KABİR ALEMİ es-Suyuti

 

ÖLÜNÜN BAŞINDA DURAN MELEK VE RUHANİLER, SEKERAT'TA OAN'IN GÖRDÜKLERİ VE İŞİTTİKLERİ, MÜMİN'İN MÜJDELENDİKLERİ VE KAFİR'İN KORKTUĞU ŞEYLER

 

1- Sahih tariklerle Bera bin Azib (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: ''Ensardan bir adamın cenazesine Resulullah (s.a.v.) ile beraber çıktık. Henüz onu kabre koymamıştılar. Resulullah (s.a.v.) oturdu. Biz de etrafında oturduk. —Sanki üstümüzde kuş vardı— Resulullah'ın elinde bir değnek vardı. Onunla yeri kazıyordu. Başını kaldırdı; iki veya üç sefer ''Kabrin azabından Allah'a sığınırım,'' dedi.

 

Sonra şöyle buyurdu: Mümin kul, dünyadan ilişkisi kesilip ahirete yöneleceği zaman, gökten beyaz elbiseli melekler üstüne inerler. Yüzleri sanki, güneş gibidir. Cennetten kefen ve mumyaları getirirler. Ona göz uzaklığı kadar yaklaşınca dururlar. Sonra ölüm meleği gelir. Ta baş ucunda oturur. Ona der ki: ''Ey nefsi mutmainne; Allah'ın mağfiret ve rızasına çık. (Buyurdu ki) Siz başka şekilde görseniz de su testiden akar gibi onun. ruhu cesedinden akar. Melekü'l-mevt, ruhunu alır. Alırken o, melekler ruhu ona hemen teslim etmezler. O kefen ve o mumyaya koyarak teslim ederler. Yeryüzündeki en güzel koku gibi, bir koku ondan çıkar. O, melekler onu yükseltirler. Diğer meleklerin toplulukları yanından geçerken, onlar ''bu hoş güzel ruh kimdir?'' derler. Diğerleri; ''Filan oğlu filan'' derler. Dünyadaki en güzel isimleriyle onu yad ederler. Sonra, dünya göğüne varırlar, açmak isterler, onlara açılır. Her göğün mukarreb melekleri bir üsttekine teslim edinceye kadar onları teşyi' ederler. Böyle giderler, ta yedinci göğe varırlar. Orda Allah buyuruyor: ''Bu kulumun kitabını (isim defterini) ala-yi illiyinde yazın ve onu dünyaya iade edin. Çünkü ''ben onları yerden yarattım. Ve onları yere iade ediyorum. Ve bir daha onları ondan çıkartacağım.'' [Taha. 55]

 

Ruhu cesedine dönünce iki melek gelip onu oturturlar ve: Rabbin kimdir? derler. O: Rabbim Allahtır, der. Onlar: Dinin nedir? O: Dinim İslam'dır, der. Onlar: Size gönderilen bu adam kimdir? O:  Allah'ın Resulüdür, der. Onlar:  Nerden biliyorsun? O: Allah'ın kitabını okudum, ona iman ettim, der. Bunun üzerine gökten bir ses gelir ki: Kulum doğru söyledi, ona Cennetten bir yer döşeyin ve Cennet elbiselerinden giydirin ve ona Cennete bir kapı açın. Ona bir kapı açılır. Cennetin kokusu, hoş rahilalar ona gelir. Kabri gözün göreceği kadar genişlenir. Sonra ona güzel yüzlü, hoş kokulu, güzel elbiseli bir adam gelir. Ona der ki: Sana müjde, sana va'd edilen gün işte bu gündür. Ölen o adama: Sen kimsin? Hayırlı bir yüzün var, der. Adam: Ben senin salih amellerinim, der. Ölü sevincinden artık: Ya Rabbi! Kıyameti kopar, kıyameti kopar ta mal ve ehlime kavuşayım, der. (Buyurdu ki:) kafir kul dünyadan ilişkisi kesileceği, ahirette yöneleceği zaman, gökten siyah yüzlü melekler üstüne inerler. Beraberlerinde sert kıllardan yapılmış plaslar var. Göz görecek kadar kişi, yakınına otururlar. Sonra ölüm meleği gelir. Baş ucunda oturur

 

Ey habis nefis! Allah'ın kahır ve gazabına çık, der, ruhu cesedinde dağılır. Dağılmış yüzden bir yan dişleri çekilir gibi ruhunu cesedinden çeker. Ölüm meleği ruhunu aldığı zaman, azap melekleri hemen onu ona teslim etmezler. Onu o kıl plaslarında sararlar. Ondan yeryüzünün en pis kokusu gibi pis bir koku çıkar. Sonra bu melekler onu göğe çıkartırlar, her melek topluluğuna varınca, ''Ne bu habis ruh'' derler.

 

Azap melekleri: Falan oğlu filan diye dünyada en çirkin ismiyle onu yad edenler. Ve onu götürdüklerinde dünya göğüne varınca, açmak isterler. Onlara açılmaz. Sonra Resulullah (s.a.v.) ''Onlara gök kapıları açılmaz'' (Araf, 40) mealindeki ayeti okudu. Ve: ''Allah buyuruyor ki, bunun ismini yerin dip çamurunda yazınız diye söyledi. Sonra: ''..............Allah'a ortak koşan kimse, gökten düşüp de kuşların kaptığı veya rüzgarın bir uçuruma sürüklediği şeye benzer.'' [Hac 31] mealindeki ayeti okudu ve şöyle devam etti:

 

Sonra ruhu cesedine döner, ona iki melek gelir. Onu oturtur. Ona: Rabbin kimdir, derler.

 

O: ''Haaa, Bilmiyorum,'' der.

Dinin nedir, derler. O yine: ''Haaa, Bilmiyorum,'' der.                                                     

Bu sîze gönderilen adam kimdri? derler, o yine: Haaa, Bilmiyorum, der. Bunun üzerine gökten bir ses geliri: Bu kulum yalan söyledi, ona cehennemden bir yer döşeyin, ateşten onu giydirin. Cehennemden ona bir kapı açın ki, sıcaklığı ve dumanı o kapıdan ona gelsin, denilir.

 

Kabri daralır, kaburgaları iç içe girer. Sonra, çirkin yüzlü çirkin elbiseli, pis kokulu bir adam yanına gelir. Ona: Sana hoş gelmeyen şeyler ile müjdelen! Senin va'd edildiğin günün işte budur, denilir. O, ona: Kimsin, der. Adam: Ben senin pis amelinim, deyince: Ya Rabbi Kıyameti koparma, kıyameti koparma, diye söylemeye başlar.

 

 

2- Temim ed-Darî (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre; Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: ''Allah ölüm meleğine emrediyor ki, veli kuluma git, onu bana getir. Çünkü ben onu darda da sevinçte de tecrübe ettim. Onu istediğim gibi buldum. Git onu bana getir de onu dünya merak ve gamlarından kurtarayım.''

 

Ölüm meleği beraberindeki beşyüz melekle çıkar. Beraberlerinde Cennet kefen ve mumyaları ve reyhan demetleri de vardır. Her demet asıl bir tanedir, başında yirmi renk her rengin yanında rengin kokusundan başka ayrı bir kokusu vardır. Ve beraberlerinde en güzel misk kokulu, beyaz ipekler bulunur.

 

Ölüm meleği, baş ucunda oturur. Melekler etrafını sararlar. Her birisi elini bir azasına koyar. O beyaz ipek ve güzel koku, yanağının altına konulur. Ona Cennete bir kapı açılır.

 

Çocuk ağlarken avutulduğu gibi, nefsi Cennet nimetleriyle, bazan hurileriyle, bazan elbiseleriyle, bazan de, meyveleriyle avutulur. Cennetteki hurileri onu sevinçle karşılarlar. Ruhu o nimetlere atlamak ister. Ölüm meleği de ona: ''Ey güzel ruh eğilmiş ağaçlara, düzgün salkımlara, uzun gölgelere, akan sulara çık'' der.

 

Ölüm meleği o veliye ananın evladına olan şefkatinden daha fazla şefkatlidir. Bilir ki o ruh Allah'ın sevdiği birisidir. Allah'a karşı kerimdir. O melek o ruha iyi davranmakla, Allah'ın rızasını elde etmek ister. Sonra, kıl hamurdan çekilir gibi, ruhu o cesedden çıkar.

 

O ruh çıkınca melekler etrafını alır, ona: ''Selam size yaptığınızla Cennet'e giriniz'' derler.

 

İşte bu, şu ayet-i kerimenin manasıdır: Onlar ki melekler, güzelce ruhlarını alırlar. ''Selam size yaptığınızla Cennete giriniz [NahI, 32] derler.

 

Sonra Resulullah (s.a.v.) şu ayeti okudu: ''Eğer O, mukarrebin (Allah'a yakın olanlar) den ise, onun için ravh, reyhan ve nimet Cenneti vardır.''[Vakıa, 89] 

 

Buyurdu ki: ''Ravh, ölüm meşakkatinden kurtulmaktır. Reyhan ise, ruhu çıkarken karşılaştığı şeydir. Cenneti ise onun önündedir.

 

Ölüm meleği, ruhu aldığında, ruh, cesede der ki: Allah karşılığını versin, beni hızla Allah'ın taatine göttirüyordun. Onun masiyetinden çekiyordun. Tebrik ederim seni, beni de kurtardın, kendin de kurtuldun. Cesed de ruhun aynısını,'' der.

 

Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: ''Üzerinde Allah'a itaat ettiği sahalar ve amelinin göğe çıktığı ve onda rızkı indiği her kapı kırk gün onun Öldüğüne ağlarlar. Ruhu alındığı zaman o beşyüz melek, önünde dururlar. İnsanlar etrafını çevirmeden melekler çevirirler. Onlar, onu tekfin etmeden melekler getirdikleri kefenleri serip mumyalarlar. Yani hoş kokular sürerler, ilaçlarlar. Melekler evinden kabrine kadar ikişer sıra olarak dizilirler, istiğfar ile onu karşılarlar.

 

O zaman İblis, kemikleri kıracak bir sesle bağırır. Ve askerlerine der ki: Yazık size bu kul sizden nasıl kurtuldu? Onlar: Bu masum ve dokunulmaz idi, derler ki: Ölüm meleği, onun ruhunu göğe çıkarttığı zaman, Cebrail ve yetmiş bin melek onu karşılarlar. Rabbinden ona müjde getirirler  Ölüm meleği o ruhla Arşa varınca, ruh, Rabbi için secdeye kapanır. Allah, ölüm meleğine der ki: Kulumun ruhunu götür, eğilmiş ağaçlar, düzgün salkımlar.' uzun gölgeler, akan suların yanına (Cennete) bırak.

 

Kabre konulduğu zaman, namaz sağına gelir, oruç soluna gider,' Kur'an ve zikir baş ucunda dururlar. Namaza yürümesi ayak ucun da durur, sabır, kabrinin kenarında durur

 

Allah bir yığın azap gönderir. Azap ona yaklaşır. Namaz ona: Uzaklaş! Vallahi o ömrü boyunca beni bırakmadı. İşte şimdi kabre konulduğu zaman istirahat etti, der. Azap solundan girmeye kalkışır, bu sefer oruç da aynı şeyi söyler. Baş ucundan gelir, yine ona aynı şey söylenir. Hiç bir taraftan azap ona yanaşamaz. Azap bir kapı bulmak için uğraşır. Fakat, ibadetin Allah'ın velisini her taraftan koruduğunu görünce kalkar, gider.

 

Sabır diğer amellere der ki: Onunla direkt karşılaşıp onu geri çevirebilirdim. Fakat, bekledim. Eğer siz aciz kalsaydınız ben hakkından gelirdim. Lakin siz madem bu işi yerine getirdiniz, işte ben Sıratta ve mizanda onun zahiresiyim.

 

Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: ''Allah iki melek gönderir, gözleri kapan şimşek gibi, sesi her şeyi yakan gök gürültüsü gibi, dişleri geyik boynuzu gibidir. Nefesleri alev gibidir. Kılları içinde gömülmüşlerdir. Omuzlarının mesafesi bir mesire kadar geniş. Müminler hariç hiç kimseye şefkat ve rahmet etmezler. Onlara Münker-Nekir denilir; her birinin elinde bir topuz var, bütün ins ve cin birleşse, yerinden kımıldamazlar. Ona: ''otur'' derler, o da kabrinde oturarak doğrulur. Kefenleri gövdeye iner. Ona derler ki; ''Rabbin kimdir, dinin nedir, peygamberin kimdir? O:

 

''Rabbim Allah'dır, tektir. Ortağı yoktur. İslam dinimdir. Muhammed (s.a.v.) peygamberimdir ve peygamberlerin en sonuncusudur.'' O melekler ona: ''Doğru söyledin,'' derler. Kabrinin önünden, arkasından, sağından, solundan, altından, üstünden itip genişletirler. Sonra ona: ''Üstüne bak, derler. O da bakar ki Cennetten bir kapı açılmış, ona: ''Ey Allah'm velisi! İşte evin budur, Allah'a itaat ettiğinden dolayı sana verildi'' derler.

 

Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki, Muhammed'in nefsi elinde olan Allah'a yemin ederim ki, o zaman o meyitin kalbine öyle bir sevinç gelir ki, ebediyyen ondan gitmez.

 

Sonra o melekler ona der ki: Altına bak. O da bakar, görür ki Cehenneme açılmış bir kapıdır. O iki melek ona der ki: Ey Allah'ın velisi! işte bundan kurtuldun. Resulullah (s.a.v.)  buyurdu ki: Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, o vakit onun kalbine öyle bir sevinç ve ferah gelir ki, ebediyyen ondan gitmez.

 

Sonra, ona Cennete yetmiş yedi kapı açılır. O kapılardan Cennetin kokusu ve havası ona gelir. Allah onu kabrinde diriltinceye kadar bu hal böyle devam eder.

 

Buyurdu ki: ''Allah ölüm meleğine buyurur ki: Benim filan düşmanıma git, onu bana getir. Çünkü, ona verdiğim rızkı bol kıldım, onu nimetlere boğdum. O ise bana isyan etmekten başka bir şey yapmadı. Onu baha getirin ki, ondan intikamımı alayım.

 

Ölüm meleği, kimsenin hiç görmediği en iğrenç bir şekilde ona çıkar. O melek on iki gözlüdür. Elinde, çok kancalı ateşten bir çengel ve beraberinde beşyüz melek, ellerinde Cehennem korları ateşli madenleri, kıçır kıçır olan Cehennem ateşinden coplar bulunur.

 

Ölüm meleği, görünmeden, o çengel ile ona bir vurur. O çengelin her bir kancası bir kıla ve bir damara takılır. Onu şiddetli bir şekilde sarsar, ruhunu, ayak tırnaklarından söker. Ruhunu topuklarda bulur, onun üzerine o Allah'ın düşmanı sarhoş olur, melekler, o coplarla onun yüzüne ve arkasına vururlar.

 

Sonra, çengeli çekerek bir daha sarsarlar, ruhunu topuklarından alır, bu sefer onu, dizlerinde bulur, yine sarhoş olur. Melekler o coplarla yüzüne gözüne vururlar, sonra ruhu gövdesine gelir. Sonra göğsüne, sonra boynuna gelir, melekler o ateşli maden ve cehennem korlarını çenesinin altına sokarlar. Ölüm meleği ona: Ey lain ve melun habis ruh! Zehirli, sıcak, hoş ve soğuk olmayan duman bulutları (cehennem) içine gir!

 

Ölüm meleği, ruhu aldığı zaman, ruh cesede der ki: ''Allah benden sana mükafat olarak büyük şer ihsan etsin. Beni Allah'a isyan etmeye hızla koşturur, itaatten engelliyordun, beni de helak ettin, kendini de. Cesed de ruha aynı şeyi söyler.

 

Üzerinde Allah'a isyan ettiği bölgeler ona lanet ederler. İblisin askerleri İblise gidip ona müjdelerler: ''İnsan oğullarından bir kulu daha Cehenneme götürdük,'' derler.

 

O kabre konulduğu zaman, kabri ona dolaşır, kaburgaları birbirine karışır, sağ kaburgalar sola girer, sol kaburgalar sağa gider. Allah ona siyah yılanlar gönderir, burnundan ve ayağının baş parmağından onu tutarlar, ortasına kadar onu dağıtırlar.

 

Resulullah (s.a.v.) devamında buyurdu ki: ''Allah ona iki melek gönderir. Ona: Rabbin kimdir, dinin nedir, peygamberin kimdir? derler. O: Bilmem, der. Onlar: Bilmeyesin ve okuyamayasın, derler.

 

Ona bir darbe vururlar ki, kıvılcımları kabrin her tarafına uçar. Sonra, eski durumuna döner, ona: Üstüne bak, derler. O da bakar ki Cennete açılan bir kapı var. Ona: Ey Allah'ın düşmanı! Eğer Allah'a itaat etmiş olsaydın, işte bu senin evin olurdu.''

 

Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: O zaman onun kalbine öyle bir hasret gelir ki ebediyyen ondan gitmez. Ve ona Cehenneme bir kapı açılır. ''Ey Allah'ın düşmanı Allah'a isyan ettiğin için işte bu senin menzilindir,'' denilir. Ayrıca ona cehennemden yetmiş yedi kapı açılır. O kapılardan ona cehennemin sıcaklığı,  zehirleri gelir. Kıyamet gününde Allah onu diriltinceye kadar o, O durumda kalır.

 

 

3- Sa'd bin Mansur, Sünen'inde Ali bin Ebi Talin (r.a.)'den rivayet ettiğine göre şu ayet-i kerimeleri şöyle tefsir etmiştir: ''Andolsun şiddetle çekip çıkaranlara, [Naziat, 1] Demiş: Onlar meleklerdir. Kafirlerin ruhlarını nez' ederler, sökerler. ''Sükerek çekenler [Naziat, 2] Demiş ki: Onlar da kafirlerin ruhlarını alan meleklerdir. Ruhlarını, tırnak ve cild arasından çeker çıkartırlar.

 

''Onlar ki; yüzerler'' [Naziat, 3] Demiş ki: Evler, gök ve yer arasında müminlerin ruhlarını gezdiren meleklerdir, (fezada yüzerler).

 

''Onlar ki yarışa girerler'' [Naziat, 4] Demiş ki: ''Onlar müminlerin ruhlarını Allah'a götürmekte yarış eden meleklerdir.''

 

 

4- İbn-i Ebi Hatim, İbn-i Abbas (r.a.)'dan rivayet ettiğine göre, şu ayet-i kerimenin tefsirinde: ''Gark ederek nez'edenler [Naziat. 1] Demiş ki: ''Onlar kafirlerin nefisleridir, önce nez'ediiir (yerinden sökülür), sonra çekilir. Sonra ateşte garkedilir. (batırılır)

 

5- Cuveybir, Tefsir'inde İbn-i Abbas'dan şu ayet hakkında rivayet etmiştir: ''Batanları çekenler'' Demiş ki: Onlar kafirlerin ruhlarıdır. Melek onlara görünüp Allahın azabını görünce vücud içine batıp kaybolurlar. Melekler, o ruhları sinir ve etten sökerek çıkartırlar.

 

''Onlar ki yüzerler''' Demiş ki: Onlar, müminlerin ruhlarıdır. Ölüm meleği ona görünüp; Ey nefs-i tayyibe rahat ve reyhana çık. Sana kızmayan Rabbine kavuş, deyince dalgıç suda yüzdüğü gibi o da sevincinden ve cennete olan iştiyakından yüzer.

 

 

6- îbn-i Abbas demiş ki: ''Onlar ki yarış ederler'' mealindeki ayeti kerimeden maksat Allah'ın kerem ve ikramına koşan ruhlardır.

 

7- İbn-i Ebi Hatim, Rabi bin Enes'ten rivayet ettiğine göre şu ayet-i kerimeleri şöyle ayırmıştır: ''Dalarak nez'edenler'' ''Sökerek çekenler [Naziat, 1-2] Demiş ki: Bu ayet kafirler hakkındadır. Çengel, yünden çekildiği gibi, bunların ruhları şiddetle çekilerek nez'edilir.

 

''Onlar ki yüzerler'' [Naziat, 3] ''Onlar ki yarışırlar [Naziat, 4] Demiş ki: Bu iki ayet de müminler içindir.

 

8- Sudi'den şu ayet-i kerimeler hakkında şöyle rivayet edilmiştir: ''Onlar ki, batarak nez'ederler'' Demiş ki: Bu, ruhun vücutda korkup gizlenmesi anıdır.''

 

''Onlar ki sökerek çekerler'' mealindeki ayette de demiş ki ''O, meleklerin ruhu parmaklardan ayaklardan sökmesidir

 

''Onlar ki yüzerler'' mealindeki ayette de ''ruhun ölüm vücutta tereddüt edip yüzmesidir.'' demiştir.

 

9- Abdurrahim el-Ermeni, ''İhlas'' kitabında şöyle demiştir: îbn-i Magra, Eclah'dan, o da Dahhak'dan şöyle dediğini ri/ayet etmiştir: Mü'min kulun ruhu kabzedildiği zaman, göğe çıkartılır. Onu mukarrebler alırlar.'' Dedim ki: Mukarrebler nedir? Dedi ki: İkinci göğe en yakın olan meleklerdir.

 

Sonra ikinci göğe çıkartırlar. Sonra dördüncüsüne, sonra beşincisine, sonra altmcısuıa, sonra yedincisine ta sidretül-müntehada son bulurlar. Dedim ki: Neden ona sidretü'l-münteha denilmiş? Dedi ki: Allah'ın emrinden her şey onda son bulduğundan ona bu isim verilmiştir.

 

O zaman o melekler derler ki: îşte bu senin filan kulundur. Allah ise onu daha iyi bilir.. Ona basılmış ye mühürlenmiş lakaptan bir aman verilir. İşte şu ayeti kerime bu emandan bahsediyor: ''Evet iyilerin kitabı illiyin'dedir. Bilir misin illiyin nedir? O yazılmış bir kitaptır. Onu, mukarrep (yakın) melekler ntüşahade ederler.[Mutaffifin, 20. 21, 22] 

 

 

10- Müslim, ibn-i Mesud (r.a.)'dan şöyle dediğini rivayet etmiştir. Resulullah (s.a.v.) Miraca götürüldüğü gece, Sidretü'l-münteha'da son buldu. Yükseltilen ruhlar da onda son bulurlar.

 

11- Ebu Hureyre (r.a.)'dan rivayet edilen Miraç hadisinde Sidretü'l-münteha'ya varıldığında ona şöyle denilmiş: Bu Sidredir. Senin izinde gelen ümmetinden herkes bunda son bulur.

 

12- İbn-i Cerir, İbn-i Ebi Hatim, Bezzar, ve başkaları da bu hadisi rivayet etmişler.

 

13- Ebu Kasım bin Mende, ''Kabir halleri ve kabir sualine îman'' kitabında, Ebu Said el-Hudri (r.a.)'dan rivayet ettiğine göre Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: ''Mümin yüzünü ahiret e çevirip dünyaya sırtını verince, Allah'ın melekleri onun üzerine inerler. Ona kefen ve mumya getirirler; yüzleri sanki, güneştir. Onlara baktığı yönde yanında otururlar. Ruhu çıktığı zaman yer ve gökteki bütün melekler ona rahmet duasını ederler.''

 

14- Müslim ve Beyhaki, Ebu Hureyre (r.a.)'dan rivyet ettiklerine göre; ''Müminin ruhu çıkartıldığı zaman, iki melek onu karşılarlar. Onu yükseğe çıkartırlar,'' dedi. Sonra o, ruhun güzellik ve hoşluğundan söz etti ve şöyle devam etti: ''Göktekîler; Yerden gelmiş hoş bir ruhsun. Allah'ın rahmeti senin ve içinde bulunduğun cesede insin,derler. Sonra onu Allah'a götürürler, Allah buyurur ki: ''Onu en son noktaya (Sidretü'l-müntehaya)  götürün.'' Sonra, kafirin ruhunun çıkmasından, kokusunun müntinliğinden meleklerin ona ettikleri lanetten söz etti: Göktekiler ona: Bu yerden gelmiş habis ve pis bir ruhtur, derler. Onu son noktaya yani esfel-i safiline götürün, denilir.

 

15- îmam Ahmed, ibn-i Hibban, Nesai, Hakim Beyhaki, (Hadis lafzı onundur) Ebu Hureyre (r.a.)'dan rivayet ettiklerine göre Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: ''Müminin ruhu kabzedildiğinde, ona rahmet melekleri beyaz bir ipekle gelirler. Ona, Allah'dan razı ve Allan da senden razı olarak, Allah'ın ravhı reyhanına, sana kızmayan Rabbine çık derler. O da en güzel bir misk kokusuyla çıkar. Hatta öyle ki melekler onu koklarlar. Sonra, onu göğün kapısına götürürler. Ondaki melekler: ''Yerden gelen bu koku ne kadar güzeldir,'' derler. Her göğe çıkarttıklarında, hep böyle söylerler. Ta onu, müminlerin ruhlarına götürürler: Onlar, kişinin kaybolan ahbabını bulduğundaki sevincinden daha fazla sevinirler. Ona filan ne yaptı diye sorarlar. O, onlara: Ölümle istirahat edinceye kadar onu bırakın. O daha dünya merakında idi.

 

Şayet onlara, filan öldü size (ey mümin ruhlar) gelmedi mi dese, Onlar: Öyle ise o sığınağına, Cehenneme gitmiş, derler.

 

Eğer o ölü kafir ise ona azap melekleri kıldan yapılmış kilim gibi sert şeylerle gelirler. Ona: Ey kızan ve gazaba uğrayan! Gel Allah'ın azap ve gazabma çık, derler. O da en pis bir iaşe kokusu gibi çıkar. Onu yerin kapısına götürürler. Ordakiler ''ne bu pis koku'' derler. Yerin hangi tabakasına götürülürlerse, aynı şeyle karşılaşır. En sonunda kafirlerin ruhlarının içine bırakılır.

 

 

16- İbn-i Mace ve Beyhaki, Ebu Hureyre (r.a.)'dan Resulullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: ''Melekler gelir, eğer adam salih ise Ölüm meleği ona şöyle der: Ey güzel cesedde olan güzel nefis! Övülmüş olarak çık. Rahat ve reyhanla müjdelen. Senden razı olan ve sana kızmayan Rabbine kavuş.

 

Ruhunu teslim edinceye kadar ona öyle söylenir. Ruhu çıktıktan sonra, göğe çıkartılır. Gök ona açılır. Ordakiler ''kimdir bu?'' derler. Onlara: ''Filan oğlu falan'' denilir. Orda da, ona: Ey güzel cesedde olan güzel ruh, övülmüş olarak gir. Rahat ve reyhanla müjdelen. Senden razı olan ve sana kızmayan Rabbine kavuş, denilir. Yedinci göğe çıkartılıncaya kadar ona öyle söylenir.

 

Eğer adam kötü ise, Ölüm meleği ona şöyle der: Ey pis cesette olan pis nefis!  Sövülmüş olarak çık. Kaynar su, irin ve o tipten katmerli şeylere çık.[Sa'd 57, 58]  Ruhu çıkıncaya kadar ona böyle söylenir. Sonra göğe çıkartılır, açmak isterler. Denilir İd ''kimdir bu?'' filan oğlu filan'' derler. Ona: ''Kahrolsun pis cesette olan pis nefis! Sövülmüş olarak dön'' denilir ve ona gök kapısı açılmaz. Sonra o gökten yere gönderilir. Kabrine sokulur.

 

 

17- Bezzar, ibn-i Merdeveyh, Ebu Hureyre (r.a.)'dan, o da Resulullah (s.a.v.)'den şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: Mümin ölüme hazırlandığı zaman, melekler misk içirilmiş ipekler ve reyhan desteleriyle ona gelirler. Kıl hamurdan çekildiği gibi, ruhu çıkartılır. Ve ona şöyle denilir: Ey güzel ve hoş nefis! Razı ve marzi olarak Allah'ın rahat ve keremine çık. Ruhu çıktığı zaman o misk ve reyhanın üzerine konulur. Üzerine ipek katlanır. Alay-ı illiyine götürülür.

 

Kafir ise ölüme girdiği zaman, içinde, kor olan kıl gibi sert bir örtü getirilir. Ruhu şiddetle çekilir ve ona şöyle denilir: Ey habis nefis! Gazap eden ve gazaba uğramış olarak çık. Allah'ın hakaret ve azabına çık. Ruhu çıktığı zaman, kıçırdatan o Cehennem kor'unun üstüne konulur. O sert örtü üzerine dürülür ve esfel-i safiline götürülür.                                  

 

 

18- Abdullah bin Ömer'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Kul, Allah'ın yolunda öldürülüp kanından ilk damla yere düşünce Allah onun bütün günahlarını o damla ile afveder. Sonra, Allah ona Cennetten bir Örtü gönderir. Ruhu onun içinde kabzedilir. Cennetten, ruhunun bineceği bir cesed de gönderilir.

 

Sonra melekler onu göğe çıkartırlar. Sanki yaratıldığından beri onlarla berabermiş... En sonunda Allah'ın huzuruna götürülür. O, meleklerden önce Allah'a secde eder. Sonra melekler de secde ederler. Orda mağfirete mazhar olur, temizlenir. Sonra şehidlerin makamına götürülmesi emredilir.

 

Onlara götürülünce, yeşil bahçeler, ipekten çadırlar, içinde bulur onları. Yanlarında bir balık var bir de Öküz.., Her gün evvelki gün yedirdiklerinden ayrı şeyler yedirirler onlara: Balık Cennet nehirlerinden her güzel kokudan alır. Akşamladığı zaman öküz onu boynuzuyla boğazlar o şehidler, onun etinden yerler, onda cennetin bütün güzel kokularını bulurlar.

 

Geceleyin Öküz cennette gezer, onun bütün meyvelerinden yer. Sabahladığı zaman balık yanına gider, kuyruğuyla onu boğazlar. Onlar da onu yerler. Cennetin bütün meyvelerinin tadını onda bulurlar. Onlar orada makamlarına bakarlar. Makamlarına kavuşmak için kıyametin kopmasını isterler. (Bu şehidin halidir)

 

Mümin kul ise öldüğü zaman, Allah ona Cennet'den bir hırka ve Cennet reyhanlarından bir demetle iki meleği gönderir. O melekler ona: Ey nefs~i tayyibe rahat ve reyhana, sana kızmayan Rabbînin huzuruna çık. Ne iyi oldu ki geldin, derler.

 

O da, bildiğiniz en güzel bir misk kadar güzel bir koku gibi çıkar, Göğün etrafındaki melekler:   Sübhanelallah bu gün yerden hoş, güzel bir ruh gelmiş derler. Hangi kapıdan geçmek istese ona açılır. Hangi meleğin yanından geçse ona rahmet okur, şefaat eder.

 

Sonra, Rabbine (Azze ve Celle) götürülür. Melekler ondan önce secde ederler. Ve şöyle derler:  Ya Rabbi bu senin filan kulundur. Onun ruhunu aldık. Sen onu daha iyi bilirsin. Allah onlara şöyle buyurur: Ona'' ''secdeye gitmesini emredin!''

 

Bunun üzerine onun ruhu hemen secdeye gider. Sonra Mikail çağırılır. Ona: Bu ruhu müminlerin ruhları içine bırak ta kıyamet gününde senden isteyinceye kadar onu muhafaza et, denilir.

 

Kabrinin yapılması emredilir; eni yetmiş şu kadar, uzunluğu yetmiş şu kadar genişlenir. İçine reyhan atılır. İpek döşenir. Eğer Kur'an'-dan beraberinde bir şey varsa onu aydınlatır. Yoksa, güneş gibi gür bir ışık ona yaratılır. Sonra Cennette bakan bir kapı ona açılır. Sabah akşam oturacağı yerine bakar.

 

Kafir kul ise, Allah onun ruhunu aldığı zaman, bütün sert şeylerden daha sert ve pis kokulardan daha pis kalın bir örtüyü iki melek ile ona gönderir. Ona: Ey habis nefis! Cehenneme, azabı elime ve sana gazap eden Rabbine çık. Ne pis bir gelişdir bu, derler. Hiç birinizin bulamadığı en pis bir laşe kokusu gibi bir koku ondan çıkar. Göğün etrafındaki melekler de: Sübhanallah yerden bir laşe ve habis bir ruh gelmiş. Ona göğün kapıları açılmıyor, derler.

 

Onun geriye götürülmesi emredilir, kabri sıkıştırılır. Deve boynu gibi akrebler üstüne doldurulur. Hiç bir kemiğini bırakmadan onu yerler. Sonra beraberlerinde demirden tokmaklar olan kör sağır bir melek gönderilir. Kördürler, görmezler ki acısınlar. Sağırdırlar işitmezler ki sesini dinlesinler, ona boyuna vururlar, hırpalarlar. Kendisine Cehennemden bir kapı açılır. Ordaki sabah akşam oturacağı yerine bakar. O da Allah'dan o durumun devam etmesini ister ki, ötesindeki Cehennem ateşine girmesin.

 

 

19- İbn-i Ebi Şeybe, ''Musannef''de, Beyhaki ve Lalkai, Ebu Musa el-Eşari (r.a.)'dan şöyle rivayet etmişlerdir: Müminin ruhu en güzel bir misk gibi çıkar. Onun ruhunu alan melekler onu göğe çıkartırlar. Gökler önündeki melekler onu karşılarlar. ''Kimdir bu beraberinizde?'' derler. Onlar ''filan kişi'' derler ve onu en güzel ameliyle anarlar. Ordaki melekler: Size de ona da Allah'ın selamı olsun! derler. Sonra, ona göğün kapıları açılır, yüzü parlar. Yüzünde güneş gibi bir alametle Allah'a varır.

 

Eğer kafir ise ruhu en kokuşmuş leş kokusu gibi çıkar. Onun ruhunu alan melekler onu göğe çıkartırlar. Göğün önündeki melekler, onu karşılayıp ''kimdir bu?'' derler. Onlar ''Filan kişi'' der ve onu en kötü ameliyle anarlar. Gökteki melekler: Öyle ise onu geri çevirin. Allah ona zulmetmiş değildir, derler.                                                                                           

 

Ebu Musa el-Eş'ari, şu ayeti de ilaveten okumuştur: (Deve iğne deliğinden geçmedikçe onlar Cennete giremezler.) [Araf, 40]

 

 

20- Ebu Davud et-Teyalisi de aynısını rivayet etmiştir. Onun rivayetinde şu kayıt da varmış: ''Amelinin yükseldiği yerden o da yükseltilir.'' Hadisin sonunda da,: '''kafir geri çevirildikten sonra, yerin en dip tabakasına götürülür,'' diye kayıt edilmiştir.                     

 

 

21- İbnül-Mübarek, ''Zühd''de, Şemr bin Atiyye tarikiyle şunu rivayet etmiştir: İbn-i Abbas, Ka'b el-Ahbar'dan: (Evet iyilerin kitabı ala-yı illiyindedir [Mutaffifin, 23] ayetini sormuş|j Demiş ki: ''Müminin ruhu kabzedildiği zaman, göğe çıkartılır. Ona gök kapıları açılır. Melekler onu müjde ile karşılarlar. Melekler onunla beraber Arşa kadar çıkarlar. Arşın altından deri gibi bir kağıt çıkartırlar. O kağıt mühürlenir, yazılır. Sonra Arşın altına konulur. Ki kıyamet gününde ehli necat olduğuna alamet olsun. İşte ''iyilerin kitabı ala-yı illiyindedir, bilir misin Ala-yı illiyin nedir? O yazılmış bir kitaptır,''[Mutaffifin, 20, 21. 22] mealindeki ayetlerin manası budur.

 

Ka'b, ''facirlerin kitabı Siccindedir.'' [Mutaffifin, 8] Mealindeki ayette de şöyle demiş: Facirlerin ruhları göğe çıkartılır. Gök onları kabul etmez. Yere indirilirler. Yer de onları kabul etmez. Yerin yedi kat altına konulur. Ta siccine götürülür. Siccin İblisin yastığıdır. Onun altından bir kitap çıkartılır. Mühürlenir yine o yastığın altına konulur ki, kıyamet gününde helak olduğuna alamet olsun. İşte: ''Bilirmisin siccin nedir, o yazılmış bir kitabtır [Mutaffifin, 9, 10] mealindeki ayetin manası da budur.

 

 

22- Abdullah bin îmam Ahmed, Abdülaziz bin Rufey'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: ''Müminin ruhu göğe çıkartıldığı zaman, melekler şöyle derler: Bu kulu şeytandan kurtaran Allah'ı tesbih ve tenzih ederiz. Acep nasıl kurtuldu...

 

23- İbn-i Ebi Dünya ve ibn-i Ebi Hatim, şu ayet-i kerime hakkında ibn-i Abbas (r.a.)'dan şöyle dediğini rivayet etmişlerdir: ''Kimdir onu yükselten,'' mealindeki ayetten maksat: ''Onu yükselten azap melekleri mi rahmet melekleri mi'' demektir'' demiş.

 

 

24- İbn-i Ebi Dünya Yezid Er-Rakkaşi'den  ''kimdir yükselten'' ayeti hakkında şöyle dediğini rivayet etmiştir: Melekler birbirine derler ki: ''O Ölünün ameli hangi kapıdan yükseltiliyor ise ruhu da o kapıdan yükseltilir. (Yani eğer sevap melekleri amelini kaydetmişler ise, rahmet melekleri ruhunu alır, yoksa aksine olur.)

 

25- Dahhak'dan: ''İki durum birbirine dolanırken'' ayeti hakkında şöyle rivayet edilmiştir: İnsanlar onun bedenini teçhiz ederken melekler de ruhunu teçhiz ederler bu iki teçhiz birbirine karışır

 

26- Ebu Nuaym, Muaviye bin Ebî Süfyan'dan şöyle rivayet etmiştir: Ben Resulullah (s.a.v.)'den işittim şöyle diyor: ''Bir adam, kötülükleri işlerdi ve zulmen, karşılığı olmadan doksan yedi cana kıymıştı. Çıkıp bir kiliseye rast gelip: Ey rahip bir adam zulmen, karşılığı olmadan doksan yedi cana kıysa tövbe edebilir mi? demiş. Rahip: Hayır, deyince onu da vurup öldürmüş. Sonra başka birisine gitmiş. Ona diğer arkadaşına dediği aynı şeyi söylemiş. O rahip de, ''sana tövbe yoktur'' deyince, onu da öldürmüş. Sonra başka bir rahibe gidip aynısını söylemiş. O da tövbe yoktur deyince, onu da öldürmüş. Sonra diğer bir rahibe gitmiş. Ona: Biri hiç bir kötülük bırakmadan hepsini işlemiş. Zulmen yersiz olarak yüz kişiyi de öldürmüştür. Ona tövbe olur mu?'' demiş.

 

Rahip: Eğer Allah'a tövbe edene Allah tövbeni kabul etmez, desem vallahi yalan konuşmuş olurum. Şu ilerde bir kilise var. İçinde ibadet eden bir topluluk var. Onlara git. Beraberlerinde Allah'a ibadet et. O da tövbe ederek çıktı. Yolun yarısına gelince Allah bir melek gönderdi. Ruhunu aldı. Hemen rahmet melekleri ile azap melekleri hazır bulundular. Onun için münakaşaya düştüler. (Yani hangileri onu alacaklarında ihtilafa düştüler.)                                

 

Bunun üzerine Allah, bir melek gönderdi. Onlara: Hangi köye daha yakın ise,  o ondandır. Mesafeyi ölçtüler. Tevbe edenlerin köyüne bir, parmak ucu kadar daha yakın görününce mağfiret edildi

 

27- Bu hadisin aslı özetle Ebu Said-i Hudri (r.a.)'dan Buhari ve Müslim'de vardır. Ve onda şu ilave de vardır: Allah o köye yaklaşmasını emretti. Diğerine de uzaklaşmasını emretti. Onu ondan uzaklaştırdı.

Ayrıca, bu hadis Ebu Amr, Mikdam bin Ma'dıkerip ve Ebu Hureyre hadisinde de nakledilmiştir.

 

28- Said bin Mansur kendi Sünen''inde ve ibn-i Ebi Düiiya Hasan (r.a.)'dan şöyle dediğini rivayet etmişlerdir: Mümin ölüme yaklaştığı zaman, beşyüz melek yanında hazır bulunurlar; ruhunu alır, dünya semasına çıkartırlar. Geçmiş ölülerin ruhları onu karşılarlar. Ondan bazı şeyleri sormak isterle^.

 

29- Melekler onlara: Buna yumuşak davranın çünkü o büyük bir sıkıntıdan çıkmıştır, derler. Sonra kişi kardeşinden ve arkadaşından soruncaya kadar ondan sorarlar. O, onlara: Sorduklarınız sizin bildiğiniz gibidir, der. Ondan önce ölen birisinden sorduklarında; Size gelmedi mi o? der, onlar: Öldümü ki? derler. Evet, vallahi öldü, der. Onlar belki de anası Cehenneme gitmiştir. Ne kötü ana'dır. Ve ne kötü mürebbiyedir. O! derler,

 

30- îbn-i Ebi Dünya, İbrahim en-Nehai'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: Bize ulaştı ki, mümin ölümü anında. Cennet kokusuyla ve Cennet reyhanıyla karşılanır, ruhu kabzedilir. Cenneİ ipekleri içine konulur. Sonra, o kokudan üzerine serpilir. Sonra o reyhanlarla dörülür. Sonra, rahmet melekleri, onu illiyin dereceleri (en yükseklerin) içine koyuncaya kadar yükseltirler.

 

31- îbn-i Ebi'-Şeybe Musannef'te Ebu Hureyre  (r.a.)'-dan şöyle dediğini rivayet etmiştir: Mümin, müjdeyi görmedikçe ruhu kabzedilmez. Ruhu kabzedilince ins ve cinden başka küçük büyük her canlı onun sesini işitecek şekilde bağırır: Beni, rahmet edenlerin en rahmetlisi olana çabuk götürün. Tahtına (tabutuna) konulduğu zaman ne çok yavaş gidiyorsunuz der. Kabrine konulduğu zaman oturtulur. Allah'ın ona Cennette hazırladıklarını görür. Bu ara kabri hoş ve güzel kokular reyhan ve misk ile doldurulur. Bunun üzerine: Ya Rabbi beni hazırladıklarına yaklaştır. Ona: Daha zamanı gelmedi. Yetişmeyen kardeşlerin vardır. Sen şimdi gözlerin dinsin diye yat, denilir.

 

32- Ebu Hureyre dedi ki Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, o öyle tatlı ve kısa bir uyku uyur ki, doymuş ve vücudu sağlam, genç, ne erkek, ne kız, hiç kimse Öyle bir uykuyu hiç uyumamıştır. O kısa uykudan sonra kıyamet gününde başmı müjdeye kaldırır.

 

33- İibn-i Merdüveyh, ve ibn-i Mende, cidden zaif bir senedle ibn-i Abbas (r.a.)'dan Resulullah (s.a.v.)'in şöyle dediğini rivayet etmişlerdir: Her can, Cehennem ve Cennetteki yerini görmedikçe dünyadan ayrılmaz. Bu can ayrılmasında, melekler etrafında, üç taraftan saf olurlar. O melekler doğu ve batının arasını dolduracak şekilde dizilirler. Yüzleri sanki birer güneştir. O, onlara bakar. Ve onlardan başkasını görmez. Habluki siz onun size baktığını görürsünüz.

 

O meleklerin, her birisinin beraberinde kefen ve ilaçlar vardır. Eğer mümin ise, onu cennetle müjdelerler. Ve ona: Ey nefs-i tayyibe, Allah'ın rızasına ve cennetine çık. Allah'ın sana hazırladığı ikram, sana dünyadan daha hayırlıdır. O melekler ona müjde vermekten hiç ayrılmadan etrafını sararlar. Onlar ona, annenin çocuğuna olan şefkatinden daha fazla şefkatlidirler.

 

Sonra ruhunu mafsal ve tırnaktan çekerler. Onlar birer birer ölürler. Ve ölüm ona kolay gelir. Sonra ruhu çeneye ulaşır. O melekler; hangisi ruhunu alacak diye yarışırlar ve ölüm meleği onun ruhunu almayı üstlenir.

 

Sonra, Resulullah (s.a.v.): ''Söyle size müekkel kılıman ölüm meleği sizin ruhunuzu alır'' mealindeki ayeti okudu ve şöyle devam etti: ''O ölüm meleği beyaz kefenlerle onu karşılar. Sonra onu kucaklar. Onun, ona sahip çıkması ananın çocuğuna sahip çıkmasından daha fazladır.

 

Sonra o ruhtan misk kokusundan daha hoş bir koku dağılır, (etraftaki) melekler onu koklarlar; onunla müjdelenirler ve ''merhaba ey güzel koku! Çıktığın cesed ve ruha rahmetler insin'' derler. Ve onu Allah katma çıkartırlar. Allah'ın havada, ancak onun bileceği mahlukatı vardır. O ruhtan miskten daha güzel olan koku, onlara da dağılır. Onlar da ona rahmet duasını okurlar ve onunla müjdelenirler.

 

Onlara gök kapıları açılır. Melik-ül-Cebbar olan Allah'a götürülünceye kadar her gökteki her bir melek ona rahmet duasını okur. Allah katına götürüldüğünde Allah ona: ''Ey nefs-i tayyibe merhaba. Sana ve ondan çıktığın cesede. Allah bir şeye merhaba dedi ise her şey ona merhaba der, Ve her zorluk ondan gider. Sonra Allah o nefs-i tayyibe için der ki: Bunu Cennete koyun ve ona Cennetteki yerini gösterin. Ona hazırladığım ikram ve nimetleri ona arzedin. Sonra onu yere götürün. Çünkü ben şuna hükmetmişim: Onları yerden yarattım. Ve ona iade edeceğim ve bir daha onları ondan çıkartacağım, (ayet meali) Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, o, vücuttan çıkmayı istemediğinden daha fazla (Cennetten) çıkmak istememektedir. Ve şöyle der: Beni nereye götürüyorsun? İçinde olduğum cesede nü? Melekler: Biz buna memuruz. Bu senin için gerekli bir şeydir, derler. Yıkanması ve tekfini bitecek bir müddet içinde onu indirirler. Ve o ruhu, cesedi ve kefeni içine korlar.

 

 

34- İbn-i Ebi Hatim, Sudi'den şöyle dediğini rivayet etmiştir: ''Kafirin ruhu alındığı zaman, yer melekleri o göğe yükselinceye kadar onu döverler. Göğe ulaştığı zaman, gök melekleri onu döverler. Bunun üzerine yere iner. Yine yer melekleri onu döverler.Yükselince dünya göğünün melekleri onu döverler. En sonunda esfel-i safiline iner.

 

35- îbn-i Ebi Şeybe, Ribi' bin Hiraş'tan şöyle dediğini rivayet etmiştir: Bana geldiler. Kardeşin öldü, dediler. Ben hızla geldim, elbiselerîyle örtülmüştü. Ben onun başında ona mağfiret talep edip ''înna lillahi ve inna ileyhi raciun'' derken yüzünü açtı ve ''Esselamu aleyküm'' dedi. Biz: ''Aleykum selam Subhanallah'' dedik. O: ''Sübhanallah! Ben sizden sonra, Allah'a vardım. Hoş bir ortam ve reyhanlar, kızmayan bir Allah'la karşılaştım. Altın sırmalı, ipek; kumaşları bana giydirdi. Durumum sizin zannettiğinizden daha kolay olduğunu gördüm. Fakat siz güvenmeyin. Ben Rabbimden size haber vermek ve müjdelemek için izin aldım. Beni Resulullah'a götürün. Çünkü ben ona kavuşmadan gitmeyeceğini bana söz verdi dedi sonra yerinde söndü,  (öldü).

 

36- Ebu Nuaym Rabi'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: ''Biz dört kardeştik. Rabi' kardeşim en fazla namaz kılan ve en fazla oruç tutanımızdı, öldü. Biz onun etrafında iken yüzünü açtı ve ''Esselamü aleyküm'' dedi. Biz: ''Ve aleykum selam, ölümden sonrada mı konuşursun?'' dedik. O: ''Evet ben sizden sonra Rabbime kavuştum. Gazaplı olmayan bir Rable karşılaştım. Beni revh ve reyhanla altın simli ipek kumaşlarla karşıladı. İşte, Ebu'l-Kasım (s.a.v.) namazımı kılmayı bekliyor. Beni acele ona götürün ve geciktirmeyin'' dedi ve söndü.

 

Bu söz Aişe (r.anha)'ya iletilmiştir. Demiş ki, ''Ben Resulullah (s.a.v.)'den işittim ki: ''Ümmetimden bir adam ölümünden sonra konuşacaktır'' dedi

 

 

37- Ebu Nuaym demiş ki; ''Bu meşhur bir hadistir.'' Beyhaki de ''Delail''de rivayet etmiş. Sahihtir, sıhhatinde hiç bir şüphe yoktur'' demiş.!

 

Cüveybir, Tefsirinde İbban bin Ayyaş'tan bu hadisi rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: ''Muverrik el-Aclin'in vefatı anında hazır bulunduk. Üstü örtülüp bu öldü dediğimiz an, gördük ki, baş ucundan tavanı aşan bil nur yükseliyor. Sonra ayak ucundan evvelki nur gibi bir nurun yükseldiğini gördük. Daha sonra vücudunun ortasından bir nurun yükseldiğini gördük. Biraz bekledik sonra o, yüzünü açıp dedi ki: ''Bir şey gördünüz mü? Biz ''Evet'' dedik, gördüğümüzü ona söyledik. O, ''gördüğünüz o nur Secde suresi idi. Ben onu her gece okurdum. Baş ucumda gördüğünüz nur. Secde suresinin ilk 14 ayeti idi. Ayak ucunda gördüğünüz nur ise son 14 ayeti idi. Ortamdan yükselen nur, ise Secde ayetinin kendisi idi, yükselip bana şefaat diledi. Tebareke suresi yanımda kalıp beni koruyordu'' dedi. Sonra teslim oldu.

 

 

38- İbn-i Ebi Dünya ''Ölümden Sonra Yaşayanlar'' adlı kitapta geçen hadiseyi başka bir yolla Muverrik el-Acli'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: Kendinden geçmiş bir hastayı ziyaret ettik. Başından tayanı aşan bir nurun yükselip gittiğini gördük. Sonra evvelki nur gibi göbeğin'' den bir nurun yükselip gittiğini, daha sonra evvelkilere benzeyen bir nurun ayaklarından yükseldiğini gördük.

 

Sonra ayıldı. Biz ona dedik ki: Senden çıkan şeyi biliyor musun? O; Evet, dedi. Başımdan yükseldiğini gördüğünüz nur, Elif Lani Mim Tenzil suresinin ilk 14 ayeti idi. Göbeğimden çıkan nur ise Secde ayeti idi. Ayaklarımdan yükselen nur da Secde suresinin sonu idi. Bana şefaatta bulunmak üzere gittiler. Tebareke suresi yanımda kaldı, beni koruyordu. Ben Secde ve Tebareke surelerini her gece okuyordum.

 

 

39- Yine ibn-i Ebİ Dünya ve ibn-i Sad başka bir yolla Sabit el-Benani'den rivayet ettiklerine göre; Sabitu'l-Benani ile başka bir adam Mütref bin Abdullah bin eş-Sağiri'yi hastalığından dolayı ziyaret ettiler. Kendisinden geçtiğini gördüler. Sabit dedi ki: ''Ondan üç nurun yükseldiğini gördük. Başından, ortasından ve ayaklarından birer nur yükseldi. Bu durum bizi korkuttu. Ayıldığı zaman ona dedik: Bizi korkutan bir şey gördük, ve gördüğümüzü ona açıkladık. O: Siz gördünüz mü? dedi. Biz: Evet, dedik. Dedi ki: O nur Elif Lam'dı. 28 ayettir. îlki başımdan, ortası göbeğimden, sonu ise ayaklarımdan yükseldi. Şefaat dilemeğe gittiler. Bu yanımdaki ise Tebareke'dir. Beni koruyor. Sabit dedi ki: ''O adam bunu söyledikten sonra hemen Öldü.'' (Allah rahmet etsin)

 

40- Ebu'l-Hasan bin es-Sürri ''Keramatül-Evliya'' kitabında Abdurrahman bin Zeyd bin Eslemi'den rivayet ettiğine göre o, şöyle demiştir: İbnü'l-Münkedir kendisiyle beraber bir nur görüyordu. Sekeratı anında ona denildi ki: İşte bu, hayatta iken gördüğün nurdur. İbnu'l-Münkeder ''Evet o nur budur'' dedi. [Sekeratta, görünen nurun secde suresinin nuru olduğunu anlamış]

 

41- İbn-i Ebi Dünya Hars el-Ganevi'den rivayet ettiğine göre O, şöyle demiş: Rebi' bin Hiraş varacağı yeri bilmeyinceye dek, dişleri görünecek şekilde gülmeyeceğine yemin etti. Ve hiç gülmedi, ancak öldükten sonra güldü.                                                                      

 

Rebî'in kardeşi Rib'i de kendisinin Cennetlik veya cehennemlik olduğunu bilmeyinceye dek gülmeyeceğine dair yemin etti.

 

Haris demiş: Rabi'nin cenazesini yıkayan gasil bize şöyle söyledi: Biz onu yıkarken, yıkanması bitinceye kadar o, tahta üzerinde hep gülümsüyordu.  Muğire bin Haleften şöyle rivayet edilmiştir: Beycan'ın kızı Ru'bete öldü. Onu yıkayıp kefene sardılar. Sonra kımıldanıp etrafındakilere baktı ve şöyle dedi: ''Size müjde! Ben vakıayı sizin korkuttuğunuz şekilden daha kolay buldum. Ve anladım ki, sıla-i rahmi kesen, içki içen ve müşrik olan Cennete girmez.

 

 

42- Halef bin Havşeb'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Medain'de bir adam öldü. Üstünü örttüler. Üstündeki örtüyü kımıldatıp yüzünü açtı ve ''Bu mescidde sakallarına kına sürüp Ebu Bekir ve Ömere lanet okuyan onlardan tebrie edenler var. Ruhumu almaya gelen melekler de o kişileri lanetleyip onlardan tebrie ederler'' dedikten sonra Ölü haline döndü.

 

43- İbn-i Ebi Dünya başka bir yolla Abdülmelik bin Ümeyr ve Ebi'l-Hatib Beşir'den bu hadisi şöyle rivayet etmiştir: ''Medainde bir ölüye vardık. Karnı üzerine kerpiçler konulmuştu. Ona baktığımızda aniden yerinden sıçradı, karnı üzerindeki kerpiçler yere yuvarlandılar. ''Yaşasın Cehennem! yaşasın Cehennem!'' diye bağırıyordu.

 

Arkadaşları geri çekildiler. Ben ona yaklaşıp: Neyi gördün, halin nedir? diye sordum. O dedi ki: Ehli küfeden bazılarına arkadaş oldum. Eba Bekir ile Ömer'e sövmek üzere beni kendi fikirlerine çektiler.

 

Ben ona: İstiğfar et, bir daha yapma, dedim. Ceva'ben: Artık fayda vermez. Bizi Cehennemdeki yerimize götürdüler! Bana yerimi gösterdiler. Sonra bana, ''Dünyadaki arkadaşlarına dönjj gördüklerini onlara ilet, sonra eski haline dön,'' dediler.                

 

Ravi diyor ki: ''Sözünü bitirip bitirmediğini bilemiyorum, eski! ölü haline döndü.

 

 

44- İbn-i Asakir Ebu Ma'şere'den rivayet ettiğine göre O, şöyle demiş: Medine'de yanımızda bir adam öldü, yıkanmak için tahtaya konulduğunda, doğrularak oturdu. Ve elini gözlerine uzatarak, ''Cehennemde Abdul-Melik bin Mervan ile Haccac-ı Zalimin bağırsaklarının yere döküldüğünü gözlerim görüyor, gözlerim görüyor, gözlerim görüyor'' dedikten sonra tekrar ölü olarak tahta üzerine uzandı.        

 

45- Ibn-i Asakir ve İbn-i Ebi Dünya Zeyd bin Eslem'den rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir: Misver bin Mahreme kendisinden geçti. Sonra ayıldı ve Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in Allah'm elçisi olduğuna ve Abdurrahman bin Avf'ın ruhu ala-yı ilIiyyinde, Abdülmelik ile Haceac-ı Zalimin bağırsaklarının ateşte süründüklerine şehadet ediyorum dedi.

 

Bu vak'a Abdülmelik ile Haccac'ın hilafetleriden çok önce oldu. Çünkü Misver hicri 64 senesinde Yezid bin Muaviye'nin ölüm haberinin geldiği günde Mekke'de vefat etti. Haccacın valiliği ise 70'ten sonra idi.

 

 

46- İbn-i Ebi Dünya müttehem bir senedle Ebu Hureyre (r.a.)'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: Bir hastamızın etrafında oturmuşken bir damar dahi hareket etmez şekilde aniden hareketi kesilip durdu. Üstünü örttük, gözlerini kapattık. Kefen, sabun ve yıkanma tahtasının getirilmesini istedik. Yıkanması için gittiğimiz zaman kımıldandı. Biz Sübhanellah seni öldü zannettik. O: Ben öldüm, kabrime götürüldüm, güzel yüzlü iyi kokulu bir adam beni lahdime bıraktı ve lahdimi kağıtla sardı. O anda pis kokulu siyah bir kadın geldi. Vallahi bahsinden utandığım bazı şeyleri sayarak bu filan şeyin sahibidir, filan işi yapandır, diye sıraladı. Öyle utandım ki sanki şimdi o işten kalkmış gibi kendimi hissediyorum. Ben o adama: ''Allah rızası için beni bu kadınla başbaşa bırakma. dedim.''

 

Kadın dedi ki: Gel seninle muhakeme olalım; Biz geniş bir yere gittik. İçinde gümüşten yapılmış bir oturak vardı, öbür tarafında bir mescid vardı. İçinde bir zat namaz kılıyordu. Nahl suresini okurken bir yerinde tereddüt edip çıkaramadı, ben ayeti önüne atarak yardım ettim. Bana dedi ki: Bu sure sende mi? Evet, dedim. O ''nimetler suresidir'' deyip yakınında bulunan yastığı kaldırdı, oradan bir sahife çıkardı, sahifeye baktı. O sahife siyahlığa büründü. Ve ''Bu adam şunu yaptı, şunu yaptı diye kötülüklerimi zikretti. Güzel yüzlü adam da (sahifeye karşı) iyiliklerimi sayıp şu hesanatları işledi, diye mukabelede bulundu.

 

O adam dedi ki: Bu nefsine zulüm etmiş bir insandır. Amma Allah (Celle Celalühü) onu af etmiş, Bunun, eceli daha var. Bunun eceli pazartesi günüdür.

 

(Vakıayı geçiren adam) dedi ki: ''Bakın eğer ben pazartesi günü ölürsem. Gördüğüm affı bana temenni edin. Eğer ölmezsem hastalıktan dolayı geçirdiğim bir cinnet telakki edin.''

 

Ravi diyor ki: ''Biz pazartesiyi bekledik ikindiye kadar sıhhati yerinde idi. Sonra ecel erişti ve öldü. (Allah rahmet etsin.)

 

 

47- İbn-i Ebi Dünya, Ata el-Horasani'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: ''Ben-î israil'den bir adam kırk sene hakimlikte bulundu. Sekeratta iken, ben bu hastalığımla Öleceğimi zannediyorum, eğer ölürsem cenazemi dört beş gün yanınızda bekletin. Eğer bir şey görürseniz sizden birisi çağırsın'' demiştir.

 

Öldüğü zaman bir tabuta konulmuş, üç günden sonra ondan kötü bir kokunun geldiğini görmüşler. Onlardan biri çağırarak; ''Nedir bu pis koku ey falan?'' demiş.

 

(Allah'dan) onun konuşmasına izin verilmiş ve şöyle demiş: ''İçinizden kırk yıl kadılığa baktım. Hiç bir hükümde şüphe etmedim. Ancak bir gün bana iki adam geldiler. Birisine karşı sevgim vardı. (Ondan dolayı adil davranmadım) Ona iyi kulak verdim. Öbürüyle hiç ilgilenmedim. îşte bu kerih koku o hatalı hareketimdendir'' demiş. Allah bir daha onu uyutup öldürmüş.

 

 

48- İbn-i Asakir çeşitli yollarla Kurre bin Halid'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: ''Bizden bir kadın öldü. Yanaklarından çıkan terden dolayı yedi gün defin edilmedi. Sonra konuştu: ''Cafer bin Zubeyir ne yapmış'' dedi. Cafer bin Zübeyir ise geçen o yedi gün içerisinde ölmüştü. Ben: Cafer öldü, dedim. Kadın: Vallahi ben Onu yedinci semada meleklerin onunla,birbirlerine müjdeleştiklerini gördüm. Kefen içinde, olduğu halde onu tanıdım. Melekler: ''İyi bir kul geldi, iyi bir kul geldi'' diye tekrarlıyorlardı,

 

49- İbni Ebi Dünya, Salih bin Yahya'dan rivayet ettiğine göre demiştir ki: ''Benim bir komşum bana nakletti ki bir adam ruhuyla yükselmiş (Yani vefat etmiş). Ameli kendisine arz edilmiş. Demiş ki: ''İstiğfarla nedamet ettiğim günahlarımın affa uğradığını, tevbe ile nedamette bulunmadığım günahlarımın sabit kaldığını gördüm. Hatta yerden kaldırdığım bir nar tanesi nedeniyle bana bir sevabın yazıldığını; bir gece namaz kılmak için kalkmıştım, sesimi yükselterek bu nedenle uyanan bir komşunun kalkıp namaz kılmasıyla bana bir sevabın yazıldığını ve bazı kişilerin hatırı için bir miskine verdiğim bir dirhemin ne aleyhimde ne de lehimde yazılmadığını'' gördüm.

 

50- îbni Asakir, İbni el-Macişun'dan rivayet ettiğine göre şöylemiş: Ebî Macişun vefat etti. Yıkanma sehpasına konuldu. Etrafını boşaltın dedik. Sonra yıkayıcı geldi, ayaklarının altında bir damarın attığını gördü. Bu nedenle defin edilmesini erteledik.

 

Üç gün sonra düzelip oturdu ve: Bana çorba getirin, dedi. Kendisine çorba getirildi ve içti. Biz ona: Gördüklerini bize söyle, dedik. O: Evet, ben öldüm. Bir melek ruhumu alıp yükseldi. Birinci semaya gittik. Kapıyı çaldı, kapı bize açıldı. Ta yedinci semaya kadar öyle gittik. O zaman benim için meleğe: ''Bu kimdir?'' dediler. O, ''bu macişun'dur'' dedi. ''Öyle ise ona müsaade yok. Onun daha bu kadar ömrü vardır. Sonra melek aşağıya indi. Ve ben Peygamber (s.a.v.)'i gördüm. Ebu Bekir'i, sağında; Ömer'i solunda, Ömer bin Abdulazizi ise Önünde gördüm.

 

Beraberimde olan melekten sordum: Kimdir o peygamberin önünde? Bana: Sen onu tanımıyor musun? dedi. Ben kesin Öğrenmek istedim, dedim. O: Bu zat Ömer bin Abdülaziz'dir, dedi. Ben: O peygambere daha mı yakındır? dedim. Melek: Evet, çünkü o zülüm zamanında adaletle hüküm etti. Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer Hak zamanında hakla amel ettiler.  (Onun için Ömer bin Abdülaziz Resulullah'a daha yakın oturduğunu görüyorsun).

 

 

51- İbn-i Ebi Dünya ve Hakim Müstedrek'inde İmam el-Beyhaki Delailü Nübüvet'te ve ibn-i Asakir çeşitli yollarla İbrahim bin Avf (r.a.)'dan şöyle rivayet etmişlerdir: Abdurrahman bin Avf (r.a.) hastalandı, kendimden gieçti. Etrafındakiler ruhu teslim ettiğini zan ettiler. Elbise ile üstünü örttüler. Sonra ayıldı ve dedi ki: ''Bana çok şiddetli iki melek geldiler.'' Aziz ve Emin olan Allah'ın huzurunda hesap vermek için gidelim,'' dediler. Beni alıp götürdüler. Onlardan daha şefkatli, daha merhametli iki melekle karşılaştılar: Bunu nereye götürüyorsunuz, diye sordular.

 

Bunu Aziz ve Emin olan Allah'ın huzurunda muhakeme etmeye götürüyoruz, dediler. Bırakın bunu. Bu daha annesinin rahminde iken saadetle müjdelenmiş bir insandır, dediler.

 

Ravi diyor ki: ''Abdurrahman bin Avf bir ay daha yaşadı, sonra vefat etti.''

 

 

52- Ebu Bekir eş-Şafii (İbrahim bin Gaylan'ın hadisleri içinde) Selam bin Selam'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: Fazıl bin Atiye ile bir. deve üzerinde Mekke'ye kadar gittik. Ger ce Feyde denilen yere varınca beni uykudan kaldırdı. Buyurun, dedim. Sana vasiyet etmek isterim, deyince ben: Senin bir şeyin yok dedim.

 

O: Rüyada iki melek bana göründü. Senin ruhunu kabzetmeye emrolunduk... dediler. Ben onlara: Hacc farizemi ifa etmeye kadar bana mühlet verseydiniz dedim. Onîar: Allah senin Haccını kabul etti. Sonra biri diğerine: ''Şehadet ve orta parmaklarını aç'' dedi. iki parmağının arasında iki elbise göründü. Yeşillikleri sema ile zemin arasına aksetti. Bana dediler: ''İşte bu senin kefenindir''. Sonra o kefeni iki parmağı arasına bıraktı.

 

Ravi diyor ki: ''Arkadaşım eve varmadan vefat etti.'' (Allah rahmet etsin.)

 

 

53- Said bin Mansur Sünen'inde dedi ki; Sufyan Ata (r.a.)'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: Selman bir misk elde etmişti. Emaneten eşine vermişti. Sekeratta iken, eşine emaneten sana verdiğim misk nerededir? diye sordu. Eşi ''işte budur'' cevabını verince ''ona biraz su ilave et. Yatağımın etrafına serp. Zira yemeyen, içmeyen Allah'ın mahlukları yanıma gelecek. Onlar da o kokudan istifade etsinler'' dedi.

 

 

54- îbn-i Ebi Dünya, Sbu Bekre'den rivayet ettiğine göre şöyle demiş: Kişi ölüme yaklaştığı an meleklere ''başını koklayın'' denilir. Melek ''başında Kur'an kokusunu'' duyuyorum'' deyince ''kalbini kokla'' denilir. Melek: ''Kalbinde oruç kokusunu hissediyorum'' deyince; ona ''ayaklarını kokla'' denilir. O; ''Ayaklarında kıyam kokusunu hissediyorum,'' deyince diğeri: Bu nefsini korumuş Allah'da onu korumuştur'' der.

 

 

55- Ebu Nuaynı Süfyan'dan, o da Ebu Hind'den rivayet ettiklerine, göre; Ebu Hind veba hastalığına tutulmuş ve bayılıp kendisinden geçmiş, sonra ayılmış ve demiş ki: Bana iki melek geldiler. Biri öbürüne: Bunda ne görüyorsun, diye sordu. Ben bu adamda tesbih, tekbir, camiye doğru attıkları adımlar ve Kur'an'dan bir kısım ayetleri görüyorum, dedi...  O, bütün Kur'an-ı ezberleyememîşti.

 

56- İbn-i Ebi Dünya, ''Ölümden Sonra Yaşayanlar'' adlı kitapta, Davud bin Ebu Hind'den rivayet ettiğine göre; o şiddetli bir hastalığa giriftar olmuş ve şöyle demiş: ''Ben iri yapılı Hindistan fakirlerine benzeyen birinin geldiğini gördüm,'' Onu gördüğüm zaman ''înna lillah'' dedim. Ruhumu mu alacaksın? Ben kafirmiyim? İşittim ki kafirlerin ruhlarını siyah melekler alırlar, dedim.

 

Ben o halde iken damın yarıldığını gördüm. Gök göründü. Sonra beyaz elbiseli biri geldi. Arkasında başka biri daha geldi. Daha önceki siyah kişiye bağırdılar. Siyah uzaktan bana bakarak uzaklaştı. Onu kovuyorlardı. O beyaz elbiselilerden biri başucuma oturdu. Öbürü ayak ucumda oturdu. Başınım yanmdaki ayaklarımın yanında oturana ''ayaklarına dokun'' dedi. Ayaklarımın parmak aralarına dokundu. ''Bu ayakla çok camiye gittiğini görüyorum''  dedi.

 

Ayaklarımın yanındaki bu sefer başucumda durana ''kafasına dokun'' dedi. O, başıma, çenelerime hafifçe elini sürdü. ''Hala Allah'ni zikriyle rutubetlidir'' dedi.

 

 

57- Lalkai ''Sünnet'' te Evzai yoluyla Kasım bin Muhaymere'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: Ebu Kulabetül-Cürmi'nin kardeşinin bir oğlu vardı. Her haram şeyi irtikap ediyordu. Sekeratı anında kartal kuşuna benzeyen iki beyaz kuş geldiler. Evin penceresine kondular. Biri ötekine ''in onu teftiş et'' dedi. Biri pençesiyle karnına daldı. Bu vakayı Ebu Kulabe de görüyordu. Sonra karnını teftiş eden kuş pencereden bekleyen arkadaşına ''Allahu Ekber'' ''Sen de in ben bu karında bir tekbir buldum. Bu, Antakya suru üzerinde Allah için bir tekbir getirmiştir  dedi.

 

Kuşlar bir beyaz bez çıkardı, ruhunu ona sardılar. Onu yüklendiler gelip Ebu Kulabeye ''Ey Eba Kulabe! Yeğeninin yanına gel. Onu defnet. O Cennet ehlindendir, dediler.

 

Ebu Kulabe'nin halk içerisinde sözü geçerli idi. Gördüklerini halka anlattı. Neticede cenazesi üzerinde görülmemiş bir halk topluluğu oluştu.

 

 

58- Hakimi, Tirmizi ''Nevadürü'l-Usul''da Nadir bin Ma'bed tarikiyle Ebu Kulabe'den naklen şöyle dediğini rivayet etmiştir: ''Günahlardan çekinmeyen, kardeşimin bir oğlu vardı. Şiddetli şekilde hastalandığında onu sormaya gitmedim. Sekerata düştüğü an, ''kardeşimin oğludur. Ne olduğu Allah'a kalsın,'' diyerek (yanma gittim). O gece yanında kaldım. O anda yanlarında balta bulunan, iki siyah kişinin tavandan indiklerini gördüm,- biri ötekisine: ''Bu adama bak hayır alametlerini görebiliyor musun?'' dedi. Diğeri kardeşimin oğluna yaklaştı. Kafasını, karnını, daha sonra ayaklarını kokladı ve döndü, arkadaşına şöyle dedi: ''Başını kokladım, Kur'an'dan bir şey görmedim. Karnını kokladım, bir gün bile oruç tuttuğunu görmedim. Ayaklarına baktım. Gece ayağa kalkıp namaz kıldığını görmedim.''

 

Ebu Kulabe devamında şöyle söyledi: Sonra öbürü geldi. Başını, karnını, daha sonra ellerini ve ayaklarını kokladı. İşitiyordum ki Melek: ''Bu acaip bir şeydir. Bu ümmeti Muhammed (s.a.v.)'den yazılı. Amma hiç bir hasletlerine sahip değil,'' diyordu.

 

Sonra gördüm ki o melek yeğenimin ağzını açıp dilini çıkardı. Bir tarafını tutup sıktı ve şöyle dediğini işittim: ''Allahu Ekber. Antakya'da halisen bir tekbir getirdiğini buldum. Ondan dolayı misk kokusu geliyor.''

 

Sonra ruhunu aldı ve gitti. Kapıda bekleyen o siyahlara ''siz dönün, sizin bu adama müdahaleye yetkiniz yoktur'' dediğini işittim.

 

Sabah olunca Ebu Kulabe halka bu vakayı anlatmış. Ona ''Antakya'da mı? O tekbiri getirmişti sorulunca.'' Ebu Kulabe ''Allah'a yemin ederim ki ben meleğin ağzından Antakya'dan başka bir şey işitmedim'' deyince halk hızla cenazenin defnine koşmuşlar.

 

 

59- Lalka-i ''Müsned''de Meymun el-Muradi'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: Yanımızda fasık biri vardı. Ölünce herkes ondan kaçtı. Yol üstüne attılar. Ben oturdum onun için biraz düşünceye daldım. Başımı çevirince iki beyaz kuşun yan yana olduğunu gördüm* Biri ötekisine dedi ki: Bak buna hayırdan bir şey bulabilir misin? Ağzından girip arkasından dışarı çıktı, hiç bir şey görmediğini söyledi. Öbürü: Acele etme, dedi. Bu sefer o karnına girdi. Ayaklarından çıkınca ''Allahü Ekber'' dedi. Ciğerine yapışmış bir kelime-i tevhid var. O, kelime-i şehadet getiriyor, dedi. Bunun üzerine ben halka gelin dedim.

 

60- îbn-i Ebi Dünya ve îbn-i Asakir Şehr bin Havşeb'den şöyle dediğini rivayet etmişler: Dininde müttehem, kardeşimin bîr oğlu vardı. Onunla bir gazaya gittik, hastalandı. Bir manastıra girdik. Ben namaz kılmaya kalktım. Birden Manastıra iki siyah, iki de beyaz melek indi. Beyazlar, sağına, siyahlar soluna oturdular. Beyazlar elleriyle ona dokundular. Siyahlar itiraz edip ''bu bizim hakkımızdır'' dediler. Beyazlar ''Hayır asla hakkınız değildir'' dediler. Biri parmaklarıyla dilini çevirdi: ''İşte Allahü Ekber, buna bakmak! Bizim hakkımızdır. Bunda Antakya fethi gününde getirdiği bir tekbir vardır,'' dedi. Şehr ibn-i Havşeb dışarı çıkıp bunu halka söyleyince herkes namazında hazır bulunmuştur.

 

61- Taberani Kebir'de Sa'dın kızı Meymune (r.anha)'dan şöyle dediğini rivayet etmiştir: Ey Allah'ın Resulü cünub adam uyuyabilir mi? dedim.  Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): Cünübün yıkanmadan uyumasını sevmem, dedi. Çünkü korkarım kî cünüb olarak ölüp Cibril yanına inmez, diye buyurdu.  

 

62- İbn-i Ebi Dünya ''Sekeratta Olanlar'' kitabında Mekhul'ün tarikiyle Hz. Ömer (r.a.)'dan şöyle dediğini rivayet etmiştir: ''Ölülerinizin yanında hazır bulunun. Onlara (Allahı) hatırlatın. Çünkü Onlar, görmediğinizi görürler.                                             

 

63- İbn-i Ebî Hatim Saîd bin Mansur ve Mervizi, Hz. Ömer (r.a.)'dan rivayet ettiklerine göre şöyle buyurmuştur: Ölülerinizin yanından ayrılmayın, kelime-i tevhidi onlara telkin edin, çünkü onlar görürler. Onlara söyleyince işitirler.

 

64- Said bin Mansur kendi ''Sünen''inde ve Mervizî Mekhul'ün yoluyla Hz. Ömer (r.a.)'dan rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir: Ölülerinize kelime-i tevhidi telkin edin. Ehl-i taat olan ölülerinizden duyduğunuz şeyleri unutmayın. Zira onlara doğru şeyler görünür.

 

65- İbn-i Mace, Ebu Musa (r.a.)'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: Resulullah (s.a.v.)'den sordum: Kişi ne zaman insanları tanımaz olur? Resulullah (s.a.v.): Kişi melekül-mevt ve melekleri gördüğü zaman artık insanları tanımaz olur, dedi.

 

66- İbn-i Ebi Dünya ve Ebu Nüaym Hilye'de Leys bin Ebi Rükye'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: Ömer bin Abdülaziz (r.a.) son hastalığı anında başını kaldırarak keskin bir bakışla etrafa baktı. Ona dediler ki: Sert bir bakışla bakıyorsun? Cevaben: İns ve cin olmayan bazılarının hazır olduklarını görüyorum, dedi. Ve teslim oldu.

 

67- İbn-i Ebi Dünya ''Sekeratta Olanlar'' kitabında Fudale bin nar'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: Muhammed bin Vasi'nin ölümü anında hazır bulunuyordum: ''Merhaba  Rabbimin meleklerine. Görmediğim güzel bir kokuyu hissediyorum'' diyordu- Sonra gözleri dikildi ve vefat etti.''

 

68- Hafız Ebu Muhammed Elballah ''Kerrematu'l-Evliya'' adlı kitapta Hasan bin Salih'den, Ebu Kasım ''Kabir Suali ve Azabına îman'' kitabında, Ebu Hüseyn ''İbn-ül-Araf Fevaid'''inde Hasan bin Salih es-Semaci'den şöyle dediğini rivayet etmişler: Kardeşim Ali bin Salih öleceği gece: Kardeşim bana su ver, dedi. Ben namaz kılıyordum. Namazdan sonra: Buyur getirdim, iç, dediğimde o: Ben biraz önce su içtim, dedi.

 

Kim sana içirdi, dedim. Odada benden başkası yoktu. Şimdi Cibril su ile bana geldi ve bana içirdi, dedi. Sonra bana: Sen, kardeşin ve annen; ''kendilerine nimet edilen Nebiler, Siddıkin, şüheda ve salih kullarla berabersiniz,'' dedi ve ruhu kabz edildi.

 

 

69- İbn-i Asakir Abdurrahman bin Ganem el-Eşari'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: Muaz bin Cebelin oğlu İmvas beldesinde veba hastalığının yaygın olduğu senede vebaya tutulup öldü. Muaz (r.a.) bunu Allah'dan bilip sabretti. Sonra veba belirtisi kendi elinde zuhur edince ''dostum fakirlik anımda elime bakıyor, kahrolsun pişman olana'' dedi.

 

Ben: Ey Muaz, bir şeyleri görüyor musun, dedim. Evet, Allah bana hayırlı bir taziyede bulundu! Oğlumun ruhu geldi, bana müjde verdi: ''Muhammed (s.a.v.), Melaiketü'l-Mukarrebin (Arşa yakın melekler), şehidler ve salihler içinde yüz saf bağlayarak benim ruhumun cenaze namazını kılıyorlar, ruhumu Cennete sevkediyorlar'' dedi ve kendinden geçti.

 

Sonra baktım, sanki bazılarıyla tokalaşıyor gibi ''merhaba, merhaba size geldim'' deyip vefat etti. Sonra rüyada, kafile etrafında oluşan topluluğumuz gibi bir topluluk içinde onu gördüm. üzerlerinde beyaz elbiseler vardı.

 

Sa'd'a hitaben: Ey oklar ve veba arasında ölen Sa'd! Dileğimiz yerde oturabileceğimiz bir cenneti veren Allah'a hamd olsun. İyi amelde bulunanların mükafatı ne güzeldir, (mealindeki ayeti) okuduklarını işittim, sonra ayıldım.

 

 

70- İbn-i Ebi Dünya ve Beyhaki ''İman Şubelerinde ve Ebu Nuaym Mücahid'den şöyle dediğini rivayet etmişlerdir: Bir kişi öleceği an mutlaka eski arkadaşlarını görür. Eğlence ehli olan eğlence ehlini görür. Ehl-i zikir olan ehl-i zikiri görür.

 

71- îbn-i Ebi Şeybe, Mücahid tarikiyle sahabi olan Yezid bin Acra'den şöyle rivayet etmiştir: Her ölüye arkadaşları temessül eder. Eğlence erbabı iseler, eğlence ehli olarak görünürler. Zikr ehli iseler, zikir ehli olarak görünürler.

 

72- Beyhakî ''Şuab-ı İman'' da, er-Rabi bin Berra'dan ki (Basrada bir abid idi) şöyle dediğini rivayet demiştir: Şam'da bazı insanlar gördüm. Ölüm anında onlardan birisine: ''La ilahe illallah'' denildiğinde o, şarabı iç ve bana içir'' cevabını veriyordu.

 

 

73- Ahvaz'dan birisine ''La ilahe illallah'' telkin edilince ''deh yazde, deh yazde'' (on onbir, on, onbir) demiştir.

 

Yine Basra'dan birisine kelime-i şehadet telkin edilince o şiir okumaya başladı: ''Keşke yorgun bir kadın Hamamın yolu nerde diye Benden sorsaydı.'' Ebu Bekir dedi ki: ''Bir kadın bundan hamamın yolunu sormuş. O ise kandırarak kendi evini gösterip, evine götürmüş. Bundan dolayı ölüm anında bunu söylemiştir: îbn-i Ebi Dünya, Ebu Cafer Muhammed bin Ali'den rivayetiğine göre şöyle demiştir: Ölüm anında herkesin iyi ve kötü amelleri kendisine görünür. İyiliklerine sevinçle bakar. Kötülükleri karşısında başını aşağı eğer.

 

 

74- Hasan (r.a.)'dan; ''O gün insana ileri götürüp yaptığı, geri bırakıp yapmadığı ne varsa kendisine bildirilir.'' mealindeki ayetin tefsiri hakkında rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Ölüm anında koruyucu melekler inerler. İşlemiş olduğu iyilik ve fenalıklarını ona arzederler. İyiliklerini gördüğü zaman gözlerini; diker. Fenalıklarını gördüğü an gözlerini kapatıp başını eğer.         :

 

75- Hanzele bin Esved (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: ''Kölem öleceği zaman bazan yüzünü örter, bazan da açardı. Ben bu durumu mücahid'e söyledim. Mücahid: ''Evet'' ''Her ölüye iyilik ve fenalıkları, ölüm anında kendisine arz edilir,'' dedi.

 

76- Bezzar ve Taberani Kebir'de Selman-ı Farisi (r.a.)'dan rivayet ettiklerine göre şöyle söylemiştir: Resulullah (s.a.v.) Ensar'dan birine vardı. Ölüm anlarını yaşıyordu. Ne görüyorsun? deyince; Kendimi iyi buluyorum. Biri siyah, öbürü beyaz iki melek geldi, dedi. Resulullah (s.a.v.): Hangisi sana daha yakındı? diye sorunca: Siyahı daha yakındı dedi. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.): Hayır azdır, fenalıklar çoktur, buyurdu. O: Bir dua ile beni koru ya Resulullah! deyince, Resulullah (s.a.v.): Ya Rabbi çok olan fenalıklarını affet, az olan hasenatını çoğalt, diye dua etti. Sonra: Neyi görüyorsun? diye sorunca: İyilik görüyorum ya Resulullah. Annem ve babamla sana feda olalım. Hayrın fazlalaştığını şerrin eksildiğini görüyorum. Siyah melek benden uzaklaştı, dedi.

 

Resulullah (s.a.v.): Hangi amelin seni koruyor? deyince o: Ben millete su içiliyordum. Bu amelim bana sahip çıkıyor, dedi. Resulullah (s.a.v.): Başına ne geldiğini ben biliyorum. Onun her bir damarı müstakil olarak ölüm elemini çekmektedir, buyurdu.

 

 

77- İbn-i Ebi Dünya Vüheyb bin Verd (r.a.)'dan şöyle dediğini rivayet etmiştir: Ölüm namzedine iki koruyucu melek görünmeden ölmez. Eğer dünyada Allah'ın itaatiyle o meleklere arkadaşlık etmişse o melekler ona: Allah sana iyi arkadaş versin. Bizi doğru cemaatlerde çok oturttun. Çok salih amellerde hazır bulundurdun. Çok iyi kelamları bize işittirdin. Bizden yana Allah seni mükafatlandırsın.

 

Eğer dünyada o iki meleğe isyanla arkadaşlık etmişse melekler ona derler ki: Allah sana iyi arkadaş vermesin. Çok kötü meclislerde bizi oturttun. Fena amellere bizi şahid ettin. Kötü kelamları bize işittirdin. Bizden taraf Allah sana mükafaat vermesin. Bunlar ölünün gözleri önünde cereyan eder ve ölü bir daha da dünyaya dönmez.

 

 

78- Süfyan (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Mümin kul sekerata düşünce, dünyada ona koruyucu iki melek, insanlar ona ağladıkları anda şöyle derler: ''Bırakın arkadaşımızı! Onda gördüğümüz şeylerle onu övelim.''! Sonra ona hitaben: ''Allah sana rahmet etsin. Allah sana iyi arkadaş versin. Sen Allah'ın itaatına süratle koşuyordun, isyanından korunuyordun. Biz sana güveniyorduk. Seni bırakıp meleklerle zikir etmekten engellemezdin bizi.

 

Kötü kul ise; ehli ağlamaya başladığı anda hafeze melekleri: ''Bırakın ondan gördüklerimizle onu kötüleyelim.'' derler ve ona hitaben: ''Allah sana kötü arkadaş versin. Hayırdan gevşek, fenalıklarda aceleci idin. Hiç bir zaman senden emin değildik'' derler ve semaya yükselirler.

 

 

79- Müslim ve Buhari Ubade bin Samit (r.a.)'dan rivayet ettiklerine göre: Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: ''Allah'a kavuşmak isteyene Allah da kavuşmak ister. Allah'a kavuşmaktan nefret edenlerden Allah da onlara kavuşmaktan nefret eder.'' Hz. Aişe (r.anha): ''Ya Resulullah  (s.a.v.)  biz ölümden nefret ediyoruz,'' dedi.

 

Resulullah (s.a.v.): ''Bunu kastetmiyorum. Yalnız mü'min sekerata düşünce Allah'ın rızası ve keremiyle müjdelenir. Önünde artık hiç bir şey o Ölüm kadar ona sevimli gelmez. Artık o Allah'a kavuşmayı sever. Allah da Ona varmağı sever.

 

Kafir ise sekeratta Allah'ın azab ve ikabiyle müjdelenir. Onu bekleyen azabtan nefret eder. Allah'a varmağı sevmez. Allah da ona varmayı sevmez.''

 

 

80- Abdurrahman bin Ebu Leyla'dan rivayet edildiğine göre, Resulullah (s.a.v.): ''Ruh boğaza varınca ve siz ona bakıyorsunuz. Ve biz ona sizden daha yakınız, fakat siz göremiyorsunuz. İşte eğer sorumlu değilseniz, neden onu çevirmiyorsunuz, eğer iddianızda doğru iseniz... O, eğer, ashab-ı yemin ise ona rahat ve reyhanlar, nimet cenneti var. Eğer ashab-i yemin ise ona ashab-ı yeminden selamlar olur.

 

Şayet, sapık münkirlerden ise, ona kaynar Cehennemden bir yurd ve ateşin yakması içinde kalır. (Vakıa, 83, 04) mealindeki ayetleri okudu. Sonra şöyle buyurdu: ''Eğer, o ashab-ı yemin (hakiki sağcı) ise Allah'a varmayı sever. Allah da ona varmayı sever. Eğer ashab-ı şimal ise, Allah'a varmaktan nefret eder, Allah da onu huzuruna almaktan nefret eder.''

 

 

81- İmam Ahmed Humman tarikiyle Ata bin Saib'den rivayetine göre şöyle demiştir: Abdurrahman bin Ebî Leyla bir cenazeye eşlik ederken şöyle dediğini işittim: ''Filanın oğlu filan bize haber verdi ki Resulullah (s.a.v.) Kim Allah'a varmağı seviyorsa, Allah da ona varmağı sever. Kim Allah'a varmaktan nefret ediyorsa Allah da ona varmaktan nefret eder' deyince millet ağlamaya başladı. Resulullah (s.a.v.): Nedir sizi ağlatan? diye sordu. Onlar: Biz ölümden nefret ediyoruz dediler. Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: Benim dediğim bu değildir. Fakat sekeratta eğer kişi Allah'a yakın kullardansa onun için rahat, (güzel) koku ve Cennet vardır. O, bununla müjdelenince Allah'a varmağı sever. Allah da ona varmağı sever. Eğer dini yalanlayan ehl-i delalettense onun için Cehenneme inme, cahime itilme vardır. Bununla müjdelendiği zaman Allah'a varmayı istemez. Allah da ona varmaktan, ondan daha fazla nefret eder.

 

82- İbn-i Cerir ve Îbnül-Münzir Tefsirlerinde îbn-i Cereyc (r.a.)'den, Resulullah'm (s.a.v.) Hz. Aişe (r.anha)'ye şöyle dediğini rivayet etmişler: ''Mümin ölüm meleklerini gördüğünde ona şöyle derler: Seni dünyaya geri gönderelim mi? Mümin: Beni gamlar ve kederler diyarı olan dünyaya mı geri çevireceksiniz? Beni bir an önce Allah'a götürün, der. Kafire seni geri çevirelim denilince o: Ey Rabbim beni dünyaya geri çevir. ''Umarım ki terkettiğım Amelleri yapayım,'' der.

 

83- Tirmizi ve ibn-i Cerir, ibn-i Abbas'tan rivayet ettiklerine gere şöyle demiştir: Kim ki Hacc nisabı kadar malı varsa ve zekat nisabı kadar zengin ise Hacc ve zekatını ifa etmezse, sekeratta Allah'dan tekrar dünyaya geri gelmesi için istekte bulunur.

 

Bir kişi ibn-i Abbas'a itiraz edip: Ey İbni Abbas geri dönmeyi ancak kafirler isterler, dedi. Bunun üzerine ibn-i Abbas: Ben size Kur'an'dan bir ayet okuyayım, dedi: ''Ey Allah'a iman edenler! Mallarınız ve evlatlarınız sizi Allah'ın zikrinden alıkoymasın'' mealindeki ayetten başlayarak surenin sonuna kadar okudu.

 

84- Deylemi Cabir bin Abdullah'ın hadisinden merfu olarak şöyle rivayet etmiştir: Vefat esnasında insanı haktan men eden her şey bir araya gelir. Ve ona görünür. İnsan o zaman ''Rabbim beni dünyaya geri çevir. Yapmadıklarımı yapayım'' der.

 

85- Mervizî, Hasan (r.a.î'dan rivayet ettiğine göre; Müminin ruhu reyhanette (ölüm anında karşılaştığı ferahlık içinde) kabz edilir, dedi. Sonra: ''Eğer (Allah'a) yakın olanlardan ise ona revh, reyhan ve nimet cennetleri vardır'' [Vakia, 89] mealindeki ayeti okudu.

 

86- İbn-i Cerir ve ibn-i Ebi Hatim, ''feravhun ve reyhanun'' ayeti hakkında Katede (r.a.)'den rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir: ''Ravh, rahmettir. Reyhan, ölüm anında karşılaşılan ferahlıktır.''

 

87- İbn-i Ebi Dünya Bekir bin Abdullah'dan rivayet edip şöyle demiştir: ''Ölüm meleği mü'minin ruhunu almaya emrolunduğu zaman cennetten bîr reyhan getirir. Ruhunu o reyhan içinde kabz eder. Kafirin ruhunu almaya gelen memur ise Chennem'den bir giysi ile gelir. Ona 'o kafirin ruhunu onda al' denilir.

 

88- Abdullah bin Ahmed, ''Zevaidü'z-Zühte''de Ebu îmran el-Cüni'-den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: ''Bize iletildi ki: Mümin sekerata düştüğü an Cennet reyhanından bir demet getirilir, ruhu ona konulur.''

 

89- îbn-i Ebi Dünya Mücahid (r.a.)'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: ''Müminin ruhu Cennet ipekleri içinde çekilir.''                    

 

90- İbn-i Cerir ve ibn-i Ebi Hatim Ebu Aliye'den naklen şöyle rivayet edip demişlerdir ki: Allah'a yakın müminler, Cennetin reyhanlarından bir dalı koklamadan ölmezler.

 

91- înıam Ahmed Zühd'te Rabi' bin Haysem'den şu ayet-i kerimenin tefsirinde şöyle rivayet etmiştir: ''Artık o ölen adam eğer mukarreblerdense işte ona rahat güzel rızık ve naim Cenneti vardır.''

 

(Ravi demiş) Bu sekerat anındaki nimetlerdir. ahirette ona hakiki Cennet saklıdır. Kafirler hakkında; ''Eğer yalanlayan sapıklardansa artık ona da çok kaynar sudan bîr ziyafet vardır ve Cehennem alevleri de vardır [Vakia, 90,91] mealindeki ayet ise kafirlerin ölüm anları hakkındadır. ahirette onlar için hakiki ateş saklıdır.

 

 

92- Ebu Nuaym, Delailü'n-nübüvvet'de Adi bin Hatim et-Tai'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: Hz. Osman (r.a.)'in şehid edildiği günde şöyle bir ses işittim: ''Ey ibni Affan! ravh ve reyhanla müjdelen. Öfkelenmeyen Rabbin huzuruna gitmekle müfdelen. Rıdvan ve mağfiretle müjdelen.  Ravi: ''Ben etrafa baktım, hiç bir şey görmedim,'' dedi.

 

93- Ebu'l-Kasım bin Mendeh ''Kabir Sualine ve Azabına İman adlı kitabında Hz. Hasan (r.a.)'dan mezkur ayet-i kerimenin tefsirinde şöyle rivayet edip demiş ki: ''Müminler ölüm anında bu ravh ve reyhanla müjdelenirler.''

 

94- Ebu'l-Kasım Selman-ı Farisi (r.a.)'dan rivayet ettiğine göre; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: ''Sekerat anında mümine ilk verilen müjde rahat, iyi rızık ve cennetü'n-naim'dir.

 

Mümine kabirde verilen ilk müjde ise: Allah'ın rızası. Cenneti ve hoş geldiğidir. Ve ''Allah seni kabristana kadar getirenlere mağfiret etti. Ve senin için şehadet edenleri tasdik etti, senin için mağfiretle dua edenlerin duasını kabul etti'' müjdesidir.

 

 

95- İbn-i Ebi Hatim, ibn-i Abbas'dan mezkur ayetin tefsirinde şöyle rivayet edip demiş ki: ''Kafir çok sıcak (irinli) sudan bir kadeh içmeden dünyadan ayrılmaz.'' Dehhak'tan mezkur ayetin tefsirinde şöyle dediği rivayet edilmiştir: ''İçki içen, (tcvbe etmeden) ölürse Cehennemin pek sıcak suyu yüzüne serpilir.''

 

96- îmam Ahmed ibni Ümran el-Cevni'den Zühd'de şöyle rivayet edip demiş ki: ''Kafirler ve facirler dünyada susamış olarak çıkarlar. Kabre susamış olarak girerler. Kıyamete susamış  olarak gelirler. Cehenneme susamış olarak girerler.''

 

97- Ebu'l-Kasım İbn-i Mende'den ''Kabir Ahvali'' kitabında ibn-i Mes'ud'dan şöyle rivayet etmiştir: ''Müminin ruhunu almaya gelen meleğe Allah: ''Kuluma benden selam söyle,''  diye vahyeder. Melek geldiği zaman ona Rabbin sana selam ederdi, der.

 

98- İbn-i Ebi Şeybe ''Musannef''inde, ibn-i Ebî Hatim ibn-i Ebi Dünya ve Hakim (sahih görerek) ve Beyhaki Bera bin azib'den; ''Müminler onunla karşılaştığı zaman tebrikleri selamdır,'' [Ahzab, 44] mealindeki ayet hakkında rivayet ettiklerine göre, şöylej demiştir: ''Ruhu alınan her mümin  melek'ül-mevt'Ie karşılaştığı zaman ona selam verilir.''

 

99- Muhammed bin Kab'ul-Kurtubi'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Müminin ruhu ağzına geldiği zaman ölüm meleği gelir: ''Ey Allah'ın velisi sana selam olsun. Rabbin sana selam etti, diye söyler.'' Sonra şu ayeti kerime ile belirtildiği gibi ruhunu alır: ''Onlar ki melekler ruhlarını güzel bir şekilde alırlar. Size selam olsun derler.'' [NahI, 32]

 

100- Enes bin Malik'den rivayet edildiğine göre Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: ''Ölüm meleği bîr veliye vardığı zaman ona selam eder. Selamı şöyledir: 'Ey Allah'ın velisi sana selam olsun. Harab ettiğin dünyadan kalk. İmar ettiğin ahirete git!' Eğer veli değilse ona da ''imar ettiğin dünyadan kalk, harab ettiğin ahirete git'' der.

 

101- Ebu Nuaym, Mücahid'den rivayetine göre şöyle demiştir: ''Mümin (kabirde) sevinmesi için evlatlarının salihliğiyle müjdelenir. Dahhak'dan rivayet edildiğine göre; Onlara dünya hayatında ve ahirette müjde vardır'' ayetini şu şekilde açıklamıştır: ''Mümin, nerde olacağını ölümden Önce bilir.''

 

102- îbn-i Ebi Şeybe, Ali bin Ebî Talib (r.a.)'dan şöyle rivayet edip demiş ki: ''Her nefs dünyada iken varacağı yeri bilmeden dünyadan çıkmaz.''

 

103- îbn-i Ebi Duya ve ibn-i Mendeh'in Cabir bin Abdullah'dan rivayet ettiklerine göre, bir bedevi, ''Dünya ve ahirette onlara müjde vardır'' ayetini Resulullah'dan sordu. Resulullah (s.a.v.): ''Dünyadaki müjde: Rüya-yı hasenede mümine verilen müjde'dır. Ahiretteki ise: Ölüm anında mağfiret olunduğuna ve onu kabre taşıyanlarının da mağfirete ermelerine dair verilen müjdedir'' buyurdu.

 

104- Beyhaki: kimseler ki Rabbimiz Allah'dır derler. Sonra istikamette bulunurlar. Melekler üzerlerine inerler. Onlara korkmayınız, üzülmeyiniz ve va'd edildiğiniz Cennetle müjdelenin  [Yunus, 64] derler,''[Fussiîet, Tevbe, 104] mealindeki ayetin tefsirinde Mücahit'den rivayet ettiğine göre; O: ''Bu durum, ölüm anındadır..'' demiştir.

 

105- Süfyan'dan aynısı rivayet edilmiştir. O demiş ki: ''Mümin üç müjde ile müjdelenir: 1- Ölüm anında, 2- Kabirden kalkınca, 3- Hesabı bitince.''

 

106- İbn-i Ebi Hatim ve ibn-i Mende Mücahit'den rivayetlerine göre; ayetteki ''Korkmayın''yani varacağınız ölüm ve ahiret ahvalinden korkmayın demektir. ''Mahzun olmayın''. Yani geride bıraktığınız dünyanız, evlatlarınız, akrabalarınız ve borcunuz için üzülmeyin demektir. Çünkü Allah müdebbirdir. Tedbirlerini devam ettirir. (''Korkmayın'': Onlara melekler iner, korkmayınız, üzülmeyiniz ve Cennetle müjdelenin: (fussilet, 30) mealindeki ayeti kastediyor.)

 

107- İbn-i Ebi Hatenı Zeyd bin Eşlem (r.a.)'dan geçen ayetin tefsirinde şöyle rivayet etmiştir: ''Ölüm anında mümine bu müjde verilir. Kabirde ve haşirde de kendisine bu müjde verilir. O Cennette olduğu halde kalbinde hala bu müjdenin sevincini hisseder.''

 

108- Yine ondan rivayet edildiğine göre, ölüm anında melek mümine gelir ona: ''Gideceğin yerden korkma'' der ve onun korkusunu giderir. (Yine ona) ''Dünyadan ayrılacağına, ehlini geride bırakacağına üzülme, Cennetle müjdelen'' der. O da rahatla ölür.

 

109- îbn-i Mende, Kesir bin Ebu Kesir'den şöyle rivayet etmiştir: Her Cennetlik insana bir melek vekil olmuştur. O kişiye Cennet müjdesi verilince o melek elini onun kalbinin üstüne kor. Yoksa sevinçten dolayı kalbi dışarıya fırlardı.

 

110- îbn-i Ebi Hatim ve Ebu Nuaym Saîd bin Cübeyr (r.a.)'dan rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir:  Peygamber (s.a.v.)'in yanında; ''Ey nefsi mutmainne Rabbine dön'' [Fecir, Nisa, 109] ayetini okudum. Ebu Bekir (r.a.) bu çok güzel müjdedir, deyince. Peygamber (s.a.v.): ''Ey Ebu Bekir ölüm anında melek bunu sana diyecektir'' buyurdu.

 

111- İbn-i Ebî Hatim, Hasan (r.a.)'dan rivayet ettiğine göre: Ondan bu ayetin manası sorulmuş, cevaben şöyle demiş: ''Allah mümin kulunun ruhunu alınca o, Allah'a ünsiyet eder. Allah da ona ünsiyet eder.''

 

112- Hafız es-Selefi ''Meşihat-i Bağdadiye'' de Vaiz Ebu Said Hasan bin Ali'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: Babam diyordu ki: ''Bir kitapta okudum Allah melekü'l-mevtin elinde nurlu bir yazı ile besmele-i şerifi izhar eder, sonra elini ariflere ölüm anında aç diye ona emreder. Açınca arifin ruhu o besmeleyi görür. Tarfetu'l-aynden daha az bir vakitte o meleğe doğru uçar.''

 

113- Firdevs'te ibn-i Abbas'dan rivayet edildiğine göre Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: ''Allah melekü'l-mevte, ümmetimden Cehennemi hak eden günahkarların ruhunu almayı emrettiği zaman Meleğe: ''Ona Cehennemde şu kadar cezayı çektikten sonra Cennete gireceğine dair müjde ver,'' der.

 

114- Ebu Nuaym, Rabi bin Ebu Raşid'den şöyle rivayet etmiştir: Eğer müminler; Allah'ın ölümden sonraki kerem ve rahmetini düşünmeseydiler, dünyada iken (korkudan) ödleri patlar, bağırsakları parçalanırdı.                            

 

115- İsbehani Terğib'de Enes (r.a.)'dan rivayet ettiğine göre Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: ''Kim Cuma gününde bin kere bana salavat getirirse dünyada iken Cennetteki yerini görmeden ölmez.''

 

116- İbn-i Asakir Şehr bin Havşeb'den rivayet ettiğine göre kendisinden: ''Ölmeden önce İsa'ya iman etmeyen hiç bir ehl-i kitap olmayacak'' [Nisa 159] ayeti sorulmuş. O, cevaben: ''Bu yahudiler hakkındadır'' demiş. ''Melek'ül-Mevt ruhlarını almadan önce elinde bir ateş okuyla gelir. Onu yahudinin yüzüne ve arkasına vurur. Durmadan İsa'nın Allah'ın kulu ve resulü olduğunu inkar eder misin, der. En sonunda yahudi ikrar eder ve Ölür. Müslim'in Ebu Hureyre (r.a.)'dan rivayetine göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: ''İnsanın öldüğü zaman, gözlerinin dikilip kaldığını görüyor musunuz? Evet, görüyoruz ya Resulullah, dediler. Resulullah (s.a.v.): Ruh ayrılırken göz onu takib eder, dedi.

 

117- İbn-i Saîd Kabisa bin Züeyb'den rivayet ettiğine göre, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: ''Gözler, ruh çekilip yükseldiği için öyle dikilir kalırlar.''

 

118- İbn-i Ebi Dünya, Hüseyn'den şöyle rivayet etmiştir: Ölüm meleği damara vurduğu an ölünün gözleri dikilip durur ve insanlardan artık ilişkisi kesilir.

 

119- Deynuri ''Mucalesat''da Sufyan-ı Sevri'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: ''Ölüm meleği damara vurduğu an insanın bilgisi gider. Konuşması kesilir. Dünyayı ve içindekini unutur. Eğer ona ölüm sekeratından (sarhoşluğundan) içirilmez olsaydı, karşılaştığı eziyetin şiddetinden kılıçla etrafındakileri dövmeye kalkardı.

 

120- İbn-i Ebi Dünya, Hakim bin İbban'dan rivayet ettiğine göre, îkrime'den: Körler Ölüm meleğini görürler mi? diye sorulmuş. O: Evet, demiş.

 

121- İbn-i Ebî Hatim, Züheyr bin Muhammed'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: ''Melekü'l-Mevt sema ve arz arasında yüksek bir yerde oturur. Onun elçileri vardır. Kişi ölüm eşiğine geldiği an meleği o yüksek yerde görür, gözü ona dikilir kalır. Ölmeden önce son olarak onu görür.''

 

122- Ebu Nuaym, Muaz bin Cebel (r.a.)'dan rivayet ettiğine göre: Azrail'in doğu ve batı arası uzunluğunda bir kamçısı vardır. Kimin eceli gelirse o kamçı ile onun kafasına vurur. Ona, şimdi Ölüler karargahında ziyaret edileceksin,'' der.

 

123- İbn-i Asakir, îbn-i Abbas (r.a.)'dan rivayet edip demiş ki: ''Azrail'in zehirli ve bir ucu doğuda, öbür ucu batıda uzun bir kamçısı var. Onunla hayatın kökünü keser.''

 

İbn-i Asakir bu merfu hadisi münker saymış, Gazali bu rivayeti keşf-i ulumil-Ahiret kitabında mesned göstermiştir. Kurtubi bunu hadis kitablarında görmemiştir. Ve ''Muaz'ın sözünden başka bu kırbaç hakkında bir şey bulmadım'' demiş.

 

124- Abdurrezzak bin Münzir, Tefsir''inde Vehb bin Münebbihlen rivayet ettiğine göre: Ruh, insandaki her azadan onun mikdarında çıkar. Çünkü cesed ruha nisbeten insanın çıkarttığı gömlek gibidir. Eğer gömlek acı duyuyorsa, cesed de o kadar acı duyar. Esas lezzet ve zahmeti çeken ruhtur.

 

Bîr Fasıl

 

''Allah, ancak cehaletle günah işleyip hemen tövbe edenlerin tevbesini kabul eder. Ölüm ona hazır olunca şimdi tevbe ettim deyip devamlı olarak günah işleyenlere ve kafir olarak ölenlere tevbe yoktur. Onlar için elim bir azap hazırlamışızdır.''[Nisa, 16, 17]

 

İbn-i Ebi Hatim ve ibn-i Cerir ibni Abbas'dan; ''Sonra kısa zamanda tevbe ederler'' ayetinin tefsiri hakkında rivayet ederek şöyle demişler: ''O kısa zaman, ölüm meleğini görmeden önceki zamandır.''

 

Ahmed ve Tirnıizi ve ibn-i Mace ibn-i Ömer (r.a.)'dan rivayet ederek demişler ki: Allah kulunun tevbesini, ruhu boğazına ulaşmayıncaya dek! kabul eder.

 

Abdurrezzak ''Tefsirimde îbn-i Ömer (r.a.)'dan rivayet ettiğine göre; Ruh nez edilmeden (çıkarılmadan) tevbe kapısı kul için açıktır, dedi ve geçen ayet-i kerimeyi okudu. Sonra melekü'l-mevt gelince artık nez-i ruh başlar.

 

İbn-i Münzir, Nehai'den şöyle rivayet etmiştir: Kulun can damarı tutulmadan, tevbe kapısı onun için açıktır.

 

İbn-i Ebî Hatim, Sufyan'ı Sevri'den rivayet ettiğine göre: ayet-i Kerimedeki ''ölüm ona hazır olunca'' mealindeki ayette huzurdan maksad ona görününce demektir, demiş.

 

İbn-i Ebî Dünya, Ebu Mecaz'dan riyayet ettiğine göre şöyle demiştir: Kul daima tevbe edebilir. Taki ölüm meleği ona görününce artık tevbe edemez.

 

Bekr bin Abdullah el-Müzni'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Ölüm elçisi gelmeden kula tevbe kapısı açıktır. Gelince artık hiç bir şeyi tanımaz olur.

 

îbn-î Merduveyh, Abdullah bin Mes'ud (r.a.)'dan rivayet ettiğine göre, şöyle söylemiştir: ResuluIlah (s.a.v.)'den işittim, şöyle diyordu: Kime tevbe ihsan olursa kabul'den mahrum kalmaz. Zira Allah diyor ki: ''Tevbeyi kabul eden yalnız ve yalnız O'dur.''

 

Allah daha iyi bilir.

 

BİR SONRAKİ KONU İLE DEVAM İÇİN AŞAĞIDAKİ İSİM’E TIKLA

 

ÖLEN'İN RUHUNU DİĞER RUHLARIN KARŞILAMALARI VE BİR ARAYA GELİP SORUŞTURMALARI