek
veya tartarak teslim alsa daha sonra malın eksik olduğunu iddia etse, şayet bu
eksiklik ölçü ve tartıda olabilecek normal bir eksiklikse, olabilme ihtimali
sebebiyle o kişi yeminle birlikte tasdik edilir. Üstelik bu kişinin iddiası
zahir olan duruma da aykırı değildir. Şayet ölçü ve tartı işleminde
yapılamayacak bir eksiklik ise, zahir duruma aykırı bir şey iddia ettiğinde
sözü kabul edilmez. Ayırca iki taraf da malın teslim alındığı konusunda
uzlaşmakla birlikte teslim alan kişi bir hatanın olduğunu iddia etmektedir.
Buna dair bir delil getirmesi gerekir.
Bu şuna benzer: İki kişi
bir malı taksim ettikten sonra taraflardan biri gelip taksimde hata olduğunu
iddia etse buna dair delil getirmesi gerekir.
2. Kişi üzüm suyu
halindeki SIVlYI satsa veya rehin verse daha sonra diğer kişi bunu şarap olarak
bulsa veya içinde ölmüş bir fare görüp "senden bu şekilde teslim
aldım" dese, satıcı ise bunu inkar etse, -dOğru söyleme ihtimali söz
konusuysa- yeminle birlikte satıcının sözü kabul edilir; çünkü aslolan akdi
bozan şeyin olmamasıdır.
3. İki taraf teslimin
gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda ihtilaf etseler müşterinin sözü kabul
edilir.
4. Bir kişi bir şey
sattıktan sonra bu malın oğluna veya müvekkiline ait olduğu ortaya çıksa ve
ihtilaf meydana else, örneğin oğul "babam ben küçükken malımı haksız bir
yolla kendisi için satın almış" dese veya müvekkil "vekilim malımı haksızlık
yaparak sattı" dese, müşteri "veli ve vekil haksız bir tasarrufta
bulunmadı" dese yeminle birlikte müşterinin sözü kabul edilir. Çünkü hem
baba hem de vekil "güvenilir kimse" konumundadır; bir delil olmadıkça
"haksız fiilde bulundukları" hususuyla itham edilemezler.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN