BEYHAKİ KÜLLİYATI |
İMAM ŞAFİİ’NİN MENKIBELERİ |
ANA SAYFA
Kur’an Hadis Sözlük Biyografi
Hadisleri Kabul
Şartlarındaki İhtiyatı
Şafii'nin Rivayetlere
İtina Göstermesine ve Hadisleri Kabul Etme Şartlarındaki İhtiyatına Delalet
Eden Haberler
el-Müzeni'nin
bildirdiğine göre Şafii dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurdu: "İsrail oğullarından bilgi nakledin, bunda bir mahzur yok. Benden
de hadis nakledin, ama benim adıma yalan söylemeyin. ''
Manası şudur: Eğer bir
hadisi nakledip duyduğunun hakkını verirsen, doğru olmasa da senin için
sorumluluk yoktur. Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hadis
nakledecek olanların ise kesinlikle güvenilir olması gerekir.
Daha önce şöyle
denilmiştF: "Kim yalan olduğunu bilerek bir hadis naklederse, kendisi de
yalancılardan biridir.''
Diyor ki: Yalan olduğunu
düşündüğün bir hadisi, o halde nakledersen, sen de yalancılar gibi suçlu
olursun.
Rabi b. Süleyman'ın
haber verdiğine göre Şafii bir meseleyi açıkladıktan sonra şöyle dedi: Bunu
toparlarsak, sahih hadis olmadıkça kabul edilmez, aynı şekilde adaletli
(dürüst) olduğu bilinmeyenlerin şahitliği de kabul edilmez. Hadis, nakleden
tarafından meçhul sayılmış veya terk edilmişse, değişikliğe uğramış demektir,
çünkü sahih değildir.
Aynı isnadla, haberini
kabul edeceği kimsenin şartlarını sayarak dedi ki: "Bu işle uğraşanların
haberinin kabul edilmesi için, şu şartları taşıması gerekir: Hadisi nakledenin
dininde güvenilir olmalı; konuşmasında doğru olduğu bilinen bir olmalı; ne
konuştuğunu bilmeli; hadis lafızlarının kapsamlarını bilmeli; hadisi, duyduğu
gibi harfleriyle nakleden biri olmalı ve hadisi manayla nakletmemelidir. Çünkü
hadisin manasını bilmeden, anlam olarak nakletmeye kalkarsa, farkında olmadan
helali harama çevirebilir. Eğer olduğu lafızlarıyla naklederse, hadisin değişme
endişesi kalmamış olur.
Ezberden hadis
naklediyorsa, hafızasının sağlam olması gerekir.
Yazıdan nakledecekse
yazdığım iyi muhafaza etmiş olmalı; diğer hadis hafızları aym hadisi
naklettiklerinde, hadislerine muvafık düşmelidir. hadisi kimden ve nasıl
aldığım açıkça ifade etmelidir; görüştüğü, ama dinlemediği birinden hadis
nakletmemelidir. Peygamber'den (Sallallahu aleyhi ve Sellem) güvenilir ravilere
aykırı rivayetler aktarmamalıdır.
Hadisin ilk ravisinden
son ravisine kadar herkesin bu özellikler: taşıyor olması gerekir ve bu şekilde
hadis Peygamber'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) veya kimde bitiyorsa ona kadar
kesintisiz ulaşmalıdır. Çünkü bu ravilerin her biri, hadisi kimden aldıysa onu
araştırmış ve kime verdiyse onu araştırmıştır.
Za'ferani'nin rivayet
ettiği Kadim'de Şafii şöyle dedi: Ravilerden biri hakkında bilgi bulunmuyarsa
orada durulur. Anlattığımız özellikleri taşıdığı tespit edilirse, haberi
alınır, değilse reddedilir. Tıpkı, hakimin durup şahit hakkında araştırma
yapması gibi; adil olduğunu tespit ederse şahitliğini kabul eder, değilse
reddeder.
Bizim rivayet ettiğimiz
Cedid'inde ise şöyle dedi: Muhaddisler içinde kimin yanılması çok olursa ve
elinde yazılı sağlam bir kaynağı yoksa hadisi kabul edilmez, tıpkı şahitlikte
çok yamlanların şahitliğinin kabul edilmediği gibi.
Dedi ki: En makbul hadis
nakletme şekli "bana falan, falandan hadis olarak nakletti (haddeseni
fulanun an fulanin) ... " şeklinde alandır, tabi eğer ravi müdellis
değilse. Bir defa tedlis yaptığım tespit ettiğimiz ravi, rivayetindeki ayıbını
ortaya koymuş olur. Bu ayıp hadisin reddedileceği bir yalan değildir.
Doğrulukta samimi olmak da böyledir. Doğrulukta samimi olanlardan kabul
ettiğimiz gibi ondan da kabul ederiz. Diyoruz ki; 'bana nakletti veya işittim
... " demedikçe hocasını açıkça zikretmeyen kimselerden hadis kabul
etmeyiz.
Şafii dedi ki: Haberin
yalan veya doğru olduğu konusunda karar verebilmek için, haberi verenin
doğruluğunu veya yalanını tespit etme dışında bir yol yoktur. Ancak çok az ve
özel durumlarda mümkündür. Nakleden imkansız bir şeyden bahsederse veya
kendisinden daha güvenilir birine ters düşerse belki tespit edilebilir.
Aynı isnadla, şahitlik
ile haber arasındaki farkı şöyle belirtti: Hadiste, bir adamı veya bir kadını
kabul ederim, ancak şahitlikte tek başına kabul etmem. Hadisi, "bana
falan, falandan hadis olarak nakletti..." diyen ve belirsiz konuşmayan
birinden kabul ederim, şahitlikte "duydum, gördüm, şahit oldum"
dışında bir şey kabul etmem.
Hadisler farklıdır; bir
kısmını Allah'ın Kitabı, Sünnet, icma veya kıyasın işaretiyle alırız. Şahitlik
bu şekilde kabulolmaz.
Beşer olanların hepsinin
şahitliği kabul edilebilir. Ama hadisini kabul edemem, çünkü hadislerde,
değiştirme, bazı lafızları ve manaları düşürme gibi tehlikeler vardır.
Sözlerini bu şekilde
şerh edip şöyle dedi: Hadiste terk edilen bir kelime bile manasını
değiştirebilir. Nakleden kişi farkında olmadan, söyleyenin dediğinden farklı
bir kelime kullanır, hadisin manası değişebilir. Eğer hadisi nakleden manasını
bilmiyorsa, manasını anlamadan harfi harfine nakletmediği takdirde onun hadisi
kabul edilmez.
Aralarındaki farkı şöyle
açıkladı: Bir kişinin haberini kabul ettiğini, ama bir şahidin tek başına
şahitliğini kabul etmemesini, adil (dürüst) olursa şahitliğin caiz olduğunu,
fakat şu hallerde kabul edilmediğini sıraladı:
Eğer kendi tarafını,
babası ve çocukları tarafını tuttuğu yerlerde; kendinden ve onlardan bir
sıkıntıyı uzaklaştırdığı yerlerde; bunun gibi tahmini konuştuğu yerlerde; şahit
birinin aleyhine, ona sorumluluk ve ceza yükleyecek, kendi üzerinden sorumluluk
veya ceza düşürüp sıyrılmayı amaçladığı yerlerde.
Sonra sözlerini açıp
şöyle devam etti: Muhaddis ise helal ve haramlarla ilgili hadis naklettiğinde;
ne kendine ne de başkalarına bir menfaat temin eder, ne kendini ne de
başkalarını bir sorumluluğa ve cezaya karşı savunur. Hadisi nakledenle diğer
Müslümanlar aynı ve eşit durumdadır.
Bunları açıkladıktan
sonra şöyle devam etti: İlim ehli olan muhaddisler, emanetçi olarak
görevlendirildiler ve dinin yol işaretleri olarak dikildiler. Allah'ın onlara
yüklediği, her alanda doğruluk sorumluluğunun farkındadırlar. Helal ve haram
konusunda hadis nakletmek, en üstün görevlerdendir. Aynı zamanda tahmini konuşmaktan
en fazla uzak durulması gereken bir görevdir.
Onlara Resulullah'tan
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) hadis nakletmelerine karşılık olarak, hiç
kimsenin önüne konmayan şeyler konmuştur. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) adına yalan söyleyen cehennemle tehdit edilmiştir.
Sonra bu manada varid
olan hadisleri zikretti. Bunlar başka kitaplarda zikredilmiştir.
Rabi b. Süleyman der ki:
Şafii'nin şöyle dediğini işittim: Hiç kimsenin, Resulullah'ın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) hadisini kısaltarak bir kısmını söyleyip bir kısmını terk
etmek suretiyle nakletmesi caiz değildir. Hadisi kendisine nakledildiği
lafızlarıyla rivayet eder; böylece duyan herkes, Yüce Allah'ın anlattığını
anlar.
Yünus b. Abdila'la'nın
bildirdiğine göre Şafii şöyle dedi: Aslolan Kur'an ve Sünnettir. Bunlarda
kaynak yoksa kıyas yapılır. Eğer hadis Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) muttasıl olursa ve senedi sahih olursa bu, sünnettir. İcma, münferid
olan haber-i vahidden güçlüdür.
Hadis zahirine göre
uygulanır. Eğer hadis birden fazla anlam taşıyorsa, zahire en yakın olan
önceliklidir. Hadisler içerik olarak eşit olursa, isnadı daha sahih olan
önceliklidir. İbnu'l-Müseyyeb'in munkatı' (mürsel) rivayet ettikleri dışında,
munkatı' hadis bir şey ifade etmez.
Asli kaynak başka bir
asli kaynakla kıyaslanmaz. Asıl kaynağa "Neden?" ve
"Nasıl?" denilmez. Per' (hüküm) için "Neden?" denir, asli
kaynağa kıyas edilip kıyas gerçekleşirse, fer' sahih olur ve delilortaya konmuş
olur.
Güvenilir birisi bir
hadis rivayet ederse ve başkası da bu hadisi rivayet etmezse, buna şaz denmez.
Güvenilir raviler bir hadisi aynı metinle naklederlerse, sonra içlerinden
birisi buna muhalif bir şekilde rivayet ettiği takdirde" onlardan
ayrıldı" manasında şaz denilir.
Ebu Musa, Yunus b.
Abdila'la kanalıyla Şafii'den munkatı' hadisle ilgili bu şekilde haber verdi.
Şafii'nin munkatı' ile ilgili şartları; er-Risale' de; naklettiğimiz
Kitabu'l-Medhal'de, Kitabu'l-Ma'rife' de ve diğer yerlerdedir. O da şöyledir:
Şafii, mürsel hadisleri Tabiunun ileri gelenleri dışında kimseden kabul etmez.
Şafii derki: Bunun
sebepleri vardır: Birincisi; kendisinden hadis aldıkları kişileri çok dikkatli
bir şekilde seçmişlerdir. ikincisi; kaynağının zayıflığına rağmen mürselolarak
naklettikleri hadisler delil kabul edilecektir. Üçüncüsü; hadislerdeki
değişikliklerin fazlalığı; değişiklik arttıkça dalgınlıklarından dolayı ve
hadis alınan kişiden dolayı zayıflık artar.
Mürselolarak hadis
rivayet eden Tabiunun ileri gelenlerinin ortak yönü; hadis hafızı ve güvenilir
olmalarıdır. Bu yüzden hadisi Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) isnad
etmişlerdir.
Şafii dedi ki: Onlardan
birisi ayrılıp mürsel bir hadis naklederse ve bunu isnad edecek başka bir
rivayet yoksa bu hadis ondan kabul edilir. Kendisinden mürsel hadis kabul
edilen diğer ravilerin hadislerine muvafık olup olmadığına bakılır. Eğer böyle
bir hadis bulunursa, onun mürsel hadisini güçlendiren bir delil olur.
Eğer bulunmazsa
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabından kendisine sözlü olarak
hadis rivayet eden kişinin hadislerine bakılır. Resulullah'tan (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) rivayet ettiği hadisler içinde buna muvafık hadis bulunursa,
bu durum mürselolan hadisini asli bir kaynaktan aldığını gösterir, inşallah.
Aynı şekilde avamdan
birisi, ilim ehlinin Peygamber'den (Sallallahu aleyhi ve Sellem) rivayet
edildiği gibi fetva verdiklerini görürse; hadis aldığı kişinin adını zikretmesi
halinde meçhul veya hadisi alınmaz demeyecekleri güvenilen birine dayanarak mürsel
hadis nakletmişse, bu hadis alınan kişinin güvenilirliğine binaen sahih olur ve
delil olarak kabul edilir. Ayrıca hafızlardan birisi buna aykırı düşmeyen bir
hadisle ona iştirak ederse aynı şekilde kabul edilir.
Sözlerini bu şekilde
açtı. Aynı değerlendirmeyi Rabi' de Şafii'den nakletmiştir.
Derim ki: Şafii, Tabilin
büyüklerinin mürsel hadislerini, hadisi destekleyen bir rivayet varsa kabul
ediyor. Kitahu'l-Medhal' de bunun örneklerini vermiştik. Rivayeti güçlendirecek
bir şey yoksa onu kabul etmemiştir. ibnu'l-Müseyyeb'in olsun başkasına ait
olsun fark etmez.
Başka yerde de
Şafii'nin; ibnu'l-Müseyyeb'in desteği olmayan mürsel hadislerini kabul
etmediğini zikretmiştik. Destek bulduğu zamanlarda başkalarının mürsellerine
göre amel etmiştir. Bu konuda ibnu'l-Müseyyeb'in diğerlerinden farkı, hadis
alimlerinin iddia ettiğine göre, Tabilin içinde en sahih mürsel hadisleri
rivayet eden kişi olmasıdır. Allah doğrusunu bilir.
Şafii'nin bildirdiğine
göre Yahya b. Said şöyle dedi: Abdullah b. Ömer'in oğullarından birine bir
meseleyi sordum, hakkında bir şey demedi.
Ona dediler ki:! Senin
gibi adil iki imamınl oğlu olan birinin, kendisine sorulan bir soruya cevap
verecek bilgisinin olmaması bize ağır geliyor?"
Şu karşılığı verdi:
"Vallahi Allah katında, Allah'ı bilenler katında ve Allah'ın farkında
olanlar katında; bilgim olmayan bir konu hakkında bir şey söylemek veya
güvenilir olmayan bir hadis rivayet etmek bundan daha ağırdır."
Şafii şöyle haber
veriyor: Amcam Muhammed b. Şafi; Hişam ve Urve tarikiyle babasının şöyle
dediğini nakletti: "Hadisi duyarım ve beğenirim. Fakat birisinin benden
duyup amel etmesinden çekindiğim için onu zikretmekten uzak dururum. Adamdan
duyarım ama ona güvenmem, ama güvendiğim birinden almıştır. Bazen de güvendiğim
birinden işitirim, ama onun aldığı kişiye güvenmem."
Şafii der ki: Sa'd b.
İbrahim; "Peygamber'den (Sallallahu aleyhi ve Sellem) güvenilir olanlar
dışında kimse hadis rivayet etmez" dedi.
Mis'ar b. Kidam da Sa'd
b. İbrahim'in şöyle dediğini haber veriyor: "Peygamber'den (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) güvenilir olanlar dışında kimse hadis rivayet etmez."
Rabi'nin işittiğini
söylediğine göre bir adam Şafii'ye Nüh'la ilgili bir şey sormuştu, şöyle cevap
verdi: Keşke Peygamberimizle (Sallallahu aleyhi ve Sellem) aramızda (geçen kısa
zamana rağmen) sahih bir şey bulsaydık, Nüh nerede biz nerede?
Muhammed b. Abdillah b.
Abdilhakem el-Masri'nin haber verdiğine göre Şafii'ye tanımadığı birinin
güvenilir olup olmadığmı sorduklarında şöyle derdi: "Vallahi, Müslüman
olduğuna bile şahitlik etmem."
İki farklı senedle Şafii
anlatıyor: İbn Uyeyne şöyle dedi: Bir gün Zühri bir hadis rivayet etti. Ona
"İsnadsız ver" dedim. Zühri bana dedi ki: ''Dama merdivensiz mi
çıkarsm?"
ed-Dabbi'nin rivayetinde
ise şöyle dedi: "Dama merdivensiz mi tırmanacaksın ?"
Yunus b. Abdila'la der
ki: Şafii'nin şöyle dediğini işittim: Eğer muhaddise (hadisi) okursan,
"Ahberena (= Bize haber verdi)" de. O sana okursa "haddesena (=
Bize bildirdi)" de.
Zekeriyya es-Sad de aynı
şekilde Za'ferani'den naklederek şöyle anlatır: Şafii bize Malik'ten hadis
naklettiğinde "haddesena" derdi. Bazen de "enbe'na" derdi.
Bu ibareyi sanki Malik'ten hadisi alırken yanında sadece kendisi vardı.
Derim ki: Şafii'nin Cedid'de
karar kıldığı görüşler, Ahmed b. Hanbel'in ve çoğunlukla Ehl-i hadisin
görüşleridir.
Rabi b. Süleyman'ın
haber verdiğine göre Şafii, Mısır'dan ayrılmaya hazırlanıyordu.
Kitabu'l-Buyli'u bitirmeme az bir şey kalmıştı. Şafii'ye: "Onunla ilgili
bana icazet ver" dedim. "Diğerlerinin okunduğu gibi bana
okunmadı" dedi. Daha sonra tekrar söyledim, aynı cevabı verdi ve bir şey
ekleme di. Sonra Allah bizi onunla şereflendirdi. Bir müddet yanımızda ikamet
etti. Sonra bizi dinledi ve vefat etti. Yani İcazet vermek istemedi.
Derim ki: Malik b. Enes
ve başka hadis hafızları da İcazet vermek istemediler. Bazıları da izin
verdiler. İcazet verenler, işitmeyi ayırmış ve aralarındaki farkı açıklamıştır.
İşitmenin ona tercih edilmesi; İcazet verilenle ilgili endişe duyulması ve
kitabın değiştirme ve tahriften korunarak ulaştırılmasıdır. Allah muvaffak
etsin.
Şafii'nin bildirdiğine
göre Şu'be b. Haccac şöyle dedi: "Tedlis yalanın kardeşidir."
Abdullah b. Vehb'in
kardeşi Ahmed b. Abdirrahman b. Vehb der ki: Şafii'nin şöyle dediğini işittim:
"Bir kitabın (yazının) üzerinde, eklemeler ve düzeltmeler görürsen doğru
olduğuna şahitlik edebilirsin."
Rabi b. Süleyman haber
veriyor: Mısır'da yazılan Risale'yi Şafii'ye otuz küsur defa okudum. Her
defasında muhakkak düzeltmeler yapardı.
Sonra Şafii (kitabın)
sonunda şöyle dedi: Allah, kendi Kitab'ı dışınde. doğru bir kitap kabul etmez.
"Eğer o Allah'tan başka biri tarafından (indirilmiş) olsaydı, onda birçok
çelişki bulurlardı"[Nisa, 82] ayeti bunur.. delilidir.
Derim ki: Şafii'nin
hadis naklinde gösterdiği itinayı göstere delillerden birisi de şudur: Malik b.
Enes'ten çok hadis almıştır. Sonra Malik'in ravilerinden kendince güvenilir
olmayan bir raviden naklett. Şafii hadisi bu raviden, o da Abdullah b. el-Haris'ten
almıştı, ama Şaf-': ondan şüphe ettiği için terk edip kendince güvenilir olan
bir rav: aracılığıyla Abdullah b. el-Haris'ten aldı. Ayrıca Müslim b. Halid
ezZenci'den, İbn Cüreye, Süfyanu's-Sevri tarikiyle Malik'ten almıştır. Yine bir
adam ve Abdullah b. Nafi' tarikiyle Malik'ten de almıştır. Bu şekilde Abdullah
b. Nafi'den çok hadis dinlemiştir.
Abdulaziz b. Muhammed
ed-Deraverdi'den çok hadis dinlemiştir.
Abdulaziz' den, Amr b.
Ebi Selma'ya ait, Malik'in rivayet etmediği hadisler de nakletmiştir. Bu türden
rivayetleri de çoktur.
Ahmed b. Sinan
el-Vasıti'nin haber verdiğine göre Şafii, İbn Adan'ın hadisini; Ali b. Yahya b.
Hallad, babası, amcası kanalıyla yazdı. Buna göre Peygamber (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) Mescid'in köşesinde namaz kılan bir adam gördü. Ona: "Tekrar
namaz kıl, sen namazını kılmış değilsin" buyurdu.
Şafii aynı hadisi,
Hüseyin el-Elseğ ve Yahya b. Said tarikiyle yazdı. Ebu Muhammed b. Ebi Hatim
"Demek ki Yahya b. Said o zaman hayattaydı" dedi.
Derim ki: Bu hadis
Şafii'ye İbrahim b. Muhammed tarafından nakledilmiştir. İbrahim her halde
isnadı karıştırdı, ona sahih bir tarikten hadisi duyurmak istedi. Kendisinden
yaşça daha küçük olan birinden aldı. Allah'a olan takvasından dolayı bundan
rahatsız da olmadı. İlimden maksadı da irşad ve nasihattir. Şeref için veya ali
isnad amaçlı mapmamıştır. Doğruya ulaşmak Allah sayesindedir.
Bazı rivayetlerinde
"Güvenilir ravilerin bize haber verdiğine göre ... " demesinin
sebebi, isimleri söylemekten çekindiği için değildi. Daha önce zikrettiğimiz,
Muhammed b. Abdillah b. Abdilhakem'in, Şafii'den haber verdiği bir rivayet
sebebiyledir. İbn Abdilhakem, Şafii'den bir olay anlattı. Şafii onu
hatırlamadı. İbn Abdilhakem ona hatırlatmaya çalıştı. Sonunda Şafii hatırladı
ve şöyle dedi: "Ey Muhammed! Hayatta olandan bir şeyanlatma, çünkü hayatta
olan kimsenin unutmayacağına dair güvence yoktur."
Sanki Allah rahmet
etsin, kitabı yazdığı sırada, güvenilir olarak kabul ettiği ve hadis aldığı
kimselerin, vefat ettiklerine dair bir haber almamıştı. Bu yüzden İbn
Abdilhakem'e böyle dedi. Allah doğrusunu bilir.
Şafii'nin özenini
gösteren delillerden biri de; hadisi kitabında iki yerde naklettiğinde, bir
yerde kesintili bir yerde kesintisiz ise, kendisi kesintili olarak rivayet
ederdi.
İtinasına başka misal:
Hocalarından birisi, hadisi merfü olarak naklederse, diğer hadis hafızlarında
mevkuf olarak bulursa; Şafii hadisi
mevkuf olarak naklederdi ve açıklardı.
Aynı şekilde,
hocalarından birisi hadisi muttasıl olarak naklederek, diğer hadis hafızlarında
hadisi munkatı' olarak bulursa, Şafii hadisi mürselolarak nakledip açıklama
yapardı.
Kendisi için olsun,
kitapları ve dini hassasiyeti için olsun ihtiyat olarak; bilinmeyen ve zayıf
kabul edilen kimselerin rivayet ettiği veya bir ravinin düşmesi veya zayıflığıyla
nakledilen hadisleri dayanak olarak kabul etmezdi. Hadisi başka hadis
gruplarının içinde naklederse zayıf olduğunu belirtirdi. Diğer hadise
dayandığını da belirtirdi.
Buna misalolarak Rabi b.
Süleyman'ın haber verdiği hadisi verebiliriz. Buna göre Şafii cezalar bahsinde
zikrettiği iki eser (mevkılf) rivayet hakkında şöyle dedi: Bu iki rivayet,
muhalif olmasak da bizce malum değildir. Kendisine muhalif olana delil getirmek
isteyen birinin, kaynağının sabit olmadığını bildiği bir haberi kabul etme
durumunda olmamasını dileriz.
Buna benzer bir çok sözü
vardır ki bunları Ma'rife kitabında naklettim.
İtina ve dikkatini
gösteren başka bir yönü; bir hadisi sahih bir senedle rivayet ederdi, aynı
hadisi ondan daha zayıf bir isnadla da rivayet ederdi. Aralarından eksiksiz
olan ibareleri alırdı.
Buna örnek olarak şunu
verebiliriz: Malik ve Süfyan'dan; Ebu'zZübeyr ve Cabir tarikiyle Ömer b.
el-Hattab'ın (ihramlı iken avlanan) tavşana karşılık bir oğlak (ceza verme)
hükmü vermiştir. Said'den; "İsrail -Ebü İshak -Dahhak" kanalıyla İbn
Abbas'ın aynı manadaki sözünü nakletmiştir. Sonra söylemek istediğini şöyle
açıkladı: "Biz Ömer'in görüşünü benimsiyoruz. İbn Abbas'tan nakledilen ise
küçük oğlaktır."
Ardından gerekçelerini
açıkladı. İki hadis arasındaki ifadeleri ayırdı. Çünkü Ömer'den gelen rivayet
İbn Abbas'ınkine göre sahihtir. Bu yüzden İbn Abbas'ın dediğini nakletti, ama
görüşünü almadı.
Buna benzer çok sözleri
vardır. Böyle uzar gider. Allah lütuf ve keremiyle onu muvaffak ettiği gibi
bizi de muvaffak etsin.
Hüseyin b. Hasan
el-Fakih Buhara'da şöyle haber veriyor: Peygamber'i (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) rüyamda gördüm. Bana dedi ki: "Bu Şafii'nin kitaplarında bulunan,
benden naklettiği hadisleri kelime kelime ezberlemen lazım."
Dostumuz Ebü Abdillah
Muhammed b. İbrahim b. Abdan el-Kirmani bu rüyayı daha geniş bir şekilde
nakletmişti. Buna göre Hüseyin b. Hasan el-Halimi şöyle diyor: Peygamber'i
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Buhara'da rüyamda görmüştüm. Sahrada bir tepenin
üzerindeydi. Önünde de dört imam vardı: Ebü Bekr, Ömer, Osman ve Ali. Allah
hepsinden razı olsun. Her biri arkadaşının solunda ve arkasındaydı. Ben de
arkalarındaydım. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Şu
Şafii'nin kitabında olan ve benden naklettiği hadisler, onları kelime kelime
alman lazım."
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
Arap Dili ve
Edebiyatına Hakimiyeti