BEYHAKİ KÜLLİYATI |
ZÜHD |
ANA SAYFA
Kur’an Hadis Sözlük Biyografi
Vera ve Takva
821- Sa'd b. Ebi
Vakkas'ın bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurmuştur: "Fazla ilim benim için fazla ibadetten daha hayırlıdır. En iyi
dindarlığınız da ve ra (günah korkusu) sahibi olmanızdır. "
[-] Hakim 314 [Zehebi:
Buhari ve Müslim'in şartınca SAHİH]
822- Ebu Hureyre der ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), şöyle buyurdu: "(Şüpheli
şeylerden) sakınan kişi ol, böylece insanların en abidi olursun. Kanaatkar ol,
böylece insanların (Allah'a) en şükredeni olursun. Kendi nefsin için sevdiğini
insanlar için de sev, o zaman mümin olursun. Komşularınla iyi komşuluk et, o
zaman (hakkıyla) müslüman olursun. Sana komşuluk edenlere iyi davran."
Muharibi'nin rivayetinde:
"Komşularınla iyi
komşuluk et, o zaman (hakkıyla) müslüman olursun. Az gül, zira çok gülmek kalbi
öldürür (katılaştırır)" ibaresi geçmiştir.
823- Vuheyb b. el-Verd
der ki: "İnşa edeceğin şeyi üç temel üzerine inşa et: Zühd, vera ve niyet.
Eğer temeli bunlar dışında bir şeyle yaparsan bina çöker."
824- Vuheyb b. el-Verd
der ki: "Kimde şu üç şeyolmazsa amelinden bir şey beklemesin: Kendisini
Allah'ın haram kıldığından koruyacak vera, sefihi kendisinden uzaklaştıracak
hilim ve insanlara yumuşak davrandıracak güzel ahlak."
825- el-Kettani der ki:
"Bu yola girenin dört şeye ihtiyacı vardır: Kendisini koruyacak bir hal,
ona yol gösterecek ilim, haramdan koruyacak vera ve kendisiyle ünsiyet kuracağı
zikir."
826- İbn Mes'üd der ki:
"İmanın varacağı yer veradır. Kişinin dininin en faziletli hali, zihninin
Allah'ı zikirden başka şeyle meşgul olmamasıdır. Yüce Allah'ın semadan yere
indirdiğine razı olan inşallah Cennete girer. Cenneti isteyen ise ondan şüphe
etmez ve Allah'a itaatte hiçbir kınayıcının kınamasından korkmaz."
827- Aynı hadis başka
bir kanalla: "Allah'a itaat ederken hiçbir kınayanın kınamasını
önemsemez" ibaresiyle nakledilmiştir.
828- Tavus der ki:
"İslam bir ağaç gibidir. Gövdesi şahadet, dalları şu ravi der ki: Tavus
burada dallarının ne olduğunu söyledi- meyvesi de veradır (günah korkusudur).
Meyvesi olmayan bir ağaçta hayır olmadığı gibi vera sahibi olmayan bir insanda
da hayır yoktur." [-] Abdurrezzak 11/161
829- Katade der ki:
Abdullah b. Mutarrif: "İki adamla karşılaşacaksın. Bunlardan birinin namaz
ve orucu daha çoktur; ancak Allah katında diğeri bundan çok daha üstündür"
dedi. Ben: "Bu nasılolur ey Ebu Cuzey?" diye sorunca: "Allah'ın
haramlarından daha çok sakındığı için" cevabını verdi. [-] Ahmed b. Hanbel, Zühd (s. 240, 243)
830- Malik der ki: Bir
adam Said b. el-Müseyyeb' e: "Ey Ebü Muhammed! Şunların yaptığını yapacak
gücümüz yoktur" deyince, İbnu'-Müseyyeb: "Onlar, sizin
yapamayacağınız neyi yapıyorlar?" diye sordu. Adam: "Öğle ile ikindi
arasında namaz kılmaya devam ediyorlar" deyince, İbnu'l-Müseyyeb:
"İbadet, Allah'ın emirlerini tefekkür etmek ve dininde vera sahibi
olmaktır" dedi.
831- Cabir anlatıyor:
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanında bir adam ibadet ve gayretiyle;
başka birisi ise Allah'ın hakkını gözetme konusunda anılınca Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Hiçbir şey, Allah'ın
hukukunu gözetmeye denk olamaz."
[-] Tirmizi 2519
832- Dahhak der ki:
"Yetiştiğim hocalanmın sadece verayı öğrendiklerini gördüm."
833- Ebu Süleyman
ed-Darani der ki: "(Yüce Allah'tan) korkmak zühdün başlangıcıdır, kanaat
ise rızanın başlangıcıdır."
834- İbrahim b. Edhem
der ki: "Günaha girme korkusu, kişiyi dünyada zühde götürür; zühd ise onu Yüce
Allah sevgisine ulaştırır."
835- Zünnun der ki:
"Müridin önce asli olan şeyleri sağlamlaştırması, sonra fer'i şeyleri
istemesi gerekir. Verayı hayatına hakim kılmayan kişi nasılolur da zühdü ister.
Tövbe etmeden önce nasıl vera sahibi olmayı ister. Rızayı isteyen nicelerini
görürsün ki; kanaatin ne olduğunu bilmez."
836- İbrahim b. Beşşar
bildiriyor: İbrahim b. Edhem'e: "Vera (günah korkusu), neyle kemale
erer?" diye sorulunca, şöyle karşılık verdi "Tüm insanları kalpten
çıkarıp atman ve kendi günahlarınla uğraşıp onların günahlarını bırakmandır.
Zelil bir kalpten, Celil olan Allah için güzel söz söylemeye bak. Günahını
düşünüp Rabbine tövbe et. İşte o zaman ve ra kalbine yerleşir. Rabbinden başka,
kimseden bir şey bekleme."
837- İshak b. İbrahim b.
Şeyban, babasının kendisine şöyle dediğini bildiriyor: "Evladım! İlm-i
zahiri edeb için öğren, verayı dahili edeb için kullan. Sakın hiçbir meşgale
seni Allah'tan alıkoymasın. O'na sırt çevirdikten sonra, tekrar O'na yönelen az
değildir."
838- İshak der ki:
Babama: "Nasıl vera sahibi olurum?" diye sorunca: ''Helal yiyerek ve
fakirlere hizmet ederek" cevabını verdi. Ben: "Fakirler
kimlerdir?" diye sorunca: "Bütün insanlar fakirdir. Hizmet
edebileceğin hiç kimseyi ayırma ve bu konuda sana olan iyiliğini bil"
cevabını verdİ.
839- Abdullah
el-Muallim, Ebu Osman el-Mağribi'ye: ''Veranın (şüpheli şeylerden sakınmanın)
ölçüsü nedir?" diye sorunca: "Şeriat emreder ve yasaklar, kişi uyar
veya muhalefet eder" cevabını verdi.
840- Abdullah b.
es-Sindi der ki: Yunus b. Ubeyd'e bir adam gelerek:
"Sen Yunus b. Ubeyd
misin?" diye sorunca: "Evet" cevabını verdi. Adam:
"Seni görmeden beni
öldürmediği için Allah'a hamd olsun" deyince Yunus: "Ne
istiyorsun?" diye sordu. Adam: "Sana bir şey sormak istiyorum"
dedi. Yunus: "istediğini sor" deyince adam: "Veranın gayesi
nedir?" diye sordu. Yunus: "Her an nefsi hesaba çekmek ve şüpheli her
şeyden uzak durmaktır" cevabını verdi. Adam: "Zühdün gayesi
nedir?" diye sorunca ise: "Rahatlığı terk etmektir" cevabını
verdi.
841- Ebu Ali Hasan b.
Ali ed-Dakkak der ki: "itaatin aslı veradır. Veranın aslı takvadır.
Takvanın aslı nefis muhasebesidir. Nefis muhasebesi, korku ve ümittendir. Korku
ve ümit, marifettendir. Marifetin aslı da, ilim ve tefekkürün dilidir."
842- Ebu Ali Hasan b.
Ali ed-Dakkak der ki: "Tartısı olmayanın hesabı da olmaz. Hesabı olmayan
Allah'ın alemlerdeki zuhur ve tecellilerini göremez. Allah'ın alemlerdeki zuhur
ve tecellilerini göremeyenin de nasibi olmaz."
843- Ebu'l-Abbas b. Ata
der ki: "Ye ra sahiplerinin verası, zerre ve hardalın zikredilmesinden,
Rabbimizin, her an, her söz için hesaba çekeceğini bilmelerinden doğmuştur.
Bundan daha zoru da zerre miktarınca ve hardal tanesi kadar şeyden bile hesaba
çekmesidir. Bu şekilde hesaba çekecek olandan mutlaka sakınmak gerekir."
844- İbrahim el-Havvas
der ki: "Yera korkunun delili, korku marifetin delili, marifet te Allah'a
yakınlığın delilidir,"
845- Yunus b. Ubeyd der
ki: Üç söze hayret ettim. Bunlardan biri Muvarrik el-İcli'nin şu sözüdür:
"Kızgınken söylediğim her şeyden razıyken pişman oldum." Bir diğeri
Muhammed b. Sirin'in şu sözüdür: "Hiç kimseyi dünyalık için kıskanmadım.
Eğer bu kişi cennete doğru giden biriyse nasıl dünyalık bir şey için onu
kıskanınm. Eğer bu kişi cehennemlikse, cehenneme doğru giden birini nasıl
kıskanırım." Üçüncüsü ise Hassan b. Ebi Sinan'ın şu sözüdür: "Benim
için veradan daha kolay bir şey yoktur. Bir şeyden şüphelenirsem onu terk
ederim."
846- Süfyan (es-Sevri)
der ki: "Zühd sahibi ol. Allah sana dünyanın ayıplarını gösterir. Vera
sahibi ol. Allah hesabını kolaylaştırır. Sana şüphe vereni bırak, şüphe
vermeyeni tercih et. Şüpheyi kesin olanla sav. Böylece dinine en sağlam şekilde
tutunmuş olursun."
847- Mutarrif der ki:
Rabbimin kıyamet günü bana "Ey Mutarrif, Neden yapmadın?" diye
sorması; "Ey Mutarrif, Neden yaptın?" demesinden iyidir.
848- Yahya b. Muaz der
ki: "Vera; şüpheli her şeyden kaçınmak, her şüpheliyi terk etmek ve
Allah'ın emirlerini tevile kalkışmadan uygulamaktır. "
849- Abdullah b. Durays
der ki: Yunus b. Ubeyd'e bir adam gelerek: "Vera'nın gayesi nedir?"
diye sorunca: "Şüpheli her şeyi terk etmek ve her an nefis muhasebesi
yapmaktır" cevabını verdi. Adam: "Peki zühdün gayesi nedir?"
diye sorunca ise: "Rahatlığı terk etmektir" cevabını verdi.
850- Şah el-Kirmani der
ki: "Takvanın alameti vera, veranın alameti ise şüpheli şeyleri terk
etmektir."
851- Seri es-Sekati:
"Şehvetleri terk etmeye karşı ancak şüpheli şeyleri terk etmekle güç
kazanılır" dedi.
852- Eş'as et-Temimi'nin
bildirdiğine göre Dahhak b. Muzahim'e kardeşlerinden bir kişi şöyle yazdı:
"Bana kula lazım olan şeyleri kapsayan bir mektup yaz." Dahhak adama
şöyle cevap yazdı: "Tek ve Kahhar olan Allah bazı amelleri üstün
tutmuştur. Bunlar kullarına farz kıldığı şeylerdir ve kulları bunlardan hesaba
çekecektir. Kim gönülden iyilik yaparsa, karşılığını görür. Doğrusu Allah
şükrün karşılığını verendir ve bilendir. Allah bazı şeyleri helal bazı şeyleri
haram kılmıştır. Ancak bunların dışında gönülleri rahatsız eden şüpheli şeyler
vardır. Gönlünü rahatsız eden şeyi bırak. Allah'ın helal kıldığını al,
haramlarından sakın. Allah bizi ve seni sakınanlardan eylesin."
853- Zünnun der ki:
"Üç şey veranın alametlerindendir: Mala ve bedene zarar verme ihtimaline karşılık
şüpheli şeyleri terk etmek, farzlarda eksiklik olur endişesiyle fazlasını
yapmak için çalışmak ve kalbin bozulmasından korkarak faydasız şeyleri terk
etmektir."
854- Ebu Amr el-Mervezı
der ki: "İthamları çok olanın sakınması güçlü olur. Sakınması güçlü olan
ise, şüpheli şeyleri daha kolay reddedip şüpheli olmayanı kabul eder."
855- İsmail b. Muaz der
ki: Kardeşim Yahya b. Muaz: "Yüce Allah, aklına geldiğinde bile
günahlardan uzak durmaya çalışan kişinin ihtiyaçlarını aklına gelmesiyle (dile
getirmeden) karşılar" dedi.
856- Yahya b. Muaz der
ki: Ve ra iki çeşittir: Zahirde ve ra ve batında vera. Zahirde olan vera, ancak
Allah'ın yardımıyla hareket eder. Batında olan veraya gelince, kalbine ondan
başka bir şey giremez."
857- Şibli der ki:
"Vera, Allah'tan başka her şeyden uzak durmaktır,"
858- Seri dedi ki:
"Bir zamanlar dört tane vera ehli vardı; Huzeyfe elMar'aşı, İbrahım b.
Edhem, Yusuf b. Esbat ve Süleyman el-Havvas. Bunlar vera konusunda çok dikkatli
idiler, meselelerle baş edemediklerinde daha az ile kanaat etmeye veya
alçakgönüllülüğe yöneldiler."
859- Ebü Bekr Muhammed
b. Ali el-Kettani der ki: "Vera; edepli olmak ve nefsini günahlardan
korumaktır."
860- Ebü Osman el-Ademi
der ki: İbrahim el-Havvas'a verayı sorduğumda şöyle cevap verdi: "Kulun
kızgın olsun sakin olsun sadece hakkı söylemesi ve önemsediği tek şeyin,
Allah'ı razı edecek şeyler olmasıdır."
861- İshak b. Halef der
ki: "Konuşurken vera sahibi olmak altın ve gümüşten daha hayırlıdır.
İdarecilikte zahid olmak ta altın ve gümüşten daha hayırlıdır. Çünkü kişi altın
ve gümüşü idareciliği elde etmek için harcar."
862- Nu'man b. Beşir der
ki: Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurduğunu işittim:
"Helalolan şeyler açıklanmış, haram olan şeyler de belli olmuştur ve ikisi
arasında da çoğu insanın (hükmünü) bilmediği şüpheli şeyler bulunmaktadır. Bu
şüpheli şeylerden sakınan kişi dinini ve onurunu kurtarmış olur. Bu şüpheli
şeylere bulaşan kişi harama düşmüş demektir. Bu kişi de yasak alanın çevresinde
sürüsünü otlatan kişi gibidir ki sürünün yasak bölgeye girmesi çok uzak
değildir. Bilin ki her bir otoritenin bir yasak alanı vardır. Yüce Allah'ın
yasak alanı da haram kıldığı şeylerdir. Bilin ki insan vücudunda bir et parçası
vardır ki iyi olduğu zaman bütün vücut iyi olur. Bu parça kötü olduğu zaman da
bütün vücut kötü olur. Bu et parçası da kalptir."
[-] Buhari (52) ve
Müslim (1599/107).
863- Nu'man b. Beşir'in
bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Helal belli, haram da bellidir. Bunlar arasında şüpheli şeyler vardır.
Bunlardan uzak duran dinini kurtarmış olur. Bunları yapanın, tıpkı hayvanlarını
korunun yanında otlatanın hayvanlarının koruya girmesinden korkulduğu gibi,
harama düşmesinden korkulur."
Müslim bunu
Abdülmelik'ten, o babasından, o da dedesinden rivayet etmiştir.
864- Ebu Katade ile
Ebu'd-Dehma derler ki: Bir defasında bedevilerden birinin yanına geldiğimizde
şöyle dedi: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) elimden tutup
Allah'ın kendisine öğrettiklerinden bana da öğretti ve: ''Allah korkusuyla
(kötü) bir şeyden uzak durduğun zaman Allah ondan daha hayırlısını sana
verecektir'' buyurdu." [-] Ahmed
20739, 20746, 23074
865- İbn Ömer der ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Helal bellidir,
haram bellidir. Öyleyse seni şüpheye düşüren şeyi bırak, şüpheye düşürmeyen
şeyin peşinden git."
866- İbn Ömer'in
bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Helal bellidir, haram bellidir. İkisinin arasındaki şeyler şüpheli
olanlardır. Kim şüpheli şeylerden kaçınırsa dinini en iyi bir şekilde korumuş
olur. Şüpheli şeylere düşen kişinin haramlara düşmesi yakındır. Farkında
olmadan koruluğun etrafında hayvanlarım güden kişinin hayvanlarının koruluğun
içine girmesi yakındır."
Bununla rivayette
Abdullah b. Reca el-Mekki tek kalmıştır.
Görünüşte Ebu Hatim
er-Razi her ikisi kanalıyla İbn Reca'dan, o da Abdullah b. Ömer'den rivayet
etti. Bu, Ubeydullah b. Ömer'in isminin geçtiği rivayetten daha sahihtir.
867- Ömer b. el-Hattab
der ki: "Birine, orucuna veya namazına bakarak değer biçmeyin. Fakat
konuştuğu zaman doğru söyleyip söylemediğine, kendisine emanet verildiği zaman
buna hıyanet edip etmediğine ve dünya nimetlerinin karşısında takvalı olup
olmadığına bakın."
868- Hasan'ın
bildirdiğine göre Ferezdak'ın amcası olan Sa'sa'a b. Muaviye, Hz. Peygamber'in
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına geldi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) ona: "Kim zerre miktarı iyilik yapmışsa onu görür. Kim de zerre
miktarı kötülük yapmışsa onu görür" ayetlerini okuyunca, Sa' sa' a:
"Bu bana yeter. Bu ayetler dışında Kur'an'dan artık bir şey duymasam da
olur" dedi. [-] Ahmed 20593
868a- Ferazdak'ın amcası
Sa'sa'a b. Muaviye anlatıyor: Bir gün Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) yanına girdim ve Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem), "Kim
zerre miktarı hayır yapmışsa, onu görür. Kim zerre miktarı şer işlemişse, onu
görür"[Zilzal 8] ayetini okuduğunu işittim. "Bu bana yeter, bana
yeter. Gerisini dinlemesem de olur" dedim. Ebü Abdillah'ın rivayetinde ise
bu ayeti işitince "Ey Allah'ın Resulü! Bu bana yeter, bana yeter. Bu
ayetler dışında Kur'an'dan artık bir şey duymasam da olur, dedi" ibaresi
geçmiştir.
869- İbrahim et-Teymi der
ki: Bu mescidimizde Abdullah (b. Mes'üd)'un talebelerinden altmış kişiye
yetiştim. Bunların en küçüğü Haris b. Süveyd' dir. Onun, Zilzal Süresini
okuduğunu: "Kim zerre kadar iyilik yaparsa karşılığını görür" ayetine
geldiğinde ağladığını ve: "Bu, pek dakik ve çetin bir hesaptır"
dediğini gördüm.
870- Abbas b. Huleyd
el-Hacrl bildiriyor: Ebu'd-Derda dedi ki: "Uç dost ortamı olmasaydı
dünyada durmak istemezdim." Ona "Bunlar nedir?" deyince şöyle
devam etti: "Eğer ahiret hayatıma hazırlık olsun diye, gece veya gündüz,
yüzümü yaradanıma secde için yere koymasaydım; uzakta olanları özlemeseydim ve
meyve seçer gibi kelime seçerek konuşan insanlarla muhabbet meclisleri.
Takvanın kamil olanı da kişinin zerre kadarlık bir şeyde dahi Allah'a karşı
takvalı (muttaki) olmasıdır. Hatta helal olarak gördüğü bir şeyi haram olabilir
endişesiyle terk etmesidir. Bu ise, onunla haramlar arasında bir engelolur.
Allah kullarına sonunda gidecekleri yeri belirtmiş ve şöyle buyurmuştur: ''Kim
zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür. Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu
görür.'' (Zilzal Sur. 7-8) Bundan dolayıdır ki kaçınmak için hiçbir kötü şeyi
asla küçük görme! Yapmak için de hiçbir iyi şeyi değersiz görme."
871- İbn Sirin
bildiriyor: (Kadı) Şureyh'in bir adama şöyle dediğini işittim: "Ey
Allah'ın kulu! Şüphe duyduğun şeyleri bırakıp emin olduğun şeylerin peşinden
git. Allah'a yemin olsun ki kul şüphe ettiği bir şeyi bıraktığı zaman onun
yokluğunu asla hissetmez." [-] Abdurrezzak
11/308
872- (Kadı) Şureyh der
ki: "Kul şüphe ettiği bir şeyi bıraktığı zaman onun yokluğunu asla
hissetmez."
873- Adiy b. Hatim der
ki: Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Yarım hurmayla olsa bile
(sadaka vermek suretiyle) kendinizi cehennemden koruyun" buyurduğunu
işittim.
Buhari Sahih'inde Şu'be
kanalıyla ve Müslim başka bir yolla Ebu İshak'tan rivavet etti.
874- Ebu Zer der ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bana şöyle buyurdu:
"Her nerede olursan
ol Yüce Allah'a karşı takvalı ol. Yaptığın her kötülüğün ardından hemen onu yok
edecek bir iyilik yap," [-] Tirmizi
1987 ve Darimi 2833
875- Ebu Hureyre der ki:
Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) insanların en değerlisinin kim
olduğu sorulunca: "En takvalı alanıdır" karşılığını verdi. [-] Buhari 3353 ve Müslim 2378
876- Ebü Hureyre
bildiriyor: "Ey Allah'ın Resulü! İnsanların en erdemlisi kimdir?"
diye sorulunca Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "En çok
(Allah'tan) sakınanıdır" buyurdu.
[-] Ahmed, Müsned (2/417)
877- Durre binti Ebi
Leheb der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e: "İnsanların en
hayırlısı kim?" diye sordum. "Rabbine karşı en takvalı olan,
akrabalık bağlarını en çok gözeteni, iyiliği en çok emredeni ve kötülükten en
çok alıkoyanıdır" buyurdu. [-]
Ahmed 27434
878- İbn Abbas'ın
bildirdiğine göre sahabe: "Ey inananlar! Allah'tan, sakınılması gerektiği
gibi sakının"[Al-i İmran 102] ayetiyle ilgili: "Ey Allah'ın Resulü!
Sakınılması gerektiği gibi sakınmak nedir?" diye sordular. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Daima hatırlanması ve unutulmaması, itaat edilmesi ve
isyan edilmemesidir" cevabını verdi. Sahabe: "Ey Allah'ın Resulü!
Kimin buna gücü yeter?" diye sorunca ise, "Allah'a karşı gelmekten
gücünüzün yettiği kadar sakının''[Teğabun 16] ayeti nazil oldu.
879- Ebu'd-Derda'nın
bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir nehrin kenarında
abdest alıp bitirdikten sonra artan suyu nehre boşalttı ve: "Bu (artan)
suyu faydalanacak bir topluluk kullanır" dedi.
880- Ebü Bekr Muhammed
b. İshak der ki: "Hiçbir gece evimde su havuzundan artan suyla
gecelemedim. Bir havuzdan sadece yetecek kadar su alır, sonra artanını havuza
dökeriz."
881- Ebü Zer der ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Ben bir ayet
biliyorum. Eğer insanların hepsi onu tutsaydılar hepsine kafi gelirdi."
"Kim Allah'tan korkarsa, Allah o kimseye (darlıktan genişliğe) bir çıkış
yolu ihsan eder"[Talak 2] ayetini okudu.
[-] İbn Mace 4220 ve Darimi 2767
882- Ebu Hureyre'nin
bildirdiğine göre Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Bazı akrabalıklar bazılarından daha yakın olsa da kıyamet gününde benim
dostlarım muttakiler olacaktır. Onun için diğer insanlar güzel amellerle huzura
gelirken siz dünya malını boynunuzda taşır bir şekilde çıkıp sonra: ''Ey
Muhammed!'' diye benden yardım istemeyin. Zira o zaman ben de ondan şu şekilde
yüz çevirip: ''Olmaz'' diyeceğim" buyurdu ve her iki tarafını da yüz
çevirir gibi döndürdü.
883- Ebu Hureyre der ki:
Bir adam Allah Resulü'ne (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gelip: "Ben bir
yolculuğa çıkmak istiyorum" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) ona: "Sana Allah'tan korkmayı ve her yüksek yere
geldiğinde tekbir getirmeni tavsiye ediyorum" buyurdu. Adam dönüp gidince
de: "Allahım! Yeryüzünü altında dür ve yolculuğunu rahat kıl" diye
dua etti. [-] Tirmizi 3445 ve İbn Mace
2771
884- Ebu Said der ki:
Bir kişi Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gelerek: "Ey Allah'ın
Resulü! Bana tavsiyede bulun" dedi. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Allah'tan kork. Çünkü bu bütün hayırları bir arada toplar"
buyurdu.
885- Urve'nin
bildirdiğine göre Hz. Aişe, Muaviye'ye şöyle yazdı: "Derim ki: Eğer
Allah'tan sakınırsan, seni insanlara muhtac etmez. Eğer insanlardan sakınırsan,
Allah katında sana bir faydaları olmaz. O halde Allah'a karşı takvalı olmayı
elden bırakma."
886- Şa'bi bildiriyor:
Muaviye, Hz. Aişe'ye: "Bana Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den
işittiğin bir hadis yazar mısın" diye bir mektup yollayınca ona şöyle
yazdı: "Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in şöyle buyurduğunu
işittim: Yüce Allah'ın öfkesine rağmen bir şeyler yapanlara, insanların
yaptıkları övgüler kınama gibi gelir."
887- Hz. Aişe'nin bildirdiğine
göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: Yüce Allah'ın
öfkesine rağmen bir şeyler yapanlara, insanların yaptıkları övgüler kınama gibi
gelir."
888- Bu hadis başka bir
kanalla "Kim, Allah'a isyan ederek insanların takdirini kazanmaya
çalışırsa, takdirini kazanmak istediği kişi de kendisini kınar" ibaresiyle
rivayet olunmuştur. Ravisi Kutbe, rivayeten zayıf biridir.
889- Hz. Aişe'nin
bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Allah, kendi rızasını insanların rızasına tercih edeni insanlara muhtaç
etmez."
890- Hz. Aişe'nin
bildirdiğine göre Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"İnsanları gücendirme pahasına Allah'ı razı edeni Allah insanlara muhtaç
etmez. Allah'ı gücendirme pahasına insanları razı edeni Allah insanlarla
başbaşa bırakır." Ebu Ali der ki: "Osman bu hadisi bazen Resulullah'a
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) dayandırmış, bazen dayandırmadan nakletmiştir.
"
891- Bu hadis başka bir
kanalla mevkUf olarak rivayet olunmuştur.
892- Bu hadis başka bir
kanalla merfu olarak ref ve vakf konusunda şüphe olmaksızın rivayet olunmuştur.
Bu, Osman b. Vakıd kanalıyla babasından, o İbnü'l-Münkedir'den, o Urve'den, o
da Aişe'den merru olarak rivayet olunmuştur. Sülemi'nin Sünen'inde geçtiği
gibi.
893- Tevbe el-Anberi der
ki: Salih b. Abdirrahman beni Süleyman b. Abdilmelik ile gönderdiği zaman
Süleyman'ın yanından çıkınca Ömer b. Abdilaziz'in yanına girip: "Salih'ten
bir isteğin var mı?" diye sordum. Ömer şöyle karşılık verdi: "Ona de
ki; Allah'ın kabul edeceği ameller yapmaya bak. Çünkü Allah katında baki olan
şeyler, insanlar arasında da bakidir. Allah katında baki olmayan şeyler ise,
insanlar arasında da baki değildir."
894- Said b. Eşva' der
ki: Yezid b. Seleme el-Cu'fi: "Ey Allah'ın Resulü! Ben sizden birçok hadis
işittim. Ancak sonra öğrendiklerimin öncekileri unutturmasından korkuyorum.
Bana toplu olarak bir şeyler söyleseniz" deyince, Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Bildiklerinle Allah'tan kork" buyurdu. Şihab b.
Abbad hadisi Ebu'l-Ahvas'tan bu şekilde rivayet etmiştir.
895- Yezid b. Seleme
el-Cu'fi der ki: "Ey Allah'ın Resulü! Ben senden birçok hadis işittim.
Ancak sonra öğrendiklerimin öncekileri unutturmasından korkuyorum. Bana toplu
olarak bir şeyler söyleseniz" dediğimde, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Bildiklerinle Allah'tan kork" buyurdu. Ebu'l-Velid'in
rivayeti Said b. Mesruk kanalıyla Said b. Eşva'dandır.
896- Yahya b. Yeman der
ki: İbnu'l-İfriki, Süfyan es-Sevri'ye şöyle yazdı: "Allah'tan korkmam,
dünyanın küçük işlerini bırakıp ahiretin büyük işleriyle meşgulolmam tavsiye
ederim."
897- Ali b. el-Medini
der ki: Ahmed b. Hanbel bana: "Seninle beraber Mekke'ye yolculuk etmek istiyorum,
ama sana katılmamamın sebebi seni usandırmaktan veya benim senden usanmamdan
korkmamdır" dedi. Onunla vedalaştığımda: "Ey Ebu Abdillah! Bana bir
öğütte bulunacak mısın?" diye sordum. Ahmed: "Kalbinde takvanın
olmasına bak ve ahireti her zaman göz önünde bulundur" karşılığını verdi.
898- Sehl b. Abdillah
der ki: "Allah'tan başka yardım edecek kimse yoktur, Resulullah'tan
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) başka delil yoktur, takvadan başka azık yoktur.
Sabretmeden amel olmaz."
899- Asmai'nin, babasından
bildirdiğine göre bir bedevi: "Afiyetinin devam etmesini isteyen Allah'tan
sakınsın" dedi.
900- Hüseyin ez-Zincani:
der ki: "Diller, sermayesi takva olanın karını saymaktan yorulur."
901- Nehracuri der ki:
"Dünya deniz, ahiret sahil, takva gemi ve insanlar ise yolcudur."
902- Süfyan(-ı Sevri)
der ki: Hz, Lokman'ın oğluna şöyle dediği bize ulaştı: "Ey oğulcuğum!
Dünya, içinde birçok insanın boğulduğu derin bir deniz gibidir. Bu denizde
gemin Allah'a olan takvan olsun. Yükün Allah'a iman, yelkenin de Allah'a
tevekkülolsun ki kurtuluşa eresin. Zira aksi takdirde kurtulacağını
sanmıyorum."
Muharibi bunu
Süfyan'dan: "İçin Allah'a imanla doldurulmuş, yelken.: de Allah'a tevekkül
olsun ki kurtuluşa eresin" ibaresiyle rivayet etmiştir.
903- Muhammed b. Ali
el-Kettani der ki: "Dünya imtihan yurdudur, Ahiret ise takva sahiplerinin
yurdudur."
904- Davud et-Tai der
ki: "Allah bir kulu günahkarlık zilletinden kurtarıp takva izzetine
eriştirdiği zaman, bu kulu malı olmadan zengin, çevresi olmadan aziz ve
arkadaşı olmadan da ünsiyet içinde kılar."
905- Ebu'l-Kasım
en-Nasrabazı der ki: Takvanın hedefi haktır. Yüce Allah: "Bu hayvanların
ne etleri ve ne de kanları Allah'a ulaşacaktır. Allah'a ulaşacak olan ancak
sizin O'nun için yaptığınız gösterişten uzak amel ve ibadettir"[Hac 37]
buyurmuştur.
906- Ebü Muhammed
el-Ceriri der ki: "Allah ile arasında olan şeyde murakabe ve takva ile
hareket etmeyen keşif ve murakabe ehli olamaz."
907- Ebu'l-Kasım Cüneyd
b. Muhammed: "Ey inananlar! Allah'tan sakınırsanız, O size iyiyi kötüden
ayırt edecek bir anlayış verir''[Enfal, 29] ayetini açıklarken şöyle demiştir:
"Kişi Allah'tan sakınırsa ona hakkı batıldan ayıracak kabiliyet
verir." Kendisine: "Kişi takva sahibi olursa Allah ona hak ile batılı
ayırt edebilecek kabiliyet verir ve bu kişi hak ile batılı ayırır. Bu özellik
ancak takva sahibine verilir."
Ebu'l-Kasım'a:
"Takva, furkan değil midir?" diye sorulunca şöyle cevap verdi:
"Öyledir. Ancak takva Allah'ın hidayetiyle olurken, Furkfu! sonradan
kazanılan bir şeydir. Kişi takva sahibi olursa, bu takvasıyl2. helalle haramı
bilme ve birbirinden ayırt edebilme özelliğini kazanır."
908- Ebu Osman
el-Mağribi der ki: "Yapısını takva ve ilim üzerine inşa edenin zikirleri
ve fiilleri halis olup hesab etmediği şekilde vera sahibi olur."
909- Ebu Osman
el-Mağribi der ki: Takva, Allah'ın koyduğu sınırlan aşmamaktır. Yüce Allah:
"Allah'ın sınırlarını kim aşarsa, şüphesiz, kendine yazık etmiş
olur"[Talak 1] buyurmuştur.
910- Ebu Ali Hasan b.
Ali'ye: "Takva nedir?" diye sorulunca: "Haram işlemeyi
terketmektir" cevabını verdi. "Ve ra nedir?" diye sorulunca ise:
"Şüpheli şeyleri terk etmektir. Takva seni masiyetten alıkoyan
şeydir" dedi.
Bir kişi: "Takva
nedir?" diye sorunca ise: "Allah'ın, veli kullarının kalbindeki
koruyucudur" cevabını verdi.
911- Ebu Ali Hasan b.
Ali der ki: "Küfür ve nifaktan sakınan yüce Allah'tan, ilme'l-yakın
denilen marifete erişir. Büyük günahlardan sakınan, yüce Allah'tan,
ayne'l-yakin denilen marifete erişir. Küçük günahlardan sakınan ise yüce
Allah'tan, hakka'l-yakin denilen marifete erişir."
912- Ahmed b.
Ebi'l-Havari der ki: Söylendiğine göre Süfyan b. Uyeyne, başının altına ve yan
taraflarına kum yığan Abdullah b. Merzuk'un yanında durup: "Ey Ebu Muhammed!
Kim dünyada bir şeyi
terk ederse, Allah
dünyada ona terk ettiği şeye karşılık başka bir şey verir. Terk ettiğin şeye
karşılık Allah sana ne verdi?" diye sordu. Abdullah şöyle cevap verdi:
"İçinde bulunduğum hale razı olmamı nasib etti." Abdullah'ı Mekke'de
görüp: "Bineğe binerek mi yoksa yürüyerek mi geldin?" diye sorunca:
"İsyankar olan kulun, efendisinin kapısına binekle dönmeye hakkı yoktur.
Eğer yapabilseydim başımın üzerinde gelirdim'' cevabını verdi.
913- Ubey b. Ka'b der
ki: "Kul bir şeyi Allah için bırakırsa, Allah kendisine beklemediği bir
yerden o şeyin daha hayırlı olanını verir. Ancak kul nereden geldiğini
önemsemeyip kendisine helal olmayan bir yolla bir şeyi aldığı zaman Allah
kendisine beklemediği bir yerden o şeyin vebalce daha ağırını gönderir."
914- Yunus b. Ubeyd der
ki: "Şu iki şeyden daha değerli hiçbir şey yoktur: Helal yoldan kazanılmış
para ile kişinin sünnete göre amel etmesi."
915- Yine der ki:
"(Temiz olan) iki türlü dirhem vardır. Biri, sana helal kılınana kadar
Allah tarafından tutulur, helal olunca da sana verilir. Diğeri de, üzerinde
Allah'ın hakkı bulunan ve bundan dolayı da infak ettiğin dirhemdir."
916- Hasan el-Basri der
ki: "Helalolan bir dirhemin nerede olduğunu bilsem onu almak için yolculuk
yapar, onunla un alıp yoğurarak pişirirdim. Sonra bu ekmeği öğütüp yanına
girdiğim hastaya iyileşene kadar içirirdim."
917- Bişr b. el-Haris
der ki: "Kişinin ekmeğinin nereden olduğuna, ailesinin ikamet ettiği
meskenin nereden geldiğine bakıp öyle konuşması gerekir."
918- Sehl der ki:
"Helal, onunla Allah'a isyan edilmeyen şeydir. Halis olan da onunla
Allah'ın unutulmadığı şeydir."
919- Rabah b. Ubeyde der
ki: Hazineden misk çıkarılıp Ömer b. Abdilaziz'in önüne konulunca, kokusunu
almamak için burnunu tuttu. Orada bulunanlardan bir kişi: "Ey müminlerin
emiri! Bunu koklamanın sana ne zararı var?" diye sorunca: "Bunun
kokusundan başka bir faydası var mı ki?" karşılığını verdi.
920- Muhammed b. Yusuf
el-Cevheri der ki: Bir yaz günü Bişr b. el-Haris ile beraber cuma namazı
sonrası yürürken İshak b. İbrahim'in evinin duvarının gölgesine vardık. Ben
Bişr'i duvarın gölgesine doğru iterken o güneşte yürüyordu. Kendi kendime:
"Vallahi ona soracağım; insanın güneşte yürüyerek kendine zarar vermenin
nesi veradır?" dedim ve: "Ey Ebu Nasr! Ben gölgeye gitmen için
zorluyorum, sen ise güneşte yürüyorsun" dedim. Bişr: "Bu kötülük
gölgedir" karşılığını verdi.
921- Mahfuz der ki:
"Önce haramlarda, sonra şüpheli şeylerde, sonra da faziletler konusunda
takvalı olunmalıdır."
922- Ahmed b.
Ebi'l-Havari der ki: Ebu Süleyman, Yüce Allah'ın: "Şüphesiz Allah'ın
kalplerini takva ile imtihan ettiği kimselerdir"[Hucurat 3] buyruğunu
açıklarken: "(Allah) o kalplerden şehvetleri kaldırmıştır" dedi.
Ayrıca Ebu Süleyman bana: "Akşam yemeğinden bir lokma eksik yemem benim
için, o lokmayı yiyip de geceyi başından sonuna kadar ibadetle geçirmemden daha
sevimlidir" dedi.
923- Ebu Hafs der ki:
"Helalolan şeylerde takvalı olmak, helal dışında hiçbir şeye
yaklaşmamaktır."
924- İbn Ata der ki:
"Takvanın bir zahiri, bir de batını vardır. Zahir olanı, Allah'ın koyduğu
sınırlara riayet etmektir. Batını ise niyet ve samimiyettir."
925- Ebu Ali Hasan b.
Ali der ki: "Takva üzere kalmada sabırlı olmak, takva üzerine
takvadır."
926- Ebu Ali Hasan b.
Ali der ki: "Takva, sahibinin koruyucusudur.
İman müminin
koruyucusudur. İlim alimin koruyucusudur. İhsan da iyilikte bulunanın
koruyucusudur."
927- Seri der ki:
"Az sünnet, içine bidat karışmış çok sünnetten daha hayırlıdır. Takvayla
beraber olan amel nasıl az olabilir ki!"
928- Seri der ki:
"İşler üç türlüdür: Doğru olduğunu açıkça anladığın ve yaptığın iş. Yanlış
olduğunu açıkça anlayıp kaçındığın iş. Doğru veya yanlışlığından emin almadığın
iş. Bu şeyi bırak ve işini Allah'a havale et. Delinin Allah olsun ve ihtiyacını
sadece ondan iste."
929- Ömer b. Abdilaziz:
"Takva sahibi kimseye gem vurulmuştur (her istediği şeyi yapamaz)"
demiştir.
930- Hz. Ömer der ki:
"Mümin acele etmez, hayırda yürür, şerde ise durur."
931- Ömer b. Abdilaziz:
"Takva sahibi kimseye gem vurulmuştur (her istediği şeyi yapamaz)"
demiştir.
932- Fudayl b. İyad der
ki: Kişi dilediğiyle oturamaz. Çünkü yüce Allah şöyle buyurur: "Ayetlerimizi
çekişmeye dalanları görünce, başka bir bahse geçmelerine kadar onlardan yüz
çevir."[En'am 68], "Yoksa siz de onlar gibi olursunuz."[Nisa
140] Yine dilediği şeye de bakamaz. Çünkü yüce Allah: "Mümin erkeklere
söyle: Gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler"[Nur 30] buyurmuştur.
Yine kişi bilmediği bir şey konusunda konuşamaz, dilediği şeyi dinleyemez ve
dilediği şeyi yapamaz. Çünkü yüce Allah: "Bilmediğin şeyin ardına düşme;
doğrusu kulak, göz ve kalp, bunların hepsi o şeyden sorumlu olur''[İsra 30]
buyurmuştur.
933- Müzeyyin der ki:
"Kul ancak taleple ilim elde edebilir. Takvaya da ancak ilimle ulaşır.
Zühde de ancak verayla ulaşır. Sabrı da ancak zühd ile elde eder. Şükre de
ancak sabırla ulaşır. Rızaya da ancak şükürle ulaşır. Allah'a da ancak rızayla
ulaşır. Rıza, takdir edilene acı da olsa memnuniyetle razı olmaktır. Şükür,
minneti görmekle kalbin kırılmasıdır. Sabır, nefsi istenmeyen şeylerden
alıkoymaktır. Zühd dünyayı dünyadakilere bırakmaktır. Vera, harama düşmekten
korkarak şüpheli şeylerden uzak durmaktır. Takva, iyiye ve kötüye karşı
duruşunu her zaman devam ettirmektir. İlim, gördüğü şeyin hakikatini bilmektir.
Talep ise Allah'tan başkasını istememektir."
934- Davud b. Ruşeyd der
ki: Yahya b. Main bana şu beyti okudu: .. Malın helali de, haramı da gidicidir
Bir gün geriye sadece günahlar kalacaktır. Kişi ilahına karşı takva sahibi
olamaz
Ta ki YlYeceği ve
içeceğine dikkat edinceye kadar Ta ki sahip olduğu ve eliyle kazandığı şey
helal oluncaya kadar Ta ki konuştuğunda sözleri güzel oluncaya kadar."
Peygamber bunu bize
Rabbinden nutk etti Allah'ın salatı selamı Peygamber'in üzerine olsun."
935- Seri der ki:
"Kurtuluş şu üç şeydedir: Helal yemek, kamil bir takva ve doğru yol."
936- Yusuf b. Esbat der
ki: "Genç kendini ibadete verince İblis şöyle der: "N ereden yediğine
bakın, eğer yediği şey kötü bir yerdense onu bırakın ve onunla meşgulolmayın.
Onunla uğraşmayın; çünkü onun (kötülükte) size ihtiyacı yoktur."
937- (Ebu Muhammed)
el-Cureyri der ki: Sehl b. Abdillah et-Tusteri'nin: "Zühd, yemeğine dikkat
eden kimseye davetsiz olarak girer. Nefsini ve başkasını aldatan kimse doğruluk
yolunun kokusunu bile alamaz" dediğini işittim.
938- Süfyan es-Sevri:
"Dirhemini nereden kazandığına bak ve İstersen namazını son safta durarak
kıl" demiştir.
939- İshak el-Ensari der
ki: Huzeyfe el-Mar'aşı, ön saflara girmek için birbirleriyle yarışan kimselere
bakarak: "Helal yemekte yarışmaları gerekir" dedi.
940- Yunus b. Ubeyd:
"Bir dirhemi bile helalden kazanmakta zorlanıyorum" demiştir. Mes'udi
der ki: "Yunus b. Ubeyd böyleyse acaba bizim durumumuz nedir!"
941- Fudayl der ki:
"Helalinden kazanırken çekilen sıkıntı, yetmiş yıl ibadetten daha
üstündür."
Yine Fudayl: "Terazide
hile yapmak kıyamet günü yüzün kara olmasına sebeptir" demiştir.
942- Sehl b. Abdillah
der ki: "Bizim usulümüz (yolumuz) beş şey (temel) üzeredir. Bunlar
Allah'ın Kitab'ına tutunmak, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
sünnetine uymak, helal yemek, günahlardan sakınmak ve hakları ödemektir."
943- Malik b. Enes
bildiriyor: Rabi' bir arkadaşını yolcu etmek için çıkmıştı. Vedalaşırken
arkadaşı: "Bana nasihatte bulun" dedi. Bunun üzerine Rabi':
"Sana, salih amel işlemeni ve helal şeyler yemeni tavsiye ederim"
dedi.
944- Süleyman b. Harb
der ki: Esved b. Şeyban'dan daha zahid kim vardır. Esved devesiyle hacca gitmiş
ve dönünceye kadar onun sütünden içip binmiştir. Bu sırada başka bir şey
yememiştir. Esved, kendisinin olmayan bir evde otururdu ve bu ev tek odalıydı
ve tavanı yoktu."
945- Cüneyd b. Muhammed
der ki: Bir gün Seri b. Muğallis'in Sevad (Irak) bölgesinden bir şeyler yemeyi,
kişinin bu bölgeden bir şeylere sahip olmasını kerih gördüğünü işittim. Bu
konuda çok dikkatli davranırdı. Aynı şekilde Sevad'ın sebze ve meyvelerinden,
oradan geldiğini bildiği şeylerden elinden geldiği kadarıyla yememeye
çalışırdI. Bir defasında adamın birinin ona Cezıre bölgesinden keçi boynuzu ile
salatalık getirip verdiğini, Seri'nin bunları sevinçle kabul ettiğini gördüm.
Seri, vera konusunda da çok hassastI.
946- Seri der ki:
"Hüseyin el-Pellas'ı çok beğenirim. Hüseyin el-Pellas sadece yemek
artıklarını yerdi."
947- Cüneyd b. Muhammed
der ki: Sednin şöyle dediğini işittim: "Tarsus'ta bir evde idim ve yanımda
kendilerini ibadete veren iki genç vardı. Avluda içinde ekmek yaptıkları bir
tandır vardı. Tandır yıkılınca onu kendi paramla yeniledim. Bunun üzerine (o
gençler) artık onda ekmek yapmaya çekinmeye başladılar."
948- Ali b. Assam der
ki: "Bişr b. el-Haris, Bağdat'ta on yıl kaldı. Bu sırada deniz suyundan iç
er, sultanların yaptırdığı sulardan içmezdi. Bu sebeple boğazından
rahatsızlandı ve kız kardeşinin yanına döndü. Onun bakımını sadece kız kardeşi
yaptı. Bişr yün eğirip satar ve geçimini bundan sağlardı."
Ali b. Assam der ki:
Vuheyb, İbnu'l-Mübarek'e: "Kölen Bağdat'ta ticaret mi yapıyor?"
deyince, İbnu'l-Mübarek: "Hayır, sadece satış yapıyor" karşılığını
verdi. Vuheyb de: "Şimdi orada değil mi ki?" deyince, İbnu'l-Mübarek:
"Aynı havzada bulunan Mısır'da ticaret konusunda ne dersin?" diye
sordu. Vuheyb: "Vallahi Mısır'dan gelen bir yiyeceği asla ağzıma
koymam!" dedi. Ölene kadar da Mısır'dan gelen yiyeceklerden yemedi. Ölene
de kadar da hurma ve benzeri şeyler yedi.
949- Cüneyd b. Muhammed
der ki: Sednin, Ebu Yusuf el-Gasuli'yi anarak şöyle dediğini işittim: Ebu Yusuf
şiir okur ve gazvelere katılırdı. İnsanlarla gazvelere katılıp Rum beldelerine
girdikleri zaman arkadaşları onların kestiklerinden ve yemişlerinden yerdi.
Kendisi yemezdi. Ona: "Ey Ebu Yusuf! Bunların helal olduğu konusunda bir
şüphen mi var?" dediklerinde: "Hayır" derdi. "O zaman
helalden ye" dediklerinde: "Şüphesiz ki zühd helaldedir" derdi.
950- Muhammed b. Davud
ed-Dineveri der ki: Ebu Abdillah b. el-Cella'nın şöyle dediğini işittim:
"Mekke'de otuz yıl ikamet edip te sadece kendi ipiyle ve su kabıyla
çektiğinden başka zemzem suyundan içmeyen birini biliyorum. Bu kişi Halep ve
Mısır kaynaklı yiyeceklerden de almazdı."
951- Seri b. el-Muğallis
der ki: Bir defa acıktım ve yolda oyulmuş bir kabın berrak su ile dolu olduğunu
ve etrafında otların bitmiş olduğunu gördüm. Bunun üzerine kendi kendime:
"Ey Seri! Eğer bu gün yediysen helal yersin, içtiysen helal içersin"
dedim ve atımdan inip o otlardan yedim ve o sudan içtim. Sonra sesini işittiğim
ancak kendisini göremediğim bir kişi bana: "Ey Seri b. el-Muğallis! Bu gün
sana buraya gelen nafaka neredendir?" diye seslendi. Bu çağrı nefsimi
köreltmişti.
952- Muhammed b. Sirin
der ki: Şöyle denirdi: "Müslümanın Müslümanlığı eline para geçince belli
olur,"
953- Hişam'ın
naklettiğine göre Muhammed b. Sirin, seksen bine mal olan bir alışveriş yaptı.
Aldığı mal ile ilgili içine bir kurt düştü ve satmaktan vazgeçti. Onu rahatsız
eden şey faiz değildi.
954- İmran b. Husayn der
ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) arkamdan sarığımı tutup şöyle
buyurdu: "Ey İmran! Allah infakı sever, kısmayı ise sevmez. İnfak edip
yemek yedir ve kısma. Yoksa Allah'ın rızasına ulaşman zorlaşır. Bil ki yüce
Allah, şüpheli ve şehevi şeylerde olgun ve mutmain bir kalple düşünülmesini
sever. Birkaç hurma dahi olsa sadaka verilmesini sever. Bir yılanı öldürmek
için bile olsa cesareti sever." Ömer b. Hafs bunu rivayette tek kalmıştır.
955- Ebu Hureyre'nin
bildirdiğine göre Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabına:
"İnsanların Cehenneme girmelerine en fazla vesile olan şey nedir bilir
misiniz" diye sorunca sahabe: "Allah ve Resulü daha iyi bilir"
cevabını verdiler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "İnsanların
cehenneme girmesine en çok sebep olan şey iki boşluk, yani ağız (dil) ve cinsel
organdır. Peki, insanların cennete girmelerine en fazla vesile olan şey nedir
bilir misiniz?" diye sorunca sahabe: "Allah ve Resulü daha iyi
bilir" cevabını verdiler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"İnsanların cennete girmelerine en fazla vesile olan şey Allah'a karşı
takva ve güzel bir ahlaktır" buyurdu.
956- Muaz b. Cebel der
ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) elimden tutup bir süre yürüdü ve
şöyle buyurdu: "Ey Muaz! Sana Allah'tan sakınmayı, doğru söylemeyi, ahdine
vefa göstermeyi, emaneti sahibine vermeyi, ihaneti terk etmeyi, yetime
merhametli olmayı, akrabalık bağlarını gözetmeyi, öfkene sahip olmayı, yumuşak
sözlü olmayı, selam vermeyi, idareciye bağlı olmayı, Kur'an'ı iyi öğrenmeyi,
ahireti sevmeyi, hesap gününden korkmayı, kısa emelli olmayı, güzel ameller
yapmayı tavsiye ederim. Bir müslümanla sövüşmeni, yalancı birini tasdik etmeni
veya doğru söyleyeni yalanlamanı, adil idareciye isyan etmeni, yeryüzünde fesat
çıkarmanı yasaklarım. Ey Muaz! Her ağaç ve taşın yanında Allah'ı zikret. Gizli
günaha gizli, açıktan işlediğin günaha açıktan olmak üzerE her günahtan sonra
tövbe et."
Esed b. Musa bunu Selam
b. Süleym kanalıyla İsmail b. Rafi'den, Sa'lebe el-Hımsi'den, o da Muaz b.
Cebel'den rivayet etmiştir.
957- Muhammed b. Cubeyr
der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Muaz b.
Cebel'i Yemen'e
gönderirken, Muaz yolculuk için hazırlığını bitirince Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) yanına gitti. Muaz: "Ey Allah'ın Resulü! Gidiyorum, bana
nasihatte bulun" deyince Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona
şöyle buyurdu: "Ey Muaz! Gücün yettiğince Allah'tan sakın ve gücüP.
yettiğince Allah için çalış. Her ağacın ve taşın yanında Allah'ı zikret. Bir
günah işlediğin zaman, gizli günaha gizli, açıktan işlediğin günaha açıktan
olmak üzere tövbe et."
958- Enes b. Malik der
ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i işittim; "Sakınılmaya layık
olan da O'dur, mağfiret sahibi de O'dur"[Müddessir 56] ayetini okudu ve
buyurdu ki: "Rabbiniz şöyle buyurur: ''Sakınılmaya ve benimle birlikte
başka ilahların ortak koşulmamasına layık olan benim! Kim benden sakınır ve
başka ilahları bana ortak koşmazsa onu bağışlamaya da ehil olan benim.''"
Bu, İbnü'l-Mütevekkil'in
lafzıdır. İbn Ebi Kumaş'ın rivayetinde ise ayeti sözünden sonra okumuştur.
Bununla rivayette İbn Ebi Hazm elKutai tek kalmıştır.
959- Ebu Hureyre'nin
bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Her ne kadar kimi nesepler, kimi neseplerden daha yakın olsa da benim
gerçek dostlarım takva sahipleridir."
960- Hz. Aişe'nin der
ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ne zaman minbere çıktıysa, Ey iman
edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının ve doğru söz söyleyin ki, Allah sizin
işlerinizi düzehsin ve günahlarınızı bağışlasın"[Ahzab 71] buyurduğunu
duydum.
961- Mu'temir der ki:
Babamın şöyle dediğini işittim: Tevrat'ta şöyle yazılıdır: "Onu ararsan,
bulursun, ondan sakmırsan, korunursun. İçersen kanarsın. İstişare etmeyen
pişman olur. Fakirlik ise kızL ölümdür."
962- Katade der ki:
Tevrat'ta şöyle yazılıdır: "Ey Ademoğlu! Allah'tan sakın, sonra dilediğin
yerde yat. Eğer Allah'tan sakınırsan Allah tarafından seni her şeyden koruyan
dost ve muhafızın olur." Sonra Katade: "Allah şüphesiz sakınanlarla
ve iyilik yapanlarla beraberdir"[Nahl 128] ayetini okudu.
963- Süheyl b. Ebü
Salih'in babasından bildirdiğine göre bir adam Ebü Hureyre'ye: "Takva
nedir?" diye sorunca, Ebü Hureyre: "Dikenli bir yolda yürüdün
mü?" karşılığını verdi. Adam: "Evet" cevabını verince, Ebü
Hureyre: "Ne yaptın?" diye sordu. Adam: "Dikeni gördüğümde ondan
uzaklaştım veya üzerinden aştım ya da değmeden yanından dolandım" cevabını
verince, Ebü Hureyre: "İşte takva budur" dedi.
964- Ömer b. Abdilaziz
şöyle derdi: "Allah'tan sakınmak, gündüz oruç tutup gece namaz kılmak ve
başka şeylerde ise dikkatsiz olmak değildir. Takva, Allah'ın haram kıldıklarını
terk etmek, emrettiklerini yerine getirmektir. Bundan sonra kime hayır nasib
edilirse, bu kişi hayır üzerine hayır elde etmiş demektir."
965- Asım el-Ahvel der
ki: Fitne zamanında Talk b. Habıb: "Allah'tan sakınarak fitneden uzak
durunuz" dedi. Bekr b. Abdillah: "Takvayı bize anlayacağımız şekilde
tarif et" karşılığını verince Talk şöyle dedi: "Takva, Allah'ın
nuruyla, Allah'ın rahmetini umarak Allah'a itaat etmektir. Takva, Allah'ın
nuruyla, Allah'ın azabından korkarak Allah'a isyanı terketmektir."
966- İbnu'l-Mübarek der
ki: Hz. Davud oğlu Hz. Süleyman'a şöyle dedi: "Eyoğul! Üç şey kişinin
takvalı olduğunun delilidir: Başına gelen sıkıntılarda Allah'a en güzel şekilde
tevekkül etmek, kendisine verilene en güzel şekilde rıza göstermek ve başına
gelen belada en güzel şekilde sabır göstermek."
967- Zünnun der ki:
"Üç şey yakinin alametlerindendir: Her şeyde Allah'ın rızasını gözetmek,
her şeyde Allah'a yönelmek ve her durumda ondan yardım istemek."
968- Ebu Osman
el-Hannat'ın bildirdiğine göre Seri, kendisiyle oturan bir kişiye şöyle dedi:
"İmanını zayıflatacak şeyleri fazla düşünme, Çünkü imanın zayıflığı her
kötülüğün, derdin ve tasanın sebebidir. Kalbini yakinini arttıracak şeylerle
meşgul et, Çünkü yakin her türlü itaate sebeptir ve her türlü tasa ve derdi
uzaklaştırır, seni korkudan emin kılar ve her türlü rahatlık ve sevince
yaklaştırır." Aynı şekilde Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de:
"Kula yakinden daha hayırlı bir şey verilmemiştir" buyurduğu
nakledilmiştir.
969- Seri der ki:
"Yakinin ne olduğunu biliyor musunuz? Yakin, kalbin tasdik ettiği am eli
yaparken huzur bulmasıdır. Böyle bir kalbi şeytan korkutamaz ve korku ona tesir
etmez. Böyle bir kalp dünyadan ne az, ne de çok hiç korkmaz. Kalp hayır
kapılarından birine yönelince artık o hayrı yapmasına hiçbir şeyengelolamaz ve
bu isteğini zayıflatamaz. İmanın yerleştiği kalp yakinle yoğrulur. Sen ancak
Allah'ın yardımıyla bir fayda elde edebilirsin ve sadece Allah'ın dilediği
olur. Bil ki mahlukat kendileri için hiçbir şeye malik değiller ve istedikleri
şeyi ancak Allah'ın yardımıyla elde ederler. Allah'a yakin bir imanla iman
edenin kalbinde Allah'tan başkası olmasın, Allah'tan başkasını istemesin ve
Allah'tan başkasından korkmasın. Yakin imana sahip olanın kalbinden bütün
mahlukat çıkar ve onlardan hiçbir şey istemez, onlardan korkmaz, mahlukata,
malına, bedenine veya zekasına değil Allah'a güvenir. Yakin imana sahip olan
bunun farkında olursa izzet bulup güçlü olur ve Allah'tan başka kimseye muhtaç
olmaz."
970- Süveyd b. el-Haris
der ki: Aralarında benim de olduğum yedi kişilik bir heyetle Resulullah'a
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) gittik. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) yanına girip onunla konuşunca bizim konuşmamız ve şeklimizi beğenerek:
"Siz nesiniz?" diye sordu. Biz: "Müminleriz" cevabını
verince tebessüm ederek: "Her sözün bir delili vardır. Sizin sözünüzün ve
imanınızın delili nedir?" diye sordu. Biz şöyle cevap verdik:
"İmanımızın delili on beş haslettir. Bunlardan beşine elçilerin iman
etmemizi söyledi. Beş şeyi de elçilerin yapmamızı söyledi. Beşi ise Cahiliye
döneminden yapa geldiğimiz şeylerdir. Ancak bunlardan herhangi birini kerih
görürsen o başka." Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Elçilerim vasıtasıyla iman etmenizi emrettiğim beş şey nedir?" diye
sorunca şöyle cevap verdik:
"Elçilerin
vasıtasıyla emrettiklerin; Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine
ve öldükten sonra dirilmeye iman etmektir. Resulullalı (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Elçilerim vasıtasıyla yapmanızı emrettiğim beş şey nedir?"
diye sorunca şöyle cevap verdik: "Elçilerin vasıtasıyla emrettiklerin
Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in de Allah'ın Resulü olduğuna
şahitlik etmek, namaz kılmak, zekat vermek, Ramazan orucunu tutmak ve hac
yapmaktır. Biz bunları yapmaktayız." Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Cahiliye döneminden yapa geldiğiniz beş şey nedir?" diye
sorunca şöyle cevap verdik: "Rahatlık anında şükretmek, bela anında
sabretmek, Düşmanla karşılaşınca doğru söylemek, düşmanın başına gelen
felaketlere sevinmemek ve kazaya rıza göstermektir." Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) tebessüm ederek şöyle buyurdu: "Bunlar, hikmet sahibi,
bilgili, akıllı, yumuşak kimselerdir. Bilgeliklerinden ötürü neredeyse
peygamber olacaklardI. Bunlar ne üstün, güzel ve sevabı çok olan
vasıflardır."
Sonra Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Bu vasıfları yirmiye tamamlamanız için ben de size beş
sıfatı tavsiye edeceğim" buyurunca: "Tavsiye et, ey Allah'ın
Resulü!" karşılığını verdik. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurdu: "Eğer dediğiniz gibi ise, yemeyeceğiniz şeyleri toplamayın.
İçinde oturmayacağınız evleri yapmayın. Yarın elinizden çıkacak olan şeyler
hususunda birbirinizle rekabete girişmeyin. Huzuruna dönüp kendisine arz
edileceğiniz Allah'a karşı gelmekten sakının, gideceğiniz ve içinde ebedi kalacağınız
yere rağbet ediniz."
Ebu Süleyman der ki:
Sonra Süveyd b. el-Haris şöyle dedi: "Bunun üzerine Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) huzurundaki heyet, Resulullah'ın Sallallahu
aleyhi ve Sellem) yanından ayrılıp gitti. Onun vasiyetini zihinlerinde muhafaza
ettiler ve gereğince am el ettiler. Vallahi ne o heyetten, ne de çocuklarından
geriye benden başka kimse kalmadı." Sonra Süveyd b. elHaris:
"Allahım! Beni huzuruna bunları değiştirmeden al" dedi. Ebü Süleyman
der ki: "Vallahi Süveyd böyle dedikten birkaç gün sonra vefat etti."
971- Aynı manada bir
hadis başka bir kanalla nakledilmiştir.
972- İbrahim b.
Şeyban'ın bildirdiğine göre Cüneyd b. Muhammed'e tevhidin ilk makamı sorulunca
şöyle cevap verdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Allah'ı
görüyormuşçasına ibadet etmendir" buyurdu.
973- Haris b. Malik
anlatıyor: Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına gittiğim de
ridasını dürüp başının altına koymuş olduğunu gördüm. Selam verdiğimde:
"Nasılsın ey Haris?" diye sordu. Ben: "Müminlerden bir
kişiyim" cevabını verince: "Ne dediğine dikkat et! Her şeyin bir
hakikati bir gerçeği vardır. Senin imanının hakikati nedir?" diye sorunca:
"Nefsimi dünyevi arzulardan uzaklaştırdım. Gecelerimi ibadetle gündüzlerimi
oruçla geçirdim. Şu anda Rabbimin Arş'ını görür gibiyim. Cennet ahalisinin
birbirlerine nasıl baktığını, Cehennem ahalisinin de nasıl feryat ettiklerini
görür gibiyim" dedim. Bunun üzerine Allah Resulü: "Bildin. Ey
Allah'ın kalbini nurlandırdığı kişi; bu şekilde devam et" buyurdu.
974- İbn Mes'tid der ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), "Allah kimi doğru yola koymak
isterse onun kalbini İslamiyet'e açar"[Zümer 22] ayetini okudu ve: ''Allah
bir kalbe İslam nurunu soktuğu zaman kalp ferahlayıp genişler" buyurdu.
"Ey Allah'ın Resulü! Kişide böylesi bir şeyin olduğunun bir göstergesi var
mı?" denilince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Evet, var.
Gelip geçici olan dünyadan yüz çevirip ebedi olan yurda (ahirete) yönelmek,
ölüm gelmeden önce ona hazırlanmaktır" buyurdu.
975- Sehl b. Abdillah
der ki: "Arpayı yiyeceğiniz, açlığı katığınız, hurmayı helvanız, yünü
giysiniz, evlerinizi mescid, güneşi ısınacağınız şey, Ay'ı kandiliniz, temiz içeceğinizi
su, uyanıklığı dininiz, takvayı azığınız yapın. Geceyi yemeğiniz, gündüzü
uykunuz, zikri sözünüz, fikir ve ibreti himmetiniz, mevlayı sığınağınız ve
yardımcınız, hayayı elbiseniz, güveni malınız yapın ve ölene kadar bu şekilde
devam ediniz. Kul kalbinde Allah'ı hissetmedikçe, yakin sahibi olmadıkça ve
zorluklar kendisi için önemsiz olmadıkça bunları tam anlamıyla elde edemez.
Yakin sahibi olanlar bu şekilde suda ve havada yürümüştür. Kendisinde bu
özellikler olmayanın bir değeri yoktur."
976- Vuheyb el-Mekki der
ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Eğer Yüce
Allah'ı hakkıyla bilseydiniz, içinde cehalet olmayan gerçek ilmi bilirdiniz.
Allah'ı hakkıyla bilseydiniz duanızla dağlar yok olurdu. Kendisine yakin
verilen kişi, ona daha fazlası verilmedikçe, bu yakinden daha hayırlı bir şey
elde etmemiştir." Muaz b. Cebel: "Sana da mı, ey Allah'ın
Resulü?" diye sorunca Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bana
da" cevabını verdi.
Muaz b. Cebel der ki:
Bize bildirildiğine göre Hz. İsa b. Meryem su üzerinde yürürdü. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Eğer daha fazla yakini olsaydı havada
yürürdü" buyurmuştur. Bu hadisin senedi munkatıdır. Bu hadisi Mufaddal b.
Gassan el-Geylani, Yahya b. Main kanalıyla bir adamdan, o Vuheyb' den, o da
Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem) mürsel olarak metinde Muaz'ı
zikretmeden rivayet etmiştir.
977- Bekr b. Abdillah
el-Müzenı anlatıyor: Havariler peygamberleri Hz. İsa'yı kaybetmişlerdi;
insanlar "Denize doğru gitti!" dediler. Hemen onu aramaya koyuldular.
Denize vardıklarında baktılar ki peygamberleri Hz. İsa, su üzerinde yürüyor.
Kah deniz onu yukarı kaldırıyor; kah indiriyor ... O sırada üzerinde de,
yarısını üstüne, yarısını alt kısmına giydiği bir elbise vardı. Derken onların
yanına kadar geldi. İçlerinden biri: -Ravilerden Ebü Hilal dedi ki: Sanırım o,
en faziletlileriydi- "Ey Allah'ın peygamberi! Sana doğru geleyim mi?"
dedi. Hz. İsa da: "Olur!" dedi. Bunun üzerine bir ayağını suya koydu,
diğer ayağını da suya koyacakken: "Ey Allah'ın peygamberi! Ben suya
battım!" dedi. Hz. İsa ise: "Ey imanı kısa olan! Elini bana göster!
Eğer Adem oğlunun arpa tanesi kadar yakıni olsaydı, su üzerinde yürürdü!"
ded. [-] Ahmed b. Hanbel, Zühd (s. 57)
978- Hasan:
"Bunlar, büyük bir günde tekrar dirileceklerini sanmıyorlar
mı?"[Mutaffifun 5] ayetini okuyarak: "Vallahi büyük bir günde tekrar
diriltileceklerini bilselerdi daha adil olurlardı" demiştir.
979- Ahmed b. Asım
el-Antaki der ki: "Az bir yakin bütün şüpheler: kalpten çıkarır. Az bir
şüphe yakinin tamamını kalpten çıkarır."
980- Zünnun der ki: Üç
şey yakinin alametlerindendir: İnsanlarla geçinirken onlarla çok az ihtilafa
düşmek, insanlar bir şey verdiklerinde onları methetmemek, vermediklerinde ve
eziyet ettiklerinde onlara hakaret etmemek. Şu üç şey de gerçek yakinin
alametlerindendir: Her şeyde Allah'anazar etmek. Her işini Allah'a havale etmek
ve her şeyde Allah'tan yardım dilemek."
981- Zünnun: "Yakin
kalbe yerleşince, Allah'tan hakkıyla korkulur" demiştir.
982- Zünnun'a:
"Yakin bir imana sahip olanlar neden günah işliyorlar?" diye
sorulunca şöyle cevap verdi: "Günah işlediklerinde; Allah onlara fazlını
ve ihsanını göstererek şükretmelerini ve bu şekilde derecelerini yükseltmek
istiyor. Sağlam bir akıl, yakinin kalbe yerleşmesini sağlar. Yakinin nuru kalp
te fiilin hakikatiyle sebat bulur. Farzların eda edilmesi, haramlardan
kaçınmak, Allah'ın emirlerini tefekkür etmek ve kalpte devamlı bir hüznün
olması akılla mümkündür. Yüce Allah, ahireti ve ahirette olanları düşünmek için
yakini kalbe yerleştirmiştir. "
983- İbn Abbas'ın
bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
"Duymak, bizzat görmek gibi değildir. Allah, Müsa'ya kavminin buzağı
konusunda neler yaptığını haber verdi, ancak Müsa elindeki levhaları atmadı.
Onların yaptıklarını bizzat gördüğünde iSE levhaları yere attı (ve levhalar
kırıldı)."
[-] Ahmed 2447/1842 ve
İbn Hibban 6213/6214. İsnadı sahihtir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
İMAM’IN ARKASINDA
KIRAAT: Namazda Her Rekatta, Her kişinin Kur'an Okumasının Farz Oluşu