BEYHAKİ KÜLLİYATI |
İMAM ŞAFİİ’NİN MENKIBELERİ |
ANA SAYFA
Kur’an Hadis Sözlük Biyografi
Şafii'den İmanla
İlgili Aktarılan Haberler
Rabi b. Süleyman der ki:
Şafii'nin şöyle dediğini işittim: İman, söz ve fiildir, artar ve azalır.
Rabi'nin bildirdiğine
göre Şafii, Kitabu's-Siyer'de ele aldığı bir konudan bahsederken şöyle dedi:
İşte böyle, namaz kılarsa, namaz imandandır.
Rabi'nin bildirdiğine
göre Şafii, Kitabu'z-Zebaih'de bahsettiği bir konuda şöyle dedi: Resulullah'a
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bol bol salat getirmesini isterim. Allah ona
bütün hallerde salat etti. Çünkü Allah'ı zikretmek ve Resulullah'a (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) salat getirmek, Allah'a imandır ve söyleyene sevap kazandıran
bir ibadettir, inşallah.
Sonra devam edip şöyle
dedi: Ona salat getirenlerin hepsi Allah'a iman ettikleri için, O'nu tazim
etmek, yakın olmak için bunu yaparlar. Salat ile O'na daha yakın olmak
isterler.
Oğlunun bildirdiğine
göre Şafii, Humeydi'ye şöyle dedi: Mürcie'nin ileri sürdülderi deliller, Yüce
Allah'ın "Halbuki onlara, ancak dini Allah'a has kılarak, hakka yönelen
kimseler olarak O'na kulluk etmeleri, namazı kılmaları ve zekatı vermeleri
emredilmişti. İşte bu dosdoğru dindir"[Beyyine 5] ayeti kadar güçlü
olamaz.
Harmele'nin bildirdiğine
göre Hafsu'l-Perd ve Mislanu'l-Anmatı, Mısır'da Şafii'nin yanında toplandılar
ve imanla ilgili konuştular. Mislan, ziyade ve noksanlık fikrini savundu, Perd
ise imanın ikrar olduğunu savundu. Hafsu'l-Perd, Mislan'a üstün geldi ve ona
karşı güç kazandı, Mislan ise zayıf kaldı. Bu durum Şafii'nin zoruna gitti,
konuyu ele aldı ve imanın; söz, am el olduğunu, artıp eksildiğini söyledi.
Hafsu'lPerd'i ezdi ve ilzam etti.
Ebü Muhammed
ez-Zübeyri'nin bildirdiğine göre bir adam Şafii'ye: "Hangi ameller, Allah
katında daha faziletlidir?" diye sordu.
Şafii dedi ki:
"Kendisi olmadan amelin kabul edilmediği şeydir."
Adam "O
nedir?" deyince, Şafii şöyle devam etti: Kendisinden başka ilah olmayan
Allah'a inanmak, derece bakımdan amellerden üstündür, mertebe olarak yüksektir
ve nasip olarak yücedir.
Adam: "İman, söz ve
am el mi, amelsiz söz mü, nasılolduğunu bana anlatmayacak mısın?" deyince
Şafii dedi ki: "İman, Allah için amel etmektir, söz de bu amelin bir
parçasıdır."
Adam: "Bunu bana
anlat" deyince Şafii dedi ki: İman hal ve vaziyetlerden oluşur, dereceleri
vardır, tabakaları vardır. Bunların içinde son derece mükemmelolanı var,
eksikliği bariz nakıs olan var, olumlu yanı fazla olanı vardır."
Adam: "İman artıp
eksilir mi?" dedi, Şafii: "Evet" diye cevap verdi.
Adam: "Bunun delili
nedir?" diye sordu. Şafii şöyle devam etti: Yüce Allah, imanı insanoğlunun
uzuvlarına farz kılmış, onlara taksim edip dağıtmıştır. Bu konuda insan
uzuvlarından her birisi, diğer organlardan farklı bir görev, Yüce Allah'ın farklı
bir farzını üstlenmiştir.
Mesela kalbi; onunla
akleder, hisseder ve anlar. Kalp, bedeninin yöneticisidir. Organlar ona karşı
gelmez, emrinden ve görüşünden çıkmaz. Diğerleri; bakarken kullandığı
gözleridir, işittiği kulakları, tutarken kullandığı elleri, yürürken kullandığı
ayakları, cinsiyetini belirleyen cinselorganı, konuştuğu dili ve yüzünün
bulunduğu başı. Kalbe, dilden farklı emirler vermiştir. Kulaklara, gözlerden
farklı emirleri vermiştir. Ellere, ayaklardan farklı emirler vermiştir. Cinsel
organına, yüzünden farklı emirler vermiştir.
Allah'ın imanla ilgili
kalbe farz kıldığı; ikrar, marifet, akit, rıza ve -eslimiyettir. Bu da kalbin;
Allah'tan başka ilah olmadığını kabul etmesi dir ki, O'nun şeriki yoktur, eş ve
çocuk edinmemiştir. Muhammed'in Sallallahu aleyhi ve Sellem) O'nun kulu ve
Peygamberi olduğunu kabul etmesi, Peygamber'den ve Kitab'dan gelen her şeyi
kabul etmesidir. Yüce Allah'ın kalbe farz kıldığı budur. Onun görevi şöyledir:
"Kalbi imanla dolu
olduğu halde zorlanan kimse hariç, inandıktan sonra Allah'ı inkar eden ve
böylece göğsünü küfre açanlara Allah'tan gazap iner ve onlar için büyük bir
azap vardır"[Nahl 106]
"Onlar, inananlar
ve kalpleri Allah'ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak
Allah'ı anmakla huzur bulur"[Ra'd 27]
"Kalpten
inanmadıkları halde, ağızlarıyla ''İnandık'' diyenler"[Maide 41]
"İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de Allah sizi, onunla sorguya
çeker"[Bakara 284]
Yüce Allah'ın kalbe farz
kıldığı budur. Onun görevi de budur ve bu, imanın başıdır. Allah dile; kalpte
olanı, onun kararını ve verdiği sözü ifade etmeyi ve anlatmayı farz kılmıştır.
Bununla ilgili şöyle buyurdu:
"Allah'a iman
ettik, deyin"[Bakara 186] "İnsanlara güzel sözler
söyleyin"[Bakara 83]
Allah'ın dile kalptekini
söylemesini ve ifade etmesini farz kıldığı budur, imanla ilgili görevi de
budur. Allah kulaklara, Allah'ın haram kıldığı şeyleri dinlememesini ve
yasaklarını duymamasını farz kıldı. Bununla ilgili şöyle buyurdu:
"Oysa Allah size
Kitab'da (Kur'an'da) ''Allah'ın ayetlerinin inkar edildiğini ve onlarla
alayedildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze geçmedikleri müddetçe, onlarla
oturmayın, aksi halde siz de onlar gibi olursunuz'' diye hüküm
indirmiştir"[Nisa 140]
Sonra unutmayı istisna edip
şöyle buyurdu: "Ayetlerimiz hakkında dedikoduya dalanları gördüğün vakit
başka bir söze dalıncaya kadar onlardan yüz çevir, uzaklaş. Şayet şeytan sana
unutturursa hatırladıktan sonra (kalk), o zalimler grubu ile beraber
oturma"[Enam 68]
"Kullarımı müjdele
... Sözü dinleyip de onun en güzeline uyanlar var ya, işte onlar Allah'ın
hidayete erdirdiği kimselerdir. İşte onlar akıl sahiplerinin ta
kendileridir"[Zümer 17-18]
"Müminler,
gerçekten kurtuluşa ermişlerdir. Onlar ki, namazlarında derin saygı içindedirler.
Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler. Onlar ki, zekatı
öderler"[Mü'minun 1-4]
"Boş sözü
işittikleri vakit ondan yüz çevirirler"[Kasas, 55]
"Faydasız boş bir
şeyle karşılaştıkları zaman, vakar ve hoşgörü ile geçip gidenlerdir"[Furkan
72]
Yüce Allah'ın kulaklara
farz kıldığı; kendisine helal olmayan şeyleri dinlememe görevi budur. Bu, onun
görevidir ve imandan sayılır.
Allah gözlere; Allah'ın
haram kıldığı şeylere bakmamayı ve yasakladığı şeylere karşı kapanmayı farz kılmıştır.
Yüce Allah bununla ilgili şöyle buyurmuştur:
"Mü 'min erkeklere
söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar"[Nur 30] Bu ve
ardındaki ayette herkesin kendi ayıp yerlerini örtmesini, birbirlerinin avret
yerlerine bakmamalarını ve avret yerlerini kimseye göstermeden muhafaza
etmesini farz kılmıştır.
Şafii dedi ki: Allah'ın
Kitab'ında bulunan ferci muhafaza ile ilgili her şey zina ile ilgilidir. Bu iki
ayet hariç, bunlar bakmakla alakalıdır.
Allah'ın gözlere
bakmamalarını farz kıldığı bunlardır, görevleri de budur, bu da imandan
sayılır.
Ardından, kalbe,
kulaklara ve gözlere bir ayette neleri farz kıldığını açıklayıp şöyle buyurdu:
"Hakkında kesin
bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme.
Çünkü kulak, göz ve
kalp, bunların hepsi ondan sorumludur"[İsra 36] yani tenasül uzuvlarından
"Onlar ki, ırzlarını korurlar"[Müminun 5] diyerek Allah'ın haram
kıldığı fiilleri çiğnememesini farz kıldı.
Sonra "Siz
(günahları işlerken) kulaklarınızın, gözlerinizin ve derilerinizin, aleyhinize şahitlik
etmesinden sakınmıyordunuz. Lakin, yaptıklarınızın çoğunu Allah'ın bilmediğini
sanıyordunuz''[Fussilet 22] dedi. Yani buradaki deriler, tenasül uzuvları ve
bacaklar gibi avret yerleri. İşte Allah'ın tenasül uzuvlarına, helalolmayan
fiillerden muhafazasını farz kıldığı şeyler bunlardır, bu da onun görevidir.
Yüce Allah ellere;
Allah'ın haram kıldığı şeylere dokunmamasını ve emrettiği şeylere dokunmasını
farz kıldı. Sadaka ve sıla-i rahim, Allah yolunda cihad, namaz kılmak için temizlenmek
gibi. Bunun için şöyle buyurdu:
"Ey iman edenler!
Namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi
yıkayın''[Maide 6] ...
Bir de şöyle buyurdu:
"(Savaşta) inkar edenlerle karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun.
Nihayet onları çökertip etkisiz hale getirdiğiniz de bağı sıkı bağlayın (sağ
kalanlarını esir alın). Artık bundan sonra (esirleri) ya karşılıksız ya da
fidye karşılığı salıverin"[Muhammed 4] Çünkü vurmak, savaşmak, sıla-i
rahim ve sadaka vermek onun ilacıdır.
Ayaklara da, Yüce
Allah'ın haram kıldığı yerlere gitmemesini farz kıldı. Bununla ilgili şöyle
buyurdu: "Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü sen yeri asla yaramazsın,
boyca da dağlara asla erişemezsin"[İsra 37]
Yüze ise gece, gündüz ve
namaz vakitlerinde Allah'a secde etmeyi farz kıldı. Bunun için şöyle buyurdu:
"Ey iman edenler, rüku edin, secde edin, Rabbinize kulluk edin ve hayır
işleyin ki kurtuluşa eresiniz"[Hacc 77]
"Şüphesiz
mescidler, Allah'ındır. O halde, Allah ile birlikte hiç kimseye kulluk etmeyin.''[Cin
18] Yani mescidler, insanoğlunun namazda yüzü ve diğer organlarıyla secde
ettiği yerlerdir.
Bu organlara Allah'ın
farz kıldığı şeyler bunlardır.
Kitabı'nda da tahareti
ve salatı iman yerine kullanmıştır. Bu da Yüce Allah'ın Peygamber'inin (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) yüzünü, Beytu'l-Makdis'ten Kabe'ye çevirip namazı öyle
kılmasını emrettiğinde olmuştur. Müslümanlar on altı ay müddetince
Beytu'l-Makdis'e doğru namaz kılmışlardı. Dediler ki: "Ey Allah'ın Resulü!
Beytu'l-Makdis'e doğru kıldığımız namazlar ne olacak? Biz ne olacağız?"
Bunun üzerine Yüce
Allah: "Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz Allah,
insanlara çok şefkatli ve çok merhametlidir"[Bakara 143] ayetini
indirmişti. Burada namaz yerine iman kelimesini kullanmıştır.
Kim namazlarına dikkat
ederek, azalarını muhafaza ederek, uzuvlarından her birini, Allah'ın emrettiği
ve farz kıldığı şekilde terbiye etmiş bir halde Allah'ın huzuruna varırsa;
kamil bir imanla Allah'a kavuşmuş ve cennet ehline iltihak etmiş olur.
Kim, Allah'ın
emrettiklerinden bir kısmını kasten terk etmiş olarak Allah'ın huzuruna
varırsa; Allah'ın huzuruna nakıs bir imanla çıkar.
Adam, Şafii'ye dedi ki:
"İmanın eksikliğini ve tamamlanmasını açıkladın, peki artması
nasılolur?"
Şafii şöyle devam etti:
Yüce Allah şöyle buyurdu: "Herhangi bir sure indirildiğinde, içlerinden,
(alaylı bir şekilde) ''Bu hanginizin imanını artırdı?'' diyenler olur. İman
etmiş olanlara gelince, inen sure onların imanını artırmıştır. Onlar bunu
birbirlerine müjdelerler. Kalplerinde hastalık olanların ise, pisliklerine
pislik katmış (küfürlerini artırmış), böylece kafir olarak ölüp
gitmişlerdir"[Tevbe 124-125]
"Şüphesiz onlar
Rablerine inanmış birkaç genç yiğitti. Biz de onların hidayetlerini
artırmıştık''[Kehf 13]
Şafii şöyle devam etti:
Bu bahsedilen iman çeşitlerinin hepsi bir olsaydı, noksan veya ziyadelik
olmasaydı, hiç kimsenin kimseye üstünlüğü olmazdı. İnsanlar iman bakımından bir
olurdu, üstünlük yok olurdu. Fakat imanın kemaliyle, müminler cennete girer.
İmanda artma olması, Allah katında ve cennette insanların derece derece üstün
olmasına imkan verir. Noksanlıklarla da aşınya gidenler cehenneme giderler.
Yüce Allah, yarış günü
yarış atlarının yarıştırıldığı gibi, kullarını yarıştırmaktadır. Herkes geçtiği
kişiden bir derece üstün olur. Allah her insanı yarış ta aldığı dereceye göre
yerleştirir. Hakkı neyse onu verir, geride kalanı öne geçirmez, düşük olanı
üstün olanın önüne geçirmez. Bu ümmetin fazileti bu şekilde sıralanır. Eğer
imanla bir kimse zayıf olanı geçmeyecek olsaydı, bu ümmetin sonundaki başa
geçerdi.
Beyhaki der ki: İmanla
ilgili bu cevabı, Ebu Ubeyd'den bundan kısa haliyle okumuştum. Eğer iki hikaye
sahih ise, Ebu Ubeyd'in bunu Şafii'den almış olması muhtemeldir. Bir konuşmanın
başka bir konuşmaya benzemesi de muhtemeldir. Allah doğrusunu bilir.
"Aşırı gidenler
cehenneme gider" ifadesi bu hikaye de geneldir. Şafii kitaplarının başka
yerlerinde de bunu kullanmıştır.
Şafii, savaştan savaş
manevrası dışında kaçan kimse hakkında şöyle dedi: Allah mağfiret etmezse, onun
Allah'ın gazabını celbetmiş olmasından korkarım.
Derim ki: İman'la ilgili
Şafii'den bize gelen bilgiler böyle. Allah rahmet etsin. Kendisi en üst
seviyesindedir.
Kafir hakkında imanla
hükmedilebilmesi için yapması gereken miktara gelince Rabi'nin bildirdiğine
göre: Kefarette mümin bir köle azad etme hususunu Şafii bize açıklayıp şöyle
dedi: Köle, İslam ile nitelenirse ve olduğu gibi azad ederse kendisinden düşmüş
olur.
İslam ile nitelenmesi;
Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
onun Peygamber'i olduğuna şahitlik etmesi, İslam'a aykırı olan şeylerden uzak
durmasıdır. Bunu yaparsa bu, İslam nitelemesinin en güzel halidir. Benim için
daha güzelolanı; köleden, öldükten sonra dirilmeyi ve benzer şeyleri ikrar
etmesini istemektir.
Sonra Şafii, Muaviye b.
el-Hakem'in hadisini zikretti: Muaviye, yüzüne vurduğu cariye için Resulullah'a
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) gidip: "Benim bir köle borcum var, bunu azad
edeyim mi?" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) cariyeye:
"Allah nerede?" dedi. Cariye: "Gökte" diye cevap verdi.
"Ben kimim?" deyince, "Sen Allah'ın Peygamber'isin" dedi.
Bunun üzerine onu azad etti.
Şafii'nin dışındaki bir
rivayette şöyle nakledilmiştir: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
Muaviye'ye "Onu azad et, kendisi mümindir" dedi.
"Kitabu'l-Kadim"de
Za'ferani'nin mürselolarak naklettiği rivayetine göre: Ensar'dan bir adam,
yanında siyah bir cariyeyle Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
gelmişti. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) cariyeye: "Allah'tan
başka ilah olmadığına şahitlik eder misin?" dedi. Cariye "Evet"
dedi. "Muhammed'in Allah'ın Peygamberi olduğuna şahadet eder misin?"
dedi. Cariye "Evet" dedi. "Öldükten sonra dirileceğine inanıyor
musun?" dedi, cariye "Evet" deyince Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) "Onu azat et" dedi.
Şafii dedi ki: Bu ve
önceki hadis, İslam'ın İslam olarak nitelenmesi, niteleyene Müslüman
denilmesini gerektirir. İslam da imandır.
Derim ki: Bu da
gösteriyor ki; Şafii, iman ve İslam'ın aynı anlama geldiği görüşündedir. İster
ikisi hakikat olsun, ister kan dökülmesi durumunda kalpten olmadan sadece dille
olsun. Biri hakikat, diğeri kılıç zoruyla teslim olma şeklinde olursa ikisi
ayrılır.
Rabi'nin bildirdiğine göre
Şafii dedi ki: Yüce Allah bedevilerden bir topluluğun durumunu haber verip
şöyle dedi:
"Bedeviler
''İnandık'' dediler. De ki: Siz iman etmediniz, ama ''Boyun eğdik'' deyin.
Henüz iman kalplerinize yerleşmedi''[Hucurat 14] Peygamber'ine imanın onların
kalplerine henüz girmediğini ve bunu söylediklerinde canlarını kurtardıklarını
bildirdi.
Şafii dedi ki: Mücahid,
Yüce Allah'ın "Boyun eğdik" ifadesini; öldürülmekten ve esir
edilmekten korktuğumuz için teslim olduk, şeklinde tefsir etmiştir.
Derim ki: Ubeydullah,
Muaviye b. el-Hakem'in hadisinin mürsel olduğu konusunda muhalefet etmiş ve
ravilerin daha bilgili olduğunu söylemiştir. İbn Süveyd es-Sekafi ise
mürselolduğu konusunda mutabaat etmiştir.
Avn b. Abdillah, babasından
yaptığı rivayetinde, senedini ve metnini farklı nakletti. Eğer sahih ise
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) cariyeye seviyesine uygun bir şekilde
hitap etmiştir. Kendisi ve benzerleri, İslam'dan önce, putların yerdeki
tanrılar olduğuna inanıyorlardı. Onun imanını öğrenmek istemiş ve ona:
"Allah nerede?" diye sormuş, eğer putları işaret etmiş olsaydı mümin
olmadığına hükmedecekti. "Göktedir" deyince, onun putlarla ilgisi
olmadığına ve hem semada, hem yerde ilah olan Allah'a inandığına kanaat getirdi
veya Kur'an'da varid olan bilgileri işaret ettiğini anladı.
Kur'an'daki:
"Semada olan ...''[Mülk 16] ayetin manası, semanın üzerinde, "Rahman,
Arş'a kurulmuştur''[Ta-ha 5] ayetinde dediği gibi, Arş'ın üzerinde olan
şeklindedir. Yüksekte olan her şey semadır. Arş, semaların üstündedir. O,
Arş'ın üzerindedir, mahiyetini açıklaman haber verdiği gibi, mahlukattan ayrı,
mahlukatı O'na dokunamaz. "O'nun benzeri hiçbir şey yoktur, her şeyi
işiten ve bilen O'dur."[Şura 11]
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
Ondan Nakledilen
Tevhid ile ilgili Deliller