Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem)Salavat
Getirmek |
Namazdaki teşehhüdde
getirilen salavat vacip olan bir salavattır. Namaz dışındaki salavat konusunda
ise Halimi şöyle demiştir: "Rivayetler Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) adının her zikredilişinde ona salavat getirmenin vacip olduğuna delalet
etmektedir. Getirilmesini farz kılacak hüccet üzerinde bir icma olmaması
durumunda getirilmesi farz değildir. Aksi takdirde Resulullah'ın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) adını zikredene de zikredildiğini işitene de salavat getirmek
farzdır.
Namazda ilk teşehhüdde
getirilmesi konusunda ise iki durum vardır.
Birincisi, cemaatle
namaza sonradan katılan kişinin, namazdan olduğu için değil de ima ma uymuş
olduğu için bazı şeyleri yapması gerektiği gibi salavat da namazda yapılması
vacip olduğu için değil Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) zikredildiği
için vaciptir. ikincisi, namazda her ikisi birdir. Kişi namaz kılarken
Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem) zikredip de son teşehhüde kadar
salavat getirmediği zaman, son teşehhüdde salavatı getirir. Bununla hem namazın
bir farzını yerine getirmiş, hem de Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
zikretmekten dolayı daha önce getirmediği salavatı ifa etmiş olur."(1)
Sonrasında Halimi bu konuyu tafsilatlı bir şekilde açıklar. Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) aline (ailesine) salat konusunda ise,
arkadaşlarımızdan çoğu bunun vacip olmadığı görüşündedirler. Fakih Ebu Bekr
Muhammed b. Bekr et-Tusl'nin Üstat Ebu'I-Hasan el-Masarcusı'den bildirdiğine
göre Ebu ishak el-Mervezı şöyle demiştir: "Ben, namazdaki son teşehhüdde Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ailesine salat etmenin vacip olduğunu
düşünüyorum."(2)
(1) Halimi, el-Minhac
(2/143-148). (2) İbn Hacer, Fethu'l-Bari (11166).
Beyhaki der ki:
"Salat'ın keyfiyeti konusunda gelen rivayetler, Ebu ishak'ın sözünü destekler
mahiyettedir. En doğrusunu da Allah bilir. Ancak Resulullah'ın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) ailesinin (alinin) kimler olduğu konusunda ihtilaf
edilmiştir. Harmele'nin bildirdiğine göre Şafii bunların, sadaka almaları haram
kılınan ve ganimetin humsundan kendilerine pay verilen yakın akrabalar olan
Haşim oğulları ile Abdulmuttalib oğulları olduğunu söylemiştir. Bunu da, sabit
bir hadis olan Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bu sadaka ne
Muhammed'e, ne de Muhammed'in ailesine helal değildir" sözüne
dayandırmıştır." Müslim, zekat (1/754).
1486- Ebu Seleme, Hz.
Aişe veya Ebu Hureyre'den bildirir: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) kurban keseceği zaman boynuzlu, alacalı ve besili iki koç getirir,
bunlardan birini ümmetinden Allah'ı birleyen ve risaletine şahadet kişiler için
keserken, diğerini Muhammed ve Muhammed'in ailesi (ali) adına kurban
ederdi."
Tahric: İsnadı zayıftır.
İbn Mace 2/1043-1044 (3122).
Bu rivayet
"al" isminin müslümanların geneli için değil de sadece akrabalar için
kullanıldığını göstermektedir. "Al" ifadesinin "Her müttaki
kişi" anlamında olduğu yönünde rivayet edilen sözü Nafi' Ebu Hurmuz, Enes
b. Malik'ten merfu olarak rivayet etmiştir. Hadis alimleri Ebu Hurmuz'un zayıf
olduğunu söylemiş ve hadislerini almamışlardır. Halim) ise "Her müttaki
kişi" sözünü Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) akrabalarından
her müttaki kişi şeklinde yorumlamıştır. -Halimi, el-Minhac (2/142).
Resulullah'ın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) eşleri ise "Ehl-i Beyt" ismiyle anılmışlardır. Soy
akrabalığına benzetilerek onlar için "AI-i Muhammed" ifadesi de
kullanılmıştır. Sabit bir hadisle bize bildirildiğine göre Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Muhammed'in ali
(ailesi) bu maldan (beytü'I-mal) sadece yiyebilecekleri kadar alabilirler"
buyurmuştur.-Buhari fedail (4/410).
Hz. Aişe de şöyle
demiştir: "Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ailesi Medine'ye
hicretinden vefat edene kadar üç gün arka arkaya buğday yemeğine (ekmeğine)
doymuş değildir.''1382. hadise bakınız.
Yine: "Bazen bir ay
geçerdi de Muhammed'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ailesinin evinde (yemek
yapmak için) ateş yakıldığı olmazdı" demiştir.-1383. hadiste geçti.
Ebu Hureyre de:
"Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefat ederie kadar ailesi üç gün
peş peşe yemeğe doymuş değildir" demiştir.-Ahmed, Müsned (2/434).
Ebu Hureyre burada
"ailesi" ifadesi ile Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
hanımlarını kastetmiştir. Bu da Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
hanımlarının "al" isminin içine girdiklerini göstermektedir.
Salat'ın keyfiyeti
konusunda Ebu Humeyd es-Saidl'den gelen rivayette (1452. rivayet) Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ümmetine salavatta eşlerinin nasıl anılması
gerektiğini de öğretmiştir. Aynı şekilde Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) salavat getirirken hanımlarının da ailesinin (alinin) içine girdiğini
göstermiştir.
Resulullah'ı (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) yüceitme ve ona saygının göstergelerinden biri de ondan
aktarılan bir söz, bir davranış veya bir hali asla hafife almamak ve karşı bir
tavır içine girmemektir. insanlar arasında kişiyi hakir ve değersiz gösterecek
ifadeleri onun için kullanmaktan kaçınmaktır. Örneğin başkaları için denilmesi
durumunda merhamet ve şefkat anlamına gelebilen: "Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) fakir biriydi" gibi ifadeler
kullanılmamalıdır. Veya maruz kaldığı açlık ve sıkıntıdan dolayı: "Hz.
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) miskin biriydi" denilmemelidir.
"Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) filan şeyi severdi"
denildiği zaman kişi: "Ama ben sevmiyorum" dememelidir.
1487- Abdullah b. Mes'üd
der ki: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bizi doğru yolun
(Sırat-ı Müstakim) bir ucunda bıraktı. Bu yolun diğer ucunda da cennet
vardır."
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Taberanl, el-Mu'cemu'l-Kebir 10/245 (10454).
1488- Şu'be'nin
bildirdiğine göre Halid el-Hazza: "Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) bir hadis aktardığım zaman onu muhafaza et" demiştir. Halid bunu
Ebu'ı-Aliye'den naklen söylemiştir. Şa'ravi'nin rivayetinde ise Halid el-Hazza
kanalıyla Ebu'ı-Aliye'den: "Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
bir hadis aktardığım zaman onu muhafaza et" şeklinde zikredilmiştir.
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Hatib, el-Cami' (2/9).
Beyhaki der ki:
Kur'an'ın veya sünnetleri içeren kitapların üzerine başka bir kitap veya ev
eşyası koymamak, tozlarını almak da Allah'a ve Resulullah'a (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) saygıdandır. Aynı şekilde kişi üzerinde Allah'ın veya Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) adının yazılı olduğu kağıtla yemek sonrası
ellerini silmemeli, böylesi bir kağıdı yırtmamalıdır. Böylesi bir kağıdı yok
etmek istiyorsa suyla yıkayıp yazısını silebilir. Yakmasında da bir sakınca
olmaz. Zira Hz. Osman da içinde ayetlerin ve neshedilmiş kıraatlerin yazılı
olduğu mushafları yakmış, kimse de bu yaptığına itiraz etmemiştir. En doğrusunu
da Allah bilir.
Halimi de bu konuda
şöyle der: "Benim için böylesi kağıtların yakılmayıp suyla yıkanıp
silinmesi daha iyidir, zira onları yakmak çirkin duracaktır. Osman b. Aftan da
herkesin icma ettiği tek nüsha dışında kalan mushafları fitneye sebebiyet
vermemesi ve elde sadece yazılan nüshanın kalması için en hızlı olacak şekilde
yakıp yok etmiştir."
Üzerinde Allah'ın veya
Resulullah'ln (Sallallahu aleyhi ve Sellem) isminin yazılı olduğu dirhemlerinin
kırılmaması da bu saygının gereklerindendir. Resulullah'ın da (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) ortada herhangi bir mazeret yokken müslümanların kullanımında
olan dirhemlerin kırılmamasını söylediği rivayet edilmiştir. Bu mazeret de
dirhemin sahte veya eksik olması durumudur. Böylesi bir durumda müslümanların
aldatılmaması için bu dirhemler kırılır.
Dirhemlerin kırılmasının
yasaklanmasının başka bir sebebi de üzerinde Allah'ın veya Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) adının yazılı olduğu kağıtların yırtılmasına
benzediği içindir. Zira böylesi bir durumda harfler kesilecek, kelimeler
dağılacaktır. Bu da o yazının hafife alınması, değersiz görülmesi anlamına
gelecektir. Bir mazeretten dolayı bir dirhem kırıldığı zaman da bunun günahı ve
vebali insanları aldatmak için onu bu şekilde eksik basa na olacaktır. Onu bu
şekilde basması da onun kırılmasını gerektirmiştir. En doğrusunu da Allah
bilir."
1489- Beyhaki der ki:
"Bu hadisi rivayetleri güçlü olmayan Muhammed b. Fadi, babası kanalıyla
Alkame b. Abdillah el-Mizini'den, o da babasından bildirmiştir. Doğrusunu Allah
bilir."
Tahric: İsnadı zayıftır.
İbn Mace 2/761 (2263).
1490- Ali b. Musa
et-Tiherti der ki: Abdullah'tan (veya Abdulmelik b. Mervin'dan) bir fils pis
bir kuyuya düştü. On üç dinara birini kiralayıp bu bir filsi çıkardı. Neden
bunu yaptığı sorulunca da: "çünkü üzerinde Yüce Allah'ın ismi yazılıydı"
dedi.
Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) eşlerine, Muhacirlerin ve Ensar'ın çocuklarına
saygı göstermek de Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) olan saygıdandır.
Zira Resulullah'ln (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kureyş'i öne geçirin ve
onların önüne geçmeye çalışmayın" buyurduğu bildirilir. Bu da sadece
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlardan biri olması
dolayısıyladır.
Tahric: Beyhaki,
es-Sünenü'l-Kübdi (3/121), İbn Ebi Asım, Sünne 2/637 (ıS21), Ebu Nuaym, Hilye (9/64)
ve Şafii, Müsned (s. 278).
Yine ibn Ömer'den naklen
bize bildirildiğine göre Ebu Bekr es-Sıddık: "Ey insanlar! Muhammed'in
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) haklarını ailesine gereken saygıyı göstererek
gözetin" demiştir.- Buhari,fadail (4/210-217).
1491- Ali b. Zeyd
bildiriyor: Mus'ab b. ez-Zübeyr, Ensarlı bir topluluk liderini öldürtmeye
yeltendi. Enes b. Malik ona: "Allah aşkına ve Resulullah'ın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) tavsiyesi için Ensar'dan birine bu şekilde davranma!"
deyince, Mus'ab: "Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlar
hakkındaki tavsiyesi nedir?" diye sordu. Malik: "İçlerinden iyi
olanların iyiliklerinin kabul edilmesi, kötülerinin ise kusurlarının
affedilmesidir" deyince, Mus'ab oturduğu divandan yere inip kilim'e yapıştı
(veya yüzünü yere yapıştırdı). Sonra: "Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) emri başım gözüm üstünedir!" dedi ve adamı bıraktı.
Tahric: Ali b. Zeyd (İbn
Cud';m) dolayısıyla isnadı zayıftır. 1447. hadiste zikredilmişti.
Beyhaki der ki:
"Tema'ana ifadesi tevazu içinde boyun bükmektir. Hakkını teslim etme
anlamında olduğunu söyleyenler de vardır. Tema'ake lafzıyla da rivayet
edilmiştir. Hocamız hangisi olduğunu iyice aklında tutamamıştır."
1492- Muhammed b.
Abdillah el-Ensarı, babasından bildirir: Enes'in azatlısı Cemile bana şunu
anlattı: "Enes, yanına Sabit geldiği zaman bana: "Ey Cemile! Bana
koku getir de elime süreyim! Zira İbn Ümmü Sabit elimi öpmeden bırakmıyor ve:
''Elin Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) eline dokunmuştur''
diyor" derdi.
Muhammed der ki:
"Cemile'yi ben de gördüm."
Onlardan biri olduğu
için Araplara saygı göstermek de Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
saygı içerisinde yer alır.
Tahric: İsnadında
tanımadığım bir ravi vardır. Ebu Ya'la, Müsned 6/212 (3493) ve Ebu Nuaym, Hilye
(2/327).
1493- İbn Ömer
bildiriyor: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Yüce Allah
mahlukatı yarattıktan sonra içlerinden insanı seçti. insanların içinden de
Arapları, Arapların içinden Mudar kabilesini. Mudar kabilesinin içinden
KureyŞ'i. KureyŞ'in içinden Haşim oğullarını, Haşim oğulları içinden de beni
seçti. Bundan dolayı Arapları seven beni sevdiği için sevmiş, Araplara buğzeden
de bana buğzettiği olduğu için buğzetmiş olur." Sonrasında hadisi uzunca
bir metinle zikreder.
Tahric: İsnadı zayıftır.
İbn Adiy, el-Kamil (6/2207).
1494- Selman el-Farisi
der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bana: "Ey Selman!
Bana buğzetme. yoksa
dininden çıkmış olursun" buyurdu. Ona: "Ey Allah'ın Resulü! Yüce
Allah bizi seninle hidayete erdirmişken sana nasıl buğzedebilirim?"
dediğimde: "Araplara buğzederek bana buğzetmiş olursun" buyurdu.
Tahric: İsnadı zayıftır.
Tirmizi 5/723 (3927).
1495- Bera'nın
bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Arapları
sevmek imandan. onlara buğzetmek ise nifaktandır" buyurmuştur.
Tahric: İsnadı zayıftır.
İsnadında tanımadığım bir ravi vardır.
Mana olarak aynısını
Şu'be, Adiy b. Sabit kanalıyla Bera'dan Ensar hakkında rivayet etmiştir ve
mahfüz olanı da budur. Bu hadisin metni ise Heysem b. Cemmar'ın Sabit'ten, onun
da Enes'ten bir rivayeti olarak bilinir.-Bu rivayet 1422. hadiste
zikredilmiştir.
1496- İbn Abbas'ın
bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
"Araplan üç şeyden dolayı sevin: Ben Arap olduğum için, Kur'an Arapça
olduğu için, cennettekiler Arapça konuşacağı için. ''
Ala b. Amr bunu Yahya b.
Yezid'den rivayette tek kalmıştır.
İsnadı zayıf bir
hadistir.
1497- Abdulmuheymin b.
Abbas b. Sehl b. Sa'd es-Saidi'nin, babası kanalıyla dedesinden bildirdiğine
göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
"Kureyşlileri sevin! Zira onları sevenleri Allah da sever. ''
Tahric: İsnadı zayıftır.
Hasan b, Arefe, Cüz' 95-96 (92), İbn Ebi Asım, Sünne 2/641 (1541) ve Taberani,
el-Mu'cemu'l-Kebir 6/150 (5709).
1498- Ömer b. el-Hattab
der ki: Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Araplara sövenler
müşriklerin ta kendileridir" buyurduğunu işittim.
Mutarrif bunu rivayet te
tek kalmıştır. Böylesi bir isnadla da münker bir hadistir.
Tahric: İsnadı zayıftır.
İbn Adiy, el-Kamil (6/2375-2376), Ukayli, ed-Du'afa (4/217) ve Hatib, Tarih
(10/294-295).
1499- Ebu Musa
el-Eş'ari'nin bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurmuştur: "Araplar için: ''Allahım! Araplardan sana iman edip tasdik
ederek huzuruna çıkan kişileri hesap gününde bağışla'' şeklinde dua ettim. Bu
da ibrahım'in -veya ismail'in, şüphe Mervan'a aittir- duasıdır. Kıyamet gününde
Hamd sancağı elimde olacaktır. Bu sancağa insanlar içinde en yakın Araplar
olacaktır. ''
Isnadı zayıftır.
1500- Hz. Ali der ki:
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurduğunu işittim:
"Ailemin, Ensar'ın ve Arapların hakkını tanımayan kişi üç sınıftan
biridir. Ya münafıktır, ya zina çocuğudur ya da annesi ona temiz değilken
(haydı iken) hamile kalmıştır. "
Tahric: İsnadı zayıftır.
İbn Adiy, el-Kamil (3/159, 160) Bak: Zehebi, Mizan (2/100).
Zeyd b. Cubeyre hadiste
güçlü biri değildir. Doğrusunu da Allah bilir. Arapların ve Kureyş'in
faziletine dair rivayetler, burada zikredilemeyecek kadar çoktur. Bazılarının
Arap olmayanların Arap olanlara üstünlüğüne dair rivayet ettikleri bu ümmetin
başlarında ilk neslinin uygulamasına muhaliftir. Bu yönde rivayet edilen
hadislerin çoğu batıl olduğu için hadis alimlerinin böylesi rivayetlerle
iştigal etmeleri de uygun değildir.
Yüce Allah en üstün
peygamberlerini Araplardan seçtiği için, yine son Kitab'ını Arap dilinde
gönderdiği için farzı kifaye babından olsa dahi insanların bu dili öğrenmeleri
gerekli olmuştur. Zira ancak bu şekilde Allah'ın emir ve yasaklarını, mükafat
ve cezalarını öğrenebilir, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) açıklama
ile tebliğlerini anlayabilirler. Kureyşlilerin diğer faziletlerinin yanında
liderlerinin Kureyş'ten olacağı yönünde Resulullah'ln {Sallallahu aleyhi ve
Sellem} hükmü de onlar için ayrıca bir fazilettir. Halimi bu konuyu ayrıntılı
bir şekilde işlemiştir. isteyenler oraya bakabilir. -Halimi, el-Minhac
(2/150-178).
1501- Urve bildiriyor:
Hz. Aişe, "Andolsun Allah, müminlere kendi içlerinden; onlara ayetlerini
okuyan, onları arıtıp tertemiz yapan, onlara kitab ve hikmeti öğreten bir
peygamber göndermekle büyük bir lütufla bulunmuştur"[Al-i İmran 164]
ayetini açıklarken: "Bu, Araplara has olan bir lütuftur" demiştir.
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Bak: Suyuti, Dürrü'l-Mensur (2/367).
1502- Süleyman b. Sard
bildiriyor: İbn Abbas, "Doğrusu bu, hem senin hem de kavmin için bir
zikirdir"[Zuhruf 44] ayetindeki "zikir" ile "Andolsun size,
içinde zikriniz bulunan bir kitap indirdik"[Enbiya 10] ayetindeki
"zikir" ifadesinden kastın şeref ve onur olduğunu söylemiştir.
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Başka bir kanalla 1331. hadiste zikredilmişti.
1503- İbn Abbas der ki:
"Arapça'yı ilk konuşan, yazısının da onun lafzı ve şivesiyle kayda geçtiği
ilk kişi İsmail b. İbrahim'dir. Arapça'yı ilk önce
"Bismillahirrahmanirrahim" gibi harflerinin tümü bitişik olacak
şekilde yazardı. Daha sonra onun oğulları bitişik olan bu yazıyı bazı
işaretlerle ayrı yazmaya başladılar."
Tahric: İsnadı zayıftır.
Hakim, Müstedrek (2/552).
1504- Cabir'in
bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "ıbrahim'e
Arapça dili ilham ile öğretildi" buyurmuştur.
Bu hadisi Süfyan, o da
Cafer b. Muhammed'den, o da babasından, o da Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) mana olarak. aynısını mürsel olarak. rivayet etmiştir ki mahfuz
olanı da budur.
Tahric: İsnadında bir
sakınca yoktur, ancak merfU olarak rivayeti mahfuz değildir. Hakim, Müstedrek
(2/343).
1505- Cabir bildiriyor:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bu, bilen bir toplum için
Arapça bir Kur'an olarak ayetleri genişçe açıklanmış bir kitaptır"[Fussilet
3] ayetini okudu ve: "ismail'e bu dil (Arapça) ilham ile öğretildi"
buyurdu.
Tahric: İsnadı zayıftır.
Hakim, Müstedrek (2/439).
Sabit bir rivayetle
Ma'mer, Kesir b. Kesir b. el-Muttalib ile Ebu Eyyub'den -her biri de bunu biri
diğerinden biraz eksik veya biraz fazlalıkla rivayet etmiştir-, onlar da Said
b. Cübeyr'den Hz. İsmail, Zemzem ve Cürhüm kabilesinden bir topluluğun gelip
Mekke'nin aşağı taraflarında yerleşmesi konusunda bir kıssa aktarır. -Buhari,
enbiya (4/113-115).
İbn Abbas'ın
bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
"Bu durum ismail'in annesini çok sevindirmişti, zira insanlarla bir arada
yaşamayı seven birisiydi. Cürhümlüler orada yerleştiler, hatta birkaç aile
oldular. ismail yetişme çağında Arapça'yı onlardan öğrendi. Onlar da ismail'i
çok beğenince büyüdüğünde kendilerinden bir kızla evlendirdiler. "
1506- Abdullalı b.
Bureyde bildiriyor: Babam: "Apaçık Arap diliyle''[Şuara 195] ayetini
açıklarken: "Cürhümlülerin diliyle inmiş bir kitaptır" dedi.
Tahric: İsnadı hasendir.
Hakim, Müstedrek (2/439).
Bir sonraki konu için aşağıdaki link’e
tıklayın:
16.Şu’be: Kişinin,
Cehenneme Atılmayı Küfre Girmeye Tercih Edecek Kadar Dininde Tavizsiz Olması