BEYHAKİ KÜLLİYATI |
İ’TİKAD |
ANA SAYFA
Kur’an Hadis Sözlük Biyografi
Kur'an Hakkındaki
Görüşler
Kur'an Allah'ın
kelamıdır ve Allah'ın kelamı, zatının sıfatlarındandır.
Zatına ait bir sıfatın
yaratılmış, sonradan var edilmiş ve mahlılk olması caiz değildir.
Yüce Allah, "Bir
şeyin olmasını istediğimiz zaman sözümüz sadece ona ''OL'' dememizdir ve hemen
olur"[Nahl 40] buyurmaktadır. Eğer Kur'an mahlılk olsaydı, Yüce Allah'ın
ona "OL" demiş olması gerekirdi. Halbuki Kur'an, Onun sözüdür. Sözüne
de bir şeyin söylenmiş olması imkansızdır. Çünkü bu başka bir sözün daha (Ol
emrinin) söylenmesini gerektirir ki, onun da yaratılması için yine başka bir
söze ihtiyaç doğacak ve bu böyle sürüp gidecektir. Kur'an'ın mahlılk olduğu
iddiası bu yönüyle de asılsızdır. Allah'ın sözünün, ezeli olması, kişinin daha
olmayan yarının namazıyla emredilmesi gibi ezeli olarak yaratıcıya bağh olması
gerekir. Kıyamete kadar yaratılacak mükellefler de aynı durumdadır. Allah'ın:
"Ol" emri, kainatın yaratılmasıyla alakah bir emirdir. Bu da, Allah'ın
ilminin ezeli olması gibidir. Vukü bulan şeyler de Allah katında ezeli olarak
vardır. Allah'ın işitmesinin ezeli olduğu gibi ses dalgalarını da çıktığı
zamanda işitmektedir. Allah'ın görmesinin ezeli olduğu gibi sonradan zuhür eden
olayları da zatına has bir şekilde görendir. Allah, sonradan olanlar gibi
olmaktan münezzehtir. Sıfatlarının hepsi de aynı şekildedir. Zira Yüce Allah:
"Rahman olan Allah Kur'an'ı öğretti. İnsanı yarattı"[Rahman 1- 3]
buyurmaktadır.
Yüce Allah, kelamı ve
sıfatı olan Kur'an ile yarattığı insanı bir arada zikredince, Kur'an'ı
öğretmekten, insanı da yaratmaktan bahsetmiştir. Eğer Kur'an da insan gibi
mahlük olsaydı: "Kur'an'ı ve insanı yarattı" buyururdu. Yüce Allah,
" ... Bilin ki yaratma da, emir de O'nun hakkıdır ... "[A'raf 54]
buyurarak, yaratmak ve emretmek kelimelerini, birbirinden farklı olan iki şeyi
ayırmak için kullanılan Vav harfiyle ayırmıştır. Bu da Kur'an'ın mahlük
olmadığına delalet eder. Yüce Allah, " ... önünde de, sonunda da emir
Allah'ındır ... "[Rum 4] Yani, mahlükatı yaratmadan önce de, sonra da emir
Allah'ındır. Bu da emrin mahlük olmadığını gösterir. Allah, "Andolsun ki;
Bizim, gönderilen kullanmız hakkında sözümüz geçmiştir"[Saffat 171],
"Daha önceden Allah'tan verilmiş bir hüküm olmasaydı ... "[Enfal 68]
buyurmaktadır. Bu iki ayette de geçen ..... (geçmiş)" kelimesi,
kendisinden başka her şeyden önce olmasını gerektirir. Yine Yüce Allah: "
... ve Allah Musa ile gerçekten konuştu''[Nisa 164] buyurmaktadır. Konuşanın
konuşması, başkasıyla kaimse, bu kişi o başkası olmadan konuşması mümkün
değildir. İlim, duyma ve görme sıfatlarında da aynı şey geçerlidir. Yüce Allah:
"Allah bir insanla ancak vahiy suretiyle veya perde arkasından konuşur,
yahut bir elçi gönderir; izniyle, dilediğini vahyeder ...''[Şura 51]
buyurmaktadır. Eğer Allah'ın kelamı, ancak mahlük olan bir şeyde yaratılmış
olsaydı, bu sıfatların bir manası kalmazdı. Çünkü bütün kainatın işitilmesi
Allah katında birdir. Cehmilere göre Allah'ın kelamı, Allah'tan başka bir şey
üzerinde yaratılmıştır. Bu da bütün peygamberlerin mertebesinin düşmesi
demektir.
Yüce Allah'ın, Hz.
Musa'ya söylediği sözleri bir ağaçta yarattığını iddia etmeleri, Allah'ın
kelamını bir melekten veya bir peygamberden işitenin, mertebe bakımından, Hz.
Müsa'nın Allah'ın kelamını duymasından daha üstün olmasını gerektirir. Çünkü
onlar bir peygamberden duymuşken, Hz. Müsa bu sözleri Allah'tan değil ağaçtan
duymuştur. Yine bu iddiaya göre Allah'ın kelamını Hz. Musa'dan duyan
Yahudilerin, Hz. Musa'dan daha üstün olmaları gerekir. Çünkü onlar Allah'ın
kelamını bir peygamberden duymuşken, Hz. Musa mahlük olan bir ağaçtan
duymuştur. Eğer Hz. Müsa Allah'ın sözlerini ağaçtan duymuşsa, Yüce Allah onu
perde arkasından konuşturmamış demektir. Eğer iddia ettikleri gibi Allah'ın Hz.
Musa'ya söylediği sözler ağaçta yaratılmış olsaydı, ağacın o sözleri söylemiş
olması gerekirdi ve bu durumda Hz. Musa ile konuşan yaratılmış bir şeyolurdu.
Halbuki Yüce Allah, Hz. Musa'ya: "Şüphesiz Ben Allah'ım, Benden başka
tanrı yoktur; Bana kulluk et ... ''[Taha 14] buyurmuştur. Bu ayete bakıldığında
Cehmiyye'nin sözlerinin açıkça fasit olduğu görülür. Ali b. İsmail ve selefimiz
(Cehmiyye'ye karşı) bu delilleri sunmuşlardır.
Şafii, İbrahim b. İsmail
b. Uleyye'den bahsedip şöyle dedi: "Ben ona her konuda muhalifim. Hatta
''Allah'tan başka ilah yoktur'' sözünü bile onun dediği gibi demem. Ben:
''Perde arkasından Müsa ile konuşan Allah'tan başka ilah yoktur'' derken, o:
''Söz yaratıp onu bir perde arkasından Musa'ya duyuran Allah'tan başka ilah
yoktur'' der."
Deriz ki: Yüce Allah
müşriklerden haber vererek: "Bu, insan sözünden başka bir şey
değildir"[Müddessir 25] dediklerini bildirdi. Müşriklerin insan sözü
olduğunu iddia ettikleri şey, Kur'an'dır. Kur'an'ın mahlük olduğunu iddia eden,
onu insan sözü saymış olur. Bu da, Yüce Allah'ın müşriklerden kabul etmediği
bir sözdür. Yine yüce Allah: "De ki:
Rabbimin sözlerini
yazmak için denizler mürekkep olsa ve bir o kadarını da katsak, Rabbimin
sözleri tükenmeden denizler tükenirdi"[Kehf 109] buyurmuştur. Bütün
denizler mürekkep olsaydı ve bu mürekkeple yazılsaydı, denizler biter, kalemler
kırılır; ama Yüce Allah'ın sözleri bitmezdi. Tıpkı ilminin sonsuz olduğu gibi.
Çünkü sözü bitenin susması gerekir. Rabbimiz bundan münezzeh olduğuna göre,
devamlı konuşan ve konuşacak olandır. Tıpkı yüzünün helak olmayacağı gibi Onun
sözleri de bitmez. Yüce Allah'ın: "Hiç şüphesiz o (Kur'an), çok şerefli
bir elçinin sözüdür" buyruğuna gelince, ayetin manası: Allah'ın Resulü,
(Kur'an'ı) çok şerefli bir elçiden aldı veya duydu ya da çok şerefli bir elçi
kendisine bu Kur'an'ı indirdi. Yüce Allah'ın, " ... Allah'ın kelamını
işitip dinleyinceye kadar ona aman ver ...''[Tevbe 6] buyruğu, Kur'an'ın
Allah'ın kelamı olduğunu isbat etmektedir. Bir söz, aynı zamanda hem elçinin,
hem Allah'ın sözü olmaması, daha önce söylediğimiz şeye delalet etmektedir.
Yüce Allah'ın: "
... Biz, onu Arapça bir Kur'an yaptık''[Zuhruf 3] buyruğu: "Biz onu Arapça
Kur'an olarak adlandırdık ve kendisine dinlettiğimiz melekle, manasını
anlamaları için Allah'ın Resulü'ne indirdik" manasındadır. Yüce Allah bu
konuda: "Beğenmediklerini Allah'a mal ederler .. ."[Nahl 62]
buyurmuştur. Yani, hoşlanmadıkları ve aslı olmayan şey ile Allah'ı
vasıflandırırlar.
Yüce Allah'ın:
"Rablerinden kendilerine gelen her yeni ihtarı mutlaka, gönülleri gaflet
içinde eğlenerek dinlerler"[Enbiya 2] ayetindeki ihtar kelimesinden kasıt,
Kur'an'dan başka bir şeyi Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlara
söyledikleri ve nasihati olabilir. Çünkü Allah (Peygamber'ine): "Öğüt ver;
doğrusu öğüt inananlara fayda verir"[Zariyat 55] buyurmuştur. Yüce Allah:
"Onlara gelen her ihtar yenidir" değil, "Rablerinden kendilerine
gelen her yeni ihtarı mutlaka, gönülleri gaflet içinde eğlenerek dinlerler"[Enbiya
2] buyurmuştur. Bu da, zikrin sonradan var (yeni) olmadığını gösterir. Allah bu
ayetle, Kur'an'ın kendilerine hatırlatılmasını, okunmasını ve onların Kur'an'ı
bilmelerini kastetmiştir. Bu saydıklarımız muhdestir (sonradan var edilmiştir),
ama okunan şeyin kendisi muhdes değildir. Bu, kulun Allah'ı zikredip, Allah'ı
bilmesinin, ona ibadet etmesinin muhdes, zikredilenin, bilinenin ve ibadet
edilenin (Allah) muhdes olmaması gibidir. Ahmed b. Hanbel'e bu konuda,
Kur'an'ın muhdes olduğuna bu ayet delilolarak gösterilince, Ahmed: "Kur'an'ın
bize inmesi muhdes olabilir, ama zikrin (Kur'an'ın) kendisi muhdes
değildir" karşılığını vermiştir.
Beyhaki der ki: Ahmed b.
Hanbel'in verdiği cevabın doğruluğu ayette açıkça görülmektedir. Zikrin
gelmesi, onu getiren meleğin diliyle indirilmesidir. İndirilmesi ise muhdestir.
Hz. İsa'ya Allah'ın
kelimesi denmesinin manası, Allah'ın kelimesiyle, tıpkı Hz. Adem'in anne ve
babasız olması gibi, onun da babasız dünyaya gelmesidir. Yüce Allah bunu,
"Allah'ın katında İsa'nın durumu kendisini topraktan yaratıp sonra ol
demesiyle olmuş olan Adem'in durumu gibidir."[Al-i İmran 59] ayetinde
açıklamıştır.
İmran b. Husayn'ın
bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Allah Zikir' de her şeyi yazmıştır."
Kur'an da Zikir'de yazılanlardandır.
Yüce Allah bu konuda: "Hayır, o şanı yüce bir Kur'an'dır. O, korunmuş bir
levhada (Levh-i Mahfuz'da)dır''[Buruc 21,22] buyurmuştur." Bu ayet,
Kur'an'ın indirilmeden önce var olduğuna delildir. Aynı zamanda Muhammed b.
Abdillah el-Hafız'ın bildirdiği sahih hadis te bunu ispatlamaktadır. [T] Sahih
Ebu Hureyre, Hz.
Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:
"Hz. Adem ile Musa Rablerinin katında münakaşa edip, Hz. Musa, Adem'e:
''Allah seni eliyle yaratıp, sana ruhundan üfürüp can verdi, melekleri sana
secde ettirdi ve seni Cennetine koydu. Sonra sen hatanla insanları yeryüzüne
indirdin'' dedi. Hz. Adem: ''Sen de Yüce Allah'ın risaleti ve kelamı için
seçtiği ve kendisine içinde her şeyin açıklaması olan levhaları verdiği,
konuşmak için kendine yaklaştırdığı Musa'sın. Tevrat'ın, ben yaratılmadan ne
kadar önce olduğunu gördün?'' diye sorunca, Hz. Musa: ''Kırk yıl'' cevabını
verdi. Hz. Adem: ''Tevrat'ta:
"Adem, Rabbine
isyan etti ve yolunu şaşırdı"[Taha 121] ayetini gördün mü?'' diye sordu.
Hz. Musa: ''Evet'' cevabını verince, Hz. Adem: ''Allah'ın beni yaratmadan kırk
yıl önce benim için takdir ettiği şey sebebiyle mi beni kınıyorsun?'' dedi.
Allah'ın Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bu sözleriyle Hz. Adem, Musa'ya
galip geldi" buyurdu.
[T] Sahih hadistir.
Buhari (3409, 4736, 4738,6614,7515) ve Müslim (2652).
Beyhaki der ki:
Hadisteki "kırk yıl önce" sözünden kastedilen zaman, Yüce Allah'ın,
meleklerinden dilediğine Hz. Adem'in (ileride işleyeceği) bu günahını
gösterdiği zamandır. Bu hadis ve ayet, Hz. Adem'in yaptığı hatanın, o hatayı
yapmadan önce var olduğuna delildir.
Allah'ın kelamı, ezelden
beri vardır ve var olmaya devam edecektir.
Kelamını, meleklerinden,
peygamberlerinden ve kullarından dilediğine dilediği zaman duyurmasıyla, Kelamı
(bu sayılanlar tarafından) keyfiyetsiz olarak duyulur. Kelamı ezeli ve ebedi
olan kelamını (dilediğine keyfiyetsiz olarak) duyurmakla mevsuftur. Diğer
sıfatlarını mahlukat ın sıfatlarına benzemediği gibi, Onun kelamı mahlukatın
kelamına benzemez.
Cabir b. Abdillah'ın
bildirdiğine göre Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) risaleti tebliğ
etmesi emredilince, Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey
kavmim! Rabbimin risaletini (Kur'an'ı) tebliğ ettiğim için neden bana eziyet
ediyorsunuz" demeye başladı.
[T] Sahih hadistir. Ebu
Davud (4734), Tirmizi (2925), İbn Mace (201) ve Ahmed (3/322, 323, 339, 390)
Hz. Ali'nin bildirdiğine
göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yatacağı zaman şöyle derdi:
"Allahım! Alnından tuttuğun her şeyin şerrinden, Senin kerim olan vechine
ve tam olan kelimelerine sığınınm. Allahım! Borc ve günahı sen giderirsin.
Allahım! (Senin) askerin yenilmez, vaadinin aksi yapılmaz ve zenginlik sahibine
senden (gelecek azaba karşı) zenginliği fayda vermez. Seni her türlü
eksiklikten tenzih ederim. Sana hamd ederim."
[T] Ebu Davud (5052).
Beyhaki der ki: Allah'ın
Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu hadiste ve başkasında, Yüce Allah'ın
kerim vechine sığındığı gibi, Allah'ın tam olan kelimelerine de sığınmıştır.
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sığındığı Allah'ın kerim yüzü
mahlük olmadığı gibi, sığındığı kelimeleri de mahlük değildir. Allah'ın kelamı
ezelden ebede kadar birdir. Hadiste kelimeler şeklinde çoğulolarak gelmesi,
ta'zim sebebiyledir ve Yüce Allah'ın:
"Doğrusu Kitab'ı
Biz indirdik, onun koruyucusu elbette Biziz"[Hicr 9] ayetindeki
"biziz" gibidir. Allah'ın kelamına tam denilmesi, Onun kelamında,
insanların sözünde eksiklik olduğu gibi eksiklik olmaması sebebiyledir.
Osman b. Affan'ın
bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Sizin en
hayırlınız, Kur'an'ı öğrenen ve öğreteninizdir" buyurdu.
[T] Buhari (5027, 5028).
Ebü Abdirrahman: "Beni
bu mecliste oturtan -ki Ebü Abdirrahman, Kur'an okuturdu- "Kur'an'ın diğer
sözlere üstünlüğü, Rabb'in diğer mahlükata üstünlüğü gibidir. Bunun sebebi de
Kur'an'ın Allah'tan olmasıdır" hadisidir" demiştir.
Beyhaki der ki:
Kur'an'ın üstünlüğü, Allah'ın sıfatı olan kelamı olması sebebiyledir.
Ebü Said el-Hudri der
ki: Allah'ın Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Yüce Allah şöyle
buyurdu: ''Benim Kitabımı okumak ve beni zikretmekten dolayı kim benden bir şey
isteyecek durumda olmazsa; ben o kimseye isteyenlere verdiğimin en üstününü
veririm.'' Allah'ın sözlerinin diğer sözlere karşı üstünlüğü, Allah'ın
yarattıklarına karşı üstünlüğü gibidir" buyurdu.
[T] Tirmizi (2926
"hasen garib"), Darimi (3356) ve Abdullah b. Ahmed es-Sünne'de (128).
Beyhaki der ki:
Arkadaşlarımız şöyle dediler: "Allah'ın yaratılmamış ve kadim sıfatıyla
yarattıklarından üstün olması gibi, Onun kelamı da yaratılmışların kelamı gibi
mahlük değildir ve üstündür."
Niyar b. Mukrem der ki:
Hz. Ebü Bekr, (Müşrildere): "Elif, Lam, Mim. Rum mağlub oldu"[Rum 2]
ayetini okuyunca: "Bu senin sözün mü, yoksa arkadaşının (Allah'ın
Resulü'nün) sözü mü?" diye sordular. Hz. Ebu Bekr: "Ne benim, ne de
arkadaşımın sözüdür. O, Yüce Allah'ın sözüdür" cevabını verdi.
[T] Tirmizi (3194 "hasen
sahih") uzun bir metinle.
Amir b. Şehr der ki:
Necaşi'nin yanındayken, oğullarından biri İncil'den okuyunca, ben güldüm. Bunun
üzerine Necaşi: "Allah'ın kelamına gülüyor musun?" dedi.
3 Sahih hadistir. Ahmed
(3/428, 41260) ve Ebu Davud (4736).
Ferve b. Nevfel el-Eşcai
der ki: Habbab b. el-Eret ile komşuydum. Bir defasında beraber mescidden
çıkınca elimden tuttu ve: "Ey küçük! Güç yetirebildiğin şeyle Allah'a
yaklaş. Allah'a, Onun kelamından daha sevimli bir şeyle yaklaşamazsın"
dedi.
[T] Senedi hasendir.
Hakim /2/441), Abdullah b. Ahmed es-Sünne (111, 113), Beyhaki el-Esma
ve's-Sıfat (513, 514) ve İbn Ebi Şeybe (7/179).
Abdullah b. Mes'üd
hutbesinde: "Sözlerin en doğrusu, Allah'ın kelamıdır" derdi.
[T] Beyhaki el-Esma
ve's-Sıfat (515, 516) ve Darimi er-Reddu ale'l-Cehmiyye (305).
Hz. Ömer de:
"Kur'an, Allah'ın kelamıdır" demiştir. [T] Hasen
Hz. Osman b. Affan der
ki: "Eğer kalplerimiz temiz olsaydı, Rabbimizin kelamına doymazdık.
Kur'an'a bakmadan bir gün bile geçirmeyi kerih görüyorum."
Beyhaki der ki: el-Esma
ve's-Sıfat adlı kitapta, Ali b. Ebi Talib'in: "Hiçbir mahlük hakkında,
Kur'an dışındaki hükümlerle hüküm vermedim" dediğini nakletmiştik.
İkrime der ki: İbn Abbas
bir cenazenin namazını kılınca, oradakilerden bir adam: "Ey Yüce Kur'an'ın
Rabbi olan Allahım! Bunu bağışla" deyince, İbn Abbas: "Annen seni
kaybetsin! Kur'an, Allah'tandır. Kur'an, Allah'tandır (yani, Onun
sıfatlarındandır)" dedi.
Süfyan b. Uyeyne der ki:
Yetmiş senede, aralarında Amr b. Dinar'ın da bulunduğu hocalarımıza yetiştim,
hepsi de: "Kur'an, Allah'ın kelamıdır. Mahluk değildir"
diyorlardı. [T] Sahih
Beyhaki der ki: Bu
rivayet, Buhadnin Tarih'inde, Hakem b. Muhammed kanalıyla Süfyan'dan bu şekilde
geçmiştir. Aynı şeyi Süfyan kanalıyla Amr b. Dinar'dan, Hakem dışında kimseler
de nakletmiştir. Amr'ın hocaları ise sahabeden bir topluluk ve Tabiunun ileri
gelenleridir.
Muaviye b. Ammar der ki:
Cafer b. Muhammed'e: "Bize Kur'an'ın mahluk olup olmadığını soruyorlar"
dediğimde: "O ne Halik ne de mahluktur. O, Allah'ın kelamıdır"
karşılığını verdi.
Beyhaki der ki: Suveyd
b. Said hadisi, Muaviye b. Ammar kanalıyla Cafer es-Sadık'tan şeklinde rivayet
etmiştir. Kays b. er-Rabi de, Cafer'den şeklinde rivayet etmiştir. Sahih ve
meşhur olan Cafer'den şeklinde olan rivayettir. Aynı rivayet, Cafer b. Muhammed
kanalıyla babasından, o da Ali b. el-Hüseyin'den de yapılmıştır. Yine aynı
rivayet Zühri kanalıyla Ali b. el-Hüseyin'den yapılmıştır. Başka bir kanalla da
Malik b. Enes'ten aynısı aktarılmıştır ve bu görüş eski olsun, yeni olsun bütün
ilim ehlinin görüşüdür.
Kur'an'ın Allah'ın
kelamı olduğunu, bunun tersi görüş bildirenin de tövbe etmesi gerektiğini
söyleyen alimleri ve ileri gelenleri el- Esma ve' sSıfat adlı kitabımızda
zikrettik.
Muhammed b. Said b.
Sabık der ki: Ebu Yusufa: "Ebu Hanife: ''Kur'an mahluktur'' der
miydi?" diye sorduğumda: "Bundan Allah'a sığınınm. Bunu ben de
demem" cevabını verdi.
Şafii: "Kur'an,
mahluk değil, Allah'ın kelamıdır" demiştir.
Beyhaki der ki: Şafii,
Kur'an'dan, dilimizle okuduğumuz, kulaklarımızla dinlediğimiz ve mushaflarımıza
ellerimizle yazdığımız şeye, Allah'ın kelamı denildiğini zikretmiştir. Yüce
Allah, Peygamber'ini göndererek bu kelamıyla kullarıyla konuşmuştur. Ali b.
İsmail, el-İnabe adlı kitabında Şafii'den aynı manada bir rivayette
bulunmuştur.
Şafii, Kitabu'l-Cizye'de
der ki: İmamın, gelen (Müslümanlara sığınan) müşriki, Allah'ın kelamını
dinlemesi için ona güvence vermesi gerekir. Yüce Allah'ın, "Puta tapanlardan
biri sana sığınırsa, onu güvene al; ta ki Allah'ın sözünü dinlesin. Sonra onu
güven içinde olacağı yere ulaştır. Çünkü onlar bilgisiz bir
topluluktur"[Tevbe 6] buyruğu sebebiyle bu, imamın üzerine farzdır. Yine
Kitabu'l-Eyman'da, biriyle konuşmamaya yemın eden kişinin, konuşmamaya yemin
ettiği kişiye elçi göndermesiyle ilgili olarak şöyle dedi: "Bu kişi
yeminini bozmuş olur." Çünkü Yüce Allah: "Allah bir insanla ancak
vahiy suretiyle veya perde arkasından konuşur, yahut bir elçi gönderir; izniyle,
dilediğini vahyeder. Doğrusu O yücedir, Hakim'dir"[Şura 51] buyurmaktadır.
Yüce Allah, münafıklar
hakkında müminlere: "De ki: (Boşuna) özür dilemeyin! Size asla inanmayız;
çünkü Allah, haberlerinizi bize bildirmiştir" buyurmuştur.
Allah, Cibril'in, Resulullah'a
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) getirdiği vahiy ile münafıkların durumlarını
Müminlere bildirmiştir. Konuşmamaya yemin ettiği kişiye elçi gönderenin yemini
bozulmaz. İnsanların sözleri Yüce Allah'ın kelamına benzemez. İnsanlar yüz yüze
konuşurlar" diyenler de olmuştur.
Beyhaki der ki: Şafii
şöyle dedi: Kur'an'dan duyulan Allah'ın kelamıdır. Allah, peygamberlerini
göndererek bununla kullarıyla konuşmuştur. İnsanların birbirleriyle konuşmaları
yüz yüze olurken, Kitab'da belirtildiği üzere Allah kullarıyla, peygamberlik ve
vahiy yoluyla konuşur. Buna da söz ve konuşmak denir. Allah en doğrusunu bilir.
Ebu'l-Hasan Ali b.
İsmail (el-Eş'ari) kitabında şöyle der: Bir kişi: "Allah'ın kelamı Levh-i
Mahfuz'da mı?" diye soracak olursa ona şöyle cevap veririz: "Evet
öyledir. Çünkü Yüce Allah, Kur'an'da: "Hayır, o Şanı Yüce bir Kur'an'dır.
O, korunmuş bir levhada (Levh-i Mahfuz'da)dır"[Buruc, 21, 22] buyurmuştur.
Kur'an, Levh-i Mahfüz'da ve kendilerine ilim verilenlerin gönüllerindedir. Yüce
Allah: "Hayır; Kur'an, kendilerine ilim verilenlerin gönüllerinde yerleşen
apaçık ayetlerdir"[Ankebılt 49] buyurmaktadır. Kur'an dillerle
okunmaktadır. Yüce Allah: "(Resulüm!) onu (vahyi) çarçabuk almak için
dilini kımıldatma''[Kıyamet 16] buyurmaktadır. Kur'an hakikat olarak
mushaflarımızda yazılı, gönüllerimizde korunmakta, dilimizle okunmakta ve onu
Yüce Allah'ın: "Puta tapanlardan biri sana sığınırsa, onu güvene al; ta ki
Allah'ın sözünü dinlesin ... "[Tevbe 6] buyurduğu gibi hakikat olarak
duymaktayız.
Yahya b. Said el-Kattan
der ki: Hala arkadaşlarımın: "Kulların fiilleri yaratılmıştır"
dediklerini duyuyorum. Ebü Abdillah el-Buhari: "Kulların hareketleri,
sesleri, yaptıkları ve yazdıkları mahlüktur. Ama açıkça okudukları, mushaflarda
yazılı ve kalplerde yerleşen Kur'an mahlük değil, Allah'ın kelamıdır. Yüce
Allah: "Hayır; Kur'an, kendilerine ilim verilenlerin gönüllerinde yerleşen
apaçık ayetlerdir"[Ankebut 49] buyurmaktadır.
Beyhaki der ki: Bu söz,
Ahmed b. Hanbel'in sözüyle ters düşmez. elEsma ve's-Sıfat adlı kitabımızda
onun, öğrencisi Ebü Talib'in: "Kur'an'ın okurken benim til avet im mahlük
değildir" demesini kabul etmemiştir.
Başka bir rivayette,
oğlu Abdullah'ın bildirdiğine göre Ahmed b. Hanbel: "Kişi Kur'an'ın
okurken -Kur'an'ı kastederek- benim tilavetim mahluktur" derse kafir
olur" demiştir.
Beyhaki der ki: İmam
Ahmed, bu sözüyle Kur'an'ın yaratıldığını ima eden kişinin sözünü kabul
etmemiştir. Bu sebeple bu manaya gelecek sözlerden uzak durmayı güzel görürdü.
Allah en doğrusunu bilir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: