KABİR ALEMİ es-Suyuti

 

RUHLARIN MEKANI (BERZAH ALEMİ)

 

Allah Azze ve Celle Kur'an-ı Kerim'inde şöyle buyuruyor: ''O Allah ki sizi bir nefis'ten inşa etti: Karar kılınacak yer ve emanet edilecek yer (kıldı).'' [En'am, 98]

 

Yine buyuruyor ki: ''Allah onun karar kılacak yeri ve emanet edilecek yeri bilir.'' [Hud,6]

 

Karar kılınacak yer, meni ve yumurta keseleridir. Emanet edilecek yer de, ölümden sonraki berzah alemidir.

 

 

1- Müslim, îbn-i Mes'ud (r.a.)'dan rivayet ettiğine göre, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: Şehidlerin ruhları, Allah katında, yeşil kuşların içlerine girerler, gündüzleyin Cennette, istedikleri gibi gezerler. Sonra Arşın allında bulunan kandillerin içine barınırlar.

 

2- îmam Ahmed, Ebu Davud, Hakim, Beyhaki, ibn-i Abbas (r.a.)'dan rivayet ettiklerine göre, Nebi (s.a.v.) şöyle buyurdu: ''Uhud'da, arkadaşlarınız vurulduğu zaman, Allah onların ruhlarını yeşil kuşların içine koydu. Cennet gündüzlerinde, gelir. Cennet meyvelerinden yerler. Sonra Arşın altında asılı olan altın kandillerin içinde barınırlar.''

 

3- Saîd bin Mansur, ibn-i Abbas (r.a.)'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: ''Şehîdlerin ruhları, yeşil kuşların içine girerler. Cennet ağaçları içinde uçuşurlar, meyvesinden yerler.''

 

4- Baki bin Muhalled, Ebu Said-i Hudri (r.a.)'dan rivayet ettiğine göre, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: ''Şehidler, sabah gelir, akşam giderler. Sonra Arşa asılı kandillerin içinde barınırlar. Allah Teala onlara: Size yaptığım ikramdan daha üstün bir ikram biliyor musunuz? der. Onlar ise şöyle derler: Hayır, fakat ruhlarımızın cesedlerimize iade etmeni isteriz ki, bir daha savaşıp senin yolunda şehid düşelim.

 

5- Hennad bin Sirri, ''Zühd'' kitabında ve ibn-i Mende, Ebu Said-i Hudri (r.a.)'dan Resulullah (s.a.v.)'dan şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: ''Şehidlerin ruhları, yeşil kuşlar içinde, Cennet bahçelerinde gezinirler. Sonra Arşa asılı kandillerin içinde barınırlar.''Sonra Allah ile onlar arasmda yukardaki konuşma geçer: Ebu Şeyh, Enes (r.a.)'dan, Resulullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir. ''Allah şehitlerin ruhlarını arşa asılı kandiller içinde barınan, ak kuşların cevfinde diriltir.''

 

6- İbn-i Mende, Saîd bin Süveyd'den rivayet ettiğine göre, o ibn-i Şihab'dan müminlerin ruhlarının nerede barındıklarını sormuş. Ibn-i Şihap demiş ki: ''Bana ulaştı ki, şehidlerin ruhları, Arşta uçuşan yeşil kuşlar gibidirler. Gelir sonra, Cennet bahçelerine giderler. Her gün Allah Sübhanehu ve Teala'ya gelir, ona selam verirler,

 

İbn-i Ebi Hatem, İbn-i Mes'ud (r.a.)'dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir: ''Şehidlerin ruhları Arşın altında kandiller içinde yeşil kuşların cevfindedirler. İstedikleri gibi Cennette gezerler. Sonra kandillerine dönerler... Mümin çocuklarının ruhları ise serçelerin içine girerler. Cennette istedikleri gibi gezerler.''

 

Ebu Derda (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre; Kendisinden şehidlerin ruhları sorulmuş. Demiş ki: Onlar yeşil kuşlardır. Arşa asılı kandiller içindedirler. Cennet bahçelerinde istedikleri gibi gezerler.''

 

 

7- îmam Ahmed, Abd ve ibn-i Ebi Şeybe, Teberani, Beyhaki, ibn-i Abbas (r.a.)'dan sahih bir sened ile rivayet ettiklerine göre, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: ''Şehid ruhları, Cennet kapısında geniş bir bulut üzerinde yeşil bir kubbe içindedirler. Sabah akşam, rızıkları cennet'den onlara gider.

 

8- Hannad bin Sirrî ''Zühd'' kitabında ve ibn-i Ebi Şeybe, ibn-i Ka'b'dan rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir: ''Şehidler, Cennet meydanlarının bahçeleri içinde kurulan kubbeler içindedirler. Onlara bir öküz bir de balık gönderilir, dövüşürler. Şehidler onlarla oynarlar. Bir şeye muhtaç oldukları zaman, o iki hayvandan biri diğerini öldürür, şehidler ondan yerler. Onda Cennetteki her nimetin tadmı bulurlar.

 

9- Buharı, Enes (r.a.)'dan rivayet ettiğine göre Harise (r.a.) katledildiğinde anası; Ya Resulallah, benim Harise'ye olan bağlılığımı biliyorsun, eğer Cennette ise sabrederim. Eğer Cennette değilse, ne yapacağımı bilirsin, dedi. Resul-i Ekrem (s.a.v.) buyurdu ki: ''Cennetler çoktur. O ise en yüksek Cennet olan Firdevs'dedir.

 

10- îmam Malik, İmam Ahmed, Nesai sahih bir sened ile Ka'b bin Malik (r.a.)'dan rivayet ettiklerine göre, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: ''Mü'minin ruhu. Cennet ağacına konan, ondan yiyen bir kuştur. Sonra kıyamet gününde Allah onu cesedine iade eder.

 

Tirmizi'nin rivayeti ise, şöyledir: ''Şehidlerin ruhları, Cennet meyvesi veya Cennet ağacından yiyen yeşil kuşlar içindedirler.''

 

 

11- İmam Ahmed, Teberani hasen bir sened ile, Ümmü Hani (r.anha)'dan rivayet ettiklerine göre; O Resulullah'a: Biz öldükten sonra, birbirimizi görüp ziyaretleşecek miyiz? diye sordu. Resulullah (s.a.v.) ise şöyle cevap verdi: ''Ruh Cennet ağacından yiyen bir kuş olur. Kıyamet günü geldiğinde her nefis cesedine döner.''

 

 

12- İbn-i Sa'd Mahmud bin Lebid tarikiyle Ümm-ü Beşir bin Bera (r.a.)'dan rivayet ettiğine göre; O Resulullah (s.a.v.)'den, ölüler birbirini tanır mı diye sormuş. Buyurmuş ki: Ellerin kurusun; itminan ile Allah'a inanmış bir ruh Cennette yeşil bir kuştur. Eğer ağaç başında kuşlar tanışıyorsa, onlar da tanışır.

 

13- İbn-i Asakir, ibn-i Lahia yoluyla, Ebul-Esved'den, o da ümm-ü Ferve bint-i Muaz es-Süllemiye'den o da Ebu Marufun hanımı Ümmü Beşir (r.a.)'dan rivayet ettiğine göre; O Resulullah (s.a.v.)'den ''Öldükten sonra görüşecek miyim,'' diye sormuş. Resulullah (s.a.v.) buyurmuş ki: ''Ruh, ağaçtan yiyen bir kuş olur. Kıyamet günü geldiğinde cesedine girer.''

 

14- İbn-i Mace, Teberani, Beyhakî, Sahih bir sened ile, Abdurrahman bin Ka'b bin Malik'ten rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir: ''Ka'b Ölüme yaklaştığında, ümm-ü Beşir binti Bera (r.a.) yanına geldi. Ya Eba Abdurrahman şayet filanı görürsen benden ona selam söyle, dedi. Abdurrahman: Ya Ümmü Beşir Allah seni bağışlasın, bununla ilgilenecek vaktimiz olmaz, dedi.

 

Ümm-ü Beşir: İşitmedin mi Resululllah (s.a.v.) buyurdu ki: ''Müminin ruhu istediği gibi Cennette gezer. Kafirin ruhu da Cehennemde hapsedilir.'' Abdurrahman: Evet, dedi. Ümm-ü Beşir: İşte, bahsettiğim şey budur.

 

 

15- İbn-i Mende, Taberani, Ebu Şeyh, Dumrate bin Habib (r.a.)'dan mürsel olarak rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: Resulullah (s.a.v.)'den müminlerin ruhları soruldu. Buyurdu ki: ''Onlar yeşil kuşlar içindedirler. Cennette istedikleri gibi gezerler.'' Ya Resulullah kafirlerin ruhları nerde olur?., dediler. Buyurdu ki: ''Onlar Cehennem'de hapsedilir.

 

16- Beyhaki Şuab''da İbn-i Ebi Dünya, ''Menamat'' Saîd bin Müseyyeb'den rivayet ettiklerine göre; Selman-ı Farisi ile Abdullah bin Selam (r.a.) karşılaştılar. Biri diğerine dedi ki: ''Eğer benden önce Rabbine kavuşursan, ne gördüğünü bana bildir.'' ''ölüler, dirilerle görüşür mü?'' ''Evet müminlerin ruhları Cennettedirler, istedikleri gibi gezerler.'' dedi.

 

17- Taberani ve Beyhaki, ''Şuab''da Abdullah bin Amr (r.a.)'dan rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir: ''Cennet güneş şuaları içinde dörülür. Her sene iki sefer açılır. Müminlerin ruhları bir nevi serçe kuşları içinde Cennet meyvelerinden yerler.''

 

İbn-i Mende bunu Abdullah'dan merfuan rivayet etmiş; Hallal, da ondan mevkufen, şu ibare ile rivayet etmiştir: ''Müminlerin ruhları serçeye benzer, yeşil kuşlar içindedirler. Cennette tanışırlar ve onun meyveleriyle rızıklanırlar.''

 

 

18- İmam. Ahmed, Hakim sahih görmüştür Beyhaki Ebu Davud, ibn-i Ebi Dünya, çeşitli yollardan Ebu Hureyre (r.a.)'dan rivayet ettiklerine göre, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: ''Müminlerin evlatları, Cennetin bir dağmdadırlar. İbrahim ve Sare onlara bakarlar. Kıyamet gününde Allah onları babalarına teslim eder.''

 

19- îbn-i Ebî Dünya el-İ'za'' kitabında, ibn-i Ömer (r.a.)'dan rivayet ettiğine göre, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: İslam içinde doğan her çocuk Cennettedir. Yer içer. Ya Rabbi ebeveynimi bana kavuştur,'' der.

 

20- Yine îbn-i Ebî Dünya o kitapta Halid bin Ma'dan'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: ''Cennette Tuba isminde bir ağaç var. Her tarafı memedir. Süt emen ve ölen çocuklar, o ağaçtan emzirilirler. Bakıcıları da İbrahim Halilürrahmandır.''

 

21- Yine İbn-i Ebî Dünya'nın Ubeyd bin Umeyr'den rivayetine göre; ''Cennet'de, sığır memeleri gibi memeli bir ağaç vardır. Cennet ehlinin çocukları onunla beslenirler.''Saîd bin Mansur, Mekhul (r.a.)'dan rivayet ettiğine göre, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Müslüman çocuklarının ruhları yeşil serçeler içinde, Cennet ağaçları üzerindedirler. Babaları İbrahim (Aleyhi's-salatü ve's-selam) onlara bakar.

 

22- İbn-i Ebi Hatim, Halid bin Ma'dan'dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir: ''Cennette, Tuba isminde bir ağaç vardır. Her dalı süt verir. Cennet ehlinin çocukları ondan emzirilirler. Kadının düşürdüğü çocuk da, Cennet nehirlerinden bir nehirde dolaşır, Kıyamet kopunca (mahşerde) kırk yaşında bir adam olarak diriltilir.''

 

23- İbn-i Ebi Şeybe, Beyhaki, ibn-i Abbas tarikiyle Ka'b'dan rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir: ''Cennetü'I-Me'vada yeşil kuşlar vardır. Şehidlerin ruhları içlerine girer, gezerler. Firavun kavmi gibi zalim milletlerin ruhları ise siyah kuşlar içine Cehenneme uğrarlar. Müslüman çocuklarının ruhları ise, Cennet serçeleri içinde olurlar.''

 

24- Hennad bin Sirri ''Zühd''de, Hüzeyl'den rivayet ettiğine göre; Firavun kavminin ruhları siyah kuşlar içinde Cehenneme sabah akşam uğrarlar. Şehidlerin ruhları ise yeşil kuşlar içindedir. Bülüğa ermemiş müslüman çocuklarının ruhları, Cennet serçelerinden bir takım serçelerdir, gezinip otlanırlar.

 

25- İbn-i Ebi Şeybe; ''Allah yolunda katledilenlere ölü demeyin. Onlar diridirler. Fakat siz bilemezsiniz,''[Bakara, 154] ayeti kerime hakkında İkrime'den rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir: Şehitler, Cennetin ak güvercinleri veya ördekleridirler.

 

26- Abdurrezzak, Katade (r.a.)'den rivayet ettiğine göre; O şöyle demiş: Bize ulaştı ki: Şehidlerin ruhları, ak kuşlar suretinde, Arşa asılı kandiller içinde barınırlar

 

27- îbn-i Mübarek, ibn-i Amr'den nakline göre şöyle demiştir: ''Müminlerin ruhları beyaz kuşlar suretinde Arşın gölgesindedirler. Kafirlerin ruhları ise yedi kat yerin dibindedirler.''

 

28- ibn-i Mende, Ümm-ü Kebşe Binti Ma'rur'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: Resulullah (s.a.v.) yanımıza girdi. Biz ondan müminlerin ruhlarını sorduk. Öyle anlattı ki, evdekileri ağlattı. Buyurdu ki: Müminlerin ruhları, yeşil kuşlar içindedirler. Cennette gezerler. Meyvelerinden yer, suyundan içerler. Arşa asılı altın kandiller içinde barınırlar. ''Ya Rabbi kardeşlerimizi de bize kavuştur. Bize va'd ettiğini ver,'' derler. Kafirlerin ruhları ise, siyah kuşlar içindedirler. Ateşten yer, ateşten içerler. Cehennem taşlarında barınırlar. ''Ya Rabbi dost ve kardeşlerimizi bize kavuşturma, bize vaad ettiğini verme,'' derler.

 

29- Beyhaki ''Delail''de, ibn-i Ebî Hatem ve ibn-i Merdeveyh, ''-Tefsirlerinde, Ebu Saîd el-Hudri (r.a.)'dan rivayet ettiklerine göre; Resul-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: İnsan ruhlarının onada yükseldiği mi'rac bana verildi. Ölü o miracı gördüğü için, imrenerek. göğe doğru bakar. O miracın güzelliğinden hayrette kalır. Hiç bir yaratık, o Mirac kadar güzel bir mirac görmemiştir. Ben ve Cibril, (O Mirac'ta) yükseldik. Semanın kapısını açmak istedik... Karşımıza, Adem çıktı. Mümin zürriyetinin ruhları ona arz olunuyordu. Herbirine: ''Bu temiz bir ruh ve hoş bir kişidir. Onu ala-yı illiyine götürün,'' diyordu.

 

Sonra facir, günahkar zürriyetinin ruhları ona arz olunuyordu. Onlara da: ''Pis ruh, ve iğrenç bir kişidir, onu esfel-i safiline götürün,'' diyordu.

 

 

30- Ebu Nuaym, zaif bir sened ile Ebu Hureyre (r.a.)'den rivayet ettiğine göre, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Müminlerin ruhları, yedinci gökte, beklerler. Cennetteki yerlerine bakarlar.

 

31- Yine Ebu Nuaym, Hilye'de, Vehb bin Münebbih/den şöyle rivayet etmiştir: ''Allah'ın yedinci kat gökte, Beyda isminde bir evi vardır. Müminlerin ruhları onda toplanır. Dünyadan biri öldüğünde, ruhlar onu karşılayıp dünyadaki durumları ondan sorarlar. Dışarıdan gelen birisinden sorulduğu gibi...

 

32- Said bin Mansur, Sünen'inde ibn-i Ömer (r.a.)'dan rivayet ettiğine göre; O Abdullah bin Zübeyr'in cesedi darağacında iken, anası Esma {radiyallahu anha)'yı teselli ve taziye etti. Dedi ki: Üzülme, esas olan ruhlardır. Onlar Allah katında bakidirler. Bu asılan ise fani bir ceseddir.

 

33- Mervizi ''Cenazeler'' kitabında, Abbas bin Abdülmuttalib'den şunu rivayet etmiştir: ''Mü'minlerin ruhları Cebrail (a.s.)'a götürülür. Ona, ''Bunlar, kıyamete kadar sana emanettir,'' denilir.

 

34- Saîd bin Mansur Sünen'inde İbn-i Cerir-i Taberi ''Edeb'' kitabında Mugire bin Abdurrahman'dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir: Selman-ı Farisi, Abdullah bin Selam (r.a.) ile karşılaştı. Dedi ki: Benden önce ölürsen, ne gördüğünü bana anlat. Şayet ben önce ölürsem, başıma, geleni sana bildiririm. Abdullah (r.a.) (dedi ki): Öldüğün halde nasıl bildirirsin, dedi. Selman (r.a.): Ruh, cesedinden çıktıktan sonra bir daha cesedine dönünceye kadar, yer ve gök arasında kalır, dedi. Allah'ın emri, Selman, (r.a.) önce öldü ve Abdullah bin Selam onu rüyada gördü. En üstün neyi buldun? dedi. Selman (r.a.): Ben tevekkülü çok acaip bir şey olarak gördüm, dedi.

 

35- İbnü'l-Mübarek, ''Zühd''de Hakim-i Tirmizi. ''Nevadir el-Usul''de, İbn-i Ebi Dünya ve ibn-i Mende, Saîd bin Müseyyib'den rivayet ettiklerine göre Selman-ı Farisi (r.a.) şöyle demiştir: ''Müminlerin ruhları, dünya ve ahiret arası bir Berzahladırlar, istedikleri gibi gezerler. Kafirlerin ruhları da esfel-i safilindedirler.''

 

36- Hakim-i Tirmizi, Selmaıı-ı Farisi (r.a.)'den rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir: ''Müminlerin ruhları, yer ve gök arasında Berzahtadırlar. İstedikleri gibi gezerler. Sonra haşirde Allah onları cesedlerine geri çevirecektir.''

 

37- İbn-i Ebi Dünya, Malik bin Enes (r.a.)'den rivayetin göre, şöyle demiştir: ''Bana ulaştı ki: Müminlerin ruhları serbest bırakılır, istedikleri gibi gezerler.''

 

38- Abdullah bin Amr bin As (r.a.)'den rivayet edildiğine göre dediğine göre; Kendisinden, öldükten sonra müminlerin ruhlarının nerde barındıkları sorulmuş.

 

Demiş ki: Onlar, ak kuşlar suretinde, arşın gölgesindedirler; Kafirlerin ruhları ise, yerin yedinci katındadirlar.

 

Müminler öldüğünde ruhları müminlerin yanına götürülür. Onların mahfelleri vardır. Ondan kendi arkadaşlarını sorarlar. Eğer O, ''Arkadaşınız öldü'' dese, onlar: ''Demek yerin dibine götürüldü'' derler. Kafir öldüğünde, yerin dibine götürülür. Oradakiler kendisinden bazılarını sorarlar. Eğer ''öldü'' derse, onlar ''demek, o göğe çıkartıldı'' derler.

 

 

39- Mervizi, ibn-i Mende, ''Cenazeler'' kitabında ve ibn-i Asakir, Abdullah bin Ömer (r.a.)'dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir: ''Kafirlerin ruhları Yemen'de, müminlerin ruhları Şam'da toplanırlar.''

 

40- îbn-i Asakir, Urve bin Ruveym'den rivayet ettiğine göre: — Her iyi ruh Şam'a gelir, demiştir.

 

41- Ebu Bekir ''en-Necad'' kendisinin meşhur Hizbinde Ali bin Ebi Talib (r.a.)'dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir: ''En hayırlı vadi, Mekke vadisidir. Ve en şerli vadide Hadramutta olan Ahkaf (vadisidir. Kafirlerin ruhları onda toplanır. Bu vadinin ismi, Bürhüt'dür,

 

42- îbn-i Ebi Dünya, ibn-i Mende, Ali bin Ebi Talib (r.a.)'dan rivaypt ettiğine göre şöyle demiştir: ''Yeryüzünde Allah'ın en fazla gazap ettiği yer, Hadramutda Bürhüt ismindeki vadidir. Kafirlerin ruhları onda toplanır.''

 

43- îbn-i Ebi Dünya ise, Ali'den rivayet ettiğine göre; Müminlerin ruhları, zemzem kuyusundadır, demiş. Ahkaf, Ad kavmiinin yaşadığı bölgedir.

 

44- Hakim ''Müstedrek''inde ve ibn-i Mende, el-Ahnas b. Dabi'den rivayet ettiklerine göre; Kab'ül Ahbar, Abdullah bin Amr (r.a.)'e mektup gönderip müslüman ve müşrik ruhlarının nerede toplandıklarını sordu. Abdullah b. Amr dedi ki: Müslüman ruhlar Kerbela'da Eriha denilen yerde toplanırlar. Müşrik ruhlar ise San'a'da toplanırlar. Kab'ül-Ahbar'ın gönderdiği elçi dönüp de Abdullah b. Amr'ın dediklerini ona anlatınca, Kab; ''O. doğru söyledi'' dedi.

 

45- İbn-i Cerir ''Tefsirimde, dedi ki: Muhammed bin Avf et-Tai, Ebu Muğire'den, o da Safvan'dan rivayet etti ki: O Yemen'de amir bin Abdullah'dan ''Mümin ruhların toplandığı bir yer var mı, diye sordu. Abdullah dedi ki: Onlar yerde toplanırlar. Cenab-ı Hakk şöyle buyuruyor: Biz Zebur da yazdık ki, Arza benim salih kullarım varis olacaklar, Ravi demiş ki, bu Arz'dan maksat, mümin ruhlarının kıyamette dirilinceye kadar onda toplandıkları yerdir. [Enbiya 105]

 

46- îbn-i Ebi Dünya, Vehb bin Münebbih'den rivayet ettiğine göre, şöyle demiştirtir: ''Mümin ruhlar, kabzedildiği zaman, Remyail isminde bir meleğe bırakılır. O mümin ruhların muhafızıdır.''

 

47- Yine ibn-i Ebi Dünya, Ebban bin Sa'leb'den, o da ehl-i kitap bir adam'dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir: Kafirlerin ruhlarına bakan meleğin ismi Devme'dir...

 

48- Ukayli, zayıf bir sened ile, Halid bin Ma'dan tarikiyle Ka'b'dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir: Hızır, aşağı deniz ile yukarı deniz arasında nurani bir minber üstündedir. Ona itaat etmek ve onu dinlemek için deniz hayvanlarına emir verilmiştir. Ruhlar da sabah akşam ona arz olunur.

 

49- İbnül-Kayyim, demiş ki: Ruhların öldükten sonra karargah edindikleri yer meselesi ağır bir konudur. Ancak rivayete dayanılır.

 

Birinci görüş olarak denilmiş ki, şehid ve gayr-ı şehid bütün mümin ruhlar, Cennettedirler. Şayet büyük günahlar, onları engellemezse... Kab, ümm-ü Hani, ümm-ü Bişr, Ebu Saîd Dumrate rivayet ettikleri hadislerin zahiri bunu gösterir.

 

Şu ayet-i kerime dahi bunu gösterir: Eğer Allah'a yakınlardan ise, ona rahatlık, güzellik, Naim cenneti vardır. Eğer ashab-ı yemin (sağ taraftarı) ise ashab-ı yeminden ona selam olsun. Eğer sapık kafirlerden ise, ona kaynar sular takdim edilir ve Cehennem ateşine tutulur. [Vakia suresinin son ayetleri]

 

Bu ayet, vücuttan çıkan ruhları üç kısma ayırmıştır. Allah'a yakın olanlar ki, onlar, Naîm cennetindedirler. Ashab-ı yemin olanlar ki, onlara selam var. Bu da, onların azaptan kurtulacaklarını gösteriyor. Sapık ve kafirler ki, bunlar Cehennemliktirler.

 

Şu gelen ayet-i kerime dahi, bazı sahabe ve tabiinlerin görüşüne göre, ruhların cesetten çıktıktan sonra. Cennete girdiklerini gösteriyor: Ey nefsi mutmainne, Rabbine dön, razı olarak ve kendinden de razı olunmuş olarak... Kullarımın içine gir Cennetime dahil ol. [Fecir suresinin son ayetleri]

 

Sahabe ve tabiinden bir cemaat, demiş ki, bu emir, ruh cesetten çıktığında bir melek lisaniyle ona müjde olarak söylenilir. (Demek ruh cesetten çıktıktan sonra, Cennete girmeye emredilir.)

 

Yasin alinden imana gelen hakkında buyurulan şu ayet de bunu teyid eder: ''îman eden o kişiye denildi ki, Cennete gir, o dedi ki: Keşke kavmim bilseydi.'' [Yasin 26]

 

İkinci bir görüş olarak denilmiş ki: Ruhların cennete girdiğine dair hadisler, şehidlere mahsustur. Nasıl ki başka bir ayette bu, açıkça ifade edilmiştir.

 

Hem şu normal ölü hakkında buyurulan ''Sabah akşam cennet veya Cehennemdeki yeri ona gösterilir.'' hadisi...

 

Ve sabıkan sözedilen Ebu Hureyre (r.a.)'ın rivayet ettiği ''Onlar yedinci gökte, Cennetteki makamlarına bakarlar'' hadisi ve aynı mealde ki, Vehb'in hadisi, bunu teyid ederler.

 

İbn-i Hazm, demiş ki: Bir kısım, ruhların karargahı, cesedleri yaratılmadan önce barındıkları alemdir. Yani Ademin sağında ve solundadırlar. Bunu ayet ve sünnet de teyid eder. Cenab-ı Hakk buyuruyor: ''Hani Rabbın Adem oğullarının sırtlarından zürriyetlerini aldığı ve onları şahit gösterdiği zaman, ben Rabbiniz değil miyim? dedi.

 

Onlar: ''Bela'' (Evet Rabbimizsin) dediler. [Araf 172] Yine Allah Teala buyuruyor; ''Sizi yarattık, sonra sizi şekillendirdik, sonra meleklere, Adem'e secde edin, dedik.'' [Araf, 11]

 

Demek Allah Teala, bütün ruhları birden yaratmıştır. Bunun için Resul-i Ekrem (s.a.v.):

''Ruhlar, düzenli askerlerdir. Tanıştıkları birleşirler, tanışmadıkları dağılırlar.'' diye buyurmuştur.

 

Kalu Bela'da Allah, onları Rububiyetine şahit gösterdiğinde onlar, mahluk, musavver ve akıl sahipleri idiler. Bu durumları, meleklerin Adem'e secde etmelerinden ve ruhlar'in cesedlerine girmelerinden öncedir. Cesedler o zaman, toprak ve su idi. Allah Celle ve A'la ruhları istediği yerde barındırdı. Ki, öldükten sonra, bu berzah aleminde barınırlar. Ruhlar bu Berzah aleminden, peyderpey bu dünya meşherine gönderilirler.

 

îbn-i Hazm demiş ki: Demek ruhlar, tanışma ve tanışmama gibi vasıflara sahip cisimlerdir, işlerin farkındadırlar. Cenab-ı Hak onları imtihan için dünyaya gönderir, sonra, onları vefat ettirip berzah alemine gönderir.

 

Resul-i Ekrem (s.a.v.) Mirac gecesinde, bu ruhları Berzah aleminde ehl-i saadet olanları Hazreti Adem'in sağında, ehl-i şekavet olanları da Hazreti Adem'in solunda görmüş. Bu onların aynı hizada olmalarını gerektirmez. Sağın son yüksekliği olduğu gibi, solun son derece aşağı katı vardır. Nebilerin ve şehidlerin ruhları ise acele edip Cennete giderler,

 

Muhammed bin Nasr el-Mervizi, îshak bin Raheveyh'den rivayet ettiğine göre, o da bu görüşün aynını söylemiştir. Ve bütün ehi-i ilim bu görüştedir, demiştir.

 

İbn-i Hazm, demiş ki, bu aynı zamanda bütün İslam ulemasının da görüşüdür. 

 

Ayet-i Kerime'de, Vak'a suresinin sonunda ''sağda olanlar, solda olanlar'' ve ''cennette olan mukarrebler'' diye bahs edilen üç grup ruh yukarda sözedilen, mesudlar, şakiler, şehid ve Nebilerin ruhlarıdır. Ruhlar bitinceye kadar, peşpeşe gönderilirler. Sonra, aynı o Berzah alemine dönerler. Ve kıyamet koptuğunda, ikinci dirilişte bir daha cesedlerine dönerler. (Buraya kadar, İbn-i Hazm'ın sözü idi.)

 

Üçüncü görüşe göre: Ruhlar, kabirlerindedirler. İbn-i Abdil-Berr, anlatılan görüşlerin en sahihi budur, demiştir.

 

Demiştir ki, kabrin sual ve sorgusu, azap ve nimeti, kabir ziyareti, onlara selam vermek ve muhatap edinmeleri bunu gösterir.

 

Îbnül-Kayyim demiş ki: Eğer bundan kasıt, ruhların kabirden ayrılmadıkları ise, bu yanlıştır. Kitap ve Sünnet bunu reddeder. Sorguya çekilmesi ise, ruhun kabirde veya kabrin üzerinde olduğunu göstermez. Ancak onunla ilişkisi olduğunu gösterir. Bu ilişki ile ruh sorguya çekilir. Çünkü ruhun bir özelliği bir anda iki yerde bulunmasıdır. Refik-i ala'da olduğu halde, bedenle bitişik olabilir. Cesedine selam verildiğinde selamını alabilir.

 

İşte, Nebi (s.a.v.) Cebrail (Aleyhi's-selam)'ı altıyüz kanat içinde, gördü. Yalnız iki kanadı ufku kapatıyordu. Bununla beraber, Resul-i Ekrem (s.a.v.)'e yanaşıp dizini dizine koymuştu. Muhlislerin imanı artıyordu. Mümkündür ki, o böyle yaklaştığı halde, gökteki yerinde olsun.

 

Resul-i Ekrem, (s.a.v.) Cibril'i gördüğünü bir hadisi şerifiyle, şöyle buyurmuştur: ''Başımı kaldırdığımda baktım, Cibril, yer ve gök arasında dikilmiş, şöyle diyor: ''Ya Muhammed, sen Resulullah'sın, ben de Cibril'im.'' Başımı hangi tarafa çevirdimse, onu orada öylece gördüm.''

 

İşte, Allah'ın dünyanın birinci göğüne inmesi, ve Arefe günü müminlere yakınlaşması ve benzeri ayet ve hadisler bu manaya yorumlanır. Çünkü Allah, hareket ve yer değiştirmekten münezzehtir.

 

Bu gibi konularda yanlışlık, alem-i gaybi, alem-i şehadete kıyaslanmaktan doğmaktadır. Ruhu bir yeri meşgul eden, yani hacmi olan bir madde olarak düşünüyorlar. Bu mahza yanlıştır.

 

Resul-i Ekrem (s.a.v.) Mirac gecesinde, Musa (a.s.)'ı kabrinde namaz kılarken gördüğü halde, onu altmcı gökte de görmüştür. Ruh, orada beden şeklinde, bedenle ilişkisi olarak kabrinde namaz kıldığı ve selam verenlerin selamını iade ettiği halde, Refik-i ala'da (göklerin üstünde) de olabilir. Bu iki durum arasında münafat ve terslik yoktur. Çünkü ruhların özelliği bedenlerin özelliğinden değişiktir. Bazıları bunu güneşe benzetirler. Kendisi gökte olduğu halde, şuaları yerde olur. Şua güneşin bir vasfı olup yani güneşin kendisi olmadığından, bu temsil mutabık değilse de meseleye ışık tutar.

 

Resul-i Ekrem {s.a.v.)'in Mirac gecesinde Nebileri gökte görmesi de bu kabildendir. Sahih görüşe göre (Nebi Sallallahu aleyhi ve Sellem) cesed olarak görünen ruhları görmüştür. Onların bedenleri ise kabirde diri olup namaz kıldıklarına dair, hadis vardır. Demek gökte görülen ruhlardır.

 

Resul-i Ekrem (s.a.v.) buyurmuştur ki: Kim kabrimin yanında bana salavat getirirse, ben onu işitirim. Kim uzakta dahi okursa, onun salavatı bana ulaştırılır. (Beyhaki, bunu 'Şuab'da Ebu Hureyre (r.a.) hadisinden rivayet etmiştir.)

 

Yine Resul-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurmuş: Allah kabrime bir melek müekkel kıldı. Ona bütün yaratıkların kulakları kadar kulak verdi. Kıyamete kadar, kim bana salavat okursa, ismini ve babasının ismini bana ulaştırır. (Bezzar, Taberani, Ammar bin Yasir (r.a.) hadisinden bunu rivayet etmişlerdir.)

 

Bu kesin olarak gösteriyor ki, onun (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ruhu diğer Nebilerle ala-i illiyinde olmakla beraber, aynı zamanda, Refik-i ala'da (Cenab-ı Hakkın huzurunda) dır.

 

Bu izahat, aynı zamanda gösteriyor ki, ruhun ala-yı illiyinde olması, Cennette olması veya gökte olması ile bedenle ilişkisi olup anlayıp işitmesi, namaz kılıp Kur'an okuması arasında münafat yoktur.

 

Bunun garip görünmesi, alem-i Şehadetde, dünyada onun benzerinin olmayışıdır. Berzah ve Ahiret işleri dünyada alıştığımız işlere benzemez. (Buraya kadar ibn-i Kayyim'in sözü idi.)

 

 

50- Yine başka bir kitapta demiş ki: Ruhun bedenle beş değişik ilişkisi vardır: 1: Ana karnında, 2: Doğumdan sonra, 3: Uykuda... Uykuda ruh bir yandan bedenle ilişkilidir. Bir yandan da ondan ayrıdır. 4: Berzah aleminde... Bu alemde, ruh ölümle bedenden ayrılmışsa da tamamen ondan ayrı değildir. 5: İkinci dirilişte... İlişkilerin en sağlamı en mükemmeli de budur. Çünkü, bu ilişki ile vücut artık, ne Ölür, ne yatar, ne de bozulur.

 

51- Yine ibn-i Kayyım, başka bir yerde demiş ki: Ruh öyle bir hız ve harekete sahiptir ki, göz kırpması gibi bir anda, kabirden göğe çıkar. Delili de uyuyanın ruhudur. Tesbit edilmiş ki, uyuyanın ruhu, bir kaç saniye içinde, yedi kat göğe gelip Arş-ı ala altında Allah'a secde eder. Sonra cesedine döner.

 

52- îbn-i Kayyim görüşünü söyledikten sonra, diğer görüşleri de şöyle anlatmıştır: Ruhlar, Cabiye'de veya Zemzem kuyusundadırlar. Kafirlerin ruhları da Bürhut vadisindedirler.

 

53- îbn-i Mende senediyle, Süfyan bin Ebban bin Said tarikiyle bir adamın şöyle dediğini rivayet etmiştir: Bir gece Bürhut vadisinde yattım. Sanki bütün insan sesleri onda toplanmıştı. ''Ya Davme, Ya Davme.'' diyordular. Ehli kitapdan bir adam, demiş ki: Devme' kafirlerin ruhlarına müekkel olan melektir. Süfyan: Hadrcmutlu'lardan sorduk; dediler ki kimse geceleyin o vadide yatamaz.

 

54- îbn-i Ebi Dünya, el-Kubur, kitabında, Ömer bin Süleyman'dan rfvayet ettiğine göre, şöyle demiştir: Yahudi bir adam öldü, yanında müslümanın bir emaneti vardı. Onun müslüman bir oğlu da vardı. Fakat emanetin yerini bilemedi. Şuayb el-Cebbai'ye durumu anlattı. O da şu tavsiyede bulundu: Bürhut vadisine git, orda bir çeşme vardır, yahudiler, Cumartesi gününü orada geçirirler. İşte Cumartesi günü oraya gidersen, babanı çağır, ona istediğini sor. Adam, bu tavsiyeyi dinledi, gidip çeşmenin başına varınca iki veya üç sefer babasını çağırdı. Babası cevap verdi. Oğul Filan kşinin emaneti nerededir? dedi. Baba: Kapının eşiğinin altındadır, git ona teslim et ve üzerinde olduğun dinde kal, dedi.

 

Sonra, İbn-i Kayyım, demiş ki: Bu rivayetlerin birine sahih, diğerine, batıl demek mümkün değildir. Sahih görüş odur ki, ruhların Berzah alemindeki yerleri değişiktir. Bu değişiklik, bu alem. hakkında olan görüş ve rivayetlerin arasındaki değişikliklerden daha fazladır. Çünkü bu görüşlerin herbirisi, saadet, ve şekavetteki derecelerine göre guruplanan insanların bir gurubu hakkındadır.

 

Bazı ruhlar, ala-yi illiyindedir. Mele-ala'dadır. (En yüce makam ve meclislerdedir) Nebilerin ruhları gibi. Mirac gecesinde göründüğü gibi onların da makamları değişiktir.

 

Bazı ruhlar da yeşil kuşlar içinde, Cennette istedikleri gibi gezerler. Onlar da şehidlerin ruhlarıdır. Fakat hepsinin değil. Çünkü, bazıları borcundan veya başka bir sebepten dolayı Cennete girmekten alıkonulurlar. Nasıl ki, Müsned''de Muhammed bin Abdullah bin Cahş (r.a.)'dan rivayet edilmiş: Bir adam Resul-i Ekrem (s.a.v.)'e gelip dedi ki: ''Ya Resulallah, Öldürülsem, bana ne var?'' ResuM Ekrem (s.a.v.): ''Cennet'' diye buyurdu. Sonra adam dönünce, Resul-i Ekrem (s.a.v.): ''Borç müstesna.. Biraz önce Cebrail bana bunu gizliden bildirdi,'' diye buyurdu.

 

Bazı ruhlar, cennet kapısında olurlar. îbn-i Abbas'uı hadisinde geçtiği gibi. Bazıları da kabirde ateş içinde mahpus kalır. Bazıları da yerde kalır, yüksek makamlara çıkamaz. Çünkü süfli bir ruh imiş. Ve arzî süfli ruhlar, semavi ruhlarla bir araya gelemez. Tıpkı dünyada bir araya gelemedikleri gibi.

 

Ruh, bedenden ayrıldıktan sonra, benzer arkadaşlarına ve yaptığı amellere kavuşur. Çünkü, insan sevdiği ile beraber olur. Bazı ruhlar da, zanilere mahsus bir tandırda olur.. Bazıları da kandan bir nehir içinde olurlar. Demek, iyi ve kötü ruhlar'için yalnız tek bir yer var değildir. Hepsinin, de yer ve makamlarının değişikliğine göre, kabirlerdeki cesedleriyle ilişkileri vardır. Ki hak ettiği azap ve nimeti görsün. (İbn~i Kayyim'in sözü bitti.)

 

Ben diyorum ki; imam Ahme'din ''Zühd''de rivayet ettiği şu gelen nakil, ibn-i Kayyim'in bu anlattığını yani ruh ve cesedin nimet ve azapta ortak olduklarını teyid etmektedir. Şöyle ki: imam Ahmed, Vehb bin Münebbih'den rivayet ettiğine göre, Hizkil (Aleyhi's-selam) şöyle demiştir: Bir melek bana geldi,, beni yüklendi, bir araziye bıraktı. Orası bir savaş meydanı idi. Orada binlerce ölü vardı. Etleri çürümüş, kemikleri birbirini bırakmıştı. Ben onları çağırdım. Her kemik, bulunduğu ekleme geldi. Sonra üzerlerine et bitti. Sonra, cilt geçirildi. Ben de bakıyordum. Bana denildi ki: Ruhlarını çağır. Ben çağırdım, baktım, her bir ruh cesedine gitti. Ben ne durumda idiniz? dedim. Onlar: Biz ölüp hayat bizden ayrıldığında, karşımıza Mîkail isminde bir melek çıktı, bize, ''amellerinizi getirin, ücretlerinizi alınız, size, sizden öncekilere ve sizden sonrakilere yaptığımız ve yapacağımız kanun budur, dedi.

 

Sonra amellerimize baktı, gördü ki; biz putlara tapıyörmuşuz. Bunun üzerine, cesedlerimize kurtları musallat etti. Ruhlarımız, elem çekmeye başladı. Ruhlarımıza gam ve kederi musallat etti, cesedlerimiz elem çekmeye başladı; İşte biz, şimdiye kadar, böyle azap çekiyorduk.

 

Kurtubi dedi: Hadisler, .gösteriyor ki, Cennete girecekler, yalnız şehidlerin ruhlarıdır. Yani ruh olarak başka ruhlar girmez. Ka'b hadisi ve benzeri hadisler, şehidler'e yorumlanır. Ama diğer ruhlar ise, bazen gökte olur, Cennette değil. Bazen de kabirlerinin avlusunda olurlar. Bir rivayete göre, onlar, aleddevam, her Cuma kabirlerine gelirler.

 

İbn-i Arafei dedi ki; Ceride hadisinden anlaşılır ki, ruhlar, kabirlerinde azap ve nimet görürler. Sonra, Kurtubi, dedi ki: Diğer ölülerden başka bazı şehidlerin ruhları da cennetin dışında kalır, Nitekim ibn-i Abbas'ın hadisinde; ''Şehidlerin ruhları, Cennet kapısında geniş parlak bir nehir üzerindedirler. Üzerlerinde borç gibi insanların hakkı kaldığından Cennete giremiyorlar'' denilmektedir.

 

Ebu Musa (r.a.) rivayet ettiğine göre, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: ''Büyük günahlardan sonra, insanın karşılaşacağı en büyük günah, Allah'ın yasakladığı şu günahtır ki, kişi borçlu iken borcunun ödenmesi için bir çareye başvurmadan ölmesidir.

 

Ebu Davud da bunu rivayet etmiştir: Kurtubi demiş ki: Bazı alimler bütün mü'minlerin ruhları Cennet ül-Me'vada oldükları görüşündedirler. Me'va sığınak demektir. Ruhlar oraya sığındığı için, ona Cennet'ül Me'va denilmiş. Bu Cennet Arş'ın altındadır. Ruhlar onun nimetleriyle nimetlenir, kokusundan istifade ederler. Fakat birinci görüş daha sahihtir.

 

 

Hafız ibn-i Hacer, ''Fetava'' adlı kitabında şöyle demiştir: Mü'minlerin ruhları, illiyinde (en yüksek makamda) olurlar. Kafirlerin ruhları da siccinde (en aşağı bir yerde) olurlar. Her ruh, manevi bir şekilde, cesediyle ilişki içindedir. Bu ilişki, dünyada ruh ve beden ilişkisine benzemez. Daha fazla rüyadaki ilişkiye benzer, belki ondan daha: kuvvetli bir ilişkidir.

 

Demiş ki, bu yorumla, (ruhların gökte veya yerin dibinde veya kabirlerinin avlularında olduğu hakkında gelen üç ayrı rivayet birleştirilmiş olur. Ve bununla beraber, ruhlar için, tasarruf ve kabrine gidip gelme izni vardır. Kabir değiştirilse veya vücut parçalan dağılsa, da mezkur ruh kabir ilişkisi devam eder. İbn-i Hacer'in sözü bitti.

 

 

Ben de diyorum ki ibn-i Asakir'in ibn-i îshak yoluyla rivayet ettiği şu hadis, nıü'min ruhların illiyinde en yüksek makamda olduğunu teyid etmektedir: Hüseyin bin Ubeydulîah, ibn-i Abbas (r.a.)'dan rivayet ettiğine göre Resul-i Ekrem (s.a.v.) Cafer (r.a.) şehid edilişinden sonra, şöyle buyurdu: Bu gece, Ca'fer, bir gurup melek peşinde giderken yanımdan geçti. İki kanadı vardı. Kanadının tüyleri, kana bulanmıştı. Yemende Bişe namındaki bir şehre gidiyordular.

 

îbn-i Adi, Ali bin Ebu Talip hadisinden rivayet ettiğine göre, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: ''Bir gurup melek arkadaşlariyle Cafer'i gördüm. Bişe halkını yağmurla müjdeliyordular.''

 

Hakim, İbn-i Abbas, (r.a.)'dan; şöyle demiştir: Resul-i Ekrem (s.a.v.) oturuyordu. Esma binti Amis de yakınında idi, birden bir selamı iade etti. Ve şöyle dedi: Ya Esma! Cafer, Cibril ve Mikail ile beraber yanımızdan geçip bize selam verdiler. Ve Cafer dedi ki: Ben filan gün, müşriklerle çarpıştım. Cesedimde önümden, yetmiş üç darbe yedim. Sonra sancağı sağ elimle tuttum, elim vurulup kesildi. Sonra, sol elimle tuttum, o da kesildi. İşte, bunlara bedel Cenab-ı Hakk, bana iki kanat verdi. Cibril ve Mikail ile uçuyorum. Cennette istediğim yere konuyorum. Meyvelerinden istediğimi yiyorum.

 

Bunun üzerine Esma (r.anha) ''Cafer'e afiyet olsun. Allah ona ne nimeti rızık vermişse... Fakat korkarım, insanlar buna inanmazlar, minbere çık, halka bunu anlat,'' deyince Resul-i Ekrem (s.a.v.) minbere çıktı, hamdü sena getirdikten sonra ''Cafer bin Ebi Talib Cibril ve Mikail ile beraber geçti. Allah, ellerine bedel ona iki kanat vermişti. Bana selam verdi'' buyurduktan sonra Cafer (r.a.)'ın ona haber verdiklerini anlattı.

 

Kurtubi, Ka'b'ın ''müminin ruhu bir kuştur.'' hadisi hakkında şöyle demiştir: Müminin ruhu kuş şeklinde olur, yoksa, onun içine girer, ve o zarf olur demek değildir.

 

İbn-i Mace'nin ibn-i Mes'ud'dah rivayetinde; ''Şehidlerin ruhları Allah katında, yeşil kuşlar gibidir'' denmektedir,

 

İbn-i Abbas'ın rivayetinde ''yeşil kuşların içinde gezer'' ifadesi vardır.

 

İbn-i Ömer'in ibaresinde, ''Ak kuşlar şeklindedirler'' diye geçmektedir.

 

Ka'b'ın rivayetinde de ''Şehidlerin ruhları y2şil kuşlardır'' ifadesi geçmektedir.

 

Kurtubi demiş ki, bütün bu rivayetler, ''yeşil kuşların karınlarındadırlar'' rivayetinden daha sahihtir.

 

Kabisi'de; Alimler, ''Yeşil kuşların içindedirler'' rivayetini münker görmüşler. Çünkü o zaman, ruhlar, mahpus kalmış olurlar, demiş. Ve şöylece ona cevap verilmiştir: Rivayet, sabittir. Tevil edilmesinin ihtimali var ki, ''içinden'' maksat, ''üzerinde'' olsun. O takdirde mana şöyle olur: Şehidlerin ruhları yeşil kuşlar üzerindedirler. Ayet-i Kerimede, Sizi hurma dallarında asacağım'' [Taha, 71] ifadesinin dalların üzerinde asacağım manasında geldiği gibi.

 

Diğerleri de demiş ki, bu rivayeti, hakiki manasında almaya hiç bir mani yoktur. Çünkü Allah, kuşun içini uzay'dan daha geniş kılabilir.

 

İbn-i Dihye, ''Tenvir''de; ''Bazı mütekellimlerin bu rivayet münkerdir'' (belli değil) dediklerini'' yazmıştır. Demişler ki iki ruh bir cesed de olamaz. Ve bu muhaldir.

 

Onların bu sözleri hakikatleri bilmemektir. Sabit olan sünnet ve icma'a itirazdır. Çünkü hadisin manası açıktır: Şehidin ruhu dünyadaki cesedden çıktığında, kuş suretinde olan başka bir cesede girer. Kıyamette cesedine dönünceye kadar. Berzah aleminde bu şekilde kalır.

 

Esas muhal olan, iki hayatın bir cisimde olmasıdır. Ama iki ruhun, bir cesed de olması, muhal değildir. Çünkü, iki cisim iç içe girer diye bir şey iddia etmedik. İşte cenin ana kanundadır. Ve ruhu, anasının ruhundan ayrı bir ruhtur. Bunu misal verirken kuşu şehidin ruhudan başka bir ruhu var kabul edildiği takdirde deriz. Halbuki, ''yeşil kuşların içindedir'' hadisinden, yeşil kuşlar şeklindedir, manasını gayet kolay anlayabiliriz. ''İnsan suretinde bir melek gördüm'' ifadesi gibi Üstad İzzeddin ibni Abdüsselam, Emalisi'nde;  ''Allah yolunda öldürülenleri ölü saymayınız, onlar diridirler. Allah katında rıziklamrlar.''[Al-i İmran 169] mealindeki ayet-i kerime hakkında şöyle bir soru açıyor: Eğer denilse bütün ölüler de böyledirler, neden, şehidler  tahsis edilmiş.

 

El-cevap: Bütün ölüler böyle değildir. Bir kısmı cesedden çıkartıhr. Mücerret kalır. Normal ölüler gibi. Bir kismj da bu cesedden çıkar, yeşil kuşların içine girer, şehidler gibi...

 

Ka'b'ın rivayet ettiği, ''Mü'minin ruhu yeşil kuş olur'' hadisindeki umumilik şehidlere mahsustur.

 

Bütün bunlar gösteriyor ki, ruhlar cesedden ayrılır. Görür ve işitir. Yoksa, kabir azabı ve nimeti ve kabre selam verme hakkında varid oîan hadislerin bir manası kalmaz, (Üstad îzzeddin'in sözü bitti.)

 

İşte, o da, şehid ruhlarının kuşlar cevfinde olduğu görüşündedir. Yani ''kuşlar şeklinde olurlar'' görüşünü kabul etmiyor. İbn-i Ömer (r.a.)'dan rivayet edilen şu hadis de bunu teyid etmektedir: ''Onlar başka bîr cesede girerler.''

 

Bu hadisin senedi, mevkuf ise de merfu hükmündedir. Çünkü böyle şeyler şahsi bir görüş olarak söylenilmez ve daha önce bunu teyid eden merfu bir rivayeti gördün.

 

Hennad bin Sirri ''Zühd'' kitabında, ibn-i İshak yoluyla îshak bin Abdullah bin Ebu Ferve'den rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir: Bir ehl-i ilim bize rivayet etti ki: Resuhıîlah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Şehidler üç guruptur: Allah, katında derecesi en düşük olan o adam ki, malını, canını ortaya kor, Ölmek ve öldürülmek istemezken, ona bir ok isabet eder, ondan akan ilk kan damlasiyle, Allah onun bütün günahlarını afv eder. Sonra, Allah gökten bir cesed indirir, ruhunu içine kor. Sonra Allah'ın huzuruna kaldırılır. Hangi gökten geçerse, melekler onu teşci ederler. Ta Allah'ın huzuruna varır. Vardığında hemen secdeye kapanır. Sonra, ona atlas kumaşdan yetmiş hülle giydirin diye emir verilir. Sonra, onu diğer şehid kardeşlerinin yanına götürün, denilir. Onların yanına getirilir. Onlar, Cennetin kapısında yeşil bir kubbe altındadırlar. Onlara rızıkları Cennetten gelir. O şehidlerin yanına vardığında, siz memleketinizden gelen misafirden sorduğunuz gibi filan kişi ne yaptı diye sorarlar. O, iflas etti'' der. Onlar: O ne yaptı ki? O iyi bir tüccardı. Biz, sizin müflis saydığınızı müflis saymıyoruz. Esas müflis amelce müflis olandır, derler.

 

Sonra filan kişi filan hanımına ne yaptı, diye sorarlar. Onu boşadı, der. Onlar: Aralarında ne geçti ki, onu çok seviyordu, derler. 

 

Onlar: Filan ne yaptı, derler. O: O benden çok önce öldü der. Onlar: ''Demek O helak oldu, biz onun öldüğünü işitmedik. Allah'ın iki yolu vardır. Biri yanımızdan geçer, diğeri de onun zıt istikametinde gider. Allah bir kula iyilik dilerse, onu yanımızdan geçirir, ne zaman öldüğünü biliriz. Bir kula da şer dilerse, onu başka tarafa götürür, onun haberini işitmeyiz, derler.

 

 

îbn-i Mende, Abdurrahman bin Zeyyad bin En'am tarikiyle, Hayyam bin Cebele'den rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir: Bana ulaştı ki, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Şehit düşenlere Cenab-ı Hakk en güzel bir cesed indirir, ruhuna ''içine gir'' der^ Evvelki cesedine bakar, Halk'ın yaptıklarını görür, ordakilerle konuşur. Onların işittiğini sanır. Ve onların gördüğünü sandığmdan onlara bakar. En sonunda, onun huri'l-iyn olan hanımları gelir, onu alır götürürler.

 

İfsah sahibi dedi ki: "Nimet gören ruhlar çeşit çeşittir. Bazıları cennet ağaçlarına konan bir kuştur. Bazıları da yeşil kuşların havsalasında olur. Bazılar| Arş altında kandiller içinde barınırlar. Bazıları da, ak kuşların havsalasında olur. Bazıları başka bir çeşit kuşların havsalasında olur. Bazıları, Cennetlik şekiller içinde olurlar. Bazıları da amellerinden yaratılan bir şekil içinde olur. Bazıları gezer ve döner, cesedini ziyaret eder. Bazıları da ölenlerin ruhlarını karşılamakla görevlidir. Bunlardan, başkaları da, bir kısmı Mikail'in kefaletinde olur. Bir kısmı adem'in kefaletinde olur. Bir kısmı da Hz. İbrahim'in kefaletinde olur.

 

Kurtubi dedi ki, bu güzel bir görüştür. Bütün rivayetleri birleştirir.

 

 

Ben diyorum ki, Beyhaki ve İbn-i Merdeveyh'in Ebu Said-i Hud-ri'den rivayet ettikleri Mirac hadisi de bunu teyid etmektedir. Resulullah (s.a.v.): ''...Sonra, ikinci göğe çıktım, Yahya ile İsa ve milletlerinden bir gurubu gördüm. Sonra üçüncü göğe çıktım. Yusuf ve milletinden bir gurubu gördüm. Sonra dördüncü göğe çıktım. İdris ve milletinden bir gurubu gördüm. Beşinci göğe çıktım, Harun ve milletinden bir gurubu gördüm. Altıncı göğe çıktım, Musa ve milletinden bir gurubu gördüm. Yedinci göğe çıktım, İbrahim ve mîlletinden bir gurubu gördüm. Bana denildi ki, burası senin ve ümmetinin yeridir.'' diye buyurdu. Sonra şu mealdeki ayeti okudu: ''İbrahime en layık olanlar, ona tabi olanlar, bu Nebi ve ona iman edenlerdir.'' [Al-i İmran, 08]

 

Sonra ümmetimi iki fırka halinde gördüm. Bir fırkanın üzerinde kağıt gibi ak elbiseler vardı. Bir fırkanın da üzerinde çamurdan elbiseler vardı, diye buyurdu ve hadisin tamamını anlattı.

 

İşte bu hadis gösteriyor ki, ruhların mertebeleri değişiktir her bir semada bir millet vardır.

 

Hakîm-i Tirmizi dedi ki, ruhlar Berzah aleminde gezerler, dünyadakilerin ve göktekilerin hallerini seyrederler. Gökte insanların durumlarını konuşurlar. Bazı ruhlar da Arşın altındadır, bazı ruhlar da Cennete uçar, dünyada Allah'a yaptığı ibadet gücüne göre onda gezer.

 

Beyhaki de, bunun bir benzerini, ''Azabü'l-Kabir'' kitabında ibn-i Mesud ve ibn-i Abbas'ın (r.a.) hadislerini zikrettiğinde bu hadisin bir benzerini zikretmiştir.

 

Sonra, Buhari'nin, Bera' (r.a.)'dan rivayet ettiği hadisi zikretmiş: Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in oğlu İbrahim öldüğünde, Resul-i Ekrem (s.a.v.): ''Onun Cennette bir emzireni vardır'' diye buyurdu.

 

Sonra, Beyhaki, ''işte İbrahim, Medine mezarlığı olan Baki'de medfun olduğu halde, Resul-i Ekrem (s.a.v.) onun Cennet'de emzirildiğini buyurmuştur,'' diye istidlal etmiştir.

 

İbn-i Kayyim, demiş ki: ''Ruhlar Cennet kuşları olurlar, meyvesinden yerler hadisi, ''onlara kabirlerinde Cennetteki yerleri gösterilir'' hadisi arasında zıtlık yoktur.

 

Ruh, Cennet nehirlerine girer. Onun meyvesinden yer, aynı zamanda onun Cennetteki yeri ona gösterilir. Çünkü Cennete hakiki olarak girmek, ancak haşir gününde olur.

 

Bunun bir delili de şudur: Şehidlerin ruhlarının Berzah aleminde barındıkları yerler, onların hakiki makamları değildir.

 

Demek hakiki olarak Cennete girmek ruh ve cesede sahip insana müyesser olur. Ruhun yalnız olarak girmesi ise bundan ayrı ve geride bir şeydir.

 

Nesefi'nin ''Bahrü'l-Kelam''ında şöyle denilmiştir: Ruhlar dört guruptur: Nebilerin ruhları ki, cesedinden çıkar, misk ve kafur gibi güzel kokulu cesedinin şekline girer. Cennette olur. Yer içer faydalanır, geceleyin de Arşa asılı kandillerin içine barınır.

 

Şehidlerin ruhları ki, cesedlerinden çıkar, Cennette yeşil kuşlar içinde olurlar, yer, içer, faydalanır ve geceleyin Arşa asılı kandillerim içinde olur.

 

Müminlerden ehl-i itaat olan ruhlar ki, Cennet etrafında olurlar. Yemez, içmez, faydalanmazlar, fakat Cennete bakmakla istifade ederler.

 

Mü'minlerden ehl-i isyan ruhları ise gökte ve yerde havada olurlar.

 

Kafirlerin ruhları ise onlar, Siccinde yerin yedinci katının dibinde siyah kuşlar içindedirler. Cesedleriyle ilişkileri vardır. Güneş gökte iken ışığı yerde olduğu gibi... Ruhları azap gördükçe cesedleri de elem çeker.

 

 

Hafız ibn-i Recep ''Ahvalü'l-Kubur'' adlı kitabında şöyle demiştir: Yedinci Bab, Berzah aleminde ruhların barındıkları yer konusundadır.

 

Nebiler (a.s.) ruhları hiç şüphesiz, Allah katında ala-yi îlliyindedirler.

 

Sahih hadiste var ki, Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in en son söylediği söz: ''Ya Rabb Refiki a'Ia isterim'' sözüdür.

 

Bir adam, ibn-i Mesud'a Resul-i Ekrem (s.a.v.) vefat etti. Şimdi nerdedir? diye sormuş. İbn-i Mesud, ''O (s.a.v.) Cennettedir'' demiş.

 

Şehidlere gelince çoğu alimler, onların da Cennette oldukları görüşündedirler. Bu konuda hadisler çoktur. Müslim'in ibn-i Mesud'dan, İmam Ahmed ve Ebu Davud'un İbn-i Abbas (r.a.)'dan ve diğerlerinden rivayet ettikleri hadisler gibi...

 

Bu konuda geçen hadislerden başka, Ahmed, ibn-i Ebi Dünya, Ebu Yala'nın Enes (r.a.)'dan rivayet ettikleri şu hadistir: Enes dedi ki: Güzel rüya, Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in çok hoşuna giderdi. Buyruklarından birisi de, içinizde kimse rüya gördü mü sorusu idi. Tanımadığı bir adam, rüyayı gördüğünü anlatınca, onu soruştururdu. iyi bir insandır, dediklerinde rüya daha fazla hoşuna giderdi

 

Enes dedi ki, bir gün bir kadın geldi. ''Ya Resulullah ben bir rüya gördüm. Sanki çıkıp Cennete girmişim. Bir düşüş sesini işittim. Cennet kapıları kapandı. Baktım filan ve falan vardır, dedi ve on iki kişiyi saydı ki, Resul-i Ekrem (s.a.v.) onları savaş için bir bölük olarak göndermişti..

 

Sonra devam etti: Onlar getirildiler, üzerlerinde kanlı elbiseler vardı. Damarları kan akıyordu. Onları Beydah nehrine götürün, denildi. Götürüldüler. Onları içine batırıp çıkardılar. Yüzleri dolunay gibi parladı. Onlara altın sandalyeler getirildi. Üzerinde oturdular. Altın tabak içinde onlara hurma takdim edildi. Canları istediği kadar yediler. Tabağı bir yönden öbür yöne çevirdikçe değişik meyveler oluyor ve canları istediği kadar yiyordular. Ben de onlarla beraber yedim, dedi. Biraz sonra o bölükten haberci geldi. ''Ya Resulullah şöyle şöyle oldu, filan ve filan on iki kişi isabet aldı'' dedi. Resul-i Ekrem; ''Bana o hanımı çağırın'' dedi. Hanım geldi, ''bu adama rüyanı anlat'' dedi. Rüyayı anlatınca adam (haberci) dedi ki; ''Evet onun gördüğü doğrudur. Filan ve filanlar isabet aldılar.''

 

 

Mücahit'den rivayet edildiğine göre, ''Şehidler Cennette değiller, fakat ondan rızıklanırlar'' demiştir

 

Adem bin İyas Mücahid'den: -Allah yolunda katledilenleri ölü sanmayınız'' mealindeki ayet-i kerime hakkında rivayet ettiğine göre demiştir ki; ''Onlar Allah katında diridirler, Cennet yemişinden rızıklanırlar, onun kokusunu alırlar, fakat Cennette değiller.''

 

îbn-i Abbas (r.a.)'dan rivayet edilen: ''Şehidler, Cennet kapısında ak bir nehir üzerindedirler'' hadisi buna delildir. Çünkü, bu, gösteriyor ki nehir Cennetin dışındadır.

 

Buna şöyle cevap verilmiştir: Hadisin ravilerinden olan ibn-i îshak, aldatan birisidir, hadis olarak işittiğini de açık söylememiştir.

 

Belki de, bu hadis umum şehidler içindir, şehidlerin hasları ise Cennette Arşa asılı kandillerdedirler.

 

Veya belki de, hadiste sözedilen şehidden kasıt, manevi şehiddir. Taunda, denizde, yangında, ve karın ağrısıyla ölenler gibi ki, haklarında hadis varid olmuştur.

 

Veya hadisten kasıt delillerle iman edip imanın doğruluğuna şahit olanlardır. Çünkü, onlara da şehid denilir. Nasılki Ebu Hureyre ve Bera (r.a.)'dan şöyle rivayet edilmiştir: Ebu Hureyre: ''Her mümin sıddık ve şehiddir.'' dedi. ''Ne diyorsun ya Eba Hureyre'' denilince, o: ''Şu ayeti okuyun'' diye cevap verdi: ''Allah'a ve Resulüne iman edenler, Allah katında sıddık ve şehidlerin ta kendileridir.[Hadid, 19]

 

Bera bin A'zib (r.a.)'dan gelen rivayet ise şöyledir: Resulullah (s.a.v.): ''Ümmetimin müminleri şehidlerdir'' diye buyurdu, sohra yukarıdaki ayeti okudu.

 

Şehidlerden başka teklif altında olmayan, diğer ehl edildiğine ima ve mümin çocuklarının cennette olduklarına dair nas vardır. İmam Ahmed bu konuda icma vardır, diye anlatmış. Cafer bin Muhammed, ''Zahirde bunların Cennette oldukları konusunda ihtilaf yoktur'' ve Meymuni'nin rivayeti izahında ''bu konuda şüphe eden yoktur'' demiştir.

 

İmam Ahmed gibi, îmam Şafii de, onların Cennette olduklarını kesin olarak söylemiştir. Selefden de, aynı görüş açık olarak nakledilmiştir.

 

Bununla beraber, bir gurup alimler; ''Mümin çocuklarının umum olarak Cennette olacakları söylenebilir, fakat, fert fert olarak söylenemez'' görüşündedirler.

 

Belki de bu görüş şuna dayanır: Çocuk babasiyle ehl-i iman sayılır. Halbuki, babasının imanı üzere öldüğü kesin olarak söylenemez. Dolayısıyle onun mü'min çocuğu olduğu söylenemez. Demek, ayrı ayrı her bir çocuk için bir şey söylenemez.

 

Fakat, bu görüş hiç bir imam müctehid'ten açık olarak nakledilmemiştir. Onların sözlerinin genişliğinden alınan bir görüştür.

 

Halbuki imamların çocuklar hakkındaki kasıtları müşrik çocuklarıdır. Hatta İmam Ahmed ''Müşriklerin küçükleri, Cennet seyyahlarıdır'' mealindeki hadisi delil göstermiştir.

 

İmam Ahmed demiş ki; ''Eğer, onun yüzünden ebeveyninin Cennete girmesi umuluyorsa, onun Cennete girmesinde nasıl  şüphe edilir.''

 

Şehidlerden başka, teklif altında olan diğer ehl-i iman ise, eskiden ve şimdi de, alimler onlar hakkında ihtilaf etmiş ve ediyorlar.

 

İmam Ahmed; ''Müminlerin ruhlarının Cennette, kafirlerin ruhlarının Cehennemde olduğunu'' kesin olarak söylemiştir. Ka'b bin Malik, ümm-ü Hani. Ebü Hureyre, ümm-ü Bişr Abdullah bin Amr (r.a.) ve benzerlerinden nakledilen hadisleri delil göstermiştir.

 

Hilal bin Yesaf'dan rivayet edilmiş ki, ibn-i Abbas (r.a.) Kab'den ayette geçen illiyin ve siccinin ne demek olduğunu sormuş. Kab demiş ki: İlliyin, yedinci göktür, müminlerin ruhları ondadır. Siccin de yerin yedinci dip tabakasıdır. Kafirlerin ruhları onda, İblisin tesiri altındadırlar.

 

Ve Cennetin yedinci göğün üstünde, Cehennemin ise yerin yedinci tabakasının altında olduğu kesin deliller ile sabittir.''

 

Bu delillerden biri: Bezzar ve Taberani'nin Cabir, (r.a.)'dan rivayet ettikleri şu hadis-i şeriftir: Resul-i Ekrem (s.a.v.)'den, Hz. Hatice (r.anha)'nın durumu soruldu. Buyurdu ki: Onu Cennet nehirlerinden bir nehrin başında, içinde boş şey olmayan, yorgunluk vermeyen, kamıştan bir evin içinde gördüm.

 

İkinci bir delil: Taberani'nin Fatime (r.anha)'dan kesik bir sened ile rivayet ettiği şu hadistir: Fatime Resul-i Ekrem (s.a.v.)'den ''Anamız Hatice nerdedir?'' diye sordu. Resul-i Ekrem (s.a.v.): ''O içinde boş şey olmayan, yorgunluk vermeyen kamıştan laîr ev içinde Meryem ve Firavunun hanımı Asiye arasındadır'' diye cevap verdi. Fatime: ''Bu bildiğimiz kamıştan mı?'' diye sordu. Resul-i Ekrem (s.a.v.): ''Hayır, o inci ve yakutla dizilmiş bir kamıştır'' diye cevap verdi.

 

Üçüncü bir delil: İmam Ahmed, Tirmizi ibn-i Mace ve Ebu Davud Ebu Hureyre (r.a.)'dan rivayet ettiklerine göre: Resulullah {s.a.v.) zina suçundan itirafta bulunan el-Eslemeyi recm ettiğinde: ''Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, o şimdi Cennet nehirlerinde yüzüyordur'' diye buyurdu.

 

Dördüncü bir delil: İmam Ahmed, Tirmizi ve ibn-i Mace'nin Sevban (r.a.)'dan, o da Resulullah'dan rivayet ettiğine göre, buyurdu ki: ''Kimin ruhu cesedinden ayrılır da, üç şeyden beri ise o Cennete girer: Kibirden, hıyanetten ve borçtan...''

 

Bir gurup da ''ruhlar yerdedir'' demişler. Sonra ihtilafa düşmüşler.

 

Bir fırka demiş ki; Ruhlar kabirlerin avlularmdadırlar. îbn-i Vaddah, bu görüştedir. İbn-i Hazm de, hadisçilerin çoğundan bu görüşü nakletmiştir.

 

İbn-i Abdi'l-Bennan, ''şehidlerîn ruhları Cennettedir, diğer ölülerin ruhları kabir avlularındadır, istedikleri gibi gezerler,'' görüşünü tercih etmiştir. ''Kabirlere selam verme'', ve ''kabirde ölünün cennet veya cehennemdeki yeri ona gösterilir'' hadislerinden delil getirmiştir.

 

Fakat, bu hadisler de, ruhların Cennette olmadığına dair bir delil yoktur. Çünkü, yerin gösterilmesi ruhla ilişkisi olan cesed içindir, ruh cesedden ayrı olarak cennette olabilir.

 

Yine kabirdekilere selam verilmesinde, ruhların kabir avlularında durduklarına dair bir delil yoktur. Çünkü Nebilerin ve şehidlerin kabirlerine de selam verilir. Halbuki, ruhları ala-yı illiyin'dedir. Fakat, hızlı bir şekilde cesedleriyle ilişkileri vardır. Bu ilişkinin mahiyeti ve keyfiyetini, hakiki olarak ancak Allah bilir.

 

''Uyuyanın ruhu Arş'a çıkar ve cesedle ilişkisi vardır. Uyandığında ona döner'' mealinde rivayet ve hadisler buna delildir.

 

Uyuyan için bu ayrılış ve ilişki geçerli ise, bedenlerden sıyrılmış ölüler için tarik-i evla ile, geçerlidir. Onlar göğe çıkarlar ve ruh suretinde kabirlerine dönerler.

 

Bir fırka da demiş ki: Ruhlar arzın bir yerinde toplanırlar, mü'minlerin ruhları Cabiye'de, bir rivayette Zemzem kuyusunda toplanır. Kafirlerin ruhları da Bürhut vadisinde toplanırlar. Hanbeli'lerden Kadı Ebu Ya'la el-Mutemed kitabında bunu tercih etmiştir. Bu, İmam Ahmed'in, ''Kafirlerin ruhları Cehennemdedir'' sözüne muhaliftir. Belki de, Bürhut vadisi, altından Cehennemle bir ilgisi vardır. Nasıl ki, ''Denizin altı Cehennemdir'' diye rivayet edilmiştir

 

Ebu Ömer, Ahmed bin Muhammed en-Nisaburî'nin el-Hikayet kitabında şöyle denilmiştir:

 

Ebu Bekir Muhammed bin îsa el-Tarsusi, Hamid bin Yahya bin Süleyman'dan şöyle dediğini rivayet etmiştir: Mekke'de, yanımızda Horasanlı bir adam vardı. Emanetleri teslim alıp sonra geri veriyordu. Bir gün bir adam on bin dinarı ona teslim etti ve kayboldu. Horasanlı adam da sekerata yaklaştı. Emaneti teslim etmek için çocuklarından hiç birisine güvenemedi. Evinin bir tarafında o paraları sakladı ve öldü. Sonra adam dönünce onun çocuklarından dirhemleri sordu. Biz bilmiyoruz, dediler. Mekke'nin alimlerinden sordular —ki Mekke'de hayli alim vardı— o zaman Biz o adamı Cennetlik biliyoruz ve bize geldiği kadariyle Cennet ehlinin ruhları Zemzem kuyusundadırlar. Gecenin üçte biri veya yarısı geçince git kenarında dur. Sonra onu çağır, umulur kî sana cevap verir. Eğer cevap verirse, malının nerede olduğunu sor. Adam birinci, ikinci ve üçüncü gecelerinde, üçer sefer, aynı vakitte çağırdı ve bir cevap alamadı.

 

Adam, Alimlerin yanına geldi. Ne yaptığını anlatınca, alimler, ''İnna lillah ve inna ileyhi raciun''. Demek arkadaşımız cehennemlik imiş, dediler ve şöyle tavsiyede bulundular: ''Yemen'e git, orada Bürhut isminde bir vadi var, onda bir kuyu var. Kuyunun adı Bermuttur. Cehennemliklerin ruhları ordadır. Kenarına git, Zemzem "kuyusunda çağırdığın aynı vakitte onu çağır.'' Adam gitti, tavsiyeyi uyguladı ve ilk çağrıda cevap aldı.

 

Hikayenin kalanı kitaptan düşmüş idi.

 

Safvan bin Amr, Ebu'l-Yeman Amir bin Abdullah'dan mümin ruhların birleştiği bir yer var mı? diye sormuş. Amir demiş ki; Allah'ın ''yer'e salih kullarım varis olacaklar'' diye söz ettiği yer, ruhların toplandığı yerdir. Ruhlar haşre kadar orada dururlar.''

 

 

İbn-i Mende bunu rivayet etmiştir. Fakat cidden garip bir rivayettir. ayeti bununla tefsir etmek daha da gariptir.

 

İbn-i Abdullah bin Havşab'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: Amir (r.a.) Übeyy bin Ka'b'a Cennetlik ruhlar ile cehennemlik ruhların görüştükleri yeri mektupla sordu. Ka'b dedi ki: Cennetlik ruhlar, Cabiye'dedirler. Kafirlerin ruhları da Hadremut'ta, Bürhüt vadisindedirler.

 

Sahabeden bir gurup demiş ki, ''ruhlar Allah katandadırlar.'' Bu görüş, sahih oIarak, ibn-i Ömer (r.a.)'dan da rivayet edilmiştir.

 

îbn-i Mende, Şa'bi tarikiyle, Huzeyfe (r.a.)'dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir: Ruhlar, Rahman olan Allah'ın yanında duruyorlar. Cesedlerine üfürülecek vadeyi bekliyorlar.

 

Bu rivayet, ruhların ayrı ayrı yerlerde olduğuna dair olan rivayetlere münafi değildir.

 

Bir gurup da demişler ki: insanların ruhları Adem Babalarının sağında ve solundadırlar. Sahih rivayete göre Mirac hadisinde şöyle denilmiştir: Açılınca göğün üzerine çıktık, baktık bir adam sağında solunda, şahıslar var; sağına baktığında gülüyor. Soluna baktığında ağlıyor. Cibril'e ''kimdir bu?'' diye sordum. ''Adem'dir, sağ ve solundaki şahıslar da onun zürriyetidir'' dedi. Sağdakiler Cennetliktir. Soldakiler de Cehennemliktir. Sağına baktığında gülüyor, soluna baktığında ağlıyor..

 

Bu hadisin lafzının zahirine göre, kafirlerin ruhlarının da gökte olduğu anlaşılır. Bu ise, ''Gök kafirlerin ruhları için açılmaz'' mealindeki ayet ve hadîse zıttır.

 

Bazı rivayetlerde, bu zorluğu giderecek ibare vardır. Rivayet şöyledir: Adem oğullarının ruhları ona arz edilir. Ruh mümin ise, ne güzel ruh! Onu alayı illiyine çıkarın, der. Kafir ise ne çirkin ruh, onu yerin dibine götürün, der. İşte bundan anlaşılır ki, zürriyetinin ruhları dünya semasında ona arzedilir. Yerlerine yerleştirmek için emir verir. Demek ruhların kaldığı yer, dünya seması değildir.

 

İbn-i Hazm iddia etti ki, Cenab-ı Hak cesedlerden önce bütün ruhları birden yaratmış. Ve onları, madde dünyasının ötesinde bir Berzah'da yerleştirmiş. Cesedleri yarattığında, ruhları o berzah aleminden alıp cesede yerleştiriyor. Sonra ölümde yine o aleme yerleştiriyor. Nebiler ve şehidlerin ruhları ise Cennette olurlar.

 

Bu görüş başka hiç bir müslümandan anlatılmamış ve müslümanlarm sözüne de benzemiyor. Bu ancak felsefeciler sözlerinin cinsinden bir sözdür.

 

Bir gurup mütekelliminden nakledilmiş ki, ruhlar, cesedlerin ölmesiyle ölürler. Bu görüş mutezileye nisbet edilmiştir. Endülüs fakihlerinden bir cemaat de ayni şeyi söylemişlerdir. Eskilerinden, Abdul-Ala bin Vehb bin Muhammed b. Amr bin Lübabe; yenilerinden de Süheyli ve Ebu Bekir bin Arabî gibi zatlar da bu görüştedirler.

 

Fakat Cumhuru ulema şiddetle bu görüşe karşı çıkmıştır. Hatta Sahnun bin Said ve diğerleri demiş ki, bu bid'atçıların sözüdür. Ölümden sonra, ruhların baki kaldığını gösteren çok nass (kesin ifade) ler bunu reddeder ve çürütürler.

 

Şehidlerin ve ruhları Cennet'de olan diğer müminlerin hayatları arasında iki yönden fark vardır: Biri: Şehidlerin ruhları için, kuş şeklinde cesedler yaratılır, kursağına yerleşirler ki, o kuşun organlariyle soyut ruhtan daha fazla ve daha mükemmel nimetlensinler. Çünkü, şehidler, cesedlerini Allah yolunda feda etmişler. Buna mukabil Berzahta onlara bu cesedler verilmiştir.

 

İkinci fark; Şehidler Cennetten rızıklamrlar. Halbuki diğer ölüler hakkında böyle kesin bir ifade yoktur. Her ne kadar, onlar cennet ağaçlarına konurlar diye rivayet varsa da bunun iki manası vardır. Bu konmak yemek manasında geldiği gibi normal konmak manasında da olabilir. Ala külli hal, yemekte, nimet ve istifadede şehidler derecesinde değiller. Allah gaybi daha iyi bilir.

 

Amma ibn-i Sinninin, ibn-i Mes'ud (r.a.)'den rivayet ettiği: ''Resulullah (s.a.v.) kabristana girdiğinde ey fani ruhlar! Ey çürümüş cesedler! Ey yıpranmış kemikler! Ey dünyadan mümin olarak çıkanlar! Ya Rabbi bunlara kendinden bir ruh kat, bizden de selam ver'' hadisi ise, senedinin zayıflığıyle beraber ''fani ruhlardan murad cesedlerden çıkmış ruhlar'' diye tevil edilir.

 

 

FAYDALI BİR MESELE

 

İbn-i Kayyim, dedi ki: Ruh için dört durak vardır. Her biri evvelkisinden daha büyüktür.

-Birincisi, ana karnıdır. Bu sıkıntı, muhasara ve iç içe üç karanlığın hakim olduğu bir yerdir.

-ikincisi, içinde doğduğu, alıştığı, iyilik ve kötülüğü kazandığı bu dünyadır.

-Üçüncüsü, Berzah Alemidir. O bu dünyadan daha geniş ve daha büyüktür. Dünya ana karnından ne kadar büyük ise o bu dünyadan o kadar büyüktür.

-Dördüncüsü, ondan sonra, durak olmayan ahiret alemi, cennet veya cehennemdir.

 

Bu durakların herbirinin hükmü ve gereği öbürünün hüküm ve gereğinden değişiktir.

 

Ben diyorum ki, onun üçüncü durak hakkında naklettiğini teyid eden şöyle bir rivayet vardır:

İbn-i Ebi Dünya, Süleym bin amir el-Cübba'inin mürsel hadisinden merfuan şöyle rivayet etmiştir: Müminin dünyadaki durumu, ana karnındaki ceninin durumu gibidir. Çıktığı ışığı gördüğü ve süt emmeye başladığında ana karnına dönmek istemediği gibi, mümin de ölümden korkar, fakat Rabbinin huzuruna vardığında bir daha dünyaya dönmek istemez.

 

Yine ibn-i Ebi Dünya, Amr bin Dinar'ın mürsel hadisinden şöyle rivayet etmiştir: Bir adam öldü, Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki, bu adam dünyadan göç etti. Eğer durumundan memnun ise dünyaya dönmek istemez, tıpkı herhangi birinizin ana karnına dönmek istemediği gibi...

 

Hakim-i Tirmizi, 'Nevadirü'l-Usul'de, Enes (r.a.)'-dan rivayet ettiğine göre, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Ben müminin dünyadan çıkışını ancak, çocuğun ana karnından çıkmasına benzetiyorum. O sıkıntı ve karanlıktan dünyanın ferahına çıktığı gibi mümin de dünyanın sıkıntı ve cefasından cennetin ferah ve, safasına çıkar.

 

 

FAYDALI BİR MESELE

 

Yafii, ''Kifayetü'l-Mütekid''de, üstad Amr bin el-Farid'den anlattığına göre şöyle demiştir: Veli bir adamın cenazesinde bulundum, namazını kıldığımızda hava yeşil kuşlarla doldu. Büyük bir kuş geldi, onu yuttu. Sonra uçtu. Ben bundan hayrette kaldım. Havadan inip namazda hazır bulunan bir adam bana dedi ki: Hayrette kalma, çünkü şehidlerin ruhları yeşil kuşların kursağında olurlar. Cennet meyvesinden yerler. Bunlar kılıç şehidleridir. Muhabbet şehidleri ise, cesedleri ruhlaşır.

 

Ben diyorum ki, bu, ibn-i Ebi Dünyanın ölüm konusunda Zeyd bin Eslem'den rivayet ettiği şu hadiseye benzer: Demiştir ki: İsrailoğulları içinde mağarada inzivaya çekilmiş bir adam vardı. Kıtlık olduğunda muasırları ondan yardım istiyorlar. Onlar için dua ediyor. Allah da onlara yağmur yağdırıyordu. Sonra öldü, kefenine koydular ve onlar o durumda iken, gök tarafından bir tahtın uçtuğunu gördüler. Ta cenazenin yanına geldi. Bir adam kalktı, cenazeyi tahtın üzerine koydu. Birden taht yükseldi, millet de ona bakıyordu. Sonra onlardan kayboldu. Ve Cennete götürüldü.

 

Maune kuyusu savaşında katledilenler içinde Amir bin Fuheyr de vardı. Amr bin Umeyye ed-Damri de esir düşmüştü. Amir bin Tufeyl ona ''sen arkadaşlarından kimseyi tanıyor musun?'' dedi. O: ''Evet,'' dedi. Sonra ölülerin arasında gezindiler, ondan onların asıllarını soruyordu. Bulamadığı kimse var mı diye söyledi. Bin Ümeyye: ''Evet, Ebu Bekr'in kölesi Amir bin Füheyri göremiyorum.'' Bin Tufeyl dediki: ''îçinizde nasıldı o?''  Bin Ümeyye dedi ki: ''En faziletlimiz o idi.''  Bin Tufeyl: ''Onun durumunu sana bildireyim. Şu adam, okla ona vurdu. Sonra oku çıkardığında gözümden kayboldu. Onu öldüren adam da Kilab kabilesinden, Cebbar bin Sülemi isminde birisiydi. Dahhak bin Kilabi'nin yanına geldi, müslüman oldu ve kendisini İslam'a getiren şeyin Amir bin Füheyr'in ölümündeki gördüğü harikalık olduğunu söyledi.

 

Bunun üzerine, Dahhak, Resul-i Ekrem (s.a.v.)'e onun müslüman olduğunu ve Amir bin Füheyr'in ölümündekı harikalığı ve göğe çıkarılmasını gördüğünü yazdı. Resul-i Ekrem şöyle buyurdu: ''Melekler cesedini örttüler ve onu illiyine (en yüce makama) bıraktılar.''

 

Beyhaki, başka bir yönden şu ibare ile bunu nakletmiştir: ''Amir bin Tufeyl dedi ki; onu öldürdükten sonra göğe yükseldiğini gördüm. Ben onun yerden ne kadar yükseldiğine bakıyordum.''

 

Sonra Beyhaki, ''Buhari, bunu sahihinde rivayet, etmiştir.'' ve hadisin sonunda ''yükseldikten sonra yere indirildi ve kayboldu, kaydını nakletmiştir'' dedi.

 

Biz de, Musa bin Ükbe'nin bu kıssa hakkındaki mağazisi bahsinde bunu rivayet ettik.

 

Urve bin Zübeyr dedi ki: ''Amr'in cesedi bulunmadı. Rivayet ettiklerine göre melekler onu defnetmişler.''

 

îbn-i Sa'd, Hakim el-kebir'de Urve yoluyla Aişe (r.a.)'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: ''Amir bin Füheyr göğe çıkartıldı. Cesedi bulunmadı. Derler ki, melekler onu defnetmişler.''

 

Ben diyorum ki, zahire göre meleklerin defnetmesinden gaye, meleklerin gökte gizlemesidir. Nasıl ki birinci rivayette, ''Onu gizleyip ala-yı illiyine bıraktılar'' denilmiş.

 

İmam Ahmed, Ebu Nuaym, Beyhaki, Amr bin Ümeyye ed-Damri'den rivayet ettikleri şu hadis de buna benziyor: ''Resul-i Ekrem (s.a.v.) Ed-Damri'yi casus olarak, yalnız göndermişti. Dedi ki; Hüdeyb tepesine geldim, üstüne çıktım. Fakat, casuslardan korkuyordum. Hubeyb'i bıraktım, yere düştü, ben de atladım, biraz uzağa düştüm, döndüm. Hubeyb'i göremedim, sanki, yer onu yutmuştu.'' Şimdiye kadar, hiç kimse Hübeyb'in izini bulamadı.

 

Demek Hübeyb bin Adi de meleklerin gizlediği birisidir. Ya onu göğe çıkarmışlar ki hadisin zahirinden anlaşılan odur. Veya yerde defnetmişlerdir.

 

Ebu Nuaym, kesin olarak onun göğe çıkartıldığını söylemiştir. Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in mucizelerini diğer Nebilerin mucizeleriyle karşılaştırırken: Eğer denilse İsa (Aleyhi's-selam) göğe çıkartıldı. Biz de deriz ki, Resul-i Ekrem (s.a.v.) ümmetinden bir gurub da göğe çıkartılmıştır. Bu daha acayiptir, demiş. Sonra Amir bin Füheyr, Hubeyb bin Adi, Ala bin Hadram'ın kıssalarını zikretmiş. Göğe çıkarılma hadisesini takviye eden bir rivayette Nesai, Beyhaki ve Taberaninin rivayet ettikleri şu hadistir: Uhud savaşında Talha'nın parmakları isabet aldı. ''Ah!'' dedi. Resul-i Ekrem (s.a.v.): ''Eğer, Bismillah deseydin, melekler milletin gözü önünde seni göğe çıkartıp gizlerlerdi.''

 

Bu gizleme hadisesine bir derece uygun ibn-i Asakirin Ata el-Horasani'nin tarikiyle nakl ettiği şu hadisedir: Üveys el-Karanî (r.a.), yolda ishalden Öldü. Torbasında —kendi elbiselerinden olmayan bir rivayette de insanların dokumasından olmayan iki elbise bulundu. Sonra iki adam çıkıp ona kabir kazmak istediler. Dönüp dediler ki: ''Bir taş içinde kazılmış bir kabir gördük, sanki şu anda bitmiş gibi idi. Onu tekfin edip orada defnettiler. Sonra dönüp orada hiç bir şey göremediler.''

 

İmam Ahmed bunu ''Zühd''de Abdullah bin Seleme tarikiyle rivayet etmiştir. Sonunda şunu da nakletmiş: ''Biz birbirimize, dönelim! Dönsek kabrini tanırız, dedik. Döndük baktık ne iz var, ne kabir.''

 

''Yeşil Kuşlar'' hadisesine benzer bir rivayette şudur: îbn-i Asakir, Ebu Bekir bin Reyyan'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: Mısır'da Gülle Hamamında durmuş idim, oraya Zin-nun'un cenazesini getirmiştiler. Baktım yeşil kuşlar etrafında uçuşuyorlar. Kabrine götürülünceye kadar etrafından ayrılmadılar. Defnedilince kuşlar kayboldu.

 

''Muhlislerin Kerametleri Hakkında Gizli Sır'' adlı kitapta Tahir bin Muhammed es-Sadefi, salihlerden biri olan Selamet el-Ken'an'ın hal tercemesinde şöyle nakletmiştir: O Öleceği sene hangi senede ve ne zaman öleceğini bildirdi. Ve o sene öldü, salihlerin cenazesinde hazır bulunan ''Ak Kuşlar'' onun cenazesinin etrafında kabrine varıncaya kadar uçuşuyordular.

 

Bu ifadeler gösteriyor ki: Bu durum salihlerin cenazesinde alışılmış garip olmayan bir haldir.

 

Yine aynı kitapta, Malik bin Ali el-Kelanisi'nin hal tercemesinde şöyle denilmiştir: O öldüğü ve musallaya konduğunda millet, gözün alabileceği her tarafın son derece beyaz elbiseli kişilerle dolu olduğunu ve cemaatla beraber cenaze namazını kıldıklarını gördü.

 

Ebu Halid'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Amr bin Kays Öldüğünde, ölü beyaz elbiseli adamlarla dolu gördüler. Namazı kılınıp defnedildiğinde, daha kimseyi göremediler.

 

îbn-i Cevzî ''Uyun el-Hikayat'' kitabında, senediyle Abdullah bin Mübarek'den rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir: Ben bir gece mezarlıkta iken, Rabbiyle münacaat eden hüzünlü bir ses işittim. Şöyle diyordu: ''Ya sahibim! Kölen dergahına geldi. Ruhun yanında, yolları elinde, seni istiyor sana hasrettir. Geceleyin uykusuz, gündüzleyin rahatsız, İçi yanıyor, göz yaşları akıyor. Seni görmek istiyor. Sana kavuşmak için inliyor. Sen olmadan o rahat etmez'' dedikten sonra, ağladı, başını kaldırdı, şiddetle bağırdı. Ben onu deprettim, baktım ölüdür. Ben onunla uğraşırken baktım bir ''Cemaat'' yanına geldi. Yıkadılar, ilaçladılar, kefenleyip namazını kıldıktan sonra defnedip göğe doğru yükseldiler

 

Yine ibn-i Cevzi senediyle, Hasan el-Basri'den rivayet ektiğine göre, şöyle demiştir: Sahraya çıktım, bîr mağaraya rastladım. Baktım içinde bir genç dikilip namaz kılıyor. Mağaranın kapısında vahşi bir hayvan çökerek duruyordu. Ben ey genç bu vahşi hayvanı görmüyormusun, dedim. O: ''Eğer hayvanı yaratan Allah'dan korksaydın daha iyi olurdu'' dedi. Sonra hayvanın üzerine vardı: ''Sen Allah'ın arslanlarından bir aralansın. Ben senin rızkını geri çevirecek değilim. Eğer Allah senin bir şey yapmana izin vermişse yap. Yoksa ayrıl, git'' dedi. Hayvan dönüp kaçtı. Sonra genç: ''Ya Rabbi! Arş-ı ala-daki izzet makamları hürmetine senden istiyorum: Eğer benim için yanında bir hayır varsa ruhumu al'' dedi. Ve sözünü bitirmeden dünyadan ayrıldı. Döndüm salih ve zahit arkadaşlarımı topladım ki onu tekfin edip defnedelim. Mağaraya döndüğümüzde kimseyi göremedik. Birden gaibden sesini işittiğim şahsını göremediğim biri bana: Ya Eba Saîd milleti geri çevir, çünkü o genç kaldırıldı, dedi.

 

 

FAYDALI BİR MESELE:

 

Ebu Saîd, ''Şeref el-Mustafa'' adlı eserde, Ahmed bin Muhammed bin Ebu Berre tarikiyle, Muhammed el-Vezzan'dan, o da Ubeyd bin Said'den o da babasından şöyle dediğini rivayet etmiştir: Hasan (r.a.) bir topluluk içinde otururken, yeşil gözlü bir adam geldi. Hasan Ona: ''Sen böyle mi doğdun? Yoksa böyle mi kendini arzediyorsun?'' dedi. Adam: ''Ya Hasan, beni tanımıyor musun?'' dedi. Hasan (r.a.): ''Kimsin?'' dedi. Adam, Nesebini söyledi, meclisteki herkes onu tanıdı. Hasan: ''Nedir halin?'' diye sordu. Adam: Bütün malımı toplayıp bir gemiye attım, Yemen'e doğru gidiyordum. Yolda fırtına koptu, gemi battı. Bir tahta üstünde sahile çıktım. Oturup tereddüt ediyordum: Galiba ondört kişi batmıştı. Ot, ağaç ne buldumsa yedim, Çeşme suyunu içtim. Sonra dik doğru gideyim, ya helak olurum veya kurtulurum, dedim. Yürüdüm. Önüme bir saray yükseldi. Duvarları sanki, gümüşten idi. Kapısını ittim. içinde salonlar vardı. Salonların her köşesinde, pırlantadan sandıklar vardı. Kilitli idiler, yalnız bir bakmakla açılıyordular. Bazılarını açtım, içinden hoş bir koku çıktı, baktım içinde ipek elbiseli adamlar yatıyor. Elledim, baktım diri sıfatında ölüdürler. Sandığı kapattım, çıktım, sarayın kapısını da kilitledim.

 

Geçtim, hiç benzerini görmediğim iki süvari gördüm. Doru atlara binmiştiler. Halimi sordular, ben anlattım. Onlar: ''İleriye doğru git, bir ağaca rastlarsın, yanında bir bahçe var, orada güzel kıyafetli yaşlı bir adam var. Namaz kılıyor. Durumunu ona anlat. O sana yolu gösterir,'' dediler.

 

Geçtim, yaşlı bir adamla karşılaştım. Selam verdim, selamımı aldı. Hikayemi sordu. Başıma gelen bütün şeyleri anlattım. Sarayın bahsi gelince adam, ürperdi. ''Sonra ne yaptın?'' diye sordu. Sandıkları kapattım, dedim. O an üzerinden bir bulut geçti, ''Esselamü Aleyke Ya Veliyyah'' diye selam verdi. Adam buluta; ''Nereye gidiyorsun'' diye sordu. Bulut; ''Falan falan yere gidiyorum'' dedi. Bulutlar böyle ard arda devam edip geçtiler. Ta bir bulut gelip ondan nereye gidiyorsun diye sorunca; ''Basra'ya gidiyorum'' dedi. Adam ona; ''İn'' dedi, indi. Önünde durdu. Ona bu adamı yüklenip evine bırak, dedi. Ben bulutun sırtına bindiğimde, Allah hakkı için o gördüğüm saray, ''Süvariler ve sen necisiniz'' diye bana söyle, dedim.

 

Adam, dedi ki; ''O saray, Allahın deniz şehidleıine ettiği bir ikramdır. Onlara melekler müekkel kılınıp onları denizden topluyor ve o sandıklara ipek kefenler içine koyuyorlar.

 

O iki süvari ise, iki melektirler, sabah akşam gelip Allah'dan onlara selam getiriyorlar. Ben ise Hızırım, Allah'dan istedim ki, beni Nebiimizin ümmetiyle hasretsin.

 

Adam dedi ki: ''Ben buluta bindiğimde Öyle büyük bir korku beni işardı ki, ondan gözlerim böyle yeşil rengini aldı.

 

Şeyhü'l-İslam ibn-i Hacer, ''El-İsabe fi Marifeti's-Sahabe'' kitabında Hızır'ın hal tercemesinde bu kıssayı nakletmiştir.

 

BİR SONRAKİ KONU İLE DEVAM İÇİN AŞAĞIDAKİ İSİM’E TIKLA

 

HER GÜN ÖLÜNÜN CENNET VEYA CEHENNEMDEKİ YERİ O'NA GÖSTERİLİR