BEYHAKİ KÜLLİYATI |
İMAM ŞAFİİ’NİN MENKIBELERİ |
ANA SAYFA
Kur’an Hadis Sözlük Biyografi
Şafii'nin Abidliği ve
Zahidliği
Şafii'nin, Rabbi İçin
İbadetini ve Dünyada Zühd Yolunda Çabasını Anlatan Rivayetler
Rabi b. Süleyman der ki:
Şafii geceyi üç bölüme ayırmıştı. Birinci bölümde yazardı, ikinci bölümde namaz
kılardı, üçüncü bölümde de uyurdu.
Başka bir rivayete göre,
Zekeriyya b. Yahya es-Sad de aynı sözü Rabi b. Süleyman'dan nakletmiştir.
Rabi b. Süleyman der ki:
Şafii'nin evinde birçok gece kaldım. Gecenin çok azında uyurdu.
Rabi b. Süleyman der ki:
Muhammed b. İdris eş-Şafii'yle birlikte, Fustat'tan İskenderiye'ye kadar
yolculuk yaptım. Beş vakit namazı mescid'de kılardı. Sonra koya gider, denize
doğru oturup gece gündüz Kur'an okurdu. Ramazan ayında altmış defa hatmettiğini
saymıştım.
Bahr b. Nasr der ki:
Şafii döneminde, Şafii'den daha muttaki ve Allah'tan daha fazla korkan kimseyi
ne gördüm, ne de duydum. Kur'an'ı daha güzel sesle okuyan da yoktu.
Hüseyin el-Kerabisi
anlatıyor: Şafii'yle birlikte seksen gece aynı evde kaldım. Gecenin yaklaşık
üçte birinde namaz kılardı. Elli ayetten fazla okuduğunu görmedim. Fazla okusa
yüz okurdu. Ne zaman rahmet ayetine denk gelirse, kendisi ve bütün müminler için
dua ederdi. Ne zaman azap ayetine denk gelse muhakkak istiaze ederdi. Kendisi
ve bütün müminler için kurtuluş dilerdi. Sanki ümit ve korkuyu bir arada
üzerinde toplamıştı.
Humeydi'nin haber
verdiğine göre Şafii, her Ramazan ayında altmış defa hatmederdi. Buna namazda
okuduklarını dahil etmezdi.
Rabi b. Süleyman'ın
haber verdiğine göre Şafii her ay otuz defa hatmederdi. Ramazan'da ise altmış
defa hatmederdi. Namazda okudukları buna dahil değildi.
Yine der ki: Konuşurken
yanında da bir tas olurdu. Bir gün; "Allahım! Eğer buna razıysan ziyade
et" diye dua etti.
İdris b. Yahya
el-Muafiri ona; "Sen bela adamlarından değilsin, Allah'tan afiyet
dile" diye haber gönderdi.
Süleyman b. Davüd
el-Mehdi'nin haber verdiğine göre Şafii, hadis naklederken Kur'an'dan bir süre
okur gibi konuşurdu. Bir gün ağır bir hastalığa yakalandı. Bunun üzerine:
"Buna razıysan arttır" dedi. Bunu İdris el-Havlani duyunca; "Ey
Ebü Abdillah! Biz de, sen de bela insanları değiliz" diye haber gönderdi.
Şafii de kendisine; "Benim için dua et Ey Ebü Amr" diye haber
gönderdi.
Harmele şöyle
bildiriyor: Şafii Allah rahmet etsin bana dedi ki: "İdrıs b. Yahya
el-Abid'e git ve benim için Allah'a dua etmesini söyle."
Harmele b. Yahya der ki:
Şafii'nin şöyle dediğini işittim: "Bildiğim her bilgiyi insanların
bilmesini isterdim. Buna karşılığında bana teşekkür etmeleri yerine sevap
verilmesini isterdim."
Cafer b. Ebi Osman
et-Tayalisi'nin haber verdiğine göre Mısır halkının fıkıh alimlerinden biri,
seher vakti Şafii'nin yanına girdi. Önünde mushaf vardı. Dedi ki: "Fıkıh
sizi Kur'an'dan alıkoydu. Ben yatsıyı kılar ve mushafı önüme koyanm. Sabah
oluncaya kadar da kapatmam."
Muhammed b. Abdillah b.
Abdilhakem'in bildirdiğine göre Haris b. Miskin şöyle diyor: Küfüv ile ilgili
soruya; "Dinde denkliğin, sayda denklikle bir ilgisi yoktur" dediğini
işitinceye kadar, Şafii konusunda emin olamamıştım. O zaman anladım ki, din
dışında hiçbir şeyonu ilgilendirmiyordu ve Kureyşli bir adamdı.
Muhammed b. Abdillah b.
Abdilhakem şöyle bildiriyor: Haris b. Miskin bana dedi ki: Şafii; "Denklik
dindedir, sayda değildir" dediğinde onu sevdim ve kendime yakın gördüm.
Beyhaki der ki: Burada
denklikle, kaybedildiğinde nikahın düşmesine sebep olan küfüv konusunu
kasdetmiş olmalıdır. Bu da kocanın Müslüman olmasıdır. Zira soy denkliği elden
gitse de, veli veya reşit kadın kabul ettiği takdirde nikah sahih olur.
Şafii nikah bölümünde
der ki: Küfüv olmadan nikah haram olmaz. Her zaman reddetmem. Evlenen kadın
veya velisi için bir eksikliktir. Eğer evlenen kadın veya velisi bu eksikliği
kabul ederse ben de reddetmem.
Ebü Said b. Amr da bu
sözü, Rabi b. Süleyman'dan nakleder.
Başka bir rivayetle Rabi
b. Süleyman'ın bildirdiğine göre Şafii şöyle diyor: Eğer soy denkliği olsaydı,
hiç kimse Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kızlarına denk olmazdı.
Oysa Peygamber (söllallöhu ölByhi vBsellem) kızını Ebu'l-As b. er- Rabi ile
evlendirmişti.
Rabi'nin haber verdiğine
göre: Bir adam Şafii'ye gelip; "Arap olmayan bir adamın, Arap bir kadınla
evlenmesi caiz olur mu?" diye sordu. Şafii ona dedi ki: "Müzeni'ye
sor, ben Kureyşli bir adamım."
Derim ki: Bunu demesinin
sebebi; evlenecek olan reşit kadının velilerinin rızası olmadan bunun caiz
olmadığını görmesindendir. Bir Kureyşli olarak kendisi cevap vermek
istememiştir. Kureyşli olması da soy denkliği olmayan nikahı tamamen geçersiz
kılmayı gerektirmez. Başkasının hakkını gözetip, hevesine kapılmadan adalete
uymuştur.
Bu da şu hadise
benziyor; Rabi b. Süleyman'ın bildirdiğine göre Şafii şöyle dedi: Ebu Yusuf'un
"Araplardan cizye alınmaz" sözüne gelince, başkalarının hakkı
olmasaydı biz bunu daha fazla arzulardık. Ancak biz hakkın dışında bir şey
söyleyemeyiz. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Bedr elGassanı'den cizye
almıştır. Cizyeyle Araplarla sulh yaptığını da rivayet etmişlerdir. Ömer b.
el-Hattab ve günümüze kadar gelen sonraki halifeler, Tağlib oğulları'ndan,
Tenuh, Behd' ve Arap karışımlı beldelerden cizye almışlardır. Şimdiye kadar
hala Hıristiyan olarak yaşıyorlar, onlardan katlamalı sadaka alınmaktadır, bu
da cizyedir. Cizye dinlere konur, soyla ilgisi yoktur. Batıl bir temenniyle
günah işlemeyecek olsaydık, Ebu Yusuf'un görüşünü ve Arapları zelil edici bir
cizye olmamasını temenni ederdik. Fakat bizim gözümüzde Allah'ın hükmü,
arzumuza göre hükmetmekten daha yücedir.
Rabi b. Süleyman der ki:
Şafii'ye "Sağlam duruş nedir?" diye sorduklarında şöyle dedi:
"Hakkın yanında, durduğu gibi durmaktır."
Haris b. Miskin'in haber
verdiğine göre Şafii, Mekke'ye gitmek istedi, Kassar'a kaliteli Bağdad
kıyafetleri teslim etti. Yangın çıktı, Kassar'ın dükkanı ve elbiseler yandı.
Kassar yanında getirdiği birkaç kişiyle Şafii'ye gelip, elbiselerin parasını
ödeme işini ertelemesini istedi. Şafii ona dedi ki: İlim ehli Kassar'ın
tazminat ödemesinde ihtilaf etmişlerdir. Burada tazminat gerektiğini
düşünmüyorum. Senden tazminat almayacağım.
Hocam Haris b. Miskin'in
kitabında böyle yazıyor. Davüd b. Ali de benzer manada bir olay nakletmiştir.
Şafii'nin torununun
haber verdiğine göre Şafii Yemen'e atandı, henüz gençti. Bazı şeyler hakkında
hüküm verdi ve sünnet olarak uyguladı. Hala Yemen halkı bazı meselelere
"Şafii'nin sünneti, Şafii'nin sünneti" derler.
Harmele b. Yahya'nın
bildirdiğine göre Şafii şöyle diyor: "Haklı veya haksız olsun, hiçbir
zaman Allah adına yemin etmiş değilim."
Başka bir rivayette
Harmele der ki: Şafii'nin şöyle dediğini işittim: "Asla yalan söylemedim.
Bir şeyi övmeye çalışırken abartmış olsam da, hiçbir zaman Allah adına yemin
etmedim, ne doğru söylerken ne de hatalı olarak."
Başka bir rivayette;
"Ne doğru söylerken, ne yalan söylerken" şeklindedir.
Tahir b. Yahya b.
Harmele'nin amcasından naklettiğine göre Şafii, Cuma günü gusül konusunda şöyle
dedi: "Ne kış, ne de yaz, hiçbir zaman terk etmedim."
Harmele'nin Sünen'inde
okuduğuma göre Ahmed b. Tahir'in dedesinden naklettiğine göre Şafii şöyle dedi:
Hiç kimsenin Cuma günü gusletmeyi terk etmesini istemem. Soğuk olsun, sıcak olsun
başka sebeple olsun, Allah'a şükür hiçbir zaman terk ettiğimi hatırlamıyorum.
Bunu yapmayı sevmemin tek sebebi, bu şekilde ilmimin gereğini eda etmemdir.
Bundan dolayı Allah'tan edr ve başarı diliyorum.
Haris b. Sureye
anlatıyor: Şafii'yle birlikte Harun er-Reşid'in hizmetçisinin yanına gittik.
Kadife kumaşlarla döşenmiş bir evdeydi. Şafii ayağını eşiğe koyunca odaya baktı
ve geri döndü, odaya girmedi. Hizmetçi ona: "Gir!" dedi. Şafii:
"Bu şekilde döşemek caiz değildir" dedi. Hizmetçi kalktı, tebessüm
ederek Ermeni usulü döşenmiş bir odaya girdi. Şafii girdi, hizmetçiye dönüp;
"Bu helaldir, diğeri ise haramdır. Bu ondan daha güzeldir ve daha
değerlidir" dedi. Hizmetçi güldü ve sesini çıkarmadı.
Şafii'nin Fudayl b.
İyaz'dan naklettiğine göre Hişam b. Hassan şunları anlattı: Haccac b. Yılsuf,
Hasan'a ve başka birine uğradı. Ona; "Ey Ebu Said! Neden bize
uğramıyorsun?" dedi.
Dedi ki: "Seni ne
yapayım? Yanına geldiğimde yakın davranırsan fitneye sokarsın, uzak tutarsan
üzersin. Bana gelince, dünyada senden dolayı korkacağım bir şey yok. Sende ise
benim ahiretle ilgili aradığım bir şey yok. Senin yanına ne için geleyim?"
Rabi b. Süleyman der ki:
Şafii'nin şöyle dediğini işittim: Süfyan esSevri, Müminlerin Emıri'nin yanına
girdi. Onlara deliymiş gibi davranmaya, elini kilime sürüp "Ne kadar
güzel! Ne kadar güzel! Kaça aldınız?" demeye başladı. Sonra da
"Tuvalet? Tuvalet?" dedi. Sonunda oradan çıkardılar. Yani onlardan
uzak kalıp kötülüklerinden kurtulmak için, onlara karşı böyle bir hileye
başvurdu.
İki farklı rivayetle
Rabi b. Süleyman der ki: Şafii'nin şöyle dediğini işittim: "Belki on iki
senedir, bir defa doğru dürüst doymuş değilim. Doyduğumda muhakkak orada
çıkarırım."
Ebü Abdillah'ın rivayet
ettiğine göre Şafii şöyle dedi: "On altı senedir hiç doymadım, ne zaman
doysam o anda çıkarırım."
Rabi der ki: Şafii'nin
şöyle dediğini işittim: "Yirmi senedir (hiçbir öğün) doymadım."
Başka bir rivayete göre
şöyle diyor: "On yedi senedir bir defa hariç hiç doymadım. Onda da elimi
soktum, istifrağ edip onu çıkardım."
Derim ki: Bunun sebebi,
doymanın kalbe kasvet vermesi, aklın bir kısmını örtmesi ve bedeni ağırlaştırıp
ibadet için çalışmasını engellemesidir. Bu da hakikat ehlinin yanında makbul
bir şey değildir. Şafii de bundan kaçınmaktaydı.
Muhammed b. el-Vezir'in
haber verdiğine göre Şafii, bir testiden iki defa su içmiş değil, bir cariyeyle
iki defa birlikte olmuş değildir.
Derim ki: Bu da en
azıyla yetinmesi ve ihtiyaç fazlası lezzetlerden uzak durmayı tercih etmesine
dahil olan bir konudur.
Şafii'nin torunu,
annesinin şöyle dediğini naklediyor: Babam gül suyu kokusunu, koku türünden
dolayı sürmezdi. "Alkol gibi kokuyar" derdi.
Başka bir rivayette
Şafii'nin torunu, annesinin şöyle dediğini naklediyor: Bir gün yanımıza bir
kadın geldi. Babam yatıyordu. Kadının yanında bir çocuk vardı. Kadın konuşmaya
başladı. Babamın ağlama sesine uyanmasından korktu, elini çocuğun ağzına koydu
ve alıp dışarı çıktı.
Babamın baskın bir
heybeti vardı. Uyandığında olanları kendisine anlattılar. Çıktı ve kendi
kendine bir daha gündüz yatmamaya söz verdi. Ondan sonra başının dibinde dönen
bir değirmen olmadıkça gündüz uyumadı.
Yunus b. Abdil'ala.
bildiriyor: Şafii bana dedi ki: "Ey Ebu Musa! Fakirliğe öyle alıştım ki,
artık karşı karşıya geldiğimde ona şaşırmaz oldum."
Rabi b. Süleyman'ın
naklettiğine göre Abdullah b. Abdilhakem Şafii'ye dedi ki: "Bu memlekette
yani Mısır'da yaşamaya karar verirsen, evinde bir senelik gıdan olmalı.
Sultanın yanında seni şereflendirecek bir yerin olmalı,"
Şafii ona şöyle cevap
verdi: "Ey Ebu Muhammed! Takvanın şereflendirmediği kişinin şerefi olmaz.
Ben şerefli bir şekilde doğmuşum, Hicaz'da yetişmişim, bizim bir gecelik dahi
gıdamız olmazdı, ama hiç aç yatmadık."
Rabi b. Süleyman der ki:
Şafii'nin şöyle dediğini işittim: "Hiçbir zaman fakirlikten kurtulmadım.
Hayatım boyunca mayasız ekmek yiyip üstüne su içerek beslendim."
Rabi b. Süleyman der ki:
Şafii'nin şöyle dediğini işittim: "İçinizden hiç kimse iflas etmeye
şaşırmasın. Ben üç defa iflas ettim, sonra durumumu düzelttim."
Ebu'l-Abbas
el-Mervezi'nin naklettiğine göre Şafii şöyle dedi: "Dünyanın
fazlalıklarını istemek cezadır. Allah onunla tevhid ehlini cezalandırmıştır.
"
Muhammed b. Abdillah b.
Şazan er-Razı der ki: Şafii'nin şöyle dediğini işittim: "Dünya çarşıda
satılan harika mal da olsa; içindeki belaları bildiğim için, onu bir ekmekle
bile satın almam."
Müzenı der ki: Şafii'ye
dedim ki: "Neden devamlı baston taşıyorsun, üstelik zayıf da
değilsin?" Dedi ki: "Dünyada yolcu olduğumu hatırlamak için."
Buvaytı der ki:
Şafii'nin şöyle dediğini işittim: "İnsanın en belirgin yönü zayıflığıdır.
Kim kendi zayıflığını fark ederse Yüce Allah yolunda istikametine nail
olur."
Müzeni der ki: Şafii'nin
şöyle dediğini işittim: "Dünyaya olan arzusuna yenik düşen, kullarına köle
olmaya mahkumdur. Kim kanaate razı olursa, boyun eğmekten kurtulur."
Rabi b. Süleyman der ki:
Şafii'nin şöyle dediğini işittim: "Dünya ve ahiretin hayrı beş hasletle elde
edilir: Gönül zenginliği, ezadan kaçınmak, helal kazanç, takva kıyafetine
bürünmek ve Yüce Allah'a her halükarda güvenmek."
Rabi b. Süleyman'ın
bildirdiğine göre Şafii şöyle dedi: "Ey Rabi! Zühde sarıL. Zahid için zühd
alımlı kadının taktığı takılardan daha güzeldir."
Rabi b. Süleyman der ki:
Şafii'nin şöyle dediğini işittim: "En faydalı birikim takvadır, en
zararlısı da düşmanlıktır."
Harmele b. Yahya'nın
işittiğini söylediğine göre ŞafiI'nin yanında kalbin anlayışından
bahsedildiğinde şöyle dedi: "Kim Allah'ın kalbini açmasını veya
aydınlatmasını istiyorsa; kendisini ilgilendirmeyen konularla ilgili konuşmayı
terk etmeli, günahları terk etmeli, masiyetlerden uzak durmalı, Allah ile
arasında bir amel haznesi olmalıdır. Bunları yaparsa, Allah ona, başkalarıyla
uğraşmaktan alıkoyacak kadar ilim verir. Ölüm ise en büyük meşgaledir."
Başka birisi de şöyle
der: "Ölüm ve onu hatırlamak en büyük meşgaledir."
Muhammed b. Musebbih'in
naklettiğine göre Şafii şöyle dedi: "Kim, Allah'ın kalbini açmasını ve
hikmet nasip etmesini isterse; yalnız kalıp tefekkür etmeli, az yemeli, sefih
insanlara karışmayı bırakmalı ve insaf ve edebi olmayan ilim elinden
hoşlanmamalıdır."
Ebu İbrahim el-Müzeni
der ki: Şafii, insanlar hakkında konuşmamızı yasaklardı ve şöyle derdi:
"Müslümanlar birbirleri için Allah'ın şahi deridir."
Derim ki: Bununla,
gıybet ve iftira gibi malayani konuşmaları yasaklamayı kasdetmiştir.
İnsanlardan iyi ve kötü olduklarından bahsetmek gerektiğinde, şahadete çağırma
ve hadis nakilleri sırasında bu türü değerlendirmelerin caiz olduğunu
kaydetmişti. Kitabu'l-Medhal'de bunlar nakledilmiştir.
Rabi b. Süleyman'ın
bildirdiğine göre Şafii şöyle dedi: "Ey Rabi! Seni ilgilendirmeyen konular
hakkında konuşma. Çünkü bir kelimeyi konuştuğun anda sana hükmeder ve artık ona
hükmedemezsin."
Muhammed b. Hasan b.
İbrahim el-Asımi'nin kitabında okuduğuma göre Müzeni der ki: Şafii'nin şöyle
dediğini işittim: "Herkesin seveni ve nefret edeni vardır. Madem bundan kurtulmak
mümkün değildir, müracaat edilecek yer Yüce Allah'a itaat edenler
olmalıdır."
Şafii diyor ki: Amcam
Muhammed b. Ali'nin bana haber verdiğine göre Amir b. Abdillah b. ez-Zübeyr
şöyle dedi: "Amellerin en faziletlisi üç tanedir: Yüce Allah'ı zikretmek,
kardeşine mali destekte bulunmak ve şahsın ile insanlar arasında insaBı
davranmak."
İbrahim b. Muhammed
eş-Şafii'nin bildirdiğine göre Şafii, gönül zenginliğinin manasıyla ilgili
şöyle diyor: Zengin yaşamak istersen haline bakıp Kötüsüne razı alacağın bir
hayat yaşa.
Yunus b. Abdila'la'nın
bildirdiğine göre Şafii şöyle dedi: "Ey Ebu Musa! İnsanlara memnun etmek
için ne kadar uğraşırsan uğraş buna imkan yoktur. Madem ki böyledir, sen
amelinde ve niyetinde Yüce Allah'a karşı samimi ol."
Rabi b. Süleyman der ki:
Şafii'nin şöyle dediğini işittim: "Riyayı ancak ihlaslı olanlar fark
eder."
Rabi b. Süleyman'ın
haber verdiğine göre Şafii hastalanmıştı. Mısır'ın ileri gelenlerinden birisi
onu ziyarete gelmişti. Kendisine dedi ki: "Ey Ebü Abdillah! Hastalıkta,
dostların ziyaretinden daha fazla huzur veren ne var ki?"
Şafii şöyle dedi:
"Kardeşim! Hastalıkta, günahların kefareti olan hastalığın sevabını
ummaktan daha fazla huzur veren ne var ki?"
Muhammed b. Kutn'un
bildirdiğine göre Şafii şöyle dedi: "Süfyan, hasta olan Fudayl'ı ziyaret
etmek amacıyla yanına girdi. Fudayl; "Ey Ebü Muhammed! Ziyaretçiler
olmasaydı hastalığın ne önemi var ki?" dedi. Süfyan: "Sen
ziyaretçilerin nesinden hoşlanmazsın?" deyince, Fudayl:
"Şikayet" dedi.
Aynı isnadla Muhammed b.
Kutn, Şafii'den, Fudayl'ın şöyle dediğini nakleder: Hz. Davud dedi ki:
"Allahım! Benden sonra oğlum Süleyman'a da bana davrandığın gibi
davran." Yüce Allah vahy edip şöyle buyurdu: "Ey Davud! Oğlun
Süleyman'a söyle; o senin bana davrandığın gibi davransın ki, ben de ona sana
davrandığım gibi davranayım."
Şafii'nin rivayet
ettiğine göre Fudayl b. İyad şöyle dedi: "Ne insanlar vardır, bu Kabe'yi
tavaf eder; ama ondan daha uzakta olmasına rağmen daha fazla ecir kazanan insanlar
vardır."
İsmail b. Yahya
el-Müzeni der ki: Şafii'nin şöyle dediğini işittim: Bir adam Ubey b. Ka'b'a:
"Ey Ebu'l-Münzir! Bana nasihat et" deyince ona şöyle dedi:
"Dostlara takvalarına göre davran. Dinlemek istemeyenlere dilini zelil
etme. Öldüğünde gıpta etmeyeceğin kişiye hayattayken gıpta etme."
Hüseyin b. Yezdad
el-Basri'nin hocalarından birinden naklettiğine göre Şafii, Süfyan b.
Uyeyne'nin meclisinde ondan hadis dinlerken, hüzün içerikli bir hadis geçti.
Şafii bayılıncaya kadar ağladı. Oradaki insanlar "Muhammed b. İdris
öldü" dediler. Süfyan b. Uyeyne dedi ki:
"Muhammed b. İdris
ölürse, zamanının en faziletli şahsiyeti ölmüş olur."
Muhammed b. Abdillah b.
Abdilhakem anlatıyor: Bir gün oturmuş zühd ve ibadet ehlini, onlarla ilgili
duyduğumuz güzel konuşmalarından bahsediyorduk. Sonra Zünnun'u konuşmaya
başladık. Bu sırada Ömer b. Nebate yanımıza girdi ve: "Neyi
tartışıyorsunuz?" diye sordu. "Zahidleri ve abidleri, onlardan bize
gelen sözlerini konuşuyoruz. Zünnun'a gelmiştik" dedik. Dedi ki:
"Vallahi, Muhammed b. İdris eş-Şafii'den daha güzel ve açık konuşan hiçbir
kimseyi görmedim. Allah rahmet etsin"
Sonra şöyle devam etti:
"Bir gün ben, o ve Haris b. Lebid, Safa'ya gittik. Haris, Salih
el-Meriy'in hizmetçisiydi. Okumaya başladı; "Bismillahirrahmanirrahim. Bu,
sizi ve öncekileri topladığımız hüküm günüdür"[Mürselat, 38] ayetini
okudu. Şafii'nin hüzünlendiğini gördüm. Sonra hüngür hüngür ağlamaya başladı.
Sonra da dayanamayıp
şöyle dedi: "Allahım! Yalancıların sözlerinden ve gafillerin sırt
çevirmesinden sana sığınınm. Allahım! Ariflerin kalpleri sana boyun eğer ve
özleyenlerin heybeti senin karşında zelil olur. Allahım! Bana cömertliğini
göster, beni kendi örtünün altına al, benim kaba konuşmalarımı affet, vechinin
keremi için ey merhametlilerin en merhametlisi!"
Kendisi Irak'tayken
ondan hadis dinlemek için yanına gitmeye karar verdim. Ben sahilde oturmuş
abdest almaya hazırlanırken bir adam uğradı ve şöyle dedi: "Delikanlı!
Abdestini güzelleştir, Allah da sana ihsan etsin."
Onu takip etmeye
başladım. Bana dönüp "Delikanlı! Benden bir şey mi istiyorsun?" dedi.
Ona "Bana bir şeyler öğret, belki bana faydası olur" dedim.
Şöyle dedi: "Bil
ki, kim Allah'a karşı dürüst olursa kurtulur. Kim dinine dikkat ederse helak
olmaktan salim olur. Kim dünyayı önemsemezse, yarın Yüce Allah'ın vereceği
sevaptan dolayı gözü aydın olur. Daha ister misin?"
"Evet"
deyince: "Dünyayı önemseme. Ahirete rağbet et. Bütün işlerinde Allah'a
karşı dürüst ol, bu sayede yarın kurtulanlarla kurtulursun" dedi. Ondan
bunları duydum.
İbn Abdilhakem de bunu
nakleder. Rivayetinde, bundan sonraki hadiste aktaracağımız, tavsiye ettiği üç
hasleti ek olarak nakleder. Baş tarafında ise; "Allahım! Sesler senin
huzurunda kısılır" ifadesini de ekler.
Abdullah b. Muhammed
el-Belevi anlatıyor: Bir gün oturduk, zahidler, abidler ve alimleri ve onlardan
bize ulaşan güzel sözlerini konuşmaya başladık. Ömer b. Nebate dedi ki:
Vallahi, Muhammed b. İdris eş-Şafii'den daha fazla vera sahibi, Allah'tan daha
çok korkan, daha fasih konuşan, daha güler yüzlü, daha hoş görülü, daha
bilgili, daha cömert, daha iyi, daha nezih, daha faziletli hiç bir kimse
görmedim.
Ben ve Haris b. Lebid
Safa'ya çıktık. ..
Ravi bundan sonra
hikayeyi yukarıdakine benzer bir şekilde nakleder ve ardından; "Aşıkların
anlayışıyla senin için hüzünlendim" ibaresini ilave eder.
Sonra el-Belevi'nin
anlattıkları "Irak'a gitmek için yola çıktım" diye nakledilir.
Birinci hadis daha doğru görünse de şöyle devam ediyor: "Ey genç! Abdesti
bol al, Allah sana nimetleri bol versin, intikamlardan korusun."
Sonra şunu ilave eder:
"Daha fazla nasihat edeyim mi?" dedi. "Evet" dedim. Şöyle
devam etti: Kim üç hasleti taşırsa, imanının tamamlamış olur. Kim marufu
emredip uygularsa, münkeri yasaklayıp kendi de uzak durursa, Yüce Allah'ın
yasaklarına dikkat ederse. Devam edeyim mi?" ben; "Evet" dedim.
"Dünyayı önemseme, ahirete rağbet göster, her yerde Allah'a karşı dürüst
ol kurtulanlarla birlikte sen de kurtulursun" dedi.
Sonra adam yürüdü gitti.
Kim olduğunu sorduğumda; "Bu, Muhammed b. İdris eş-Şafii" dediler.
Allah rahmet etsin.
Ebu Nuaym
el-Isbehani'nin kitabında naklettiğine göre Cüneyd şöyle diyor: Şafii dini
hakikati konuşan müritlerdendi. Bir din kardeşine vaaz edip Yüce Allah'ın
azabına karşı uyarırken şöyle dedi: "Kardeşim! Dünya, zillet bataklığıdır,
zillet yurdudur. Ona bağlanmanın sonu perişanlık, üzerinde yaşayanların sonu
kabirdir. Ona kavuşmak ayrılığı getirir, zenginliği fakirliğe götürür. Ondan
fazla istemek zorluk çıkarır, zorluk çekmek kolaylık getirir. Yüce Allah'tan
kork, Allah'ın verdiği rızka razı ol. Fena yurdunda beka yurdunu ihmal etme;
senin hayatın zeval görmeyen ve duvarı eğilmeyen yerdedir. Amelini çoğalt,
arzularını da azalt."
Başka bir rivayette
Cüneyd şunu anlatıyor: Şafii'ye; "Bize nasihat et, bir şeyler söyle"
dediler. Şafii şöyle dedi: Adnan'dan bu yana kalan bir yaşayan yoksa eğer, Maad
dahi kalmamışsa kabileler sana yeter.
"Kabileler"
yerine "Musibetler" şeklinde de rivayet edilmiştir. "Devam
et" dediler, şöyle dedi:
Kızlarımm tek arzusu;
Müslümanca yaşayayım,
Rab,' ve Mudar soyundan
doğmuş biri değilmiyim?
Muhammed b. Abdillah b.
Abdilhakem der ki: "Temizliğin her türlüsünde, suyu Şafii'den daha az
kullanan kimse görmedim."
Muhammed;
"Fıkhından dolayı" diye ekledi.
Yunus b. Abdila'la'nın
haber verdiğine göre İbn Herem vefat ettiğinde, Şafii onu yerde örtü altında
gördüğünde şöyle dedi: "Allahım! Senin ondan müstağni olman ve onun sana
muhtaç olması nisbetinde ona merhamet et."
Abdillah b. Abdilhakem
diyor ki: Şafii, müminler içinde en fazla ümit bağlanan hadisi sorduğumda şöyle
dedi: Ebu Musa'nın hadisi, o da şöyle: "Kıyamet günü olduğunda, her
Müslümana cehenneme götürmesi için kafirlerden bir adam verilir.''
Derim ki: Ebu Müslim'in
bu hadisini Kitabu'l-Ba's ven-Nüşur kitabında ve el-Cami' de (Şuabu'l-fman
kitabında) rivayet etmiştik. Hakkında söylenenleri de zikretmiştik. Sahih ve
tercih edilen bir hadistir. Ömer b. Abdilaziz bununla müjdelendiği gibi, Şafii
de müjdelenmiştir.
İsmail b. Yahya
el-Müzenı der ki: Şafii'nin şöyle dediğini işittim: Hüseyin b. Ali'nin oğlu
(Allah onlardan razı olsun) vefat ettiğinde yüzünde her hangi bir tereddüt
görünmüyordu. Bundan dolayı eleştirilince şöyle dedi: "Biz, Ehl-i Beyt
Allah'tan isteriz O da bize verir. O bir şey istediğinde biz hoşumuza gitmese
de rıza gösteririz."
Harmele'nin bildirdiğine
göre Şafii şöyle dedi: Hişam b. Abdilmelik Rusafe'yi inşa ettiğinde; "Bir
gün yalnız kalmak ve üzücü bir haber duymamak istiyorum" dedi. Günün
yarısı geçmeden ordu kamplarının birinde kanlı bir elbise geldi, kendisine
ulaştığında şöyle dedi: "Bir gün bile yok!" dedi.
Şafii'nin bildirdiğine
göre Hişam b. Abdilmelik şöyle dedi: Ravh b. Zinba' öldüğünde, birine;
"Ravh b. Zinba' nasıldı?" diye sordular. Dedi ki: "Vallahi, ne
zaman hayır kapılarından birine vardıysam işim yolunda gitti. Ne zaman şer
kapılarından birine gittiysem işim yolunda gitmedi."
Müzeni der ki: Şafii'nin
şöyle dediğini işittim: Hişam b. Abdilmelik bir adama: "Bana isteğini
söyle" dedi. Adam; "Ben onu Cömert ve Kerim olana takdim ettim"
dedi.
Muhammed b. Abdillah b.
Abdilhakem der ki: Şafii'nin şöyle dediğini işittim: Muaviye b. Ebi Süfyan,
hacca gitmek için yola çıktı. Ebva'ya geldiğinde, Gabe Kuyusuna baktı, yüzü
felç oldu, yerine dönüp sarığını sardı. İnsanlar etrafına toplanınca dedi ki:
"Şunu bilin ki ey insanlar! Kişi dünyada belaların ortasındadır. Ya hesaba
çekilmek için hasta olur. Ya da sevap verilmek için müptela olur. Yahut da bir
suçundan dolayı cezalandırılır. Ben müptela olduysam, benden önce salihler de
müptela olmuşlardır. Dileğim onlardan biri olmaktır. Cezalandırılıyorsam benden
önce hata edenler de aynı cezayı çektiler. Onlardan biri olmak istemem. Bir
tarafım hasta olduysa sağlığıma malik olamam. Başıma ne gelirse gelsin, Rabbimin
bana verdiğinden daha fazla değildir. Ben bugün yetmiş veya yetmiş küsur
yaşındayım. Yaşım ilerledi, kemiklerim zayıfladı, güzelliğim ve görüntüm
bozuldu. Yezid'e karşı olan sevgim olmasa gözlerim görürdü."
Müzenİ, 259 senesinde,
Çarşamba günü, "Muhtasar" okumayı bitirdiğinde dedi ki: Şafii'nin
şöyle dediğini işittim: İbn Amame, Amr b. el-As'ın yanına girdi. Onun oruç
tuttuğunu ve arkadaşlarına yemek verdiğini gördü. Sonra kalkıp namazını güzelce
ve itinayla kıldı, ardından kendisine bir yerden para geldi ve: "Palana
verin, filana verin" dedi.
Sonra yanına gelince İbn
Amame ona dedi ki: "Ey Ebü Abdillah! Çok güzel bir namaz gördüm, sen
oruçluyken kardeşlerine yemek verdin. Sana para getirdiler, herkesten fazla
ihtiyacın olmasına rağmen ''falan verin, filana verin'' dedin ve yanıma geldin.
Neden ey Ebü Abdillah?"
Şu karşılığı verdi:
"Ey İbn Amame! Vallahi girdiğimiz İslam halis değildir, çıktığımız şirk de
halis değildir. Dünya dinle birlikte olsaydı ikisini birlikte alırdık. Batıldan
uzak olsaydı, dünyayı alır batılı terk ederdik. Bunu böyle gördüğüm için, Salih
amelleri karıştırdık. Diğer kötüler de Allah'a kalmıştır."
Ebu Abdillah
eş-Şafii'nin Vakıdi'den naklettiğine göre Bizans Kralı, Ömer b. Abdilaziz
döneminde esirleri serbest bırakmıştı. (Serbest kalan esirler kralın) huzuruna
girdiklerinde, tahtından inmişti. Yere oturup yaslanmış, üzgün bir şekilde
parmağıyla yeri eşeliyordu. Esirler ona: "Kral'a ne oldu? Bu gördüğümüz
hali nedir?" dediler.
Kral dedi ki:
"Eyesirler topluluğu! Bilmiyor musunuz? Din büyüğünüz Ömer b. Abdilaziz
öldü. Bizim dinimizde bir rahibin kendini manastırına kapatması şaşılacak bir
şey değildir. Ancak Ömer b. Abdilaziz'in kendisine verilen dünyayı ayağının
altın alması şaşılacak bir şeydir."
Rabi b. Süleyman'ın
bildirdiğine göre Şafii şöyle dedi: Ömer b. Abdilaziz babasının önünde yürüyen
bir genç gördü. Ona dedi ki: "Delikanlı! Efendinin önünde yürüme!"
İbn Abdilhakem'in haber
verdiğine göre Şafii'ye; (malını) memleketin en akıllısına vasiyet eden (kişinin
vasiyeti kime verilir, diye) sorulduğunda şöyle dedi: "Bunun malı, dünyayı
en çok zelil gören kişiye verilir. Çünkü Allah'ın hakir gördüğü bir şeyi
sevenin aklı olmaz, o da dünyadır."
Müzeni der ki: Şafii'nin
şöyle dediğini işittim: İlim erbabından birisi bir gün bana şöyle dedi: Bir
zaman gelecek, dünya dinarlarla döşenmiş olsa ve her dinarın üzerinde "La
ilahe illallah" yazılı olsa, kim bu dinarı alırsa cehenneme girecek. O
zaman dünya ve üzerindekiler bir diner değerinde olur.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
Şafit'nin Aklını
Kullanması ve Ondan Edebiyatla İlgili Nakledilenler