Ana sayfa

 

Ebu’l-Huzeyl el-Allaf

 

Ebu MÜHAMMED: Gelelim Ebu'l-Huzeyl el-Allafın (135-235) sözlerine... Görüyoruz ki, o da yalancının ve iftiracının biridir. Onun görüşlerinin taraftarlarından birisi anlattı ki o, Muhammed b. Cehm'in yanında iken şöyle demiştir: "Ey Ebu Cafer... Benim ellerim kazanç hususunda mahirdir. Fakat sadaka vermekte beceriksizdir. Yüzbinlerce dirhemi ihvana dağıttım. Fulan bunu bilir. Allah hakkı için ey fulan sana soruyorum, sen bunu biliyormusun?" Ben de: 'Ta Eba'l-Huzeyl, söylediklerinin doğruluğunda hiç şüphe yok." dedim. (Bu sözü söyleyen devam ederek:) el-Huzeyl benim orada bulunmamla yetinmedi, benim şehadette bulunmamı istedi. Onunla da yetinmedi, benden yemin etmemi talep etti, demiştir.

 

Yine Ebu'l-Huzeyl, Muveys b. İmran'a bir tavuk hediye etmiş ve tavuğu herşeye mesel yapmaya, onu tarih olarak kabul etmeye başlamıştır. Artık, "şu işi, sana o tavuğu hediye etmeden önce yapmıştım, şu işi de, o tavuğu verdikten sonra yaptım..." diyordu.Besili bir deve görse, "Hayır vallahi, bu sana hediye ettiğim tavuk değildir" derdi.

 

İşte bu, ikiyüz bin dirhem şöyle dursun, on kuruşu bile arkadaşlarına dağıtmayan bir adamın görüş kapasitesidir.

 

Onun ıstıtaa [yapabilme gücü] hususundaki hataları da nak ledilir. O, "bir işi yapan, o işi yaptığı anda başka bir fiili işlemeye kadir değildir" demiştir. Çünkü onlar failin ıstıtaa'sının fiil ile birlikte.bulunmasını ittifakla (icma ile) şart kıldılar ve dediler ki: "İnsanların birleştikleri (icma ettikleri) husus şudur ki, her fail bir fiili işlerken, o fiili işleme gücüne sahiptir. Isütaat fiil ile beraberdir." İstıtaatın fiilden önce olduğunda ise ihtilafa düşmüşlerdir.

 

Biz, onların icma ettikleri hususta müttefikiz. Istıtaatın fiilden önce mevcud olduğunu iddia edenin ise delilini getirmesi gerekir. Bu yüzden o da bu görüşe sığınmıştır.

 

İdrak mevcud olduğu halde doğru görmenin yokluğundan ve ilim mevcud olduğu halde hayatın yokluğundan soruldu. Ne aradaki farkı açıkladı, ne de görüşünden döndü.

 

Yine onun iddiasına göre buluğa eren bir kimsenin, buluğ anındaki ısütaası ile bir işi yapması imkansızdır. Bu ıstıtaa ile ancak, ikinci bir halde iş yapar.

 

Ona: "Peki o halde bu ıstıtaa ile ne zaman iş yapar? ıstıtaanın selbedildiği (yok olduğu) an mı, yoksa buluğ halinde mi? denilecek olursa, ıstıtaa selbedildiği an da yapması sana göre muhaldir. O halde bu ıstitaa ile sadece ve sadece buluğ anında yapmıştır.

 

(Biraz önce geçen) "ikinci hal" hakkında hoş olmayan sözler söylemiştir. Buna ilaveten, Cehennemliklerin azabının, Cennetliklerinin de nimetlerinin ebedi olmayıp sona ereceğini söylemiştir.

 

BİR SONRAKİ İÇİN TIKLA:

 

Ubeydüllah B. El-Hasen