BEYHAKİ

KÜLLİYATI

İMAM ŞAFİİ’NİN MENKIBELERİ

 

ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

Şafii'nin Abidliği ve Zahidliği

 

Şafii'nin, Rabbi İçin İbadetini ve Dünyada Zühd Yolunda Çabasını Anlatan Rivayetler

 

Rabi b. Süleyman der ki: Şafii geceyi üç bölüme ayırmıştı. Birinci bölümde yazardı, ikinci bölümde namaz kılardı, üçüncü bölümde de uyurdu.

 

Başka bir rivayete göre, Zekeriyya b. Yahya es-Sad de aynı sözü Rabi b. Süleyman'dan nakletmiştir.

 

 

Rabi b. Süleyman der ki: Şafii'nin evinde birçok gece kaldım. Gecenin çok azında uyurdu.

 

 

 

Rabi b. Süleyman der ki: Muhammed b. İdris eş-Şafii'yle birlikte, Fustat'tan İskenderiye'ye kadar yolculuk yaptım. Beş vakit namazı mescid'de kılardı. Sonra koya gider, denize doğru oturup gece gündüz Kur'an okurdu. Ramazan ayında altmış defa hatmettiğini saymıştım.

 

 

 

Bahr b. Nasr der ki: Şafii döneminde, Şafii'den daha muttaki ve Allah'tan daha fazla korkan kimseyi ne gördüm, ne de duydum. Kur'an'ı daha güzel sesle okuyan da yoktu.

 

 

 

Hüseyin el-Kerabisi anlatıyor: Şafii'yle birlikte seksen gece aynı evde kaldım. Gecenin yaklaşık üçte birinde namaz kılardı. Elli ayetten fazla okuduğunu görmedim. Fazla okusa yüz okurdu. Ne zaman rahmet ayetine denk gelirse, kendisi ve bütün müminler için dua ederdi. Ne zaman azap ayetine denk gelse muhakkak istiaze ederdi. Kendisi ve bütün müminler için kurtuluş dilerdi. Sanki ümit ve korkuyu bir arada üzerinde toplamıştı.

 

 

 

Humeydi'nin haber verdiğine göre Şafii, her Ramazan ayında altmış defa hatmederdi. Buna namazda okuduklarını dahil etmezdi.

 

 

 

Rabi b. Süleyman'ın haber verdiğine göre Şafii her ay otuz defa hatmederdi. Ramazan'da ise altmış defa hatmederdi. Namazda okudukları buna dahil değildi.

 

Yine der ki: Konuşurken yanında da bir tas olurdu. Bir gün; "Allahım! Eğer buna razıysan ziyade et" diye dua etti.

 

İdris b. Yahya el-Muafiri ona; "Sen bela adamlarından değilsin, Allah'tan afiyet dile" diye haber gönderdi.

 

 

 

Süleyman b. Davüd el-Mehdi'nin haber verdiğine göre Şafii, hadis naklederken Kur'an'dan bir süre okur gibi konuşurdu. Bir gün ağır bir hastalığa yakalandı. Bunun üzerine: "Buna razıysan arttır" dedi. Bunu İdris el-Havlani duyunca; "Ey Ebü Abdillah! Biz de, sen de bela insanları değiliz" diye haber gönderdi. Şafii de kendisine; "Benim için dua et Ey Ebü Amr" diye haber gönderdi.

 

 

 

Harmele şöyle bildiriyor: Şafii Allah rahmet etsin bana dedi ki: "İdrıs b. Yahya el-Abid'e git ve benim için Allah'a dua etmesini söyle."

 

 

 

Harmele b. Yahya der ki: Şafii'nin şöyle dediğini işittim: "Bildiğim her bilgiyi insanların bilmesini isterdim. Buna karşılığında bana teşekkür etmeleri yerine sevap verilmesini isterdim."

 

 

 

Cafer b. Ebi Osman et-Tayalisi'nin haber verdiğine göre Mısır halkının fıkıh alimlerinden biri, seher vakti Şafii'nin yanına girdi. Önünde mushaf vardı. Dedi ki: "Fıkıh sizi Kur'an'dan alıkoydu. Ben yatsıyı kılar ve mushafı önüme koyanm. Sabah oluncaya kadar da kapatmam."

 

 

 

Muhammed b. Abdillah b. Abdilhakem'in bildirdiğine göre Haris b. Miskin şöyle diyor: Küfüv ile ilgili soruya; "Dinde denkliğin, sayda denklikle bir ilgisi yoktur" dediğini işitinceye kadar, Şafii konusunda emin olamamıştım. O zaman anladım ki, din dışında hiçbir şeyonu ilgilendirmiyordu ve Kureyşli bir adamdı.

 

 

 

Muhammed b. Abdillah b. Abdilhakem şöyle bildiriyor: Haris b. Miskin bana dedi ki: Şafii; "Denklik dindedir, sayda değildir" dediğinde onu sevdim ve kendime yakın gördüm.

Beyhaki der ki: Burada denklikle, kaybedildiğinde nikahın düşmesine sebep olan küfüv konusunu kasdetmiş olmalıdır. Bu da kocanın Müslüman olmasıdır. Zira soy denkliği elden gitse de, veli veya reşit kadın kabul ettiği takdirde nikah sahih olur. 

 

Şafii nikah bölümünde der ki: Küfüv olmadan nikah haram olmaz. Her zaman reddetmem. Evlenen kadın veya velisi için bir eksikliktir. Eğer evlenen kadın veya velisi bu eksikliği kabul ederse ben de reddetmem.

Ebü Said b. Amr da bu sözü, Rabi b. Süleyman'dan nakleder.

 

 

 

Başka bir rivayetle Rabi b. Süleyman'ın bildirdiğine göre Şafii şöyle diyor: Eğer soy denkliği olsaydı, hiç kimse Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kızlarına denk olmazdı. Oysa Peygamber (söllallöhu ölByhi vBsellem) kızını Ebu'l-As b. er- Rabi ile evlendirmişti.

 

 

 

Rabi'nin haber verdiğine göre: Bir adam Şafii'ye gelip; "Arap olmayan bir adamın, Arap bir kadınla evlenmesi caiz olur mu?" diye sordu. Şafii ona dedi ki: "Müzeni'ye sor, ben Kureyşli bir adamım."

 

Derim ki: Bunu demesinin sebebi; evlenecek olan reşit kadının velilerinin rızası olmadan bunun caiz olmadığını görmesindendir. Bir Kureyşli olarak kendisi cevap vermek istememiştir. Kureyşli olması da soy denkliği olmayan nikahı tamamen geçersiz kılmayı gerektirmez. Başkasının hakkını gözetip, hevesine kapılmadan adalete uymuştur.

 

Bu da şu hadise benziyor; Rabi b. Süleyman'ın bildirdiğine göre Şafii şöyle dedi: Ebu Yusuf'un "Araplardan cizye alınmaz" sözüne gelince, başkalarının hakkı olmasaydı biz bunu daha fazla arzulardık. Ancak biz hakkın dışında bir şey söyleyemeyiz. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Bedr elGassanı'den cizye almıştır. Cizyeyle Araplarla sulh yaptığını da rivayet etmişlerdir. Ömer b. el-Hattab ve günümüze kadar gelen sonraki halifeler, Tağlib oğulları'ndan, Tenuh, Behd' ve Arap karışımlı beldelerden cizye almışlardır. Şimdiye kadar hala Hıristiyan olarak yaşıyorlar, onlardan katlamalı sadaka alınmaktadır, bu da cizyedir. Cizye dinlere konur, soyla ilgisi yoktur. Batıl bir temenniyle günah işlemeyecek olsaydık, Ebu Yusuf'un görüşünü ve Arapları zelil edici bir cizye olmamasını temenni ederdik. Fakat bizim gözümüzde Allah'ın hükmü, arzumuza göre hükmetmekten daha yücedir.

 

 

 

Rabi b. Süleyman der ki: Şafii'ye "Sağlam duruş nedir?" diye sorduklarında şöyle dedi: "Hakkın yanında, durduğu gibi durmaktır."

 

 

 

Haris b. Miskin'in haber verdiğine göre Şafii, Mekke'ye gitmek istedi, Kassar'a kaliteli Bağdad kıyafetleri teslim etti. Yangın çıktı, Kassar'ın dükkanı ve elbiseler yandı. Kassar yanında getirdiği birkaç kişiyle Şafii'ye gelip, elbiselerin parasını ödeme işini ertelemesini istedi. Şafii ona dedi ki: İlim ehli Kassar'ın tazminat ödemesinde ihtilaf etmişlerdir. Burada tazminat gerektiğini düşünmüyorum. Senden tazminat almayacağım.

 

Hocam Haris b. Miskin'in kitabında böyle yazıyor. Davüd b. Ali de benzer manada bir olay nakletmiştir.

 

 

 

Şafii'nin torununun haber verdiğine göre Şafii Yemen'e atandı, henüz gençti. Bazı şeyler hakkında hüküm verdi ve sünnet olarak uyguladı. Hala Yemen halkı bazı meselelere "Şafii'nin sünneti, Şafii'nin sünneti" derler.

 

 

 

Harmele b. Yahya'nın bildirdiğine göre Şafii şöyle diyor: "Haklı veya haksız olsun, hiçbir zaman Allah adına yemin etmiş değilim."

 

 

 

Başka bir rivayette Harmele der ki: Şafii'nin şöyle dediğini işittim: "Asla yalan söylemedim. Bir şeyi övmeye çalışırken abartmış olsam da, hiçbir zaman Allah adına yemin etmedim, ne doğru söylerken ne de hatalı olarak."

 

Başka bir rivayette; "Ne doğru söylerken, ne yalan söylerken" şeklindedir.

 

 

 

Tahir b. Yahya b. Harmele'nin amcasından naklettiğine göre Şafii, Cuma günü gusül konusunda şöyle dedi: "Ne kış, ne de yaz, hiçbir zaman terk etmedim."

 

 

 

Harmele'nin Sünen'inde okuduğuma göre Ahmed b. Tahir'in dedesinden naklettiğine göre Şafii şöyle dedi: Hiç kimsenin Cuma günü gusletmeyi terk etmesini istemem. Soğuk olsun, sıcak olsun başka sebeple olsun, Allah'a şükür hiçbir zaman terk ettiğimi hatırlamıyorum. Bunu yapmayı sevmemin tek sebebi, bu şekilde ilmimin gereğini eda etmemdir. Bundan dolayı Allah'tan edr ve başarı diliyorum.

 

 

 

Haris b. Sureye anlatıyor: Şafii'yle birlikte Harun er-Reşid'in hizmetçisinin yanına gittik. Kadife kumaşlarla döşenmiş bir evdeydi. Şafii ayağını eşiğe koyunca odaya baktı ve geri döndü, odaya girmedi. Hizmetçi ona: "Gir!" dedi. Şafii: "Bu şekilde döşemek caiz değildir" dedi. Hizmetçi kalktı, tebessüm ederek Ermeni usulü döşenmiş bir odaya girdi. Şafii girdi, hizmetçiye dönüp; "Bu helaldir, diğeri ise haramdır. Bu ondan daha güzeldir ve daha değerlidir" dedi. Hizmetçi güldü ve sesini çıkarmadı.

 

 

 

Şafii'nin Fudayl b. İyaz'dan naklettiğine göre Hişam b. Hassan şunları anlattı: Haccac b. Yılsuf, Hasan'a ve başka birine uğradı. Ona; "Ey Ebu Said! Neden bize uğramıyorsun?" dedi.

Dedi ki: "Seni ne yapayım? Yanına geldiğimde yakın davranırsan fitneye sokarsın, uzak tutarsan üzersin. Bana gelince, dünyada senden dolayı korkacağım bir şey yok. Sende ise benim ahiretle ilgili aradığım bir şey yok. Senin yanına ne için geleyim?"

 

 

 

Rabi b. Süleyman der ki: Şafii'nin şöyle dediğini işittim: Süfyan esSevri, Müminlerin Emıri'nin yanına girdi. Onlara deliymiş gibi davranmaya, elini kilime sürüp "Ne kadar güzel! Ne kadar güzel! Kaça aldınız?" demeye başladı. Sonra da "Tuvalet? Tuvalet?" dedi. Sonunda oradan çıkardılar. Yani onlardan uzak kalıp kötülüklerinden kurtulmak için, onlara karşı böyle bir hileye başvurdu.

 

 

 

İki farklı rivayetle Rabi b. Süleyman der ki: Şafii'nin şöyle dediğini işittim: "Belki on iki senedir, bir defa doğru dürüst doymuş değilim. Doyduğumda muhakkak orada çıkarırım."

Ebü Abdillah'ın rivayet ettiğine göre Şafii şöyle dedi: "On altı senedir hiç doymadım, ne zaman doysam o anda çıkarırım."

 

 

 

Rabi der ki: Şafii'nin şöyle dediğini işittim: "Yirmi senedir (hiçbir öğün) doymadım."

 

 

 

Başka bir rivayete göre şöyle diyor: "On yedi senedir bir defa hariç hiç doymadım. Onda da elimi soktum, istifrağ edip onu çıkardım."

 

Derim ki: Bunun sebebi, doymanın kalbe kasvet vermesi, aklın bir kısmını örtmesi ve bedeni ağırlaştırıp ibadet için çalışmasını engellemesidir. Bu da hakikat ehlinin yanında makbul bir şey değildir. Şafii de bundan kaçınmaktaydı.

 

 

 

Muhammed b. el-Vezir'in haber verdiğine göre Şafii, bir testiden iki defa su içmiş değil, bir cariyeyle iki defa birlikte olmuş değildir.

 

Derim ki: Bu da en azıyla yetinmesi ve ihtiyaç fazlası lezzetlerden uzak durmayı tercih etmesine dahil olan bir konudur.

 

 

 

Şafii'nin torunu, annesinin şöyle dediğini naklediyor: Babam gül suyu kokusunu, koku türünden dolayı sürmezdi. "Alkol gibi kokuyar" derdi.

 

 

 

Başka bir rivayette Şafii'nin torunu, annesinin şöyle dediğini naklediyor: Bir gün yanımıza bir kadın geldi. Babam yatıyordu. Kadının yanında bir çocuk vardı. Kadın konuşmaya başladı. Babamın ağlama sesine uyanmasından korktu, elini çocuğun ağzına koydu ve alıp dışarı çıktı.

Babamın baskın bir heybeti vardı. Uyandığında olanları kendisine anlattılar. Çıktı ve kendi kendine bir daha gündüz yatmamaya söz verdi. Ondan sonra başının dibinde dönen bir değirmen olmadıkça gündüz uyumadı.

 

 

 

Yunus b. Abdil'ala. bildiriyor: Şafii bana dedi ki: "Ey Ebu Musa! Fakirliğe öyle alıştım ki, artık karşı karşıya geldiğimde ona şaşırmaz oldum."

 

 

 

Rabi b. Süleyman'ın naklettiğine göre Abdullah b. Abdilhakem Şafii'ye dedi ki: "Bu memlekette yani Mısır'da yaşamaya karar verirsen, evinde bir senelik gıdan olmalı. Sultanın yanında seni şereflendirecek bir yerin olmalı,"

 

Şafii ona şöyle cevap verdi: "Ey Ebu Muhammed! Takvanın şereflendirmediği kişinin şerefi olmaz. Ben şerefli bir şekilde doğmuşum, Hicaz'da yetişmişim, bizim bir gecelik dahi gıdamız olmazdı, ama hiç aç yatmadık."

 

 

 

Rabi b. Süleyman der ki: Şafii'nin şöyle dediğini işittim: "Hiçbir zaman fakirlikten kurtulmadım. Hayatım boyunca mayasız ekmek yiyip üstüne su içerek beslendim."

 

 

 

Rabi b. Süleyman der ki: Şafii'nin şöyle dediğini işittim: "İçinizden hiç kimse iflas etmeye şaşırmasın. Ben üç defa iflas ettim, sonra durumumu düzelttim."

 

 

 

Ebu'l-Abbas el-Mervezi'nin naklettiğine göre Şafii şöyle dedi: "Dünyanın fazlalıklarını istemek cezadır. Allah onunla tevhid ehlini cezalandırmıştır. "

 

 

 

Muhammed b. Abdillah b. Şazan er-Razı der ki: Şafii'nin şöyle dediğini işittim: "Dünya çarşıda satılan harika mal da olsa; içindeki belaları bildiğim için, onu bir ekmekle bile satın almam."

 

 

 

Müzenı der ki: Şafii'ye dedim ki: "Neden devamlı baston taşıyorsun, üstelik zayıf da değilsin?" Dedi ki: "Dünyada yolcu olduğumu hatırlamak için."

 

 

 

Buvaytı der ki: Şafii'nin şöyle dediğini işittim: "İnsanın en belirgin yönü zayıflığıdır. Kim kendi zayıflığını fark ederse Yüce Allah yolunda istikametine nail olur."

 

 

 

Müzeni der ki: Şafii'nin şöyle dediğini işittim: "Dünyaya olan arzusuna yenik düşen, kullarına köle olmaya mahkumdur. Kim kanaate razı olursa, boyun eğmekten kurtulur."

 

 

 

Rabi b. Süleyman der ki: Şafii'nin şöyle dediğini işittim: "Dünya ve ahiretin hayrı beş hasletle elde edilir: Gönül zenginliği, ezadan kaçınmak, helal kazanç, takva kıyafetine bürünmek ve Yüce Allah'a her halükarda güvenmek."

 

 

 

Rabi b. Süleyman'ın bildirdiğine göre Şafii şöyle dedi: "Ey Rabi! Zühde sarıL. Zahid için zühd alımlı kadının taktığı takılardan daha güzeldir."

 

 

 

Rabi b. Süleyman der ki: Şafii'nin şöyle dediğini işittim: "En faydalı birikim takvadır, en zararlısı da düşmanlıktır."

 

 

 

Harmele b. Yahya'nın işittiğini söylediğine göre ŞafiI'nin yanında kalbin anlayışından bahsedildiğinde şöyle dedi: "Kim Allah'ın kalbini açmasını veya aydınlatmasını istiyorsa; kendisini ilgilendirmeyen konularla ilgili konuşmayı terk etmeli, günahları terk etmeli, masiyetlerden uzak durmalı, Allah ile arasında bir amel haznesi olmalıdır. Bunları yaparsa, Allah ona, başkalarıyla uğraşmaktan alıkoyacak kadar ilim verir. Ölüm ise en büyük meşgaledir."

Başka birisi de şöyle der: "Ölüm ve onu hatırlamak en büyük meşgaledir."

 

 

 

Muhammed b. Musebbih'in naklettiğine göre Şafii şöyle dedi: "Kim, Allah'ın kalbini açmasını ve hikmet nasip etmesini isterse; yalnız kalıp tefekkür etmeli, az yemeli, sefih insanlara karışmayı bırakmalı ve insaf ve edebi olmayan ilim elinden hoşlanmamalıdır."

 

 

 

Ebu İbrahim el-Müzeni der ki: Şafii, insanlar hakkında konuşmamızı yasaklardı ve şöyle derdi: "Müslümanlar birbirleri için Allah'ın şahi deridir."

 

Derim ki: Bununla, gıybet ve iftira gibi malayani konuşmaları yasaklamayı kasdetmiştir. İnsanlardan iyi ve kötü olduklarından bahsetmek gerektiğinde, şahadete çağırma ve hadis nakilleri sırasında bu türü değerlendirmelerin caiz olduğunu kaydetmişti. Kitabu'l-Medhal'de bunlar nakledilmiştir.

 

 

 

Rabi b. Süleyman'ın bildirdiğine göre Şafii şöyle dedi: "Ey Rabi! Seni ilgilendirmeyen konular hakkında konuşma. Çünkü bir kelimeyi konuştuğun anda sana hükmeder ve artık ona hükmedemezsin."

 

 

 

Muhammed b. Hasan b. İbrahim el-Asımi'nin kitabında okuduğuma göre Müzeni der ki: Şafii'nin şöyle dediğini işittim: "Herkesin seveni ve nefret edeni vardır. Madem bundan kurtulmak mümkün değildir, müracaat edilecek yer Yüce Allah'a itaat edenler olmalıdır."

 

 

 

Şafii diyor ki: Amcam Muhammed b. Ali'nin bana haber verdiğine göre Amir b. Abdillah b. ez-Zübeyr şöyle dedi: "Amellerin en faziletlisi üç tanedir: Yüce Allah'ı zikretmek, kardeşine mali destekte bulunmak ve şahsın ile insanlar arasında insaBı davranmak."

 

 

 

İbrahim b. Muhammed eş-Şafii'nin bildirdiğine göre Şafii, gönül zenginliğinin manasıyla ilgili şöyle diyor: Zengin yaşamak istersen haline bakıp Kötüsüne razı alacağın bir hayat yaşa.

 

 

 

Yunus b. Abdila'la'nın bildirdiğine göre Şafii şöyle dedi: "Ey Ebu Musa! İnsanlara memnun etmek için ne kadar uğraşırsan uğraş buna imkan yoktur. Madem ki böyledir, sen amelinde ve niyetinde Yüce Allah'a karşı samimi ol."

 

 

 

Rabi b. Süleyman der ki: Şafii'nin şöyle dediğini işittim: "Riyayı ancak ihlaslı olanlar fark eder."

 

 

 

Rabi b. Süleyman'ın haber verdiğine göre Şafii hastalanmıştı. Mısır'ın ileri gelenlerinden birisi onu ziyarete gelmişti. Kendisine dedi ki: "Ey Ebü Abdillah! Hastalıkta, dostların ziyaretinden daha fazla huzur veren ne var ki?"

 

Şafii şöyle dedi: "Kardeşim! Hastalıkta, günahların kefareti olan hastalığın sevabını ummaktan daha fazla huzur veren ne var ki?"

 

 

 

Muhammed b. Kutn'un bildirdiğine göre Şafii şöyle dedi: "Süfyan, hasta olan Fudayl'ı ziyaret etmek amacıyla yanına girdi. Fudayl; "Ey Ebü Muhammed! Ziyaretçiler olmasaydı hastalığın ne önemi var ki?" dedi. Süfyan: "Sen ziyaretçilerin nesinden hoşlanmazsın?" deyince, Fudayl: "Şikayet" dedi.

 

 

 

Aynı isnadla Muhammed b. Kutn, Şafii'den, Fudayl'ın şöyle dediğini nakleder: Hz. Davud dedi ki: "Allahım! Benden sonra oğlum Süleyman'a da bana davrandığın gibi davran." Yüce Allah vahy edip şöyle buyurdu: "Ey Davud! Oğlun Süleyman'a söyle; o senin bana davrandığın gibi davransın ki, ben de ona sana davrandığım gibi davranayım."

 

 

 

Şafii'nin rivayet ettiğine göre Fudayl b. İyad şöyle dedi: "Ne insanlar vardır, bu Kabe'yi tavaf eder; ama ondan daha uzakta olmasına rağmen daha fazla ecir kazanan insanlar vardır."

 

 

 

İsmail b. Yahya el-Müzeni der ki: Şafii'nin şöyle dediğini işittim: Bir adam Ubey b. Ka'b'a: "Ey Ebu'l-Münzir! Bana nasihat et" deyince ona şöyle dedi: "Dostlara takvalarına göre davran. Dinlemek istemeyenlere dilini zelil etme. Öldüğünde gıpta etmeyeceğin kişiye hayattayken gıpta etme."

 

 

 

Hüseyin b. Yezdad el-Basri'nin hocalarından birinden naklettiğine göre Şafii, Süfyan b. Uyeyne'nin meclisinde ondan hadis dinlerken, hüzün içerikli bir hadis geçti. Şafii bayılıncaya kadar ağladı. Oradaki insanlar "Muhammed b. İdris öldü" dediler. Süfyan b. Uyeyne dedi ki:

"Muhammed b. İdris ölürse, zamanının en faziletli şahsiyeti ölmüş olur."

 

 

 

Muhammed b. Abdillah b. Abdilhakem anlatıyor: Bir gün oturmuş zühd ve ibadet ehlini, onlarla ilgili duyduğumuz güzel konuşmalarından bahsediyorduk. Sonra Zünnun'u konuşmaya başladık. Bu sırada Ömer b. Nebate yanımıza girdi ve: "Neyi tartışıyorsunuz?" diye sordu. "Zahidleri ve abidleri, onlardan bize gelen sözlerini konuşuyoruz. Zünnun'a gelmiştik" dedik. Dedi ki: "Vallahi, Muhammed b. İdris eş-Şafii'den daha güzel ve açık konuşan hiçbir kimseyi görmedim. Allah rahmet etsin"

 

Sonra şöyle devam etti: "Bir gün ben, o ve Haris b. Lebid, Safa'ya gittik. Haris, Salih el-Meriy'in hizmetçisiydi. Okumaya başladı; "Bismillahirrahmanirrahim. Bu, sizi ve öncekileri topladığımız hüküm günüdür"[Mürselat, 38] ayetini okudu. Şafii'nin hüzünlendiğini gördüm. Sonra hüngür hüngür ağlamaya başladı.

 

Sonra da dayanamayıp şöyle dedi: "Allahım! Yalancıların sözlerinden ve gafillerin sırt çevirmesinden sana sığınınm. Allahım! Ariflerin kalpleri sana boyun eğer ve özleyenlerin heybeti senin karşında zelil olur. Allahım! Bana cömertliğini göster, beni kendi örtünün altına al, benim kaba konuşmalarımı affet, vechinin keremi için ey merhametlilerin en merhametlisi!"

 

Kendisi Irak'tayken ondan hadis dinlemek için yanına gitmeye karar verdim. Ben sahilde oturmuş abdest almaya hazırlanırken bir adam uğradı ve şöyle dedi: "Delikanlı! Abdestini güzelleştir, Allah da sana ihsan etsin."

 

Onu takip etmeye başladım. Bana dönüp "Delikanlı! Benden bir şey mi istiyorsun?" dedi. Ona "Bana bir şeyler öğret, belki bana faydası olur" dedim.

 

Şöyle dedi: "Bil ki, kim Allah'a karşı dürüst olursa kurtulur. Kim dinine dikkat ederse helak olmaktan salim olur. Kim dünyayı önemsemezse, yarın Yüce Allah'ın vereceği sevaptan dolayı gözü aydın olur. Daha ister misin?"

 

"Evet" deyince: "Dünyayı önemseme. Ahirete rağbet et. Bütün işlerinde Allah'a karşı dürüst ol, bu sayede yarın kurtulanlarla kurtulursun" dedi. Ondan bunları duydum.

İbn Abdilhakem de bunu nakleder. Rivayetinde, bundan sonraki hadiste aktaracağımız, tavsiye ettiği üç hasleti ek olarak nakleder. Baş tarafında ise; "Allahım! Sesler senin huzurunda kısılır" ifadesini de ekler.

 

 

 

Abdullah b. Muhammed el-Belevi anlatıyor: Bir gün oturduk, zahidler, abidler ve alimleri ve onlardan bize ulaşan güzel sözlerini konuşmaya başladık. Ömer b. Nebate dedi ki: Vallahi, Muhammed b. İdris eş-Şafii'den daha fazla vera sahibi, Allah'tan daha çok korkan, daha fasih konuşan, daha güler yüzlü, daha hoş görülü, daha bilgili, daha cömert, daha iyi, daha nezih, daha faziletli hiç bir kimse görmedim.

 

Ben ve Haris b. Lebid Safa'ya çıktık. ..

Ravi bundan sonra hikayeyi yukarıdakine benzer bir şekilde nakleder ve ardından; "Aşıkların anlayışıyla senin için hüzünlendim" ibaresini ilave eder.

Sonra el-Belevi'nin anlattıkları "Irak'a gitmek için yola çıktım" diye nakledilir. Birinci hadis daha doğru görünse de şöyle devam ediyor: "Ey genç! Abdesti bol al, Allah sana nimetleri bol versin, intikamlardan korusun."

 

Sonra şunu ilave eder: "Daha fazla nasihat edeyim mi?" dedi. "Evet" dedim. Şöyle devam etti: Kim üç hasleti taşırsa, imanının tamamlamış olur. Kim marufu emredip uygularsa, münkeri yasaklayıp kendi de uzak durursa, Yüce Allah'ın yasaklarına dikkat ederse. Devam edeyim mi?" ben; "Evet" dedim. "Dünyayı önemseme, ahirete rağbet göster, her yerde Allah'a karşı dürüst ol kurtulanlarla birlikte sen de kurtulursun" dedi.

Sonra adam yürüdü gitti. Kim olduğunu sorduğumda; "Bu, Muhammed b. İdris eş-Şafii" dediler. Allah rahmet etsin.

 

 

 

Ebu Nuaym el-Isbehani'nin kitabında naklettiğine göre Cüneyd şöyle diyor: Şafii dini hakikati konuşan müritlerdendi. Bir din kardeşine vaaz edip Yüce Allah'ın azabına karşı uyarırken şöyle dedi: "Kardeşim! Dünya, zillet bataklığıdır, zillet yurdudur. Ona bağlanmanın sonu perişanlık, üzerinde yaşayanların sonu kabirdir. Ona kavuşmak ayrılığı getirir, zenginliği fakirliğe götürür. Ondan fazla istemek zorluk çıkarır, zorluk çekmek kolaylık getirir. Yüce Allah'tan kork, Allah'ın verdiği rızka razı ol. Fena yurdunda beka yurdunu ihmal etme; senin hayatın zeval görmeyen ve duvarı eğilmeyen yerdedir. Amelini çoğalt, arzularını da azalt."

 

 

 

Başka bir rivayette Cüneyd şunu anlatıyor: Şafii'ye; "Bize nasihat et, bir şeyler söyle" dediler. Şafii şöyle dedi: Adnan'dan bu yana kalan bir yaşayan yoksa eğer, Maad dahi kalmamışsa kabileler sana yeter.

 

"Kabileler" yerine "Musibetler" şeklinde de rivayet edilmiştir. "Devam et" dediler, şöyle dedi:

Kızlarımm tek arzusu; Müslümanca yaşayayım,

 

Rab,' ve Mudar soyundan doğmuş biri değilmiyim?

 

 

 

Muhammed b. Abdillah b. Abdilhakem der ki: "Temizliğin her türlüsünde, suyu Şafii'den daha az kullanan kimse görmedim."

Muhammed; "Fıkhından dolayı" diye ekledi.

 

 

 

Yunus b. Abdila'la'nın haber verdiğine göre İbn Herem vefat ettiğinde, Şafii onu yerde örtü altında gördüğünde şöyle dedi: "Allahım! Senin ondan müstağni olman ve onun sana muhtaç olması nisbetinde ona merhamet et."

 

 

 

Abdillah b. Abdilhakem diyor ki: Şafii, müminler içinde en fazla ümit bağlanan hadisi sorduğumda şöyle dedi: Ebu Musa'nın hadisi, o da şöyle: "Kıyamet günü olduğunda, her Müslümana cehenneme götürmesi için kafirlerden bir adam verilir.''

 

Derim ki: Ebu Müslim'in bu hadisini Kitabu'l-Ba's ven-Nüşur kitabında ve el-Cami' de (Şuabu'l-fman kitabında) rivayet etmiştik. Hakkında söylenenleri de zikretmiştik. Sahih ve tercih edilen bir hadistir. Ömer b. Abdilaziz bununla müjdelendiği gibi, Şafii de müjdelenmiştir.

 

 

 

İsmail b. Yahya el-Müzenı der ki: Şafii'nin şöyle dediğini işittim: Hüseyin b. Ali'nin oğlu (Allah onlardan razı olsun) vefat ettiğinde yüzünde her hangi bir tereddüt görünmüyordu. Bundan dolayı eleştirilince şöyle dedi: "Biz, Ehl-i Beyt Allah'tan isteriz O da bize verir. O bir şey istediğinde biz hoşumuza gitmese de rıza gösteririz."

 

 

 

Harmele'nin bildirdiğine göre Şafii şöyle dedi: Hişam b. Abdilmelik Rusafe'yi inşa ettiğinde; "Bir gün yalnız kalmak ve üzücü bir haber duymamak istiyorum" dedi. Günün yarısı geçmeden ordu kamplarının birinde kanlı bir elbise geldi, kendisine ulaştığında şöyle dedi: "Bir gün bile yok!" dedi.

 

 

 

Şafii'nin bildirdiğine göre Hişam b. Abdilmelik şöyle dedi: Ravh b. Zinba' öldüğünde, birine; "Ravh b. Zinba' nasıldı?" diye sordular. Dedi ki: "Vallahi, ne zaman hayır kapılarından birine vardıysam işim yolunda gitti. Ne zaman şer kapılarından birine gittiysem işim yolunda gitmedi."

 

 

 

Müzeni der ki: Şafii'nin şöyle dediğini işittim: Hişam b. Abdilmelik bir adama: "Bana isteğini söyle" dedi. Adam; "Ben onu Cömert ve Kerim olana takdim ettim" dedi.

 

 

 

Muhammed b. Abdillah b. Abdilhakem der ki: Şafii'nin şöyle dediğini işittim: Muaviye b. Ebi Süfyan, hacca gitmek için yola çıktı. Ebva'ya geldiğinde, Gabe Kuyusuna baktı, yüzü felç oldu, yerine dönüp sarığını sardı. İnsanlar etrafına toplanınca dedi ki: "Şunu bilin ki ey insanlar! Kişi dünyada belaların ortasındadır. Ya hesaba çekilmek için hasta olur. Ya da sevap verilmek için müptela olur. Yahut da bir suçundan dolayı cezalandırılır. Ben müptela olduysam, benden önce salihler de müptela olmuşlardır. Dileğim onlardan biri olmaktır. Cezalandırılıyorsam benden önce hata edenler de aynı cezayı çektiler. Onlardan biri olmak istemem. Bir tarafım hasta olduysa sağlığıma malik olamam. Başıma ne gelirse gelsin, Rabbimin bana verdiğinden daha fazla değildir. Ben bugün yetmiş veya yetmiş küsur yaşındayım. Yaşım ilerledi, kemiklerim zayıfladı, güzelliğim ve görüntüm bozuldu. Yezid'e karşı olan sevgim olmasa gözlerim görürdü."

 

 

 

Müzenİ, 259 senesinde, Çarşamba günü, "Muhtasar" okumayı bitirdiğinde dedi ki: Şafii'nin şöyle dediğini işittim: İbn Amame, Amr b. el-As'ın yanına girdi. Onun oruç tuttuğunu ve arkadaşlarına yemek verdiğini gördü. Sonra kalkıp namazını güzelce ve itinayla kıldı, ardından kendisine bir yerden para geldi ve: "Palana verin, filana verin" dedi.

Sonra yanına gelince İbn Amame ona dedi ki: "Ey Ebü Abdillah! Çok güzel bir namaz gördüm, sen oruçluyken kardeşlerine yemek verdin. Sana para getirdiler, herkesten fazla ihtiyacın olmasına rağmen ''falan verin, filana verin'' dedin ve yanıma geldin. Neden ey Ebü Abdillah?"

 

Şu karşılığı verdi: "Ey İbn Amame! Vallahi girdiğimiz İslam halis değildir, çıktığımız şirk de halis değildir. Dünya dinle birlikte olsaydı ikisini birlikte alırdık. Batıldan uzak olsaydı, dünyayı alır batılı terk ederdik. Bunu böyle gördüğüm için, Salih amelleri karıştırdık. Diğer kötüler de Allah'a kalmıştır."

 

 

 

Ebu Abdillah eş-Şafii'nin Vakıdi'den naklettiğine göre Bizans Kralı, Ömer b. Abdilaziz döneminde esirleri serbest bırakmıştı. (Serbest kalan esirler kralın) huzuruna girdiklerinde, tahtından inmişti. Yere oturup yaslanmış, üzgün bir şekilde parmağıyla yeri eşeliyordu. Esirler ona: "Kral'a ne oldu? Bu gördüğümüz hali nedir?" dediler.

Kral dedi ki: "Eyesirler topluluğu! Bilmiyor musunuz? Din büyüğünüz Ömer b. Abdilaziz öldü. Bizim dinimizde bir rahibin kendini manastırına kapatması şaşılacak bir şey değildir. Ancak Ömer b. Abdilaziz'in kendisine verilen dünyayı ayağının altın alması şaşılacak bir şeydir."

 

 

 

Rabi b. Süleyman'ın bildirdiğine göre Şafii şöyle dedi: Ömer b. Abdilaziz babasının önünde yürüyen bir genç gördü. Ona dedi ki: "Delikanlı! Efendinin önünde yürüme!"

 

 

 

İbn Abdilhakem'in haber verdiğine göre Şafii'ye; (malını) memleketin en akıllısına vasiyet eden (kişinin vasiyeti kime verilir, diye) sorulduğunda şöyle dedi: "Bunun malı, dünyayı en çok zelil gören kişiye verilir. Çünkü Allah'ın hakir gördüğü bir şeyi sevenin aklı olmaz, o da dünyadır."

 

 

 

Müzeni der ki: Şafii'nin şöyle dediğini işittim: İlim erbabından birisi bir gün bana şöyle dedi: Bir zaman gelecek, dünya dinarlarla döşenmiş olsa ve her dinarın üzerinde "La ilahe illallah" yazılı olsa, kim bu dinarı alırsa cehenneme girecek. O zaman dünya ve üzerindekiler bir diner değerinde olur.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

Şafit'nin Aklını Kullanması ve Ondan Edebiyatla İlgili Nakledilenler