ŞUABU’L-İMAN

16.ŞUBE: ...DİNİNDE TAVİZSİZ OLMA

 

Kişinin, Cehenneme Atılmayı Küfre Girmeye Tercih Edecek Kadar Dininde Tavizsiz Olması

 

Bu konuda Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şu rivayetler yapılmıştır:

 

1507- Enes'in bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: "Şu üç şey kimde bulunursa imanın tadını alır. Biri, Allah'ı ve Resulünü diğer bütün şeylerden daha fazla sevmesidir. Diğeri kişinin birini sadece Allah rızası için sevmesidir. Bir diğeri de Yüce Allah kendisini küfürden kurtardıktan sonra tekrar ona dönmek yerine ateşe atlimayı tercih edebilmesidir. ''

 

İsnadı sahihtir.

 

Buhari ile Müslim bunu Sahih'te Şu'be b. el-Haccac kanalıyla rivayet ettiler - Buhari, iman (1/11), edeb (7/83) ve Müslim, iman 1/66 (68).

 

 

 

1508- Enes b. Malik'in bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: "Şu üç şey kimde bulunursa imanın tadını alır. Biri, Allah ve Resulünü diğer bütün şeylerden daha fazla sevmesidir. Diğeri kişinin birini sadece Allah rızası için sevmesidir. Bir diğeri de kişinin tekrar Yahudi veya Hıristiyan olmak yerine ateşe atılmayı tercih edebilmesidir."

 

İsnadı sahihtir.

 

Müslim, Sahih'te başka bir kanalla Hammad'dan rivayet etti.- Müslim, iman (1/67)

 

Beyhaki der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu hadisiyle dinde tavizsiz olmanın imandan olduğunu belirtmiştir. Çünkü alınacak tadı imandan saymıştır. Dininde tavizsiz olan kişiyi tatlı bir yiyecek yiyen kişiye benzetmiştir. Tatlı yemeyen biri nasıl onu yemeden tadını alamazsa imandan yüz çeviren kişi de maksuduna ulaşamaz. Kişi tatlı bir şey yediği zaman nasıl o tadı bozacak başka bir şey yemiyorsa aynı şekilde dininde tavizsiz olduğu zaman onu hiçbir şey bozamaz. Doğrusunu da Allah bilir.

 

Bu yönde, Yüce Allah, Hz. Şuayb kıssasını anlatırken kavminin ona: "Ey Şuayb! Andolsun, ya kesinlikle bizim dinimize dönersiniz ya da mutlaka seni ve seninle birlikte inananları memleketimizden çıkarırız''[A'raf 88] dediğini, Şuayb'ın ise: "İstemesek de mi? Allah bizi sizin dininizden kurtardıktan sonra eğer ona dönersek mutlaka Allah'a karşı yalan uydurmuş oluruz. Rabbimiz Allah'ın dilemesi olmadıkça sizin dininize dönmemiz bizim için olacak şey değildir. Rabbimiz her şeyi ilmiyle kuşatmıştır. Biz yalnız Allah'a tevekkül ettik. Ey Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında gerçekle hükmet. Çünkü sen hükmedenlerin en hayırlısısın"[A'raf 88-89] karşılığını verdiğini bildirir.

 

Bu ayetler bize birkaç yönden dinde tavizsiz olmayı bize öğretmektedir.

 

Birincisi, Hz. Şu ayb, müşriklerin kavmini ülkelerinden çıkarmak istemesini kurtuluş olarak isimlendirmiştir. Kurtuluşun aksinin de helak olduğunu bilmektedir. Kişi küfrü helak, imanı da kurtuluş olarak görüyorsa bu kişi dinine sıkı sıkıya sarılıp ondan taviz vermez.

 

ikincisi, Hz. Şuayb'ın "Biz yalnız Allah'a tevekkül ettik"[A'raf 89] demesi işlerini Allah'a havale ettiğini göstermektedir. Bunun sonuncunda şayet ülkesinden çıkarılmazsa bu, Allah'ın lütfu dolayısıyladır. Çıkarılırsa da bu, Şuayb için önemli değildir, zira memleketinden çıkarılmak onun için dininden çıkmasından daha iyidir. Bu da onun dinine sıkı sıkıya sarıldığını ve bu yönde tavizsiz olduğunu göstermektedir. Çünkü Yüce Allah memleketten çıkarılmayı öldürülme ile bir tutmuştur.

 

Üçüncüsü, Hz. Şuayb, sıkıntı anlarında dua edildiği gibi Allah'a sığınıp yardımı ondan dilemiştir. Başına bu musibet geldiğı zaman her zaman yaptığı gibi Allah'ı tazim ederek: "Ey Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında gerçekle hükmet"[A'raf 89] demiş, kafirlerin eziyetini ve dini hakkında istemediği sözleri duymasını kendisinden uzaklaştırmasını ummuştur. Bu da kişinin dinine tavizsiz bir şekilde sıkı sıkıya sarıldığının göstergesidir.

 

Yüce Allah bize bu ve benzeri kıssaları güzel yanları anlatılıp övülen kişileri örnek almamız için anlatmaktadır. Hal ve gidişatları anlatılıp yerilen kişilerden uzak durup içlerinden çirkin olanı değil de en güzel olanı seçmemiz için bu kıssaları haber vermektedir. Yüce Allah bu yönde: "Dinleyip de sözün en güzeline uyan kullarımı müjdele. İşte Allah 'ın doğru yola ilettiği kimseler onlardır. Gerçek akıl sahipleri de onlardır"[Zümer 17-18] buyurmuştur.

 

Dine sıkı sıkıya sarılıp taviz vermemek dinin esaslarındandır. Kalbinde dinine karşı böylesi bir bağlılığı hissetmeyen kişi de imanın tadına varamaz. Doğrusunu da Allah bilir. Akıl da bize bunu söyler. Zira bir dine inanan ancak bu dine sıkı sıkıya bağlanıp tavizsiz olmayan kişi, inandığı bu dine değer vermiyor ve bu dinden nasibi yok demektir. Kişi hakka gereken değeri vermiyorsa bu hak kalbine işlememiş demektir. Allah da bizleri böylesi bir şeyden korusun.

 

Kişi dininde iki şeyden dolayı tavizsiz olur. Birincisi, dinini kaybetmemek için aslına sıkı sıkıya sarılmaktır. Diğeri de dininin eksilmemesi için bütününe sıkı sıkıya sarılmaktır. Yüce Allah, memleketinden çıkarılmak istenen Hz. Şuayb'a, dinine sıkı sıkıya sarılması yüzünden yanında durup onu övdüğü gibi, Azız'in karısının isteğine karşı çıkıp Allah'a sığınan Hz. Yusuf'u da övmüştür. Zira Yusuf da: "Ey Rabbim! Zindan bana, bunların beni davet ettiği şeyden daha sevimlidir"[Yusuf 33] demişti.

 

Bu şekilde eksilmemesi için imanın şubelerine sıkı sıkıya sarılmanın, gitmemesi için bu imanın aslına da sıkı sıkıya sarılmayla aynı olduğu açığa çıkmış olur. Konunun içeriği bu şekildedir. Zira malı konusunda cimri olan ve ona sıkı sıkıya sarılan kişi, malının tümüne de bir kısmına da sıkı sıkıya sarılır. Kendi nefsini düşünen kişi, bedeninin tümünü düşündüğü gibi bir organını da düşünür. Kişinin dine karşı olan tavrı da bu şekildedir. Muvaffakiyet Allah'tandır.

Bir mümin içinde bulunduğu toplumda dini görevlerini yerine getiremiyorsa, bundan dolayı bozulmaktan endişe ediyorsa, dini vecibelerini daha rahat yaşayabileceği başka bir yer bulunsa kendi toplumunu bırakıp kendisi için daha hayırlı gördüğü yere hicret etmesi dinine sıkı sıkıya sarılmasının göstergelerindendir. Yüce Allah bu konuda: "Kim Allah'a ve Peygamber'ine hicret etmek amacıyla evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse, şüphesiz onun mükafatı Allah'a düşer. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir"[Nisa 100] buyurmuştur.

Ashabın küfür diyarını bırakıp Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına hicret etmelerinin sebebi de budur. içinde bulunduğu toplumda dinini yaşayamayan kişiler için de hicret hükmü bakidir. es-Sünenü'I-Kübra'nın Siyer bahsinde bu konuda yeterince söz etmiştik. Delailü'n-Nübüvve'de de Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabının kafirlerin içindeyken onlardan gördükleri eziyet ve kötülükler ile ilk önce Habeşistan'a, ardından da Medine'ye hicret etmelerinin emredilmesi konusunda gelen rivayetleri zikretmiştik.

 

Tahric: Beyhaki, Delailü'n-Nübüvve (2/274).

 

 

Yüce Allah bizleri selefimiz olanların yolundan gitmeye muvaffak kılsın. Zira onlar, en güzel şekilde bizlerin selefi olmuşlardır.

 

 

 

1509- Habbib der ki: Demireilik yapıyordum ve As b. Vail'den bir alacağım vardı. Yanına gidip bunu istediğimde bana: "Vallahi Muhammed'i inkar etmedikçe alacağını sana vermem" karşılığını verdi. Ben: "Vallahi sen ölüp tekrar dirilsen de ben Muhammed'i inkar etmem!" dediğimde: "Ben ölüp tekrar dirildiğim zaman malım ve çocuklarım olacak. O zaman alacağını sana veririm" karşılığını verdi. Bunun üzerine Yüce Allah: "Ayetlerimizi inkar eden ve ''Bana elbette mal ve çocuk verilecektir'' diyeni gördün mü? Gaybı mı görüp bilmiş, yoksa Rahman'dan bir söz mü almış? Hayır, söylediğini yazacağız ve onun azabını uzattıkça uzatacağız. Onun söyledikleri şeye biz mirasçı olacağız ve o yalnız başına bize gelecektir"[Meryem 77-80] ayetlerini indirdi.

 

İsnadı sahihtir.

 

Buhiri ile Müslim, Sahih'te başka bir kanalla A'meş'ten rivayet ettiler. - Buhari, buyu' (3/13), husumat (3/92), tefsir (5/237, icare (3/52) ve Müslim, sifatu'l-münafikin 3/2153 (35).

 

 

 

1510- Ata el-Horasani der ki: Said b. el-Müseyyeb'in yanındayken Bilal'ı zikrettim. Said şöyle dedi: "Dinine sıkı sıkıya bağlı birisiydi. Allah için ve dini konusunda işkenceye maruz kalıyordu. Müşrikler dininden çıkmasını istedikçe de ''Allah! Allah!'' derdi."

 

Tahric: Ravileri güvenilirdir. Abdurrezzak, Musannef (11/234).

 

 

 

1511- Tarık b. Şihab der ki: "Habbab hicret edenlerden biriydi. Zira Allah için işkenceye maruz kalmıştı."

 

Tahric: Beyhaki'nin hocası dışında ravileri güvenilirdir. Beyhaki'nin hocası hakkında da tenkider vardır. İbnEbi Şeybe, Musannef(13/49, 14/312) ve Ebu Nuaym, Hilye (1/143).

 

 

 

1512- Şa'bi der ki: "Habbab dışında işkence görenler müşriklerin istediklerini yaptılar. Habbab'ı ise kızgın taşların üzerine yatırıp sırtının yağlarını erittiler.''

 

Tahric: Ravileri güvenilirdir. İbn Ebi Şeybe, Musannef (13/49, 14/312) ve Ebu Nuaym, Hilye (1/144).

 

 

 

1513- Hişam b. Urve, babasından bildiriyor: Varaka b. Nevfel işkence gören Bilal'in yanına uğradığı zaman onun: "Ehad (Allah birdir)! Ehad!" dediğini işitirdi. Varaka da ona: "Ey Bilal! Evet, vallahi Ehad! Ehad!" derdi.

 

Tahric: İsnadında zayıfbiri olan Ahmed b. Abdikebbar el-Utaridi vardır. İbn Hişam, es-Siretü'nNebeviyye (1/318).

 

 

 

1514- Aynı isnadla Urve bildiriyor: "Ebu Bekr es-Sıddik (müşrikler tarafından) işkence gören yedi kişiyi alıp azat etti..." Sonrasında ravi bu yedi kişinin isimlerini sayar. İçlerinde Bilari ve Zinnire'yi de sayar. Zinnire için de şöyle der: "Zinnire müşrikler tarafından işkence gören kadınlardan biriydi ve gözlerini kaybetmişti. Müşrikler: ''Görmene engel olan Lat ve Uzza'dan başkası değil!'' deyince, Zinnire: ''Hayır! Vallahi de öyle değil!'' karşılığını verdi ve Yüce Allah görme yetisini ona geri verdi."

 

Tahric: İsnadı bir önceki hadis gibidir. Beyhaki, Delailü'n-Nübüvve (2/282-283), İbn Ebi Şeybe, Musannef(12/10) ve Hakim, Müstedrek (3/284).

 

 

 

1515- İbn İshak der ki: Ammar b. Yasir'in ailesinden (sülalesinden) biri bana şunu anlattı: "Ammar'ın annesi, dininden çıkması için Muğire oğulları müşrikleri tarafından işkenceye maruz kah yordu. Onlara karşı geldiği için de onu öldürdüler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Mekke'nin kızgın kumları üzerinde işkence gören Ammar'ın ve onun anne babasının yanına uğradığında: ''Sabredin ey Yasir ailesi' Gideceğiniz yer cennet olacaktır'' derdi."

 

Tahric: Meçhul bir ravisi vardır. Hakim, Müstedrek (3/388), Beyhaki, Delailü'n-Nübüvve (2/282), Taberani, el-Mu'cemu'l-Kebir (24/303), Ebu Nuaym, Hilye (1/140), İbn Sa'd, Tabakat (3/248) ve Ahmed,Müsned (1/62).

 

 

 

1516- Enes'in bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: "Allah yolunda hiç kimsenin korkmadığı kadar korkutuldum. Allah'ın yolunda hiç kimsenin çekmediği kadar eziyet çektim. Bazen gecesi ve gündüzüyle otuz gün boyunca benle Bilal'ın, bir canimm yiyebileceği bir şeyimiz olmazdı. Sadece Bilal'ın koltuğunun altına sıkiştırıp kaldırdığı bir şeyler olurdu."

 

Tahric: İsnadı sahihtir. İbn Mace 1/54 (ısı).

 

 

Bu yönde gelen hadisler çoktur. Delailü'n-Nübüvve'de bazılarını zikretmiştik(2/274) Müslümanlar maruz kaldıkları bela ve sıkıntılardan yana Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gelip yakındıklarında ve bu konuda Allah'a dua etmesini istediklerinde Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu yöndeki sözlerini söylemiştir.

 

 

 

1517- Habbab der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Kabe'nin gölgesinde hırkasını yastık yapıp ona yaslanmışken (müşriklerin eziyetlerinden yana) ona şikayette bulunup: "Ey Allah'ın Resulü! Bize yardım etmesi için Allah'a dua etmeyecek misin?" dedik. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yüzü kıpkırmızı olmuş bir şekilde doğrulup oturdu ve şöyle buyurdu: ''Vallahi sizden öncekilerden birine bir çukur kazdıp içine konUrdu. Sonra başına testere konulup iki parçaya bölünürdü ve buna rağmen dininden dönmezdi. Yine demirden taraklarla eti, kemiği, sinirleri ayrılacak şekilde taranırdı da yine dininden dönmezdi. Vallahi bu din hakim olacak ve kişi bineğine binip San'erdan Hadramevt'e kadar Allah'tan başka hiç kimseden korkmadan yolculuk edebilecektir. Yine kişi koyun sürüsü için kurttan başka hiç kimseden korkmayacak duruma gelecektir. Ama siz acele ediyorsunuz. ''

 

İsnadı sahihtir.

 

Buhari ve Müslim, Sahih'te başka bir kanalla İsmail'den rivayet ettiler.- Buhari, menakib (4/179-180,238) ile ikrah (8/56).

 

 

 

1518- Suheyb'in bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: "Sizden önceki topluluklardan birinde, bir kral ve bu kralın da bir sihirbazı vardı. Sihirbaz yaşlandığı zaman, krala: "Ben artık yaşlandım, ecelim de yaklaştı. Bana genç bir çocuk gönder de ona sihri öğreteyim" dedi. Kral da sihir öğretmesi için ona bir genç yolladı. Kral ile sihirbazın arasında bir rahip bulunurdu, Genç, sihirbazın yanına giderken yolda bu rahiple karşılaştı ve rahibin yanında oturup onu sözlerini dinledi. Rahibin sözlerini de çok beğendi.

 

Bu şekilde sihirbaza giderken rahibin yanında oturduğu için geç kalır, sihirbaz da onu döver: "Neden geciktin?" diye çıkışırdI. Evine gitmek için sihirbazın yanından ayrılınca yine rahibin yanına gidip otururdu, Geç geldiği için ailesi de onu döver: "Neden geciktin?" diye çıkışırlardı. Genç bu durumu rahibe şikayet edince, rahip ona: "Sihirbaz seni döveceği zaman ona: ''Ailem beni alıkoydu, ondan geç kaldım'' dersin, Ailen seni dövmek istediği zaman da: ''Sihirbaz beni alıkoydu'' dersin" dedi.

 

Genç bu şekilde gidip gelirken bir defasında insanları yollarından alıkoyan vahşi ve çok büyük hayvanla karşılaştı. içinden: "Allah katında sihirbaz mı daha üstün yoksa rahip mi, bunu işte bugün öğreneceğim" dedi. Sonra eline bir taş aldı ve: "Allahım! Eğer rahibin durumu senin için sihirbazın durumundan daha sevimli ve rızana daha uygun ise bu taşla şu hayvanı öldür de insanlar yollarına gitsinler" dedi. Ona taşı atınca hayvan öldü, insanlar da yollarına devam ettiler.

 

Sonra genç çocuk, rahibin yanına gelince olanları ona anlattı. Rahib de ona: "Evladım! Sen benden daha üstün bir duruma gelmişsin. Ancak bazı belalara maruz kalacaksın ve eğer hayatta kalırsan sakın benden kimseye bahsetme" dedi. Genç çocuk, körleri ve alaca hastalarını da iyileştirmeye, insanlara her türlü hastalığa karşı şifa dağıtmaya başlamıştı.

 

Kralın meclis arkadaşlarından biri kör olmuştu. Bunu duyunca gencin yanına birçok hediyeyle geldi ve: "Eğer beni de iyileştirirsen buradaki her şey senin olsunı" dedi. Genç ise: "Ben kimseyi iyileştirmiyorum; fakat Yüce Allah şifa veriyor. Sen de iman edersen, Allah'a dua ederim. O da sana şifa verir" karşılığını verdi. Adam iman edince genç dua etti, Yüce Allah da ona şifa verdi.

 

Sonra adam kralın yanına gelip her zaman oturduğu yerde oturdu. Kral ona: "Ey filan! Tekrar görmeni kim sağladı?" diye sorunca, adam: "Rabbim!" karşılığını verdi. Kral: "Ben mi?" diye sorunca, adam: "Hayır! Aksine her ikimizin de Rabbi olan Allah" karşılığını verdi. Kral: 'Benden başka Rabbin var mı ki?" diye sorunca, adam: "Evet, var" dedi. Bunu deyince genç çocuğun adını verene kadar adam işkenceye tabi tutuldu.

 

Bunun üzerine kraL. genci yanına çağırdı. Ona: "Evladım! Sihirde körleri ve alaca hastalarını iyileştirecek dereceye ulaşmışsın, birçok hastaya şifa veriyormuşsun" deyince, genç: "Ben kimseyi iyileştirmiş değilim, ancak Yüce Allah iyileştiriyor" karşılığını verdi. Kral: "Ben mF" diye sorunca, genç: "HaYiri" karşılığını verdi. Kral: "Benden başka Rabbin var mı kF" diye sorunca, genç: "Evet! Hem senin Rabbin, hem de benim Rabbim olan Allah" karşılığını verdi.

 

Kral genci de yakalattı ve rahibin adını verene kadar ona da işkence etti. Sonra rahibi yanına getirtti ve ona: "Dininden çık!" dedi; ancak rahip bunu kabul etmedi. Bunun üzerine bir testere getirildi ve başının orta yerine konulup rahip ikiye kesildi, rahip iki parça halinde yere düştü. Sonra kör iken görmeye başlayan adam getirildi ve ona da: "Dininden çık!" dedi. Ancak o da bunu kabul etmedi. Bunun üzerine bir testere getirildi ve başının orta yerine konulup ikiye kesildi, adam iki parça halinde yere düştü.

 

Sonra genç çocuğa: "Dininden çık!" dedi. Çocuk da kabul etmeyince, kral onu bazı adamlarına teslim etti ve onlara: "Bunu filan dağa götürüp dağın tepesine kadar çıkarın. Eğer dinini terk etmeyi yine kabul etmezse oradan aşağıya atın!" dedi. Bunun üzerine çocuğu dağın tepesine çıkardılar. Çocuk: "Allahım! Dilediğin şekilde beni bunların şerrinden koru" diye dua edince dağ sallandı ve bütün adamlar aşağıya düştü.

 

Sonra çocuk yürüyerek kralın yanına geldi. Kralana: "Yanındakilere ne oldu?" diye sorunca, çocuk: "Yüce Allah beni onlardan korudu" dedi. Bunun üzerine kral onu başka adamlara teslim etti ve: "Onu bir gemiye bindirin ve denizin ortasına götürün. Şayet dininden dönmezse denize atın!" emrini verdi. Adamlar genci alıp denizin ortasına kadar götürdüler. Genç çocuk: "Allahım' Dilediğin şekilde beni bunların şerrinden koru" diye dua edince bütün adamlar boğuldu. Sonra genç çocuk el yordamıyla kralın yanına geldi. Kralana: "Yanındakilere ne oldu?" diye sorunca, genç çocuk: "Yüce Allah beni onlardan korudu" dedi.

 

Sonra krala: "Sana söyleyeceğim şeyi yapmadan sen beni öldüremezsin! Ama sana diyeceğimi yaparsan öldürürsün" dedi. Kral: "Ne o?" diye sorunca, genç: "insanları bir yerde topla ve beni de bir kütüğün üzerine bağla. Sonra benim ok torbamdan bir tane ok alıp yayın kirişine koy ve: ''Bu gencin Rabbi olan Allah'ın adıyla'' diyerek oku bana at. Şayet bu şekilde yaparsan beni öldürebilirsin. Aksi halde beni öldüremeyeceksin" dedi. Bunun üzerine kral denileni yaptı ve ok torbasından bir ok çekip yayın kirişine yerleştirdi ve: "Bu gencin Rabbi olan Allah'ın adıyla" deyip oku fırlattı. Ok gidip gencin şakağına saplandı. Genç elini okun saplandığı yer olan şakağına koydu ve öldü.

 

insanlar bunu görünce: "Bu gencin Rabbine iman ettik!" demeye başladılar.

Kralın adamlan: "Korktuğun şey vardı ya! O korktuğun şeyi Yüce Allah başına getirdi. Zira bütün insanlar iman etti" dediler. Bunun üzerine kral yol ağızlarında hendeklerin kazılmasını emretti. Hendekler kazılıp içlerinde de ateşler yakıldı. Kral: "Dininden dönenleri serbest bırakın, dönmeyenleri de ateşe atını" emrini verdi. Öyle yapmaya başladılar. insanlar hendeğin kenarına oturtuluyor ve itilerek ateşe atılıyorlardı. Nihayet yanında küçük çocuğuyla bir kadın geldi ve ateşe düşmemek için geri çekilir gibi oldu. Bunun üzerine çocuğu: "Anneciğim! Sabret, zira sen hak üzerindesinf" dedi. "

 

İsnadı sahihtir.

 

Müslim, Sahih'te bunu Hudbe b. Halid kanalıyla Hammad'dan rivayet etti. Ancak. her iki yerde de "Sonra çocuk yürüyerek kralın yanına geldi" ifadesini kullanmıştır. Ayrıca: "Gemi devrildi ve bütün adamlar boğuldu" ibaresi geçmiştir. - Müslim, zühd (73).

 

Ma'mer de bunu Sabit'ten aynı isnadla rivayet eder ve sonunda şöyle der: "Sonra kral dininden dönmeyenleri ateş dolu hendeklere atmaya başladi. Yüce Allah bu konuda: "Kahrolsun o hendek sahipleri! Şiddetle yanan o ateşin sahipleri! Ki üzerine oturmuşlardı. Onlar da müminlere yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı. Bu inkarcıların, inananlara kızmaları; onların sadece, göklerin ve yerin hükümranlığı kendisinin bulunan ve övülmeğe layık ve güçlü olan Allah'a inanmış olmalarındandı. Allah her şeye şahiddir"[Buruc 4-9] buyurur. "

 

Suheyb der ki: "Gence gelince bu çocuk defnedilmişti. Bize anlatılana göre Ömer b. el-Hattab zamanında da çıkarıldığında eli öldürüldüğü anda olduğu gibi şakağında duruyordu."

Aynısını bize Ebu Abdillah el-Hafız, Ebu Abdillah es-San'ani'den, o da İshak b. İbrahim'den, o da Abdürrezzak'tan, o da Ma'mer'den biraz eksik biraz fazla rivayet etmiştir. Abdurrezzak: "Bu hendekler Necran'dadır" demiştir.- Tirmizi 5/437-439 (3340).

 

 

 

1519- İbn Abbas der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "isra (Miraç) gecesi götürüldüğümde güzel bir koku aldım. "Bu koku ne?" diye sorduğumda şöyle dediler: "Bu, Firavun'un kızının hizmetçisinin ve çocuklarının kokusu. Bu kadın Firavun'un kızının saçlarını tararken tarak elinden düşünce: "Allah'ın adıyla (Bismillah)!" diyerek almak istedi. Firavun'un kızı: "Babamm adıyla mı?" diye sorunca, kadın: "Hayır! Senin, benim ve babanın Rabbi!" karşılığını verdi. Firavun'un kızı: "Bunun babama söyleyeyim mi?" diye sorunca, kadın: "Söyle!" dedi. Firavun'un kızı babasına haber verince Firavun kadın'ın ve çocuklarının getirilmesini söyledi.

 

Ona: "Benden başka rabbin var mı?" deyince, kadın: "Evet' Benim de, senin de rabbi olan Allah!" karşılığını verdi. Bunun üzerine Firavun bakırdan büyük bir kazanın ateşte kızdırılmasını söyledi ve kadının içine atilmasını emretti. Kadın: "Senden bir isteğim var" deyince, Firavun: "Nedir?" diye sordu. Kadın: "Kemiklerimi ve çocuklarımın kemiklerini aynı yerde gömmeni istiyorum" deyince, Firavun: "Bizim üzerimizdeki haklarından dolayı bu isteğini yerine getireceğim" karşılığını verdi.

 

Ardından çocukları getirildi ve birer birer kazan'ın içine atilmaya başlandı. En son geriye süt emen küçük bebeği kalınca annesine: "Anneciğim! Sabret, zira sen hak üzerindesin!" dedi. Sonra bu çocuğuyla birlikte kazana atildı."

 

Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Dört kişi henüz bebekken konuştu. Bunlardan biri işte bu çocuktur. Diğeri Hz. Yusuf'un şahidi olan çocuktur.

 

Diğeri (israil oğullarından) Cüreyc'in kıssasında zikredilen çocuktur. Bir diğeri de isa b. Meryem'dir.''

 

Tahric: İsnadında ezberini karıştıran biri olan Ata b. es-Saib vardır. Ahmed, Müsned (1/309-310), Ebu Ya'la, Müsned 4/394-395 (2517), İbn Hibban, Mevarid (36), Taberani, el-Mu'cemu'l-Kebir 11/450-451 (12279), Hakim, Müstedrek (2/496-497) ve Bezzar, Keşfu'l-Estar (1/37).

 

 

 

1520- Selman der ki: "Firavun'un karısına güneşin altında bırakılarak işkence edilirdi. Yanından ayrıldıklarında melekler kanatlarıyla ona gölge yaparlardı. İşkence altındayken cennetteki evini görürdü."

 

Her iki kanaldan gelen rivayetlerin lafzı birdir.

 

Tahric: İsnadların birinin ravileri güvenilirdir. Diğerinin isnadı ise zayıftır. İbn Ebi Şeybe, Musannef (13/331), Hakim, Müstedrek (2/496), İbn Cerir, Tefsir (28/171) ve Ebu Nuaym, Hilye (ı/205).

 

 

 

1521 - Ebu Rafi' der ki: "Firavun, karısı için dört kazık çaktı. Bunlara bağlandıktan sonra karnının üzerine büyük değirmen taşı koyup ölene kadar öyle bıraktı."

 

Tahric: Ravileri güvenilirdir. Abdurrezzak, Musannef (1l/246) ve Hakim, Müstedrek (2/522).

 

 

 

1522- Ebu Rafi' anlatıyor: Ömer b. el-Hattab, Bizans topraklarına bir ordu çıkardı. İçlerinde Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabından Abdullah b. Huzafe adında bir adam vardı. Savaşta Rumlar onu esir alıp krallarının yanına götürdüler ve: "Bu adam Muhammed'in ashabından biridir" dediler. Kral adama: "Eğer Hıristiyan olursan mülküme ve yönetimime seni ortak ederim" deyince, Abdullah: "Sahip olduğun tüm şeylerin yanında Arapların da sahip olduğu her şeyi -veya: Tüm Arapların memleketiniMuhammed'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dininden bir anlık dönmem için verecek olsan dahi bunu yapacak değilim" karşılığını verdi. Kral: "O zaman seni öldürürüm!" deyince, Abdullah: "İstediğini yapabilirsin" karşılığını verdi. Bunun üzerine kralın emriyle Abdullah hedef olarak dikildi ve okçulara: "Ellerine ve ayaklarına yakın yerlere oklarınızı atın!" dedi. Arada da Abdullah'a Hıristiyan olmasını teklif ediyor, ancak Abdullah kabul etmiyordu. Sonunda kralın emriyle indirildi.

 

Sonrasında kral büyük bir kazan getirip içine su doldurttu. Kazanın içindeki su buharlaşıp bitene kadar altında ateş yaktırdı. Sonra müslümanlardaniki esir getirilmesini ve birinin kazanın içine atılmasını emretti. Arada da Abdullah'a Hıristiyan olmasını teklif ediyor, Abdullah yine kabul etmiyordu. Sonra Abdullah'ın kazana atılmasını emretti. Abdullah atılmak için götürülürken ağlamaya başladı. Krala ağladığını söylediklerinde kral dininden döndüğünü zannetti ve: "Onu geri getirin" dedi. Getirildiğinde Hıristiyan olmasını teklif etti, Abdullah yine kabul etmedi. Kral: "O zaman neden ağlıyordun?" diye sorunca, Abdullah: "Kazanın içine atılıp gidecek tek bir canım var. Oysa ben saçlarım sayısınca canımın olmasını ve hepsinin de Allah için bu kazana atılmasını isterdim. Buna ağladım" karşılığını verdi.

 

Kral ona: "Başımı öpmen karşılığında seni serbest bırakmama ne dersin?" diye sorunca, Abdullah: "Diğer tüm müslüman esirlerin de serbest kalması karşılığında olur" karşılığını verdi. Kral: "Tamam, diğer tüm müslüman esirler de serbest kalacak" dedi. Abdullah da kendi kendine: "Şayet müslüman esirlerin tümünü serbest bırakacaksa Allah düşmanlarından birinin başını öpmeyi önemsemem" dedi ve yaklaşıp kralın başını öptü. Kral da müslüman esirleri ona teslim etti.

Abdullah müslümanları alıp Ömer'in yanına döndü ve olanları anlattı.

Ömer: "Müslümanlardan her bir kişinin Abdullah b. Huzafe'nin başını öpmesi gerekir! İlk önce de ben başlıyorum" dedi ve Abdullah'ın başını öptü.

 

Tahric: İsnadında mestur bir ravi vardır. Bak: İbn Hacer, İsabe (2/288) ve Zehebi, Siyer (2/14),

 

 

Ahmed b. Seleme der ki: Muhammed b. Müslim ve Muhammed b. İdris bana bu hadisi sordular ve: "Bu hadisi hiç duymadık" dediler.

 

 

 

1523- Enes b. Malik der ki: "Bazen kişi dünyalık bir şey istemek için Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına gelirdi. Ancak akşam olduğunda İslam'ı dünyadaki her şeyden daha fazla sever hale gelirdi."

 

Tahric: Ravileri güvenilirdir. Ancak Ebu'l-Fadl Abdus'ın biyografisini hiçbir yerde bulamadım, Ahmed, Müsned (3/107) ve Ebu Ya'la, Müsned 6/398,471-472 (3750, 3880).

 

 

 

1524- Enes (b. Malik) bildiriyor: Adamın biri Hz. Peygamber'den (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dünyalık isteyince Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) adama iki tepe arasını dolduracak kadar koyun verdi. Adam kabilesine geri döndü ve: "Kavmim! Siz de müslüman olun! Zira Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) isteyen kişiye bir daha fakirlik endişesi kalmayacak bir şekilde çok mal veriyor" dedi.

 

Bazen kişi dünyalık bir şey istemek için Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına gelirdi. Ancak akşam olduğunda dinini dünyadaki her şeyden daha fazla sever veya dinine her şeyden daha fazla değer verir hale gelirdi.

 

Isnadı zayıftır.

 

Müslim, Yezıd b. Harun kanalıyla Hammad'dan rivayet etti. - Müslim,fadail (S8).

 

 

 

1525- Yunus b. Cübeyr der ki: Cundub'u uğurlamaya çıktığımızda ona: "Bize öğütte bulun" dedik. Cundub bize şöyle bir öğütte bulundu: "Kur'an'a sarılmanızı öğüllüyorum. Zira Kur'an karanlık gecelerde sizin için bir nur, gündüzleri de yol göstericidir. Zorluklarda da, sıkıntılarda da onunla amel edin. Belaya maruz kaldığın zaman canını malınla koru. Bu belayı defedemediğin zaman dinini canınla koru. Zira kazanmış kişi dinini koruyan kişidir. Kaybetmiş kişi de dinini kaybeden kişidir. Cennete nail olan kişi için artık yoksunluk yoktur. Cehennemin esirinin kurtuluşu, fakirinin de zenginliği yoktur.''

 

İsnadında bir mahzur yoktur.

 

 

 

1526- Ubey b. Ka'b der ki: Hind bölgesine gideceğim sırada Hasan'a:

"Bana öğütte bulun" dedim. Hasan: "Her nerede olursan ol Allah'ın buyruklarını aziz kıl ki Allah da seni aziz kılsın" dedi.

Cafer b. Süleyman, Ubey'den rivayet etmiştir.

 

Tahric: İsnadında kopukluk vardır. Fesevi, el-Ma'rife (2/264) ve Ebu Nuaym, Hilye (2/152) Bak: Mizzı, Tehzibu'l-Kemal (6/119-120),

 

 

 

1527- Hasan der ki: Yüce Allah dileseydi (din göndermek yerine) her şeyi tamamen kullara veya insanlara bırakır ve: "Benim için çalışanı mükafatlandırırım" derdi. Ancak emir ve nehiylerde bulunup: "Emrettiğim şeyleri yerine getirmeye çalışın" demiştir.

 

Ravileri güvenilirdir.

 

 

 

1528- Zünnun der ki: "Üç şey murakebe'nin amellerindendir. Bunlar Allah'ın indirdiklerini her şeye tercih etmek, Allah'ın değer verdiğine değer vermek, Allah'ın değer vermediğine de değer vermemektir. Üç şey de izzeti Allah'ta görmenin alametlerindendir. Biri akrabaları değil de hikmeti çoğaltmaktır. Diğer yardımı insanlardan değil de sadece Allah'tan istemektir. Bir diğeri de Allah için, dünya peşinde koşanlara değil de dindarlara tevazu göstermektir.''

 

Ravileri güvenilirdir.

 

 

 

1529- Süfyan der ki: Elçi Hz. Yakub'un yanına gelip müjdeyi verdiğinde Yakub ona: "Yusufun yanından gelirken hangi dindeydi?" diye sordu. Elçi: "Müslüman biriydi" karşılığını verince, Hz. Yakub: "Nimet işte şimdi tamamlanmış oldu" dedi.

 

Tahric: İsnadında tanımadığım bir ravi vardır. Ebu Nuaym, Hilye (7/67) Bak: İbnu'l-Cevzi, Tefsır (4/286) ve Suyuti, Dürrü'l-Mensur (4/583),

 

 

 

1530- Süfyan es-SeYri der ki: Hz. Yakub ile Hz. Yusuf karşılaştıklarında birbirlerine sarılıp ağlamaya başladılar. Yusuf: "Babacığım! Bana ağlamaktan gözlerini kaybettin! Oysa kıyametin her ikimizi bir araya getireceğini bilmiyor musun?" deyince, Yakub: "Biliyorum evladım! Ancak dininin elinden gitmesinden ve (kıyamet gününde) birbirimizi görmemize izin verilmemesinden endişe ettim" karşılığını verdi.

 

Tahric: İsnadı zayıftır, Hatib, Tarıh (11/394) Bak: Suyuti, Dürrü'l-Mensur (4/590).

 

Süleym der ki: Bana bildirildiğine göre ilk şiir okuyan kişi Yakub peygamberdir. Zira ona Yusufun kanlı gömleği verildiğinde şöyle demişti: "Bu haber karşısında bana düşen güzelce sabretmektir Musibetler karşısında Allah bana yeterli gelecektir."

 

 

 

1531- Süfyan der ki: Ebu Hazım'ın meclis arkadaşlarına: "VAllahi birinizin dinine, ayakkabısına gösterdiği kadar özen göstermesine bile razı yım" dediğini işittim.

 

 

 

1532- Cafer b. Muhammed b. Nusayr der ki: Cüneyd( -i Bağdadi)'nin şöyle dediğini işittim: "Dünyana zarar verecek şeylerden korunduğun gibi dinine zarar verecek şeylerden de korun! Bu, (manevi) hastalıklarının önüne geçmek için en iyi olan şeydir. Aynı şekilde canına zarar verecek şeylerden korunduğun gibi dinine zarar verecek şeylerden de korun!"

 

 

 

1533- Muhammed b. Galib Tamtam der ki: İbrahim b. Edhem, Süfyan es-Sevri'ye şöyle bir mektup yazdı: "İstediğinin değerini bilen kişinin bu yöndeki çabası kendisine hafif gelir. Her şeyde gözü olan kişinin hayıflanması çok olur. Umutları çok olan kişinin ameli kötü olur. Diline sahip olmayan kişi de kendini öldürür."

 

Tahric: İsnadı zayıftır. Sülemi, Tabakatu's-Sufiyye (s. 36) ve Beyhaki, Zühd (465).

 

 

 

1534- Seriy b. Muğallis (es-Sekati) der ki: İşittiğim bir sözün elli yıldır faydasını görüyorum. Mekke'de Kibe'yi tavaf ederken Kibe'nin oluğunun altında oturan birinin, etrafında oturan kişilere: "Ey insanlar! İstediğinin değerini bilen kişinin bu yöndeki çabası kendisine hafif gelir" dediğini ışıttım.

 

İsnadı zayıftır.

 

 

 

1535- Ebu Hamza (Muhammed b, İbrahim) der ki: "Bir amelin tadını alan kişi, başına gelen musibederin acısını sabırla yudumlar. İçi temiz olan kişinin (ibadetten) tad alma yetisi gelişir ve onu bundan alıkoyacak şeylerden uzaklaşır."

 

 

 

1536- İmran b. Abdullah der ki: "Said b. el-Müseyyeb kendi canını Allah yolunda bir sinekten bile daha değersiz görürdü."

 

Tahric: Ravileri güvenilirdir. Ahmedı Zühd (s, 383), İbn Ebi Şeybe, Musannef (13 / 533) ve Ebu Nuaym, Hilye (2/164).

 

 

 

1537- Yahya b. Said der ki: Said b. el-Müseyyeb çokça: "Allahım! Selamet ver! Selamet ver!" derdi.

 

Tahric: Ravileri güvenilirdir. İbn Ebi Şeybe, Musannef (13/533) ve Ebu Nuaym, Hilye (2/164) Bak: Zehebi, Siyer (4/225).

 

 

 

1538- Hazm b. Ebi Hazm el-Kutai der ki: Meymün b. Siyah: "Dünyana mehir olarak dinini verme. Zira dünya mehir olarak kendisine dinini veren kişiyi pişmanlık la gerdeğe sokar" dedi.

 

İsnadı güçlü değildir.

 

 

 

1539- Ka'nebi der ki: Malik b. Enes adamın birine: "Be adam! İstediğin her şeyle eğlen, ama sakın dininle eğlenme!" dediğini işittim.

 

Tahric: Ravileri güvenilirdir. Ebu Nuaym, Hilye (6/320).

 

Bir sonraki konu için aşağıdaki link’e tıklayın:

 

17.ŞUBE: İLMİ TALEB ETMEK