BEYHAKİ

KÜLLİYATI

ALLAH’IN İSİM VE SIFATLARI

 

ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

Yüce Allah'ın: "Şahit olarak hangi şey daha büyüktür" de. "Allah benimle sizin aranızda şahiddir" de" Buyruğu

 

Yüce Allah şöyle buyurur: "Şahit olarak hangi şey daha büyüktür" de. "Allah benimle sizin aranızda şahiddir. Bu Kur'an hana, sizi ve ulaştığı kimseleri uyarmam için vahyolundu; Allah'la beraber başka tanrılar bulunduğuna siz mi şahitlik ediyorsunuz?" de. "Ben şahadet etmem" de. "O ancak tek Tanrıdır, doğrusu ben ortak koşmanızdan uzağım" de."[En'am 19], "Böylece şehirlerin anası olan Mekke'de ve çevresinde bulunanları uyarman, şüphe götürmeyen toplanma günü ile uyarman için sana Arapça okunan bir Kitab vahyettik.''[Şura 7]

 

 

594- İbn Abbas der ki: "Bu Kur'an bana, sizi ve ulaştığı kimseleri uyarmam ıçın vahyolundu"[En'am 19] buyruğundaki "siz" kelimesinden kastedilenler Mekke halkıdır. "Ulaştığı kimseler" sözünden kastedilenler ise, Kur'an'ın kendisine ulaştığı her kişidir. "Böylece şehirlerin anası olan Mekke'de ve çevresinde bulunanları uyarman, şüphe götürmeyen toplanma günü ile uyarman için sana Arapça okunan bir Kitab vahyettik''[Şura 7] buyruğundaki şehirlerin anasından kasıt, Mekke' dir. Etrafındakilerden kastedilen ise doğudan batıya, Mekke'nin etrafındaki şehirlerdir.   [-] Zayıf

 

 

 

595- Mücahid der ki: "Bu Kur'an bana, sizi ve ulaştığı kimseleri uyarmam için vahyolundu"[En'am 19] buyruğundan "ulaştığı kimseler" sözünden kasıt, Müslüman olan Acemler ve başkalarıdır. Arapça bilmeyen bir Acem Kur'an'ın minasını kendi lisanıyla işittiği zaman Kur'an ona uyarıcı olmuş olur.   [-] Zayıf

 

 

 

596- Ebu Hureyre der ki: Ehl-i kitabdan olanlar Tevrat'ı müslümanlara İbranice okur, ama açıklamasını Arapçayla yaparlardı. Bu konuda Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ehl-i kitabdan olanların söylediklerini ne yalanlayın, ne de doğrulayın. ''Biz Allah'a, bize indirilene ve size de indirilene inanırız. Sizin ilahınızla bizim ilahımız birdir. Biz O'na teslim olanlarız'' deyin" buyurdu.

 

Buhari, Sahih'de Muhammed b. Beşşar kanalıyla Osman b. Ömer'den rivayet etti.  [-] Sahih, ravileri güvenilir. Buhari (8/170, 13/516).

 

 

Derim ki: Bu hadis, Acemlerin kitaplarını kendi lisanlarına doğru bir şekilde tercüme ettikleri zaman bu da mana olarak kendilerine indirilen kitabın aynısı gibidir. Çünkü, yüce Allah'ın kelamı tektir ve ibarelerin değişmesiyle hükmünü yitirmez. Allah'ın kelamı hangi dille okunursa okunsun Allah'ın kelamıdır. Ancak İbranice okunduğu zaman ona Tevrat, Süryanice okunduğu zaman İncil, Arapça olarak yedi vecihle okunduğu zaman da Kur'an denir. Çünkü Kur'an, Cibril'in diliyle bu yedi vecih üzerine indirilmiştir. Yüce Allah şöyle buyurur: "Şüphesiz Kur'an Alemlerin Rabbinin indirmesidir. Apaçık Arap diliyle, uyaranlardan olman için onu Cebrail senin kalbine indirmiştir."[Şuara 192-195], "Böylece Biz Kur'an'ı Arapça bir hüküm ve hikmet olarak indirdik."[Ra'd 37], "Böylece şehirlerin anası olan Mekke'de ve çevresinde bulunanları uyarman, şüphe götürmeyen toplanma günü ile uyarman için sana Arapça okunan bir Kitab vahyettik.''[Şura 7], "And olsun ki: ''Ona elbette bir insan öğretiyor'' dediklerini biliyoruz. Kast ettikleri kimsenin dili yabancıdır, Kur'an ise fasih Arapça'dır."[Nahl 103], "De ki: İnsanlar ve cinler, birbirine yardımcı olarak bu Kur'an'ın bir benzerini ortaya koymak için bir araya gelseler, and olsun ki, yine de benzerini ortaya koyamazlar. "[İsra 88]

 

 

 

 

597- Ubey b. Ka'b anlatıyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Ğıfar oğullarına ait bir göletin yanındayken yanına Cebrail geldi ve: "Yüce Allah senin ve ümmetinin Kur'an'ı tek bir lehçe üzerine okumanızı emrediyor" dedi. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Yüce Allah'ın affı ve mağfiretini dilerim, ancak ümmetim buna güç yetiremez" buyurdu. Cebrail ikinci kez geldi ve: "Yüce Allah senin ve ümmetinin Kur'an'ı iki lehçe üzerine okumanızı emrediyor" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yine:

"Yüce Allah'ın affı ve mağfiretini dilerim, ancak ümmetim buna güç yetiremez" karşılığını verdi. Cebrail üçüncü kez geldi ve: "Yüce Allah senin ve ümmetinin Kur'an'ı üç lehçe üzerine okumanızı emrediyor" dedi. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) tekrar: "Yüce Allah'ın affı ve mağfiretini dilerim ancak ümmetim buna güç yetiremez" karşılığını verdi. Daha sonra Cebrail yine geldi: "Yüce Allah senin ve ümmetinin Kur'an'ı yedi lehçe üzerine okumanızı emrediyor. Hangi lehçe üzerine okurlarsa da doğru okumuş olacaklarını bildiriyor" dedi.

 

Müslim, Sahih'de Şu'be kanalıyla rivayet etti.  [-] Sahihtir. Ebu Davud (1478) ve Nesai (2/153).

 

 

Ömer ve Hişam b. Hakım b. Hizam'ın naklettikleri: "Kur'an yedi lehçe üzerine nazil olmuştur. Bunlardan kolayınıza geleni okuyun" hadisi Kur'an'ın Arap lehçelerinden sadece bu yedi lehçeyle okunabileceğini gösterir. Ancak Kur'an'ın manasını işiten kişinin, namaz kılacak kadar Arapçasını öğrenmesi gerekir. Böylesi bir topluluktan da yeteri kadar kişinin Kur'an'ı Arapça olarak öğrenmeleri gerekir.

 

 

 

598- İsmail b. Kostantin der ki: Ben Kur'an'ı, Şibl'e okudum, Şibl de Abdullah b. Kesır'e okuduğunu söyledi. Abdullah b. Kesir de Mücahid'e okuduğunu söyledi. Mücahid de İbn Abbas'a okuduğunu söyledi. İbn Abbas ta Ubey b. Ka'b'a okuduğunu söyledi. Ubey b. Ka'b da Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) okuduğunu söyledi.   [-] Sahih, ravileri güvenilir.

 

 

Şafii der ki: Kur'an'ı İsmail b. Kostantin'e okudum. İsmail şöyle derdi: Kur'an isimdir ve hemzeli değildir. Okumak kelimesinden de türememiştir. Eğer bu kelimeden türeseydi okunan her şeye Kur'an denirdi. Ancak Kur'an, Tevrat ve İncil gibi özel bir isimdir.

 

Derim ki: Bazıları, Sübhane kelimesinin, Sebbahtu kelimesinden türediği gibi, Kur'an'ın Kara'tu kelimesinden türediğini söylemiştir. Yüce Allah: "Güneşin batıya yönelmesinden gecenin kararmasına kadar namaz kıl; sabah vakti de namaz kıl, zira sabah namazına melekler şahit olur"[İsra 78] buyurmuştur. Ayetteki "Kur'an el-fecr'' ibaresinden kasıt sabah namazıdır. Sabah namazında uzun okunduğu için bu namaza Kur'an el-fecr denmiş ve Allah'ın kelamına da Kur'an denmeğe başlanmıştır. Allah'ın peygamberlerine indirdiği diğer kitaplara da Kur'an denir.

 

 

 

599- Ebu Hureyre'nin bildirdiğine göre Allah'ın Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: "Hz. Davud'a (Zebur'u) okumak kolaylaştırıldı. Hz. Davud, binek hayvanlarının hazırlanmasını emreder ve hayvanların hazırlanması henüz bitmeden o (Zebur'u) okumayı bitirirdi. Hz. Davud sadece kendi el emeğinden yerdi."

 

Buhari Sahih'inde Musa b. Ukbe'den muallak olarak rivayet etti.  [-] Sahih, ravileri güvenilir. Buhari (6/453, 8/397).

 

 

Derim ki: Söz, kişinin içinden de olsa söylediği şeydir. Bunun delili ise şu rivayettir: Sakife hadisinde Hz. Ömer konuşmak isteyince Hz. Ebu Bekr onu susturdu. Hz. Ömer bununla ilgili olarak şöyle derdi: "Vallahi, söylemek için çok güzel sözler hazırlamıştım." Hz. Ömer burada söylemediği şeylere söz demiştir. Sözü söyleyenin ağzı ve dili varsa sözleri harf ve ses olarak işitilir. Ancak konuşanın ağız ve dil gibi şeylere ihtiyacı yoksa, sözleri harf ve ses olmadan işitilir. Yüce Allah'ın ise böyle organlara ihtiyacı yoktur ve kelamı ne harf, ne de sesten oluşur. Ancak Onun sözlerini anladıktan sonra harf ve seslerle telaffuz ederiz.

 

 

 

600- Cabir b. Abdillah, Abdullah b. Uneys'ten "Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kıyamet gününde insanlar (veya kullar) çıplak, sünnetsiz ve hiçbir şeye sahip olmadan haşredilirler. Sonra uzaktan, yakındayken duyduğu gibi duyabileceği bir sesle Allah: ''Hükümran olan benim! Her şeyin karşılığını veren benim!'' diye seslenir" ibaresiyle haksızlıklara dair hadisini aktarmıştır.

 

 

Kasım b. Abdilvahid bu hadisi İbn AklI'den rivayette tek kalmıştır.

İbn Akil ve Kasım b. Abdilvahid b. Eymen el-Mekkl huccet kabul edilmezler. Ebu Abdillah el-Buhari ve Ebu'l-Hüseyin Müslim b. el-Haccac en-Nisaburi bu hadisi Sahih'lerinde bu isnadla nakletmemiştir. Sadece Buhari bab girişinde hadise (muallak olarak) işaret etmiştir.

Hadis alimleri İbn Akil'in hıfzının kötü olması sebebiyle huccet kabul edilmesi konusunda ihtilaf etmişlerdir. Sesin işitilmesiyle ilgili kısım ne Kur'an'da, ne de Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gelen sahih rivayette sabit değildir. Bunu sadece İbn Akil rivayet etmiştir. Eğer hadis sabitse bu ses, Abdullah b. Mes'ud'dan merfu ve mevkuf olarak rivayet ettiğimiz gibi yüce Allah'tan başkasının sesi olabilir.

 

İbn Abbas'ın hadisi şudur: "Yüce Allah vahiyle konuştuğu zaman sema ehli, demir zincirin kayada sürünürken çıkardığı ses gibi bir ses işitirlerdi." Ebü Hureyre'nin ise Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem) naklettiği:

 

"Allah gökte bir işe hükmettiği zaman melekler, Allah'ın sözüne boyunlarını eğerek kanatlarını çırparlar. O (Allah'ın hükmü) cilalı düz bir taş üzerindeki zincir gibidir." Sahih olan bu iki hadis vahiy anında sema ehlinin, semanın ve meleklerin kanatlarının sesini işittiğini gösterir. Allah mahlükata benzemekten münezzehtir.

 

Buhari'nin Ömer b. Hafs kanalıyla babasından, onun A'meş'ten, onun Ebü Salih'ten, onun Ebü Said el-Hudri'den, onun da Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem) naklettiği hadis şu şekildedir: Yüce Allah: "Ey Adem!" buyurunca Hz. Adem: "Buyur ey Rabbim! Emrine amadeyim" karşılığını verir. Bunun üzerine ona bir sesle: "Allah sana, zürriyetinden cehennemlikleri çıkarmanı emrediyor" diye seslenir. Hadisin bu lafzıyla rivayetinde Hafs b. Giyas tek kalmıştır. Veki, Cerir ve A'meş'in talebelerinden bazıları muhalefet ederek ses kelimesini zikretmemişlerdir. Ahmed b. Hanbel'e Hafs'ın durumu sorulunca:

"Hadiste karıştıran biriydi" demiştir. Eğer Hafs bu hadisı hıfzetmişse, "Allah sana emrediyor. .. " sözünün Hz. Adem'e söylenenleri bir meleğin söylediğini gösterir. Bu durumda: "seslenir" sözü meleğe işaret etmektedir. Hadiste görünen budur.

Diğer hadis ise şöyledir:

 

 

 

601- Cabir b. Abdillah'ın bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Allah, Tur gününde Hz. Musa ile konuşurken onu daha önce çağırdığı günkü konuşmasından başka bir şekilde konuşmuştur. Bunun üzerine Hz. Musa: ''Ey Rabbim! Bu, daha önce benimle konuştuğun gibi midir?'' diye sorunca, Allah: ''Hayır ey Musa! Ben seninle on bin dil gücüyle konuştum. Tüm dillerin gücü benim içindir ve ben daha kuvvetliyim'' buyurdu. Hz. Musa, İsrail oğullarına geri döndüğünde kendisine: ''Ey Musa! Bize Rahman'ın konuşmasının özelHklerini anlat'' deyince, Hz. Musa: ''Sübhanallah!Buna kimin gücü yeter ki?'' karşılığını verdi. ''O sesi bize vasfet'' dediklerinde ise: ''Siz hiç çakan şimşeklerin sesini duymadınız mı? İşte o ses de işittiklerinizin en tatlısıdır. Allah'ın sesi de ona yakındır, ama o değildir'' karşılığını verdi"

 

[-] Hadis münkerdir. Bezzar, Müsned (3/105).

 

 

Ali b. Asım der ki: Osman el-Betti'nin meclisinde Süleyman b. Ali ez-Zühri'nin akrabasının da bulunduğu bir ortamda Süleyman'ın akrabası şöyle dedi: Zühri'nin bir adamdan bildirdiğine göre Ka'b(ul-ahbar) şöyle dedi: "Allah, Tur gününde Hz. Musa ile konuşurken onu daha önce çağırdığı zaman Hz. Musa: ''Ey Rabbim! Bu, daha önce benimle konuştuğun gibi midir?'' diye sorunca, Allah: ''Ey Musa! Ben seninle tahammül edebileceğin şekilde, hatta daha hafif haliyle konuştum. Eğer daha şiddetli şekilde konuşsaydım ölürdün'' buyurdu."

 

Hadisin lafzı Yahya b. Ebi Talib'e aittir ve hadis zayıftır. Fadl b. İsa er-Rakkaşi hadiste zayıftır. Ahmed b. Hanbel ve Muhammed b. İsmail elBuhari onu cerh etmişlerdir. Ka'b'ın hadisinin senedi munkatıdır. Hadis başka bir yolla mevsul olarak nakledilmiştir.

 

 

 

602- Ka'b der ki: Allah, Hz. Musa ile konuştuğunda, kendi sözü dışındaki bütün dillerle konuşmuştur. Hz. Musa ona: "Ey Rabbim! Bu Senin sözün mü?" diye sorunca Allah da: "Hayır, şayet seninle kendi sözümle konuşsaydım, buna tahammül edemezdin" cevabını verdi. Hz. Musa: "Ey Rabbim! Yaratıklarından Senin sözüne benzer bir şey var mıdır?" diye sorunca, Allah: "Hayır, yaratıklarımdan Benim sözüme en fazla benzeyeni yıldırımlardan işittiğinizden daha şiddetlidir."  [-] Zayıf

 

 

Zühd'nin yeğeni bunu ondan, o Ebu Bekr b. Abdirrahman b. elHaris'den, o da Cerir b. Cabir el-Has'ami'den rivayet etmiştir.

 

Buhad der ki: Yunus, Zühd'nin yeğeni ve Zübeydi, Zühd kanalıyla senedini aktarırken (Ka'b'dan rivayet eden) ravinin ismini Cerv; Şuayb ise Cirz b. Cabir olarak telaffuz etmiştir. Bu kişinin (rivayeten durumu) meçhuldür. Hadiste kastedilen sema ve yerden işitilen sesler, yüce Allah'ın kelamını işittirdiği zaman çıkan ses olabilir. Tıpkı daha önce naklettiğimiz, vahiy inerken sema halkının, kayanın üzerinde sürüklenen zincirin sesine benzer bir ses işitmeleri gibi. Yine sahih senetle Ebu Hureyre vasıtasıyla Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem) naklettiğimiz: "Allah gökte bir işe hükmettiği zaman melekler, Allah'ın sözüne boyunlarını eğerek kanatlarını çırparlar" hadisi gibi. Yine Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem) nakledilen, vahyin bazen kendisine zil sesine benzer bir ses şeklinde geldiğini bildirmesi gibi. Bütün bu saydıklarımızda, ses Allah'tan başkasına aittir. Bu hadis sahihse, burada zikredilen ses aynı şekilde Allah'tan başkasına aittir. Ka'bu'l-Ahbar'ın söylediklerine gelince; Ka'b, tahrifata uğramış Tevrat'tan nakiller yapardı. Bu sebeple dinin aslına uymayan sözlerine itibar etmeyiz. Allah en doğrusunu bilir.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

Yüce Allah'ın isimlendirilmesi Caiz Olan ve Olmayan isimler ve Bu isimlerden Tevile Muhtaç Olanlar; Bu Konuda imamlardan Nakledilen Sözler