BEYHAKİ KÜLLİYATI |
KADER |
ANA SAYFA
Kur’an Hadis Sözlük Biyografi
Kaderin İspatı
Konusunda Sahabilerden,
Din Alimlerinden ve
İmamlardan Nakledilenler
461- Ebü Bekir es-Sıddik
bildiriyor: Allah Resulü'ne (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey Allah'ın
Resulü! Kesin kararlaştırılıp hükme bağlanmış bir esas üzere mi, yoksa yeni bir
esas üzere mi amel ediyoruz?" diye sordum. "Kesin kararlaştırılıp
hükme bağlanmış bir esas üzere" buyurdu. (Ebü Bekir): "Öyleyse niçin
am el ediyoruz, ey Allah'ın Resulü!?" deyince Allah Resulü (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Herkese, yaratılış amacına uygun yaşamak müyesser
kılınmıştır" buyurdu.
Bunu Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den aktarmıştır. O'ndan rivayette Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e muhalefet etmemiştir. Abdurrahman b. sabıt'ın
rivayetiyle Ebu Bekr'den onun sözü olarak rivayet olunmuştur.1
462- Hz. Ebu Bekr
es-Sıddık der ki: Yüce Allah mahlukatını iki avuç olarak yarattı. Sağında
bulunanlara: "Selamet içinde cennete girin!" dedi. Diğerlerine de:
"Cehenneme girin ki oraya girmenize aldırmayacağım" dedi. Bu
durumları (yazgıları) kıyamete dek sürecektir.
463- Yahya b. Ya'mer der
ki: Humeyd b. Abdirrahman ile birlikte hac veya umre için yola çıktım. Abdullah
b. Ömer ile karşılaştığımızda ona: ''Ey Ebu Abdirrahman! Bizim tarafımızda,
Kur'an'ı okuyan, ilim sahibi olan ve kader diye bir şeyin olmadığını, her işin
hemen o anda meydana geliveren bir durum olduğunu söyleyen kişiler çıktı"
dedik. Bunun üzerine İbn Ömer: "Ömer b. el-Hattab bana şöyle anlattı"
diyerek şöyle devam etti: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hutbe
verirken bir adam geldi ve: ''Bana imandan haber ver, iman nedir?'' dedi.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Allah'a, meleklerine, kitaplarına,
peygamberlerine, acı ve tatlısıyla hayır ve şeni ile kadere inanman ve öldükten
sonra tekrar dirilmeye inanmandır'' buyurunca, adam: ''Doğru söyledin''
dedi."
O (Abdullah b. Ömer)
bunu (Ömer b, el-Hattab kanalıyla) Allah Resulü'nden (Sallallahu aleyhi ve
Selleml rivayet etmiştir. Yine Allah Resulü'nden (Sallallahu aleyhi ve Selleml,
Hz. Musa'nın, Adem ile münazarasını aktarmıştır. Bunu da daha önce
zikretmiştik. Bu kıssa, Ömer b, el-Hattab'dan onun sözü (mevktif) olarak ta
rivayet olunmuştur.
464- Yahya b. Ya'mer
anlatıyor: Ma'bed, işte burada kader hakkında söylediklerini söyleyince ben ve
Humeyd b. Abdirrahman hacca gittik. Birbirimize: "Baksak ta Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabından birini bulup Ma'bed'in kader konusunda
dediği şeyi sorsak" dedik. Mescide girdiğimizde İbn Ömer ile karşılaştık.
İkimiz de ona sokulduk. Ben konuşmada daha iyi olduğum için arkadaşımın bu
konuda konuşmayı bana bıraktığını tahmin ederek İbn Ömer'e: "Ey Ebu
Abdirrahman! Bizim tarafımızda Irak halkından Kur'an'ı okuyan, ilim sahibi olan
ve kader diye bir şeyin olmadığını, her işin hemen o anda meydana geliveren bir
durum olduğunu söyleyen kişiler çıktı" dedim. Bunun üzerine İbn Ömer şöyle
karşılık verdi: "Onlarla bir daha karşılaşırsan benim onlardan uzak olduğumu,
onların da benden uzak olduklarını kendilerine haber ver. Vallahi onlardan biri
Allah yolunda yeryüzü dağları kadar altın harcasa, kadere ve kaderin hayrına ve
şerrine iman etmedikçe kendisinden kabul edilmez."
Abdullah b. Ömer:
"Ömer b. el-Hattab bana şöyle anlattı" diyerek şöyle devam etti:
"Hz. Adem ile Musa bu konuda münazara ettiler. Musa: "İnsanları
bedbaht edip cennetten çıkaran Adem sen misin?" deyince, Adem:
"Allah'ın, risaletini ve sözlerini bildirmek üzere seçtiği ve kendisine
Tevrat'ın indirdiği Musa sen misin? (Tevrat'ta) beni yaratmadan önce bunu bana
takdir etmiş olduğunu gördün mü?" dedi. Musa: "Evet" dedi ve
böylece Adem, Musa'yı tartışmada mağlub etti. Böylece Adem, Musa'yı tartışmada
mağlub etti. Böylece Adem, Musa'yı tartışmada mağlub etti."
Sonra İbn Ömer, Ömer b.
el-Hattab kanalıyla Allah Resulü'nden (Sallallahu aleyhi ve Sellem) iman
konusundaki hadisi zikretti.
Ömer kanalıyla Allah
Resulü'nden (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Yüce Allah'ın, Hz. Adem'in sırtını
sıvazlamasını ve ondan zürriyetini çıkardığını, Yüce Allah'ın: "Bunları
cennet için yarattım, bunlar cennet ehlinin amellerini işleyecekler. Bunları da
cehennem için yarattım, bunlar da cehennem ehlinin amellerini
işleyecekler" buyurduğunu zikrettik.
465- Amr b. Meymun der
ki: Hz. Ömer'in suikasta uğradığı zaman: "Allah'ın emri mutlaka yerine
gelecek, yazılmış bir kaderdir"[Ahzab 38] dediğini işittim.
466- İbn Mes'ud der ki:
Ömer b. el-Hattab minberde çokça şöyle derdi:
"Rahat ol. zira her
durum takdir eden ilahın elindedir
Men edilen şey sana
gelmeyecek. olması emredilen şey de olacaktır."
467- Hz. Ali der ki:
"Sizden biri şüphe etmeksizin başına gelmesi takdir edilen bir şeyin,
şaşmadan mutlak bir şekilde başına geleceğini, başına gelmesi takdir edilmeyen
bir şeyin de asla başına gelmeyeceğini bilip bütün kaderi kabul etmedikçe imanı
kalben tasdik etmemiş olur."
468- Şa'bi bildiriyor:
Hz. Ali, Küfe minberinde insanlara hutbe verip: "Hayır ve şerriyle kader'e
iman etmeyen kimse bizden değildir" dedi.
469- Abdullah b.
Abdirrahman b. Ka'b b. Malik bildiriyor: Müminlerin emiri Ali b. Ebi Talib'in
yanında kader konusu zikredilince işaret ve orta parmağını ağzına sokup sonra
avucuna vurdu ve: "Şahadet ederim ki bu iki parmakla avucuma vuruşum
Ümmü'l-Kitab'da yazılıdır" dedi.
470- Hz. Ali der ki:
"Taneyi yaran ve canlıyı yaratana yemin ederim ki dağları yerinden söküp
atmak, ertelenmiş mülkü / hükümranlığı yıkmaktan daha kolaydır."
471- Abdullah b. Mes'ud
der ki: "Yüksek bir dağı yerinden kaldırmaya uğraşmam benim için tecil
edilmiş mülkü getirmek için uğraşmamdan daha sevimlidir."
472- Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mescid'inde Ravza'sında Musevi olarak bilinen
Ebu'l-Hasan Abdullah b. Muhammed b. Ali b. el-Hasan b. Cafer b. Musa b. Cafer
bildiriyor: Babamın, atasından naklederek şöyle dediğini işittim: "Ali b.
Müsa er-Rıda daha genç iken ipek giysi giymiş olarak Ravza'da otururdu. Alim
Mescid imamları varken insanlar kendisine sorular sorarlardı. Bir gün ona kader
hakkında sorulunca: ''Yüce Allah: "Şüphesiz suçlular sapıklık ve çılgınlık
içindedirler. O gün yüzüstü ateşe sürüklendiklerinde ''Cehennemin elemini
tadın!'' denir. Biz, her şeyi bir ölçüye göre yarattık"[Kamer 47-49]
buyurmaktadır'' dedi. Sonra da; "Babam, atasından naklederek Müminlerin
emiri Ali b. Ebi Talib'in: ''Allah her şeyi bir ölçüye göre yarattı. Hatta
yaşlılığı ve güzelliği bile. Her şey Allah'ın iradesi altındadır ve güç ve
kuvvet ancak Allah'ın yardımıyla elde edilir'' dediğini söyledi."
473- Ebu Cafer Muhammed
b. Ali el-Bakır, babasından bildiriyor: "Ebu'l-Hüseyn b. Ali b. Ebi Talib:
"Vallahi Kaderiyye; ne Allah'ın, ne meleklerin, ne peygamberlerin, ne
cennet ehlinin, ne cehennem ehlinin, ne de dostları İblis'in dediğini
dediler" dedi. Oradakiler kendisine: "Ey Resulullah'ın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) torunu! Bunu bize açıklar mısın?" dediklerinde şu
karşılığı verdi: "Yüce Allah: ''Allah kullarını esenlik yurduna çağırıyor
ve O, dilediğini doğru yola iletir''[Yunus 25] buyurmaktadır. Melekler: "Seni
noksan sıfatlardan tenzih ederiz, senin bize öğrettiklerinden başka bizim
bilgimiz yoktur"[Bakara 32] dediler. Hz. Nuh ise:
"Eğer Allah sizi
azdırmak istiyorsa, ben size öğüt vermek istesem de, öğüdüm size fayda
vermez''[Hud 34] demiştir. Hz. Musa ise: "Bu iş, senin imtihanından başka
bir şey değildir. Onunla dilediğini saptırırsm, dilediğini de doğru yola
iletirsin. Sen bizim sahibimizsin, bizi bağışla ve bize acı! Sen
bağışlayanların en hayırlısısm!"[A'raf 155] demiştir. Cennet ehli:
"Hidayetiyle bizi (bu nimete) kavuşturan Allah'a hamdolsun!"[A'raf
43] demiştir. Cehennem ehli: "Allah bizi hidayete erdirseydi biz de sizi
doğru yola iletirdik''[İbrahim 21] demiştir. Kardeşleri İblis ise:
"Rabbim! Beni azdırmana karşılık ben de yeryüzünde onlara (günahları)
süsleyeceğim ve onlarm hepsini mutlaka azdıracağım!"[Hicr 39] demiştir.
Kaderiyye de Allah'ın azdırmayacağını söylemektedir.
474- Sa'lebe b. Yezıd,
Hz. Ali'nin kendisinden sonra halife bırakması teklifini reddetmesini
anlattıktan sonra şöyle devam etmektedir: Abdullah b. Seba: "Rabbinin
huzuruna çıktığında ne diyeceksin?" diye sorunca: "Allahım! Beni
dilediğin kadar aralarında bıraktın, sonra da katına aldın. Sen ise onlarla
birlikte kalacaksın ve dilersen onları ıslah eder, dilersen de bozarsın,
diyeceğim" karşılığını verdi.
475- Ammar bildiriyor:
Muhammed b. Ali es-Sülemı: "Bir adam Hz.
Ali'ye geldi" dedi
ve söz konusu hadisi zikretti. Rivayetinde Hz. Ali'nin:
"Ben, Allah'ın kuluyum.
Allah bana bazı amelleri yazdı ve benim onları yapmamam söz konusu
değildir" dediğini nakletmiştir.
476- Hasan b. Ali:
"Her şey takdir edilip yazılmış ve Kalem kurumuştur. Şu an olan şeyler de
daha önce yazılıp takdir edilen şeylerdir" demiştir.
477- Hayseme bildiriyor:
Ebu Atiyye ve Mesruk, Hz. Aişe'nin yanına girdiler ve Abdullah'ın: "Kim
Allah'a kavuşmayı severse, Allah da ona kavuşmayı sever. Kim de Allah'a
kavuşmayı sevmezse, Allah da ona kavuşmayı sevmez" dediğini zikrettiler,
Bunun üzerine Hz, Aişe şöyle dedi: "İbn Ümmü Abd'a (İbn Mes'ud'a) Allah
merhamet etsin. O size hadisin başlangıcını anlatmış, siz de kalan kısmını
sormamışsınız. Allah bir kulu hakkında hayır dilediği zaman ölümünden bir yıl
önce kendisine bir melek gönderir. Ona istikamet üzere gitmeyi muvaffak eder ve
bu kişi en iyi anlarında iken ölür. İnsanlar da: ''Filan kişi en iyi anlarında
öldü'' derler, Bu kişi ölüm anında Allah'ın ona hazırladığı şeyleri görünce,
hırsla bir an önce ölmek ister. O, Allah'a kavuşmayı istediği gibi Allah da onu
huzuruna almak ister. Bir kulu hakkında şer dilediği zaman ölümünden bir yıl
önce kendisine bir şeytan musallat eder, onu saptırır ve aldatır. Bu da en kötü
anlarında ölür. İnsanlar da: ''Filan kişi en kötü durumda öldü" derler. Bu
kişi ölüm anında kendisine hazırlanan şeyleri gördüğü zaman gitmek
istemediğinden dolayı ruhunu yutarcasına tutmak ister. Bu kişi o zaman Allah'a
kavuşmayı istemediği gibi Allah da onu huzuruna almak istemez."
478- Ubeyd b. Sa'd'ın
bildirdiğine göre Hz. Aişe'ye (Cem el vakasına) çıkışı sorulduğunda:
"Kaderin bir cilvesi" karşılığını verdi.
479- Abdullah b. Rabia
anlatıyor: Bizler Abdullah (b. Mes'ıld)'un yanındaydık. Orada bulunan topluluk
bir adamı mevzu bahis yaparak onun huyundan bahsettiler. Bunun üzerine
Abdullah: "Söyleyin bakalım, onun kafasını kestikten sonra onu eski yerine
iade edebilir misiniz?" dedi. "Hayır" dediler.
"Elini?" diye sordu. "Hayır" dediler. "Peki,
ayağını?" diye sordu. Topluluk: "Hayır" deyince: "İşte siz
o kişinin yaratılışını değiştirmedikçe huyunu da değiştiremezsiniz. Kuşkusuz
nutfenin rahme yerleşmesi kırk gece sürer, sonra kana, sonra kan pıhtısına,
sonra bir çiğnemlik ete dönüşür. Nihayet bir melek ona gelip rızkını, huyunu,
ecelini, cehennemlik ya da cennetlik olduğunu yazar" dedi.
480- İbn Avn der ki: Ebü
Vail'in yanına girip: "Bize Abdullah'tan işittiklerinden bahset"
dediğimizde: "Abdullah b. Mes'üd'un: ''Bedbaht olan kişi henüz annesinin
karnındayken bedbaht olacağı yazılıp takdir edilen kişidir. Said olan kişi de
başkalarından ibret alan kişidir'' dediğini işittim" dedi. Ona: "Ey
Ebü Vail! (Zalim vali) Haccac hakkında ne dersin?" dediğimizde:
"Sübhanallah! Biz Allah hakkında hüküm mü vereceğiz?" karşılığını
verdi.
481- Abdullah (b.
Mes'üd) der ki: "Kul, kendisine isabet eden bir şeyin isabet etmemesinin
imkansız olduğunu, isabet etmeyen bir şeyin de isabet etmesinin imkansız
olduğunu bilmedikçe imanın tadını alamaz. Bir kor ateşi sönünceye kadar
ısırmam, benim için Allah'ın takdir ettiği bir şey için: ''Keşke olmasaydı''
dememden daha hoştur."
482- İbnu'd-Deylemı der
ki: Kader konusunda içime bir şüphe düşünce Ubey b. Ka'b'a geldim ve: "Ey
Ebu'l-Munzir! Kader konusunda .", içime bazı şüpheler düştü. Bu şüpheden dolayı
dinim ve diğer işlerimde helake düşmüş olmaktan korkuyorum" dedim. Ubey:
"Yeğenim! Şayet Yüce Allah gökteki ve yerdeki mahlukatını cezalandıracak
olsa yine de onlara zulmetmiş olmazdı. Şayet onlara rahmet ederse, bu rahmet
onlar için, yaptıkları amellerden daha hayırlı olurdu. Yüce Allah yolunda Uhud
dağı kadar altın infak etsen dahi kadere inanmadıkça ve başına gelmesi takdir
edilen bir şeyin şaşmadan mutlak bir şekilde başına geleceğini, başına gelmesi
takdir edilmeyen bir şeyin de asla başına gelmeyeceğini bilip kabul etmedikçe
Yüce Allah bu infakını senden kabul etmez. Kader hakkında bundan daha farklı
bir inanış içindeyken de ölürsen cehenneme girersin! Kardeşim Abdullah b.
Mes'ud'un yanına gidip ona da bunu sorabilirsin" karşılığını verdi. Sonra
Abdullah b. Mes'ud'un yanına geldim, o da aynı şeyleri söyledi.
İshak: "Ebu Sinan
bu olayı tüm ayrıntılarıyla anlattı, ancak ben özetledim" der ve
İbnu'd-Deylemi'den naklen şöyle devam eder: Sonra Abdullah bana: "Huzeyfe
b. el-Yeman'ın yanına gidip bunu sorabilirsin" dedi. Huzeyfe'nin yanına
gittiğim de o da bana aynı şeyleri söyledi ve:
"Zeyd b. Sabit'in
yanına gidip bunu sor" dedi. Zeyd b. Sabit'e gelip bunu sorduğumda dedi
ki: Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurduğunu işittim:
"Şayet Yüce Allah gökteki ve yerdeki mahlükatını cezalandıracak olsa yine
de onlara zulmetmiş olmazdı. Şayet onlara rahmet ederse, bu rahmet onlar için,
yaptıkları amellerden daha hayırlı olurdu. Yüce Allah yolunda Uhud dağı kadar
altın infak etsen dahi kadere inanmadıkça ve başına gelmesi takdir edilen bir
şeyin şaşmadan mutlak bir şekilde başına geleceğini, başına gelmesi takdir
edilmeyen bir şeyin de asla başına gelmeyeceğini bilip kabul etmedikçe Yüce
Allah bu infakını senden kabul etmez. Kişi kader hakkında bundan daha farklı
bir inanış içindeyken de ölürse cehenneme girer!"
Bundan önce Kesir b.
Murre kanalıyla İbnu'd-Deylemi'den o da Sa'd b. Ebi Vakkas'tan aynısını rivayet
etti. [T] Ebu Davud (4699) ve İbn Mace
(77).
483- Ebü Esved ed-Dili
anlatıyor: İmran b. Husayn'a: "Kader konusunun zikredildiği bir mecliste
oturdum" dediğimde, bana: "Kendisinden başka ilah olmayanın adına
yemin olsun ki şayet Yüce Allah gökteki ve yerdeki mahlukatını cezalandıracak
olsa yine de onlara zulmetmiş olmazdı. Şayet onlara rahmet ederse, bu rahmet
onlar için, yaptıkları amellerden daha hayırlı olurdu. Sen zaten Medine'ye
gideceksin. İstersen bu konuyu Abdullah b. Mes'üd ve Ubey b. Ka'b'a sor"
dedi. Medine'ye geldiğimde içinde Abdullah b. Mes'üd'un ve Ubey b. Ka'b'ın bulunduğu
bir mecliste oturdum. Bu konuyu Ubey b. Ka'b'a sorduğumda: "Evet Vallahi!
Kendisinden başka ilah olmayanın adına yemin olsun ki şayet Yüce Allah gökteki
ve yerdeki mahlukatını cezalandıracak olsa yine de onlara zulmetmiş olmazdı.
Şayet onlara rahmet ederse, bu rahmet onlar için, yaptıkları amellerden daha
hayırlı olurdu" dedi. İbn Mes'üd da bana aynı şeyi anlattı.
484- Ebu'l-Haccac
el-Ezdi der ki: Isbahan'da Selman el-Farisi ile karşılaştığımda ve: "Ey
Ebü Abdillah! Bana kadere imanın nasıl olduğunu haber vermeyecek misin?"
dediğimde: "Başına gelmesi takdir edilen bir şeyin şaşmadan mutlak bir
şekilde başına geleceğini, başına gelmesi takdir edilmeyen bir şeyin de asla
başına gelmeyeceğini bilip kabul etmen ve: ''Eğer şöyle olsaydı böyle olurdu''
dememendir" karşılığını verdi.
485- Sabit el-Bünani
bildiriyor: Ebu'd-Derda, Selman'a kız istemek için yanına Selman'ı da alarak
Leys oğullarına gitti. Selman dışarıda bekledi, Ebu'd-Derda ise içeri girdi.
Leys oğullarına Selman'ın faziletlerini, ilk müslümanlardan olduğunu, nasıl
müslüman olduğunu anlattıktan sonra filan kızlarına da talip olduğunu söyledi.
Ancak onlar:
"Biz Selman'a kız
vermeyiz; ama istersen o kızı sana veririz" deyince Ebu'd-Derda kabul etti
ve onunla evlendi. Dışarı çıkınca Selman'a:
"İçerde bir
şeyoldu; ama sana bunu anlatmaktan utanıyorum" dedi. Selman: "Ne
oldu?" diye sorunca, Ebu'd-Derda olanları anlattı. Bunun üzerine Selman
ona: "Asıl bu kıza talip olmakla senden utanması gereken kişi benim. Zira
Allah, bu kızı sana takdir etmiş" dedi.
486- Ata b. Ebi Rebah
der ki: Velid b. Ubade b. es-Samit'e: "Baban öleceği zaman sana nasıl bir
vasiyette bulundu?" dediğimde şu karşılığı verdi: "Beni çağırdı ve:
''Evladım! Allah'tan kork. Allah'tan başka ilah olmadığında ve hayır ve şerri
ile kadere iman etmedikçe hakkıyla Allah'tan kormuş ve ilmin hakikatini
öğrenmiş olmazsın'' dedi. Kendisine: ''Hayır ve şerrin kaderden olduğuna nasıl
iman edeceğim?'' dediğimde: ''Başına gelmesi takdir edilen bir şeyin şaşmadan
mutlak bir şekilde başına geleceğini, başına gelmesi takdir edilmeyen bir şeyin
de asla başına gelmeyeceğini bilmendir. Bundan başka bir inanç içinde ölürsen
cehenneme gidersin. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu konuda:
"Yüce Allah ilk
olarak Kalem'i yarattı ve ona: ''Yaz!'' dedi. Kalem: ''Ey Rabbim! Neyi
yazayım?'' diye sorunca, Yüce Allah: ''Kaderi yaz'' dedi. Bunun üzerine Kalem
kıyamet kopana dek olacak her şeyi yazdı" buyurduğunu işittim''
karşılığını verdi."
487- Tavus der ki: İbn Abbas'ın
yanında Kaderiyye fırkasını zikrettiğimde: "Burada onlardan biri var
mı?" diye sordu. "Olsaydı ona ne yapardın?" dediğim de ise şu
karşılığı verdi: "Olsaydı başından tutar ve ona şu ve şu ayeti
okurdum" dedi. İşte o zaman Kaderiyye fırkasından olan her kişinin
yanımızda olmasını temenni ettim.
488- Mücahid'in
bildirdiğine göre İbn Abbas şöyle demiştir: "Eğer:
"Kader yoktur"
diyenlerden bir kişiyi ele geçirecek olursam onu başından tutar ve ona: ''Levla
velevla (kader olmasaydı bu da olmazdı)'' derdim."
489- Mücahid der ki: İbn
Abbas'a: "Bazı kimseler kader hakkında (kaderin olmadığı yönünde)
konuşmaktadır" denildiğinde şu karşılığı verdi: "Onlar (Allah'ın)
Kitab'ı(nı) yalanlamaktadır. Eğer onlardan birinin perçemini elime geçirecek
olursam ona, Allah'ın hiçbir şey yaratmadan önce Arş'ında olduğunu, sonra
Kalem'i yarattığını ve Kalem'in kıyamet gününe kadar olacak şeyleri yazdığım,
insanların da kesin kararlaştırılıp hükme bağlanmış bir esas üzere am el
işlediklerini söylerdim."
490-491- Ebu Zabyan'ın
bildirdiğine göre İbn Abbas şöyle demiştir: "Allah'ın ilk yarattığı şey
Kalem' dir. Allah Kalem'e olacak bütün şeyleri yazmasını emretti. Kalem'in
yazdıkları arasında: "Ebu Leheb'in iki eli kurusun"[Tebbet 1] ifadesi
de vardır.
Hadis, Said'in
lafzıyladır.
492- Şehr b. Havşeb der
ki: İbn Abbas, Aişe'ye: "Cennetlik olman için müminlerin annesi olarak
isimlendirildin ki sen henüz doğmadan bu isim senin için takdir edilmişti"
dedi.
493- Ali b. Ebi Talha
bildiriyor: İbn Abbas: "İman edenlere, Rableri katında kendileri için bir
doğruluk makamı bulunduğunu müjdele"[Yunus 2] buyruğunu açıklarken:
"Burada Levh-i Mahfüz'da cennetlik olarak yazılan kişi
kastedilmektedir" dedi. "İşte onlar, iyiliklere koşuşurlar ve iyilik
için yarışırlar''[Müminun 61] buyruğunu açıklarken de: "Yine burada mutlu
olarak yazılan kişi kastedilmektedir" dedi. "Kim Allah'a inanırsa,
Allah onun kalbini doğruya götürür"[Teğabun 11] buyruğunu açıklarken:
"Başına gelmesi takdir edilen bir şeyin şaşmadan mutlak bir şekilde başına
geleceğini, başına gelmesi takdir edilmeyen bir şeyin de asla başına
gelmeyeceğini bilmesi ve buna inanması kastedilmektedir" dedi. "Ona
iki yolu gösterdik''[Beled 10] buyruğunu açıklarken de: "Burada dalalet ve
hidayet kastedilmektedir" dedi.
494- İkrime bildiriyor:
İbn Abbas: "Hüdhüd kuşu Hz. Süleyman'a suyun ne kadar derinlikte olduğunu
gösterirdi" dedi. Ona: "Hüdhüd kuşu üzeri az bir toprakla örtülen
tuzağı bile göremezken bunu nasıl yapabiliyor?" diye sorduğumda, İbn Abbas:
"Allah seni babana bağışlasın! Ecel gelince gözün artık hiçbir şeyi
göremediğini bilmez misin?" karşılığını verdi.
Bunu Said b. Cübeyr de
İbn Abbas'tan rivayet etti.
495- Tavus bildiriyor:
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabından bazılarına yetiştim.
"Her şey kadere bağlıdır" diyorlardı. Abdullah b. Ömer'in de şöyle
dediğini işittim: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Her şey
kadere bağlıdır. Hatta aciz olma ve beceriklilik bile" veya
"Beceriklilik ve aciz olma bile!" buyurdu.
[T] Müslim (2655).
496- Amr b. Dinar der
ki: Abdullah b. ez-Zübeyr'in hutbesinde şöyle dediğini işittim: "Hidayete
erdiren de, saptıran da Allah'tır."
Malik'in, Yezid b. Ziyad
kanalıyla bildirdiğine göre Muhammed b. Ka'b el-Kurazi der ki: Muaviye'nin hac
yaptığı yıl minberde hutbe verirken şöyle dediğini işittim: "Ey insanlar!
Allah bir şey vermek istediğinde buna kimse mani olamaz. Allah'ın kendisine bir
şey vermek istemediğine kimseler bir şey veremez. Allah'ın inayeti olmadıktan
sonra kimsenin varlığı kendisine bir fayda getiremez. Allah kime hayır dilerse
onu dinde fakih kılar." Sonra ekledi: "Bu sözleri de bu minberin
basamaklarında Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem) işittim."
[T] Ahmed (4/98).
497- Ebü Hazım der ki:
Ümmü'd-Derda mescide girdi ve yaşlı kişinin gelip namaz kıldığını, gencin de
gelip oturduğunu gördü. Bu durumu Ebu'd-Derda'ya zikrettiğinde: "Her kişi
kendisi için hazırlanmış olana göre am el işlemektedir" dedi.
498- Haşim oğullarının
azatlısı Ebu Ammar der ki: Ebu Hureyre'ye: "Kader nedir?" diye
sorduğumda, bana: "Bu konuda sana Fetih Suresi'nin sonu yeter" dedi.
499- Abdurrahman b. Zeyd
b. Eslem, babasından bildiriyor: Ömer b. el-Hattab, Amr b. el-As'a:
"Muhacirlerin ilkinden olamamandan dolayı aklına ve fikrine şaşırmaktayım"
dedi. Amr: "Ey Ömer! Kalbi başkasının elinde olan ve ancak kalbi elinde
olan zatın dilediği yönde am el edebileceğine inanan kişinin durumuna neden
şaşırmaktasın!" deyince, Ömer: "Doğru söyledin" karşılığını
verdi.
500- Ömer el-Ensari bildiriyor:
Vasile b. el-Eska'ya kader inkarcısı birinin arkasında namaz kılmanın hükmünü
sordum. "Arkasında namaz kılma. Eğer ben öyle birinin arkasında namaz
kılsaydım, namazımı iade ederdim" karşılığını verdi.
501- Amr b. el-As der
ki: Kaderin içinde olduğu halde kaderden kaçan kişiye şaşarım. Kendi gözündeki
çubuğu bırakıp (Müslüman) kardeşinin gözündeki çapağı görene şaşarım.
Kardeşinin içinden kini çıkarıp kendi içindeki kini bırakan kişiye şaşarım.
Yaptığım hiç bir şeyden dolayı pişman olmadım. Sırrımı verdiğim kişiyi sırrımı
ifşa etmesinden dolayı asla kınamadım. Onu kendisine vermiş olduğum sırdan
dolayı nasıl kınayabilirim ki!" Ebu Said'in rivayetinde: "Benim
içimde tutmayıp başkasına verdiğim sırdan dolayı (nasıl kınayabilirim ki!)"
şeklinde geçmektedir.
502- Ali b. Bezime'nin
bildirdiğine göre Mücahid: "Sizin bilemeyeceğinizi herhalde ben
bilirim"[Bakara 30] buyruğunu açıklarken: "İblis'in isyan edeceğini
bildi ve onu masiyet için yarattı" demiştir.
503- Ala b.
Abdilkerim'in bildirdiğine göre Mücahid: "Bundan başka da onların yapa
geldikleri işler vardır"[Müminun 63] ayetini açıklarken: "Onların
yapmaktan geri durmayacakları işler vardır" demiştir.
504- İbn Ebi Necih ve
Ali b. Bezime'nin bildirdiğine göre Mücahid, "....."[Müminun 106]
buyruğunu: "......" şeklinde okurdu.
505- Humeyd anlatıyor:
Hasan(-ı Basri) bir gün Mekke'de bizim yanımıza geldi. Mekke'nin fakihleri bana
bir gün Hasan'ın Mekkeli alimlerle oturup onlara vaaz etmesi için ricada
bulunmamı söylediler. O da kabul etti. Onlar bir yerde toplandılar. O da onlara
bir konuşma yaptı. Ondan daha güzel konuşma yapan birini görmedim.
Oradakilerden birisi: "Ey Ebu Said, şeytanı kim yarattı?" diye sordu.
O da: "Sübhanallah, Allah'tan başka yaratıcı var mı?" dedi. Bu cevabı
alan o kimse (Hasan'ı kasd ederek): "Allah belalarını versin, bu ihtiyar
hakkında nasıl da yalan söylüyorlar" dedi.
[T] Ebu Davud (4618).
506- Halid der ki:
Hasan'a: "Ey Ebü Said! Hz. Adem yeryüzü için mi yoksa gökler için mi
yaratıldı?" dediğimde: "Ey Ebü Münazil! Bu da ne demek oluyor? Tabii
ki yeryüzü için yaratıldı" cevabını verdi. Ona: "Sence masum olup o
ağaçtan yemeseydi ne olurdu?" dediğimde: "Ondan yememesi mümkün
değildir, zira yeryüzü için yaratılmıştır" dedi.
507- Humeyd der ki: Ebü Halife'nin
evinde Kur'an'ın tamamını Hasan'a okudum ve kendisi bana Kur'an'ı açıkladı.
Kendisine: "Biz onu mücrimlerin kalplerine öyle sokmuşuzdur"[Şuara
200] ayetini sorduğumda:
"Burada Yüce
Allah'ın şirki mücrimlerin kalbine sokması kastedilmektedir" dedi.
"Bundan başka da onların yapa geldikleri işler de vardır''[Müminun 63]
buyruğunu sorduğumda: "Onların (kendilerine takdir edilip te)
işleyecekleri, ancak daha işlemedikleri ameller vardır" dedi.
"....."[Saffat 162, 163] ayetlerini sorduğumda ise: "Cehenneme
gireceklerden başkasını kandırıp dalalete düşüremezsiniz manasındadır (yani
"....." ifadesi ile dalalete düşürmek kastedilmektedir)" dedi.
508- Halid el-Hazza'nın
bildirdiğine göre Hasan(-ı Basri): "Zaten Rabbin onları bunun için
yarattı''[Hud 119] buyruğunu açıklarken: "Bunları burası (cennet) için,
bunları da burası (cehennem) için yaratmıştır" demiştir.
509- Hasan(-ı Basri),
"İşte biz onu suçluların kalbine böyle sokarız"[Hicr 12] ayetindeki
"Onu" kelimesini Allah'a ortak koşmak olarak tefsir etmiştir.
[T] Ebu Davud (4619).
510- Hasan(-ı Basri):
"Artık kendileriyle arzuladıkları şeyarasına perde çekilmiştir''[Sebe' 54]
ayetini "Onlarla iman arasına (perde)" diye yorumlamıştır.
[T] Ebu Davud (4620)
Humeyd'in bildirdiğine
göre Hasan(-ı Basri), gökten yere atılmanın kendisi için: "Kendi işim
kendi elimdedir" demesinden daha çok hoşuna gittiğini söylerdi. [T] Ebu Davud (4617).
511- Hind binti
Muhelleb'in azatlısı Mervan anlatıyor: Ma'bed alenen Allah tarafından önceden
tayin edilmiş bir kaderin bulunmadığını söylüyordu. Kendisine karşı tefsir,
rivayet ve sözde Hasan'dan daha güçlü kimse yoktu. Oradan aynıdıktan bir zaman
sonra Ma'bed ile karşılaştığımda Hasan'ı kastederek: "Hocanın bana
muvafakat ettiğini bilmiyor musun? Bundan sonra artık istediğinizi yapın"
dedi. Kendi kendime: "Vallahi uğrayacağım ilk kişi kendisi (Hasan)
olacaktır" dedim ve yanına gidip girmek için izin istedim. İçeri
girdiğimde: "Ey Ebü Said! Yüce Allah'ın: "Ebu Leheb'in iki eli kurusun!
Kurudu da. Malı ve kazandıkları ona fayda vermedi. O, alevli bir ateşte
yanacak"[Tebbet 1-3] buyruğu, Yüce Allah, Ebü Leheb'i yaratmadan önce
Ümmü'l-Kitab'da var mıydı?" dediğimde: "Sübhanallah! Ne demek
istiyorsun? Tabi ki vardı. Hem de onun babasının babasını da yaratmadan önce
vardı" karşılığını verdi. Ona: "Peki Ebü Leheb bu alevli ateşte
yanmamak için iman edemez miydi?" dediğimde: "Hayır, vallahi
edemezdi" cevabını verdi. Ona: "Allah'a hamd olsun. Sana gelmemin
sebebi Ma'bed el-Cüheni'nin senin ona muvafakat ettiğini söylemesidir"
dediğimde: "Aşağılık adam yalan söylemiş, aşağılık adam yalan
söylemiş" karşılığını verdi.
512- Halid el-Hazza
bildiriyor: Küfe ahalisinden bir adam Basra'ya gelip giderdi. Kader konusundan dolayı
da Hasan'ın yanına uğramazdı. Bir gün kendisiyle yolda karşılaştı ve ona.
"Ey Ebu Said! (Fakat) onlar ihtilafa düşmeye devam edecekler. Ancak
Rabbinin merhamet ettikleri müstesnadır,[Hud 118,119] değil mi?" deyince,
Hasan: "Evet, rahmet ettiği kişiler ihtilafa düşmez" karşılığını
verdi. Adam: "O zaman: ''Zaten Rabbin onları bunun için yarattı''[Hud 119]
buyruğu hakkında ne dersin?" dediğinde: "Allah onları cennet için,
bunları da cehennem için yarattı" karşılığını verdi. Bunun üzerine adam:
"Bu günden sonra artık Hasan'a bir şey sormayacağım" dedi.
513- Ebu Hilal der ki:
(Bir) cuma günü Nasr Ebu Huzeyme ile birlikte Hasan'ın yanına girdim. O gün
Hasan cuma namazını kılmamıştı. Kendisine. "Ey Ebu Said! Cuma namazını
kılmadın mı?" dediğimde: "Kılmak istedim, ama Yüce Allah'ın kaderi
beni bundan alıkoydu" karşılığını verdi.
514- Avfın bildirdiğine
göre Hasan(-ı Basri) şöyle demiştir: "Allah mahlukatını bir ölçüye göre
yarattı. Eceli bir ölçüye göre yarattı. Rızıkları bir ölçüye göre yarattı.
Afiyeti bir ölçüye göre yarattı. Belayı bir ölçüye göre yarattı ve emir ve
yasaklamalarda bulundu."
515- Hasan(-ı Basri) der
ki: "Yüce Allah mahlukatı yarattı, rızkı takdir etti, musibeti ve afiyeti
takdir etti. Bunlardan birini yalanlayan kimse Kur'an'ı yalanlamış olur."
516- Ma'mer'in'
bildirdiğine göre Hasan(-ı Basri): "Kaderi yalanlayan kimse Kur'an'ı
yalanlamış olur" demiştir.
517- İbn Avn anlatıyor:
Ben Şam'da gidiyordum, arkamdan biri bana seslenince dönüp baktığımda bu
kişinin Reca b. Hayve olduğunu gördüm. Bana: "Ey Ebu Avn! HasanC-ı Basri)
hakkında konuştuğunuz şeylerin aslı nedir?" diye sorunca: "Onlar
HasanC -ı Basri) adına çok yalan söylüyorlar" karşılığını verdim.
[T] Ebu Davud (4621).
518- Eyyub der ki:
HasanC-ı Basri) aleyhinde yalan üreten insanlar iki kısımdır. Biri, kaderin
olmadığı inancında olanlardır. Bunlar Hasan adına ürettikleri yalanlara kendi
görüşlerini yaygınlaştırmak istiyorlar. İkincisi ise, içlerinde Hasan için kin
ve öfke barındıranlardır. Onlar da: "O şöyle demedi mi, böyle demedi
mi?" diye yalan üretiyorlar.
[T] Ebu Davud (4622).
519- Mansur b.
Abdirrahman el-Gurabi der ki: Hasan'a: ''yeryüzünde vuku bulan ve sizin
başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir
kitapta yazılmış olmasın"[Hadid 22] buyruğunu sorduğumda:
"Sübhanallah! Bu konuda kim şüphe etmektedir ki! Yeryüzünden veya
gökyüzünden vuku bulan her musibet daha nefisler yaratılmadan önce Allah'ın
Kitabı'nda yazılıdır" karşılığını verdi.
520- İkrime b. Ammar
el-Yemami der ki: "Salim b. Abdillah'ın Kaderiyye fırkasını (kaderi inkar
edenleri) lanetlediğini gördüm."
521- Abdullah b. Reca
bildiriyor: İkrime b. Ammar: "Kasım ve Salim'in Kaderiyye fırkasını
lanetlediğini gördüm" dedi. İkrime'ye: "Kaderiyye fırkası
kimdir?" denildiğinde: "Masiyetlerin kader olmadığını
söyleyenlerdir" karşılığını verdi.
522- Ömer b. Muhammed
der ki: Bir adam Salim b. Abdillah'a gelerek: "Bir adamın zina ettiğini
gördüm" deyince, Salim: "Allah'tan bağışlanma diler" karşılığını
verdi. Adam: "Bunu ona Allah mı yazdı?" deyince, Salim:
"Evet" cevabını verdi. Adam: "Bunu kendisi yazmış olduğu halde
bundan dolayı ona azap edecek öyle mi!" deyince, Salim bir avuç çakıl taşı
alarak adamın üzerine attı.
523- Amr b. Şuayb der
ki: Ben, Said b. el-Müseyyeb'in yanında iken bir adam gelip ona: "Ey Ebü
Muhammed! İnsanlar ameller, dışında Allah'ın her şeyi takdir ettiğini
söylemektedir" dedi. Vallahi Said'in daha önce hiç bu kadar öfkelendiğini
görmemiştim. Ayağa kalkacaktı ki sonra (sakinleşip): "İşte kader hakkında
konuştular. Vallahi ben onlar hakkında öyle bir hadis işittim ki kötülük olarak
bu onlara yeter. Yazıklar olsun onlara, bu hadisi bir bilseler" dedi. Ona:
"Ey Ebü Muhammed! Allah sana merhamet etsin, bu hadis nedir?"
dediğimde Rafi' b. Hadic'den naklen şöyle anlattı: Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem):
"Ümmetimden bazı
kimseler olacak ki Allah'ı ve Kur'an'ı inkar edecek ve bunun farkına
varmayacaktır" buyurdu. Kendisine: "Ey Allah'ın Resulü! Bu
nasılolacak?" dediğimde: "Kaderin bir kısmını kabul edip bir kısmını
kabul etmeyeceklerdir. Onlar: ''Hayır Allah'tandır, şer de İblis'tendir''
demektedir" buyurdu. Sonrasında ravi söz konusu hadisi uzunluğuyla zikretti.
524- Abdulvahid b.
Süleym der ki: Ata b. Ebi Rebah'a: "Basra ehlinden bazı kimseler kader
hakkında konuşmaktadır" dedim. Bana: "Kur'an okuyor musun?"
deyince: "Evet" dedim. "O zaman Zuhruf Süresini oku"
deyince: "Ha. Mım. Apaçık Kİtabla andalsun ki"[Zuhruf 1,2] ayetlerini
okudum. Bana: "Arapça Kur'an'ın ne olduğunu biliyor musun?" deyince:
"Allah'a hamd olsun biliyorum" dedim. "Nedir?" diye sorunca
da: "Muhammed'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) indirilen Furkan' dır"
dedim. Bunun üzerine bana: "Doğru söyledin" dedi. Sonra: "O,
katımızda bulunan Ana Kİtab'da (Levh-i mahfuz'da) mevcut, yüce ve hikmetle dolu
bir kitaptır''[Zuhruf 4] ayetini okuduğumda: "Ana Kitab'ın ne olduğunu
biliyor musun?" dedi. "Allah ve Resulü daha iyi bilir"
dediğimde: "Yüce Allah'ın göğü ve yeri yaratmadan önce yazmış olduğu
Kitab' dır. O Kitab'da Firavun'un cehennemlik olduğu ve Ebu Leheb'in iki eli
kurusun"[Tebbet 1] ifadesi de vardır" karşılığını verdi.
525- Ata der ki: Ne kadar
Kaderiyye fırkasından olanla karşılaştıysam mutlaka onun ahmaklığa bürünmüş
olduğunu gördüm."
526- Gaylan der ki:
Mutarrifin şöyle dediğini işittim: "Ademoğlunu Allah ile şeytan arasında
atılmış bir şeyolarak görmekteyim. Allah birini canlandırmak istediği zaman onu
kendine sürükler. Aksi takdirde onu düşmanıyla başbaşa bırakır."
527- Hammad b. Zeyd der
ki: Davud b. Ebi Hind'e: "Ey Ebu Bekr! Kader hakkında ne dersin?"
dediğimde: "Mutarrif b. Abdillah'ın: "Kadere tevekkül etmiyorlar oysa
hep kader doğrultusunda gitmektesiniz" dediği gibi derim" karşılığını
verdi.
528- Sabit'in
bildirdiğine göre Mutarrif: "Hayır birinin avucu içinde olsa bile Yüce
Allah dilemedikçe kişi onu kalbine koyamaz" demiştir.
529- Sabit e-Bunani'nin
bildirdiğine göre Amir b. Abdillah iki amcası oğluna: "İşlerinizi Allah'a
bırakın ve rahatlayın" demiştir.
530- İbn Sirin der ki:
"Kaderiyye fırkası, Allah'ın ayetlerinde dedikoduya daIm ış olmasaydı kim
olduklarını bilmezdim."
531- Salih el-Murr'i der
ki: Selm b. Kuteybe, Muhammed b. Sir'in'e gelip kader hakkında bir şey sordu.
Bunun üzerine Muhammed: "Ya sen yanımdan çek git ya da ben kalkıp
gideyim" dedi.
532- Ebu Cafer el-Hatmi
bildiriyor: Fadl er-Rakkaşi, Muhammed b. Ka'b el-Kurazi'nin yanında oturup
kader konusunda onunla konuşmaya başladı. Muhammed kendisine: "Teşehhüd
et" deyince o da teşehhüd etti. Ancak: "Allah'ın hidayete erdirdiğini
kimse saptıramaz, saptırdığını da kimse hidayete erdiremez" kısmına
ulaştığında, Muhammed yanındaki sopayı çıkarıp başına vurdu ve:
"Kalk!" dedi. Fadl er-Rakkaşi kalkınca da: "Bu, kendi görüşünden
asla geri dönmeyecektir" dedi.
533- Bekr b. Useyd,
babasından bildiriyor: Muhammed b. Ka'b'ın: "Kaderiyye fırkasma
katıldığımı görürseniz beni bağlaym, zira delirmişim demektir. Canım elinde
olana yemin olsun ki o ayetler bunlar hakkında inmiştir" dedi ve:
"Şüphesiz suçlular, sapıklık ve çılgınlık içindedirler"[Kamer 47]
ayetini okudu.
534- Husayf der ki: Mücahid
ve Zerr ile birlikte Muhammed b. Ka'b el-Kurazi'nin yanına gittim. Zerr ona:
"Doğrusu günahkarların yazısı, muhakkak Siccin'de
olmaktır"[Mutaffifun 7] ayetini sorduğunda: "Yüce Allah günahkarların
yapacaklarını aşağıda olan Siccin' de yazmıştır. Günahkarlar, Yüce Allah'ın
kendileri için burada yazdığı şeyleri yapar, burada kendileri için yazılan sonu
yaşarlar" dedi. "İyilerin kitabı İlliyyun'dadır"[Mutaffifun 18]
buyruğunu sorduğunda ise: "İyilerin yapacaklarını yüksek yerde bulunan
İlliyyun'da yazmıştır. İyiler, Yüce Allah'ın kendileri için burada yazdığı
şeyleri yapar, burada kendileri için yazılan sonu yaşarlar" dedi.
Sonra Kurazı ekledi:
"Kur'an'da: "O gün yüzüstü ateşe sürüklendiklerinde: ''Cehennemin
elemini tadın!'' denir. Biz, her şeyi bir ölçüye göre yarattık"
ayetlerinin Kaderiyye fırkası hakkında nazil olduğunu gördüm."
535- Musa b. Ubeyde
er-Rebezı bildiriyor: Muhammed b. Ka'b elKurazı: "Denildi ki: Ey Nuh! Sana
ve seninle beraber olan ümmetlere bizden selam ve bereketlerle (gemiden) in!
Kendilerini (dünyada) faydalandıracağımız, sonra da bizden kendilerine elem
verici bir azabın dokunacağı ümmetler de olacaktır"[Hud 48] ayetini
açıklarken şöyle dedi: "Erkeklerin sulbünde ve kadınların rahminde hiçbir
mümin ve mümine kalmayacaktır ki kıyamet gününe kadar mutlaka o selam ve
bereketin kapsamına dahil olacaktır. Hiçbir kafir erkek ve kadın kalmayacaktır
ki kıyamet gününe kadar mutlaka o elem verici azabın kapsamına dahil
olacaktır."
536- Haris b. Şurayh
el-Bezzar der ki: Muhammed b. Ali'ye: "Ey Ebu Cafer! Kaderiyye fırkasından
olan bir imamımız vardır" dediğimde: "Ey Farisi'nin oğlu! Arkasında
kıldığın namazları hesapla ve onları bir daha kıL. Onlar Yahudilerin ve
Hıristiyanların kardeşleridir. Allah onların canlarını alsın. Nasıl bu hale
geliyorlar!?" karşılığını verdi. Ebu'l-Velid Hişam b. Abdilmelik' e, Harb
b. Şurayh'ı sorduğumda: "O bizim komşumuz idi ve onda bir sakınca
(Kaderiyye fırkası ile ilgisi) yoktu" karşılığını verdi.
537-539- Nasr ve
Ebu's-Salt der ki -ki lafız İbn Kesir'in lafzıdır-:
Bir adam kaderi sormak
üzere Ömer b. Abdilaziz'e bir mektup yazdı. Ömer b. Abdilaziz de ona cevaben
şöyle bir mektup yazdı: "Gelelim konumuza! Sana Allah'a karşı takvalı
olmam, buyruklarına itaati amaç edinmeni, Resulü'nün sünnetine uymam öğütlerim.
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sünnetinin ve amaçlarının dışında
yeni yol ve uygulamalar (bidat) çıkaranlardan da uzak durmam öğütlerim. Bil ki
kişinin ortaya koyduğu hiçbir bidat yoktur ki, geçmişte bu bidate işaret eden
ve ibretler içeren bir söz ve uyarı söylenmişolmasın! Bunun içindir ki sünnete
sıkıca sarıl; zira Allah'ın da izniyle senin kurtuluşun bununla olacaktır. Bil
ki bu sünneti ortaya koyan (Resulullah), bu sünnete muhalif olan yolların
barındırdığı yanlışları, zilleti ve aşırılığı da çok iyi bilmekteydi.
İnsanların kendileri için razı olup seçtikleri yolu sen de razı olup kendine
seç. Çünkü onlar bir bilgiye sahiplerdi. Onlar meselelerin özüne inen bir
görüşle yanlış davranışlardan uzak kalmakla birlikte işlerin hakikatini
kavramakta başkalarından daha kuvvetlidirler. Sahip oldukları bilgi sebebiyle
de dini meselelerde örnek alınmaya daha layıktırlar.
Eğer hidayet, sizin
üzerinde bulunduğunuz bidatler ise, o zaman siz, onlardan önce hidayete
erişmişsiniz demektir. Eğer onlardan sonra yeni bir takım şeyler ortaya
çıktığını söylüyorsanız, bilin ki, onlardan sonra ortaya çıkan bu bidatler,
onların yolundan başka bir yolu takip eden ve onlardan yüz çeviren bir kimse
tarafından ortaya koyulmuştur. Çünkü Ashab-ı kiram din konusunda yeterli olan
hususları söylemiş ve şifa verecek açıklamayı yapmıştır. Onların getirdiği
genişliğin üstünde bir genişlik olamaz. Bir topluluk, onların kısıntılarının
aşağısında bir kısıntı yaptı da bir daha itidal sınırına erişemedi. Bir takım
topluluklar da onların ölçülerinin üstüne çıktı, bunlar da sınırı aşmış oldu.
Oysa Sahabe, bu iki ölçüsüzlüğün arasında doğru bir yol üzerindedir.
Bana mektubunda kadere
imanı soruyorsun. Allah'ın izniyle sen bu Konuyu tam olarak bilen birine
sordun. İnsanların ortaya attığı hiçbir yeniliğin ve bidatçilerin geliştirdiği
hiçbir bidatin eser ve mesele olarak Kadere imandan daha açık olduğuna
inanmıyorum. Cahiliye döneminde cahiller nesirlerinde ve şiirlerinde kadere
imanı dile getirir ve ellerinden kaçan nimetlere karşı kendilerini onunla
teselli ederdi. Sonra İslam geldi ve kadere imanı daha da pekiştirdi.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir iki hadisinde değil bir çok
hadisinde kaderden bahsetmiştir. Müslümanlar kadere dair açıklamaları O'ndan
işittiler ve Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sağlığında olduğu
gibi vefatından sonra da yakinen inanarak Yüce Allah'a teslim olup kaderden
bahsettiler. Bir şeyin Allah'ın ilminin dışında olmasını, yazgısının onu tespit
etmemiş olmasını ve o şey hakkında Allah'ın bir takdirinin bulunmamış olmasını
düşünmekte kendilerini yetkisiz ve hatalı görerek, kaderden bahsettiler.
Bununla beraber, kaderin
manası apaçık olan Kur'an'da da mevcuttur. Ashab kader inancını Kur'an'dan
almış ve ona imanı Kur'an'dan öğrenmiştir. Eğer siz: ''O zaman Allah niçin
(kader inancına aykırı görünen) falan ayeti indirdi ve niçin şöyle sözler
söyledi?'' diyecek olursanız, ben de cevaben: ''Sizin Kur'an'dan okuduğunuzu
onlar da okudular ve onlar sizin bilmediğiniz bazı manalar anladılar. Sonra da:
"Kainatta vuku
bulan hadiselerin hepsi de bir yazgı ve takdir ile meydana gelmektedir, zira
takdir edilen olur. Allah'ın dilediği olmuştur, dilemediği de olmamıştır. Biz
kendimize fayda ve zarar verme gücüne asla sahip değiliz" dediler. Bundan
sonra da (Allah'a ibadet etmeye) rağbet ettiler ve (kötü amellerden de)
sakındılar'' derim."
Ancak İbn Kesır
rivayetinde: "(Bil ki bu sünneti ortaya koyan Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) bu sünnete muhalif olan yolların barındırdığı yanlışlan,
zilleti ve aşırılığı da çok iyi) bilmekteydi" lafzını kullanmamıştır.
"
540- Malik (b. Enes) der
ki: Ömer b. Abdilaziz: "Eğer Allah kendisine isyan edilmemesini dileseydi,
İblis'i yaratmazdı. Kaderiyye fırkası için Allah'ın Kitab'ında açıklanmış bir
ayet vardır. Bu ayeti bilen bilmiş, bilmeyen ise bilmemiştir" deyip,
"Ne siz ve ne de taptıklarınız, Cehenneme gireceklerden başkasını kandırıp
Allah'ın yolundan saptırabilirsiniz"[Saffat 161 - 163] ayetlerini okurdu.
Kaderiyye fırkası insanların şerlisi ve rezilidir. Ravi der ki: Sonra Malik:
"Kullarını saptırırlar; sadece ahlaksız ve çok inkarcıdan başkasını
doğurup yetiştirmezler''[Nuh 27] buyruğunu okudu ve: "Peygamberler hak
olandan başka bir şey söylemezler" dedi.
541- Ömer b. Zer der ki:
Küfe ahalisinden bir heyetle birlikte Ömer b. Abdilaziz'in yanına gittik.
Yanımızda kader konusunda konuşan bir dostumuz da vardı. Ömer b. Abdilaziz'den
ihtiyaçlarımızı istedikten sonra kendisine kader konusunu zikrettik. Bunun
üzerine Ömer b. Abdilaziz: "Eğer Allah kendisine isyan edilmemesini
dileseydi İblis'i yaratmazdı" dedi. Sonra: "Bu, Allah'ın Kitab'ındaki
bir ayette açıklanmıştır" deyip: "Ne siz ve ne de taptıklarınız,
Cehenneme gireceklerden başkasını kandırıp Allah'ın yolundan
saptırabilirsiniz"[Saffat 161 - 163] ayetlerini okudu. Sonra bu dostumuz
kader konusundaki (yanlış) düşüncesinden geri döndü.
542- Ebu Süheyl (b.
Malik) der ki: Ömer b. Abdilaziz ile birlikte yürümekteydik. Bir ara bana:
"Kaderiyye fırkasından olanlar hakkındaki görüşün nedir?" diye sordu.
"Benim görüşüm onları tövbeye davet etmen, kabul etmemeleri halinde de
öldürmendir" karşılığını verdiğimde, Ömer b. Abdilaziz: "Benim de
görüşüm budur" dedi.
Malik: "Bu konuda
benim de görüşüm budur" demiştir.
543- Seyyar der ki: Ömer
b. Abdilaziz Kaderiyye fırkasından olanlar hakkında şöyle dedi: "Tövbe
etmeye çağrılırlar, eğer tövbe ederlerse ne ala, eğer etmezlerse Müslümanların
diyarında sürgün edilirler."
544- Ebu Mahzum
en-Nehşeli'nin bildirdiğine göre Ömer b. Abdilaziz şöyle demiştir: "Ey
iman edenler! Allah'tan korkun. İyi am el işleyen Allah'a hamd etsin; kötü amel
işleyen de Allah'a istiğfarda bulunsun. Eğer bu kötü şeyi bir daha yaparsa yine
Allah'a istiğfarda bulunsun. Zira bazı kavimler vardır ki Yüce Allah
yazgılarını yazmış ve boyunlarına bırakmıştır. Bu sebeple (yazgıları olan) o
amelleri işlemekten geri durmaları mümkün değildir."
545- Reca b. Hayve der
ki: Ömer b. Abdilaziz, Gaylan ve dostlarını kastederek Mekhul'a: "Kader
konusunda onlar gibi söz söylemekten sakın" dedi.
546- Halid b. Ma'dan der
ki: "Her kulun dört gözü vardır. Yüzündeki iki gözle dünya işlerine bakar.
Kalbindeki iki gözüyle ise ahiret işlerine bakar. Allah bir kul hakkında hayır
dilerse, onun kalp gözünü açar. Kul bu gözlerle gaybda kendisi için vaad
edilene bakar. Gayb olan gözleri gayba iman ettirir. Eğer Allah bir kul
hakkında hayırdan başka bir şey dilerse onu olduğu durumda bırakır." Halid
sonra şu ayeti okudu: ''Bunlar Kur'an'ı düşünmezler mi? Yoksa kalpleri kilitli
midir?"[Muhammed 24]
547- Mis'ar'ın
bildirdiğine göre Müsa b. Ebi Kesir Ebu's-Sabbah: "Zındıklığın kaynağı
kaderi inkar etmektir" demiştir.
548- Ubeyd b.
Ebi's-Saib'in bildirdiğine göre babası, Reca b. Hayve'nin kendisine şöyle
dediğini söylemiştir: Bilal b. Sa'd'ın yanına gittiğin zaman ona şöyle de:
"Reca beni sana gönderdi. Ancak sana selam göndermek istemedi. O sana:
''Bana ulaşan habere göre Allah'ın takdirini yalanlayanların sözü ile
konuşmaktasın. Eğer bu içine düşen bir şüphe ise, o zaman içine kötü bir şey
düşmüş demektir. Eğer bu (onların görüşüne) bir meyletme ise veya hata ile
yapılmış bir konuşma ise bundan geri dön ki kaderi yalanlayanlar onlardan
ayrıldığını ve onları inançlarıyla baş başa bıraktığını bilsinler''
demektedir."
549- Said b. Abdilaziz
der ki: Bilal b. Sa'd'ın kader hakkında konuştuğu söyleniyordu. Bunun üzerine
Bilal kıssalarında: "Birçok sevinen vardır ki aslında zarardadır. Zararda
olan birçok kimse de zararda olduğunu bilmez. Zararda olup da bunu idrak
edemeyen kişinin vay haline. Oysa bu kimse Allah'ın takdirinden cehennemlik
olduğu halde yiyor, içiyor ve gülüyor" demeye başladı.
550- Hakem b. Ömer
er-Ruayni der ki: Halid b. Abdillah beni bazı şeyleri sormam için Hire' de
bulunan Katade'nin yanına gönderdi. Ona sorduğum şeylerden birisi de:
"Yüce Allah'ın: ''Şüphesiz, iman edenler, Yahudiler, Sabiller,
Hıristiyanlar, Mecusiler ve Allah'a ortak koşanlar var ya''[Hac 17] buyruğunda
kastedilenler Arap müşrikleri midir?" sorusu idi. Katade bu soruma şöyle
cevap verdi: "Hayır, bunlar yaratma konusunda Allah'a şirk koşan
zındıklardır. Onlar: ''Hayn Allah yarattı. Şerri de şeytan yaratmaktadır.
Allah'ın şeytan üzerinde bir kudreti yoktur'' demektedir."
551- Said b. Ebi Arlibe
der ki: Katade'ye kaderi sorduğumda: "Bana Arapların ve Acemlerin görüşünü
mü soruyorsun? Araplar Cahiliye dönemlerinde ve İslam dönemlerinde kaderin
varlığını sabit olarak görmüşlerdir" dedi ve bana şu beyti okudu:
"Uzun yolları aşıp
gidişim ve yorgunluğum Mutlaka daha önce bir kitapta yazılıdır."
552- Ma'mer der ki: İbn
Tavus otururken Mutezile'den bir adam geldi ve konuşmaya başladı. Bunun üzerine
İbn Tavus iki parmağını kulaklarına soktu ve oğluna: "Evladım!
Parmaklarınla kulaklarını iyice tıka ki bunun sözlerinden bir şey
işitmeyesin" dedi. Yani burada kalbin (şüpheler karşısında) zayıf olduğunu
kastetmektedir.
Abdurrezzak der ki:
İbrahim b. Ebi Yahya bana: "Mutezile mensupları yanınızda çoktur"
deyince: "Evet, onlar senin kendilerinden olduğunu söylüyor" dedim.
Bana: "(Bu konuda) seninle konuşmam için benimle birlikte şu dükkana
girmez misin?" dedi. "Kendisine: "Hayır" dediğimde:
"Niçin?" diye
sordu. Bunun üzerine ona: "Zira kalp (şüpheler karşısında) zayıftıL Din
(üzerinde olmak, münazarada) galip olmaya bağlı değildir" dedim.
553- Şeybani der ki:
Evzai kader konusunu kastederek bana: "Ey Ebu Zür'a! Abidlerimiz ve ileri
gelenlerimiz bu görüşle (kader inkarcılığı ile) helak oldular" dedi.
554- Hakem b. Süleyman
el-Kindi der ki: Evzai'ye Kaderiyye fırkası hakkında sorulduğunu işittim.
Evzai: "Onlarla oturmayın!" cevabını verdi. Kendisine: "Bir
köyde veya bir şehirde bizimle birlikte iseler ve bizi yemeğe davet ederlerse
ne yapmalıyız?" denildiğinde: "Davetlerine icabet et, ancak
(yemeklerini) yeme" karşılığını verdi.
555- Ubeydullah b. Ömer
der ki: Yahya b. Said bir gün: "Hiçbir şey yoktur ki hazineleri yanımızda
olmasın. Biz onu ancak belli bir ölçüyle indiririz"[Hicr 21] ayetini
okuyunca, Cemil b. Nubate el- Iraki: "Ey Ebu Said! Sihir de Allah'ın
indirilen hazinelerinden midir?" diye sordu. Yahya: "Yavaş ol! Bu,
Müslümanların meselelerinden değildir" dedi ve oradakileri susturdu.
Abdullah b. Ebi Habibe: "Ebu Said husumet edecek biri değildir. Kendisi
Müslümanların imamlarından bir imamdır. Ancak bana bak (ey Cemil b. Nubate)!
Ben bu konuda: ''Sihir Allah'ın izni olmadan bir zarar vermez'' demekteyim. Sen
başka bir şey mi demektesin?" dedi. Bunun üzerine adam sustu ve bir şey
demedi. Bu şekilde Abdullah onu alçak düşürdü. Sanki üzerimizde bir dağ vardı
ve o bu dağı üzerimizden kaldırmıştı.
556- İshak b. Muhammed
el-Fervi der ki: Malik'in: "Fazilet sahibi ve salih olan birçok kimse
vardı ki daylan b. Abdillah onları sapıklığa sürükledi" dediğini işittim.
Malik'e Kaderiyye fırkasından olana kız verme konusu sorulunca: "Mümin bir
köle, müşrik (hür) birinden (hoşlansanız bile elbette) daha
hayırlıdır"[Bakara 221] karşılığını verdi.
557- Malik b. Enes der
ki: "Kaderiyye fırkasından olanlarla evlenmeyin, arkalarında namaz
kılmayın ve onlardan hadis nakletmeyin. Onları bir şehirde görürseniz oradan
çıkarın."
558- Malik der ki:
"Kaderi yalanlayan kimse ne kadar sapıklık içindedir. Eğer bu konuda
hiçbir huccet olmasa bile, sadece: ''O, sizi yaratandır. Böyle iken kiminiz
kafir, kiminiz mümindir''[Teğabun 2] buyruğu onlara karşı huccet olarak
yeterdi."
559- Ahmed b. Yunus der
ki: Bir adamın Süfyan es-Sevri'ye: "Bizim imamımız Kaderiyye fırkasına
bağlıdır" dediğini işittim. Süfyan: "Onu (İmamlık için) öne
geçirmeyin" deyince, adam: "Ondan başka bir imamımız yoktur"
karşılığını verdi. Ancak Süfyan yine de: "Onu (imamlık için) öne
geçirmeyin" dedi.
560- İdris b. Müsa
el-Menbid, babası kanalıyla dedesinden bildiriyor: Bir kadın mühürlü bir bez
parçasıyla Süfyan es-Sevri'ye geldi ve bu bezi kendisine verdi. Süfyan bezi
açıp (üzerindeki yazıyı) okudu. Onda şöyle yazılıydı:
"Bismillahirrahmanirrahim. Davud b. Yezid el- Evdi' den, Süfyan b. Said
es-Sevri'ye. Bana gücü yeten, beni irşad etmeye, ıslah etmeye, beni korumaya ve
muvaffak etmeye kadir olup beni kudretiyle bunlardan alıkoyan ve kuvvetiyle
bunlardan men eden, sonra bana ateşte azap etmek isteyen kudretli Rab hakkında
ne dersin? Bu şekilde bana zulüm mü etmiş olur yoksa adil mi davranmış
olur?"
Bunun üzerine Süfyan ona
şöyle bir cevap yazdı: "BismilLihirrahmanirrahim. Doğru yola tabi olanlara
ve Muhammed'in, Yüce Rabbin Resulü olduğunu ikrar edenlere selam olsun. Eğer
iman, irşad, ıslah, koruma ve muvaffakiyet senin, Allah'ın üzerinde olan bir
hakkın ise, kudretiyle seni bundan men eder ve kuvvetiyle senin üzerinde olan
hakkından seni alıkoyarsa ve sana ateşle azap etmek isterse sana zulmetmiş ve
adil davranmamış olur deriz. Ancak Allah'ın mahlukatından kimseye zulmetmesi
veya ona karşı adil davranmaması imkansızdır. Eğer bütün bunlar Allah'ın
fazlından ise Yüce Allah dilediği kişiye fazlından verir. Yüce Allah büyük
fazilet sahibidir. Eğer senin burada bir hakkın varsa bunu Allah'ın delilleri
ile yok ettik. Bütün güç ve kuvvet, Şanı Yüce olan Allah'a aittir"
Bunun üzerine Davud
düşündüğü şeylerden dolayı tövbe ettiğini ve bütün olayları alemlerin Rabbine
bıraktığını yazdı.
561- Eyyub b. Hassan der
ki: Adamın biri İbn Uyeyne'ye kader hakkında sorunca, İbn Uyeyne ona şu
karşılığı verdi: "Yeğenim! Kaderiyye fırkasından olanlar ne Allah'ın, ne
meleklerin, ne peygamberlerin, ne cennet ehlinin, ne cehennem ehlinin ve ne de
kardeşleri İblis'in söylediğini dediler. Yüce Allah: ''Alemlerin Rabbi olan
Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz''[Tekvır 29] buyurmaktadır. Melekler ise:
''Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz, senin bize öğrettiklerinden başka
bizim bilgimiz yoktur''[Bakara 32] demiştir. Peygamberler: ''Rabbimiz Allah'ın
dilemesi olmadıkça, sizin dininize dönmemiz bizim için olacak şey
değildir''[A'raf 89] demiştir. Cennet ehli: ''Hidayetiyle bizi (bu nimete)
kavuşturan Allah'a hamdolsun!''[A'raf 43] demiştir. Cehennem ehli: ''Ey
Rabbimiz! Şakiliğimiz (azgınlığımız), bize galip geldi ve biz, dalalette olan
bir kavim idik''[Müminun 106] demiştir. Kardeşleri İblis te: ''Rabbim! Beni
azdırmana karşılık ben de yeryüzünde onlara (günahları) süsleyeceğim ve onların
hepsini mutlaka azdıracağım!''[Hicr 39] demiştir."
562- Yahya b. Zekeriyya
der ki: Süfyan b. Uyeyne'nin yanında idim. Bu sırada bir adam Süfyan'a:
"İnsanlardan beş sınıfın küfredip iman etmediğini gördük" dedi.
Süfyan: "Bunlar kimlerdir?" diye sorunca, adam: "Bunlar
Cehmiler, Kaderiler, Mürde, Rafıziler ve Hıristiyanlardır" karşılığını
verdi. Süfyan: "Bu nasılolmaktadır?" diye sorunca, adam şu karşılığı
verdi: "Yüce Allah: ''Allah, Musa ile de bizzat konuştu''[Nisa 164]
buyurmuşken, Cehmiler: ''Hayır, dediğin gibi değildir. Sen sadece sözleri
yarattın'' dediler ve Allah'ın buyruğunu kabul etmeyerek küfrettiler. Yüce Allah:
''Cehennemin elemini tadın! denir. Biz, her şeyi bir ölçüye göre
yarattık''[Kamer 47-49] buyurmuşken, Kaderiler: ''Hayır, senin dediğin gibi
değildir. Şer herhangi bir şeydendir. Senin yarattığın bir şey değildir''
dediler ve Allah'ın buyruğunu kabul etmeyerek küfrettiler. Yüce Allah: ''Yoksa
kötülük işleyenler, kendilerini, inanıp salih amel işleyenler gibi
kılacağımızı; hayatlarının ve ölümlerinin bir olacağını mı sanıyorlar? Ne kötü
hüküm veriyorlar! ''[Casiye 21] buyurmuşken, Mürde: ''Hayır, dediğin gibi
değildir, onlar bir olacaktır'' dediler ve Allah'ın buyruğunu kabul etmeyerek
küfrettiler. Ali b. Ebi Talib: ''Bu ümmetin Peygamber'inden sonra en hayırlısı,
Ebu Bekr ve Ömer' dir'' derken, Rafıziler: ''Hayır, dediğin gibi değildir. Sen
onlardan daha hayırlısın'' dediler ve Ali b. Ebi Talib'in dediğini kabul
etmeyerek küfrettiler. İsa b. Meryem: ''Ben Allah'ın kulu ve resulüyüm''
derken, Hıristiyanlar: ''Hayır, dediğin gibi değildir. Sen (Allah'ın)
kendisisin'' dediler ve İsa'nın dediğini kabul etmeyerek küfrettiler."
Bunun üzerine Süfyan: "(Dediklerini) yazın, yazın" dedi.
563- Ebu Yusuf
el-Bağdadi der ki: Adamın biri Süfyan b. Uyeyne'ye gelip: "Şurada kaderi
yalanlayan bir adam bulunmaktadır" dedi. Süfyan: "Allah'ın düşmanı
yalan söylüyor. Bu kişi ne demektedir?" diye sorunca, adam şu karşılığı
verdi: "Bir bedevinin vakfe yaparken: ''Allahım! Ben senin için çıktım ve
beni çıkaran sensin. Ben sana yaklaştım ve beni yaklaştıran sensin. Senin
emrinle sana itaat etmekteyim ve üzerime minnet senindir. İlmin dahilinde sana
karşı masiyet işlemekteyim ve suçlu benim. Ben de senin ilmin dahilinde suçlu
olduğumu ikrar ederek senden beni bağışlanmış olarak geri çevirmeni istiyorum''
dediğini işittim."
564- Ebu İsme Nuh b. Ebi
Meryem der ki: Ebu Hanife'ye: "Cemaat ehli kimdir?" diye sorduğumda:
"Ebu Bekr ve Ömer'i en üstün sayan, Ali'yi ve Osman'ı seven, hayır ve
şerriyle kaderin Allah'tan olduğuna iman eden, mestler üzerine mesh eden,
hiçbir mümini günahı sebebiyle tektir etmeyen ve Allah'ın zatı hakkında yorum
yapmayan kimsedir" karşılığını verdi.
565- Ali b. el-Hasan b.
Şakik der ki: Abdullah b. el-Mübarek'e: "Amr b.
Ubeyd'den (hadis)
işittin mi?" dediğimde, çok manasında eliyle işaret etti. Kendisine:
"Sen Kaderiyye fırkasından birçok kimsenin adını söylerken neden onu
zikretmiyorsun?" dediğimde: "Çünkü bu, onlarda baş (ileri
gelenlerden) idi" karşılığını verdi.
566- Ebü Rebah'ın
bildirdiğine göre İbnu'-Mübarek şöyle demiştir:
"Basiretli kimseler
şu dört şeyden emin olamazlar: Bunlar Allah'ın hakkında ne yapacağını
bilmedikleri geçmiş bir günah; kendisinde ne tür felaketler barındırdığını
bilmedikleri bir hayat; kendisine verilen ancak bir aldatma, kandırma olma
ihtimali taşıyan bir bağış ve kendisi için süslü olduğundan hidayet olarak
görünen dalalet ve sonuncusu olan kalbin eğrilmesidir ki kişi hissetmediği
halde dininin çekilip alınması, gözün açılıp kapanmasından daha hızlıdır."
567- Hammad b. Kirat der
ki: İbrahim b. Tahman'ın: "Cehmiler ve Kaderiyye fırkasından olanlar
kafirdir" dediğini işittim.
568- Rabi' der ki:
Şafi!'nin: "Kulun, Allah'ın huzuruna, şirk dışında her türlü günahla
çıkması, şu hevalarına uyanların (sapkın mezhep mensuplarının) yaptıklarından
biriyle çıkmasından daha hayırlıdır" dediğini işittim. Zira Şafii
birilerinin kader konusunda çekişip tartıştıklarını gördü ve: "Allah'ın
Kitab'ında, Allah istemedikçe kulların hiçbir şey isteyemeyeceği ve Allah'ın
dilediğinin olacağı bildirilmiştir.
''Allah dilemedikçe siz
dileyemezsiniz''[İnsan 30] buyruğuyla da kullarına, dilemenin sadece kendisine
ait olduğunu bildirmiştir" dedi. Şafii, kadere inanırdı.
569-570- Rabi' b.
Süleyman der ki: Şafii'ye kader konusu sorulunca şu beyitleri okudu -el-Müzeni
ise rivayetinde: "Şafii ölümüne sebep olan hastalığında kendini kastederek
bana şu beyitleri okudu" demiştir-: "(Allahım!) Ben istemesem de
senin istediğin olur
Sen istemedikçe ben
istesem de olmaz Bildiğince kullarını yarattın Bilgin dahilince yaşar. hem
çocuk hem yaşlı Kimini bedbaht. kimini mesud Kimini güzel, kimini çirkin yaptın
Kimine ihsanda bulundun,
kimini boş çevirdin Kimine yardım ettin, kimini yardımsız bıraktın."
Rabi'nin rivayetinde
dördüncü beyit üçüncü beyitten önce zikredilmiştir. Başka bir isnadla aynısını
Rabi' kanalıyla Şafii' den, elEsma ve's-sıfat kitabında zikrettik.
571- Ebu Ya'la
el-Mevsili der ki: Şafii'nin şiirlerinden bize şu şiiri okudular:
"Allah'ın takdiri
vuku bulur zamanı geldiğinde
Takdiri olacaktır
hakkındaki hükmünü verdiğinde
İstediğin şeyolmasa da
sen olana razı ol sana verildiğinde."
572- Ebü Abdullah
Muhammed b. Yahya der ki: Bize göre iman (artan ve eksilen) kavil ve ameldir.
Bunu imamlanmız Malik b. Enes, Abdurrahman b. Amr el-Evzai, Süfyan b. Said
es-Sevri ve Süfyan b. Uyeyne el-Hilali söylemektedir. Farz ibadetleri yerine
getirmek ve uzuvlan Allah'a itaatte kullanmak imandandır. Kaderin hayrı ve
şerri Yüce Allah'tandır. Kıyamet gününe kadar da artık Kalem kaldırılmıştır.
Yüce Allah kulların ne yapacağını ve nereye gideceklerini bilmiş, onlara emir
ve yasaklamalarda bulunmuştur. Allah'ın emrini yerine getirip itaati tercih
eden kimse bunu Allah'ın muvaffakatiyle yapmıştır. Allah'ın emrini terk edip
masiyetler işleyen kimse de Allah'ın perişan ettiği kimsedir. Uzuvlarla bir
amel işlenmeden önce kişinin bu am eli istemesi halinde yapabileceğini
istemediği durumda yapmayacağını söyleyen kimse kaderi yalanlamış ve Allah'ın
Kitabı'nı reddetmiş olur. Biz, Allah'ın istemediği şeyi yapmaya gücü yettiğini
söyleyen kişinin bu kavlinden beriyiz ve bundan Allah'a sığınırız. Ancak kul
iyi veya kötü bir fiili işlediği zaman işlemiş olduğu fiil için buna gücü yetti
diyebiliriz. Fakat daha işlemediği bir fiil için buna gücü yeter diyemeyiz.
Zira kişi bir şeyi yapmak ister, ancak bu şeyi yapmasına engelolunabilir. Yüce
Allah mahlukatının amellerini bilmektedir. Zikrettiğimizin aksini iddia eden
kimse Allah'ı acziyet ile vasfetmiş olup dünya ve ahirette helak olur. Kur'an,
Allah'ın sözleridir ve yaratılmamıştır. Allah mahlukatı yaratmış ve diğer
şeyleri var etmiştir. Yüce Allah Kitabı'nda: "Bilesiniz ki, yaratmak da
emretmek de O'na mahsustur"[A'raf 54] buyurmaktadır. Bu şekilde yaratmayı
emretmekten ayırt etmiştir. Yüce Allah: "Ol!" buyurdu ve mahlukatı
yarattı. Emir olan kelamı yaratılmış değildir. Yüce Allah ahirette cennet ehli
tarafından gözlerle görülecektir. Biz de bu şekilde inanarak yaşar ve ölürüz,
inşallah. Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sonra insanların en
hayırlısı Ebü Bekr, sonra Ömer, sonra Osman ve sonra Hz. Ali'dir.
573- Hamza b. Muhammed
el-Alevi en-Nehdi der ki: Zühd ve ibadette kendisinden daha üstün birini
görmediğim Ebu'l-Kasım Abdurrahman b. Muhammed b. el-Kasım el-Haseni'nin:
"Mutezile fırkasından olanlar Hariciler gibi oturmuştur. insanlarla
kılıçla savaşmak ellerinden gelmediği için onlarla dilleriyle savaşmakta veya
mücadele etmektedirler" dediğini işittim.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
İyiliği de
Kötülüğü de Allah Yarattı