BEYHAKİ

KÜLLİYATI

İMAM ŞAFİİ’NİN MENKIBELERİ

 

ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

O'nun Kur'an Tefsiri ve Meani Bilgisi

 

Şafii'nin Kur'an Tefsiri, Meani ve Sebeb-i Nuzul Bilgisini Gösteren Rivayetler

 

Bu büyük bir bölümdür. Şafii'nin bu konuda bize nakledilen bitin sözlerini aktarmaya kalkışırsak kitap uzar. Uygun olanları naklederek özetledim. Allah muvaffak etsin.

 

 

Yunus b. Abdila'la'nın naklettiğine göre: Şafii tefsire başladığında, Kur'an'ın nazil olduğunu müşahede etmiş gibi olurdu.

 

 

 

Rabi b. Süleyman, Şafii' nin şöyle dediğini bildiriyor: Yüce Allah: "Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi yıkayın ... "[Maide 6] buyurmuştur. Ayetin zahiri manasına göre namaza kalkan kişi abdest almak zorundadır. Hass; bir olay üzerine nazil olmuş olabilir. İlmini Kur'an'la doyuran birinden, bu ayetin uykudan kalkanlar ile ilgili nazil olduğunu iddia ettiğini duymuştum.

 

Sanıyorum dediği gibidir; çünkü sünnette, uykudan kalkan kişinin abdest alması gerektiğine dair deliller vardır.

 

Za'ferani rivayetinde şunu eklemiştir: "Bize gelen bilgilere göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Fetih günü namazlarını bir abdestle kılmıştır." Bu da ayetin has olarak nazil olduğu görüşünü desteklemektedir.

 

Rabi, Şafii'nin şöyle dediğini naklediyor: Biz abdest ayetini: "Yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerini yıkayın. Başlarınızın bir bölümünü meshedin ve topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın" şeklinde, "erculekum (= ayaklarınızı)" kelimesini mansüb; yani "yıkayın" fiilinin nesnesi olarak okuruz. Buna göre ayetin manası: "Yüzünüzü, ellerinizi ve ayaklarınız yıkayın, başınızın bir kısmını meshedin" şeklinde olur. Ayetin bu anlamda olduğuna dair sünnette deliller mevcuttur. Allah doğrusunu bilir.

 

Şafii der ki: Allah'ın yıkanmasını emrettiği iki topuk, ayağın baldırdan ayrıldığı eklemin görünen kısmıdır. Araplar görünen bağlantılara "ka'b" derler. Bazılarına "besili topuk" derler. 

İlim ehlinin çoğunluğu Yüce Allah'ın: "Ayaklarınızı topuklara kadar ... " ayetini, "Ellerinizi dirseklere kadar ... " ayeti gibi kabul etmiş; dirseklerin ve topukların yıkanan kısım içinde olduğunu söylemiştir.

 

Kitabu's-Sünen'de Harmele b. Yahya'nın rivayetinde okuduğuma göre Şafii, Yüce Allah'ın: "Ona temiz olanlar dışında hiç kimse dokunmaz"g ayetiyle ilgili şöyle demiştir: Tefsirciler bu ayet konusunda ihtilaf etmişlerdir.

 

Bir kısmı; "Bu farzdır; namaz tahareti yani abdesti olmayanlar Kur'an'a dokunmaz" demiştir. Ayet bu manayı taşımaktadır.

 

Müellif bunları sıraladıktan sonra, sünnetten bununla ilgili delilleri sıralamış.

Bir kısım müfessir de Yüce Allah'ın: "Ona temiz olanlar dışında hiç kimse dokunmaz"[Vakıa 79] ayetini şöyle tefsir etmiştir: Levh-i Mahfuz'da, günahlardan arınmış olanlar, yani melekler dışında hiç kimse dokunamaz.

 

 

 

Rabi b. Süleyman'ın naklettiğine göre: Şafii'ye "mülamese (= dokunma)" konusu sorulduğunda şöyle dedi: Elle dokunmaktır, Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dokunmayı yasakladığını görmedin mi?

 

Mülamese; kişinin satın alacağı kumaşa çevirmeden dokunmasıdır.

 

Şafii'nin söylediğine göre şair şöyle diyor: Eline sürdüm elimi zengin olayım dedim. Cömertlik bulaşırmış elden ele bilmedim. Ne zenginlik bulaştı. ne de faydası oldu. Cömertlik bulaştırdı bendekini de verdim. Rabi b. Süleyman'ın naklettiğine göre:

 

Şafii, Yüce Allah'ın: "Namaza kalktığınız zaman yüzünüzü yıkayın ... " ayetiyle ilgili şöyle dedi: Yüce Allah, abdesti, namaz kılmaya kalkanlar için söylemiştir. Yattığı yerden kalkan da buna benzetilmiştir. Sonra cünüp olanın taharetinden bahsetmiştir.

 

Gusülden bahsettikten sonra: "Eğer hasta veya yolcu iseniz veya biriniz ayakyolundan gelirse veya kadınlara dokunursanız ve su bulamazsanız o zaman teyemmüm alın" demiştir. Burada abdesti; ayakyolundan ve dokunmaktan dolayı vacib kılmış görünmektedir. Cünüplükten bahsettikten sonra ayakyolunu bağlamıştır. Buradaki dokunma, cünüplük dışında, elle dokunmak veya öpmek şeklinde görünmektedir.

 

Yüce Allah: "Temiz toprakla teyemmüm alın" diyor. Buradaki "said" kelimesi sadece tozlu toprak için kullanılır.

 

Yüce Allah: "Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar; bir de yolcu olmanız dışında cünüp iken; gusül alıncaya kadar namaza yaklaşmayın''[Nisa 43] buyurmaktadır. Yüce Allah cenabet durumunda gusletmeyi emretmiştir. Arap dilinde cenabetin, boşalma olmasa da cima; yani cinsel ilişki olduğu bilinmekteydi. Zina cezalarında, mehrin vacib olmasında ve diğer konularda bu böyledir. Birine: "Falan falanla cenabet olmuştur" dendiğinde, iki kişinin cinsel ilişkiye girdikleri anlaşılır. Boşalma olsa da, olmasa da bu böyledir.

 

 

 

Muhammed b. Abdilhakem der ki: Şafii'nin şöyle dediğini işittim: Yüce Allah: "O başlangıçta yaratmayı yapan sonra onu tekrarlayacak olandır. Bu O'na göre (ilk yaratmadan) daha kolaydır"[Rum, 27] buyurmaktadır. Bu kolaylık sizin ibret almanızla alakalıdır. Yoksa Allah olmayan bir şeye "Ol" der; o ayrıntılı olarak, gözleriyle, kulaklarıyla, ağzıyla, duyularıyla, eklemleriyle ve Allah'ın var olmasını istediği sinirleriyle ortaya çıkar. Düşünüldüğünde bu ilk yaratma, bu varlığa "Eski haline dön" demekten daha kolaydır. Bu kolaylık da sizin düşünmenizle ilgilidir. Yoksa Yüce Allah için zor bir şey yoktur. 

 

 

 

Rabi, Şafii'nin şöyle dediğini naklediyor: Sözüne ve ilmine güvendiğim birisi dedi ki: Allah namazla ilgili bir farz indirdi, sonra onu başka bir farzla değiştirdi. Sonra ikincisini de başka bir farzla değiştirip beş vakit namaza yaydı.

 

Sanki bununla Yüce Allah'ın: "Ey örtünüp bürünen! Kalk, birazı hariç olmak üzere geceyi; yarısını ibadetle geçir. Yahut bundan biraz eksilt. Yahut buna biraz ekle. Kur'an'ı ağır ağır, tane tane oku"[Müzzemmil 1 - 4] emrini kastetmektedir.

 

Sonra aynı sürede bunu neshedip şöyle buyurmuş: "Şüphesiz Rabbin, senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, yarısını ve üçte birini ibadetle geçirdiğini biliyor. Beraberinde bulunan bir topluluk ta öyle yapıyor. Allah gece ve gündüzü düzenleyip takdir eder. Sizin buna gücünüzün yetmeyeceğini bildi ve sizi bağışladı. Artık Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun.''[Müzzemmil 20]

 

Gece kıyamını, gecenin yarısını, daha azını veya daha fazlasını; kolayına gelenle değiştirmiştir.

 

Şafii der ki: Dostumun sözleriyle şunu demek istedi: Bir gece de olsa kolayına geleni okumasına izin vermemesini isterdim.

 

Şafii dedi ki: "Senin Müzzemmil süresinde anlattığın da neshedilmiştir" diyenler vardır. Yüce Allah: "Güneşin zevalinden, gecenin karanlığına kadar namaz kıL. Bir de sabah namazını kıL. Çünkü sabah namazı şahitlidir. Gecenin bir kısmında da uyanarak sana mahsus olmak üzere teheccüd namazı kıl... "[İsra, 78,79] buyurmuştur. Burada gece namazının farz değil nafile olduğunu bildirmiştir. Farzlar ise zikredildiği gibi gece ve gündüzdür.

 

Şafii şöyle diyor: Derler ki; Yüce Allah'ın: "Öyleyse akşama girdiğinizde ve sabaha kavuştuğunuzda, Allah'ı tesbih edin. Göklerde ve yerde hamd O'na mahsustur. Gündüzün sonunda ve öğle vaktine girdiğinizde Allah'ı tesbih edin''[Rum 17-18] ayetiyle ilgili olarak: "akşama girdiğinizde" akşam ve yatsı namazına, "sabaha girdiğinizde" sabah namazına, "gündüzün sonu" ikindiye ve "öğle vakti" öğle namazına delalet eder. Söylenenlerden anlaşılan budur, Allah doğrusunu bilir.

 

Rabi b. Süleyman'ın, Şafii'den naklettiğine göre Yüce Allah, Peygamber'ine (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kur'an'ı ağır ağır, tane tane oku"[Müzzemmil, 3] diye emrediyor. Tertilin asgarisi; Kur'an okurken anlaşılmayı engelleyen aceleyi terk etmektir. 

 

Rabi b. Süleyman'ın naklettiğine göre Şafii şöyle dedi: Tefsirde ilim ehli birisi dedi ki: "Kadınlar arasında, ne kadar istekli olsanız da adaleti sağlamaya muktedir olamazsınız." İçten ne kadar arzu ederseniz edin. Yüce Allah kulların kalplerinde olandan sorumlu tutmayacak. Ve sakın arzuyla birlikte fiille birine "Var gücünüzle meyletmeyin"[Nisa, 129] hevanıza tabi olursunuz. Söylediğinden bu anlaşılıyor, Allah doğrusunu bilir.

 

Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sünneti ve Müslüman alimlerin çoğunun bu düşüncede olması; kişinin günleri ve geceleri eşlerine paylaştırması gerektiğini göstermektedir. Bu konuda adil olmalıdır. Bu konuda adaletsizlik yapması caiz görülmemiştir. Bu da; Allah'ın kulların kalplerinde hissettiklerinden sorumlu tutmamasının, kadınlara meyletmekten daha önemli olduğunu gösteren bir delildir. Allah doğrusunu bilir.

 

Aynı isnadla Şafii der ki: Yüce Allah: "Kadınların lehinde de onların aleyhlerindeki meşru hakka benzer bir hak vardır"[Bakara, 228] buyurmuştur. Buradaki ma'rüfu bir arada tutmaktan maksat; görevini sana sevap getirecek bir şekilde yapmak ve nahoş şeylerden uzak durmaktır.

 

Başka bir yerde ma'rüfu bir arada tutmak için şöyle demiştir: Hak sahibine hakkını zamanında vermek, gönül huzuruyla vermek, zorda bırakmadan vermek, verirken memnuniyetsizlik belirtisi izhar etmemektir. Hangisi terk edilirse zulüm olur. Çünkü "Zenginin oyalanması zulümdür". Oyalama, hakkı geciktirmektir.

 

Rabi b. Süleyman'ın bildirdiğine göre Şafii, Yüce Allah'ın: "Halbuki Allah ticareti helal, faizi de haram kılmıştır"[Bakara, 275] ayetiyle ilgili dedi ki: Ticareti, Allah'ın Kitab'ında veya Peygamber' inin (Sallallahu aleyhi ve Sellem) diliyle yasakladığına uygun ise helal kılmıştır. "Bunun dışındakiler size helal kılınmıştır"[Nisa 24] demesi; nikah ve sahip olunan kadınları Kitab'ında helal kılması da böyledir. Her yönüyle helal kılmış değildir. Bunlar Arapça ibarelerdir. 

 

Yüce Allah'ın "De ki: Bana vahyolunanda, yiyecek kimseye haram kılınmış bir şey bulamıyorum"[En'am 145] ayetiyle ilgili Şafii şöyle dedi: De ki:

Bana vahyolunanda, sizin daha önce yediklerinizden bana haram kılınmış bir şey göremiyorum ... " saydıklarının ve sizin helal bildiğiniz dışında hiçbir şeyi haram kılmamıştır.

 

Rabi, Şafii'nin şöyle dediğini bildiriyor: Yüce Allah: "Zina eden erkek ancak zina eden veya müşrik bir kadınla evlenir"[Nur 3] buyurmaktadır.

 

Bu ayetin tefsirinde ihtilafa düşülmüştür. Bu ayetin, bayrakları olan ve temiz olmayan haddi aşmış (hayat) kadınlar(ı) hakkında nazil olduğu nakledilir. Bazı Müslüman erkekler bunlarla evlenmek istemiş, bu ayet bunu yasaklamak ve ancak onlar gibi olanla veya bir müşrikle evlenebileceklerini ilan etmek için nazil olmuştur.

 

Bir rivayete göre de bir kısım zina eden müşrik kadınlar vardı.

 

Onlarla ancak zina eden veya müşrik erkeklerin evlenebileceğini aksi halde haram olduğunu beyan etmek için nazil olmuştur.

 

Bu ikisi dışında İkrime gibi görüş bildirenler de vardır. Zina eden erkek, zina eden veya müşrik bir kadınla zina eder. Buradaki nikah kelimesini cinsel ilişki olarak açıklamıştır. Geneldir ve neshedilmiştir, diyenler de vardır.

 

 

 

Başka bir yerde bu görüşlerin sahiplerini saymış ve İbnu'lMüseyyeb'in görüşünü tercih etmiştir. O, bu ayetin neshedilmiş olduğunu ve onu: "İçinizden bekar ve salih olanları evlendirin''[Nur 32] ayeti tarafından ne sh edildiğini düşünmektedir. 

 

Rabi, Şafii'nin süt emzirme mevzularıyla ilgili şöyle dediğini bildiriyor: Eğer birisi: "Yüce Allah: "Öz oğullarınızın eşleri. .. ''[Nisa 23] buyurmuş iken, süt oğlun eşi nasıl haram oluyor?" derse, şöyle denir:

 

Allah, süt anneyi ve kızını; öz anneyle kızına benzetip, nikah konusunda yasak koymuştur. Ayrıca Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) açıklayıp şöyle demiştir: "Kan bağı ile haram olan, süt bağında da haramdır."

 

Biri dese ki: "Ve öz çocuklarınızın eşleri" ayeti ne için nazil olmuştur, biliyor musun? Ona "Ne için indirdiğini Allah daha iyi bilir" denilir. Ama değişik zamanlarda duyduğum ve toparladığım manası şöyledir: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Zeyneb binti Cahş ile evlenmek istedi. O daha önce Zeyd b. Harise'nin nikahı altındaydı. Zeyd, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) evlatlığıydı. Yüce Allah herkesin babasının adıyla çağrılmasını emredip: "Evlatlıklarınızı öz oğullarınız olarak tanımadı. .. ''[Ahzab 4] ile "ve dostlarınızdır ... "[Ahzab 5] dedi.

 

Yüce Allah Peygamber'ine (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Zeyd onunla olan ilişkisini tamamen kestiğinde, onu seninle evlendirdik ki; müminler için güçlük olmasın"[Ahzab 37] dedi.

 

Allah doğrusunu bilir, ama "Soyunuzdan olan oğullarınızın eşleri" ayetiyle; çocuklarınız olarak gördüğünüz evlatlıklarınız gibi değillerdir, demek istemiş görünüyor. Burada süt bağı etkisiz görünmektedir.

 

Rabi'nin bildirdiğine göre Şafii, yüce Allah'ın: "Sonra bunların varacağı yer Beyt-i Atik, Kabe'dir"[Hac 33] ayetiyle ilgili şöyle dedi: Tefsir alimleri, mahallinin harem olduğunu iddia etmişlerdir. Yeryüzünün Hill ve Harem olduğunu düşünmüşlerdir. Beyt'in yeri Harem' dir. Yüce Allah'ın: "Beyt'e" ibaresi, şehirlerde görülen evdir, bizzat Harem veya Mescid' de bir yer değildir. Çünkü kan oraya yakışmaz. Yüce Allah'ın ifadelerinden, kurbanın Beyt-i Atık sakinlerine ait olduğunu anlamışlardır. Haremde kesilip burada bulunan hacıların yemesi ise icmayla değişmemiştir. Bu şekilde gelmiştir.

 

Rabi b. Süleyman'ın bildirdiğine göre Şafii şöyle dedi: Yüce Allah: "Ey iman edenler! Bir müddet için bir birinize borç verirseniz, onu yazınız" ve "Rabbi olan Allah'tan korksun ... "[Bakara 282] buyurmaktadır.

 

Yüce Allah yazmayı emretti, sonra yolculukta veya yazacak kimse bulamadıklarında şahid bulundurma konusunda ruhsat verdiğinde; farz olması da tavsiye olması da ihtimal dahilindeydi.

 

Yüce Allah: "Alınmış rehinler de yeter''[Bakara 283] buyurmuştur, rehin ise yazmak ve şahidlerden farklıdır. Sonra: "Biriniz birinize güvenirseniz, güvenilen kişi emanetini ödesin"[Bakara 283] buyurdu. Allah'ın Kitabı, bu konudaki yazma, sonra şahid gösterme, sonra da rehin olayının farz değil yol gösterme olduğunu göstermiştir.

 

Çünkü: "Biriniz birinize güvenirseniz, güvenilen kişi emanetini ödesin" ifadesi, insanlar, yazmayı, şahidleri ve rehin almayı bırakıp birbirlerine güvenmeleri için bir tavsiyedir.

 

Şafii der ki: Ben yazmayı ve şahidleri severim, çünkü Allahın gösterdiği bir yoldur. Alıcı ve satıcı açısından bakıldığında: Güvenilir olsalar da ikisi veya içlerinden birisi ölebilir. Bir birlerine olan hakları bilinmez. Bir tarafın mirasçıları diğer tarafın etrafında toplanır ve istenmeyen olaylar yaşanabilir. Müşterinin fikri değişebilir. Bu durumda satıcıyla anlaşmazlığa düşebilirler. Müşteri hata yapabilir veya yanlış ifade verebilir ve bilmeden zulmeder. Satıcıya zarar verir ve kendisine ait olmayana sahip olabilir. Bu durumda yazı veya şahidler bunları veya mirasçıları arasında olabilecek problemleri engeller.

Bu anlattıklarım olmasa da, Allah'ın dinine bağlı insanların, Yüce Allah'ın gösterdiği yolu takip etmeleri gerekir. Bunu terk eden, bir sonraki ayette de anlattığım gibi, benim; haram olduğunu iddia etmediğim ama terk etmekten hoşlanmadığım bir kararı ve emri terk etmiş olur.

 

 

 

İbn Vehb'in yeğeni Ahmed b. Abdurrahman'ın naklettiğine göre Şafii şöyle dedi: "Ümmet" kelimesinin üç vechi yani manası vardır:

 

Yüce Allah'ın: "Atalarımızı bir ümmet üzere bulduk"[Zuhruf, 22] ayetinde: "ümmet" din manasındadır. Allah'ın: "Bir ümmet sonra hatırladı"[Nahl, 120] ayetinde: "ümmet" zaman manasındadır. Allah'ın: "İbrahim bir ümmet idi''[Yusuf 45] ayetinde: "ümmet" kelimesi muallim manasındadır.4

 

 

 

Rabi, Şafii'nin şöyle dediğini naklediyor: Yüce Allah: "Bedeviler: ''İnandık'' dediler, de ki; Siz iman etmediniz, ama ''Boyun eğdik'' deyin."[Hucurat 14] buyuruyor, yani; öldürülme veya sürülme korkusuyla, sözle imanı kabul ettik. Sonra, Allah'a ve Resul'üne itaat ettikleri takdirde onları ödüllendireceğini haber veriyor. Yani, Allah ve Resul'üne itaatlerini gösterirlerse.

 

Rabi, Şafii'nin şöyle dediğini naklediyor: Yüce Allah ''Ve elbiselerini temizle"[Müddessir 4] buyurdu. Bunun için "Temiz elbiselerle namaz kıl" diyenler var, başka şeyler diyenler var.

 

Sa'leb, "Giysini temizle" ayetiyle ilgili der ki: İnsanlar ihtilaf ettiler, bir kısmı; "Buradaki elbiseler, hakiki elbisedir". Bir kısmı ise; "Buradaki elbiseler mecaz olarak kalp manasındadır" demişlerdir.

 

 

 

Rabi, Şafii'nin şöyle dediğini nakleder: Yüce Allah "Allah için boyun eğerek namaza durun"[Bakara 238] buyurdu. Burada ktinut için: "itaat ederek" diyenler vardır, Allah doğrusunu bilir.

 

 

 

Aynı senedle Yüce Allah'ın "Cünüp iken, yolcu olan müstesna gusledinceye kadar ...''[Nısa 43] ayetiyle ilgili Şafii dedi ki: Kur'an ilimleriyle uğraşan alimlerden bazıları "Namaza yaklaşmayın" ibaresini namaz kılınan yere yaklaşmayın şeklinde açıklamışlardır. Bu dedikleri de doğru görünmektedir. Çünkü namaz sırasında yolculuk olmaz. Yolculuk namaz kılınan yerden geçerek yapılır. Bu da mesciddir. Cünüp olan kişinin mescid'den, durmadan sadece geçmesinde sakınca yoktur. Çünkü yüce Allah "Yolcu olan hariç" buyurmaktadır. 

 

Aynı senedle Yüce Allah'ın: "Allah'a itaat edin, peygamber'e ve sizden olan ulu'l-emre itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz, onu Allah'a ve ResUlüne götürün"[Nısa 59] ayetiyle ilgili Şafii dedi ki: Bu ayet müfreze komutanlarıyla ilgili nazil oldu. Bir konuda ihtilafa düşüp tartıştıklarında, Allah'ın hükmüne ve Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hükmüne götürmeleri emredildi.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

Şafii'nin Hadis İlmine Hakimiyeti