KABİR ALEMİ es-Suyuti |
KABİR ZİYARETİ, ÖLÜLERİN
ZİYARETÇİLERİ TANIMASI VE ONLARI GÖRMESİ
1- İbn-i Ebi Dünya
''Kabirler'' kitabında Aişe (r.anha)'dan rivayet ettiğine göre, Resulullah (s.a.v.)
şöyle buyurdu: Kişi, kardeşinin kabrini ziyaret ettiği ve yanında oturduğunda,
onunla ünsiyet eder ve yanından kalkıncaya kadar söylediklerini! aynını ona
iade eder.
2- Yine ibn-i Ebî Dünya,
Beyhaki ''Şuab''de, Ebu Hureyre (r.a.)'dan rivayet ettiklerine göre şöyle
demiştir: Kişi, tanıdığı bir kabrin yanından geçtiğinde, ona selam verirse, o
da ona selam verir. Ve onu tanır. Eğer tanımadığı bir kabrin yanından geçip
selam verirse, ölü selamını iade eder, fakat onu tanımaz.
3- İbn-i Abdilberr,
el-İstizkar ve Temhid'de, îbn-i Abbas (r.a.)'dan rivayet ettiğine göre,
Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: Kişi, dünyada tanıdığı, mümin kardeşinin
kabrinin yanından geçtiğinde ona selam verirse, o da onu tanır ve selamını iade
eder.
4- Ukayli, Ebu Hureyre
(r.a.)'den, rivayet ettiğine göre, Ebu Rezin (r.a.): Ya Resulallah, benim
yolum, kabristandan geçiyor. Geçtiğimde onlara diyeceğim bir söz var mı? dedi.
Resulallah (s.a.v.) de Ebu Rezin'e: ''Şunu söyle'' dedi. ''Ey mü'min ve müslim
olan kabristanlılar! Siz Öncülerimizsîniz biz de peşinizden geleceğiz ve
inşaallah size kavuşacağız.
Ebu Rezin, -Ya
Resulallah onlar işitir mi?'' dedi. Buyurdu ki: ''Evet, işitirler, fakat cevap
veremezler.'' Buyurdu ki: Ya Eba Rezin! ''Onlar yani ölüler sayısınca
meleklerin sana selam vermeleriyle kanaat etmez misin?''
NOT: ''Selam vermeye
güçleri yetmez'' sözünden maksat insan ve cinn'in işiteceği bir cevap demektir.
Yoksa onlar, işitmediğimiz bir tarzda selamımızı iade ederler.
5- İmam Ahmed, Hakim,
Aişe (r.anha)'dan rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir: Ben eve
(Resulullah'ın defnedildiği eve) girdiğimde örtümü açardım. Burada olan kocam
ve babamdır, derdim. Ömer onların yanında defnedildiğinde, artık Ömer'den
utancımdan dolayı yanlarına açılarak asla girmedim.
6- Taberani, Evsat'da
İbn-i Ömer, (r.a.)'dan rivayet ettiğine göre; Resulullah (s.a.v.) Uhud'dan
döndüğünde Mus'ab bin Umeyr'in yanından geçti. Onun ve diğer Uhud şehidlerinin
yanında durdu. ''Ben sizin Allah katında diri olduğunuza şehadet ediyorum''
dedikten sonra ''Onları ziyaret edin ve selam verin. Nefsim elinde olan Allah'a
yemin ediyorum ki, siz onlara selam verdikçe kıyamete kadar selamınızı iade
ederler'' diye buyurdu.
7- Hakim sahih gördüğü
bir rivayetle ve Beyhaki, Ebu Hureyre (r.a.)'dan yaptıkları nakle göre;
Resulullah (s.a.v.) Uhud'dan dönerken, Mus'ab bin Umeyr'i buldu, onun ve diğer
şehid düşen sahabilerin yanında durdu ve ''ben sizin Allah katında diri
olduğunuza şahidlik ediyorum,'' diye buyurduktan sonra, bunları ziyaret edin,
onlara selam verin. Nefsim elinde olan Allah'a yemin ediyorum ki, siz onlara
selam verdikçe onlar kıyamete kadar selamınızı size iade ederler'' diye
emretti.
8- Erbain et-Taiyyede,
Resulullah (s.a.v.)'den şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: ''Ölünün en fazla
sevdiği hal, dünyada sevdiği kişinin onu ziyaret etmesidir''
9- İbn-i Ebî Dünya,
Beyhaki —''Şuab''da— Muhammed bin Vasi'-den rivayet ettiklerine göre şöyle
demiştir: Bana ulaştı ki ölüler; perşembe, cuma ve cumartesi günlerinde gelen
ziyaretçilerinin ziyaretinin farkına varırlar.
10- Yine ibn-i Ebi
Dünya, Dahhak'dan, rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir: ''Kim Cumartesi günü
güneş doğmadan Önce bir kabri ziyaret ederse, ölü onun ziyaretinin farkına
varır.'' Ona, ''bu nasıl olur,'' demişler. O: ''Cuma gününün tesirinden
dolayıdır'' demiş.
MÜHİM BİR MESELE
---------------------------:
Subki, dedi ki:
Şehidlerin ve diğer ölülerin ruhları, kabirde cesede döndükleri, sahih hadis
ile sabittir. Esas ihtilaf ruhun, bedende devam edip etmediği ve cesedin
dünyadaki haline ruhla mı yoksa bila ruh mu döndüğüdür.
Hayat Allah'ın istediği
her yerde olur. Çünkü hayat için ruhun gerekliliği adi bir gerekliliktir. Aklî
bir gereklilik değildir. .Demek bedenin ruhla dünyadaki haline dönmesi aklın
caiz gördüğü bir şeydir.
Eğer bu konuda sahih
rivayet varsa tabi olunur ki alimlerden bir cemaat bunu zikretmiştir. Nebi Musa
(a.s.)'ın kabrinde namaz kılması da buna delildir.
Mirac gecesinde
Nebilerde görünen bütün sıfatlar da cisimlerin sıfatlarıdır. Bunun hakiki bir
hayat yani dünyadaki gibi bedenli bir hayat olmasından yemek, içmek gibi
gördüğümüz ihtiyaçlar ona gerekmez. Bu hayatın başka bir hükmü vardır. Ama
bilmek ve işitmek gibi duyular ise, hiç şüphesiz, Nebiler ve diğer ölüler için
de sabittir. (Subki'nin sözü bitti.)
Başkası da demiş ki:
Şehidlerin hayatı, cesedleri çürümediğinden cesedli bir hayat olduğunda ihtilaf
edilmiştir.
Beyhaki, ''El-îtikat''
kitabında demiştir ki: Nebilerin ruhları alındıktan sonra, ruhları onlara
döner. Onlar şehidler gibi Allah katında diridirler.
îbnü'l-Kayyim'de,
''Ruhların ziyaretleşme ve görüşmesi'' bahsinde demiş ki: ''Ruhlar iki
kısımdır. Nimet gören ruhlar ve azap gören ruhlar.. Azap görenler, görüşüp
ziyaretleşemezler. Nimet görenler ise serbesttirler, görüşürler,
ziyaretleşirler. Dünyadaki eski hatıralarını birbirine zikrederler. Her ruh,
aynı meslekte olan arkadaşıyla bulunur. Nebi Efendimiz (s.a.v.)'ın ruhu ise,
Refik-i A'la da olur.''
Allah buyuruyor ki:
''Kim Allah'a ve Resulüne itaat ederse, onlar, Allah'ın nimetlendirdiği
Nebiler, sıddıklar, şehidler ve salihlerle beraber olur. Onlar arkadaş olarak
ne iyidirler, [Nisa, 69]
Bu beraberlik, dünyada,
berzahda ve ahirette sabittir. însan bu üç diyarlarda sevdiğiyle beraber olur.
(İbn-i Kayyim'in sözü bitti.)
Şeydele, Kitab el-Burhan
fi ulum el-Kur'an'da demiş ki: Eğer denilse, ayet-i kerimede: ''Allah yolunda
katledilenleri ölü saymayınız. Onlar diridirler,'' [Bakara, 189] denilmiş.
Nasıl ölüler diri olur.
(Suyuti:) Derim ki,
Allah'ın onları kabirlerinde diriltmesi aklen caizdir. Ruhları cesedlerinin bir
bölümünde olur. Bütün cesed onunla lezzet alır. Tıpkı dünyadaki cesed, bir
organın lezzetiyle lezzetlendiği gibi.
Denilmiş ki, ayetten
maksat, şehid cesedlerinin kabirde çürümemesi ve eklemlerinin dağılmamasıdır.
Çünkü onlar kabirlerinde canlılar gibidirler.
Ebu Hayyan
''Tefsir''inde bu ayet hakkında demiş ki: Millet bu hayat hakkında ihtilafa
düştüler: Bir kısmı dedi ki: Maksat ruhlarının sağ kalmasıdır. (Kendini diri
bilmesidir) Çünkü biz cesedlerinin bozulduğunu görüyoruz. Bazıları da dedi ki:
Şehid cismen ve ruhen diridir. Bizim bunu anlamamamız, zarar vermez. Biz onları
ölü gördüğümüz halde, onların diri olması mümkündür. Nitekim ayet-i kerime'de: ''Sen
dağları sabit zannedersin, halbuki onlar bulut gibi geçiyorlar [Neml, 77]
denilmektedir. Hem rüya gören adam lezzet veya elem aldığı halde, hiç yerinden
kıpırdamıyor. Ben derim ki, işte bunun için Allah (Celle Celalühü): ''Onlar
diridirler, fakat siz anlamazsınız'' diye buyuruyor. Mü'minlerin, bu hayatı his
ve idrak ile anlamayacaklarını bildiriyor ve bu hayat olmasaydı diğer ölülerden
bir farkı kalmazdı... Çünkü bütün ölüler ruhen diridirler. Hem de bütün
müminler, ruhların diri olduğunu biliyorlardı ve o zaman ''Fakat siz
anlamazsınız'' mealindeki ayet-i kerimeye bir mana verilmezdi. Allah bazı
velilerinin keşfini açar bu gizli hayatı müşahede ederler.
---------------------------------------------------------------------
11- Süheyli,
Delailü'n-Nübüvvet'de, bir sahabiden nakletmiş ki, O Uhud'da bir yeri kazarken,
bir pencere açılmış, bakmış ki, bir adam yatak üzerinde oturmuş. Elinde bir
Kur'an var, okuyor. Önünde yeşil bir bahçe var. Sahabe anladı ki o şehiddir.
Çünkü yüzünde bir yara izi vardı.
Hayyan da bunu rivayet
etmiştir.
12- Rafii'nin salih bir
kuldan rivayet ettiği de buna benzer. O demiş ki: Abid bir adama bir kabir
kazdım. Onu lahdine koydum. Ben lahdi düzeltirken yanındaki kabirden bir taş
düştü. Baktım yaşlı bir adam kabrinde oturmuş, üzerinde beyaz bir elbise
gıcırdıyor. Odacığında altınla yazılmış bir Kur'an var. Başını kaldırdı, bana
baktı. ''Allah seni bağışlasın Kıyamet koptu mu?'' dedi. Ben ''hayır'' dedim.
O, ''Öyle ise taşı yerine koy. Allah senden razı olsun'', dedi. Ben de taşı yerine
koyup kapattım.
13- Yine Rafiî demiş ki,
güvenilir kabir kazıcı birisinden işittik ki: O bir yeri kazırken yatağında
oturmuş, altmda nehir akan, elinde Kur'an okuyan bir insana rastlamış,
bayılmış. Sonra kabirden çıkartılmış, fakat başına ne geldiğini kimse
bilememiş. Ve ancak üçüncü gün ayılmış.
14- Yine, Şeyh Necmeddin
el-îsbehani, naklettiğine göre, o defneidilen birinin cenazesinde bulunmuş.
Telkin edici oturup telkini okumuş, ölü telkini işitmiş, demiş ki, diri diri
telkin edilen bir ölüden hayrette kalmıyor musunuz?
15- İbn-i Recep de,
Ferrad bin Cemil yoluyla rivayet ettiğine göre Ebü'l-Mügîre, Muafa bin Muğîre
gibi hiç kimseyi görmedim demiş ve faziletini zikredip dostlarından onun
hakkında şöyle bir rivayet nakletmiştir: Muafa bin îmran defn edildikten sonra
bir borç sahibi, kabrine gelmiş bakmış ki, kelime-i tevhid ona telkin ediliyor.
O da la ilahe illallah'' diyor.
16- Yine Rafii, Tenbihin
Şarihi Şafii imamlarından olan ''Muhibb-i Taberi'den rivayet ettiğine göre
şöyle demiş: Şeyh İsmail el-Hadremi ile Zebid Makberinde idik. Şeyh bana ''Ya
Muhibbuddin ölülerin konuştuklarına inanır mısın?'' Ben ''evet'' dedim. O dedi
ki, ''Şu kabrin sahibi bana 'ben cenneti dolduracaklardanım' diyor.''
17- Yine Rafii, Şeyh
İsmail'den nakline göre, o Yemen kabristanlarından birisinde geçmiş şiddetli
bir şekilde ağlamış. Hüzün sarmış, sonra sevinip şiddetli bir şekilde gülmüş.
Bu durumu ondan sorulmuş. Demiş ki bu kabristan bana açıldı. Azap çektiklerini gördüm.
Sonra kurtulmaları için Allah'a yalvardım. Bana denildi ki: ''Senin şefaatini
kabul ettik. Şu kabrin sahibesi ya ustad İsmail! Ben de bunlarla beraber miyim?
Ben filan müzisyenim'' dedi. Ben ''Evet sen de onlarla berabersin'' dedim. İşte
bunun için güldüm.
18- Şeyh Abdulgaffar
''Tevhid'' kitabında yazdığına göre, Kadı Burhaneddin bin Sahib Şerefuddin
el-Gairi ona demiş ki: Şeyh Eminüddin ile Kahire'ye girmeden önce bizimle
beraber idi, yolda öldü. Biz şehrin kapısına vardığımızda; onlar ölüyü şehre sokmadılar.
Şeyh Eminüddin parmağını ve elini kaldırınca bize yol verdiler; biz de girdik.
19- Yine Şeyh
Abdulgaffar nakline göre, bir Derviş, adamın birinden rivayet etmiş ki; O adam
Karafat'da, Türbede bir gençle fuhuş yapmak istemiş, genç şöyle karşılık
vermiş: ''Vallahi ben burada Allah'a asla isyan etmem. Bir sefer bu işi burada
yaptım, kabir açıldı ve ölü dedi ki: Allah'tan utanmıyor musunuz''
20- Yine Rafii'nin
rivayetine göre, Zeyneddin el-Busi fakih Abdurrahman en-Neviri' hakkmda demiş
ki: O Mansura'da iken müslümanlarla beraber esir düştüğünde Kur'an'dan şu ayeti
okuyordu: ''Allah yolunda katledilenleri ölü saymayınız. Onlar Allah katında
diridirler, rızıklanirlar.'' Nihayet fakih Abdurrahman öldürüldü. Haçlı
ordularından biri geldi. Elinde bir harbe vardı, iki eliyle ona vurdu ve ''Ey
müslümanların papazı, sen diyorsun ki: 'Rabbimiz diyor: Onlar diridirler,
rızıklanırlar; göster bakalım'' dedi. Birden fakih Abdurrahman başını kaldırdı
ve iki sefer ''Kabe'nin Rabbine and olsun diridirler'' dedi. Bunun üzerine
Haçlı atından indi, onun yüzünü öptü ve memleketine götürmek için yardımcısına
emretti.
21- Kuşeyri'nin
''Rîsalesinde, senediyle Şeyh Ebu Said el-Harraz'-dan rivayet edildiğine göre
şöyle demiştir: Ben Mekke'de idim. Şeybe Oğulları kapısında bir ölü gördüm. Ona
baktığımda yüzüme güldü. Ve bana ''Ya Ebu Saîd, bilmez miydin, Allah'ın
dostları ölseler de diridirler. Onlar ölmezler, ancak bu diyardan başka bir
diyara göç ederler.
22- Yine Kuşeyri'nin
''Risale''sinde, Şeyh Ebu Ali er-Ruzbari'den rivayet edildiğine göre; O bir
fakiri kabrine koymuş. Kefeninin başını açtığında başını toprağa bırakmış ki,
Allah fakirliğine rahmet etsin. - Ebu Ali dedi ki; O fakir gözlerini açtı ve
''Ya Eba Ali, nazımı çekenin önünde beni sefil gösterme'' dedi. Ben ''Efendim,
ölümden sonra, hayat mı olur'' dedim. Bana dedi ki: ''Hayır ben diriyim,
Allah'ın bütün dostları diridirler, yarın makamımla sana yardım edeceğim.''
23- Yine Kuşeyri'nin
''Risalesi''nde bir kefendizden rivayet ettiğine göre; Bir hanım vefat etti, millet
namazını kıldı. O kefendiz de kabrin yerini öğrenmek için namazını kıldı. Akşam
karanlık her tarafı kuşatınca gitti, kabri açtı. Kadın. ''Sübhanellah, mağfur
bir adam, mağfure bir kadının kefenini alıyor'' dedi. Kefendiz dedi ki:
''Zannet ki sen mağfuresin. Ben neden mağfur olayım. Hanım: ''Allah beni ve
benim üzerime namaz kılan herkesi mağfiret etti. Sen de namazımı kılmıştın.
Bunun üzerine kefendiz kabri kapatır, sonra tevbe eder ve tevbesi üzerine
kalır.''
24- Yine Kuşeyri'nin
''Risale''sinde, senediyle, İbrahim bin benden rivayet edildiğine göre, şöyle
demiştir: ''Güzel huylu bir genç bana arkadaşlık etti. Öldü, kalbimi çok meşgul
etti ve yıkamasmı üstlendim. Dehşetimden önce sol tarafına başladım. Sol elini
benden aldı. Sonra sağ elini verdi. Ben *Ey oğulcuğum, sen doğrusun. Ben yanlış
yaptım'' dedim.
25- Yine Kuşeyri'nin
''Risale'' sinde, senediyle, İbrahim Seyhan'dan rivayet edildiğine göre, şöyle
demiştir: Ben bir müridi yıkadım. Benim büyük baş parmağımı tuttu. Ben ''Ey
oğulcuğum, elimi bırak. Biliyorum sen ölü değilsin. Yalnız bir diyardan öbür
diyara naklolmuşsun'' dedim; elimi bıraktı.
26- Yine o ''Risalemde,
İbrahim bin Seyhan'dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: Mekke'de bir
mürid bana geldi, ''Ya üstad, yarın öğleyin ben öleceğim. Bu dinarı al,
yarısıyla kabrimi kaz, diğer yarısıyla da kefenimi al. ''Ertesi gün öğlen vakti
girdiğinde adam geldi, Kabeyi tavaf etti, sonra uzaklaşıp öldü. Ben onu kabrine
koyduğum zaman gözlerini açtı. Ben ''Öldükten sonra da mı hayat olur?'' dedim.
O ''Ben Allah'ı sevenlerdenim. Allah'ı seven herkes diridir'' dedi.
27- Kuşeyri dedi ki;
Üstad Ebu Ali ed-Dekkak'dan işittim ki, diyor: Ebu Amr el-Bîkendi, bir gün
yolda giderken bir topluluk görmüş? bozulduğundan dolayı bir genci aralarından
çıkarmak İstiyorlarmış. Anası da ağlayıp arabuluculuk etmek istiyormuş. Ebu Ali
''bu sefer benim hatırım için bağışlayın'' demiş. Bir kaç gün sonra anasını
görmüş, oğlunun ne durumda olduğunu sormuş. Anası demiş ki: ''Oğlum öldü ve
ölümüyle sevinmesinler diye, komşulara söylememeyi tavsiye etti ve bana ''Allah
katında benim için arabuluculuk yap (yalvar) dedi. Ben yalvardım, sonra
kabrinin başına gittim. Baktım bir ses diyor ki: Dön anneciğim. Ben artık kerim
olan Rabbime kavuştum.''
28- Rafiî,
Kifayet'ül-Mütekid'te ... salih birisinden rivayet ettiğine göre: O babasının
kabrine gider ve onunla konuşurdu.
29- Yine Rafii'den:
Büyük alim, meşhur veli, Ahmed bin Musa bin Acil kabrinde Nur suresini
okuduğunu bazı muttaki alim talebeleri rivayet etmişlerdir ve bu olay şöhret
bulmuştur.
30- İbn-i Ebî Dünya,
''Kabirler'' kitabında, zayıf bir senedle Ömer bin el-Hattab (r.a.)'dan rivayet
ettiğine göre: O Baki mezarından geçmiş; ''Ey Kabirdeküer, selam size... Bizde
olan haberler, hanımlarınız evlendi, evlerinizde başkaları oturuyor, mallarınız
dağıtıldı'' demiş. Birden gaipten bir ses: ''Ya Ömer bin Hattab! Bizdeki
haberler de, yaptıklarımızın karşılığını bulduk, verdiğimizi kazandık,
bıraktıklarımızı kaybettik'' demiştir.
31- Hakim ''Nisabur
Tarihin''de, Beyhaki, ibn-i Asakîr, Dimaşk Tarihi'nde, zayıf bir senedle, Said
bin el-Museyyib (r.a.)'-dan rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir: Ali bin
Ebi Talib (r.a.) ile Medine kabristanına girdik. Ali, ''Esselamu Aleykum ve
Rahmetüllahi siz mi bize haber vereceksiniz, yoksa biz mi size haber verelim''
dedi. Birden kabirden bir ses: ''Ve aleykum es-selam ve rahmetullah! Ya
Emir'el-Müminin, bizden sonra olanları bize anlat'' dedi.
Hz. Ali (r.a.):
''Hanımlarınız evlendi, mallarınız dağıtıldı, çocuklarınız yetimler içinde
duruyor. Diktiğiniz binalarda şimdi düşmanlarınız oturuyor, îşte haberlerimiz
bunlardır. Sizde ne var?'' dedi. Ölülerden biri ona cevap verdi: ''Kefenler
yırtıldı. Saçlar dağıldı. Deriler soyuldu. Gözümüz ve burnumuz, kan ve irin
akıttı. Yaptıklarımızın karşılığını bulduk. Bıraktığımızı kaybettik ve biz
amellere bağlıyız.''
32- İbn-i Ebi Dünya,
''Kabirler'' kitabında, Yunus bin Ebu Fürat'tan rivayet ettiğine göre: Bir adam
kabir kazmış, güneşten korunmak için içine oturunca soğuk bir hava sırtına
vurmuş. Yüzünü çevirmiş, bakmış hava küçük bir delikten geliyor. Parmaklariyle
gediği genişletip bakmış ki, göz alacak kadar geniş bir yerde, saçları taranmış
ve boyanmış yaşlı bir adam duruyor.
33- İbn-i Cerir
Tenzib'ül-Asar'da, ibn-i Ebî Dünya ''Öldükten sonra yaşayanlar'' kitabında,
Beyhaki Delail'de, Attaf bin Halid'den rivayet ettiklerine göre halası ona
şöyle anlatmıştır; ''Bir gün şehidlerin kabirlerine gittim. Daha önce de
devamlı olarak uğruyordum. Hamza (r.a.)'in kabrine vardım. Yanında namaz
kıldım. Vadide ses seda yoktu. Namazı bitirdiğimde ''Esselamu Aleykum'' dedim.
Yer altından bana selamın iade edildiğini işittim. Allah'ın beni yarattığmı
bildiğim ve gece gündüzü tanıdığım gibi o sesin yer altından geldiğini bildim.
Bundan dolayı tüylerim diken diken oldu...
34- Hakim sahih bir
rivayetle ve Beyhaki ''Delail''de yine Attaf bin Halid el-Mahzumi'den tahric
ettiklerine göre, Abdullah bin Abdullah bin Ebu Bekir, Abdullah (r.a.)'dan
şöyle rivayet etmiştir: ''Nebi (s.a.v.) Uhud'daki şehidlerin kabirlerini ziyaret
etti ve şöyle buyurdu: Ya Rabbi kulun ve Nebiin, bunların şehid olduğuna, kim
bunlara selam verirse, kıyamete kadar selamı iade ettiklerine şahidlik
ediyor.''
Attar dedi ki: Halam,
bana rivayet etti ki: Ben -şehidlerin kabirlerini ziyaret ettim. Yanımda yalnız
iki oğul vardı, bineğimi tutuyorlardı. Ben şehidlere selam verdim. Selamımın
iade edildiğini işittim. Vallahi biz birbirimizi tanıdığımız gibi sizi
tanıyoruz, dediler. Tüylerim diken diken oldu. ''Oğlum bineğimi yaklaştır''
dedim ve hemen bindim.
35- Beyhaki, Vakidi'den
rivayet ettiğine göre; Nebi (s.a.v.) her sene Uhud'daki şehidleri ziyaret
ederdi. Dağdaki yola ulaştığı zaman, ''Sabrettiğinizden dolayı selam içinde
kaimiz, ne güzel makamdasınız'' [Rad, 24] diye buyurdu. Sonra, Ebu Bekir
es-Sıddık (r.a.)'da her sene onları böyle ziyaret ederdi. Sonra Ömer (r.a.),
sonra Osman (r.a.) onun gibi ziyaret ederlerdi. Resulullah (s.a.v.)'in kızı
Fatıma (r.anha)'da Uhud'a gelip dua ederdi.
Sa'd bin Ebi Vakkas
onlara selam verir ve arkadaşlarına dönüp: ''Selamımınızı size iade eden bir
topluluğa selam vermez misiniz?'' derdi. Fatıma el-Huzaiye (r.a.) şöyle derdi:
Ben güneş batarken kendimi şehidlerin kabrinin yanında gördüğümü hatırlıyorum.
Beraberimde kız kardeşim vardı. Ben ona gel Hamzanın kabrine selam verelim,
dedim. Kardeşim geldi. Kabrinin başında durduk. ''Ya Resulullahın amcası
selamün aleyküm'' diye selam verdik. Kabirden bir ses: ''Ve aleyküm es-Selam ve
rahmetullah''ı işittik. Uhudda da kimse yoktu.
36- Beyhaki... Haşim bin
Muhammed el-Amri'den şöyle dediğini rivayet etmiştir: Medine'de, Cuma günü
akşamleyin babam beni şehidlerin kabrini ziyaret etmeye götürdü. Ben arkasında
yürüyordum. Kabirlere vardığımızda babam yüksek bir sesle: - Sabrettiğinizden
dolayı selam içinde olun. O gidilecek ne güzel makamdır,'' dedi. [Ra'd 24] ''Ya
Ebu Abdullah ve aleykesselam'' diye cevap verildi. Babam bana döndü ''Sen mi
cevap verdin oğlum'' dedi! Ben ''hayır'' dedim. Beni sağına aldı, selamı
söylediği her seferinde, selam iade ediliyordu. Üç sefer böyle yaptı. Sonra,
secdeye kapandı.
37- îbn-i Ebi Dünya,
Abdülvahid bin Zeyyad'dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir: Biz bir
savaşta idik. Dağıldığımızda bir arkadaşımızı kaybettik. Oradaki bir ormanlık
içinde öldürülmüş olarak bulduk. Etrafında başı üstünde def çalan kızlar vardı.
Bizi gördüklerinde dağıldılar. Daha nereye gittiklerini göremedik.
38- İbn-i Sa'd, Saîd bin
Müseyyip'den rivayet ettiğine göre, ''Savaş günlerinde mîllet savaşırken o camiye
sığınıyormuş. Namaz vakti girdiğinde, kabirden yani Nebi efendimizin kabrinden
ezan sesi geldiğini işitirmiş.
39- Zübeyir bin Bekkar,
Ahbarü'I-Medine'de yazdığına göre, Muhammed bin Abdülaziz bin Muhammed Bekir
bin Muhammedden şöyle demiştir: ''Savaş günleri üç gün Resul-i Ekremin
mescidinde ezan terkedildi. Millet savaşa gitti. Said bin Müseyyib mescidde
oturdu. O dedi ki: Ben sıkıldım. Resulullah (s.a.v.)'in kabrine yanaştım. Öğle
vakti girdiğinde kabirden ezan sesini işittim. İki rekat namaz kıldım. Sonra
kamet sesini işittim. Öğleyi kıldım. Üç gün boyunca böyle her vakit, ezan ve
kamet sesini işittim. Üçüncü gün millet döndü, müezzinler ezan okumaya başladı.
Ben bir daha kabirden ezan sesini aradım. Bir şey işitmedim.''
40- Ebu Nuaym ''Delailün
Nübüvve''de başka bir yönden. Said bin Müseyyib'den rivayet ettiğine göre şöyle
demiştir: ''Hatırlıyorum: Savaş gecelerinde. Mescidi Nebevi'de benden başka
kimse yoktu. Namaz vakti girdiğinde kabirden ezan sesini işitirdim. Ben durup
namaz kılardım. Şamlılar ise gurup gurup mescide girip ''şu yaşlı deliye bak''
derlerdi.''
41- Lalkai ''Sünnet''de,
Yahya bin Main'den rivayet ettiğine göre, bir kabir kazıcısı ona şöyle
demiştir: Bu kabirlerde gördüğüm en acaip şey: Bir kabirden, hastanın inlemesi
gibi bir inleme işittim. Bir kabirden de, müezzin ezan okurken müezzine cevap
verdiğini işittim.
42- Hars bin Esed
el-Muhasibî'den rivayet edildiğine göre, demiştir ki: ''Ben kabristanda idim.
Bir kabirden iki sefer ''Ah!. Allah azab ah!'' diye işittim.''
43- İbn-i Asakir, A'meş
bin Minhal tarikiyle ibn-i Amr dan senediyle rivayet ettiğine göre, şöyle
demiştir: Ben Şam'da, Hüseyin (r.a.)'ın başı taşınırken gördüm. Önünde biri
Kehf suresini okuyordu. Ta ''Hayır sen ashab-ı kehf ve Rakîmi acayip
ayetlerimizden sandın'' [Kehf, 9] mealindeki ayete gelince, Hüseyin (r.a.)'ın
başı keskin bir dille ''Ashabı Kehf'den daha acayip benim öldürülmem ve burada
taşınmamdır'' dedi.
44- Hafız Zehebi,
''Tarihlinde şöyle demiştir: Halife Vasık, hadis imamlarından birisi olan Ahmed
bin Nasr el-Huzaî'ye Kur'an'ın mahluk olduğunu dedirtmek istedi. O kabul
etmedi. Bunun üzerine Bağdat'ta başını kesip astı. Yanına bir nöbetçi bıraktı
ki, okla yönünü kıbleden çevirsin. Nöbetçi dedi ki, geceleyin baş hep kıbleye
döner, açık bir lisan ile Yasin suresini okurdu.
Zehebi demiş ki bu kıssa
çok yönlerden rivayet edilmiştir. Bir yönü Hatibin İbrahim bin İsmail bin
Halef'den rivayet ettiğidir. Demiş ki: Dayım Ahmed bin Nasr, işkence ile
öldürüldüğü ve asıldığı zaman, dediler ki, başı geceleyin Kur*an okuyor. Ben
gittim, yakın bir yerde geceledim. Millet yattığında Ankebut suresinin şu beş
ayetlerini okuyordu: ''Elif Lam Mim. İnsanlar inandık deyip kurtulacaklarını mı
sanırlar.'' [Ankebut, 1] Bunun üzerine titremeye başladım.
45- îbn-i Asakir, İmam Leys'in
katibi Ebu Salih tarikiyle, Yahya bin Ebu Eyyub el-Huzai'den rivayet ettiğine
göre şöyle demiştir: Birisinden işittim anlatıyordu: Ömer bin Hattab (r.a.)
zamanında mescide kapanmış, abid bir genç vardı. Ömer (r.a.) ın çok hoşuna
giderdi. Yaşlı bir babası da vardı. Genç yatsıyı kıldığı zaman, babasına
dönerdi. Yolu da bir kadının kapısından geçerdi. Kadın ona meftun olmuştu. Yol
üzerinde kendini ona takdim ederdi. Bir gece genç oradan geçerken, kadın onu
aldatmaya başladı. Ta genci peşine taktı. Genç kapıya vardığında kadm içeri
girdi. O da içeri girdi. Allah'ı zikretti. Sıkıntısını gidermek istedi. Ve şu
ayet-i kerime dili üzerine aktı. ''Şeytandan, muttaki olanlara bir musibet
dokunsa Allah'ı anar hemen yolu görürler.''[Araf, 201] Sonra bayıldı. Kadın
hizmetçisini çağirdı, yardımlaşarak, onu evine bıraktılar. O akşam babasına
gelmekte gecikmişti. Babası çıkıp onu arıyordu. Baktı kapıda baygın yatmış.
Bazı akrabalarını çağırdı, onu içeri aldılar. Geceden hayli zaman geçtikten
sonra ancak ayıldı. Babası; Oğlum ne oldu sana dedi: O hayırdır baba, dedi.
Babası Allah hakkı için söyle ne oldu? Oğlum! dedi, o da babasına durumu
anlattı. Babası, Evet oğlum hangi ayeti okudun. Genç yukardaki ayeti bir daha
okudu. Ve hemen bir daha bayıldı, ellediler, baktılar ki ölüdür. Yıkadılar,
geceleyin çıkıp defnettiler. Sabah olunca haber Hz. Ömer (r.a.)'e ulaştı. Ömer
(r.a.) Geldi babasını taziye etti. Neden beni çağırmadın, dedi. Babası ya
Emir'el-müminin geceleyin oldu, dedi. Hz. Ömer (r.a.) öyle ise beni kabrine götürün,
dedi. O ve beraberindekiler kabre gittiler.
Hz. Ömer ya filan, dedi.
(Rabbinden korkan için iki cennet vardır.)[Rahman, 46] mealindeki ayeti okudu.
Genç kabrin içinden ya Ömer Allah onları Cennette bana iki sefer verdi, dedi.
46- İbn-i Ebi Dünya, Beyhaki
''Delailü'n-Nübüvvet-de Mütemir bin Süleyman yoluyla... îbn-i Mina'dan rivayet
ettiklerine göre, şöyle demiştir: Kabristana girdim. İki rekat hafif namaz
kıldım. Sonra bir kabre yaslandım. Vallahi ben uyanık iken işittim ki, birisi
kabirde diyor; Kalk bana eziyet verdin. Siz çalışırsınız, fakat bilmezsiniz.
Biz ise biliriz, fakat çalışamıyoruz. Vallahi senin gibi iki rekat namaz
kılsaydım benim için dünya ve içindekilerden daha sevimli olurdu.
47- Ebu Nuaym HiIye''de
Amr bin Vakit yoluyla, Yunus bin Hillis'den rivayet ettiğine göre; Ben Cuma
günü seher vakti Şam Kabristanından geçerken şöyle bir sesi işittim: Ya Yunus
bin Hillis! Sizler her ay hacca gidiyor, umre yapıyor. Her gün beş vakit namaz
kılıyorsunuz. Çalışıyorsunuz, fakat bilmiyorsunuz, biz ise biliyoruz fakat
çalışamıyoruz.
Ben döndüm, selam
verdim, selamım iade edilmedi. Sübhanallah! sözünüzü işitiyorum. Selam
veriyorum, selamımı iade etmiyorsunuz, dedim. Onlar dediler ki, biz senin
selamını işittik ve bunu iade etmek bir sevaptır. Halbuki günah-sevap ile
aramızda perde çekilmiştir.
48- İbn-i Asakîf,
''Evzai''den rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir: Meysere bin Hillis, Tevma
kapısının kabristanından geçti. Kör olduğu için yanında bir rehberi vardı. Selam
verdi: ''Ey kabristanlılar siz bizim öncülerimizsiniz, biz de peşinizden
geleceğiz. Allah bize de size de rahmet etsin. Durumumuz sizden pek farklı
değildir, dedi. Bunun üzerine Allah bir ölüye ruhu indirdi, ona cevap verdi:
''Ey dünyadakiler! siz her ay dört sefer hac edersiniz, dedi. Meysere: Nereye
gidiyorsun? diye sordu. Cuma'ya, bilmiyor musun? O makbul, mebrur bir hacdır.
Sonra Meysere sordu: Dünyadan oraya götürdüğünüz en hayırlı şey nedir? O,
''istiğfardır. Fakat elimize kilit vuruldu. Ne iyiliğimiz artar ne de
kötülüğümüz'' diye ona cevap verdi.
49- Ibn-i Asakir,
Muhammed bin Ishak, el-Haris tarikiyle... Umeyr bin el-Habbab es-Sülenıi'den
rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir: ''Ben ve sekiz arkadaşım, Emeviler
zamanında esir düştük. Bizans İmparatorunun yanına götürüldük. Arkadaşlarımın
başlarının vurulmasını emretti. Ben de başım vurulmak için ileri sürüldüm.
Fakat bazı patrikler, kralın başını, ayağını Öpmeye başladılar. Bağışlanmamı
istediler. Bunun üzerine beni evinin içine serbest bıraktı. Güzel bir kızı
vardı. Çağırdı. ''İşte bu kızımdır sana vereceğim, malımı da seninle
paylaşırım. Benini mevkiimi görüyorsun, dinime gir, sana bütün bunları
yapayım'' dedi. Ben, ''dünya malı ve kadın için dinimi terkedemem.'' dedim. Kaç
gün öyle durdu, hep aynı şeyi bana arzediyordu. Bir gün kızı beni bahçeye
çağırdı, ''neden babamın dediklerini kabul etmiyorsun'' dedi. Ben ''kadın için,
dünya için dinimi terkedemem'' dedim. Kız, ''bizde kalmak mı istiyorsun, yoksa
memleketine kavuşmak mı istiyorsun?'' dedi. Ben, ''memleketime gitmek
istiyorum'' dedim. Bana gökte bir yıldız gösterdi. Bu yıldız hizasında
geceleyin yürü, gündüzleyin gizlen. Bu yıldız seni memleketine ulaştırır''
dedi. Sonra bana zahire hazırladı. Ben çıktım, üç gece yürüdüm. Gündüzleri gizleniyordum.
Ben dördüncü gün bir yerde gizlenirken, bir süvari kervanını gördüm. ''Artık,
yakalandım'', dedim üzerime vardılar, gördüm ki süvariler arkadaşlarımdır.
Başkalarıyla beraber, doru atlara binmişler. Bana ''Umeyr misin?'' dediler. Ben
''evet Umeyr'im; sîz öldürülmediniz mi?'' dedim, ''Evet, fakat Allah şehidleri
kaldırdı, Ömer bin Abdülazizin cenazesine gitmeleri için izin verdi'' dediler.
Beraberinde olan birisi; Ya Umeyr ver elini bana'' dedi. Elimi verdim, beni
arkasına aldı. Bir miktar gittik, sonra Beni fırlattı, Cezire'deki evimin
yanına düştüm. Fakat vücudumda hiç bir yara olmadı.
50- İbnül-Cevzi
''Uyun'el-Hikayat'' kitabında, senediyle, Ebu Ali ed-Darir'den —Ebu Müslim
Tarsusu, kurarken, ilk orada oturanlardan birisidir— rivayet ettiğine göre,
şöyle demiştir: Şam'dan üç kardeş savaşa çıkmışlardı. Cesur ve süvari idiler.
Bir seferinde Bizans onları esir aldı, kral, onlara ''yönetimi size devredeyim,
kızlarımı sizinle evlendireyim, fakat dinim olan hıristiyanhğa girin'' dedi.
Onlar, kabul etmediler ve ''ya Muhammed!'' diye bağırdılar. Kral üç tane kazan
getirdi, içine yağ döktürdü, sonra altlarına ateş yaktırdı. Hergün o üç kardeş
kazanların başına getirilir, ''ya hıristiyanlığa girmeyi veya kazanların içine
girmeyi'' tercih etmek arasında bırakıyorlardı. Fakat bir türlü kabul
ettiremediler. Önceden büyüğü atıldı, sonra ortancası en sonda kalan küçüğü ise
halen herşeyle onu dininden vazgeçirmek istiyorlardı.
Kafirin birisi kalktı,
''Ey kral ben onu dininden vazgeçiririm'' dedi.. Kral ''ne ile'' dedi. Ö,
''bilirsin, Araplar kadına meftundurlar ve Bizans içinde kızımdan daha güzel de
yoktur. Onu bana ver, kızımla başbaşa bırakayım. O, onu dininden vazgeçirir,''
dedi. Kral, oğlanı verdi ve kırk gün mühlet tanıdı. Adam onu getirdi, kızının
yanma bıraktı. Kızına durumu bildirdi. Kız ''Bırak onu ben üstesinen gelirim''
dedi. Genç kızla beraber kaldı. Gündüzü oruçlu, gecesi kaim idi. Mühlet
bitinceye kadar, öyle devam etti. Kafir adam, ''kızına ne yaptın?'' dedi.
Kız, bir şey yapamadım.
Bu adam iki kardeşini kaybetti. Korkarım ki, çekilmesi kardeşleri için olsun.
Onların izini gördükçe onda can kalmaz. Fakat, git, kraldan mühletini
arttırmasını iste, beni ve onu birkaç gün, başka bir memlekete götür. Adam
onları başka bir köye götürdü. Bir kaç gün orada kaldılar, yine gündüzü oruçlu
geceyi kaim olarak geçiriyordu.
İkinci mühletin
bitmesine bir kaç gün kala, kız ona: Ey arkadaş, ben senin büyük bir Rabb'a
taptığını görüyorum, ben senin dinine giriyorum. Ve ecdadımın dinini bıraktım''
dedi. Genç: ''Öyle ise nasıl kurtulurum'' dedi. Kız: ''Ben sana yardım ederim''
dedi. Ona bir binek getirdi. İkisi bindiler, geceleyin yürür, günüzîeyin
gizlenirlerdi.''
Onlar bir gece yolu
aşarken, at ayaklarının sesini işittiler. Baktılar ki, iki kardeşi ile beraber,
ona gönderilen meleklerdir. Kardeşlerine selam verdi, hallerini sordu.
Kardeşleri dediler ki: ''Başımıza gelen yalnız, kazana ilk sokulduğumuzdu.
Sonra Firdevs cennetine çıktık. Allah bizi sana gönderdi ki senin bu genç kızla
evlenmeni görelim. Nikahlarını kıydılar ve döndüler. Genç Şam'a geldi, kızla
beraber oturdu. Ve bu olay ile meşhur olmuştular. Şam ehli de biliyorlardı.
Hatta bazı şairler, onlar hakkında şiir söylemişler: Bir beyti şudur: Doğrular,
doğruluk hürmetine Hayatta da ölümde de kurtulurlar.
51- ibn-i Asakir, Ebu
Muti' Muaviye bin Yahya'dan rivayete göre: Hulus'lu bir yaşlı, sabah olmuş diye
çıkıp camiye gitmiş. Geceyi camide geçirmiş. Kubbe altında iken, düzlükte
süvarilerin zil sesini işitmiş. Bakmış ki, süvariler, birbiriyle karşılaşıp birbirine
''Nereden geldiniz'' diye soruyorlar. ''Bizimle beraber değil miydiniz?
deyince, diğerleri ''hayır, biz Büdeyle Halid bin Ma'den*in cenazesinden
geliyoruz'' demişler. Yaşlı adam sabahlayınca, arkadaşlarına durumu anlattı,
ikinci gece yarısı posta geldi, Halid bin Ma'dan'ın ölüm haberini getirdi.
52- İbn-i Ebi Dünya
''Kabirler'' kitabında ve İbn-i Asakir, Şa'bi'den rivayet ettiklerine göre;
Sahabi olan Safvan bin Ümeyye (r.a.) bir kabristanda idi. Baktı ki bir cenaze
geliyor ve kabrin birisinden acıklı, hüzünlü bir ses, şiir okuyor: Kefen, tabut
içinde nimet vermiş sana Allah (Azze ve Celle): Kabrin karanlığından, toprak
kokusundan korkma asla.
Ravi dedi ki: Safvan
haberi millete anlattı. Erircesine ağladılar. Sonra Safvan'a ''bilir misin,
şiir kim için söylendi?'' dediler. ''Hayır'' dedi. Onlar dediler ki: O bu tabut
içindeki hanımdır. Kız kardeşi geçen sene ölmüştü. (Gelen ses galiba onun
kabrinden gelmiştir. Şimdi ölen ablasına korkma diyor) Safvan dedi ki, ''Ben
ölülerin konuşmadığını bildiğimden bu ses nerden geliyor'' diye söylemiştim.
53- Yine İbn-i Ebi
Dünya, Saîd bin Haşim es-Süllemi'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
''Mahalleden bir adam, kızın birisiyle evlenip düğün yaptılar. Eğlence
düzenlediler, evleri kabristanın yanında idi. Vallahi onlar, o gece eğlence
içinde iken, birden korkunç bir ses işittiler, dizilip dinlediler, baktılar ki,
kabirden bağıran bir ses: Ey fani lehviyaün lezzetine dalanlar. Bir gün ölüm
eğlenceyi silip atar. Sabah nicelerini lezzet içinde gördük, Akşam, ailesinden
yetim garip bulduk.
54- Yine îbn-i Ebî Dünya
Salih el-Meri'den rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir: Çok sıcak bir günde
kabristana girdim. Kabirleri sönük gördüm. Sübhanallah, ruh ve cesediniz
birbirinden ayrldıktan sonra, kim onları birleştirir, sizi diriltir ve kabirden
sizi çıkartır, bu kadar çürüdükten sonra?., dedim.
Ravi dedi ki: O çukurlar
arasında bir ses ''Ya Salih'' diye çağırdı, şu ayeti okudu: ''Onun ayetlerinden
biri de: ''Yer ve göğün onun emri ile durmasıdır. Sonra sizi yerden istediği
zaman hemen çıkarsınız'' [Rum, 25] O sesten dolayı öyle korktum ki, yüzüstü
yere düştüm.
55- Yine îbn-i Ebî
Dünya, Sabit el-Bennani'den rivayet ettiğine göre; O bir kabristanda kendi kendine
konuşuyormuş. Birden gaybdan ''Ya Sabit! Onları sessiz görüyorsun da onların
çoğu hüzündedir'' diye bir ses işitmiş. Yüzünü çevirmiş, fakat kimseyi
görememiş.
56- Yine îbn-i Ebî
Dünya, Beşir bin Mansur'dan rivayet ejtiğinö göre, Ata el-Ezrak ona şöyle
demiştir: Kabristana girdiğin zaman, kalbin aralarında bulunduğun kişilerle
olsun. Çünkü ben, bir kabristanda idim. Kendimi düşünüyordum, birden gaipten
bir ses: ''Ey gafil, neyi düşünüyorsun, sen nimet içinde dönen {veya azap
içinde kıvrananlar arasındasın.'' dedi.
57- Suvar bin Mus'ab,
el-Hemedani nakli ile babasından rivayet edildiğine göre; İki kardeş komşusu
vardı. Her biri diğerini eşi görülmemiş bir şekilde severdi. Büyüğü îsfehana
gitti, küçüğü Öldü. Büyüğü yedi ay, onun kabrine gidip geldi. Bir gün
arkasından gaybtan bir ses; şu şiiri söyledi: Ey başkasma ağlayan kendine bak,
ağlama. Kardeşin gibi, ölüm bir gün gelir kavuşur sana Bunun üzerine döndü,
kimseyi göremedi, ürperdi. Sıtma tuttu, evine döndü, üç gün sonra öldü ve diğer
kardeşinin yanında defnedildi.
58- İmam Ahmed, ''Zühd''
kitabında ve ibn-i Ebi Dünya, Abdurrahman bin Cübeyr bin Nefir, yoluyla Yezid
bin Şurayh el-Heysemi'den rivayet ettiğine göre O bir kabirden şöyle bir ses
işitti: Şimdi siz bizim gibileri ziyaret ediyorsunuz, biz de hayatta iken sizin
gibi idik. Bu sahranın rüzgarı hep eser. Fakat biz mahsuruz, size
kavuşamıyoruz. Kim bize gelirse daha dönemez. Burası bizim diyarımızdır ve
sizin döneceğiniz yerdir.''
59- İbn-i Ebi Dünya,
Süleyman bin Yesar el-Hadremi'den rivayet ettiğine göre; Bir cemaat,
kabristandan geçerken, kabrin birisinden şöyle bir ses işittiler: Ey kervan siz
burada dondurulmadan gidin, Burası gerçek dönüş yeridir. Çokları nimet
içindedir, zaman onu silecektir. Diğerleri de azap içindedir, o ne kötü yerdir.
Siz de yakında bizim gibi olursunuz, ölüm bizi değiştirdi sizi de yakında
değiştirir.
60- İbni Cevzi, ''Uyun
el-Hikayat'' kitabında senediyle Muhammed bin Abbas el-Verrak'dan rivayet
ettiğine göre şöyle demiştir: Bir adam oğluyla beraber yola çıktılar. Bir
miktar gittikten sonra, baba öldü, oğlu onu bir ağaç altında defnetti, yoluna
devam etti. Sonra bir seferinde geceleyin oradan geçti, fakat babasının kabrine
inmedi. Birden gaipten bir sesin, şu şiiri söylediğini işitti.
Gece, ağacı eğerken seni
gördüm, Sen ağacın etrafında kimseyi görmedin. Ağaç altında yatan biri var, o
buraya geldi. Yanında otursaydın, eğilir selam verirdi.
61- Ebu Nuaym ibni
Asakir, Seleme (r.a.)'den rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir: Halid bin
Ma'dan, Kur'an okumasından başka her gün kırk bin tesbih çekerdi. Öldüğü zaman
yıkamak için tahtaya konulduğunda, yine elini tesbih çeker gibi oynatmaya
başladı.
62- İbn-i Asakir, Ebu
Abdullah bin El-Cella'dan rivayet ettiğine göre. şöyle demiştir: Babam Öldü,
mağsel üzerine koyduk. Yüzünü açtığımızda baktık, gülüyor. Millet ölüp
ölmediğinde şüpheye düştü. Doktoru çağırdılar, göğsünü kontrol etti; ''Bu
ölüdür'' dedi. Yüzünü açtık, baktık yine gülüyor. Doktor; Bu sefer ''ölü mü,
diri mi? bende bilemedim'' dedi. Yıkamak için gelenlerin hepsi de korkmaya
başladı. Yıkayamadı. Fadl bin Hüseyin —ki Arif-i Bulanların büyüklerinden
birisiydi geldi, yıkadı, namazını kıldı ve defnetti.
63- Beyhaki, ''Delail-i
Nübüwet''de Saîd bin el-Müseyyeb'den rivayet ettiğine göre; Zeyd bin Harice
el-Ensari el-Hazreci Hz. Osman (r.a.) zamanında vefat etti. Göğsünden bir
hırıltı işittiler. Sonra şöyle konuştu: ''Ahmed Ahmed, adı ilk kitaptadır. O
doğrudur doğrudur. Ebu Ebu Bekir es-Sıddık, kendi nefsinde zaif'dir. Allah'ın
emrinde kavidir. Onun da adı ilk kitapta vardır. O doğrudur, doğrudur. Ömer bin
el-Hattap o güçlüdür. Emindir, onun da adı ilk kitapta vardır, doğrudur,
doğrudur. Osman bin Affan onların yolundadır.. Dördü geçti. İki kaldı. Fitneler
geldi. Kuvvetli zayıfı yedi. Kıyamet koptu. Ordumuzdan Besrais hakkında bir
haber gelecektir. Bilir misiniz Besraris nedir?''
Ravı Saîd bin Museyyeb
dedi ki: ''Sonra, Hatma kabilesinden bir adam öldü. Üzerine elbiseleri atıldı.
Göğsünden bir hırıltı işitildi. Sonra konuşmaya başladı, dedi. ''Hazrecli doğru
konuştu, doğru konuştu.''
Beyhaki dedi ki, bu
isnad sahihdir. Çok delilleri vardır, sonra o ve ibn-i Ebi Dünya ve Ebu Nuaym
—''Delail''de— ve ibn-i Neccar Tarih''inde, îsmail bin Ebu Halit'den şöyle
dediğini rivayet etmişlerdir:
Yezîd bin Numan bin
Beşir, Kasım bin Abdurrahmanın ders halkasına geldi. Babası Numan'dan bir
risale getirmişti. Risalenin metni şudur: Bismillahirrahmanirrahim: Numan bin
Beşir'den ümmü Abdullah binti Ebu Haşim'e: Selam sana, seninle beraber Allah'a
hamd ediyorum. Ondan başka ilah yoktur. Sen bana Zeyd bin Harice hakkında bir
şeyler yazmam için mektup göndermişsin. Boğazına bir ağrı girdi, öğle ile
ikindi namazları arasında öldü. Onu yatırdık, örttük. Ben ikindiden sonra,
makamımda tesbih çekerken birisi geldi. ''Zeyd vefatından sonra konuştu dedi.
Ben hızla yanına gittim. Ensardan bir cemaat etrafında toplanmıştı. O şöyle
konuşuyordu: Ortadaki hiçbir şeyden korkmayan kavmin en metin adamıdır.
İnsanlara, güçlülerin zayıfları yemesine fırsat vermezdi. Abdullah (Ebu Bekr)
Emirül-Müminindir, doğrudur, doğrudur. Bu ilk kitapda vardır, sonra dedi: Osman
Emirülmü'mindir, o insanların çok kusurlarını affeder, iki gece gitti, dört
kaldı, insanlar ihtilafa düştüler, birbirini yediler. Düzen yok... Kayınlar
helal görüldü. Sonra müminler hatalarından döndüler. Allah'ın kitabına ve
kaderine uyun dediler. Emirinize yönelin, dinleyin, itaat edin. Kim yüz
çevirirse, o hiç bir kanı uhdesine almasın. Herşey kaderdir... Allahu Ekber,
işte Cennet! işte Cehennem! İşte Nebiler, işte sıddıklar. Selam sana ya Abdullah
bin Revaha: Benim için Hariceyi babasına haber verdin mi? Ve Sa'dı da... o
İkisi Uhud'da öldürüldüler. Evet o cehennem ateşidir, derileri soyar, yüz
döndürüp kaçanları çeker alır; mal toplamış kaplara doldurmuş olanları'' dedi.
Sonra sesi kesildi.
Milletten daha Önce ne
dediğini sordum. Dediler Ondan ''ensitü ensitü: susunuz, susunuz'' diye
işittik. Birbirimize baktık, gördük ki: Ses örtü altından geliyor. Yüzünü
açtığımızda dedi ki: ''Bu Ahmed Resulullah'dir. Selamun aleyke ya Resulullah ve
Rahmetüllahi ve berekatuhü'' sonra dedi: ''Ebu Bekir es-Sıddik, Resulullah'ın
halifesidir. Nefsinde zayıf Allah'ın emrinde güçlüdür. O doğrudur, doğrudur.
İlk kitapda vardır. (Numan'ın risalesi bitti.)
Sonra Beyhaki, başka bir
yoldan, bunu îsmail bin Ebu Halid'den rivayet etmiştir ve bunu da ilave
etmiştir. Ravi îsmail hadisin başını rivayet ettikden sonra demiş ki: ''Hz.
Osman'ın halifeliğinden iki sene geçmişti. İki gece iki sene demektir. Ben
diğer baki kalan dört senede ne olacağını bekliyordum. Bu dört senede
Iraklıların İftirası ve muhalefeti çıktı. Valileri olan Velid bin Akabe'ye dil
uzattılar, iftira ettiler.
Beyhaki dedi ki, bu
isnad da sahihtir. Bunu Habib bin Salim yine Numan bin Beşir'den nakletmiştir.
îbn-i Müseyyeb rivayetinde olduğu gibi onda ''Bisraris''den de söz etmiştir. O
rivayette anlatılan durum şudur: Resulullah'ın mührü Hz. Osman'ın elinde idi.
Hilafetin altıncı senesinde o da mühre imzasını koydu. İşte o zaman memurları
değişti. Fitneler zuhur etti.
62- Beyhaki, demiş ki
Öldükten sonra konuşanlar hakkında, çok kişilerden sahih senedlerle rivayetler
vardır. Sonra, o ve ibn-i Ebi Dünya ve ibn-i Asakir, Abdullah bin Ubeyd
el-Ensari'den rivayet ettiklerine göre; Müseylime-i Kezzab'ın ölülerinden bir
adam, ''Muhammed Resulullah, Ebu Bekir es-Sıddık, Osman el-Emir er-Rahim,''
dedi. Ömer için ne dediğini bilmiyorum.
Beyhaki, ibn-i Asakir,
başka bir tarikle ondan rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir: Onlar, Sıffîn
veya Cemel günü ölüleri gömerken, Ensar'dan, ölen bir adam: ''Muhammed
Resulullah, Ebu Bekir es-Sıddık, Ömer eş-Şehid, Osman er-Rahim'' dedi, sonra
sustu.
63- Buhari ''Tarihlinde
ve ibn-i Mende, Abdullah bin Ubeyd el-Ensari'den rivayet ettiklerine göre şöyle
demiştir: Sabit bin Kays bin Şemmas'ı defnedenler içinde idim. Yemame harbinde
şehid düşmüştü. Onu kabrine koyduğumuz zaman işittik ki diyordu ki: Muhammed
Resulullah, Ebu Bekir es-Sıddık, Ömer, eş-Şehid, Osman Emin Rahim. Ona
baktığımızda gördük ki, ölüdür.
64- Taberani
''el-Kebir''de Numan bin Beşir'den rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
Bizden Harice bin Zeyd isminde bir adam öldü. Onu bir elbise ile örttük.
Kalktım, namaz kıldığımda birden bir ses işittim. Baktım cenaze depreniyor ve
şöyle diyor: Kavmin en güçlüsü ortancası olan Abdullahtır (Ebu Bekr).
Emirül-Mü'minin olan Ömer, vücutça da güçlüdür. Allah'ın emrinde de
güçlüdür. Emirül Mu'minin Osman afif ve
rahimdir. İnsanların çok kusurlarını affeder. İki gece geçti dört gece kaldı.
İnsanlar ihtilafa düştüler. Aralarında düzen yok. Ey insanlar dönün dinleyin,
itaat edin. Bu Resulullah'a ve İbn-i Revahaya itaat edin. Sonra Zeyd b. Harice
yani babasının ne yaptığını sordu. Sonra, ''Arkamda Bisraris alındı dedi ve
sesi kesildi. İbn-i Asakir, Enes (r.a.)'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
Zeyd bin Harice öldüğü zaman yıkamak için cenazesine gittik. Üzerine su
döktüğümüzde şöyle konuştu: ''İki geçti, dört kaldı. Zengin fakiri yedi.
Dağıldılar. Aralarında düzen yok. Ebu Bekir yumuşaktır, rahimdir. Ömer
kafirlere karşı şiddetlidir, Allah yolunda kınayıcıların kınamasından korkmaz.
Osman (r.a.) yumuşaktır, müminlere merhametlidir. Siz Osman'ın yolundasınız.
Dinleyin, itaat edin,'' Sonra sesi düştü; dil hareket ediyordu. Fakat cesed
ölüydü.
65- İbn-i Ebi Dünya,
Yezid bin Saîd el-Kureşi tarikiyle Ebu Abdullah es-Şami'den rivayet ettiğine
göre, şöyle demiştir: Bizans'a karşı savaştık. Bizden bir gurup düşmanın izini
takip etmek için çıktılar. Onlardan iki adam ayrı gittiler. O ikisinden birisi
dedi ki: Biz o durumda iken yaşlı bir Rumla karşılaştık. Çıkın meydana dedi.
Biz ona saldırdık. Bir müddet savaştıktan sonra arkadaşım şehid düştü. Ben
döndüm, diğer arkadaşlarımı arıyordum. Dönüşte kendi kendime dedim ki: Anam
ağlasın, ''arkadaşım Cennete koştu. Ben ise dönüp arkadaşlarıma koşuyorum.
Bunun üzerine döndüm, O Rumla vuruşmaya başladım. Ben onu tuzağa düşürmek
istedim. O beni omuzladı, yere vurdu, göğsüme oturdu, beni öldürmek için
yanından bir şey çekti. Ölen arkadaşım geldi, elini saçlarına doladı, onu yere
attı. Onu öldürmeme yardım etti. Benimle hayli yol aldı, durumunu anlatıyordu.
Ta bir ağacın altına geldik, orada eski haline döndü, ölü olarak yere uzandı.
Sonra döndüm, arkadaşlarıma durumu anlattım.
66- Yine, İbn-i Ebî
Duaya Abdurrahman bin Zeyd bin Eslem'den rivayet ettiğine göre; şöyle demiştir:
Geçmişte, Bizans topraklarına saldıran bir gurup genç vardı. Bir seferinde esir
düştüler. Hepsi yakalanıp krala götürüldüler. Kral onlara kendi dinine
girmelerini söyledi. Onlar, reddettiler. Kral nehir kenarında bir tepede
oturdu, onları çağırdı, birisinin boynunu vurdu. Adam nehre düştü. Baktılar ki,
başı onlara karşı durmuş yüzüyle onları selamlıyor ve şu ayeti kerimeyi okuyor:
''Ey nefs-i mutmainne, kendin razı olmuş ve kendinden razı olunmuş olarak
Rabbine dön. Kullarımın içine gir, Cennetime dahil ol.'' [Fecîr, 27-30]
67- Yine Ibn-i Ebî Dünya
Said el-Ammi'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: ''Bir cemaat, denizde
savaşmak için çıktılar. Beraberlerinde binmek için, hasta bir genç yanlarına
geldi. Önce reddettiler, sonra, onu da gemiye aldılar. Düşmanla
karşılaştıklarında en iyi dayanan o genç oldu. Sonra şehid düştü. Başıyla
gemidekileri selamladı ve şu ayeti okuyordu: ''83- İşte ahiret yurdu! Biz onu
yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu arzulamayan kimselere veririz. (En güzel)
akıbet, takva sahiplerinindir.''[Kasas, 83] Sonra suyun içine batıp kayboldu.
68- El-Hafız, Ebu
Muhammed el-Hailal ''Keramat'ül-Evliya'' kitabında, senediyle Ebu Yusuf
el-Gasili'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: İbrahim bin Ethem Şam'da
yanıma geldi. Bana, ''Bugün çok acayip bir şey gördüm'' dedi. Ben ''Nedir o?''
dedim. O dedi ki: Ben şu kabirlerden birisinin başında durdum. İçinden saçı
boyanmış (yani aklaşmış) yaşlı bir adam çıktı. Bana: ''Ya İbrahim: Allah beni
senin için diriltti'' dedi. Ben, Allah sana ne yaptı? dedim. O dedi ki: Çirkin
bir amel ile Allah'ın huzuruna girdim. Bana üç şeyle huzuruma geldiğinden seni
afvettim, dedi. Beni seveni seviyorsun. Göğsünde zerre miktar haram içki
yoktur. Ak'la boyanmış saçlarınla huzuruma girdin. Ben yaşlıların ak'ını ateşle
yakmaktan utanırım. Sonra kabir yaşlının üzerine kapandı. İbrahim bin Edhem,
dedi ki, ''Ya Yusuf ne acayip şey! Allah'tan iste. sana daha acayipleri
göstersin.
69- Beyhaki, Şuab-ı
İman'da senediyle, Nisabur kadısından rivayet ettiğine göre; Yanına bir adam
girmiş, kadıya demişler ki, bu adamda acayip bir haber var. Kadı ''nedir''
demiş. Adam demiş ki: Ben kefen soyan birisiydim. Kabirleri, kazardım. Bir
hanım öldü, kabrini öğrenmek için gittim namazına katıldım. Gece karanlığı çökünce,
kabrini deştim, kefeni açmak için elimi saldığımda hanım: Sübhanallah,
Cennetlik bir adam, Cennetlik bir kadını soyuyor. Bilmez misin sen namazımı
kılanlar içinde idin. Ve Allah namazımı kılan herkesi affetti'' dedi.
70- El-Muhamili
''Emali''smde, Abdulaziz bin Abdullah bin Ebu Seleme'den rivayet ettiğine göre,
şöyle demiştir: Adamın biri Şam'da, hanımıyla beraber, harmanda bulunurken,
(Daha önce de, bir oğlu Allahm emriyle şehid düşmüştü.) Bir süvarinin bu tarafa
doğru geldiğini gördüler. Babası işte oğlumuz geliyor dedi. Hanımı, şeytandan
sakın, oğlumuz bir müddet önce şehid edilmedi mi? Galiba sen ona düşkünsün!
dedi. Adam işine döndü, istiğfar etmeye başladı. Süvari yaklaşırken (Adam)
baktı (ve:) ''Hanım! Vallahi işte oğlundur,'' dedi. Hanım da baktı. ''Evet
vallahi odur'' dedi. Süvari orada durdu; babası dedi ki: Oğlum; daha önce şehid
düşmedin mi? O: Evet, fakat Ömer bin Abdülaziz şu anda vefat etmiş Şehidler,
onun cenazesinde bulunmak için Rablerinden izin istediler. Ben de
onlardandım... Size selam vermek için de Allah'dan izin istedim, dedi. Onlara
dua etti ve ayrıldı. Sonra, Ömer bin Abdülazazin (r.a.) o saatlerde vefat
ettiği anlaşıldı.
Bunlar senedli
haberlerdir. Hadis imamları kitaplarında senedleriyle rivayet etmişlerdir. Ben
Yafii'nin anlattığını teyid ve tasdik için burada naklettim.
Yafii dedi ki: İyi veya
kötü, ölülerin görünmesi bir nevi keşiftir. Müjde için veya meviza için, veya
Ölünün hayrı yahut borcunun ödenmesi gibi bir maslahatı için, Allah onu izhar
eder. Bu görünme, galiben rüyada olur. Bazen de yakazada olur. Bu ikincisi
ehl-i hal ve evliyanın kerametlerinden sayılır.
71- Yine Yafii başka bir
yerde demiş ki: Ehl-i Sünnet mezhebi odur ki: Ölülerin ruhları Allah'ın
izniyle, özellikle Cuma geceleri ya gökten veya yerden kabirlerdeki cesedlerine
gelirler, otururlar, konuşurlar. Allah, nimet ehline nimet verir, azap ehline
de azap verir.
Yine demiş ki, ala-yi
illiyinde veya esfel-i safilinde nimet veya azap gören yalnız ruhlardır.
Kabirde ise ruh ve cesed beraber nimet veya azap görür! (Yafiinin sözü bitti.)
72- Îbnü'l-Kayyim demiş
ki: Hadisler ve asar denilen sahabelerin söyledikleri gösteriyor ki: Kabrin
ziyaretine gelen ne zaman gelirse gelsin, ziyaret edilen onu tanır, sesini;
işitir. Onunla ünsiyet eder. Selamını geri çevirir.
Bu şehidler ve diğer
ölüler hakkinda da geçerlidir. Bu durum belli bir vakte mahsus değildir. Ve
vakte mahsus olduğuna delalet eden, Dahhak'ın naklettiği haberden daha
sahihtir. Çünkü, Resul-i Ekrem (s.a.v.) ümmeti için, ölülere düşünür ve
işitirlermiş gibi selam vermeyi emretmiştir.
73- Müslim, Ebu Hureyre
(r.a.)'den rivayet ettiğine göre, Resul-i Ekrem (s.a.v.) bir kabristana çıktı:
''Ey müminler cemaati, selam size olsun. Ve inşaallah bizde peşinizden
geleceğiz.'' diye buyurdu.
74- Nesai, ibn-i Mace,
Büreyde {r.a.)'den rivayet ettiklerine göre, Resulullah (s.a.v.), sahabeler
kabristana çıktıkları zaman, onlara şöyle demeyi öğretirdi: Es-selamün aleyküm,
ey müslüman kabristanlılar. Siz öncülerimizsiniz, biz de arkanızdan geleceğiz,
Allah'dan bize de size de afiyet diliyorum.
75- Müslim, Aişe
(r.anha)'den rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir: Ya Resulullah ölülere ne
diyeyim dedim. Buyurdu ki: Şöyle de: Ey Müslüman kabristanlılar size selam
olsun. Allah bizden Öncekileri de sonrakileri de affetsin. İnşaallah biz de
size kavuşacağız.
76- Tirmizi, îbn-i Abbas
(r.a.)'dan rivayet ettiğine göre; Resulullah (s.a.v.) Medine kabristanından
geçti. Yüzüyle onlara yöneldi. ''Esselamu Aleykum ya ehl-el-kubur, Allah sizi
mağfiret etsin. Siz Öncülerimizsiniz. Biz de peşinizden geleceğiz.'' dedi.
77- Taberani, Ali bin
Ebi Talib (r.a.)'den rivayet ettiğine göre, o bir kabristana yaklaşarak şöyle
demiş: Ey ehl-i iman olan kabristanlılar, siz öncülerimizsiniz. Bizde size
yakında yetişeceğiz. Allah bizi de sizleri de mağfiret etsin. Affı ile muamele
etsin,
78- İbn-i Ebi Şeybe,
Sa'd bin Ebi Vakkas (r.a.)'dan. rivayet ettiğine göre; O tarlasından dönerken,
şehidlerin kabrinin yanından geçiyordu. ''Esselamü Aleyküm, inşaallah bizde
size kavuşacağız'' derdi, sonra arkadaşlarına: ''Şehidlere selam vermez
misiniz? Onlar selamı iade ederler,'' diye onları uyarırdı.
79- İbn-i Ömer
(r.a.)'den rivayet edildiğine göre; O gece olsun, gündüz olsun, selam vermeden
hiç bir kabrin yanından geçmezdi.
80- Ebu Hureyre
(r.a.)'dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: Tanıdığın kabirler yanından
geçersen ''selam size ey kabirdekiler'' de, tanımadığın kabirlerin yanından
geçersen ''selam müslümanlara olsun'' de.
81- Ebu'l-Hasan'dan
rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: Kim kabristana girerse ve ''Ey çürümüş
cesedlerin dağılmış kemiklerin Rabbi, bunlar dünyadan sana iman ederek
çıktılar. Katından onlara bir ruh benden de selam indir'' dese, Adem
(Aleyhi's-selam)'in yaradılışından bu yana ölen her mü'min ona istiğfar eder.
82- İbn-i Ebî Dünya,
yukardaki hadisi, şu ibare ile rivayet etmiştir: ''Adem zamanından kıyamete
kadar ölen ve öleceklerin sayısınca, Allah ona hasenat yazar.''
83- İbn-i Ebi Dünya, Ebu
Hureyre (r.a.)'dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir: ''Kim kabristana
girer, onlara istiğfar eder, ve onlara rahmetle dua etse, onların cenazesinde
bulunmuş ve namazlarını kılmış sayılır.
84- Ezher bin Mervan'dan
rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: ''Bişr bin Manur'un bir odası vardı.
İkindi namazını kıldıktan sonra, kapıyı kilitler, kabristan tarafından
penceresini açar, kabirlere bakardı
85- îbn-i Ebi Dünya,
Beyhaki, ''Şuab''da îbn-i Ömer (r.a.)'dan rivayet ettiğine göre; ''O bir cenaze
gördüğü zaman, kabristana gider, onlara dua ve istiğfar ederdi.
86- Yine îbn-i Ebî Dünya
ve Beyhaki, Asım el-Hacderi akrabası birisinden rivayet ettiklerine göre şöyle
demiştir: Ölümünden seneler sonra Asim el-Hacderiyi rüyamda gördüm. Ben
''ölmedin mi?'' dedim. O; ''Evet'' dedi. Ben: ''Nerdesin'' deyince o şöyle
dedi: ''Vallahi ben Cennet bahçelerinden bir bahçedeyim. Ben ve bir gurup
arkadaşlarım, her Cuma gecesi ve sabahı Bekir bin Abdullah el-Müzeni'nin
yanında birleşiyoruz. Sizin durumlarınızı görüşüyoruz. Ben: Cesedleriniz mi
yoksa ruhlarınız mı görüşüyor? dedim. O: Nerde? Cesedler çürüdü, görüşen yalnız
ruhlardır, dedi. Ben: Bizim sizi ziyaret ettiğimizi biliyor musunuz? dedim. O:
''Biz Cuma gecesi ve Cuma günü, ta Cumartesi sabahına kadar ziyaretlerin farkına
varırız, dedi. Ben: Neden diğer günlerde farkına varmıyorsunuz, dedim. O: Bu
Cuma gününün fazilet ve şanının büyüklüğü içindir, dedi.
87- Yine Ibn-i'Ebî Dünya
ve Beyhaki, Bişr bin Mansur'dan rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir:
Adamın biri kabristana gidip gelirdi. Cenazelerin namazını kılardı. Akşamladığı
zaman kabirlerin başında durup: Allah vahşet ve yalnızlığınızı ünsıyete
çevirsin. Garipliğinize acısın. Günahlarınızı affetsin. Hasenatınızı kabul
etsin derdi ve bundan başka bir şey ilave etmezdi. O adam demiş ki: Bir gün
akşamladım. Ehlime gittim. Kabristana varmadım. O gece ben uyurken bana gelmiş,
büyük bir topluluk gördüm. Ben, ''kimsiniz? Ne işiniz var?'' dedim. Onlar,
''biz kabirdekileriz, dediler: Ben: Neden geldiniz, dedim. Onlar: Sen ehline
dönerken bizi hediyeye alıştırdın. Ben: Nedir o hediye dedim. Onlar: Bize
ettiğin dualardır, dediler. Ben: Öyle ise devam edeceğim dedim ve daha onlara
yaptığım şeyi hiç bırakmadım.
88- Yine îbn-i Ebî
Dünya, Ebu Teyyah'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: Mutarrıf isminde
birisi her gece görünüyordu. Cuma günü olduğunda ancak sabaha doğru gelirdi.
Kırbacı, yolunu aydınlatıyordu. Bir gece kabristana doğru gelirken, atı
üzerinde esnedi. Kabirdekilerin bütününü herkes kendi kabrinin üzerinde oturmuş
gibi gördü. Dediler ki: Bu mutarrıftır. Demek Cuma günüdür. Ben: Siz de Cuma
gününün varlığını biliyor musunuz? dedim. Onlar: Evet, biz o gecede kuşun
ötmesini dahi biliriz. Ben Mutarrife, onlar ne diyorlar? diye sordum. O: Selam
selam, salih bir gün diyorlar, dedi.
89- Yine İbn-i Ebi
Dünya, ve Beyhaki ... Süfyan bin Uyeyne dayısınm oğlundan rivayet ettiklerine
göre, şöyle demiştir: Babam öldü, büyük bir sabırsızlık içinde, kaldım. Her gün
kabrine giderdim. Sonra gitmemeye başladım. Rüyada onu gördüm. Neden bize
gelmekten alıkonuyorsun, dedi. Ben: Benim geldiğimin farkına varıyor musun?
dedim. O: Evet, bilmediğim hiç bir seferin olmamıştır. Sen bize geldiğinde
seninle sevinirdim. Çevremizdekiler de senin duanla sevinirlerdi;, dedi. Sonra
ben, artık daha sık ziyaretine giderdim.
90- Beyhaki, Ebu Derda
(r.a.)dan rivayet ettiğine göre Haşim bin Muhammed şöyle demiştir: Ehl-i ilim
bir adamdan işittim diyordu ki: Ben uzun bir müddet babamı ziyaret ederdim. Bir
gün ben topraktan başka bir şey ziyaret etmiyorum, dedim. Bana rüyamda
gösterildi, dedi ki: Oğlum neden eskiden ziyaretimize geldiğin gibi
geliniyorsun? Ben: Topraktan başka bir şey görmüyordum, dedim. O: Yapma oğlum,
vallahi sen bize teşrif ettiğinde komşularım bana müjde veriyorlardı.
Ayrıldığında da Küfeye gidinceye kadar da seni müşahede ediyordum, dedi.
91- İbn-i Ebî Dünya,
Beyhaki, Osman bin Suret'den rivayet ettiklerine göre: O şöyle demiştir; Anam
ehl-i ibadet idi. Ona ''Rahibe'' denilirdi. Öldüğü zaman her Cuma gecesi
ziyaretine gelir ona ve kabristandakilere dua ve istiğfar ederdim. Bir gece onu
rüyada gördüm.'' Nasılsın anacığım, dedim. O dedi ki: — Oğlum, ölümün sıkıntısı
çetindir. Allah'a hamd olsun, ben güzel bir berzahtayım. Çiçekler içinde ala
kumaşlar üzerinde yatıyorum. Ben: Bîr ihtiyacın var mı, dedim. O: Evet, dedi.
Nedir, dedim. O: Bize yaptığın ziyaret ve duayı terketme. Ben Cuma günü senin
gelmenle ünsiyet buluyorum. Evinden buraya doğru geldiğin zaman, ''Ya Rahibe
bir akraban ziyaretine geldi'' derler. Ben sevinirim. Etrafımdaki ölülerde
sevinir.
92- Selefî dedi ki:
İskenderiyede Ebu'I-Bereket Abdulvahid bin Abdurrahmandan, ö da anasından şöyle
dediğini rivayet etmiş: ''Ölümünden sonra anamı rüyamda gördüm. Bana dedi ki
kızım ziyaretimize geldiğin zaman bir müddet kabrimin başında otur ki, sana
bakmaktan doyayım. Sonra, bana rahmetle dua et. Çünkü rahmetle dua ettiğin
zaman rahmet aramızda perde olur, beni senden ayırır. (Dolayısıyle ayrılışın
bana ağır gelmez.)
93- Hafız bin Recep dedi
ki: Ali biri Abdussamed, Ahmed el-Bağdadi'den, o da babasından, nakline göre,
Kostantin bin Abdullah er-Rumi, Esed biri Musa'dan şöyle dediğini rivayet
etmiştir: ''Bir dostum vardı, öldü. Onu rüyada gördüm. Bana diyordu ki
Sübhanallah, filan dostunun yanına geldin, ona okudun, ona rahmet istedin. Bana
ise gelmedin, yaklaşmadın da... Ben: Nereden biliyorsun, dedim. Dostunun
ziyaretine geldiğin zaman seni gördüm, dedi. Ben: Nasıl görüyorsun? Halbuki
toprak altında idin? dedim. O: Görmedin mi? Su cam içinde (nasıl) görünüyor,
dedi. Ben: Evet, dedim. O: İşte aynen Öyle, biz bizi ziyaret edenleri
görüyoruz.
MÜHİM BİR MESELE
Ebu Daffiili,
Tirmizi-sahih gördüğü bir rivayetle Ebu Çeri el-Hecimi (r.a.) hadisinden
rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir: Nebi (s.a.v.)'ın yanına geldim.
(Aleykeesselam) Sana selam ya Resulullah, dedim. Buyurdu ki ''sana selam''
deme. Çünkü, bu mevtanın selamıdır.
Bu gösteriyor ki,
mevtaya selam vermekle sünnet olan vecih, ''Aleyküm es-Selam'' demektir.
Halbuki, Resulullah'ın ''Esselamü Aleyküm dare kavmin müminin'' dediği hadis dahi
sahihtir. îşte bunun için bu iki hadisi birleştirmek lazım. Hatta bazıları
demiş ki; bu, birinci hadisten daha sahihtir. Bazıları da demiş ki sünnet olan
birinci hadistir ki onda o şeklin diriler için kullanılmaması için
uyarılmıştır.
Îbnü'l-Kayyim, Bedaf
kitabında bunu şöyle cevaplandırmıştır; Bu ihtilaf hadisin maksadını
anlamamaktan ileri gelmiştir. Çünkü Resul-i Ekremin (s.a.v.) ''Bu ölülerin
selamıdır'' demesi Ondan bir emir ve nehy değildir. Sadece, o zaman mutad olan
ve cahiliyette insanların kullandığı şekli bildirmektir. Çünkü, Onlar ölünün
ismini dua ve selamdan önce zikrederdi. Nasıl ki şair şöyle demiş: Sana
Allah'ın selamı olsun ey Kabs bin Asım. Hz. Ömer (r.a.) mersiyesinde de olduğu
gibi. Sana selam olsun Ey Emirim. Ve mübarektir o ezik vücudun Bu tip kullanış,
Arap şiirlerinde çoktur. Demek mevcut bir durumu bildirmek, caiz olduğunu
göstermediği gibi, sünnet olduğunu hiç göstermez. Sonuç: Resulullah'ın
kullandığı yeni selam lafzının önce söylendiği hadisin sünnet olduğudur. Eğer
deseniz, dirilere selam vermenin cevabı beklenilir. Onun için önce selam
söylenilir. Halbuki bu durum ölüler için geçerli değildir. Biz de deriz ki,
ölülere selam vermek onların cevap verdikleri umulduğu içindir. Nitekim
hadiste, cevap verdikleri varid olmuştur.
Yine İbn-ül Kayyim,
demiş ki: Güzel nüktelerden birisi de, hayırlı duanın en güzel şekli duanın
kendisi için dua edilenden önce olmasıdır. Şu ayeti kerimeler gibi...
[............]
Beddualarda en iyi
şekil, beddua edilenin duadan önce gelmesidir. Şu ayet-i kerimeler gibi:
[............]
İbn-i kayyim bu nüktenin
sırrını da anlatmış. Esrar Et-tenzil kitabımda anlattığımdan dolayı kısa
kesiyorum.
Yukarıda bahsi geçen
ayetleri buraya henüz alamadım. Merak edenler Kabir Alemi kitabının 373.
sayfasına baksın. (Mahir)
BİR SONRAKİ KONU İLE
DEVAM İÇİN AŞAĞIDAKİ İSİM’E TIKLA
RUHLARIN MEKANI
(BERZAH ALEMİ)