BEYHAKİ KÜLLİYATI |
İMAM ŞAFİİ’NİN MENKIBELERİ |
ANA SAYFA
Kur’an Hadis Sözlük Biyografi
Şafii'nin Fıkıh Usulü
Bilgisi
Şafii'nin Fıkıh Usulü
Bilgisini Gösteren Rivayetler
Bu bölüm büyük bir bölümdür.
Şafii: Allah rahmet etsin, fıkıh usulüyle ilgili ilk eser veren kişidir. Daha
önce Kitabu'l-Mebsut, Kitabu'lMa'rife sonra da Kitabu'l-Medhal ile's-Sünen'in
girişlerine, onun bu konudaki bilgisine delalet eden rivayetlerin bir kısmını
naklettim. Burada hepsini sıralamak kitabın uzamasına sebep olur. Çok az bir
kısmını özetledim. Allah muvaffak etsin ve kolaylık versin.
Dubeys şöyle bildiriyor:
Ahmed b. Hanbel'le Cuma mescidinde birlikteydim. Hüseyin el-Kerabisi uğrayıp
dedi ki: Bu yani Şafii, Allah'ın Ümmet-i Muhammed'e gönderdiği bir rahmettir.
Sonra Hüseyin gitti. Daha sonra Hüseyin gidip: "Şafii: hakkında ne
düşünüyorsun?" Dedi ki:
Ne diyeyim. İnsanların
diline Kitabı, sünneti ve ittifakı düşüren bir adam. Ondan önce biz ve bizden
öncekiler Kitab nedir, sünnet nedir bilmezdik. Sonra Şafii'den Kitabı, sünneti
ve icmayı öğrendik.
Dedim ki: Bu yüzden
"Asli delillere, neden ve nasıl denmez" demiştir.
Allah muvaffak etsin.
Rabi b. Süleyman'ın
bildirdiğine göre Yüce Allah şöyle buyurdu:
"Biz sana kitabı
her şey bir açıklama, hidayet ve rahmet kaynağı ve Müslümanlar için müjde
olarak indirdik."[Nahl 89]
"Bu, Rablerinin
izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa, yani her şeye galip ve övgüye layık
olan Allah'ın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır"[İbrahim
1]
"İnsanlara,
kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye sana da bu
Kur'an'ı indirdik."[Nahl 44]
Şafii: dedi ki: Yüce
Allah'ın, Kitab'ında kullarına yapmış olduğu bu açıklamaların hepsinin
dayanakları vardır.
Bazılarını, insanlara
nass olarak açıklamış; bütün farzları, namaz, zekat, hacc ve oruç gibi
görevleri gibi. Açık ve gizli kötülükler, zina, içki, ölü eti, kan ve domuz eti
yemek gibi haramlardır. Nasıl abdest alacakları gibi değişik emirleri nass ile
farz kılmıştır.
BazılarınıL, Kitab'ında
farz olarak bildirmiş, nasıl uygulanacağını Peygamber'inin (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) diliyle açıklamıştır. Namaz ve zekatın sayıları ve vakitleri ve
Kitab'ında indirdiği diğer farzlar gibi.
Bazıları, Allah'ın nass
ile hüküm vermediği konularda, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
sünnet olarak ortaya koyduğu emirlerdir.
Allah, Kitab'ında,
Peygamber'ine (Sallallahu aleyhi ve Sellem) itaati ve onun kararına uymayı
emretmiştir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Ey iman edenler, Allah'a itaat
edin, Resule itaat edin"[Nisa 59]
"Kim Peygamber'e
itaat ederse, Allah'a itaat etmiş olur"[Nisa 80] "Şüphesiz sana biat
edenler, Allah'a biat etmiş olurlar, Allah'ın eli, onların ellerinin
üzerindedir"[Feth 10]
"Hayır! Rabbine
andalsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra
da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle
boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar''[Nisa 65]
Bu manada nazil olan
başka ayetler de vardır.
Şafii dedi ki:
Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kabul eden, Allah'ın farzını kabul
etmiştir.
Bazıları da; kullarına
ictihad ile bulmalarını emrettiği hükümlerdir.
İctihad yapmaları ile
itaatlerini imtihana tabi tutmuştur, farz kıldığı diğer konularda imtihana tabi
tuttuğu gibi. Nitekim şöyle buyuruyor;
"Andolsun,
içinizden, cihad edenleri ve sabredenleri belirleyinceye ve durumlarınızı
ortaya koyuncaya kadar sizi deneyeceğiz"[Muhammed, 31]
Allah, bunu
göğüslerinizdekini denemek, kalplerinizdekini arındırmak için yaptı. Allah,
göğüslerin özünü (kalplerde olanı) bilir"[Al-i İmran, 154]
"Umulur ki Rabbiniz
düşmanınızı helak eder ve onların yerine sizi yer yüzüne hakim kılar da nasıl
hareket edeceğinize bakar" dedi.[A'raf 129]
Şafii dedi ki: Hiç kimse
bir şeye, asla helal veya haram diyemez, ancak ilim cihetiyle der. Ancak bu;
Kitab, sünnet, icma ve kıyas bilgisiyle olur.
Kıyas; Kitab ve sünnette
önceden bilinen bilgilere dayanarak delil çıkarmaktır. Çünkü ikisi, bilinmesi
gereken konulardır.
Bunun muvafakatı iki
şekilde olur.
Birincisi: Allah veya
Resulü bir şeyi yazılı olarak haram kılmış veya bir maksatla helal kılmış
olmalı. Eğer, Kitab ve sünnette yazılı olarak bulunmayan, buna benzer bir
meselede, o maksadın aynısını bulursak, bunu haram veya helal kabul ederiz.
Çünkü helal veya haram manasındadır.
İkincisi: Bir şeyi, bir
şeye benzetebiliriz. Ama o, başka bir şeydir. Ona benzettiğimiz şeyden daha
yakın bir şeyin hükmünü bulamayız. Ona en çok benzeyen şeyin hükmüne dahil
ederiz. Buna av cezası gibi örnek verile bilir.
Rabi'nin bildirdiğine
göre Yüce Allah şöyle buyurdu: "Ey Davud! Gerçekten biz seni yeryüzünde
halife yaptık. İnsanlar arasında hak ile hüküm ver. Nefis arzusuna uyma, yoksa
seni Allah'ın yolundan saptırır"[Sad, 26]
Peygamber'ine
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) de Ehl-i kitab ile ilgili şöyle dedi: "Eğer
sana gelirlerse, ister aralarında hüküm ver, ister onlardan yüz çevir. Onlardan
yüz çevirecek olursan, sana asla hiçbir zarar veremezler. Eğer hükmedecek
olursan, aralarında adaletle hükmet. Çünkü Allah, adil davrananları
sever"[Maide 42]
"Aralarında,
Allah'ın indirdiğiyle hükmet"[Maide, 49]
"İnsanlar arasında
hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder''[Nisa, 58]
Şafii dedi kis: Allah,
Peygamber'ine (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bildirdi ve kendisi, kendi adına
karar verenler ve diğer insanların hükmettiklerinde adaletle hükmetmelerini
farz kıldı.
Adalet, indirdiği
hükümdür. Yüce Allah, Peygamber'ine (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Ehl-i kitab
hakkında hüküm verirken "Aralarında, Allah'ın indirdiğiyle hüküm ver"
buyurmuştur.
Yüce Allah,
Peygamber'ini (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dinine ve dininin mensuplarına;
Allah'ın Kitab'ını açıklayıcı vazifesini vermiştir. Ona itaati farz kılmış ve
şöyle buyurmuştur: "Kim Peygambere itaat ederse, Allah'a itaat etmiş
olur"[Nisa 80]
"Hayır! Rabbine
andolsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra
da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle
boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar"[Nisa 65]
"Onun emrine aykırı
davrananlar, başlarına bir musibet gelmesinden veya elem dolu bir azaba
uğramaktan sakınsınlar"[Nur 63]
Şafii dedi ki: Hakiki
ilim, Yüce Allah'ın Kitabı, sonra Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
sünnetidir. Bu ikisini bilmeyen hiçbir müftü fetva ve hüküm veremez, onların
ikisine veya birine hiçbir şekilde muhalif olamaz. Onlara muhalif olursa
Allah'a isyan etmiş olur, hükmü de merdud olur.
Eğer yazılı nass
bulunmazsa; evin yolunu bulmaya çalışıldığı gibi, delil bulmaya çalışılır. Hiç
kimsenin ictihad olmadan, bir hükmü daha doğru bulduğunu söyleyemez. Evden
uzaklaşan birisinin hoşuna giden tarafa gitmeyi isteyemeyeceği gibi, aksine eve
doğru gitmek için ipucu bulmaya çalışır.
Rabi'nin bildirdiğine
göre Şafii şöyle dedi: İctihad ancak bir şeyi bulmak için yapılır. Aranan hüküm
de kesinlikle ve sadece, sağlıklı bir bakış açısıyla veya iyi bir niyetle elde
edilen deliller eşliğinde maksada ulaşmaya çalışmakla olmalıdır.
Bu da açıkça
göstermektedir ki; bir kişi, Medinelilerin verdiği haberlere muhalif ise
istihsanla görüş beyan etmesi haramdır. Haber, Kitab ve Sünnetle aynıdır.
Müctehid isabetli karar vermek için onun manasını kardeş olarak alır, tıpkı
evini kaybeden birinin evi kardeş kabul edip onu bulmaya çalışması veya kıyasla
bulması gibi.
Sonra devam edip şöyle
dedi: Eğer bu böyle ise, alime düşen sadece ilmi konuşmaktır. İlmi olan ise,
zorunlu bilgiler ve doğruyu gösteren delillerle kıyas yapmaktır. Böylece ilmin
sahibi devamlı delillere dayanmış olur. Kıyasla doğruyu arayan, görerek evine
yürüyen ve maksadını deliller aracılığıyla bilgilere dayanarak ilerleyen kişi
gibi olur.
Eğer zorunlu bilgi ve
kıyas olmadan görüş bildirirse bilgisizce konuşan kişiden günaha daha yakın
olur. O zaman ilim ehli olmadan görüş bildirmek caiz olurdu. Yüce Allah,
Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sonra hiç kimseye ilim olmadan
görüş bildirme yetkisi vermemiştir. İlmi metot ise, Kitab, Sünnet, icma ve
sahabe sözlerinden sonra bunlarla yapılan kıyastır. Üzerine kıyas yapılabilen
araçların bir arada bulunması dışında kıyas yapılamaz.
Bunlar da; Allah'ın
Kitabı'nın hükümlerini bilmek, farzı ve edebi, nasih ve mensuhu, hass ve ammı
ve yol göstermesi. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Sünnetiyle
açıklanan ayetlerle de istidlal edilebilir. Eğer Sünnette bulamazsa,
Müslümanların icmaı, onda da yoksa kıyasla.
Hiç kimse, kendisinden
önceki çalışmaları, selefin görüşlerini, insanların icmaını ve ihtilafın ve
Arap dilini bilmeden kıyas yapamaz. Benzerlikleri ayıracak kadar sağlam zekaya
sahip olmadan kıyas yapamaz. Araştırma yapmadan aceleci davranıp görüş beyan
etmemeli, kendisine muhalif olanları dinlemekten kaçmamalı; çünkü dinleyerek
hatasını terk edebilir ve doğru bildiği konu hakkında daha fazla araştırma
yapmasına sebep olur.
Bu konuda bütün cehdini
kullanmalı ve nefsi konusunda insaflı olmalıdır. Bu şekilde dediğini nereye
dayanarak dediğini ve neye göre terk ettiğini bilir. Muhalifiyle konuşurken
hangi fasıldan bahsettiğini bilip nerede duracağını bilir. İnşallah ...
Ayrıca kıyasın yasak
olduğu yerleri zikretti; Yüce Allah bir şeyi toptan helal kıldıysa ve bir şeyi
bizzat haram kıldıysa; helali toptan helal kılıp o şeyi bizzat haram kılmak
gerekir. Öncelikli harama göre kıyas yapılmaz. Çünkü çoğu helaldir ve kıyas
öncelikli olana göre yapılır. Toptan haram kılınıp bir kısmı helal kılınırsa da
öyle yapılır. Bir şey farz kılınırsa ve Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) onun bir kısmını tahsis edip hafifletirse aynı metot takip edilir.
Kitab ve Sünnette
aykırıymış gibi görünen, fakat aslında aykırı olmayan konulardan ve bunun
sebeplerinden bahsetti: Rabi'nin bildirdiğine göre Şafii dedi ki: Yüce Allah
Araplara kendi dilleriyle, bilinen manalarıyla seslendi.
Bilinen manaları dilinin
genişliğiydi. Fıtratı icabi, bir şeyi genel ve açık bir şekilde muhatap
almasıdır. Bununla um um ve zahir kastedilir. Başlangıç olarak bununla
yetinilir ve diğeri terk edilir. Umumi ve zahir olanla, amm kastedilir buna
hass olan da dahil olur. Muhataplarda bununla istidlal edilebilir. Umumi ve
zahirle hass kastedilebilir. Zahirin siyakından zahir olmayanın kastedildiği
anlaşılabilir. Bunların hepsinin bilgisi sözün başında, ortasında veya sonunda
Kur'an'da mevcuttur.
Ayet bir konuya
başlarken, cümlenin başı sonunu açıklar, bazen de bir konuya başlar, cümlenin
sonu başını açıklar. Bir konudan bahsederken, açıklamaya ihtiyaç duymadan
lafızla manasını ve işaretini tarif eder. Sonra bu olayen yüksek manada meydana
gelir. Onu bilenler bilmeyenlerden ayrılmış olur. Bir çok isimle bir şeyi
kasteder, bir isimle bir çok şeyi kasteder.
Sonra Şafii Allah rahmet
etsin, bahsettiği bu şeyleri Kur'an'dan misaller vererek anlattı. Kitab'dan
nesh edilenleri zikretti: Yüce Allah farzlar koydu ve bıraktı, bazılarını da
kullarına merhamet edip, onların yükünü hafifletmek, hareket alanlarını
genişletmek için, nimet olarak başlangıçtaki şeklini neshetti.
Sabit bıraktığı farzlara
bağlı kalmalarına karşılık, Cennetini ve azabından kurtuluşu bahşetti. Sabit
bıraktığı ve neshettiği rahmetindendir. Bütün nimetleri için onu
hamdederiz.
Sonra Kur'an'ın sünnet olmadan
Kur'an'ı neshettiği, sünnetin Kur'an olmadan sünneti neshettiği ve bunların her
birinin zamanında hak olduğunu anlatan fasıldan bahsetti. Nasih ve mensuhun son
emredici unsurlar olduğu bilinir.
Allah'ın Kitab'ındaki
nasihlerin çoğu, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bildirmesiyle
bilinir. Sonra buna örnek olarak şunları zikretti: Nasslarda bulunan ve
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bunların yanına sünnet olarak
eklediği farzlar. İcmali olarak emredilen, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) Allah adına nasıl ve ne zaman uygulanacağını açıkladığı farzlar. Yüce
Allah'ın geneli kastettiği amm ve hassı kastettiği amm.
Sonra Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) yazılı nass olmayan sünnetlerini zikretti.
Şafii, Sünnetin
şekillerini anlattığı uzun bir fasıldan sonra şöyle dedi: Onun (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) sünneti, ilim ehlinin incelemesine göre tek bir tür olarak
kabul edilmez. Sünnet, Yüce Allah'ın Kitab'ını açıklar. Ya Allah'tan gelen bir
vahiyle ve ilhamla ki peygamberlerin ilhamları vahiydir, ya da Allah'ın
kendisine, dini bakımdan konumuna binaen verdiği bir emirle.
Şafii ihtilaflı görülen
hadis illetleri ile ilgili bir fasıl açıp anlatır.
Rabi'nin bildirdiğine
göre Şafii şöyle ded: Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Allah'ın Kitab'ıyla birlikte ortaya koyduğu,
Kur'an nassına muvafık olan her sünnet onun gibidir ve genelde Allah'tan gelen
tebyındir. Tebyın, genelde tefsirden daha geniştir. Kitab'da nass olarak
bulunmayan sünnetleri ise; Allah'ın onun bütün emirlerine itaati farz kılması
gereği biz de tabi oluruz.
Hadisteki nasih ve
mensüha gelince bu, Allah'ın Kitab'ında olan bir hükmü, Kitab'ındaki başka bir
hükümle neshetmesi ile aynıdır. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
sünneti de böyledir, sünnetini nesheder.
Fakat nasih veya mensüh
olduğuna dair bir belirti olmayan ihtilaflıl sünnet ise; bu durumda onun her
emri muvafıktır ve sahihtir, bunda ihtilaf yoktur. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) Arapça konuşan ve Arap topraklarında yaşayan biridir. Sözünü
genel söyler geneli kasteder, genel konuşur hassı kasteder, daha önce
zikrettiğim Allah'ın Kitab'ında olduğu gibi.
Kendisine bir şey
sorulduğunda, meselenin gerektirdiği kadar cevap verir. Konuya doyurucu cevabı
verir, ama cümle muhtasar olur. Manaları birbirine karıştırmadan verir. Kişi,
meseleyi bilmese de, cevabı anlayarak ondan hadis nakleder. Onu cevabın ortaya
çıkış sebebini öğreterek cevabın hakikatine götürür. Bir konuda bir sünnet
ortaya koyar, onun tersi bir konuda başka bir sünnet ortaya koyar. İşitenlerin
bazıları sünnet ortaya koyduğu iki konu arasındaki ihtilafı ayırt edemez.
Bir konuda sünnet ortaya
koyar, birisi onu hıfzeder; buna iki durumun farklı olmasından dolayı bir
manada muhalif, başka bir manada aynı başka bir sünnet ortaya koyar, bunu da
başka birisi hıfzeder. Bu iki ravi duyduklarını naklettikleri zaman, işitenler
bu sünnette ihtilaf olduğunu sanır. Aslında ikisi arasında aykırı (ihtilaflı)
bir durum yoktur.
Çıkış noktası genel, bir
şeyi toptan haram veya helal kılan bir lafızla bir sünnet ortaya koyar. Başka
bir yerde genelin aksine bir sünnet ortaya koyar. Burada helal kıldığıyla haram
kıldığını kastetmediği, haram kıldığıyla da helal kıldığını kastetmediği
sonucuna varılır.
Yüce Allah'ın hükümlerini
yazdıklarımızın içinde bütün bunların karşılığı vardır.
Açıkladığım gibi
olanların tümü, onun ortaya koyduğu sünnete uygun olarak gerçekleştirilmiştir.
İçinden ayrılması gereken de ayrılmıştır. "Şununla şunun arasındaki fark
nedir?" denilmez. Çünkü Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
ayırdığı bir şey hususunda "Şununla şunun arasındaki fark nedir?"
demek, söyleyenin cehaleti veya cehaletin getirdiği bir şüphe olarak kabul
edilmez. Bunda ancak Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) tabi olarak
Allah'a itaat vardır. İhtilaf dışında mana bulunmayan durumlarda, iki hadisten
daha sahih olanına göre amel ederiz.
Başka bir yerde şöyle
dedi: Amel ettiğimizin diğerinden daha güçlü olduğunu gösteren bir
delilolmadan, ikisinden biriyle amel etmeyiz. Bu da birinin diğerinden daha
sağlam olması veya Allah'ın Kitab'ına veya Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) sünnetine daha uygun olmasıyla belirlenir. Sünnetinden ihtilaflı olan
iki hadisin denk olması durumunda; ilim ehlinin daha iyi bildiği veya kıyasla
daha sahih olduğu anlaşılan, yahut Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
ashabının çoğunlukla naklettiği tercih edilir Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) gelen her hadisin muhakkak bir çıkışı veya birinde anlattığım
özelliklerden biri mevcuttur.
Şafii, işaret ettiği bu
türlerin her birine bir misal vermiştir. Ben burada bu kadarını özetledim.
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sözleriyle ilgili şöyle dedi: Eğer
bu konuda ayrılığa düşerlerse, Kitab'a, sünnete, icmaya veya kıyasa uygun
olanla amel ederiz.
Kadım Kitabında ve
Malik'le İhtilaf Kitab'ında ise, sahabenin ileri gelenlerinin sözünü
diğerlerinin sözüne tercih etmiştir.
Kadım' de onların
dışındaki sahabelerin sözlerini, çoğunluğa göre tercih etmiştir.
Şafii dedi ki: Kitab,
Sünnet ve insanların sözleri çeşitli manalar taşır:
Birincisi; Yüce Allah,
bir şeyi haram kılıp sonra helal kılmış olmalı, o zaman emri, haram kıldığını
helalleştirmektir. Yüce Allah'ın "İhramdan çıktığınızda (isterseniz)
avlanın"[Maide 2]
"Namaz kılınca
artık dağılın ve Allah'ın rızkından nasibiniz arayın"[Cuma lA]
"Kadınlara
mehirlerini (bir görevolarak) gönül hoşluğuyla verin.
Eğer kendi istekleriyle
o mehrin bir kısmını size bağışlarlarsa, onu da afiyetle yiyin"[Nisa 4]
"Yanları üzerlerine
düşüp canları çıkınca onlardan siz de yiyin, istemeyen fakire de istemek
zorunda kalan fakire de yedirin"[Hac 36] ve bunun gibi birçok ayetinde
olduğu gibi.
İhramdan çıkınca
avlanmaları zorunlu değildir, namaz kıldıktan sonra ticaret için dağılmaları,
kişinin canı isterse karısının mehrinden yemesi ve hayvanını kesince ondan
yemesi zorunlu değildir.
Dedi ki: Onların iyiliği
için onlara yol göstermiş olması muhtemeldir.
Mecburi olması da
muhtemeldir. Allah'tan gelen her zorunluluk yol göstermedir.
İlim ehlinden biri şöyle
der: Emirlerin tümü mubahlık ve doğruyu göstermek içindir. Bu şekilde delalet
Kitab'da, Sünnette veya icmada bulunur ve emirde mecburiyet olduğu anlaşılır. O
zaman farz olur ve terk edilmesi helal olmaz.
Allah'ın nehyettiği
şeyler, bu yasağın haram kılmak için olmadığına dair bir delil bulununcaya
kadar haramdır. Onunla irşad, tenzih, edep öğretme ve bazı konuların yasaklayıp
bazılarını mubah kılma murad edildiğine dair bir delilolmalıdır.
Dedi ki: Emrin, nehiy
manasında olması da ihtimal dahilindedir.
Aksi bir delil yoksa
ikisi birbirine bağlı olurlar.
Dedi ki: İlim ehline
düşen Kur'an okurken ve sünneti öğrenirken delilleri aramaktır. Mecburiyet ile
mubahın, mubah ile irşadın farkını anlasınlar. İrşad, emirde de nehiyde de
mecburi değildir.
Şafii dedi ki: Kur'an'da
hükümler zahirine ve umumuna göredir. Aynı şekilde Resulullah'ın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) hadisi de umumuna ve zahirine göredir. İkisinde de amm değil
de hass kastedildiğine dair delil bulununcaya kadar durum böyledir.
Şafi'i'nin isnadıyla
aktardığına göre İbn Ömer der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
şöyle diyor: "Kim bakımı yapılmış hurmalık satarsa, satın alan şart
koşmadıkça meyvesi satana aittir."
Şafii der ki: Bu hadis
bize göre Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sabittir (sahihtir).
Bunda, bahçe imar edilmeden satıldığı takdirde, meyvesinin satın alana ait
olduğuna dair delil vardır. Çünkü Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
haber verip "Bakımı yapılmışsa, meyvesi satıcıya aittir" dedi.
Burada, bakım yapıldığı takdirdeki hükmünü, bakım yapılmadığı takdirdeki
hükmünden farklı ortaya koymuştur. İçindeki de ancak satıcı veya alıcıya ait
olabilir. Kim, bakım yapılmamış bir bahçe satarsa, sünnette mevcut olan delaletle
meyvesi şartsız müşteriye ait olur.
Şafii dedi kP: İbar,
aşılamaktır, bu da hurma dalının veya gözünün damızlık ağaçtan alınıp,
aşılanacak hurmanın gövdesine yerleştirilmesidir. Allah'ın izniyle gelişip
meyve verecektir.
Rabi'nin bildirdiğine göre
Şafii dedi ki: Yüce Allah şöyle buyurdu:
"Kadınlarından
zıhar yaparak ayrılıp sonra da söylediklerinden dönecek olanlar, eşleriyle
birbirlerine dokunmadan önce, bir köle azat etmelidirler"[Mücadele, 3]
"Kimin de buna gücü
yetmezse altmış fakiri doyurmalıdır"[Mücadele, 4]
Deriz ki: Bu kişiye
ancak mümin bir köle azad etmek caiz olur.
İkinciye de ancak altmış
miskini doyurmak caiz olur. Yedirmek de dokunmadan öncedir. Yüce Allah köle
azad etme kefaretini, bir yerde "Mümin bir köle" sonra benzer bir
kefarette, "köle" dediği zaman, bu kefaretin ancak mümin
olabileceğini anlarız.
Sonra sözlerine devam
etti ve şöyle dedi: Bunların ikisi kefaret oldukları için aynıdır. Tıpkı
alışveriş ve zinada şahidlerden bahsedip "adaletli" demediği gibi.
Başka yerde
"İçinizden iki adil kişiyi şahid tutun''[Maide 106] vasiyet anında da
"İçinizden adil iki kişi. .. ''6 dedi. Burada adaleti zikredip şart koştu.
İki şahadet de aynıdır ve adalet olmadan kabul edilmez.
Bu şekilde sözünü açıp
devam etti.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
Şafii'den İmanla
İlgili Aktarılan Haberler