BEYHAKİ KÜLLİYATI |
İMAM’IN ARKASINDA KIRAAT |
ANA SAYFA
Kur’an Hadis Sözlük Biyografi
İmamın Arkasında
Kıraat Yapılmaması Görüşünde Olanın Hucceti
İmamın Arkasında
Kıraat Yapılmaması Görüşünde Olan Kişinin Huccet Saydığı Bir Haber ve Bunun
Zayıf Olduğunun Beyanı
438- Ebü Said el-Hudri
der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kişi imamın arkasında
namaz kılıyorsa, imamın kıraati kendi kıraati sayılır" buyurmuştur.
439- Ebü Said el-Hudri
der ki: Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) imamın arkasında bir
şeyokumayan kişi hakkında: "Böyle yapması kendisi için yeterli (geçerli)
midir?" diye sorduğumda: "Evet" karşılığını verdi.
Karanlık başka bir
kanalla da şöyle rivayet edilmiştir: Rabi'nin, "Ebü Harun - Ebü Said"
kanalıyla bildirdiğine göre Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Kişi imamın arkasında namaz kılıyorsa imamın kıraati kendi kıraati
olur" buyurmuştur. Bu hadis Rabi' b. Bedr Uleyle olmaksızın dönüp dolaşıp
Harun, Umare b. Cuveyn el-Abdi ve bazı meçhul kişilere çıkmaktadır.
Ebü Davud
es-Sicistani'nin bildirdiğine göre Ahmed b. Hanbel: "Ebü Harun el-Abdi
hadisleri metrük birisidir" demiştir. Muhammed b. İsmail el-Buhari der ki:
"Umare b. Cuveyn Ebü Harun el-Abdi uydurmacı biridir." Rabi' b.
Bedr'i ise Yahya b. Main, Kuteybe ve başkaları zayıf görmüştür. O zaman bu
nasılolur da bu Ebü Said el-Hudri'den gelen sahih bir hadis olur? Biz, Ebü
Nadra kanalıyla Ebü Said el-Hudrı'nin:
"Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) kolayımıza geldiği şekliyle Fatiha Süresini
okumamızı emretti" dediğini rivayet etmiştik. Onlar da Allah Resulü'nün
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) arkasında namaz kılarlardı. Ebü Nadra'dan da:
"Ebü Said
el-Hudri'ye imamın arkasında okumayı sorduğumda: ''Fatiha Süresini oku''
karşılığını verdi" şeklinde rivayette bulunmuştuk.
Uleyle b. Bedr ve
kendisi gibilerin hadislerini delil saymak caiz olsaydı biz de bir sonraki
rivayeti huccet sayardık.
440- Ebu Hureyre der ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) namaz kıldırdıktan sonra yüzüyle bizlere
dönerek: "İmamın arkasında bir şey mi okuyorsunuz?" deyince kimisi:
"Okuyoruz" kimisi de: "Okumuyoruz" dediler. Bunun üzerine
Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Fatiha Suresini okuyun"
buyurdu.
Bu hadis Rabi' b.
Bedr'in rivayeti olsa da kendisi zayıf birisidir. Hadis aslının yani Eyyub
es-Sahtiyan!'nin rivayetinin dışına çıkmaz. Nitekim Ubeydullah b. Amr bunu,
"Eyyub - Ebu Kılabe" kanalıyla Allah Resulü'nden (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) mürselolarak rivayet etmiştir. Ayrıca "Halid el-Hazza - Ebu
Kılabe - Muhammed b. Ebi Aişe - Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
ashabından bir adam" kanalıyla Allah Resulü'nden (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) rivayet edilmiştir. Ebu Harun el-Abdi vasıtasıyla Ebu Said'den
naklettiği rivayetin güvenirlik açısından bir aslı yoktur.
İmamın Arkasında
Kıraat Yapılmaması Görüşünde Olan Kişinin Huccet Saydığı Başka Bir Haber ve
Bunun Zayıf Olduğunun Beyanı
441- Abdurrahman b. Ebi
Leyla'nın bildirdiğine göre Bilal: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
bana imamın arkasında okumamamı emretti" demiştir.
Ebu Abdillah el-Hafız
der ki: "Bu, batıl bir hadistir ve Sevri böyle bir hadisi rivayet etmekten
Yüce Allah'a sığınır." Eb-cı. Abdillah, et-Telhis kitabında şöyle
demiştir: "Eb-cı. Said bunu, ''Eb-cı. Hamid Ahmed b. Muhammed b. el-Kasım
el-Menkud - Ahmed b. Abdinahman esSerahsi'' kanalıyla Eb-cı. Ali İsmail b. el-
Fadl'dan aynı isnad ile rivayet etmiştir." Bu rivayet: "Bu dinlemeye
değer bir haber değildir" denilen rivayetlerdendir. Bunun gibisi Sevri'den
sahih bir şekilde nakledilmiş olsaydı gizli kalmazdı ve sıhhati konusunda
ihtilaf edilmezdi. Doğruya ulaşmak Allah sayesindedir ve biz şöyle demekteyiz:
"Rey kadısı İsa b. Cafer güvenilir birisidir, bu pislik gibi bir kimse
değildir. Kendisinden rivayette bulunan kimse ya doğru birisi olup hadise başka
bir hadisi karıştırmıştır. Ya da yalancı biridir ve bu hadisi İsa b. Cafer'e
izafe ederek aktarmıştır. Hocamız Eb-cı. Abdillah el-Hafız, İsa b. Cafer'in
güvenilir biri olduğunu söylemiştir ki bazı kimseler bu haberi huccet sayarak
hocamız Eb-cı. Abdillah el-Hafız'ın bu konuda dediğini zikredip diğer sözlerini
bırakmıştır. Hadisi Eb-cı. Hamid'den nakledip te hadis hakkındaki eleştirisini
terketmesi insaflı bir şey değildir. Yardımcımız Allah'tır.
********************************
Bu Konuda Bilgisiz Bir
Kimse Tarafından Huccet Sayılan Başka Bir Haber
********************************
442- Süleyman b. Seleme,
"Muhammed b. İshak el-Endelusi -Malik b. Enes - Yahya b. Said el-Ensari -
Said b. el-Müseyyeb" kanalıyla bildiriyor: Nevvas b. Sem'an der ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte öğle namazını kıldım.
Sağımda Ensar'dan bir adam bulunmaktaydı ve Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) arkasında okumaktaydı. Solumda da çakıl taşlarıyla oynayan Müzeyneli
bir adam vardı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) namazını bitirince:
"Arkamda okuyan kimdi?" diye sordu. Ensarlı:
"Ey Allah'ın
Resulü! Bendim" deyince, Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Böyle yapma. Kimin imamı varsa imamın okuması kendisinin okuması yerine
de geçer" buyurdu. Çakıl taşlarıyla oynayan kişiye de: "Senin
namazdan hissen (nasibin) bu kadardır" buyurdu.
Bu, batıl bir isnaddır,
zira içinden durumu bilinmeyen biri vardır.
Muhammed b. İshak eğer el-Ukkaşi'nin
kendisi ise bu yalancı birisidir. Kendisi Evzai ve imamlardan başkası adına
hadis uyduran birisidir. Eğer halkın yanında, "Malik - Yahya"
kanalıyla Said b. el-Müseyyeb'den gelen bir rivayet olsaydı imamın arkasında
okunmaması gerektiği görüşünde olan kimse, İbn Şeddad ve başkasının rivayetine
sığınmazdı. Bu isnadı huccet sayan kimse hadis ilmine bakar ve Rabbinden
utanması gerektiğini görür. Doğruya ulaşmak Allah sayesindedir.
Bazı kimseler bu konuda
zayıf haberleri huccet saymıştır. Hafızlar da bu haberler hakkında eleştiride
bulunmuştur. Biz de bu yönde haber aldıklarımızdan bazılarını zikrettik.
Muhalifler bu haberlerin çok olmasından, isnadının muttasıl olmasından ve
ravilerinin meşhur olmasından dolayı bu haberleri bırakmamaktadır. Ancak yine
de: "Filan kişi bunu rivayette tek kalmıştır. Filan kişi huccet biri
değildir, filan kişi zayıf birisidir" ve buna benzer şeyler demektedirler.
Fakat bir sebep göstermeden birini tenkit etmeleri geçersizdir. Bilinmektedir
ki tenkit edilmesi gerekmediği halde birini tenkit etmek onların
adetlerindendir. Bu kitabımıza bakan kimse de bu adamın (Muhammed b. İshak'ın)
naklettiği haberin hilafına olur. Çünkü bu haberin isnadında kopukluk, meçhul
raviler ve uydurma hadislerle meşhur kimseler bulunmaktadır.
Sonra rivayette,
sayılmayacak kadar hata bulunmaktadır. Bu adamın hadis nakledenlerin ve
haberleri nakledenleri temize çıkaranların, tenkit edilmemesi gereken kişileri
tenkit ettiklerini söylemesi de ayrı bir şeydir. Oysa onlar (hadis nakledenler
ve haberleri nakledenleri temize çıkaranlar) bize, Allah'tan korktuklarını
günahlardan sakındıklarını, birini tenkit etmelerinde veya adil olduğunu
bildirmelerinde taraf tutmadıklarını söylemektedir. Ancak bazı hadis alimleri tenkit
etme sebeplerinde ihtilaf etmiştir. Belki de şahidi temize çıkarma (dürüstlük
vasfını taşıyıp taşımadığının hakim tarafından soruşturulması) konusunda olduğu
gibi birini tenkit etme konusunda ihtilaf etmişlerdir. Belki de birini tenkit
ederken, birinin duruma vakıf olması gibi diğerinin vakıf olmaması ile
muhalefet etmektedirler. Bu durumda duruma vakıf olan kişinin dediği dikkate
alınır. Bize de ikisinin dediğini dinleyerek cerh ve tadil ilminin gerektirdiği
gibi amel etmek düşer. Iraklıların görüşüne göre şahit kesinlikle tenkit
edilebilir. O zaman nasıloluyor da bu adam haber nakledenlerin cerh edilmesini
kabul etmemektedir? Şahitlik konusunda arkadaşının görüşünü unutmuş
bulunmaktadır ki bu rivayet hakkında böyle demektedir.
Fakat biz ancak ravileri
dürüst olan ve doğru söyleyen kimseler olarak bilinen kimselerin hadislerini
kabul ederiz. Eğer bir ravisi hadis alimlerinin yanında eleştirilmiş ise bu
kişinin dürüstlüğü ile doğruluğu sabit değildir demektir ve biz onun hadisini
kabul etmeyiz. Kendisinden haberinin kabul edilebilir olması yönünde bir şey
görmemiz bunun dışındadır. Rivayeten dürüstlüğü sabit olmakla birlikte doğru
olarak bilinen kişinin cerh edilmesi ve tenkit edilmesine sebep olan şeyin
zikredilmemesi bu kişinin rivayetini olumsuz yönde etkilemez. Cerh edilme
sebebi sabit bir şekilde ortaya çıkarsa şahitlikte olduğu gibi rivayeten
dürüstlüğü düşmüş olur (ve rivayeti kabul edilmez). Biz de Allah'a hamd ile bu
ve başka meselelerdeki rivayetleri kabul edip etmeme konusunda bu kıyas ile am
el ettik.
Ancak dürüst gördüğümüzü
ve cerh ettiğimizi zikredecek olursak kitap çok uzayacaktır. Bu konuda
hadisleri rivayeten temize çıkaran kimse birçok kitap tasnif etmiştir. Bunlara
vakıf olmak isteyen kimse bu kitaplara bakar ve bunları öğrenir. Bu kişi
hadisin doğruluğunun belli olmasının Yüce Allah'ın Kitabı'na muvafık olmasıyla
belli olacağını söylemektedir. Bu sebeple hadis Allah'ın Kitabı'na kıyas
edilerek ele alınmıştır. Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) birçok
haberde bu yönde emir vermiştir. Huccet sayılan rivayetler Allah'ın Kitabı'na
ve Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bildirdiği yönde nassa
muvafık çıkması halinde doğru sayılmaktadır. Oysa bu rivayet batıldır ve
Kitab'a kıyas edilen bu yöndeki rivayetler reddedilmiştir. Bu da bu konudaki
hadislerde olduğu gibi isnadında kopukluk olması ve bazı ravilerinin
meçhulolması sebebiyledir.
Biz bunu Medhal
kitabında zikredip hadisin illetini ve zayıflığını beyan ettik. Bu duruma vakıf
olmak isteyen kimse bu kitaba bakar inşallah. Bu yöndeki haberlerinin Yüce
Allah'ın Kitabı'na muvafık olduğunu söyleyen kimseye gelince; Yüce Allah'ın
Kitabı'nda durum dediği gibi değildir. Zira her kişinin ameli ancak kendisi
içindir. Yüce Allah bu konuda: "İnsan için ancak çalıştığı vardır"[Necm
39] buyurmaktadır. Yine bu konuda: "Herkes işlediğinin karşılığını görsün
diye''[Ta-ha 15] buyurmaktadır. Yine: "Onun kazandığı iyilik kendi
yararına, kötülük de kendi zararınadır''[3 Bakara 286] buyurmaktadır. Oysa
kendisi haberlerinde kıraat konusunda imamın amelinin imama uyan kişinin
olduğunu, imama uyan kişinin de kazanmadığı bir şeyin kendisinin olduğunu
söylemektedir. Asılda da açık olarak görülmektedir ki kişi başkasının ameli ile
kendine bir şey kazanamaz. Ancak hac, umre, ölünün yerine ödenen borç ile zekat
ve dua gibi sünnetin has kıldığı şeyler bunun dışındadır. Hac ve um re
konusunda bunları yapan ile yerine yapılan kişi bu am elde ortak değildirler.
Bunlar kendisi için yapılan kişinin kazancıdır. Zekat ve diğer şeyler yine aynı
konumdadır.
"İmamın okuması
kendisine uyan kimsenin okuması yerine de geçer" diyen kimseye gelince; bu
kişi buradaki kazancı imam ile cemaat arasında ortak kılmıştır. Bu kişi huccet
saydığı rivayetinde Allah'ın Kitabı'na muhalefet ederek kazancın imama uyan
kişinin olduğunu söylemiştir. Ancak Allah'ın Kitabı'na göre bu, imamın
kazancıdır. Zira Yüce Allah insan için ancak çalıştığının ve kazandığının var
olduğunu bildirmiştir. Oysa bu kişi burada imamın çalışmasını ve kazancını imam
ile imama uyan kimse arasında kılmıştır. Bu şekilde Allah'ın Kitabı'na ve bu
konuda zayıf olan kendi rivayetlerine muhalefet etmektedir. Zayıf haberleri de
beyan ettiğimiz gibi Allah'ın Kitabı'na muhaliftir. Allah'a hamdolsun ki
Kitabı'nda onun zayıf haberlerine muvafık bir şey yoktur.
Nassa dayandığını
söyleyen kimseye gelince; bu batıldır. Zira nassı tevil etme durumu yoktur.
Kitab'dan ve haberlerden huccet saydığı şeyleri bazı yönleriyle sahih olarak
değerlendirdik. Buna Hicaz ehlinin ve Şafii'nin el-Kadim' de delil saydığı gibi
Yüce Allah'ın: ""Kur'an okunduğu zaman ona kulak verip dinleyin ve
susun ki size merhamet edilsin"[A'raf 204] buyruğunu delil saydık. Bu
manada nakledilen diğer rivayetleri de bu yönde değerlendirdik. Bu adamın bunu
ve bunun gibi haberleri huccet sayması, kişinin kendisine verilmeyen şey ile
doyması ve kişinin yalandan iki giysi giymiş (çıplak kalmış) olması örneğindeki
gibidir. Yani bu şekilde kendisi Kur'an'da işittiği şey ile işitmediği
şeyarasını ayırt edememektedir. Ayetten ve haberlerden açık olarak anlaşılan bunların
birbirinden ayırt edilmesidir. Biz de bu haberleri eğer sahih haberler ise
açıktan okumayı ve (Fatiha Suresinden) başka bir sure okumayı terk etme
şeklinde yorumladık. Ayette de böyle buyrulmaktadır. Bu ayetin nüzul sebebini
de rivayet etmiştik. Bu ayet cemaatin Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) arkasında (namazda) iken seslerini yükseltmeleri ve birbirleriyle
konuşmaları hakkında nazil olmuştur. Biz de Yüce Allah'ın:
"Rabbini, içinden
yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah-akşam zikret"[A'raf
205] buyruğuna dayanarak imamın arkasında (birbirimizle) konuşmamakla birlikte
kıraatte sesımızı yükseltmemekteyiz. İmam sustuğu zaman veya kendisi ile
birlikte Fatiha Süresini (içimizden) sessiz bir şekilde okumaktayız.
Eğer bu ayette muhatap
Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ise burada kastedilen Allah Resulü
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve Allah Resulü'nden (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) başkalarıdır. Ancak bunun sabah namazı, akşam ve yatsı namazlarının ilk
iki rekatı yönünde yorumlanması daha doğrudur. Çünkü Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) bu namazlarda açıktan okurdu. İmama uyan kimse de Yüce
Allah'ın ayette emrettiği gibi kıraati dinleyip içinden Fatiha Süresini
okuyarak Yüce Allah'ı zikreden kimsedir. Yani kıraati dinleyip sesli bir
şekilde okumayı, (Fatiha Süresinden) başka bir süreyi okumayı ve kendi
aralarında konuşmayı bırakan kimsedir. Allah'a hamdolsun ki bu iki ayetin ve
zikrettiğimiz diğer ayetlerin hükmüne muhalefet etmemekteyiz.
Bu rivayet hakkında icma
etmek daha da yanlıştır. Çünkü bu rivayet, hakkındaki ihtilaflar ile meşhurdur.
Bu konuda kendi görüşü yönünde icma etmek demek onun bunu bir daha rivayet
etmesi demektir. Tabi ilim ehlinin görüşüne göre cehalet veya zayıfların
rivayetine sırt çevirmek olmasaydı. Yüce Allah bizi rahmetiyle böylesi
kimselerden korusun. Bazı kimseler bu konuda meçhul ve munkatı rivayetleri
huccet saymıştır. Medhal kitabında mürselolan hadisin, ardından onu
kuvvetlendiren bir rivayetin gelmesi halinde kabul edilmesi konusunda
açıklamalarda bulunmuştuk. Bu duruma vakıf olmak isteyen kimse ona bakabilir.
Bu kişinin sahabeden mürselolarak rivayet ettiği haberlere gelince,
sahabilerden mürselolarak gelen rivayetler kabul edilen rivayetlerdir.
Tabiünun büyüklerinden
olan kimselerden gelen mürsel rivayetler, kendisinden mürselolarak rivayette
bulunan kimsenin rivayeten dürüst biri olması, zayıf kimselerden ve meçhul
kimselerden rivayette bulunmaktan sakınır olması, kendisine mutabaat eden
kişinin mürsel olarak aynı hadisi aktarması, bu rivayetinin sahabenin veya ilim
ehlinin genelinin dediğine muvafık olması ve bu mürsel rivayetin muttasıl
rivayete muhalif olmaması halinde aynı konumdadır. Muttasıl hadise muhalif
olması durumunda da bilinen muttasıl hadis kabul edilmekte daha önceliklidir.
Ancak tabiundan sonra gelen büyüklerin meçhul ve zayıf kimselerden
naklettikleri mürsel hadisleri kabul etmemekteyiz. Çünkü bu hadisi rivayet eden
kişinin güvenilir birinden mi, yoksa rivayeti terk edilen birinden mi rivayet
ettiğini bilemeyiz.
Rabi' b. Süleyman'ın
bildirdiğine göre Şafii mürsel hadisler hakkında şöyle demiştir: "Tabiunun
büyüklerinden hiç kimsenin mürsel rivayetlerinin kabul edildiğini bilmiyorum.
Sebeplerine gelince; biri, kendisinden rivayette bulundukları kişiyi atlamalarıdır.
Diğeri, mürsel olan rivayetlerinde zikredilmeyen ravinin zayıf olduğu intibası
oluşur. Bir diğeri; böylesi haberlerin hatalara açık olmasıdır. Hataların çok
olması yanılgıya ve ravinin zayıf olarak görülmesine sebep olur."
Müslim b. el-Haccac
kitabının mukaddimesinde isnadıyla İbn Abbas'ın şöyle dediğini bildirmiştir:
"Bir adamın: ''Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu''
dediğini işittiğimiz zaman bakışlarımız onu çevrilir ve onu can kulağıyla
dinlerdik. Ne zaman ki, insanlar hadis rivayetinde laubalileştiler, biz de
onlardan ancak bildiklerimizi almaya başladık."
İbn Sirin'in de şöyle
dediğini bildirmiştir: "Öyle bir zaman gelmişti ki insanlar nakledilen
hadisin isnadını sormaz olmuştu. Fitneler çoğalınca hadisin isnadı sorulmaya
başlandı."
Abdullah b.
el-Mübarek'in de şöyle dediğini bildirmiştir: "İsnad dindendir. Eğer isnad
olmasaydı isteyen istediğini söylerdi. Ancak: ''Bunu sana kim anlattı?''
denildiğinde (kişi aslı olmayan bir rivayeti nakletmekten) sakınır."
Şafii'nin de şöyle
dediğini rivayet ettik: "Bu konuda taraflı olduğumuz söyleniyor. Öyle
olsaydı Zühri'den yana taraf tutardık. Oysa Zühri'nin mürsellerinin bir değeri
olmadığını düşünüyoruz. Zira Zühri'nin Süleyman b. Erkam'dan rivayette
bulunduğu görülmektedir."
Beyhaki der ki:
"Biz de İbrahim en-Nehai güvenilir biri olsa da mürsellerinin bir değeri
olmadığını düşünüyoruz. Onun meçhul kimselerden rivayette bulunduğunu
görüyoruz. Böylesi kimselerden Huney b. Nuveyre, Huzafe et-Tai, Karsa'
ed-Dabbi, Yezid b. Uveys ve başkaları rivayette bulunmaktadır. Mürsel
rivayetlerin ayıbı hakkında birçok hikayeler vardır. Ben de burada onlardan bir
tanesini zikredeceğim."
443- Nadr b. Hammad
anlatıyor: Şu'be'nin kapısı yanında oturmuş sohbet ediyorduk. O sohbette ben,
Ukbe b. Amir'in şöyle anlattığını zikrettim: "Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) zamanında develeri nöbetleşe otlatıyorduk. Benim nöbetimin
olduğu günde (develeri otlatmaktan) geri döndüğümde Hz. Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) etrafındaki ashabına bir konuşma yapıyordu. Onun (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): ''Kim usulüne uyarak güzelce abdest aldıktan sonra kalkıp
iki rekat namaz kılarsa ve Allah'a istiğfar ederse mutlaka günahları
bağışlanır'' buyurduğunu işitim, Ben: ''Ne güzel! Ne güzel!'' deyince arkamdan
bir adam beni çekiverdi. Dönüp baktığımda bu kişinin Ömer b. el-Hattab olduğunu
gördüm. Bana: ''Az önce bundan da güzelolan bir şeyi söyledi'' deyince,
kendisine: ''Ne dedi?'' diye sordum. Bunun üzerine: ''Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Kim Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in
onun elçisi olduğuna şahadet ederse kendisine: ''Cennete istediğin kapıdan
gir'' denilir" buyurdu'' karşılığını verdi." Bunun üzerine Şu'be
dışarı çıkıp bana vurdu ve tekrar içeri girdi. Ben de bir kenara çekildim.
Sonra Şu'be dışarı çıkıp (beni kastederek): "Neyi var oturup
ağlamaktadır?" deyince, Abdullah b. İdris ona: "Ona kötü
davrandın" karşılığını verdi.
Şu'be şöyle devam etti:
Ona: "Baksana, ''İsrail - Ebu İshak Abdullah b. Ata - Ukbe b. Amir''
kanalıyla Allah Resulü'nden (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bildiriyor. Oysa ben,
Ebu İshak'a: "Abdullah b. Ata, Ukbe b. Amir'den hadis işitti mi?"
dediğimde bana kızmıştı. Mis'ar b. Kidam da orada idi. Mis'ar bana: "Şeyhi
kızdırdın" dedi. Ben: "Bu hadisin hakikatını ortaya
çıkaracaksın" dediğimde, Mis'ar: "Abdullah b. Ata, Mekke'de dir"
dedi.
Ben de hemen Mekke'ye
gittim ve Abdullah b. Ata'yı buldum. Ona bu hadisi sorduğumda: "Bunu bana
Sa'd b. İbrahim rivayet etti" dedi. Sonra Malik b. Enes ile karşılaştım. O
da bana: "Sa'd b. İbrahim Medine'dedir, bu yıl haccetmedi" dedi.
Bunun üzerine ben de Medine'ye gittim ve Sa'd b. İbrahim'i bulup bunu kendisine
sordum. O da: "Bu hadisi bana sizin memleketten, Ziyad b. Mihrak rivayet
etti" dedi. Ziyad b. Mihrak'ı zikredince kendi kendime: "Bu ne
hadismiş! Kufeli iken Mekkeli oldu, Medineli oldu ve şimdi Basralı oldu"
dedim. Sonra Basra'ya geldim ve Ziyad b. Mihrak'ı bulup bunu ona sordum. O da
bana: "Bu hadis sana yaramaz!" dedi. Ben: "Sen yine de
bildir" dediğimde: "Bildirmek istemiyorum" dedi. Ben yine:
"Sen yine de bildir" dediğimde: "Şehr b. Havşeb bunu bana, ''Ebu
Reyhane - Ukbe b. Amir'' kanalıyla Allah Resulü'nden (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) nakletti" karşılığını verdi. Şehr'i zikrettiğinde (kendi kendime):
"O, bu hadisi nazarımda yok etti, şayet bu Resulullah'tan (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) gelen sahih bir hadis olsaydı benim için ailemden, malımdan
ve bütün insanlardan daha sevimli olurdu" dedim.
Abdurrahman b. Mehdi,
Bişr b. el-Mufaddal ve başkaları bu kıssayı Şu'be'den muhtasar olarak rivayet
etmiştir.
Bazı Kimselerin Mürsel
(Şu) Hadisleri Huccet Sayması
444- Bahr b. Nasr der
ki: İbn Vehb bana: "Yahya b. Abdillah b. Salim el-Umari ve Yezid b. İyad
sana Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Sizden imamı olan ve o
imama uyan bir kimse onunla birlikte okumasın. Zira imamın kıraati kendi
kıraati olur'' buyurduğunu anlattı mı?" dedi. Sonra da: "Yahya, İbn
Abdillah b. Salim b. Abdillah b. Ömer el-Adevi'dir. Yezid de, İyad b. Ca'de
el-Leysi el-Basri'dir. Her ikisi de güvenilir kişilerdir" dedi.
Yoruma kapalı olmasından
dolayı onun dediğine itibar ediyordu.
Yahya b. Abdillah
hakkında menfi görüş vardır. Muhtemelen İbn Vehb hadisinin lafzını Yezid'in
hadisinden almıştır. Yezid b. İyad'ı hadis alimlerinin tümü cerh etmiştir. Ebu
Ahmed b. Adiy ise onu zayıflar arasında zikretmiştir. Ebu Ahmed b. Adiy
isnadıyla Malik b. Enes'ten rivayette bulunarak şöyle dedi: "Kendisine
(Malik b. Enes'e) İbn Sem'an sorulunca: "O yalancıdır" dedi. "Ya
Yezid b. İyad?" diye sorulunca da: "O daha da yalancıdır"
karşılığını verdi.
Yahya b. Main'den
bildirilene göre kendisi: "Yezid b. İyad'ın bir değeri yoktur ve hadisi
yazılmaz" demiştir. Yine Yahya'dan bildirilen başka bir rivayete göre:
"Yezid b. İyad'ın bir değeri yoktur ve kendisi zayıf birisidir"
demiştir. Buhari ise: "Yezid b. İyad, Medeni' dir ve hadisleri metruk
birisidir" demiştir. Eğer hadis hafızları onun hakkında böyle diyorsa
güvenilirliği nereden gelmektedir! Kendine muvafık bir rivayette bulunmasından
dolayı onu güvenilir bulmuş ve Muhammed b. İshak b. Yesar ona muhalif bir
rivayette bulununca kendisine göre güvenilmez biri olmuştur. Eğer bu lafız
sahih ise muhtemelen: "Onunla birlikte okumasın" ifadesiyle onunla
birlikte sesli bir şekilde okumaması kastedilmektedir. Onun kıraati kendi
kıraati olur yani sesli okuması ona uyan kişinin sesli okuması yerine geçer.
Bazı kimseler,
"Muhammed b. Yezıd - Muemmil b. İsmall- Süfyan es-Sevri - Usame b. Zeyd -
Kasım b. Muhammed" kanalıyla Ömer b. el-Hattab'dan: "İster sesli
okusun, isterse sessiz imamın arkasında iken kıraat yapılmaz" şeklinde
nakledilen rivayeti huccet saymıştır. Ravinin bu kavlin İbn Ömer'in değil de
Ömer'in kavli olduğunu söylemesi kasıtlı mıdır yoksa yanılgıdan ibaret midir
bilemiyorum. Bu hadis Süfyan esSevdnin el-Cami' kitabında da yer almıştır.
445- Kasım b. Muhammed
der ki: Abdullah b. Ömer, ister sesli okusun, isterse sessiz imamın arkasında
iken kıraat yapmazdi.
"Önder kimseler,
imamın arkasında kıraat yaparlardı." Bir grup bunu Süfyan es-Sevri'den bu
şekilde rivayet etmiştir. Bu adam da bunu Ebu Said'den isnadıyla rivayet etmiş
ve Kasım b. Muhammed'in: "Önder kimseler, imamın arkasında kıraat
yaparlardı" kavlini terk etmiştir. Ancak selefin dediklerinden kendi görüşüne
muvafık olanı alıp muvafık olmayanı terk etmesi, sonra sahabiler zamanından bu
güne dek ihtilaflı olmasıyla birlikte bilinen meşhur bir meselede kendi
görüşünde icma edildiğini söyleyip başkalarının görüşünde icma edilmediğini
söylemesi insafsızlıktır.
446- Usame b. Zeyd der
ki: Kasım b. Muhammed'e imamın arkasında kıraat konusunu sorduğumda şöyle dedi:
"Şayet kıraat yaparsan insanlara örnek olabilecek bazı alimler de kıraat
yapmıştır ve onların uygulamasına uymuş olursun. Kıraat yapmazsan da insanlara
örnek olabilecek bazı alimler de kıraat yapmamıştır. Ancak İbn Ömer (imamın
arkasındayken) kıraat yapmazdi."
Beyhaki der ki:
"Malik b. Enes te, imamın sesli okuması halinde İbn Ömer'in okumadığı
görüşünde idi. İmamın arkasında okuma konusunda İbn Ömer'den rivayette
bulunmuştuk."
447- (Beyhaki der ki:)
Buhari'nin el- Kıraat halfe'l-imam kitabında okudum: Ebü Nuaym'ın, Hasan b.
Ebi'l-Hasna' kanalıyla bildirdiğine göre Ebu'ı-Aliye şöyle demiştir:
"Mekke'de İbn Ömer'e: ''Namazda okumalı mıyım?'' diye sorduğumda:
''Kılacağım namazda en azından Fatiha Süresini okumamaktan dolayı şu Ev'in
Rabbinden haya ederim!'' karşılığını verdi."
(Buhari der ki:)
Abdurrahman b. Abdillah b. Sa'd er-Razi'nin, Ebu Cafer kanalıyla bildirdiğine
göre Yahya el-Bekka şöyle demiştir: "İbn Ömer'e imamın arkasında okumak
sorulunca: "(Öncekiler) kişinin Fatiha Suresini içinden okumasında bir
sakınca görmezdi" karşılığını verdi. Zühri'nin, Salim b. Abdillah
kanalıyla bildirdiğine göre imam sesli okuduğu zaman İbn Ömer susardı.
(Buhari der ki:)
Muhammed b. Yusufun, "Süfyan - Süleyman eşŞeybani - Cevvab et-Teym!"
kanalıyla bildirdiğine göre Yezid b. Şerik şöyle demiştir: Ömer b. el-Hattab'a:
"Ey müminlerin emiri! İmamın arkasında namaz kıl arken okuyayım mı?"
diye sorduğumda: "Evet" cevabını verdi. Ben: "Sen (imamlık
yaparken) okusan bile mi?" dediğimde: "Ben okusam bile"
karşılığını verdi.
448- Ebü Abdillah
el-Hafız'ın "Muhammed b. Müsa - Ebu'l-Abbas Muhammed b. Yaküb - Useyd b.
Asım - Hüseyn b. Hafs - SüfyanÖmer b. Muhammed - Müsa b. Sa'd - İbn Zeyd b.
Sabit" kanalıyla bildirdiğine göre babası Zeyd b. Sabit: "İmamın
arkasında kıraat yapanın namazı yoktur" demiştir.
Biz bunu bu isnad ile bu
şekilde bulduk. Abdullah b. Velld el-Adeni bunu Süfyan kanalıyla rivayet ederek
isnadında: "Ömer b. Muhammed - Müsa b. Sa'd - babası - Zeyd b. Sabit"
kanalıyla demiştir. Davud b. Kays ve Abdullah b. Davud bunu, "Ömer b.
Muhammed - Müsa b. Sa'd Zeyd" kanalıyla isnadında babasını zikretmeksizin
rivayet etmişlerdir.
Buhari der ki: "Bu
isnadda kesintisiz bir işitme olayı gerçekleşmemiştir ve böylesi bir isnad
sahih kabul edilmez."
Beyhaki der ki: Zeyd b.
Sabit'ten gelen en sahih rivayet, Ata b. Yesar'ın rivayetidir. Çünkü kendisi
Zeyd b. Sabit'e imamın arkasında kıraat yapmayı sormuş ve Zeyd b. Sabit:
"Hiçbir şekilde imam ile birlikte okunmaz" demiştir. Bize göre de
burada imam ile birlikte sesli bir şekilde okumak kastedilmiştir. Ne
sahabilerden, ne de tabiündan hiç kimse bu konuda imamın arkasında kıraat
yapmama görüşünde olan kimsenin huccet sayacağı bir şey dememiştir. Muhtemelen
burada sesli bir şekilde okumak ve (Fatiha Süresinden) başka bir süre okumak
kastedilmiştir. Müsned (merfü) olarak gelen haberlerden bazısı bu şekilde sahih
olabilir. Daha önce imamın arkasında okurken seslerini yükselttiklerine delalet
eden rivayetlerde bulunmuştuk. Seslerini yükseltmeleri de yasaklanmıştı.
Fatiha Süresini
içlerinden okumaya gelince; Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Fatiha
Süresinin okunmasını emretmiş ve bunu daha önce zikredilen yasaklamalarından
istisnada bulunmuştur. Bu da yoruma açık olmasından dolayı bu konuda nass
olmaktan çıkmıştır. İmamın arkasında kıraatin kesin olarak terk edilmesi
gerektiğini söyleyen kişinin dediği de batıldır. Buhari kitabında: "İmamı
olan kişi için, imamın kıraatı kendisi için de kıraattir" buyruğu hakkında
şöyle demiştir: "Eğer bütün bu rivayetler sabit ise Allah 'Resulü
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Fatiha Süresi dışında" buyruğu ile
bunu istisnada bulunmuştur. İstisna edilen şey de genelin dışındadır demektir.
"İmamı olan kişi için, imamın kıraatı kendisi için de kıraattir"
hadisi munkatı' olmasıyla birlikte Fatiha Süresi bu şekilde istisna
edilmiştir."
Beyhaki der ki: Bazı
sahabilerden ve tabiündan kesin bir şekilde: "İmamın arkasında (namaz
kıldığı halde) okuyan ... " şeklinde nakledilen rivayetler eğer sahih ise
görülmektedir ki imamın arkasında sesli bir şekilde okuma manasını
taşımaktadır.
449- Abdullah b. Mes'üd
demiştir ki: Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Bana Kur'an'ımı
şaşırttırdınız" buyurdu.
Ebü İshak'ın
bildirdiğine göre Alkame b. Kays: "İmamın arkasında okuyan kişinin ağzının
toprak dolmasını istedim" demiştir.
Ebü İshak, Alkame'den
bir şey işitmemiştir. Eğer bu sahih bir rivayet ise burada imamın arkasında
sesli bir şekilde okumak kastediliyor demektir. Ebü İshak'ın kendisinden
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) arkasında sesli bir şekilde
okuyanlar konusunda naklettiği hadisi görmez misin! Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Bana Kur'an'ımı şaşırttırdınız" buyurmuştu.
Karıştırma da ancak imama uyan kişinin sesli bir şekilde okuması sebebiyle
olur. Biz de (imamın arkasında) sesli bir şekilde okumayı mekruh görmekteyiz.
Eğer bu, Alkame'den gelen sahih bir rivayet ise Resulullah'ın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) sustuğu şeye kendisinin de susması daha iyi olurdu. Zira
Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bana Kur'an'ımı
şaşırttırdınız" buyruğuna bir eklemede bulunmamıştır. Yani kendisinden ve
başkasından rivayet edildiği gibi: "Ağzınızın toprak veya kor veya irin
dolmasını istedim" dememiştir.
Buhari bu konuda gelen
haberlerin çoğuna şöyle cevap vermiştir: Ebü Davud b. Kays'ın, İbn Bicad'dan
bildirdiğine göre Sa'd: "İmamın arkasında okuyan kişinin ağzının kor
dolmasını istedim" demiştir. Bu, mürsel bir hadistir. İbn Bicad bilinmeyen
ve adı zikredilmeyen bir kişidir. Hiç kimsenin de imamın arkasında okuyan
kişiye: "Ağzının kor dolmasını istedim" demesi caiz değildir. Zira
kor, Allah'ın azabındandır. Allah Resulü de (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Allah'ın azabı ile işkence etmeyin" buyurmuştur. Mürsel ve zayıf
olmasıyla birlikte hiç kimsenin Sa'd'ın böyle dediğini zannetmesi doğru
değildir.
İbn Hubab'ın, Seleme b.
Kuheyl kanalıyla İbrahim'den bildirdiğine göre Abdullah (b. Mes'üd):
"İmamın arkasında okuyan kişinin ağzının irin dolmasını istedim"
demiştir. Bu da mürseldir ve huccet sayılacak bir rivayet değildir. İbn Avn,
İbrahim kanalıyla Esved'den rivayette bulunarak ve Abdullah'ın: "(İmamın
arkasında okuyan kişinin ağzının) kızgın taşla (dolmasını istedim)"
dediğini söyleyerek kendisine muhalefet etmiştir. Yine Esved'den: "Toprak
dolmasını istedim" şeklinde rivayet edilmiştir. Buhari: "Bu sözler
ilim ehlinin sözlerinden değildir" demiştir.
Birincisi Allah Resulü
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Birbirinize, Yüce Allah'ın laneti ile ve
ateş ile beddualar etmeyin! Allah'ın azabı ile de işkence yapmayın"
buyurmuş olmasıdır. İkincisi ise hiç kimsenin Allah Resulü'nün (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) ashabından Ömer b. el-Hattab, Ubey b. Ka'b ve Huzeyfe gibi
kimselerin ağzının kızgın taşla, irinle veya toprakla dolmasını isteme hakkı
yoktur. Üçüncüsü ise eğer bu, Allah Resulü'nden (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
ve ashabından gelen sabit bir haber ise de Esved ve onun gibileri huccet değildir.
İbn Abbas ve Mücahid: "Allah Resulü'nden (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
başka her kişinin sözlerinden bir kısmı alınırken bir kısmı bırakılabilir.
Ancak Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bunun dışındadır"
demişlerdir. Hammad b. Seleme: "İmamın arkasında okuyan kişinin ağzının
içki dolmasını istedim" demiştir.
Buhari der ki:
"İsmail b. Eban'ın, ''Şerik - Eş'as b. Ebu'ş-Şe'sa'' kanalıyla
bildirdiğine göre Ebü Meryem: ''İbn Mes'üd'un imamın arkasında okuduğunu
işittim'' demiştir. Yine: ''Huzeyfe de okurdu'' demiştir."
Buhari de bunu sahabeden
bir gruptan rivayette bulunmuştur. Bu kitapta onların sözlerini yerinde
zikrettik. Beyhaki der ki: "Genelolarak hadis ilminden bir şey bilen,
isnadının sahih olup olmadığını bilen, kuvvetli ve zayıf isnadları bilen ve
Allah'tan korkan kimse insaflı davranarak böylesi bir şeyin olmadığını
söyler."
Bu hadisler Zühri'nin,
"Muhammed b. er-Rabi' - Ubade b. es-Samit" kanalıyla Allah
Resulü'nden (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Fatiha süresini okumayanın
namazı yoktur" şeklinde naklettiği hadisten, Ebu' s-Saib ile Abdurrahman
b. Yaküb'un Ebü Hureyre kanalıyla Allah Resulü'nden (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) daha önce zikrettiğimiz şekilde naklettikleri hadisten ve Zurare b.
Evfa kanalıyla İmran b. Husayn'dan daha önce zikrettiğimiz şekilde naklettiği
hadisten daha sahihtir.
İmran b. Husayn'ın
rivayetinde adamın A'la Süresini okurken sesini yükseltmesi ve Allah Resulü'nün
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bunu yasaklamadan kerih görmesi dışında bir şey
anlaşılmamaktadır. Zürare b. Evfa kanalıyla İmran'dan gelen sahih rivayetlerde
(imamın arkasında) yüksek sesle kıraatin kerih görüldüğü anlaşılmaktadır. Biz
de Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) adamın imamın arkasında
sesini yükselterek okumasını kerih görmesi gibi kerih görmekteyiz.
Fatiha Suresini okumaya
gelince; bu konuda Ubade b. es-Samit ve Ebu Hureyre'nin hadisleri kişinin imam
olsun, cemaat olsun veya tek başına namaz kılan olsun fark etmeksizin okunması
gerektiğine delalet etmektedir. Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
gelen hadisin geneli kapsadığı yönünde yorumlanmasının sabit görülmesi de buna
delalet etmektedir. Yani kişi tek başına olsun, imam olsun veya cemaat olsun
fark etmeksizin okunması gerekmektedir. Bunlar Ubade b. es-Samit ve Ebu
Hureyre'den naklettiğimiz rivayetlerde zikredilmiştir. Bunların açıklamasını
bırakıp kendilerinden yıllar sonra doğan, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) ile şahit oldukları şeye şahit olmadığı halde Ubade b. esSamit'in
hadisinde: "Bu tek başına namaz kılan içindir" diyen Süfyan b.
Uyeyne'nin açıklamasını kabul eden veya bunu fakihlerin tevilinden başka bir
şekilde tevil eden kişinin görüşünü kabul eden kişi, haberleri kabul etme ve
reddetme işinde ilim ehlinin yolunu bırakmış demektir. Biz de söylenen sözü
işittiği ve hasıl olan duruma şahit olduğu için sahabenin açıklamasını kabul
ederiz. Eğer fakihlerin tevili öne çıkacak olursa birinin dediğini diğerinin
dediğine huccet sayma. Süfyan'ın dediği huccet sayılacak olursa o zaman imamın
namazında okuması vacip değildir. Çünkü tek başına değil cemaatle namaz
kılmaktadır.
Ebu Abdillah el-Hafız
der ki: Seleme b. Muhammed el-Fakih'in şöyle dediğini işittim: "Ebu Musa
er-Razi el-Hafız'a, Allah Resulü'nden (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''İmamı
olan kişi için, imamın kıraatı kendisi için de kıraattir'' şeklinde rivayet
edilen hadisi sorduğumda: ''Bize göre bu, Allah Resulü'nden (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) nakledilen sahih bir rivayet değildir. Hocalarımız bu konuda Hz.
Ali' den, Abdullah b. Mes'ud'dan ve sahabilerden gelen rivayetlere itimad
etmiştir'' karşılığını verdi." Ebu Abdillah der ki: "İşittiğim bu şey
çok hoşuma gitti. Zira Ebu Musa yeryüzünde görüş sahibi olan herkesten daha
hafızdır."
Beyhaki der ki: Hz. Ali,
Abdullah ve başkalarından öğle ve ikindi namazlarında imamın arkasında
okuduklarını ve bunu emrettiklerini rivayet etmiştik. Iraklılar ise bu konuda
onlara muhalefet etmektedir. Hicaz ehlinden de imamın açıktan okuması halinde
arkasında okumayı terk etme ve namazların çoğu rekatlarında imamın sessiz
okuması halinde okunması gerektiği görüşünde olanlara muhalefet etmişlerdir.
Muvafakat ettikleri şey, sabah namazının iki rekatı, akşam namazının iki rekatı
ve yatsı namazının (ilk) iki rekatıdır. Öğle namazının dört rekatında, ikindi
namazının dört rekatında, akşam namazının bir rekatında ve yatsı namazının iki
re katında muhalefet etmişlerdir. Gece ve gündüz namazlarında altı rekatta
muvafakat etmiş, gece ve gündüz namazlarında on bir rekatta muhalefet
etmişlerdir. Bizim görüşümüz ise, Hicaz ehlinin ve Iraklılardan onların
görüşünde olanların görüşüne daha yakındır. Hicaz ehli, ayette Kur'an için
susmanın emredilmesini huccet saymaktadır. Nakledilen haberler onların
dediğinden ziyade Şafii' nin el-Kadim' de taklidi ile bizim dediğimize daha yakındır.
Allah Resulü'nün
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) açıktan okuduğu namazda arkasında sesli okumaları
konusunda Muhammed b. İshak b. Yesar'ın, "Mekhul Muhammed b. er-Rabi' -
Ubade b. es-Samit" kanalıyla Allah Resulü'nden (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Fatiha Suresi dışında bir şeyokumayın! Zira bu sureyi okumayanın
namazı da yoktur" şeklinde naklettiği rivayeti eleştiren kimse, bunu,
sahih olduğuna şahitlik etmek, haberlerinden zikrettiğimiz şeyleri huccet
saymak ve sahih oldukları yönünde hüküm vermek ile birlikte yapıyorsa ravilerin
durumu hakkında bir bilgisi yoktur demektir. Muhammed b. İshak b. Yesar'ın
rivayetini Zeyd b. Vakıd'ın, "Haram b. Hakim ve Mekhul - Nafi' b.
Mahmud" kanalıyla Ubade b. es-Samit'ten naklettiği hadise kıyas ile
illetli saymak caiz değildir. Hadis, oğul ve babadan olmak üzere her ikisinden
mahfuz olan bir hadistir. Hafızların bu konuda dediklerini daha önce
zikretmiştik.
Hadislerinin şahitleri
olan Halid el-Hazza'nın hadisini ve başkalarının, "Ebu Kılabe - Muhammed
b. Ebi Aişe - Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabından bir
adam" kanalıyla Allah Resulü'nden (Sallallahu aleyhi ve Sellem) naklettiği
hadisi Ubade kanalıyla zikrettik. Ancak bu hadiste:
"Sizden biri Fatiha
Süresini içinden okusun" ziyadesi bulunmaktadır. Bu konuda sadece Ebu
Kılabe'nin hadisi olsa bile isnadının sahih, ravilerinin kuvvetli ve
hadislerinin meşhur olmasından dolayı yine de huccet sayılırdı. Sahabilerden
olan bir ravi de mutlaka güvenilir olur. Kendisinin ve kendisine mutabaat eden
kişinin hadisinde Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) imama uyan
kimselerin neden okumayacağı, okuduğu zaman da neden okuyacağı ve yaptığı
yasaklamanın açıklaması yapılmıştır. Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
bu konuda genelolarak (imam, cemaat ve tek başına olmak üzere) hüküm vermiştir.
Doğruya ulaşmak Allah sayesindedir.
Bazı kimseler kendi
görüşleri yönünde alimlerden bir şeyler nakletmiştir. Onların görüşü de, bunun
hilafına fakihlerin bu konuda ihtilaf ettikleri şeyleri toplayanların
kitaplarında zikredilmiştir. Biz de onlardan bir gruptan bizim görüşümüz
yönünde rivayetlerde bulunduk. Bunlardan bazıları Urve b. Zübeyr, Said b.
Cübeyr, tabiindan Evzai ve fakihlerden başkasıdır. Bazılarından da Şafii'nin
el-Kadim' deki görüşü yönünde rivayetlerde bulunduk. Ancak bu adamın böyle icma
etmeyi nasıl caiz gördüğünü bilmiyorum. Zira kendisi bir rivayetinde başka bir
rivayetine muhalefet etmiştir. Bu bölümde zikredilen zayıf haberlerden dolayı
yine bu bölümde zikredilen sahih haberleri bırakmayı nasıl helal kıldığını
bilmiyorum. Yine Ubade, Ebu Hureyre ve başkasının, tek başına namaz kılan
kişinin Fatiha Sılresini okumasının vücılbu konusundaki hadislerini nasıl
Süfyan b. Uyeyne'nin tevili yönünde değerlendirmiştir bilmiyorum. Zira kendisi
tek başına olsun veya olmasın Fatiha Süresinin okunmasını vacip olarak
görmemiştir. Süfyan b. Uyeyne ise vacip görmüştür. Bütün haberlerde de vacip
olduğu görülmektedir.
Tabiundan görüşünü terk
etmekten dolayı özür beyan etmiş ve böylesi bir şeyin Kitab'ı sünnet ile nesh
etmek olduğunu söylemiştir. Zira Yüce Allah: "Kur'an'dan kolayınıza geleni
okuyun"[Müzzemmil 20] buyurmaktadır. Başka bir şeyle Kitab'ı nesh etmekte
caiz değildir ki bu da usul ilmine göre kendisinin cahilliğini göstermektedir.
Zira ayet, sürenin başlangıcında zikredildiği gibi gece namazının vücübunu ne
sh etmek üzere inmiştir. Bu, ilim ehli arasında bilinen meşhur bir şeydir. Bu
konuda başka yerde de haberler zikrettik.
450- Kays b. Ebi Hazım
der ki: Basra'da İbn Abbas'ın ardında namaz kıldım. İlk rekatta Fatiha Süresini
ve Bakara Süresinin ilk ayetini okudu. Sonra rüküya (ve secdeye) gidip kalkınca
Fatiha Süresi ve Bakara Süresinin ikinci ayetini okudu. Sonra rükü (ve secde)
yapıp namazı bitirince bize dönüp şöyle dedi: "Yüce Allah;
"Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun''[Müzzemmil 20] buyuruyor."
Ali ed-Darekutni der ki:
Hadisin senedi hasendir.
"Kur'an'dan
kolayınıza geleni okuyun''[Müzzemmil 20] buyruğunun Fatiha Süresinden sonra bir
şeyler okumak olduğunu söyleyen kimse için bir önceki rivayette huccet vardır.
Doğrusunu da Allah bilir. Sonra: "Kolayınıza geleni''[Müzzemmil 20]
buyruğu ile bir ayet ve daha fazlası kastedilmektedir. "Sana da, insanlara
gönderileni açıklayasIn diye Kur'an'ı indirdik. Belki düşünürler"[Nahl 44]
buyruğunda olduğu gibi açıklayıcı olan Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
bu konuda Yüce Allah'ın Kitabı'nda kastedilenleri bize açıklamıştır.
"Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun"[Müzzemmil 20] buyruğu ile
Fatiha Süresini okumayanın namazının olmadığı kastedilmektedir. Bunu da eza
fidyesi hakkında: "(İçinizden her kim hastalanır veya başından rahatsız
olur da tıraş olmak zorunda kalırsa) fidye olarak ya oruç tutması, ya sadaka
vermesi, ya da kurban kesmesi gerekir"[Bakara 196] buyruğunda olduğu gibi açıklayabiliriz.
Oruç da bir gün ve daha fazlası ile olur. Ancak Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) bu orucun üç gün olduğunu bildirmiştir. Sadaka da yoksula bir hurma
ve daha fazla vermek ile olur. Ancak Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
bu miktarın da üç sa' olduğunu ve altı yoksula verilmesi gerektiğini
bildirmiştir. Kurban ise kanın akıtılması ile olur. Ancak Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir koç kesilmesi gerektiğini bildirmiştir.
Yüce Allah temettü haccı
kurbanı konusunda da: "Kolayına gelen bir kurban kesmek gerekir''[Bakara
196] buyurmaktadır. Cuma konusundaki hadis ve lügat delili ile (mantıken)
kurbanın bir tavuktan veya bir yumurtadan olabileceği anlaşılmaktadır. Ancak
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu kurbanın bir koç olduğunu
bildirmiştir. Kur'an'da bu şekilde birçok örnekler vardır. Fakat akıl sahipleri
için bu örnekler yeterlidir. Yani bu şekilde aslında biz Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) açıklamaları ile amel etmeliyiz.
Doğruya ulaşma ve günahlardan
korunma, Allah'tandır. Biz de Allah'ın muvaffakiyeti ve günahlardan koruması
ile bu konuda Kur'an'da ve sünnette olan şeyi söylemekteyiz. Kişi Kur'an'ı
delil sayarak namazında kolayına geleni okumalıdır. Allah Resulü'nün
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) sünnetini delil sayarak da her re katta
okumalıdır. Yani Kur'an'dan kolayına geleni oku emrinden sonra her namazında
Kur'an okumalıdır. Fatiha Süresinin okunması konusuna gelince; Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) beyanı ve Yüce Allah'ın, Resulü'nün (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) diliyle bildirmesi ile Fatiha Suresinin namazın rüknünden
olduğunu görmekteyiz. Bu sebeple her rekatta okunmalıdır.
Zühri'nin, Mahmud b.
er-Rabi' kanalıyla Ubade'den olan rivayetlerine ve Ebu Hureyre ile başkasının
rivayetlerine dayanarak imam olsun, cemaat olsun, tek başına olsun Fatiha
Suresini her kişinin okuması gerektiğini söylemekteyiz. Ubade ve başkasının
rivayetlerine dayanarak imama uyan kişinin kıraati kısaltarak sadece Fatiha
Suresini okuması gerektiğini söylemekteyiz. İmamın kıraatini dinlemeyip susmaya
gelince; Kur'an'dan ve sünnetten anladığımız imama uyan kişinin Fatiha Suresini
ve başka bir sureyi okurken sessiz okumasıdır. Ya da Fatiha Suresini imamın
susması zamanında okumasıdır ki imamın okumasını dinlemiş olur. "İmamı
olan kişi için, imamın kıraati kendisi için de kıraattir" buyruğuna
gelince; imamın kıraati cemaatin kıraati yerine de geçer. İmamın açıktan
okuması cemaatin açıktan okuması yerine de geçer. Bu sebeple cemaat olan kişi,
imam açıktan okurken onunla birlikte açıktan okumasına gerek yoktur. Veya
cemaatten birinin imam rükuda iken gelmesi yani imam la birlikte kıyamda
durmamış olması durumunda imamın kıraatinin onun kıraati yerine geçmesidir. Bu
konudaki ayetleri ve rivayetleri ele alan kişinin bunların bir kısmını bırakıp
bir kısmı ile amel etmesi daha uygundur. Bizi muvaffak kılan Allah'a hamd
olsun. Bize Kitab'ı ve Resulü'nün sünneti yolunda gitmeyi nasip eden Allah'a
şükürler olsun.
Ebü Abdillah el-Hafız,
Tarih'te şöyle demiştir: Ebu'l-Hasan el-Hatimi el-Fakih'in bildirdiğine göre
Ebü Zeyd el-Fakih el-Mervezi şöyle demiştir: "Rüyamda Allah Resulü'nü
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), Macan'ın alt tarafında gördüm. Sanki kıble
tarafı duvarına yaslanmış idi. Ben ve Ebu'l-Fadl el-Haddadi de önünde
durmaktaydım. Kendisine: ''Ey Allah'ın Resulü! Senin: "Fatiha Süresini
okumayanın namazı yoktur" buyurduğun nakledilmektedir. Senden nakledilen
bu rivayet doğru mudur?'' dediğimde: ''Evet'' karşılığını verdi."
Ebu'l-Hasan el-Hatimi
el-Fakih der ki: Bunun üzerine Ebu'l-Fadl elHaddadi'ye: "Artık dikkat et!
Eğer buna muhalefet edersen küfretmiş olursun. Zira bu hadisin sahih olmadığını
söylerdin. Şimdi Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bunu sana kendi dili
ile söyledi" dedim.
Bu konudaki kıyaslara
dair bir fasıl: Bize imam Ebu'l-Feth Nasır b. elHüseyn el-Umeri, imam
Ebu't-Tayyib Sehl b. Muhammed b. Süleyman'dan bu konuyla ilgili kendisine delil
kabul ettiği kıyaslamalar hakkındaki görüşlerini aktarmıştır: Arkasında
cemaatın olduğu imama namazın amellerinden ne vacip olursa arkasındaki kişiye
de ovaciptir. Yalnız namaz kılana bu amellerden ne farzsa imamın arkasında
kıldığında da aynısı farzdır. Cemaat namazına geç gelen kişinin, imama rüku
halinde iken yetiştiğinde kaçırmış olduğu kıraatı yerine getirmesi gerekir.
Cemaat namazına bu şekilde yetişmiş kişi, o namazın faziletini ve mertebesini
elde etmiş olmakla birlikte bu durumu onun üzerindeki kaçırdığı kıraatın
farzlığını düşürmez. Çünkü yalnız kıldığında normalde bu durumda iken kıraat
yapmaktadır.
Muhammed b. İsmail
el-Buhari'nin kitabında okuduğuma göre bununla ilgili sunduğu delillere karşı
kendisine: "İlim ehli ve siz, imamın, cemaatin bir farzını üstlenemeyeceği
konusunda ittifak ettiniz ve: "Kıraat farzdır. İmam, açıktan okuduğu zaman
da gizli okuduğu zaman da bu farzı cemaatin yerine de yerine getirmiş olur.
Ancak imam, sena, tesbih ve Tahiyyat gibi sünnetleri cemaatin yerine
üstlenemez" dediniz. Siz bununla farzı, sünnetten daha önemsiz saydınız.
Sana göre farz, nafileyle kıyas yapılamaz ve farz nafileden önemsiz sayılamaz.
Farz, kendisine benzeyen
farzla kıyas edilir. Kıraatı; hepsi farz olan rükü, secde ve teşehhüd ile kıyas
yapacak olursan bunların hepsi farzdır." Sonra, farzın farzla kıyas
yapılabileceğini söyleyenler, bunlardan bir farz konusunda ihtilaf ettiler.
Beyhaki der ki: İmama
rükuda yetişen, kıyama yetişip kıraat yapmadıkça o rekata yetişmiş sayılmaz.
Ebü Hureyre'den nakledildiğine göre: "İmama kıyamdayken yetişmedikçe o
rekata yetişmiş sayılmaz" dediği nakledilmiştir. Başka bir rivayette ise:
"Cemaate rükudayken yetişirsen, o rekata yetişmiş sayılmazsın" dediği
nakledilmiştir.
Buhari der ki: Ebü Said
ve Hz. Aişe: "Fatiha Süresini okumadan rükuya gitmeyin" demişlerdir.
Buhari der ki: Ebü
Katade, Enes ve Ebü Hureyre'nin bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem): "Namaza gittiğiniz zaman yetiştiğiniz rekatları kılın,
yetişemediğinizi de tamamlayın" buyurmuştur. Resulullah'ın da (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) buyurduğu gibi kıraate ve kıyama yetişemeyenin bunları
tamamlaması gerekir. Buhari Yahya b. Ebi Süleyman en-Medeni ve Yahya b.
Humeyd'in: "Rükuya yetişen rekata yetişmiş olur" şeklindeki
rivayetlerini zayıf bulmuştur.
Ebü Abdillah el-Hafız'ın
şöyle dediğini işittim: Ebü Bekr Ahmed b. İshak b. Eyyüb ed-Dubal'nin:
"Kişi rükuya yetişmekle rekata yetişmiş sayılmaz" şeklinde fetva
verdiğini işittim. Şafii ise; Hz. Ebü Bekr, Zeyd b. Sabit, İbn Mes'üd, İbn Ömer
ve İbnu'z-Zübeyr'in rivayetlerine dayanarak rükuya yetişenin o rekata yetişmiş
sayılacağını söylemiştir.
İmama rükuda yetişenin
durumuna kıyas yaparak, imama uyandan kıraatin düşeceği söylenemez. Çünkü
rükuda yetişene verilen bu ruhsat buna kıyas edilemez. Muhammed b. İsmail
el-Buhari'nin sözü de bu manadadır. Eğer bu konuda icma olsaydı, rükuya
yetişenden diğer farzlar da düşerdi. Ancak bu konuda icma yoktur. İmama rükuda
yetişenin, tekbir getirirken kıyamda durması kıyam için yeterlidir.
İmamın kıyamda durması,
rükuda yetişenin kıyamı yerine geçmez.
Aynı şekilde imamın kıraati,
namaza imamla başlayanın kıraati yerine geçmeyeceği gibi rükuda yetişenin
kıraati yerine geçmez. İmama kıyamda yetişen, kıraate yetişmiş sayılır ve bu
kişi okumak zorundadır. Farz olan bir şeyi kaçıranın cemaat sevabından mahrum
olacağını iddia edenlerin bu sözü meseleyi anlamadıklarını gösterir. Çünkü
namazın son rekatının rükuunda imama yetişen, cemaatin sevabına yetişmiş olur
ve namazın kalan rekatlarında kıraat yapar. İmama teşehhüdde yetişip niyet
ederek imama uyan, imam selam verince, kalkıp bütün namazında kıraat yapar ve
bu durumda Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bildirdiği üzere cemaat
sevabını alır. Cemaatle namaz ya sünnet veya farz-ı kifayedir. Kıraat ise
farz-ı ayndır ve zaruret olmadıkça farz olmayan bir şey için terk edilemez.
Cemaat, namazdaki zikirleri imamla birlikte yaparken, yetiştiği takdirde farzda
da aynı şeyi yapmaması düşünülemez. Tek başına namaz kılmakla imamın ardında
namaz kılmak arasındaki fark, kıraatin imama uyandan düşmesidir diyenlerin bu
görüşü doğru değildir. Çünkü tek başına namaz kılmakla imama uyarak kılmak
arasındaki farz niyettir. Çünkü imama uyan, namazın tertibinde, fiillerinde ve
farz olsun nafile olsun diğer zikirlerde de imama uyar. İmama uyanın açıktan
okumayı ve sehiv secdesine niyeti terketmesi namazına zarar vermez. Çünkü imama
uyanların açıktan okuması, imamın ve diğer cemaatin kıraati karıştırmasına
sebep olabilir. Açıktan okumak farz değil, gayr-ı müekked sünnettir. Bu
sebeple, imamın sehiv secdesine niyet etmesinin yeterli olması gibi, imamın
açıktan okuması yeterlidir. Sehiv secdesini rüku ve secdeyle kıyas yapacak
olurlarsa deriz ki: Sehiv secdesi, rüku ve secde gibi farz değildir. İmama
uymak ise farzdır. Kıraat vaciptir ve imkanı olanın bunu terketmesi caiz
değildir.
Eğer Kur'an okumayı
bilen okuma bilmeyen (ümmi) bir imama uyarsa bu namaz caizdir. Çünkü o namazın
kıraatı için bir ayetin okunması yeterlidir. Sizin nezdinizde (iki rekat namaza
eş görülen) cuma hutbesinde bir tesbih, bir hamd (yani Sübhanallah veya
Elhamdulillah) demek te yeterlidir. Bu ikisi de zikir sayılır ve bunun uzun
olması gerekmez. Diğer taraftan hutbe, ne yalnız kılana, ne de cuma namazındaki
cemaate vacip değildir. Kıraat ise yalnız namaz kılana vacip olduğu gibi mümkün
olduğunca cemaate de vaciptir. Cuma namazı cemaati hutbe işinde imama ortak
olamaz. Ondan dolayı o namazın tüm zikirlerinde de ortak olmaz. Namazın kıyam
ve başka faaliyetlerinde cemaat imama ortak olur. O yüzden cemaatın imama
namazın tüm zikirlerinde gücü yettiğinde ortak olması caizdir.
Netice olarak imamın
arkasında kıraat yapılmasını vacip sayan görüş sahibi, bu durumda kıraatı terk
eden kişiye o namazı veya kıraatını kaçırdığı rekatı iade etmesini vacip kılar.
İmamın arkasında kıraatı vacip kılmayan görüş sahibi, imamın arkasında
okuyamayan kimseye o namazın iadesini vacip kılmadı, çünkü asıl kural kıraat
konusunda vacipliktir. Kıraatın cemaate vacip olduğuna kail olan kişi, esas
yani temel üzerine delil kurmuştur. Kıraatın cemaaten düştüğüne kail kişinin
delil getirmeye ihtiyacı olur. Çünkü namaz, esas olarak niyabet ve vekaleti
kabul etmez. Namazın rükünlerinden birinde vekalet kabul eden görüş sahibi,
onunla namazın esasına karşı çıkmış olur. Çünkü ibadet iki kısımdır ki
bunlardan biri vekaleti kabul etmez, abdest, namaz ve iki görüşten birine göre
oruç gibi. Diğeri ise o vekaleti kabul eder; hac, umre, zekat ve diğer bir
görüşe göre oruç gibi. Doğruya ulaşmak Allah sayesindedir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
DİRİLİŞ VE KIYAMET: Mahşer’de Şefaat