RE'Y TARAFTARLARINA VE
KELAMCILARA TEVCİH EDİLEBİLECEK HÜCUMLAR
EBU
MUHAMMED: Allah sana rahmet etsin-Kelâmcıların dedikleri üzerinde düşündüm ve
onların Allah hakkında, bilmedikleri şeyleri söylediklerini, ortaya attıkları şeylerle
insanları fitneye düşürdüklerini, başkalarının gözündeki çöpü gördükleri halde,
kendi gözlerindeki merteği [141] görmediklerini, başkalarını (hadis) rivayet(i)
hususunda itham ettiklerini, fakat bu rivayet edilen şeyleri te'vil ederken, kendi şahsi görüşlerini itham etmediklerini
gördüm.
Kur'ân ve Hadis'in manaları ve ihtiva ettikleri ince hikmetler ve garip
kelimeler ," tafra, tevellüd, araz, cevher ,keyfiyet kemmiyyet ve eyniyyet (neredelik) "ile anlaşılamaz. Eğer
(Kelâmcılar) Kur'ân ve Hadisteki halledemedikleri müşkülerini, bu ilimlerin ehline havale etselerdi. hangi yolu takib edeceklerini ve
işin içinden nasıl çıkacaklarını öğrenirlerdi. Fakat onların baş olma sevdaları
insanların kendilerine uymalarını ve arkadaşlarının söz ve görüşlerine inanmalarını
istemeleri, buna engel olmaktadır.
İnsanlar koyun sürüsü
gibidirler, birbirinin ardından giderler. Bu sebeple biri çıkıp, onlara
kendisinin peygamber olduğunu veya rububîyyet
(ilahlık) iddiasında bulunduğunu ilan etse, Rasulullahın
son peygamber olduğu bilinmesine rağmen, yine de bu iddia sahibi, kendisine
tabi ve taraftarlar bulur.
Kıyas ve mantıklı düşünme metodları hakkında bilgileri olduğunu iddia etiklerine
göre, onların (Kelamcılann) da hesap, topografya
(alan ölçme) ve geometri uzmanları gibi ihtilafa düşmemeleri gerekirdi.Çünkü
hesap, topografya ve geometri) uzmanlarının aletleri aynı sayıyı.aynı şekli
gösterir. Mütehassıs tabibler (uzman doktorlar) de su
ve damarın atışı hakkında ihtilafa düşmezler. Çünkü bu ilmin esasları, onları
tek bir noktada birleştirmiştir.
Ya Kelamcılann
insanlann en çok ihtilafa düşeni olmalarına, onların
ileri gelenlerinden iki kişinin bile dini bir mevzuda tek bir noktada
birleşememelerine ne demeli...!
Ebu'l-Huzeyl el-Allâf
(135-235), en-Nazzâm'a(160-231) muhalefet eder; en-Neccar
( -230) [148] ise, her ikisine de
muhalefet eder. Hişam b. el-Hakem de (vefab Halife Me'mun devri) bunların hepsine muhaliftir. Keza Sümame { -213) [150]
Muveys (Ebu'I-Huzeyl'in muasırı) Haşimu'l-Evkas, Ubeydullah b. el-Hasen (-168) Bekr'il-ammi (en-Nazzamın muasırı) Hafs, Kubbe ve emsalleri de
böyledir.
Bunların herbirinin dinde ayrı bir mezhebi vardır ve bunların herbirinin görüşü din kabul edilir. Herbirinin,
kendisine tabi olan taraftarları vardır.
EBÛ MUHAMMED: Eğer onların
ihtilafları (itikadda ve farzlarda değil de )
sünnetlerde ve teferruatta (furû) olsa idi -kendileri
için iddia ettikleri şeylerden dolayı gösterecekleri mazeretleri olmamasına
rağmen- yine de Fikıhçıları (Ehlu'l
fıkh) mazur gördüğümüz gibi, onları da mazur
görebilirdik. Bu suretle onlar, Fıkıhçılarla aynı durumda olurlardı. Lakin
onlar (Kelâmcılar) tevhid, Allah'ın sıfatları,
kudreti, Cennetliklerin nimetleri, Cehennemliklerin azabı.berzah
aleminin azabı, levh-i mahfuz ve buna benzer, bir
peygamberin bile ancak vahiyle bilebildiği hususlarda ihtilaf etmişlerdir.
İnsanların akıl, irade ve
ihtiyarlarının birbirinden farklı oluşu sebebiyle dinin bu gibi esaslarını,
insanların (aklına) istihsan, nazar ve kıyasına terketmekten dolayı, bu ihtilaflar asla ortadan
kalkmayacaktır. Çünkü sen, taklid yolu hariç, bir tek
hususta anlaşan ve birinin kabul ettiğini diğeri de kabul eden, bîrinin kötülediğini diğeri de kötüleyen iki kişiyi hemen hemen hiç göremezsin.
İnsanların şekillerini,
görünüşlerini, renklerini, dillerini, seslerini, avuç içi çizgilerini (veya elyazılannı) -bir iz sürücünün (kaif)
kadın ile erkeğinkini ayırabileceği kadar- ayak izlerini değişik yaratan
(Allah), insanların görüşlerini de farklı kılmıştır. İşte görüşleri farklı
kılan, insanların ihtilafını murad eden (Allah) dır. Hikmet ve Kudret her şey zıddı ile bilinebilmesi için
ancak birşeyi ve onun zıddını yaratmakla tamam olur.
Aydınlık karanlık ile, ilim cehalet ile, iyilik kötülük ile, fayda zarar ile,
tatlı acı ile bilinir. Nitekim Cenab-ı Hakk da: "Arzın bitirdiklerinden, kendi evladlanndan ve daha bilmedikleri şeylerden, bütün (erkek
ve dişi türlerden ibaret) çiftleri yaratan Allah çok yücedir." (Yasin,36)
buyurmuştur. Çiftlerden murad, zıtlar ve türlerdir.
Dişi-erkek, yaş-kuru gibi. Yine Allahu Teala şöyle buyurmuştur: "Gerçekten O'dur, erkeği ve
dişiyi iki eş yaratan..." (en-Necm, 45).
İşte, eğer biz -Allah sana
rahmet etsin- Hadisçilerden (Ashabu'l-Hadis)
uzaklaşıp, ayrılır, Kelamcılara (Ashabu'l-Kelam)
rağbet edip onların tarafına geçersek, topluluktan ayrılığa, nizamdan,
dağınıklığa, unsiyyetten vahşete, ittifaktan ihtilafa
çıkmış oluruz. Çünkü Hadisçiler, Allah neyi dilerse o'nun olacağı, neyi
dilemezse onun da olmayacağı hususunda ittifak etmişlerdir. Yine Allah'ın,
hayrın da şerrin de yaratıcısı olduğu, Kur'an'ın
Allah kelamı olup, mahluk olmadığı, Allah'ın kıyamet
günü görüleceği. Hz. Ebu Bekr
ve Ömer'in (r.a.) takdimi (diğer sahabelerden üstün tutulması), kabir azabına
iman edilmesi gibi esaslarda müttefik olup, bu hususlardan hiçbirisinde ihtilaf
etmemişlerdir. Bu hususlarda kim- kendilerinden ayrılırsa, ona muhalefet edip buğzetmişler, onu bid'atçı
saymışlar ve terketmişlerdir. Onların ihtilafı sadece
Kur'an'ın telaffuz edilişinde olmuştur. Bunun sebebi
ise, bu husustaki kapalılık ve muğlaklıktır. Fakat
hepsi de hangi halde olursa olsun, okunan, yazılan, dinlenen ve ezberlenen Kur'an'ın mahluk (yaratılmış)
olmadığında birleşmişlerdir. Bu ise bir icma'dır.
Kendilerine uyulması
gerekenlere gelince, bunlar: Sufyan es-Sevri (97-161), Malik b. Enes (95-179), el-Evzai (88-157), Şu'be (82-160) eI-Leys b. Sa'd
(94-175) gibi ilimde emsallerini geçmiş olan ulema ile bizden önceki fakihler
ve çok ibadet etmekle meşhur zahidler -ki bunların
seviyesine erişmek mümkün değildir ve , İbrahim b. Edhem ( -162), Müslim el-Havas (?-?), Fudayl
b. Iyad ( -187), Davud et-Tai ( -165), Muhammed b. en-Nadr
el-Harisi (?-?), Ahmed b. Hanbei
(164-241) Bişru'l Hafi (150-227) ve bunların
emsallerinden zamanımıza yakın olan .İslam memleketlerindeki diğer alimlerdir.
Mütekaddimin (bizden önce gelenler) ise saymakla ve adedle
ifade edilemeyecek kadar çoktur. Bu alimlerden sonra
ise her asırda ve her beldede bulunan ekseriyetin görüşüne uymak gerekir. Çünkü
birşeyin hak olduğunun alametlerinden biri de,
insanların onu kabul etmede fikirbirliği edip
birleşmeleridir.
Eğer bir adam,
meclislerinde ve çarşılarında onların (Hadisçilerin) -yukarıda anlattığımız-
üzerinde ittifak ettikleri fikirlerini anlatsa, onlardan hiçbirisi bu görüşlere
karşı çıkmazdı. Şayet bu kimse bu görüşlere aykırı olan, Kelamcıların
inandıkları bir görüşten bahsetse, göz açıp kapamasına fırsat vermeden onu
derhal öldürürlerdi.!?
Sonraki sayfa için tıkla:
En-Nazzam. (ve) İbn-i Kuteybe Nazzam'a Cevap Vermeğe
Başlıyor