ŞUABU’L-İMAN

15.ŞUBE: Resulullah (s.a.v.)’e Gerekli Saygıyı göstermek

 

Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Salat, Selam, Bereket ve Rahmetin Anlamı

 

Halimi der ki: Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dil ile salat, onu saygıyla yüceltmektir. Farz kılınmış namaza da belin eğilmesinden dolayı salat denilmektedir. Zira değerce küçük olan kişinin değerce kendisinden daha büyük olanın önünde saygı ifadesi olarak eğilmesi adettendir. Kıyamı, oturması ve diğer erkanıyla birlikte Rabbi tazim etmek için ifa edilen namazın tümünü de salat denilmiştir. Sonrasında anlamını daha geniş tutulmuş ve yapılan her duaya da salat denilmiştir. Zira dua da kendisine dua edilen Allah'ı yüceltme, gerektiği gibi huzurunda boyun eğip ihsanlarını ummayı ifade eder.

 

Teşehhüdde söylenen "es-Salavatu lillahi" ifadesinin de Yüce Allah'ı yüceltmek, büyük adrini ikrar etmek, yüksek değerlerin ancak Allah'a ait olacağını ve bunları sadece onun hak ettiğini ifade eden zikir ve sözler anlamında olduğu söylenmiştir.

 

"Allahumme salli ala Muhammed" dediğimiz zaman "Allahım! Dünyada adını yücelterek, davetini üstün tutarak, şeriatını yaşatarak, ahirette ümmetine şefaatçi kılarak, sevabını ve mükafatını bolca vererek, Makam-ı Mahmud'a erdirip öncekilerden ve sonrakilerden üstün tutarak, kıyamet gününde sana en yakın duracakların tümünün önüne geçirerek Muhammed'i yüce kıl" diyoruzdur.

 

Yüce Allah bu sayılanları Hz. Peygamber'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vaad etmiş olsa da, ümmetinden biri ona salavat getirip de bu duası kabul edildiği zaman zikredilen derece ve makamların daha da artışına vesile olabilir. Bundan dolayıdır ki Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) salavat, onun hakkını teslim etmek ve çokluğuyla da Allah'a yakınlaşmak demektir.

"Allahumme salli ala Muhammed" sözümüz bizim açımızdan ona ettiğimiz bir duadan öte değildir. Zira bu salatımızda Resulullah'ln (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kadrini ve değerini yükseltme imkanına sahip değiliz. Bunu yapmak sadece Allah'ın elindedir. Bundan dolayı salatımız onun için bir dua ve bu duanın Yüce Allah'tan kabulünün istenmesidir.

Diğer anlamlarından biri de "Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) selam olsun" veya "Filan kişiye selam olsun" denilmesi gibi "Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Selleml salat olsun" denilmesidir. Yüce Allah: "Rableri katından salavat ve rahmet onların üzerinedir"[Bakara 157] buyurmuştur. Buradan hareketle anlamı "Allah katından salat, Resulullah'ln (Sallallahu aleyhi ve Sellem) üzerinedir veya üzerine olsun" şeklindedir. "Sallallahu aleyhi ve Sellem" dediğimizde de bununla "Allah katından salat (ve selam) Resulullah'ln {Sallallahu aleyhi ve Sellem} üzerinedir veya üzerine olsun" demiş oluyoruz. Allah'tan bir temennide bulunmak da O'ndan bir istekte bulunmak demektir. Zira birine "Allah seni bagışlasın ve sana merhamet etsin" dedigimiz zaman bununla "Allahım! Onu bağışla! Allahım! Ona merhamet et!" demiş oluyoruz.

 

Resulullah'a {Sallallahu aleyhi ve Sellem} teslim ise "Selam peygambere olsun! Ey Peygamber! Selam üzerine olsun! Ey Allah'ın Resulü! Sana selam olsun!" demekle olur. Kişi de namazında "Allahumme salli ve sellim ala Muhammed (=Allahım! Muhammed'e salat ve selam eyle)" dese teşehhüdü geçerli olur.

 

"es-Selamu aleyke" sözünün anlamına gelince; Selam, Allah'ın isimlerinden biridir. Selamla da "Allah'ın ismi üzerinde olsun" deniliyor gibidir. Bunun da anlamı "Hayırlar, bereketler üzerinden eksik olmasın. Kötülükler ve çirkin şeyler senden uzak olsun" şeklindedir. Zira Yüce Allah'ın ismi, hayır ve bereketleri barındırıp, kusur ve bozukluklardan uzak oldugu için amellerde anılır.

Diger bir anlamı "Allah'ın, senin üzerindeki takdiri selam olsun" şeklindedir. "Makam (yücelik) - Makame (yüceltilme)" ile "Melam (kınama) - Melamet (kınanma)" ifadelerinde oldugu gibi bu da "Selam - Selamet" anlamındadır. Bu durumda anlamı "Allah her türlü çirkin ve kusurlu şeylerden yana sana selamet versin" şeklinde olur.

 

"Allahım! Muhammed'e selam et" dedigimiz zaman "Allahım!

Muhammed'e davetinde, ümmetinde ve zikrinde her türlü noksanlıktan selameti yaz" demiş oluyoruz. Bu şekilde de daveti zamanla daha da çok deger kazanacak, ümmeti daha da çogalacak, zikri daha da yükselecek ve degerini düşürecek hiçbir şeyle karşılaşmayacaktır. En dogrusunu da Allah bilir.

 

Ona rahmet dilemek ise iki manaya gelmektedir. Birincisi sıkıntıların giderilmesidir. Digeri ise amellerin mükafatlandırılmasıdır. Bu bakımdan Rahmet ile salat arasında fark vardır. Yüce Allah: ''Rableri katından salavat ve rahmet onların üzerinedir"[Bakara 157] buyurmuş ve rahmet ile salatı birbirinden ayırmıştır. Ömer b. el-Hattab'tan gelen bir sonraki rivayet de rahmet ile salatın birbirinden farklı olduğuna işaret etmektedir. -Halimi, el-Minhac (2/133-134).

 

 

 

1484- Said b. el-Müseyyeb bildiriyor: Ömer b. el-Hattab: "Onlar, başlarına bir musibet geldiği zaman: ''Biz Allah'a aidiz ve sonunda O'na döneceğiz'' derler. İşte Rableri katından salavat ve merhamet onlaradır"[Bakara 156,157] ayetlerini okuduktan sonra: "(Sabra karşı mükafatta) bu ne güzel denkliktir!" dedi. Ardından ayeti: "Doğru yolu bulanlar da onlardır"[Bakara 157] diyerek tamamladı ve: "Bu ne güzel ilavedir!" dedi.

 

Tahric: Ravileri güvenilirdir. Ancak Hakim'in hocasının biyografisini görmüş değilim. Hakim, Müstedrek (2/270) Bak: Suyuti, ed-Dürrü'I•Mensur (1/378).

 

 

Halimi der ki: "Rableri katından salavat ve merhamet onlaradır. Doğru yolu bulanlar da onlardır''[Bakara 157] ayetinin tefsirinde şöyle denilmiştir: "Salavattan kasıt, Yüce Allah'tan medhü sena ve tezkiyedir. Rahmetten kasıt sıkıntıların giderilip ihtiyaçların karşılanmasıdır. Doğru yolda bulunmalarından kasıt, diğer insanlar içinde hak yolda sadece onların olmasıdır. Böylesi bir yolda bulunmayanlar da korkuya ve Allah'ın öfkesine maruz kalacaklardır.''

Sonrasında Halimi bu konuda bir sonraki hadisi rivayet etti.  -Halimi, el-Minhac (2/135).

 

 

 

1485- Ebu Abdullah el-Hafız onları (salavatın kaç tane olduğunu) kendi elimle bana saydırıp şöyle dedi: Ebu Bekr b. Ebi Darim el-Hafız Kufe'de bunları kendi elimle bana saydırıp şöyle dedi: Ali b. Ahmed el-İcli bunları kendi elimle bana saydırıp şöyle dedi: Harb b. Hasan et-Tahhan bunları kendi elimle bana saydırıp şöyle dedi: Yahya b. el-Müsavir el-Hannat bunları kendi elimle bana saydırıp şöyle dedi: Amr b. Halid bunları kendi elimle bana saydırıp şöyle dedi: İmam Ahmed (Beyhaki) de bunları rivayet ettiği kişiye kendi eliyle saydırdı; Abdurrahman es-Sülemi bunları kendi elimle bana saydırıp şöyle dedi: Ebu'l-Mufaddal Muhammed b. Abdullah eşŞeybani Kufe'de bunları kendi elimle bana saydırıp şöyle dedi: Ebu'l-Kasım Ali b. Muhammed b. Hasan b. Kas Remle'de bunları kendi elimle bana saydırıp şöyle dedi: Anne tarafından dedem Süleyman b. İbrahim b. Ubeyd el-Muharibi bunları kendi elimle bana saydırıp şöyle dedi: Nasr b. Muzahim el-Minkari bunları kendi elimle bana saydırıp şöyle dedi: İbrahim b. ez-Zibrikan bunları kendi elimle bana saydırıp şöyle dedi: Ebu Halid Amr b. Halid bunları kendi elimle bana saydırıp şöyle dedi: Zeyd b. Ali bunları kendi elimle bana saydırıp şöyle dedi: Babam Ali b. el-Hüseyn bunları kendi elimle bana saydırıp şöyle dedi: Babam Hüseyn b. Ali bunları kendi elimle bana saydırıp şöyle dedi: Ali b. Ebi Talib bunları kendi elimle bana saydırıp şöyle dedi: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bunları kendi elimle bana saydırıp şöyle buyurdu: "Cebrail bunları kendi elimle bana saydınp: ''İzzetin Rabbinin katından bunlar bu şekilde nazil oldu'' dedi ve (salavatı) şöyle bildirdi: "Allahım! İbrahim'e ve ailesine salat ettiğin gibi Muhammed'e ve ailesine de salat et. Allahım! İbrahım'e ve ailesine bereketler ihsan ettiğin gibi Muhammed'e ve ailesine de bereketler ihsan et. Sen ki övgüye layık ve şanı yücesin. Allahım! İbrahım'e ve ailesine merhamet ettiğin gibi Muhammed'e ve ailesine de merhamet et. Sen ki övgüye layık ve şanı yücesin. Allahım! İbrahım'e ve ailesine şefkat ettiğin gibi Muhammed'e ve ailesine de şefkat et. Sen ki övgüye layık ve şanı yücesin. Allahım! İbrahım'e ve ailesine selamet verdiğin gibi Muhammed'e ve ailesine de selamet ver. Sen ki övgüye layık ve şanı yücesin. "

 

İsnadı zayıf olan bir hadistir.

 

 

Abdullah bunu rivayet ederken şu eklemeyi yapar: "Sonrasında Harb beş parmağını (elini) kapattı. Ali b. Ahmed el-İcli de bunu rivayet ettikten sonra beş parmağını (elini) kapattı. Hocamız Ebu Bekr de bunu rivayet ettikten sonra beş parmağını (elini) kapattı."

 

 

Beyhaki der ki: Hocamız Ebu Abdirrahman da bunu rivayet ettikten sonra parmaklarını (elini) kapattı. Hadis bize bu şekilde (müselsel olarak) gelmiştir. isnadı zayıftır. Dilediğimiz bereket (tebrık) de Allah'ın bir ihsanıdır. Biz bu tebrik'i "Allahım! Muhammed'e bereketler ihsan et!" diyerek yaparız. Bereket bir şeyin devamlılığı anlamındadır. Bu kelime de devenin oturmasından alınmıştır. Zira deve bir yerde oturduğu zaman devamlı olarak gelip orada oturur. Artma ve çoğalma anlamlarına gelse de kelimenin aslı zikrettiğimiz gibidir. Çünkü bir şeyin artması onun devamlılığını gerektirir.

 

Bereketli, uğurlu anlamında da kullanılır. Zira uğurlu olan bir şey için: "Mübarek olsun!" denilerek o şeyin sevildiği ve istenildiği ifade edilir. Bu anlamda kullanılması da daha önce zikrettiğimiz manaya ters düşmez. Çünkü bereketle bir şeyin devamlılığı kastediliyorsa arzu edilen şeyin bekası için de aynı şey kullanılır. "Allahım! Muhammed'e bereketler ihsan et!" dediğimiz zaman "Allahım! Muhammed'in zikrini, davetini, şeriatını devamlı kıL. Ona tabi olanları çoğalt. Kendilerine şefaatçi kılarak, cennetlerine sokarak ve rızana eriştirerek ümmetine de bu bereketten nasibini ver" demiş oluyoruz. Bu şekilde bir tebrık de devamlılığı, artışı ve saadeti bir arada barındırır. En doğrusunu da Allah bilir."

 

Bir sonraki konu için aşağıdaki link’e tıklayın:

 

Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem)Salavat Getirmek