MİN HAC ANA SAYFA

 

DÜŞMANLA SAVAŞ

 

 

A. GENEL BİLGİLER

 

B. CİZYE

 

C. HÜDNE (BARIŞ ANTLAŞMASI)

Hüdne, belli bir müddet için savaşı bırakmak üzere kafirlerle yapılan barışa denir.

 

imamın bulunduğu ülkede imam veya varsa naibi kafirlerle hüdne yapar. Hüdne bir bölgede yapılırsa, o beldenin valisi ta­rafından yapılması caizdir.

 

Hüdne; sayımızın az olması, zayıf durumda bulunmamız, sava­şa hazır bulunmamak, onların İslam'a girme veya cizye verme ümi­di bulunması gibi bir maslahat sebebiyle yapılır.

 

Hüdne, müslümanların zayıf bulunmalarından başka bir se­bep ile yapılırsa, süresinin dört ay olması caiz olup bir yıl olması ca­iz değildir. Keza en zahir kavle göre, sürenin bir yıldan az olması da caiz değildir. Hüdne zafiyet sebebiyle yapılırsa, sürenin sadece on yıl olması caizdir. Caiz olan süreye bir ilâve yapmak gerektiğinde, -bir akidde iki satış bahsinde geçen iki görüşten- en zahir kavle göre ilâve olunan sürede akid geçersizdir.

 

Barışın süresi tayin edilmezse akid fasittir. Keza en sahih kav­le göre, batıl bir şartı koşmak da hüdne akdini bozar. Meselâ, esir müslümanları serbest bırakmamak, müslümanların ele geçirdiği malların bir kısmını kendilerine iade etmek veya zimmet akdinin bir dinardan az bir miktarla yapmayı şart koşmak akdi bozar.

 

İmam, "istediği zaman akdi bozmak" şartı ile hüdne akdi ya­parsa sahihtir. Kafirlerle sahih barış akdi yapılırsa, kendilerine ezi­yet etmekten el çekmek vacib olur. Bu hüküm, barış müddeti bitin­ceye kadar veya onlar barışı açıktan açığa veya savaşla bozmadıkça veya harb ehli müslümanların gizli durumlarını düşmana yaz­madıkça veya müslümanlardan birini öldürmedikçe devam eder. Barış akdi sona ererse, onlara geceleyin ani baskın yapmak caizdir.

 

Kafirlerden bir kısmı akdi bozar da diğerleri sözleri veya fiille­riyle onlara karşı çıkmazlarsa, her iki gurup için de akid bozulmuş olur. Onlardan ayrılır veya kendilerine karşı çıkar veya halifeye barış üzerinde olduklarını ilân ederlerse kendilerinin akdi bozulmuş olmaz. İmam, hıyanet etmelerinden korkarsa, akdi bozabilir ve on­ları emin oldukları yere gönderir. Töhmet ile zimmet akdi bozulmaz.

 

Kafirler Müslüman olan kadını kendilerine iade etmeyi şart koşarlarsa, caiz olmayıp koşulan şart fasittir. Keza en sahih kavle göre akid de fâsid olur.

 

İmam müslüman olup yanımıza kaçanı iade ederiz diye şart koşar veya onu iade etmeyi şart koşmaz da o esnada bir kadın müs­lüman olup kaçar gelirse, en zahir kavle göre, kocasına mehir ver­mek vacib olmaz. Çocuk ve deli olan da iade edilmez. Keza mezhep alimlerince kabul edilen rivayete göre, köle ve aşiret sahibi olmayan hür kimse de iade edilmez.

 

Aşiret sahibi hür kimse, aşireti tarafından talep edilirse, baş­kasına değil aşiretine iade edilir. Ancak talep edilen kişi, talep eden zorba da olsa ondan kaçıp kurtulmaya muktedir olmalıdır. Onu geri iade etmekten maksat, kendisini ve talep edeni bu konuda serbest bırakmaktır. Geri gitmesi için kendisine baskı yapılmaz ve gitmesi zorunlu değildir. İade edilen kişi, kendisini talep edeni öldürme hakkına sahiptir. "Kendini kurtar." diye kendisine telkinde buluna­biliriz. Ancak bu telkin alenen yapılmaz.

 

Mürted olup kafirlere kaçan müslümanın iade edilmesini imam şart koşarsa, kafirlerin buna vefa göstermeleri lazımdır. Bu şarta uymazlarsa antlaşma bozulur. En zahir kavle göre, kafirler mürted olanı geri vermemeyi şart koşarlarsa caizdir.