BEYHAKİ

KÜLLİYATI

İ’TİKAD

 

ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

Evliyanın Kerametleri

 

Yüce Allah, Meryem kıssasıyla ilgili olarak şöyle buyurur: "Zekeriya mabedde onun yanına her girişinde, yanında bir yiyecek bulurdu. ''Ey Meryem! Bu sana nereden geldi?'' demiş, o da: ''Bu, Allah'ın katındandır'' cevabını vermişti. Doğrusu Allah dilediğini hesapsız rızıklandırır. "[Al-i İmran 37]

 

Hz. Süleyman kıssasıyla ilgili olarak ise "Kitabın bilgisine sahip olan biri: ''Gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm'' dedi..."[Neml 40] buyurmaktadır. Kitabın bilgisine sahip olan Asaf, peygamber değildi. Yalancıların da keramet göstermesi mümkün değildir. Sadıkların ise keramet göstermesi mümkündür. Bu da peygamberlerin tasdik ettikleri şeyin doğruluğuna delildir.

 

Allah'ın Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) rahip Cüreyc'in gösterdiği kerametlerden bahsetmiştir.  [T] Sahih hadistir. Buhari (2482, 3436) ve Müslim 4 (1976).

 

 

Yine Allah'ın Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sihri bırakıp rahibe uyan gençten de bahsetmiştir.  [T] Sahih hadistir. Müslim (3005).

 

Aynı zamanda Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem), İsrail oğullarından, mağaraya sığınıp bir kayanın mağaranın kapısını kapattığı kişilerden bahsetmiştir. Bütün bunlar ve başkaları kerametin caiz olduğuna dalalet etmektedir. Sahabeden, Allah'ın Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) zamanında ve onun vefatından sonra kerametler görülmüştür. Onlardan sonra gelen salihler de aynı şekilde keramet göstermişlerdir. Bu sebeple kerametin varlığına inanmak vaciptir. Doğruya ulaşmak, Allah sayesindedir.

 

 

 

Ebu Hureyre anlatıyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), başlarına Asım b. Ömer'in büyük babası olan Asım b. Sabit'i koyduğu on kişilik bir grubu gözcü kuvvet olarak gönderdi. Usfan ile Mekke arasında olan el-Hede bölgesine vardıklarında, Huzeyl'den, Benu Lihyan diye adlandırılan bazı kimseler onları tanıdı ve yüz kişiden oluşan bir okçu grubu onların peşi sıra gönderdiler. Bu yüz kişi, onların peşinden gidip arkalarında bıraktıkları yedikleri hurmalarından arta kalanları görünce: "Bunlar Yesrib'in hurmalarıdır" dediler. Asım ve arkadaşları onların farkına varınca tepeye mevzilendiler. Yüz kişilik okçu grubu onlara: "Teslim olun! Söz veriyoruz hiç birinizi öldürmeyeceğiz" deyince, Asım onlara:

 

"Kendi adıma, bir kafire asla teslim olmayacağım. Allahım! Bizden Resulü'ne selamımızı ilet" karşılığını verdikten sonra savaşmaya başladılar ve Müslümanlardan yedi kişi öldürüldü. Üç kişi ise öldürülmeyeceklerine dair güvence verilmesi üzerine teslim oldular. Okçular bu üç kişiyi ele geçirince yaylarının iplerini çözüp onları bağladılar. Bunun üzerine bu üç kişiden biri: "Vallahi bu hıyanetin başlangıcıdır" deyince, üzerine atılıp kendisini öldürdüler ve (yakalananlardan) Hubeyb b. Adiy ve Zeyd b. Desine'yi Mekke'ye götürüp sattılar. Bu olay Bedir savaşından sonra olmuştur. Hubeyb'i Benü Haris satın aldı. Hubeyb, Bedir günü Haris'i öldürmüştü. Haris'in kızı der ki: "Hubeyb yanımızda esirdi ve Allah adına yemin ederim ki, Hubeyb'den daha hayırlı bir esir görmedim. Vallahi, o zaman Mekke'de üzüm yokken, onun bir salkım üzümü yerken gördüm. Bu, Yüce Allah'ın Hubeyb'e verdiği bir rızıktan başka bir şey değildi."

 

Haris'in kızı der ki: "Ölüme hazırlanmak (tıraş olmak) için benden bir ustura isteyince, istediğini ona verdim. Dalgın olduğum bir sırada bir oğlumun Hubeyb'in yanına gittiğini ve Hubeyb'in de onu göğsünün üzerine oturttuğunu görüp korkuya kapıldım. Korktuğumu anlayan Hubeyb: "Onu öldüreceğimi mi zannediyorsun! Böyle bir şey yapmam" dedi. Onu öldürecekleri zaman Hubeyb: "Beni bırakın da iki rekat namaz kılayım" deyip iki rekat namaz kıldı ve: "Eğer korktuğumu zannetmeyecek olsaydınız daha çok kılardım" dedi. Öldürüleceği zaman ilk olarak namaz kılan Hubeyb'dir. Hubeyb namaz kıldıktan sonra şöyle dedi: "Allahım! Onların hepsini mahvet. yokluk içinde öldür ve onlardan hiç kimseyi sağ bırakma.

Müslüman olarak öldürüldükten sonra

Vurulup hangi yanım üstüne düşersem düşeyim gam yemem.

Bunların hepsi Allah yolundadır

Allah bu yolda parçalanan her uzva bereket verir."

 

Müşrikler, onların ileri gelenlerinden birini öldüren Asım b. Sabit'in etinden bir bölüm almaları için adam gönderince Allah bir arı topluluğu gönderdi ve bu arılar gelenleri Asım'a yaklaştırmadılar.

 

Bu hadis, başka bir kanalla nakledilmiştir; ancak bu rivayette kadın şöyle demiştir: "Vallahi, Hubeyb'den daha hayırlı bir esir görmedim. Vallahi, onu demirlerle bağlıyken bir salkım üzüm yerken gördüm. Halbuki Mekke'de bu meyve yoktu.

 

Bu hadis, başka bir kanalla nakledilmiştir ancak bu rivayette: "Allah, Asım'ın vurulduğu zaman yaptığı duasını kabul etmiştir. Allah'ın Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu on kişi öldürüldüğü zaman sahabeye durumu bildirmişti" ibaresi vardır. 

 

[T] Sahih hadistir. Buhari (3045, 3989, 4086, 7402).

 

Başka bir kanalla nakledilen bu hadiste şu ibare geçmiştir: Anlar onlarm Asım'a yaklaşmalarma engelolunca: "Akşam oluncaya kadar bekleyiniz. Akşam anlar gidince onun bedeninden bir et parçası alırız" dediler. Allah vadiye bir yağmur gönderdi ve sular Asım'ı alıp götürdü. Asım, hayatı boyunca hiçbir müşrike dokunmayacağma ve kendisine de hiçbir müşriki dokundurmayacağına dair Allah'a söz vermişti.

 

 

 

Ömer b. el-Hattab şöyle derdi: "Allah mümini korur. Asım'ı hayattayken onlardan koruduğu gibi, Allah onu ölümünden sonra müşriklerden korudu."

 

 

 

Bureyde b. Süfyan der ki: Allah, Hubeyb'in kendisini öldürenler için yaptığı bedduayı kabul etmiş, bir yıl geçmeden onu öldürenlerin hepsi helak olmuştur. Sadece, Hubeyb'in dua ettiğini görerek yere yapışan bir kişi hayatta kalmıştır. Bu sahih hadiste, adı geçenlerin kerametleri görülmektedir.

 

 

 

Enes b. Malik der ki: Useyd b. Hudayr el-Ensari ve Ensar'dan başka bir adam, Allah'ın Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanında bir meseleleri için uzun süre konuştular ve gece olup zifiri karanlık bastırınca, her birinin elinde bir baston, evlerine gitmek için çıktılar. Yürürlerken birinin bastonu ışık saçmaya başladı ve bu bastonun ışığıyla yürümeye başladılar. Birbirlerinden ayrıldıklarında ise diğerinin bastonu da ışık saçmaya başladı ve her biri kendi bastonunun saçtığı ışıkla ailesinin yanına döndü.

Katade bu hadisi Enes'ten, adamların ismini zikretmeden rivayet etmiş ve: "Bastonları, kandil gibi önlerini ışıttı" demiştir.

 

[T] Sahih hadistir. Ahmed (3/137-138, 190-191, 272).

 

Hamza b. Amr el-Eslemi ile Ebü Abs b. Cebr'de de buna benzer kerametler zuhur etmiş; Hamza'nın parmakları Ebü Abs'ın asası ışık saçmıştır.

 

 

 

Katade der ki: Mutarrif b. Abdillah b. eş-Şıhhir ve bir arkadaşı karanlık bir gecede yürürken, içlerinden birinin asasının ucu ışık saçmaya başladı. Bunun üzerine diğeri, arkadaşı: "Bunu insanlara anlatsak bizi yalanlarlar" deyince, Mutarrif: "Yalanlayan daha büyük yalancıdır demektir. Allah'ın nimetini yalanlayan daha büyük yalancıdır" karşılığını verdi.

 

 

 

Mutarrif, Tabiunun büyüklerindendir. Onun bu kerametini sahabenin gösterdiği kerametlerin ardından zikretmem, gösterdiği kerametin, sahabenin kerametine benzemesi sebebiyledir.

 

Useyd b. Hudayr, Kur'an okurken meleklerin onu dinlemek için inince ve Useyd, içinde kandiller gibi ışık saçan gölgeler gördüğünü söyleyince Allah'ın Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bunlar, sesine gelen meleklerdir" buyurmuştur.

 

[T] Sahih hadistir. Müslim (796).

 

Meleklerin İmran b. Husayn'a selam verdiği ve sahabeden bir topluluğun her birinin Cibril'i, Dihyetu'l-Kelbi'nin suretinde gördükleri de rivayet edilmiştir.  [T] Sahih hadistir. Müslim 2 (899/1226).

 

 

 

Abdurrahman b. Ebi Bekr der ki: Suffa ahalisi fakir insanlardı. Allah'ın Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir defasında: "İki kişilik yemeği olan (Suffe ashabından) bir üçüncüsünü; dört kişilik yemeği olan da Dir beşincisini ve hatta altıncısını yemeğe buyur edip götürsün" veya bu manada bir şey söyledi. Hz. Ebu Bekr üç kişi getirdi. Allah'ın Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ise on kişiyi götürdü. Ebu Bekr'in yemek verdiği kişiler, ben, Ebu Bekr ve annemdir. -Ebu Osman der ki: "Abdurrahman: ''Bir de hanımım ve hem bize, hem Ebu Bekr'in evinde hizmet eden bir hizmetçi de vardı'' dedi mi, demedi mi bilmiyorum"- Ebu Bekr, akşam yemeğini Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) evinde yedi. Yatsı namazı kılınıncaya kadar orada kaldı ve gecenin hayli ilerlemiş bir vaktinde evine döndü. Hanımı ona: "Misafirlerinin yanına gelmekten yahut misafirinin yanına gelmekten seni alıkoyan nedir?" diye sorunca, Ebu Bekr: "Sen hala onlara yemek yedirmedin mi?" karşılığını verdi. Hanımı:

 

"Sen gelmedikçe yemek yemeyeceklerini söylediler, yemeleri söylendi, ama onlar kabul etmediler" dedi. Abdurrahman der ki: "Ben giderek saklandım. (Babam) Ebu Bekr: "Ey anlayışsız!" deyip sövdükten sonra (misafirlere): "Yiyin!" deyip bir şeyler söyledi ve: "Vallahi ben bu yemekten ebediyen tatmam" dedi. Allah'a yemin ederim ki, bizim her el uzattığımız lokmanın altından yemek daha artıyordu. Nihayet misafirler doydular. Yemek te ilk getirildiğinden daha fazla olarak ortada duruyordu. Ebu Bekr yemeğe baktı ve olduğu gibi veya daha fazla olduğunu görünce hanımına: "Ey Benu Firas'ın kız kardeşi! Bu ne?" dedi. Hanımı: "Gözümün nuruna yemin ederim ki, yemek şimdi öncekinden üç misli fazladır" karşılığını verdi. Bunun üzerine Ebu Bekr ondan yedi ve yemınını kastederek: "Bu, şeytandandı" dedi. Sonra yemegı Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) götürdü. Bizimle bir topluluk arasında bir sözleşme vardı. Sözleşmenin süresi bittiği için o topluluk Medine'ye gelmişlerdi. İçlerinden sözcü olarak on iki kişi ayırdık. Her biri ile beraber kaç kişinin bulunduğunu Allah bilir. onların hepsi o yemekten yediler.

 

[T] Sahih hadistir. Buhari (602, 3581, 6140, 6141) ve Müslim (2057).

 

Beyhaki der ki: Allah'ın Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hayattayken bir çok velinin gösterdiği keramet rivayet edilmiştir ve bu kerametlerin, Delail kitabında zikrettiğimiz ve başka yerlerde geçen bir çok şahidi vardır.

 

Fadailu's-Sahabe'de, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefatından sonra keramet gösteren sahabeden birçoğunu zikrettik. Bu kitapta onları zikretmek konuyu uzatacağından sadece bazılarını zikrettik.

 

 

 

İbn Ömer'in bildirdiğine göre Hz. Ömer bir orduyu Sariye komutasında savaşa gönderdi. Ömer b. el-Hattab hutbe verirken, minberin üzerinde: "Ey Sariye, dağa! Ey Sariye, dağa!" diye bağırmaya başladı. Ordunun elçisi gelince, Hz. Ömer'e: "Ey mü minI erin emiri! Düşmanla karşılaştığımızda bizi hezimete uğrattılar. Bu sırada birisinin: ''Ey Sariye, dağa! Ey Sariye, dağa!'' diye bağırdığını duyduk ve sırtımızı dağa verdik. Böylece Allah düşmanımızı hezimete uğrattı" dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer'e: "Sen böyle bağırıyordun" dediler.

 

İbn Adan, İyas b. Muaviye b. Kurra'dan aynı rivayette bulunmuştur.

 

 

 

Hz. Ali der ki: "Biz bir aradayken, sekinenin (ilahi huzurun) Ömer'in diliyle konuşmasını garipsemezdik."

 

 

 

İbn Mes'üd: "Hz. Ömer'i ne zaman görsem, iki gözünün arasında bir meleğin onu desteklediğini görürdüm" demiştir.

 

 

 

Abdullah b. Ömer: "Hz. Ömer bir şey söylediği zaman, söylediği şey ne zaman gerçekleşecek diye beklerdik" demiştir.

 

Beyhaki der ki: Allah'ın Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onun için: "Sizden önceki ümmetler içinde ilham sahibi kişiler bulunurdu. Eğer bu ümmetten böyle biri varsa o da Ömer' dir" buyurmuşken neden sahabenin onun hakkında söyledikleri gerçek olmasın ki!

 

Bu hadis, evliyanın keramet gösterebileceğini göstermektedir. ..... ''[Hac 52] (Senden önce gönderdiğimiz hiçbir resul ve nebi yoktur ki) ayeti, Ubey b. Ka'b'ın kıraatinde ''...... " (Senden önce gönderdiğimiz hiçbir resUl, nebi ve kendisine ilham edilen yoktur ki) şeklindedir.

 

İbn Abbas'ın bildirdiğine göre Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kişiye nasıl ilham edilir?" diye sorulunca: "Melekler onun diliyle konuşurlar" cevabını vermiştir. Bu hadis te Hz. Ali ve Abdullah b. Ömer'den rivayet ettiklerimizle örtüşmektedir.

 

 

 

Enes b. Malik'in bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Nice eski püskü elbiseliler vardır ki, Allah adına yemin etseler Allah onları yeminlerinde yalancı çıkarmaz. Bera b. Malik te onlardandır" buyurdu. Müslümanlar yenilgiye uğrayıp savaş alanını terk etmeye başlayınca: "Ey Bed! Allah adına yemin ederek dua etsen, Allah seni yalancı çıkarmaz. Rabbin adına yemin et" dediler. Bera: "Ey Rabbim! Sana yemin ederek dua ediyorum, düşmana güç katanları öldürmeyi bize lütfet" diye dua etti ve düşmana güç katanları öldürdükten sonra Sus köprüsünde düşmanla bir daha karşılaştılar ve müşrikler müslümanları zor durumda bıraktı. Arkadaşları Bed'ya: "Rabbin adına yemin ederek dua et" dediler. Bunun üzerine Bed: "Ey Rabbim! Sana yemin ederek dua ediyorum, düşmana güç katanları öldürmeyi ve bana da şahadeti lütfet" diye dua etti. Müslümanlar düşmanlara güç katanları öldürdüler ve Bera. da bu sırada şehid oldu. 

 

[T] Hakim (3/291-292).

 

 

 

Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) azatlısı Sefine der ki: Deniz yolculuğuna çıkmıştım, gemi parçalandı. Onun tahtalarından birisine bindim. Dalgalar beni bir ormanın kıyısına sürükledi. Orada bir aslan parçalamak maksadıyla bana yöneldi. "Ey Ebu'l-Haris! (arslanın künyesidir) Ben Resulullah'ın azadlısıyım" dedim. Bunun üzerine aslan bana doğru geldi. Beni omuzlarıyla iteledi ve yola bıraktı. Sonra bir şeyler der gibi sesler çıkardı. Bana veda ettiğini tahmin ettim.

 

[T] Hakim (2/619, 3/606), ve Taberani M. el-Kebir (64342)

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

Resulullalı'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ashabı Hakkında Söylenenler