13.ŞU’BE: ALLAH’A
TEVEKKÜL |
Allah'a Tevekkül ve Her Konuda O'na Teslimiyet |
Yüce Allah: "Bir
kısım insanlar, müminlere: ''Düşmanlarınız olan insanlar, size karşı asker
topladılar; aman sakının onlardan!'' dediklerinde bu, onların imanlarını bir
kat daha arttırdı ve ''Allah bize yeter. O ne güzel vekildir!''
dediler"[Al-i İmran 173] buyurmaktadır. Peygamber'ine de: "Allah size
yardım ederse, sizi yenecek yoktur; eğer sizi yardımsız bırakıverirse, O'ndan
başka size yardım edecek kimdir? İnana,nlar yalnız Allah'a
güvensinler"[Al-i İmran 160] buyurdu. Yine: "Mü'minler, ancak o
kimselerdir ki; Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir, Allah'ın ayetleri
kendilerine okunduğu zaman imanları artar / kuvvetlenir ve (her işlerinde)
Rablerine güveniP dayanırlar"[Enfal 2] buyurdu. Yine: "Kim Allah'a
dayanıp güvenirse O, ona yeter''[Talak 3] buyurmaktadır. Bu ve benzeri birçok
ayette Yüce Allah tevekkülü zikretmiştir.
imam Ahmed der ki:
"Tevekkül, kişinin bütün işlerini Yüce Allah'a havale etmesi ve bu yönde
O'na güvenmesidir."
Basiret ahalisi ise bu
konuda değişik şeyler söylemişlerdir. Bazıları: "Doğru olan tevekkül,
hiçbir sebebe tutunmadan yapılandır. Sebeplerden biri istenilen şeye denk
geldiği zaman da edilen tevekkül faydalı olur" derken, bazıları da şöyle
demiştir: "Yüce Allah her konuda kuluna alması ve yürümesi gereken yolu
açıklayıp belirtmiştir. Kulun başına bir durum geldiği zaman belirtilen yolu
takip etmeli, istenilen şeye götürecek sebebe de tutunup tevekkül etmelidir.
Yüce Allah'a tevekkül ederek bunu yaptıkları zaman çabaları sonuç verip
istediklerini elde edecekler ve o konuda doğru olan şeyi yapmış olacaklardır.
Yüce Allah her şeye bir sebep de var etmiştir. Kişi bir konuda bu sebeplere
tutunmadan sadece tevekküle sarıldığı zaman bu yönde kendisine emredilen ve
yapması gereken şeyi yapmamış olur."
1122- Husayn der ki:
Said b. Cübeyr'in yanında idik. Bize: "Dün gece düşen yıldızı kim
gördü?" diye sorunca: "Ben gördüm" dedim. Sonra: "Bu
namazda olmadığım manasında değildir. Ancak dün ısırıldım" dedim. O:
"Peki ne yaptın?" dediğinde: "Rukye (efsun) yaptım" dedim.
O: "Bunu yapmana sebep nedir?" dediğinde: "Şa'bi'nin bize
anlatmış olduğu hadistir" dedim. O: "Şa'bi size ne anlattı ki?"
dediğinde: "O bize, Bureyde b. elHusayb kanalıyla bildirerek: "Rukye,
ancak nazar değmesi ve zehirli hayvan sokmalarına karşı yapılabilir"
dedi" karşılığını verdim. Said b. Cubeyr: "İşittiğiyle amel eden
kimse iyi yapmış olur" dedi ve şöyle devam etti:
İbn Abbas, Allah
Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurduğunu söyledi:
"Ümmetler bana arz
olundu. Bir peygamberi yaklaşık on kişilik bir grupla birlikte, birini bir iki
kişiyle birlikte birini de yalnız başına gördüm. Sonra büyük bir karartı gördüm
ve: ''işte bu benim ümmetimdir'' dedim. Bunun üzerine bana: ''Bu ümmet Musa ve
kavmidir. Ancak sen ufka bak'' denildi. Baktığımda (ufku kapatan) büyük bir
kalabalık gördüm. Sonra: ''Bir de diğer tarafa bak'' denildi. Baktığımda yine
büyük bir kalabalık gördüm. Bana: ''işte bu senin ümmetindir. Onlarla birlikte
yetmiş bin kişi hesapsız ve azapsız olarak cennete girecektir'' denildi."
Sonra Allah Resulü
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) kalkıp içeri girdi. Oradakiler soze daldı ve
aralarında: "Hesapsız ve azapsız olarak cennete girecek olanlar
kimlerdir?" demeye başladılar. Kimisi: "Bunlar galiba Allah
Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabıdır" derken kimisi de:
"Bunlar İslam döneminde doğan ve asla şirk koşmayan kişilerdir" dedi.
Başka şeyler de söylemişlerdi. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
tekrar yanlarına çıkıp: "Hakkında konuştuğunuz şey denedir?" diye
sorunca, durumu kendisine anlattılar Bunun üzerine Allah Resulü (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Bunlar kendilerini dağlamayan, rukye (efsun) yapmayan.
hiçbir şeyi uğursuz saymayan ve Rablerine tevekkül edenlerdir" buyurdu.
Ukkaşe b. Muhsan el-Esedi kalkıp: "Ey Allah'ın Resulü! Ben de onlardan
mıyım?" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Sen de onlardansın"
buyurdu. Sonra başka bir adam kalkıp: "Ey Allah'ın Resulül Ben de onlardan
mıyım?" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ukkaşe
senden önce davrandı" buyurdu.
İsnadı sahihtir.
Müslim bunu Sahih'te
Huşeym ve başkaları kanalıyla rivayet etti 2 Bureyde'nin rivayet etmiş olduğu
hadis rukye (efsun) için bir ruhsattır.
İsmail b. Zekeriya ve
Malik b. Miğvel, Husayn kanalıyla Şa'bi'den, o da İmran b. Husayn'dan
naklederek Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Rukye, ancak
nazar ve zehirlenmelere karşı yapılabilir" buyurduğunu bildirmiştir.
Doğrusunu Allah bilir, ama nazar ve zehirlenmelere karşı rukye yapılmasına
ruhsat, bunların diğer şeylerden daha tehlikeli ve zararının daha fazla olmasından
dolayıdır. Burada humme'den kasıt zehirli hayvanlar tarafından ısırılma veya
sokulmadır.
Said b. Cübeyr'in İbn
Abbas'tan olan rivayetine gelince bu konuda Halimi şöyle demiştir:
"Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) burada kastettikleri başa
gelen musibetleri defetmede kullanılan dünyevi vasıtaları bilmeyen kişiler
olabilir. Bunlar böylesi sıkıntılar karşısında dağlanmayı veya rukye yapmayı
bilmezler. Allah'a yönelip dua etmerıin yerinin tutacak başka bir şeyi de
bilmezler." - Halimi, Minhac (2/8-9)
Hz. Peygamber'in
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Cennet ahalisinin çoğu saf olan kişilerden
oluşacaktır" buyurduğu rivayet edilmiştir. - İbn Adiy, el-Kamil (3/1160)
ve İbnu'l-Cevzi, el-İlelu'l-Mütenahiye (2/452).
Burada saf olanlardan
kasıt dünyanın şehvetlerine, süslerine bulaşmamış, şeytanın tuzaklarına
düşmemiş kişilerdir.
Yüce Allah: ''İffetli ve
habersiz mümin kadınlara zina isnad edenler, gerçekten dünya ve ahirette
lanetlenmişlerdir''[Nur 23] buyurur. Burada habersiz (gafil) olmaktan kasıt,
böylesi çirkin iftiralara maruz kalan kadınların bu çirkinlikleri düşünmemiş,
aklına dahi getirmemiş olması, böylesi çirkinlikleri yapmanın da onların
davranışlarından olmamasıdır. İşte Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu
hadisinde bunları övmüştür. Zira bunlar doktorların tedavi şekillerinden ve
rukyecilerin rukyelerinden habersiz olan kimselerdir. Bunlar bu tür şeyleri
yapamazlar, yapmaktan öte de bunları aynı zaman da kullanmazlar.
Ancak dağlama konusunda
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem), vücudunda görünen kızıllık
hastalığından dolayı Es'ad b. Zurare'yi dağladığını bildiren rivayet delil
olarak gösterilmiştir. - Tirmizi 4/390 (2050) ve İbn Mace 2/1155 (3492).
Aynı şekilde Ubey b.
Kab'a bir doktor göndermiş, doktor da onun damarlarından birini kesip yerini
dağlamıştır.-Müslim, selam (73)- Bu da dağlama konusunda ruhsatın olduğunu
göstermektedir.
İmam Ahmed der ki: Said
b. Cübeyr'in İbn Abbas'tan bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Şifa: hacamat olma veya bal şerbeti içme veya dağlanma olmak
üzere üç şeydedir. Ancak ben ümmetime dağlanmayı yasakıtyorum"
buyurmuştur. - Buhari, tıb (7/12)-
Bu sözü de Es'ad b.
Zurare olayından sonra söylemiştir. Ubey b. Ka'b'ın olayından sonra da
söylenmişe benziyor. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dağlanmayı
yasaklaması da Allah en doğrusunu bilir, olası bir tehlikeden korumak içindir.
Aynısı Cabir kanalıyla
Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kullandığınız tedavi
şekilleri içinde şayet hayırlı bir şey varsa bu, hacamat yaptırma veya bal
şerbeti içme veya ateşle dağlamada vardır. Ancak ben dağlanmayı
sevmiyorum" şeklinde rivayet edilıniştir. Bu da dağlanmanın
yasaklanmasının haram oluşundan dolayı olmadığını göstermektedir.
Yine bize bildirildiğine
göre İmran b. Husayn şöyle demiştir: "Resulullah {Sallallahu aleyhi ve
Sellem} dağlanmamamızı söylemesine rağmen biz dağlandık. Ancak bundan dolayı ne
hastalıktan kurtulabildik, ne de bir işimize yaradı." imran'ın bu sözü de
yasaklanmanın haram oluşundan dolayı olmadığını göstermektedir. Zira haram
olsaydı imran haram olduğunu bile bile dağlanmazdı. Ancak yine de dağlanarak
kötü bir şey yapmış, her zaman kendisine uğrayıp selam veren melek yanından
gitmiş ve imran buna çok üzülmüştür. Bundan dolayı da bu sözü söylemiştir.
Ölümünden önce ise bir daha dağlandığı rivayet edilir.
Zikredilen bu
rivayetlere göre şayet dağlanma mekruh ise bu durumda hükmü kullanılmasında
kerahet bulunmayan diğer tedavi şekillerinden farklıdır demektir ve dağlanmayan
kişi de daha önce de ifade edildiği gibi övülmeyi hak etmiştir.
Rukye (efsun) konusuna
gelince, okunan şey Allah'ın Kitab'ından veya okunması mekruh olmayan şeylerden
ise buna ruhsat verildiği yönünde rivayetler gelmiştir. Mekruh olan Yahudilerin
ve diğer dinlerden olanların kullandığı rukyelerin yapılmasıdır. Bu tür mekruh
olan şeyi yapmayan kişi övülecek bir iş yapmış olur. Doğrusunu da Allah bilir.
Akkar' b. Muğire b. Şu'be'nin babasından rivayet ettiği, Resulullah'ln
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Dağlanan veya rukye yapan kişi. tevekkülü
bırakmış olur" buyruğundan kasıt da bu olsa gerektir .
Tahric: Tirmizi 4/393
(2055) ve İbn Mace 2/1154 (3489).
1123- Muğıre b.
Şu'be'nin bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Rukye yapan veya
kendini dağlayan kimse tevekkülü terk etmiş olur" buyurmuştur.
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Ebu Davud et-Tayalisi, Müsned (sh. 95) ve Nesai, S. el-Kübra
(8/486).
imam Ahmed (Beyhaki) der
ki: "Kişinin tehlikesinden dolayı uzak durması gerekirken dağlandığı zaman
tevekkülü elden bırakmış demektir. Aynı şekilde içinde Allah'ın Kitab'ından bir
şeyler bulunmayan belki de şirki de içeren bir şeylerin olduğu, Allah'ın
hastalıkla birlikte verdiği şifaya değil de sadece okuduğuna güvendiği için
rukye yapması durumunda tevekkülü elden bırakmış olur. Kişi dediğimiz şekilde
yarasını dağlayarak veya rukye yaparak tevekkülden uzaklaşmış olur. Ancak kişi
tedavi için dağlanma ve rukye dışında mubah sayılan başka tedavi şekillerinden
birini bulamadığı zaman bu ikisinden birini yaparak tevekkülü bırakmış
sayılmaz. En doğrusunu da Allah bilir."
Dağlanma ve rukye
konusunda gelen hadisleri isnadlarıyla birlikte esSünenü'l-Kübra eserinin son
bölümlerinde zikretmiştik. -- Beyhaki, es-Sünenü'l-Kübra (9/341-349).
Bir iş için yola çıkılacağı
zaman kuşları yuvalarından uçurtarak sağdan gitmesi halinde bunu hayra yorup
işe koyulma, soldan gitmesi halinde de bunu şerre yorup o işten geri durma
şeklinde olan tatayyur ise Cahiliye halkının adetlerinden biridir. Cahiliye
ahalisi bir iş yapacakları zaman Allah'ın tedbirinin hesaba katmadan böyle bir
şeye kalkışırlardı. Müslümanlardan biri böyle bir şeyi yaptığı zaman da
övülmeyi değil kınanmayı hak etmiş demektir.
1124- Abdullah (b.
Mes'ud) der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bir şeyi
uğursuz saymak şirktir. Bizden de kalbine uğursuzluk vehmi düşmeyen yoktur.
Fakat Allah onu da tevekkül ile giderir" buyurdu.
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Buhari 234 (909).
imam Ahmed (Beyhaki) der
ki: Allah en doğrusunu bilir, ancak (ahiliye ehlinin inandığı bir şeyi uğursuz
saymak şirktir. Ancak "Bizden ... düşmeyen yoktur" sözü Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) değil, ibn Mes'ud'un sözü olduğu söylenmiştir.
"Bizden, kalbine bu şeyden düşmeyen yoktur" sözünden kasıt, kişinin gelenekten
veya tecrübeden gelen şeyler dolayısıyla böyle hissetmesidir. Ancak Müslüman
bunu kabul etmez ve Allah'tan başka tasarruf sahibi olmadığına inanır,
Allah'tan hayır isteyip, şerden de O'na sığınarak uğursuz sayılan şeye
aldırmadan tevekkülle işine devam eder. Çünkü Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) bu konuda şöyle buyurmu'ştur: "Hoşuna gitmeyen bir uğursuzlukla
karşılaşınca: ''Allahım! iyilikleri senden başkası getiremez, kötülükleri de
senden başkası defedemez. Gerçek güç ve kuvvet ancak Sana aittir." Sünen
adlı kitapta bununla ilgili rivayetlerden bazılarını zikretmiştik.
1125- Ebu Hureyre der
ki: Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Uğursuzluk diye bir şey
yoktur. Bunun en hayırlısı ise fe'ldir" buyurunca, kendisine: "Ey
Allah'ın Resulü! Fe'l nedir?" diye soruldu. Bunun üzerine Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Sizden herhangi birinizin işittiği (bu
bana dayanak iyiye yorduğu) güzel sözdür" cevabını verdi.
Tahric: Ravileri
güvenilirdir ve sahih bir hadistir.
Buhari: ve Müslim bunu
Sahih'lerinde, Ebu'l-Yeman - Şuayb b. Ebi Hamza kanalıyla rivayet ettiler. --
Buhari (7/27) ve Müslim 2/1745,1746 (110).
1126- Ebu Hureyre der
ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), bir adamdan hoşuna giden bir söz
işitti ve ona: "Senin uğurunu ağzından aldık (işittik)" buyurdu.
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Ebu Davud 4/235 (3917).
1127- İbn Bureyde,
babasından bildiriyor: Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hiçbir şeyi
uğursuz saymazdı. Bir görevliyi veya bir köleyi bir yere göndereceği zaman ona
ismini sorardı. Eğer ismi hoşuna giderse sevinir ve bu sevinci yüzünde belli
olurdu. İsimden hoşlanmadığı zaman da bu, yüzünde belli olurdu. Bir köye
girdiği zaman o yerin ismini sorardı. O yerin ismini beğendiği zaman sevinir ve
bu yüzünde belli olurdu. Hoşlanmadığı zaman da yine bu yüzünde belli olurdu.
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Ebu Davud 4/236 (3920).
1128- Urve b. Amir der
ki: Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanında uğursuzluktan
bahsedilince şöyle buyurdu: "Bunların (yorumların) en hayırlısı hayra
yormadır. Yorum müslümanı teşebbüsten vaz geçirmez. Hoşlanmadığın bir şey
gördüğün zaman: ''Allahım! iyilikleri ancak sen verirsin. Kötülükleri de ancak
sen defedersin. Allah' ın kudret ve gücünden başka kudret ve güç yoktur'' de.
''
Tahric: Ravileri
güvenilirdir ve hadisin mürsel olduğu söylenmiştir. Ebu Davud 4/235 (3919).
1129- İsmail b. Umeyye
der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ademoğlu şu üç şeyden
kurtulamaz. Bunlar uğursuzluk. su-i zan ve haseddir" buyurdu. Sonra da:
"Uğursuzluktan seni onunla am el etmemen (ona itibar etmemen) kurtarır.
su-i zan'dan ise seni bu zannı dile getirmemen kurtarır. Hasetten ise kardeşine
kötülük istememen kurtarır" buyurdu.
Bu, munkatı' bir hadistir.
3 İsnadında kopukluk
vardır. Abdürrezzak, Musannef (10/403).
1130- Ebu Hureyre der
ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "insanda üç
şey vardır. Bunlar, uğursuzluk, zan ve hasettir. Uğursuzluktan kurtuluş.
uğursuz saydan bir şeyden dolayı yolculuktan vazgeçip geri dönmemektir. Zandan
kurtuluş onu araştırmamaktır. Hasetten kurtuluş ise (kardeşine) kötülük
istememektir ...
İsnadı zayıftır.
1131- Alkame b. Ebi
Alkame bildiriyor: Ebu Hureyre: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
şöyle buyurdu" dedi ve bir önceki hadisin aynısını aktardı.
İsnadında kesiklik
vardır.
1132- İbn Abbas der ki:
"Eğer uğursuzluk gördüğün şeye itibar etmeyip işine devam edersen,
tevekkül etmiş olursun. Eğer devam etmeyip durursan uğursuz saymış (buna
inanmış) olursun.''
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Abdürrezzak, Musannef (10/404).
1133- Ka'b(u'l-ahbar)
şöyle demiştir: Yüce Allah buyurur ki: "Sihir yapan veya yaptıran,
kahinlik yapan veya kahine giden, uğursuzluğa inanan veya buna karşı önlem
almaya çalışan kişiler benim kulum değildir! Benim kullarım, bana inanan ve
bana tevekkül edenlerdir."
Tahric: Abdürrezzak,
Musannef (11/211).
1134- Ebu Derda
bildiriyor: Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Kim
kahine gider veya fal okları çekerse veya uğursuzluğa inanıp yolculuğundan geri
dönerse kıyamet gününde cennette derecelere bakamayacaktır. "
Rakabe b. Maskale ve
İkrime b. İbrahim bunu Abdulmelik b. Umeyr kanalıyla bu şekilde aktarmışlardır.
1135- Ahmed b. Said
el-Ma'dani el-Mansür el-Fakih şu beyitleri okudu:
"Beni ayrılıkla ve
ayrılıkta saklı olan şerle korkutan kimseye derim ki Günahlarımdan korkarım,
ama ayrılıktan korkmam Zira ben ayrılığın şerrinden güvendeyim."
1136- Muhammed b, er-Rumi
der ki: Hikmet sahibi olan bir kişiye: Yıldızlardan fal bakanların dediği, siz
hikmet sahipleri yanında niçin önemsizdir?" denilince: "Onlar eğer
hayırlı bir şeyden bahsederlerse onu acele ettiremezler. Şerden bahsederlerse
de onu defetmeye güç yetiremezler" karşılığını verdi.
1137- Evs b. Bişr
el-Meafiri bildiriyor: Abdullah b. Amr et-Taki, iki kitap sahibi
Kab(u'l-ahbar'a): "Yıldızlardan bakılan fallar hakkında ne dersin?"
diye sorduğunda: "Onda bir hayır yoktur" karşılığını verdi. Abdullah:
"Niçin?" dediğinde: "Onda hoşlanmadığın şeyler ve uğursuzluk
hakkında çok şeyler görürsün" dedi. Ka'b: "Kişi böyle bir şey gördüğü
zaman: ''Ey Allahım! Senin uğur kabul ettiğinden başka uğur yoktur, Senin
hayrından başka hayır yoktur, Senden başka Rab yoktur'' desin" dedi ve
sustu. Abdullah: "Allah'ın kudret ve gücünden başka kudret ve güç
yoktur" deyince, Ka'b: "Canım elinde olana yemin olsun ki bu dua,
tevekkülün başı, kulun da cennetteki hazinesidir. Kim bu duayı okur da, geçip
giderse ona hiçbir şeyin zararı dokunmaz" karşılığını verdi. Abdullah:
"Ya oturup kalırsa?" dediğinde ise: "O zaman kalbi şirkin tadına
varmış olur" cevabını verdi.
İsnadı zayıftır.
1138- Ebu Rimse der ki:
Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına gittiğimde omuz küreğinde
elma gibi bir şeyin olduğunu gördüm ve: "Ey Allah'ın Resulü! Ben tabiblik
eden biriyim. Bırak ta senin için onu tedavi edeyim" dedim. Bunun üzerine
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Onun tabibi onu
yaratandır" buyurdu.
Tahric: Ravileri güvenilirdir.
İbn Sa'd, Tabakat (1/426, 427), Taberani, M. el-Kebir 22/280 (718), Ahmed,
Müsned 2/226,228,4/163) ve Beyhaki, Delail (1/265).
imam Ahmed (Beyhaki) der
ki: "Tedavi olmaktan kendini imtina etmesi o (elma gibi olan) şeyin
peygamberlik mührü ve sıfatlarından zikredilenlerden bir tane olmasından
dolayıydı." En doğrusunu Allah bilir.
1139- Ömer b. el-Hattab
der ki: Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurduğunu işittim:
"Sen, Allah'a hakkıyla tevekkül edersen kuşu rızıklandırdığı gibi seni de
rızıklandırırdı. Çünkü o, sabahleyin aç olarak çıkar akşam kursağı dolu olarak
geri döner, ''
Tahric İki isnadı
vardır. Birinin ravileri güvenilirdir. Diğer isnadında ise tanımadığım bir ravi
vardır.
Yakub'un rivayetinde
ise: "Siz, Allah'a hakkıyla tevekkül ederseniz kuşu rızıklandıkları gibi
sizi de rızıklandırırdı. Çünkü o, sabahleyin aç olarak çıkar, akşam kursağı
dolu olarak geri döner" ibaresi geçmiştir. -- Tirmizı 4/573 (2344) ve İbn
Mace 2/1394 (4164),
Bu hadis başka bir
kanalla da rivayet olunmuştur. Ancak rivayetinde:
"Siz, Allah'a
hakkıyla tevekkül ederseniz kuşu rızıklandırdığı gibi sizi de rızıklandırırdı.
Çünkü o, sabahleyin aç olarak çıkar, akşam kursağı dolu olarak geri döner"
ibaresi geçmiştir.
imam Ahmed (Beyhaki) der
ki: Bu hadiste kişinin (işsiz) oturup da kazanç elde etmemesine işaret eden bir
mana yoktur. Aksine rızkın taleb edilmesine işaret eden bir mana vardır. Çünkü
kuş (yuvasından) çıktığı zaman rızkını taleb etmek için çıkmaktadır. En
doğrusunu Allah bilir. Eğer insanlar gidişierinde, dönüşlerinde ve işlerinde
hakkıyla Allah'a tevekkül etselerdi, hayrın Allah'ın elinde ve yanından
olduğunu bilselerdi, aç çıkıp tok olarak dönen kuş gibi selamet ve zenginlik
içinde geri dönerlerdi. Ancak onlar güçlerine, gayretlerine güvenerek,
aldatmakta, yatan söylemekte ve öğütte bulunmamaktadır. Bunlar da tevekküle
muhalif olan şeylerdir."
1140- İbn Ebu Necih
bildiriyor: Mücahid: "Temizi pis olanla değişmeyin"[Nisa 2] buyruğunu
açıklarken: "Sana takdir edilen helal rızık eline geçmeden acele davranıp
haram olan rızkı elde etı;neye kalkma manasındadır" dedi.
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. İbn Cerir, Tefsir (4/229).
1141 - Muttalib b.
Hantab bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Allah'ın size emretmiş olduğu her şeyi mutlaka ben de size emrettim. Size
yasakladığı şeylerden de mutlaka ben de size yasakladım. Ruhu'l-Emin benim
gönlüme: ''Hiçbir nefis (kendisine takdir edilmiş olan) rızkını eksiksiz elde
etmedikçe ölmeyecektir'' diye vahyetti. Bu sebeple (Allah 'tan) rızkınızı
(isterken) en güzel bir şekilde isteyiniz. ''
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Taberani, M. el-Kebir 8/194 (7694) ve Ebu Nuayın, Hilye (10/27).
1142- Cabir b. Abdullah
der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Rızkınızı gecikmiş
saymayınız. Çünkü kul, kendisi için takdir edilmiş rızkını elde etmedikçe
ölmez. Allah'a karşı muttaki olun ve helal olanı alıp haram olanı terk ederek
(Allah'tan) rızkınızı (isterken) en güzel bir şekilde isteyiniz. ''
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. İbn Mace 2/725 (2144).
Bu da, rızkı isterken en
güzel bir şekilde istemenin gerekli olduğunun göstergesidir. Rızkı en güzel bir
şekilde istemek te kişinin Yüce Allah'a güvenerek onu helal olan yoldan
istemesi, isterken de kendi gücüne, işine güvenmemesi ve onu haram yoldan
aramamasıdır .
1143- Zühri'nin
bildirdiğine göre Beli'den bir adam şöyle demiştir: Babamla birlikte Allah Resulü'nün
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına gittim. Babam ben duymayacağım bir şekilde
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile konuştu. Sonrasında babama:
"Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sana ne dedi?" diye
sorduğumda, babam: ''Bir iş yapmak istediğin zaman. Allah sana bir çıkış yolu
kılıncaya kadar" veya: "o işten kurtuluş gösterinceye kadar yavaş ve
temkinli davran'' buyurdu" dedi.
Tahric: İsnadında meçhul
bir ravi vardır. Buhari 229 (888).
1144- Halid b. Rafı'
bildiriyor: Resulullah {Sallallahu aleyhi ve Selleml, İbn Mes'üd'a:
"Fazla üzülme,
takdir edilen olacak ve (takdir edilen) rızkın sana gelecektir" buyurdu.
Tahric: Buhari,
et-Tarihu'l-Kebir (2/1/148).
Lafzı, es-Seğani'nin
lafzıyladır; ancak İbn Ebi'd-Dünya'nın Abdulmelik b. Nafı el-Meafiri'den olan
rivayetinde, "Haber verdi" yerine "Anlattı" ibaresi
geçmiştir.
et-Tinnisi'nin
rivayetinde ise "Abdullah b. Malik el-Me'afıri - Cafer b. Abdullah b.
el-Hakem - Halid b. Rafi veya Nafı" kanalıyla gelmiştir.
1145- Muaviye b. Yahya,
"Said b. Ebi Eyyub - Ayyaş b. Abbas" kanalıyla Malik b. Abdullah
el-Meafiri'den bildirerek şöyle demiştir: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem), İbn Mes'ud ile karşılaştı ve kendisine: "Fazla üzülme, takdir
edilen olacak ve (takdir edilen) (lzkm sana gelecektir" buyurdu."
Tahric: el-Ulekai}
es-Sünne 2/605 (1080). İsnadında kopukluk vardır.
Seleme b. Halil de bunu
Bakiyye kanalıyla zikretmiştir. Kader bölümünde bize, "Yahya b. Eyyub -
Ayyaş b. Abbas - Ebu Abdirrahman el-Hubeli" kanalıyla İbn Mes'ud'dan
naklen bildirildiğine göre Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu
üzüntülü görmüş ve böyle buyurmuştur.- Buhari 481 (1090).
imam Ahmed der ki:
"Eğer hadis sahih ise burada rızkı talep etmekten men etme durumu yoktur. Ancak
rızık için üzülmekten men etme vardır. Burada çok hırslı olan kimselere işaret
edilmektedir. Böyle bir kimse ne kadar çok gayret edip çalışırsa çalışsın hep
üzüntülü kalır. Çünkü içinde hep yanındaki malın yok olması ve kendisinde
olmayanın verilmemesi korkusunu taşır. Bu da tevekküle muhalif bir
şeydir."
1146- İbn Ömer
bildiriyor: (Bir gün) bir dilenci Allah Resulü'nden (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) bir şeyler isteyince Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kimden
düştüğü belli olmayan bir hurma gördü ve (hurmayı dilenciye verip): "Eğer
sen ona gelmeseydin o sana gelecekti" buyurdu.
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. İbn Hibban, Sahih (1086).
1147- Ebu Derda'nın
bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Doğrusu kulun
rızkı sahibi peşinden, ecelinin peşinden gitmesi gibi gider" buyurmuştur.
Ravileri güvenilirdir.
Hişam b. Ammar bunu
Velid kanalıyla merfu olarak rivayet etti. - Sehmi, Tarihu Cürcan (sh. 473).
Burada kastedilen,
kişinin kendisine takdir edilen rızkının mutlaka kendisine ulaşmasıdır. Bu
sebeple kişi rızkı taleb ederken haddi aşmasın.
1148- Ebu Derda der ki:
"Kişi rızkından ölümden kaçtığı gibi kaçsa bile, ölümün kendisini
yakaladığı gibi rızkı da kendisini yakalar."
Ravileri güvenilirdir.
Ravi bunu Ebu Derda'dan
mevkUf olarak aktarmıştır. Bu da doğru alanıdır. Atiyye kanalıyla Ebu Said'den
aynı mana ile merfü olarak bize rivayet olundu. - Taberani, M. el-Evsat ve M. es-Sağir (1/220),
İbn Adiy, el-Kamil (6/2045) ve Ebu Nuaym, Hilye (7/90,246).
1149- Ömer b. el-Hattab
der ki: "Her kişinin mutlaka gideceği bir iz, yiyeceği bir rızık, varacağı
bir ecel ve kendisini öldürecek bir kini vardır. Kişi rızkından ölümden kaçtığı
gibi kaçsa bile, ölümün kendisini yakaladığı gibi rızkı da kendisini yakalar.
Bu sebeple Allah'tan korkun ve rızkınızı isterken en güzel bir şekilde
isteyin."
Rızkını isterken en
güzel bir şekilde istemeyi emrettiği zaman kazanç sağlamayı men etmediğini
anlıyoruz. Ancak burada kişinin çok hırslı olması, Allah'ın kendisine takdir
etmiş olduğu rızk'a çok çalışıp kendi gücüyle ulaşabileceğini sanması mekruh
görülmektedir.
İsnadı güçlü değildir.
1150- Abdullah b. Mes'ud
der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Bazılarınıta ne oluyor ki, ileri gelenleri tazim edip, abidleri hor
görüyorlar. Kur'an'dan işlerine geleni ile amel edip işlerine gelmeyen tarafını
terk ediyorlar ve böylece Kitab'ın bir kısmına iman edip bir kısmını da inkar
etmiş oluyorlar. Kaderlerinden takdir edilip kendileri için belirlenmiş, paylarına
düşmüş olan ve çaba göstermeden kendilerine ulaşacak olan rızıkların peşinden
koştururlar da, gayret gerektiren, karşılığı ve sevabı verilecek, boşa
çıkmayacak bir ticaret olan ameller için çaba göstermezler. ''
Tahric: İsnadı çok
zayıftır. Taberani, M. el-Kebir 10/238 (10432), Ebu Nuaym, Hilye (4/109,110,
5/98,7/205) ve Ukayli, Duafa (3/195,196).
Bu hadis, Amr b. Yezıd
er-Raffa'nın rivayetiyle bilinen bir hadistir.
Ancak bu isnadla batıl
bir hadistir. Ebu Ahmed b. Adiy el-Hafız bunu Ebu Sa'd el-Malını kanalıyla
zikretmiştir. Başka bir kanalla da bundan daha zayıf olarak rivayet edilmiştir;
ancak ben onu zikretmedim.
1151- Ebu Derda der ki:
"ilim kaldırılmadan onu öğrenin. ilmin kaldırılması alimlerin yok olması
demektir. Ne oluyor da alimlerinizin (ölüp) gittiğini ve cahillerinizin ,bir
şey öğrenmediğini görüyorum? ilim (ortadan) kaldırılmadan önce onu öğreniniz.
Zira ilmin (ortadan) kaldırılması, alimlerin ölüp gitmesi ile gerçekleşecektir.
Ne oluyor da Allah'ın kefil olduğu şeye (rızka) hırslanıp peşinden koştuğunuzu,
vekil olunduğunuz şeyi (kulluk vazifelerini) zayi ettiğinizi görüyorum? Ben,
sizin şerlilerinizi, bir baytarın atta neler olduğunu tanıdığı gibi tanırım.
Zira onlar, namazlara ancak en son gelirler, Kur'an'ı sıkılarak dinlerler ve
kölelerini azat etmezler."
Bu mevküf bir hadistir.
Ancak hadisin son kısmı mana olarak merfudur.
Tahric: İçinde Ahmed b.
Abdilcebbar'ın (el-Utaridi'nin) bulunmasından dolayı isnadı zayıftır. İbn Ebi
Şeybe, Musannef(13/313), Ebu Nuaym (2/212, 221) ve Ahmed, Zühd (144).
1152- Ali b. Ebi Talib
der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "iş ve
iyilik, dindar veya asilzade kişilerin olacaktır. Zayıfların cihadı haccetmek
olacaktır. Kadının cihadı ise kocasına karşı vazifelerini en güzel şekilde
yerine getirmesi olacaktır. Kişinin kendini (halka) sevdirmesi dinin yarısıdır.
Tutumlu kimse darlık çekmez. Rızkı sadaka ile arayınız. Allah müminlerin
rızkını hesap ettikleri yerde kılmayı kabul buyurmadı." Başka bir
rivayette ise: "Tutumlu kimse asla darlığa düşmemiştir" ibaresi
geçmiştir.
Tahric: İsnadı zayıftır.
İbn Hibban, el-Mecruhin (1/134,135).
İmam Ahmed (Beyhaki) der
ki: Bu hadisi sadece bu isnadla biliyorum. Bu da çok zayıf bir isnaddır. Eğer
sahih ise şu manadadır: "Allah müminlere rızıklarını umdukları yerden
vermeyi kabul buyurmadı." Halbuki Allah kullarına rızıklarını tüccara
ticaretinden, çiftçiye ekininden ve başka şeylerde olduğu gibi umduğu yerlerden
vermektedir. Ancak ummadıkları yerden rızıklandırması kişinin bir maden veya
bir hazine bulması, veya bir yakınının vefat etmesi ile kendine miras kalması
veya kendisi istemeden kendisine bir şeylerin verilmesiyle rızıklandırmasıdır.
Biz de: "Allah kişiyi ancak çalışması ve gayretiyle rızkına
ulaştırır" demiyoruz. Biz: "Allah, kullarına istedikleri şeylerde
yollar gösterdi ve sebepler kıldı. En uygun olanı, insanların Allah'a tevekkül
ederek göstermiş olduğu yolda umduklarının ardından gitmeleri ve Allah'a
tevekkül ettiklerini söyleyerek bu yolları terk etmemeleridir. Bu hadislerde
sözümüze muhalif olan bir şey yoktur. En doğrusunu Allah bilir.
1153- İbn Abbas der ki:
Yemenliler hacca gittikleri zaman yanlarında
azık götürmez ve:
"Biz Allah'a tevekkül ettik" derlerdi. Ancak çok geçmeden diğer
insanlara el açıp dilenıneye başlarlardı. Bunun üzerine Yüce Allah:
"kıklanın ve bilin ki azığın en hayırlısı takvadır"[Bakara 197]
ayetini indirdi.
Tahric: İsnadı hasen ve
sahih bir hadistir.
Buhari bunu Sahih'te
Yahya b. Bişr - Şebabe kanalıyla rivayet etti. -Buhari (2/141)- imam Ahmed (Beyhaki) der ki: Bu ayetle Yüce
Allah, Beyt'ini ziyaret edenlere yanlarına azık almalarını emredip: ''Azığın en
hayırlısı takvadır"[Bakara 197] buyurdu. En doğrusunu Allah bilir. Azığın
en hayırlısı, sahibini takva sahibi yapandır.
Halimi der ki: Takva;
kişi başkalarının azığına güvenerek onları zor durumda bırakıp rahatsız
etmemesidir. Başkasına güvenerek azıksız olarak çöle giren kimse, artık
Allah'tan ona kendisiyle azığını paylaşacak birini göndermesini temenni eder.
Ayette kastedilen de kişiyi işte böylesi bir şeyden men etmektir. Bu, azık
almamanın müstehab olduğu manasında değildir. Müstehab olan, azıklanmak veya
azık yoksa olana kadar yola çıkmamaktır.
1154- İbn Ömer der ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Sadece Allah'a
kulluk edilmesi ve herhangi bir şeyin ona ortak koşulmaması için ben,
kıyametten önce kılıçla birlikte gönderildim. Rızkım mızrağımın gölgesi altında
kılındı. Zillet ve alçaklık, benim emrime karşı olan kişiye kondu. Kim kendini
bir topluluğa benzetirse o da o topluluktandır. "
Tahric: İsnadının bir
zararı yoktur. İbn Ebi Şeybe, Musannef (5/313), Ahmed, Müsned (5/50, 92) ve
İbnu'l-Mübarek 116 (ıOS).
Bu, Ebu Abdullah'ın
lafzıdır. İbn Yusuf: "Kim kendini bir topluluğa benzetirse o da o
topluluktandır" ifadesini zikretmemiştir.
Halimi der ki: Rızkı
sabır ve susarak beklemek, onu uygun bir şekilde aramaktan daha üstün olsaydı,
Allah daha üstün olan susup sabırla rızkını beklemesini isterdi. Resulullah'ln
{Sallallahu aleyhi ve Sellem} açlık zamanında iki arkadaşıyla Ebu'I-Heysem
et-Teyyihan'ın evine gitmesi ve Ebu'I-Heysem'in de onlara yemek yedirmesi bu
konuda delil kabul edilmiştir.
imam Ahmed (Beyhaki) der
ki: Delail adlı kitapta yemeğe ihtiyacı olup bulamayan ve halinden kimsenin haberdar
olmadığı kimsenin, yardım edeceğini umduğu kişilere durumunu anlatmasının susup
sabretmesinden daha uygun olacağına dair delillerden bahsetmiştik.
1155- Talha el-Basri bildiriyor:
Bizden biri Medine'ye geldiği zaman tanıdığı biri varsa tanıdığının yanına
konaklardı. Eğer tanıdığı biri yoksa Suffe'de kalırdı. Bir gün ben Medine'ye
gittim. Orada tanıdığım kimse yoktu. Bu sebeple Suffe'de kalmaya başladım.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) her gün bize bir avuç hurma getirirdi.
Giyinmemiz için de aba getirmişi. Bir gün Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) gündüz namazlarından bir vakti kıldırdıktan sonra gideceği sırada
sağından ve solundan: "Ey Allah'ın Resulü! Hurma midemizi yakmaya başladı
ve üzerimizdeki abalar yırtıldı" diye seslenmeye başladılar. Bunun üzerine
Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) geri dönüp minbere çıktı ve Allah'a
hamdu senalar ettikten sonra (müşrik olan) kavminden gördüğü eziyeti dile
getirerek şöyle buyurdu: "Ben ve arkadaşım bir yerde on gün geçirdik. On
gün boyunca ikimizin de yemeği sadece berir idi." -Ben, Ebu Harb'e:
"Berir nedir?" sorduğumda: "Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) yiyeceği misvak ağacı meyvesidir" karşılığını verdi. -
"Yemeklerinin çoğu hurma olan Ensar'dan bazı kardeşlerimizin yanına geldik
ve bize yemeklerinden ikramda bulundular. Vallahi ekmek ve et bulma imkanım
olsaydı sizleri onlarla doyururdum. Fakat öyle bir zaman göreceksiniz ki
sizlere sabah akşam tabaklarla yemekler getirilecek." Oradakiler: "Ey
Allah'ın Resulü! Biz bugün mü daha hayırdayız, yoksa o gün mü?" diye
sorduklarında: "Hayır, sizler bugün daha hayırdasınız. Sizler bugün
birbirinizi sevmektesiniz. O zamanlarda birbirlerinizin boyunlarını
vuracaksınız" buyurdu. Anladığım kadarıyla: "Birbirinize buğz
ederek" buyurdu.
Tahric: İsnadı hasendir.
Hakim, Müstedrek (3/14,15), Ahmed, Müsned (3/487), Taberani, M. elKebir 8/371
(8160) ve İbn Hibban, Sahih (2539).
imam Ahmed (Beyhaki) der
ki: Bu hadiste Suffe ehlinin açlığa sabredemediği, yardım edebileceğini
umdukları kişilere durumlarını bildirdikleri ve böyle yapmaları da Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) tarafından garip karşılanmadığı görülmektedir.
Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onların bu durumuna karşılık onları
sakinleştirmiştir. Bu da kişinin ihtiyacını istemesinin tevekküle aykırı
olmadığını gösterir. Ancak isteyen isterken Allah'a tevekkülü unutmamalıdır.
1156- Enes b. Malik
anlatıyor: Bir adam Allah Resulü'ne (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gelip
fakirlikten dolayı şikayette bulundu. Sonra bir daha gelip: "Ey Allah'ın
Resulü! Sana öyle bir ailenin yanından geldim ki ben geri dönünceye kadar
içlerinden biri açlıktan ölebilir" dedi. Bunun üzerine Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Git bak bakalım evinde (satabileceğin) bir
şey bulacak mısın?" buyurdu. Adam eve gidip bir çul ve bir bardakla geri
gelerek: "Ey Allah'ın Resulü! Evimde sadece ailemin bir kısmını giydiği ve
bir kısmını altına açtığı bu çul ve kendisiyle içtikleri bu bardak vardır"
dedi. Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kim bunları benden bir
dirheme satın alır?" buyurunca, bir adam: "Ey Allah'ın Resulü! Ben
satın alırım" dedi. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kim
bunlara bir dirhemden fazla verir?" buyurunca, başka bir adam: "Ben
onları iki dirheme alırım" dedi. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "O zaman bunlar senindir" buyurdu. Sonra ihtiyaç
sahibi adamı çağırıp: "Bir dirheme bir kazma, bir dirheme de (ailene)
yiyecek al" buyurdu. Adam da böyle yapıp Allah Resulü'nün (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) yanına geri döndü. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Şu vadiye git diken odun ne bulursan kes topla ve on beş güne kadar
gözüme görünme" buyurdu. (Adam gitti odun toplayıp sattı. On beş gün
sonra) on dirhem biriktirmiş olarak geri geldi. Allah Resulü (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) kendisine: "Git ailene beş dirheme yiyecek beş dirheme de
giyecek al" buyurdu. Adam: "Ey Allah'ın Resulü! Bana emrettiğin şeyde
Allah bana bereket ihsan etti" deyince, Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi
ve Sellem): "Bu. senin için kıyamet gününde yüzünde dilencilik lekesi ile
gelmenden daha hayırlıdır. Dilencilik, ancak şu üç kişi için caiz olabilir ki
bunlar; can yakıcı kan diyetini ödemeyi yüklenen kimse, çok ağır bir borç
altında bulunan kimse ve şiddetli fakirlik çeken kimsedir" buyurdu.
Tahric: İsnadı zayıftu.
Ebu Davud 2/292 (1641), İbn Mace 2/740 (2198), Tirmizi 3/522 (1218)
ve Nesai (7/259).
İmam Ahmed (Beyhaki) der
ki: Bu hadis, kişinin kazanç sağlamasını emretmekte ve kazanma durumu olması
halinde dilenmesini yasaklamaktadır. Bu nÜnada Sünen kitabında bize
bildirildiğine göre Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Zekat;
zengin, güçlü ve vücut organları sağlam kimseye helal değildir"
buyurmuştur.
Tahric: Nesai (5/99),
İbn Mace 1/589 (1839), Ebu Davud 2/285 (1634) ve Tirmizi 3/42 (652).
Başka bir hadiste de:
"(Zekatta) zengin ile kazanabilecek güçte olan kimsenin hakkı yoktur"
buyurmuştur. - Ebu Davud 2/284 (1633) ve Nesai (5/99,100).
Kişinin çalışıp kazanma
gücü olması halinde çalışması farz olmasaydı sadaka kendisine haram kılınmazdı.
Bize bildirilene göre
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Allah'ın fey' olarak verdiği şeyden
ailesinin bir yıllık ihtiyacını kaldırır ve geri kalamm Allah yolunda (savaş
için binit ve silahlarda kullanarak) harcardı.- Buhari (6/58) ve Müslim 2/1376
(48).
Yine bize bildirilene
göre Uhud savaşı günü Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) üzerinde iki
zırh vardı. (1) Fetih yılında da Mekke'ye başında miğfer ile gırmıştır. ... (2)
Tahric: (1): Tirmizi
4/201 (ı692), 5/643 (3738), İbn Mace 2/938 (2806) ve Ebu Davud 3/71 (590). (2)
Buhari (2/216) ve Müslim (1/989).
Yine bize bildirilene
göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir incinmeden dolayı hacamat
yaptırmıştır. - Buhari (7/15) ve Müslim 1/862 (87).
Yine bize bildirilene
göre tedavi için bazı ilaçları kullanmayı emretmiş(1) ve: 'Tedavi olun, Allah,
bir hastalık göndermişse muhakkak arkasından tedavi yolunu da göstermiştir. Bir
tek hastalığın tedavisi yoktur ki o da ihtiyarlıktır" buyurmuştur. Ayrıca
rukye (efsun) yapılmasını emretmiş (2) ve bu konuda ruhsat verip: "Sizden
her kim (din) kardeşine fayda verebilirse bunu yapsın" buyurmuştur.(3)
Tahric: (1): Buhari /7
/12,18) ve Müslim 2/1736 (91). (2): Buhari (3) ve Müslim (2/1725). (3): Müslim
2/1726 (61- 63).
1157- İbn Huzame'nin
bildirdiğine göre, babası: "Ey Allah'ın Resulü! Tedavi için kullandığımız
ilaçlar, efsun yaptırma ve her türlü koruyucu tedbirler alma hakkında ne
dersin? Bunlar Allah'ın takdir etmiş olduğu bir şeyi geri çevirir mi?"
deyince, Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bütün bunlar
Allah'ın kaderindendir" buyurmuştur.
Ravileri güvenilirdir.
İmam Ahmed der ki: Bu
konuda asıl olan, kişinin Allah'ın belirttiği sebeplere yapışması ancak
müsebbibin Allah olduğuna, sebeplere yapışması sonucu elde edeceği faydanın da
Allah'ın takdiriyle olduğuna, Allah dilerse kendisine bu faydadan mahrum
bırakacağına inanması gerekir. Böyle yapan kişi, sebeplere yapışmasına ve fayda
elde etmesine rağmen Allah'a hakkıyla güvenmiş olur.
1158- Cafer b. Amr der
ki: Amr b. Umeyye ed-Damri: "Ey Allah'ın Resulü! Ben bineğimi (bağlamadan)
bırakıp ta mı tevekkül edeyim?" deyince, Allah Resulü (Sallallahu aleyhi
ve Sellem): "Hayır. onu bağla ve öyle tevekkül et" buyurdu.
Tahric: İsnadı hasendir.
Hakim, Müstedrek (3/623).
1159- Amr b. Umeyye der
ki: "Ey Allah'ın Resulü! Ben devemi bırakıp ta mı tevekkül edeyim?"
deyince, Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "(Hayır) onu bağla ve
öyle tevekkül et" buyurdu.
Tahrici bir önceki
hadiste yapıldı. ve ek olarak: İbn Hibban, Sahih 633 (2549).
1160- Amr b. Umeyye der
ki: "Ey Allah'ın Resulü! Ben (bineğimi) bırakıp ta mı tevekkül edeyim?"
deyince, Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Hayır onu bağla ve
öyle tevekkül et" buyurdu.
1161 - Enes b. Milik der
ki: Bir adam devesi üzerinde gelip: "Ey Allah'ın Resulü! Ben devemi
bırakıp ta mı tevekkül edeyim?" deyince, Allah Resulü (Sallallahu aleyhi
ve Sellem): "(Hayır) onu bağla ve öyle tevekkül et" buyurdu.
Tahric: İsnadı zayıftır.
Tirmizi 4/668 (2517),
1162- Avf b. Malik
bildiriyor: Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem), iki kişi arasında hüküm
vermişti. Aleyhine hüküm verilen adam, dönüp giderken: "Hasbiyallahu ve
ni'mel-vekil (=Allah bana yeter, O ne güzel bir vekildir" dedi. Bunun
üzerine Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem), ona: "Yüce Allah
acizlikten hoşlanmaz. Fakat sana akıllılık düşer. Ama bir şey karşısında aciz
düşersen o zaman: ''Hasbiyallahu ve ni'mel-vekil'' de" buyurdu.
Tahric: İsnadı hasendir.
Ebu Davud 4/44 (3627).
İmam Ahmed der ki: Bize
bildirilene göre bu kıssa hakkında mürsel olarak İbn Şihab şöyle demiştir:
"İçlerinden biri bazı delillerini açıklamamış ve dava aleyhine
sonuçlanmıştı. Adam bu durum üzerine böyle deyince, Allah Resulü (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Aciz düşene kadar hakkını ara. Aciz kaldığın zaman:
''Hasbiyallahu ve ni'mel-vekil'' de. Çünkü delillere göre aranızda hüküm
verilmektedir" buyurdu. Yani Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
kişinin hakkını aramayı bırakıp tevekkül etmesine rıza göstermemiştir."
Bize bildirilene göre
Muaviye b. Kurra şöyle demiştir: Ömer b. el-Hattab bir topluluğun yanına gelip:
"Sizler kimsiniz?" diye sorunca, onlar: "Bizler tevekkülde
bulunanlarız" cevabını verdiler. Bunun üzerine Ömer: "Hayır, sizler
hazır yiyicilersiniz, size mütevekkillerin kimler olduğunu haber vereyim mi?
Mütevekkil kişi, toprağı sürüp tohumu eker sonra da Rabbine tevekkül eder"
dedi.
Tahric: İbn Ebi Dünya
6,7 (11).
1163- Ma'rur b.
Suveyd'in bildirdiğine göre Hz. Ömer: "Ey kura (Kur'an hafızları)
topluluğu! Başlarınızı kaldırın. Yol açık seçiktir. Birbirinizle hayırda
yarışın ve Müslümanlara yük olmayın" demiştir.
Tahric: İsnadı hasendir.
Ebu Nuaym, Hilye (6/382).
1164- Nafi' der ki: Genç
biri elinde ok demirleriyle Mescid'e girdi ve:
"Kim bana Allah
yolunda (cihad hususunda) yardımda bulunur?" dedi. Bunun üzerine Ömer bu
genci yanına çağırıp: "Kim bu kişiyi tarlasında ücretle çalıştırmak üzere
benden alır?" diye sordu. Ensar'dan bir adam: "Ey müminlerin emiri!
Ben alırım" deyince: "Bir aylığına ne kadara alırsın?" diye
sordu. Adam şu kadara alırım" deyince, Ömer: "O zaman bunu al ve
git" dedi. Bu genç aylarca adamın tarlasında çalıştı. Sonra Ömer onu
kiralayan adama: "İşçimiz ne haldedir?" diye sorunca, adam: "Ey
müminlerin emiri! Salih bir kişidir" cevabını verdi. Ömer: "Genci
kazandığı parayla birlikte yanıma getir" dedi. Adam, gençle ve bir kese
dirhem ile gelince, Ömer, (keseyi gence uzatıp): "Bunları aL. Şimdi
dilersen cihad, et dilersen de otur" dedi.
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Ancak Nafi', Ömer zamanına yetişmemiştir.
1165- - Hakim b. Kays b.
Asım anlatıyor: Kays b. Asım, çocuklarına şöyle bir vasiyette bulundu:
"Size Allah'a karşı takva sahibi olmanızı tavsiye ediyorum. (Ben ölürsem)
en yaşlınız olanı başınıza geçirin. Bir topluluk en yaşlı olanı başa geçirdiği
zaman atalarının yolunu sürdürmüş olur. En küçüklerini başa geçirdikleri zaman
ise küçük düşerler. Bu malları bir arada tutup işletin. Zira mal cömert kişiyi
daha da değerli kılarken rezil kişilere muhtaç olmaktan kurtarır. Dilenmekten
de sakının! Çünkü dilenmek, kişinin en kötü kazancıdır. Ölürsem arkamdan ağıt
yakmayın. Zira Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ardından ağıt
yakılmamıştır. Beni, Bekr b. Vail'in bilmediği bir yere defnedin. Çünkü
Cahiliye zamanında onlara baskın yapardım" veya: "saldırırdım."
-Buradaki şüphe ravi Vehb'e aittir.-
Tahric: İsnadı hasendir.
Buhari 245, 246 (953)0
1166- Süfyan der ki:
Süleyman -bir başkası: "Selman" demiştir- bir vesk (altmış sa')
yiyecek satın aldı ve: "Muhakkak ki nefıs rızkına sahip olduğu zaman
mutmain olur" dedi.
1167- Said b.
el-Müseyyeb der ki: "Kim sürekli olarak mescidde kalır ve kendisine
verilen her şeyi kabul ederse yüzsüzlük ediyor demektir."
İsnadı salihtir.
1168- Cüneyd b. Muhammed
der ki: Seri'nin mescidde oturmayı kınadığım ve: "Mescidi kapısı olmayan
dükkanlara çevirdiler" dediğini işittim.
imam Ahmed der ki:
"Bu da, kişinin kazanabilme durumu olduğu halde dilenmeye yönelmesinin
istenilmemesidir."
1169- Hişam b. Urve'nin,
babası kanalıyla dedesinden bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Kişinin bir ip alarak dağa çıkıp bir bağ odun yapması, onu
sırtında getirip satması ve ihtiyacını karşılaması, verip vermeyeceği belli
olmayan insanlardan dilenmesinden daha hayırıldır" buyurmuştur.
İsnadı sahihtir.
Buhari bunu Sahih'te
Yahya b. Musa - Veki' kanalıyla rivayet etti.(1) Müslim, Ebu Hureyre kanalıyla
Allah Resulü'nden (Sallallahu aleyhi ve Sellem) rivayet edilen hadiste:
"Ondan tasaddukta bulunur, insanlara da muhtaç olmaz" ziyadesinde
bulunmuştur.(2)
Tahric: (1): Buhari,
büyu' (3/9), zekat (2/129). (2): Müslim, Sahih 1/721 (106).
1170- Mikdam b. Ma'di
Kerib'in bildirdiğine göre Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Hiç kimse asla kendi el emeğinden daha hayırlı bir yemek yememiştir. Hz.
Davud sadece kendi el emeğiyle kazandığını yerdi" buyurmuştur.
Tahric: İsnadı hasendir.
İbn Mace 2/723 (2138) .
Buhari bunu Sahih'te
Sevr b. Yezid - Halid b. Ma'dan kanalıyla rivayet etti.
1171- Said b. Umeyr
el-Ensari der ki: Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Kazancın en hayırlısı
hangisidir?" diye sorulunca, Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Kişinin kendi el emeğinin kazancı ve dürüst bir ticaret kazancıdır"
buyurdu.
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Ancak mursel bir hadistir. İbn Ebi Şeybe, Musannef (7/270) ve Ebu
Ubeydı Garıbu'l-Hadıs (4/496).
Bu şekilde mürsel olarak
aktarılınıştır. Cerir ve Muhammed b. Uyeyne bunu Vail kanalıyla mürsel olarak
zikretmiştir.
Buhari der ki: Hadisi
bazıları müsned olarak nakletmişlerdir ancak hatalıdır.
1172- Said b. Umeyr, amcasından
bildiriyor: Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Kazancın en
hayırlısı hangisidir?" diye sorulunca, Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Dürüst bir ticaret kazancıdır" buyurdu.
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Beyhaki, Sünen (S/163) ve Hakimı Müstedrek (2/10).
Şerik te bunu bir
sonraki rivayette olduğu gibi aktarmıştır.
1173- Cumey' b. Umeyr'in
dayısı Ebu Bürde der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Kazancın en iyisi ve en hayırlısı hangisidir?" diye sorulunca, Allah
Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kişinin kendi el emeğinin kazancı
ve dürüst bir ticaret kazancıdır" buyurdu.
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Ahmed, Müsned (3/426), Hakim, Müstedrek (2/10), Beyhm, Sünen
(5/263) ve Bezzar, Müsned (2/83).
Başka bir kanalla
yukarıdaki hadisin aynısı nakledilmiş ve Ebu Burde'nin isminin Said b. Umeyr
olduğunu söylemiştir.
İmam Ahmed der ki:
"Mes'üdi bunu Vail kanalıyla zikretmiş ve isnadında hata etmiştir."
1174- Abaye b. Rafi' b.
Hadic, babasından bildiriyor: Allah Resulü'ne (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Ey Allah'ın Resulü! Kazancın en iyisi hangisidir?" diye sorulunca,
Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kişinin kendi el emeğinin
kazandığı ile dürüst bir ticaret kazancıdır" buyurdu.
Tahric: el-Mes'udi
dışındaki ravileri güvenilirdir. Ahmed, Müsned (4/141), Taberani, M. el-Kebir
4/330 (4411) ve Bezzar, Müsned (2/83).
1175- İbn Ömer der ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Doğru ve güvenilir müslüman
tacir, kıyamet gününde şehitlerle beraberdir" buyurdu,
Tahric: İsnadı zayıftır.
İbn Mace 2/724 (2139) ve Tirmizi 3/515 (1209).
1176- Ebu Said el-Hudri
bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Her
kim helalden kazanır, ondan yer ve ondan giyinirse, ondan herhangi kimseye
harcamada bulunursa bu, kendisi için bir zekat sayılır, Yanında sadaka olarak
vereceği bir şeyi bulunmayan müslüman: ''Allahım! Kulun ve Resul'ün olan
Muhammed'e, mümin erkek ve mümin kadınlara, Müslüman erkek ve müslüman kadınlara
hayırlar ihsan eyle'' diye dua etsin. Çünkü bu (ifade de) bir zekattır."
Sonra: "Mümin kimse cennete varana kadar hayır işlemeye doymaz"
buyurdu.
Tahric: İçinde Derrac'ın
bulunmasından dolayı isnadı zayıftır. Buhari sh. 166 (640).
İbn Huzeyme bunu Yunus
b. Abdi'l-A'la kanalıyla, bir başkası da İbn Vehb kanalıyla rivayet ettiler.
1177- es-Seken'in
bildirdiğine göre Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Helal olan
(lzkı aramak. kahramanlarla savaşmak gibidir. Kim de helal kazanç elde etmek
için yorgun olarak gecelerse Yüce Allah kendisinden razı olmuş bir şekilde
geceler" buyurdu.
İsnadında kopukluk
vardır.
Ali b. Assam der ki:
Muhammed b. Vasi', Malik b. Dinar'a: "Neden kahramanlarla
savaşmıyorsun?" deyince, Malik: "Kahramanlarla savaşmak ta
nedir?" diye sordu. Bunun üzerine Muhammed b. Vasi': "Helalden
kazanmak ve onu aileye infak etmektir" karşılığını verdi.
1178- Hz. Aişe der ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Rızkı yerin derinliklerinde
arayın" buyurdu.
Tahric: İsnadı zayıftır.
Ebu Ya'la, Müsned 7/347 (4384), İbn Hibban, el-Mecruhin (3/48), Ebu Nuaym,
Ahbaru Isbehan (2/243, 313).
Eğer bu hadis sahih ise
burada yeri sürüp ekin ekmek kastedilmektedir.
1179- Hz. Aişe'nin bildirdiğine
göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Rızkı yerin
derinliklerinde arayın" buyurmuştur.
Tahric: İsnadı zayıftır.
Beyhaki 484, 485 (1098).
Başka bir kanalla
yukarıdaki hadisin aynısı nakledilmiştir. Mus'ab: "Burada madenler kastedilmektedir"
diye ekledi.
1180- Ebu Hureyre der
ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "En hayırlı kazanç, kişinin
yaptığı işi ihlasla en güzel şekilde yapıp kendi eliyle kazandığıdır"
buyurdu.
Tahric: İsnadı hasendir.
Ahmed, Müsned (2/334, 357) ve Ebu Nuaym, Ahbaru İsbehan (1/356).
İbn Huzeyme bunu Ali b.
Hacer kanalıyla Muhammed b. Ammar'dan rivayet etti.
1181- Salim'in,
babasından (İbn Ömer'den) bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Allah meslek sahibi mümini sever" buyurmuştur.
Tahric: İsnadı zayıftır.
İbn Adiy, el-Kamil (1/369) ve Taberani, M. el-Kebir 12/308 (13200).
İbn Abdan'ın rivayetinde
ise: "Meslek sahibi genci sever" ibaresi geçmiştir. Ebu'r-Rabi' bunu
Asım'dan rivayette tek kalmıştır. İkisi de rivayette güçlü kişiler değildir.
1182- Hz. Ali der ki:
Allah Resulü'ne(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Amellerin en temizi
hangisidir?" diye sorulunca: "Kişinin kendi eliyle (emeğiyle)
kazandığıdır" buyurdu.
Tahric: İsnadı çok zayıftır.
İbn Adiy, el-Kamil (2/498).
Başka bir kanalla
yukarıdaki hadisin aynısı nakledilmiştir: "Allah Resulü'ne (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) şöyle soruldu" ibaresi geçmiş ve devamında söz konusu
hadis zikredilmiştir.
1183- Ali b. Assam der
ki: "Müslüman kişinin meslek sahibi olması, benim için ne kadar güzel bir
şeydir. çünkü kişi ihtiyaç sahibi olduğu zaman ilk harcayacağı şey
dinidir."
1184- Enes der ki:
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bir kimse herhangi (meşru)
bir şeyden rızıklanırsa artık ona devam etsin" buyurduğunu işittim.
Tahric: İsnadı zayıftır.
İbn Mace 2/726 (2147).
1185- Başka bir kanalla
yukarıdaki hadisin aynısı nakledilmiştir; ancak rivayetinde: "Allah kime
bir şeyden bir rızık verirse, artık o kimse o şeye devam etsin" ibaresi
geçmiştir. Ayrıca rivayetinde: "İşittim" ifadesini kullanmamıştır.
İsnadı zayıftır.
1186- Nafi' der ki: Ben
ticaret mallarımı Şam'a ve Mısır'a gönderiyordum. Allah bana bu ticaretlerle
hayırlı rızıklar İhsan ediyordu. Bir gün Irak'a mal gönderdim ve bu ticaret
sermayesini bile çıkarmadı. Hz. Aişe'nin yanına girdiğimde: "Evladım! Sen•
(kazandığın müddetçe) ticaretinde aynı yere devam et. Zira Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Eğer birinize bir kapıdan bir rızık açılırsa
(kazandığı müddetçe) o işe 'devam etsin'' buyurduğunu işittim" dedi.
Tahric: İsnadı zayıftır.
İbn Mace 2/727 (2148).
1187- Nafi' der ki: Ben
ticaret için Mısır'a gider gelirdim. Bir gün Irak'a gitmek istediğimde Hz.
Aişe'ye gidip selam verdim. Bana: "Nereye gidiyorsun?" deyince:
"Irak'a gidiyorum" cevabını verdim. Bunun üzerine bana: "Sana ve
eski ticaret yerine ne oldu? Zira ben, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): ''Sizden birine bir yerden bir rızık kılınırsa. o kimse, bu
değişinceye" veya: "rızkı kesilinceye kadar onu bırakmasın''
buyurduğunu işittim" dedi. Buradaki şüphe Ebu'd-Dahhak'a aittir- Ancak ben
yine de Irak'a geldim. Ancak ticaretimde sermayeyi bile çıkaramadım.
Tahric: İsnadı zayıftır.
Ahmed, Müsned (6/246).
1188- Muaz b. Abdullah
el-Cuheni, babasından, o da amcasından bildiriyor: Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) üzerinde ıslaklık (gusül) eseri bulunduğu halde yanımıza
geldi. Rahat ve hoş idi. Sanırım ailesiyle birlikte olmuştu. Kendisine: "Seni
bugün rahat ve hoş görüyoruz" dediğimizde: "Evet, Allah'a
hamdolsun" buyurdu. Sonra biz zenginlikten bahsedince: "Allah'a karşı
takva sahibi olanlar için zenginlikte bir mahzur yoktur. Allah'a karşı takva
sahibi olanlar için sağlıklı olmak, zengin olmaktan daha hayırlıdır. Ayrıca
gönül hoşluğu ve rahatlığı nimetlerdendir" buyurdu.
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. İbn Mace 2/724 (2141).
Başka bir kanalla
yukarıdaki hadisin aynısı nakledilmiştir. Ancak sonunda: "Ayrıca gönül
hoşluğu ve rahatlığı nimetlerdendir" ifadesi geçmemiştir.
Ebu Abdillah: "Adı
zikredilmeyen sahabi, Yesar b. Abdullah elCuheni'dir" dedi.
1189- Hişam b. Urve,
babasından bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Ümmü Hani'nin
yanına girdi ve: "Yanınızda koyun var mıdır?" diye sordu. Ümmü Hani:
"Yoktur, ey Allah'ın Resulü!" deyince: "O zaman koyun
edinin" veya: "edinin. Zira onda bereket vardır" buyurdu.'
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. İbn Mace 2/773 (2304).
1190- Amr b. el-As der
ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), bana haber gönderince yanına
gittim. Bana giysilerimi giymemi ve silahımı kuşanmamı emretti. Ben de öyle
yapıp tekrar yanına geldim. Allah Resulü '(Sallallahu aleyhi ve Sellem) abdest
alıyordu. Beni tepeden tırnağa kadar süzdükten sonra: "Ey Amr! Seni bir
askeri birliğin başında bir yere göndermek istiyorum. Senin için zenginlik
dilerim. Allah sana selamet versin. Hayırlı mallar elde etmeni dilerim"
buyurdu. Ben de: "Ey Allah'ın Resulü! Ben mala rağbet ederek müslüman olmadım.
Ben ancak İslam sevdası ve seninle birlikte olma sevdası ile müslüman
oldum" dediğimde: "Salih mal salih kimsenin elinde ne kadar
iyidir" buyurdu.
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Hakim (2/2), Ahmed, Müsned (4/197) ve İbn Hibban 268 (1089).
1191- Ata b. Yesar bildiriyor:
Ebu Said el-Hudri bereket hakkındaki hadisi zikrederek şöyle dedi:
"Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Şüphesiz ki bu mal yeşil ve
tatlı bir şeydir. Her kim onu hakkı ile alır da yerli yerince sarf ederse. o ne
616 nafakadır'' buyurdu."
Tahric: Ebu Abdillah
es-Susi, İshak b. Muhammed b. Yusuftur.
Buhari, Sahih'te rivayet
etti. - Buhari, cihad (3/13), zekat (2/127) ve Müslim 1/728, (122).
Hilal b. Ebi
Meymune'nin, Ata b. Yesar kanalıyla Ebu Said'den bildirdiğine göre Allah Resulü
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Her kim onu hakkı ile alırsa o mal
kendisine bereketli kılınır. Ondan yoksula, yetime ve yolcuya veren kimse ne
iyi mal sahibidir" buyurmuştur. - Buhari, cihad (3/13), zekat (2/127) ve
Müslim 1/728} 729 (123).
1192- Enes'in
bildirdiğine göre Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Malı.
akrabalarına yardımda bulunmak için, emanetini ödemek için ve insanlara muhtaç
olmamak için istemeyen kimsede bir hayır yoktur" buyurmuştur.
Şu'be'nin kitabında bunu
bu şekilde buldum.
Tahric: İsnadı zayıftır.
İbn Hibban, el-Mecruhin (2/174).
Bir başkası bunu
"Ebu'n-Nadr Haşim b. el-Kasım - Murecd b. Rad - Said - Katade - Enes"
kanalıyla aktarmıştır.
1193- Başka bir kanalla
yukarıdaki hadisin aynısı nakledilmiştir. Başka bir rivayette de:
"Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu" şeklinde
geçmektedir. Ancak ben bunu böyle aktarmaktan çekindim. Bu sözler, Said b.
el-Müseyyeb 'in sözlerinin aynısıdır.-.''
İsnadı zayıftır.
1194- Said b.
el-Müseyyeb der ki: "Malı, akrabalarına maddi yardımda bulunmak, emanetini
ödemek ve insanlara muhtaç olmamak için taleb etmeyen kimsede bir hayır
yoktur."
Tahric: İsnadı zayıftır.
Ebu Nuaym, Hilye (2/173).
1195- Yahya b. Said
bildiriyor:, Said b. el-Müseyyeb vefat edeceği zaman dinarlar bıraktı ve:
"Allahım! Bunları sadece şerefimi ve dinimi korumak için biriktirdiğimi
biliyorsun" dedi.
Veki'nin Süfyan'dan olan
rivayetinde: "Namusumu korumak için" ibaresi geçmiştir.
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Ebu Nuaym, Hilye (2/173).
1196- Ebu Bekr es-Sıddik
der ki: "Dinin, ölümden sonrası için, dirhemin maişetin içindir. Dirhemsiz
bir işte de bir hayır yoktur.''
1197- Halid b. Eslem der
ki: Abdullah b. Ömer ile birlikte (Medine dışına) çıkmıştık. Bir bedevi:
"Yüce Allah: ''Altın ve gümüşü biriktirıp gizleyerek onları Allah yolunda
harcamayanları elem dolu, bir azap la müjdele''[Tevbe 34] buyurmaktadır"
dedi. Bunun üzerine İbn Ömer: "Onları biriktirip zekatını vermeyen kişinin
vay haline. (İhtiyaçtan fazlasını) biriktirme zekatın farz kılınmasından
önceydi. Zekat hükmü nazil olunca Yüce Allah zekatı malın temizleyicisi
kıldı" dedi. Sonra bana doğru dönüp: "Sayısını bildikten sonra Uhud
dağı kadar altınım olsa bir endişe duymam. Zira zekatını verir ve onu Allah'a itaat
yolunda kullanırım" dedi.
Buhari bunu Sahih'te
aktarmış ve rivayetinde: "Ahmed b. Şebib şöyle dedi" ibaresi
geçmiştir.- Buhari, zekat (2/111).
1198- Ubeydullah, Ömer
veya bir başkasından nakilie şu sözü aktarmıştır: "Ölümün bana Allah
yolunda cihad ederken gelmesinden sonra en fazla bineğimin üzerinde Allah'ın
lütfundan rızık ararken gelmesini isterim" dedi.
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Ancak Hakim'in hocasının biyografisini bir yerde görmedim.
Bir başkası bunu şüphe etmeksizin
Hz. Ömer'den zikretmiş ve rivayetinde: "Sonra: ''Yeryüzünde gezip Allah'ın
lütfunu arayan başka kimseler ve Allah yolunda savaşan daha başka insanlar
olacağını bitmiştir''[Müzzemmil 20] ayetini okudu" ziyadesinde
bulunmuştur.
1199- Abdullah b. Mes'ud
der ki: "Kendisinden başka ilah olmayana yemin olsun ki kul İslam üzere
sabahlayıp İslam üzere akşamladığı müddetçe kendisine gelen hiçbir dünyalık ona
bir zarar vermez."
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. İbn Ebi Şeybe, Musannef (13/291), Ahmed, Zühd (sh. 159) ve
Hennad, Zühd 1/328 (598).
1200- Hişam b. Urve'nin,
babasından bildirdiğine göre Sa'd b. Ubade: "Allahım! Bana bir iş bağışla.
İşle amel, amelle de mal bağışla. Allahım! Az bana yaramaz, ben de ona
yaramam" diye dua ederdi. Bir münadi bir kule üzerinden: "İçyağı ve
et isteyen kimse Sa'd'ın yanına gitsin" diye seslenirdi.
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Hakim, Müstedrek (3/253) ve İbn Sa'd, Tabakat (3/613, 614).
1201 - Musa b. Mukrem
der ki: Bir adam Hasan( -ı Basri)'ye: "Ey Ebu Said! Ben mushafımı açıp
akşama kadar okumaktayım bu 'hususta ne dersin?" diye sorunca, Hasan:
"Sabah ve akşam vakitleri oku. Gününün diğer kısmında ise mesleğinle ve
sana uygun şeylerle uğraş" dedi.
İsnadı zayıftır.
1202- Eyyub es-Sahtiyani
der ki: Ebu Kılabe bana: "Ticaretine devam etmeye bak. çünkü onda
insanlara muhtaç olmama ve dinde dirlik vardır" dedi.
Tahric: İsnadı zayıftır.
Ebu Nuaym, Hilye (2/286).
1203- Eyyub der ki: Ebu
Kıhıbe bana: "Ticaretine devam et ve bil ki başkasına muhtaç olmamak
kişiyi günahlardan korur" şeklinde bir mektup yazdı.
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Abdürrezzak, Musannef (11/465).
1204- Eyyub es-Sahtiyani
der ki: Ebu Kılabe bana şöyle dedi: "Şu üç hasleti benden iyi ezberle.
Sultanın kapılarına gitmekten (bir şey istemekten) sakın. Nefislerinin hevasına
uyan kişilerin meclislerinden bulunmaktan sakın. Ticaretine devam et. Şüphesiz
ki zenginlik afiyettedir.''
İsnadı zayıftır.
1205- Süfyan bildiriyor:
Eyyub: "Eğer ailemin bir bağ sebzeye İhtiyaçlarının olduğunu bilsem burada
sizinle oturmazdım (ve gidip bu ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırdım)"
dedi. Sonra Ebu Kılabe'nin: "Ticaretine devam et. Şüphesiz ki zenginlik
afiyettedir" dediğini söyledi.
Tahric: İsnadı sahihtir.
Fesevi, el-Ma'rife (2/236) ve Ebu Nuaym, Hilye (3/10).
1206- Süfyan der ki:
İbnu'l-A'ribi'ye: "Dirhemleri sever misin?" diye sorulunca:
"Onlar bana fayda sağlar ve (günahlardan) korur" karşılığını verdi.
1207- Ahmed b. Muhammed
el-Berrasi der ki: Babam vefat ettiği zaman Bişr b. el-Haris yanıma gelip:
"Evladım! Annene iyi davran ve ona karşı asi olma. Ticaretine devam etmeye
bak ve bu nasihatimi kabul et" dedi. Ben de: "Kabul ettim"
dedim. Bişr kalktığı zaman bir adam kalkıp: "Ey Ebu Nasr! Vallahi ben seni
seviyorum" dedi. Bunun üzerine Bişr: "Ey sen! Ben akraban ve komşun
olmadığım halde beni nasıl sevmeyesin ki!" karşılığını verdi.
Tahric: Hatib, Tarihu
Bağdad (5/3).
1208- Ali b. Fudayl der
ki: Babamın, İbnu'l-Mübarek'e: "Bana zahid olmamı ve azla yetinmemi
söylüyorsun. Oysa senin Horasan'dan ticaret eşyalarıyla Mekke topraklarına
geldiğini görmekteyiz. Sen bize bunun tersini söylerken bu nasıl
olmaktadır?" dediğini işittim. Bunun üzerine İbnu'l-Mübarek: "Ey Ebu
Ali! Bunu yüzümü, şerefimi korumak ve bununla Rabbimin itaatinde güçlü olmam
için yapıyorum. Allah'ın bir hakkını gördüğüm zaman mutlaka onu yapmak için
koşuyorum" karşılığını verince, Fudayl: "Ey İbnu'l-Mübarek! Eğer bunu
yapabiliyorsan ne güzel" dedi.
Tahric: Hatib, Tarihu
Bağdad (10/160).
1209- İbn Ebi Rizme der
ki: Abdullah (b. el-Mübarek)'e: "Bir adam: ''Eğer insanlar kulluk
etseydiler Allah onlara rızıklarını verirdi'' demekte" denilince, Abdullah
şu karşılığı verdi: "O, bu durumu bilmemektedir. Allah insanları maişet
ile sınamakta ve: ''Yeryüzünde gezip Allah'ın lütfunu arayan başka kimseler ve
Allah yolunda savaşan daha başka insanlar olacağını bilmiştir''[Müzzemmil 20]
buyurmaktadır. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) zamanında malları çok
olan bir topluluk vardı. Ebu Eyyub'un da filan ve filan bahçeleri vardı.
Muhacirlerden ve Ensar'dan başka kimselerin ise fazla bir şeyleri yoktu. Ancak
Allah Resülü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onları sıkıştırmaz, sadece bir
günlük yemeklerini kaldırmalarını ve kalanını tasadduk etmelerini emretmezdi.
Ancak onlara yüksek mertebelerden ve faziletli şeylerden haber verirdi.
1210- Abdullah b.
Mübarek der ki: "Kişinin yükümlü olduğu kişilerin maişeti için
uğraşmasından daha faziletli bir şey yoktur. Hatta Allah yolunda cihad bile.''
Ravileri güvenilirdir.
1211- Süfyan es-Sevri
der ki: "Eğer nafile ibadet edeceksen önce evde buğday var mı yok mu ona
bak. Eğer varsa ibadet et. Aksi takdirde önce buğdayı kazanmaya bak, sonra da
ibadet et.''
Tahric: İsnadı zayıftır.
Ebu Nuaym, Hilye (7/17, ıs).
1212- İbrahim el-Havvas
der ki: "Tevekkülün adabı üçtür. Kafileye azıkla katılmak, gemiye azıkla
binmek ve evinde yiyecek olması halinde mecliste oturmaktır."
1213- Ebu Ali Muhammed
b. Ahmed der ki: Cüneyd(-i Bağdadi): "Tevekkül, kazanmak veya kazanmayı
terk etmek değildir. Tevekkül, gönülde olan bir şeydir" dedi.
Bir başkasının
bildirdiğine göre Cüneyd: "Allah'ın vaad ettiklerine karşı kalbin tam
anlamıyla (inanıp) sükun bulmasıdır" demiştir.
Beyhaki der ki: Bu sebeple
tevekkülün geçerli olması için kişinin kazanç peşinde koşarken rızık
endişesinde olmaması gerekir. Kendisi çalışırken gönlünün daima Allah'a
tevekkülle bağlı olması gerekir. Birisi bununla ilgili olarak şöyle der:
"Zahirde kazanmaya çalış, batında ise tevekkül et." Kişi böyle
yapınca kazanmasına rağmen kazancına değil, hakkıyla Allah'a güvenir.
1214- Muhammed b. Yahya
el-Ezdi der ki: Abdullah b. Davud elHureybi'ye tevekkül hakkında sorulunca,
onun: "Gördüğüm kadarıyla tevekkül Allah hakkında hüsnü zanda
bulunmaktır" dediğini işittim.
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. İbn Ebi'd-Dünya, et-Tevekkül sh. 10 (31).
1215- Şekik b. İbrahim
der ki: "Tevekkül, Allah'ın vaad ettiklerine karşı kalbin tam anlamıyla
(inanıp) mutmain olmasıdır."
Tahric: es-Sülemi,
Tababit (63).
1216- Muhammed b. Ebi
Abdan der ki: Hatim el-Esam'ma: "(Allah'a)
tevekkülü ne üzere bina
ettin?" denilince: "Dört şey üzere bina ettim. Rızkımı benden başka
hiç kimsenin yiyemeyeceğine inandım ve bu konuyu önemsemez oldum. Amelimi benden
başka hiç kimsenin yapamayacağını bildim ve şimdi onunla meşgulüm. Ölümün bana
ansızın geleceğini bildim. Onun için ben ondan önce gidiyorum (onun için
hazırlık yapıyorum). Nerede olursam olayım Allah'ın gözünden uzak olamadığıma
inandım ve ondan hep haya etmekteyim" karşılığını verdi.
Tahric: İsnadı zayıftır.
Ebu Nuaym, Hilye (8/73).
1217- Abbad b. Mansur
der ki: Hasan(-ı Basri)'ye tevekkül hakkında sorulunca: "(Tevekkül)
Allah'a (kayıtsız şartsız teslim olup' kaderine) razı olmaktır" karşılığını
verdi.
Tahric: İsnadında
tanımadığım ravi vardır. İbn Eb Dünya, Tevekkül (8/18).
1218- Sehl b. Abdillah
der ki: ''Allah'ı hakkıyla tanımak, O'na karşı tevazu sahibi olmaktır. Hakkıyla
tevazu sahibi olmak ise (Allah'a kayıtsız şartsız teslim olup kaderine) razı
olmaktır.''
1219- Ali b. Muhammed
er-Razi der ki: Ebu Osman öğüt verirken: "Ey Allah'ın kulu! Kalbini ne ile
yorarsın? Kardeşlerinle ne hakkında tartışırsın? Liderlik elde etmek için
dostlarına düşmanlık edersin. Senden yukarıda olanları kıskanarak iyiliklerini
yok edersin. Sanki dilediğini aziz, dilediğini zelil edeceğini, dilediğine mülk
verip dilediğinden de bu mülkü çekip alacağını haber verene inanmamış gibisin.
Eğer tacir, kar arayan veya çiftçi isen ilmini dışında kullan. Güzel bir
şekilde iste ve bütün haram ve şüpheli olan şeyleri bırak. Hiçbir nefis
(kendisine takdir edilmiş olan) rızkı, izzeti ve liderliği eksiksiz elde
etmedikçe ölmez. Kul, ölümden kaçar gibi rızkından kaçsa bile o rızık ona
yetişir. Yakin bir imana sahiP olanları bu yakinleri dünyadaki nasiplerini tam
istemelerine engel değildir. Azla yetinmek, kişinin fazla istemediğine delalet
eder. Çok mala karşı zahid olmak Alemlerin rabbinin Peygamber'inin ve Ashabının
yolundan gitmek demektir. Çünkü onlar, tevekkül edenlerin imamlarıdır. Zühd,
belirttiğimiz gibi kişinin elindekiyle yetinmesi ve kendisinin olmayan şeyden
ümidini kesmesidir. Bil ki, senin için takdir edilen seni atlayıp (başkalarına)
gitmez. Hakkında yazılmamış olan şey de başına gelmez. Yakin'i, kişinin azığını
ve yetecek kadar rızkı aramasına engel olduğunu iddia eden bu konuda cahillik
etmiş ve selef-i salihinin sünnetine muhalefet etmiş demektir. Daha önce de
geçtiği gibi peygamberler ve onlara tabi olanlar hakkıyla tevekkül etmişlerdi
(ancak rızıklarını aramışlardı). Bunlara muhalefet etmek hakka muhalefet etmek
demektir. Bunlara muvafakat etmekte hakka muvafakat etmek demektir. Allah
dilediğini doğru yola iletir."
1220- Ebu Osman Said b. İsmail
der ki: Yüce Allah: ''Vekil olarak Allah yeter"[Nisa 82] buyurmaktadır. Yine: "Benden başkasını
vekil edinmeyin"[İsra 2] buyurmaktadır. Allah vekil olarak yeter. çünkü
Allah her şeyi bilen ve her şeye gücü yetendir.. Her şeyi koruması altına alan,
aziz ve hakim olandır. Allah müstağnidir, övülmeğe layık olandır. Allah'a
tevekkül eden onunla yeterlilik bulandır. çünkü Allah kuluna yeter, Allah'ın
kuluna yetmesi için kimseye ihtiyacı yoktur. Allah'a tevekkül eden de, Allah'ı
kendisine yeteceğini bildiği için, bütün mahlukattan müstağni olur ve onlara
ihtiyaç hissetmez." Said bu konuda başka şeyler de söyledikten sonra:
"Allah'a tevekkül, Onunla yetinmek ve sadece ona güvenmektir" dedi.
1221- Ebu Abdullah
el-Hafız bildiriyor: Ebu'l-Hasan Ali b. Ahmed elBuşenci'ye tevekkül hakkında
sorulunca: "(Allah'ın güç ve kuvvetine dayanıp) Kendi gücün ve kuvvetinle,
senin gibi olanların güç ve kuvvetinden uzak olmandır" karşılığını verdi.
1222- el-Kettani der ki:
"Tevekkülün aslı ilme ittiba etmek, hakikati ise yakin ile amel
etmektir."
1223- İbrahim el-Havvas
der ki: "Tevekkül, Allah'tan sebepleri istemektir."
1224- Üstat Ebu Sehl
Muhammed b. Süleyman der ki: "Tevekkül etmek demek kalbinle fayda ve zarar
veren kişinin Allah'tan başkası olmadığını hatırlamandır. Başına gelecek her
şey(d)e (Allah'a) teslim olman ve kalbinin Ondan rahatsız olmamasıdır. Tevekkül
demek insanlara karşı tamahkar olmayı kesip onlardan yardım taleb etmeyi terk
etmektir. Tevekkül, her şeye bunların geçici ve noksan olduğu düşüncesiyle
bakıp, hiçbir zaman noksan olmayana dönmektir."
1225- Cüneyd b. Muhammed
der ki: Üç çeşit fakir vardır. Bunlardan biri kimseden istemeyen ve
verildiğinde verileni kabul etmeyendir. Bu, ruhanilerdendir. Biri kimseden bir
şey istemeyen ve verileni alandır. Bu da, mukarreb kimselerdendir. Biri de
isteyendir ki istemesinin kefareti sadaka vermesidir.
Faris der ki: İstemenin
şartı, isteyenin, istediği şeyi verenin bizzat istediği kişinin olmadığına onun
sadece bir vasıta olduğuna, asıl verenin Allah olduğuna inanması, bu rızkı
kendisine emredilen yerden istediğini, verenin Allah, kulun sebep, Allah'ın ise
müsebbib olduğuna inanmasıdır. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Eğer Allah'a hakkıyla tevekkül ederseniz .... " hadisi buna işaret
etmektedir. Resulullah'ın böyle buyurması tevekkül edenin ihtiyaç duyduğu şeyi
elde etmek için hareket etmesine engel değildir. Bunun için çalışan da daha
önce de belirtildiği gibi, kuşun hareket edip rızkım araması gibi çalışması,
ancak müsebbibin Allah olduğunu bilmesi gerekir.
Beyhaki der ki: Bu yolu
takib eden Allah'ın izniyle kazanıp, çalışmasını maişetini kazanmaya sebep
kıldığını, onu bu işe yönlendirdiğini, yardım ettiğini ve faydalandırdığını
bilir ve Ona şükreder. Kim dünyalığa karşı zahid olur da ahirete rağbet eder,
asgari varlıkla yetinip fazlasını tasadduk ederse veya asgari ihtiyacını
kazanmak için çalışıp diğer zamanını ibadete ayırırsa, Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabından olan kurralar (Kur'an hafızları) gibi
yapmış olur.
1226- Reca b. Ebi Seleme
der ki: Hassan b, Ebi Sinan'a: "İçinden muhtaç
olduğunu geçirmiyor
musun?" dediğimde şöyle cevap verdi: "Evet, ona: ''Ey nefis! Eğer
öyle olursa kazmayı alır ve işçilerle birlikte otururum. Bir veya iki diınık
kazanırım ve onunla yaşar gidersin'' dediğimde sakinleşir" cevabını verdi.
İbn Şevzeb der ki:
Hassan b. Ebi Sinan, Basra tüccarlarından bir tacir idi. Basra'da onun bir
ortağı vardı. Oysa kendisi Ehvaz denilen yerde ikamet eder; Basra'daki ortağına
mallar gönderirdi. Her sene başında bir araya gelir hesaplaşırlar ve karı
paylaşırlardı. Yaptığı kardan erzağını alır ve kalanını tasadduk ederdi. Ortağı
ise evler yapıp araziler satın almaktaydı. Bir gün Hassan, Basra'dan döndü ve
dağıtmak istediğini dağıttı. Sonra kendisine durumları daha önce belli olmayan
muhtaç bir ev ahalisi zikredilince: "Daha önce haber verseydiniz olmaz
mıydı?" dedi ve üç yüz dirhem ödünç alarak o muhtaç aileye gönderdi.
Tahric: İsnadının bir
zararı yoktur. Fesevi, el-Ma'rife (2/68, 69) ve Ebu Nuaym, Hilye (3/117).
1227- Ahmed b. Ziyad der
ki: "Esved b. Salim simsarlık eder ve yarım danık kazandığı zaman
kalkıpgiderdi."
1228- Müslim bildiriyor:
Mesruk: {'Kim Allah'a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu
açar"[Talak 2] buyruğunu açıklarken: "Çıkış yolu, kişinin, rızkım
Allah'ın vereceğini, verenin de vermeyenin de Allah olduğunu bilmesidir"
dedi. ''Kim Allah'a tevekkül ederse, o kendisine yeter''[Talak 3] buyruğu
hakkında da: "Allah, kendisine tevekkül eden her kişinin hacetini giderir
manasında değildir. Ancak Allah, kendisine tevekkül eden kişinin günahlarım
bağışlar ve sevabını çoğaltır" dedi. ''Şüphesiz Allah, emrini yerine
getirendir"[Talak 3] buyruğu hakkında: "Allah tevekkül edene de,
etmeyene de emrini yerine getirendir" dedi. ''Allah her şeye bir ölçü
koymuştur''[Talak 3] buyruğu hakkında ise: "Burada kendisine varılan son
kastedilmektedir" dedi.
Ravileri güvenilirdir.
1229- Ebu's-Sahba (Sıla
b. Eşyem) der ki: "Ben bütün rızkımı istedim. Ancak (Allah) bana günlük
rızkımı verdi. Ben de bunun benim için daha hayırlı olduğunu bildim. Rızkı gün
be gün verilen kişi, bunun kendisi için daha hayırlı olduğunu bilmezse görüş
sahibi kişi değildir demektir."
Tahric: İsnadı zayıftır.
Beyhaki, Zühd (90), Ebu Nuaym, Hilye (2/241), Mübarek, Zühd 350 (986) ve Ahmed,
Zühd (sh. 208).
Halimi der ki: Meselenin
üçüncü bir boyutu vardır: Azimef sahibi olup sabredebilen ve aşırı duayı terk
eden, bir müddet sabretmesine rağmen sıkıntısı gitmeyince, sebeplere tekrar sarılmayan
ve sabrı tercih ettiği için pişman olmayan veya kendisini bu duruma düşürenin
sabrı olduğunu düşünmeyen için sabır daha faziletlidir. Azmi zayıf olan ve
sabrı az olan, başına gelenin sebeplere dört elle sarılmaması olduğunu
düşünenin tekrar sebeplere sarılması daha uygundur. Kişi bir müddet
sabrettikten sonra tekrar sebeplere sarılırsa, müsebbibi unutmaması ve nafile
oruç ve namazı çoğaltması gerekir. Marifet ehlinin çoğu bu görüştedir.
1230- Abdullah b. Ali b.
Yahya es-Serrac der ki: Basra'da İbn Salim'e, benim önümde: "Biz
kazanmakla mı yoksa tevekkül etmekle mi mükellefız?" diye soruldu. Bunun
üzerine o şu karşılığı verdi: "Tevekkül Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) hali, kazanç sağlamak ise sünnetidir. Onlar zayıf düşüp tevekkülden
geri kalınca kazancı onlara sünnet kıldı. Eğer öyle olmasaydı helak
olurlardı."
1231 - Sehl b. Abdullah
der ki: "Kim kazanmanın gerektiğini reddedip kötülerse Sünneti reddetmiş
olur. Kim de tevekkülü reddedip kötülerse imanı reddetmiş olur."
Tahric: Ebu Nuaym, Hilye
(10/195).
1232- İbrahim el-Havvas
der ki: "Sufi kişinin ihtiyaç sahibi olduğu halde oturması yersizdir.
İhtiyaç sahibi olmaması bunun dışındadır. Eğer ihtiyacı varsa ve bu ihtiyacını
gideren yoksa kendisi için çalışıp kazanması oturmasından daha evladır."
1233- Ebu Osman
el-Haımat der ki: Bir adamın Zün-Nun'a: "Ey Ebu'l-Fayd! Tevekkül
nedir?" diye sorduğunu işittim. Zün-Nun: "(Allah'tan başka) sahipleri
terk etmek ve sebepleri kesmektir" karşılığını verdi. Adam: "Tevekkül
edenlerin bir özelliğini daha söyle" deyince, Zün-Nun şöyle karşılık
verdi: "Nefsi ubudiyete atıp rububiyetten çıkarmaktır."
Tahric: Kuşeyri, Risale
(1/420) ve Ebu Nuaym, Hilye (9/380).
Yine Zün-Nun'un şöyle
dediğini işittim: "Üç şey tevekkülün göstergelerindendir. Bunlar dünyalığı
bırakmak, zorbalara yağ çekmeyi terk etmek ve doğru olmaktır. Üç şey de Allah'a
güvenmenin göstergelerindendir. Bunlar da: Var olanda cömert olmak, olmayanı
istemeyi bırakmak ve kullarını çok sevenin fazlına yönelmektir. Üç şey de sadece
Allah ile yetinmenin göstergelerindendir: Fakir ve zelil olanlara karşı
mütevazi olmak, zenginleri yüceItmeyi bırakmak ve mütekebbir olan dünyanın
oğullarıyla birlikte olmayı terk etmek."
1234- Ebu Yakub en-Nehrecuri
der ki: Esas tevekkül Rahman'ın dostu Hz. İbrahim'in, Cibril'e: "Sana bir
ihtiyacım yoktur" dediği an içine düşen tevekküldür. çünkü nefsi Allah
için yok olmuş ve Allah'tan başka kimseyi (yardımcı olarak) görmüyordu. çünkü
vasıtasız bir şekilde Allah'la Allah'a gitmekteydi. Bu da tevhidin
alametlerinden olup Yüce Allah'ın, peygamberi İbrahim'e kudretini
göstermesidir.
Tahric: Kuşeyri, Risale
(1/420).
1235- Aynı isnad ile
en-Nehrecuri der ki: "Tevekkül iki halde sahihtir. Birincisi; sebepleri
Allah'a bırakmak ve bunun neticesinde sebepler elde edilemeyince sabretmektir.
İkincisi ise sükunet elde edinceye kadar Allah'a yönelip Ondan sükun
istemektir."
1236- Ebu Yakub
en-Nehrecuri der ki: "Tevekkülün en alt derecesi ihtiyarı terk etmektir.
Allah'a ancak veli, günahlardan korunan ve Allah'ın emirlerini hakkıyla yerine
getirenler hakkıyla tevekkül ederler. Tevekkül ehline karşı çıkmayınız. çünkü
onlar, Allah'ın seçilmiş hak kullarıdır. Onlar Allah'ın misafiri olmak
istediler, Allah onları kabul etti. Onun huzurunda konakladılar (boyun eğdiler)
Allah onların kulluğunu güzelleştirdi. Ona tevekkül ettiler, Allah onları
müstağni kıldı (başkasına muhtaç bırakmadı). Onlar fakirken bile zengin,
başkaları ise zenginken bile fakirdir. Allah'a tevekkülü inkar edenin ilminin
az olduğuna hükmedilir."
1237- Musa b. İsa der
ki: Huzeyfe el-Mar'aşi, Süleyman el-Havvas ve Yusuf b. Esbat bir araya gelince
fakirlik ve zenginlikten bahsettiler. Ancak Süleyman susmuştu. Biri:
"Zenginlik kişinin barınabileceği bir evi, giyinecek giysisi ve maişeti
için yetecek kadar dünya malı olmasıdır" dedi. Diğeri ise: "Zenginlik
kişinin insanlara ihtiyacı olmamasıdır" dedi. Süleyman'a: "Ey Ebu
Eyyub! Sen ne dersin?" diye sorulunca Süleyman ağladı ve şöyle dedi:
"Ben bütün zenginliğin tevekkülde, bütün kötülüklerin de ümidi kesmekte
olduğu görüşündeyim. Hakiki zenginlik, kişinin kalbinin Allah'a karşı sükun
bulması, Onu tanımakla tevekkül sahibi olması ve verdiğine razı olmasıdır. Kişi
açlıktan iki büklüm olarak akşamlayıp sabahlasa bile gerçek zenginlik işte
budur." Bu sözlerinden dolayı oradakilerin hepsi ağlamıştı.
1238- Şakik el-Belhi der
ki: Herkesin bir makamı vardır: Malına güvenen, kendine güvenen, diline
güvenen, kılıcına güvenen, makamına güvenen ve Allah'a güvenen. Allah'a güvenen
rahatlığı bulur, Allah onu över ve derecesini yükseltir. Allah: "Ölümsüz,
diri olan Allah'a güven"[Furkan 58] buyurmuştur. Başkasında rahatlığı
arayanın kısa sürede rahatlığı biter ve bedbaht olur.
1239- Ebu Abdirrahman
es-Sülemi der ki: Ebu Sehl Muhammed b. Süleyman'a, Resulullah'ın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) Hz. Ebu Bekr'e: "Kendin için ne bıraktın?" diye
sorması ve Ebu Bekr'in: "Allah ve Resul'ünü bıraktım" cevabını
vermesi sorulunca şöyle cevap verdi: "Bu, tamamıyla Allah'a teslim olmak
Resulullah'ı da (Sallallahu aleyhi ve Sellem) müsebbibe (Allah'a) sebep
olduğuna iman etmektir. Tevekkül edenin tevekkülü kemale erince, artık dilerse
sebebi, dilerse müsebbibi açıklar. çünkü bu kişi artık sebebin de müsebbibe
bağlı olduğunu bilmiş olur.
1240- Ebu Hazım der ki:
Dünyayı iki türlü buldum. Biri benim, diğeri de başkasının. Benim olanı,
göklerde ve yerdeki her yolu deneyerek Zamanı gelmeden elde etmek istesem, elde
edemem. Başkasının olanı geçmişte elde edemedim. Şimdiden sonra neden
isteyeyim? Başkasının rızkının benden korunduğu gibi, benim de rızkım
başkasından korunur. Bunların hangisi için ömrümü tüketeyim."
Tahric: Yakub b. Süfyan,
el-Ma'rife (1/679, 680) ve Ebu Nuaym, Hilye (3/232).
Süfyan der ki: Ebu
Hazım'a: "Malın nedir?" diye somlunca: "En hayırlı varlığım
Allah'a güvenmem ve insanların elinde olandan ümidimi kesmemdir" cevabını
verdi.
İdarecilerden birisi Ebu
Hazım'a: "İhtiyacını bize ilet" deyince: "Heyhat! İhtiyacımı
vermesine engel olunamayacak olana arz ettim. Bana verdiğine kanaat ederim,
vermediğine de razı olurum" karşılığını verdi.
Tahric: Ebu Nuaym, Hilye
(3/237).
1241- Ubeydullah b.
Şumayt b. Aclan der ki: Babamın şöyle dediğini işittim: "Mümin nefsine
şöyle der: "Hayat üç gündür. Dün içindekiyle beraber geçip gitti. Yarına
ise belki yetişemezsin. Yarının ehlindensen, yarın rızkıyla beraber gelir.
Yarından önce bir gün ve gece vardır ve bunlarda birçok nefis ölür. Belki sen
de bu zamanda ölürsün. Her günün kendi derdi yeter."
1242- Hasan( -ı Basri)
der ki: "Ademoğlu! Bir yılın tasasını bir güne yükleme. Bir gününde
olanlar sana yeter. Eğer ömründen bir yıl daha varsa Allah sana onda rızkını
gönderir. Eğer ömrün yoksa, senin olmayan şeyi istediğini görüyorum."
1243- Ebu Ferve ez-Zilhid
der ki: Rüyamda -bir adam bana: "Tevekkül edenlerin rahat edenler olduğunu
bilmiyor musun?" deyince: "Allah sana merhamet etsin. Hangi
şeyden?" diye sordum. Adam: "Dünyanın derdinden ve yarın hesabın
zorluğundan" cevabını verdi. Vallahi bundan sonra rızkı aramakta ne acele
ettim, ne de yavaş davrandım. Allah hakkıyla tevekkül edenin derdine çare
gönderir ve rızkını verir. Yüce Allah bu konuda:
"Allah'agüvenen
kimseye O yeter"[Talak 3] buyurmuştur.
Tahric: İbn Ebi'd-Dünya,
Tevekkül lS (52).
1244- Amir b. Abdullah,
iki kuzenine şöyle dedi: "İşlerinizi Allah'a havale edin, rahat
edersiniz."
1245- Ukbe b. Ebi Zeyneb
der ki: Tevrat'ta şöyle yazılıdır: "Adem oğluna güvenme. Adem oğlunun bir
gücü yoktur. Sen Diri ve ölmeyecek olana güven."
Tahric: İbn Ebi Dünya,
Tevekkül 16 (S8).
1246- Salih b. Şuayb der
ki: Yüce Allah Hz. İsa'ya şöyle vahyetti: " Beni, kendi derdin gibi dert
edineceğin bir konuma yerleştir. Beni ahiretin için bir hazine kıL. Bana
nafilelerle yaklaş ki seni yaklaştırayıill. Bana tevekkül et ki sana kafi
geleyim. Benden başkasını dost edinme; yoksa seni yardımsız bırakırım.''
Tahric: İbn Ebi Dünya,
Tevekkül 10 (27).
1247- İbrahim b. Edhem:
"Allah ile arana başka bir nimet veren koyma. Sana Allah'tan başkasından
gelen nimeti bir ceza olarak kabul et" dedi.
Tahric: Ebu Nuaym, Hilye
(8/34).
1248- İbrahim b. Şeyban:
"Allah hakkında hüsnü zanna sahip olmak demek; Allah'tan başka her şeyden
ümidini kesmektir" dedi.
1249- Sehl b. Abdullah
et-Tüsted der ki: "Yüce Allah Hz. Peygamber'i gönderince dünyada yedi
sınıf insan vardı: Krallar, çiftçiler, hayvan sahipleri, tüccarlar, meslek
sahipleri, işçiler ve zayıf olan fakirler. Bunlardan hiç birine bulunduğu
durumdan başkasına geçmesi emredilmemişti. Ancak ilim, yakin ve içinde
bulundukları durumun her halinde tevekkül etmeleri emredilmişti. "
Sehl der ki: Akıllı
olanın şöyle demesi gerekir: "Sana ibadet etmem gerektiğini bildikten
sonra, senden başkasından bir şey istememem ve ummamam gerekir. Beni yaratıp
kulun yapmana rağmen, beni nefsimle baş başa veya işimi başkasına
bırakabileceğini düşünmemem gerekir."
Tahric: Hakim, Müstedrek
(3/16).
1250- Sehl b. Abdullah
et-Tüsteri der ki: "Tevekkül, kulun Allah'ın tasarrufuna teslim olmadır.
Tıpkı gassalın önünde olan ölü gibi. Gassal o ölüyü dilediği gibi
çevirir."
1251- Abdullah b. İdris
der ki: "Kişinin, gökler ve yerin sahibini bırakıp bir insana yönelerek
ondan istemesine şaşıyorum."
1252- Nehracuri der ki:
"Gerçekten tevekkül edenin halka ihtiyacı olmaz ve bulunduğu durumdan
şikayetçi olmaz, kendisine vermeyeni de kötülemez. çünkü vermenin ve vermemenin
Allah'tan olduğunu bilir."
1253- Ebu İshak
el-Hannat der ki: İbrahim el-Havvas'a tevekkül sorulunca bir müddet durduktan
sonra: "Veren, engel olanın kendisiyse, kim verir?" dedi.
1254- Ebu Ali er-Ruzbari
der ki: "Tevekkül üç derecedir: Birincisi verilince şükretmek verilmeyince
sabretmek. İkincisi, vermek ve vermemenin kişide aynı derecede olması. Üçüncüsü
ise şükürle beraber verilmemeyi, böyle uygun görüp verilmesinden daha çok
sevmek."
1255- Ebu'l-Hüseyn
en-Nuri der ki: "fakirin özelliği, olmayınca sakin olması, olduğu zaman da
infak edip başkasını kendine tercih etmesidir."
1256- Ebu Abdullah b.
el-Cela der ki: Zün-Nun'a: "Kul ne zaman işirıi Allah'a havale etmiş
sayılır?" diye sorunca şöyle cevap verdi: "Nefsinden ve
yaptıklarından ümidini kesince, bütün hallerinde Allah'a sığınınca ve Rabbinden
başkasıyla alakası olmayınca."
1257- Hasan b. Allevehy
der ki: Ebu Yezid (el-Bistami)'ye: "Kul ne zaman mütevekkil olur?"
diye sorulunca: "Kalbinin alakasını olan veya olmayan her şeyden
kesince" cevabını verdi.
1258- Muhammed b.
Abdullah b. Şazan der ki: Ebu Bekr el-Vasıti'ye tevekkülün ne olduğu sorulunca
şöyle cevap verdi: "Zorluklara sabır, sonra işini Allah'a havale etmek,
sonra teslim olmak, sonra razı olmak, sonra güvenmektir. Samimi olan tevekkül
ise Allah'a olan ihtiyacını samimi bir şekilde hissetmektir."
1259- Yahya b. Muaz der
ki: Nimet sahibinden başkasından nimet isteyen mahrum olur. Fazilet sahibi de
Allah'tır. Yüce Allah: "Allah insanlara bol nimet verir, fakat insanların
çoğu şükretmezler"[Bakara 243] buyurur.
1260- İbrahim el-Buka
der ki: Ma'ruf el-Kerhi'ye: "Bana tavsiyede bulun" deyince şöyle
karşılık verdi: "Allah'a tevekkül et. Sana öğreten ve şikayet makamın O
olsun. çünkü insanlar sana ne fayda, ne de zarar verebilirler."
Tahric: İbn Ebi'd-Dünya;
Tevekkül 12(3S), Sülemi, Tabakat (S7) ve Ebu Nuaym, Hilye (S/360).
1261- Bişr b. el-H aris
der ki: "Dünyayı isteyenden dünyayı istemeye utanmıyor musun? Dünyayı,
dünya elinde olandan iste."
1262- Said b. Cübeyr der
ki: "Allah'a tevekkül, imanın başıdır.''
Tahric: İsnadı
ceyyiddir. Hennad, Zühd 1/304 (534), İbn Ebi Şeybe, Musannef (10/353, 13/53S),
Ahmed, Zühd (sh. 19) ve Ebu Nuaym, Hilye (4/274,10/70).
1263- Hadiste zayıf olan
Ebu Bilal el-Eş'ari, "Kays b. er-Rabi - Ebu İshak - Said b. Cübeyr"
kanalıyla İbn Abbas'tan: "Allah'a tevekkül, imanın başıdır
(kökenidir)" sözünü rivayet etmiştir.
İsnadı zayıftır.
1264- Fudayl b. İyad:
"Tevekkül, ibadetin direğidir" demiştir.
1265- Amir b. Kays şöyle
derdi: "Allah'ın Kitab'ındaki şu üç ayet bütün mahlukata karşı bana yetti.
Birincisi: "Allah sana bir sıkıntı verirse, onu O'ndan başkası gideremez.
Sana bir iyilik dilerse O'nun nimetini engelleyecek yoktur''[Yunus 107] ayetidir. İkincisi: "Allah'ın insanlara
verdiği rahmeti önleyebilecek yoktur. O'nun önlediğini de ardından salıverecek
yoktur. O, güçlüdür, Hakim'dir''[Fatır 2] ayetidir. Üçüncüsü ise:
"Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı, yalnızca Allah'ın üzerinedir.
Allah o canlının durduğu yeri ve sonunda bırakılacağı mekanı bilir"[Hud 6]
ayetidir.
İsnadı zayıftır.
1266- Ebu Abdullah b.
Arefe en-Nahvi şu şiiri söyledi: ''Başkasına değil Allah'a rağbet et
Tek ve Samed olanın
garantisini görmedin mi? Bu mahlukata rızık veren Odur
Ruh ile cesedi
birbirinden ayırana kadar."
1267- Ebu Abdullah b.
Arefe en-Nahvi şu şiiri söyledi: ''Allah'ın bana verdiğine razı oldum
Ve işimi Beni yaratana
havale ettim
Allah geçmişte bana
ihsanda bulundu
inşallah gelecekte de
ihsanda bulunur."
1268- Ahmed b. Muhammed
b. Yezid kendisine ait şu beyti söyledi: "Allah'ın fazlından iste ve Ondan
sakın
Çünkü takva, en hayırlı
kazançtır
Allah sakınana
ihtiyacını verir
Ve hiç beklemediği
yerden rızıldandırır."
1269- Ebu Zer'in
bildirdiğine göre Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Öyle bir ayet biliyorum ki, insanlar onu tutsaydı hepsine yeterdi. Bu
ayet: ''Kim Allah'tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder. Ve ona
beklemediği yerden rızık verir''[Talak 2-3] ayetidir." Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bunu defalarca tekrar etti.
Tahric: İsnadında
kesiklik vardır. İbn Mace 7/1411 (4220).
1270- Asmaı der ki: Bir
bedevi, bir kardeşine nasihat edip şöyle dedi:
"Kardeşim! Sen
isteyen ve istenensin. Ondan kaçamayacağın ve senin ihtiyacını karşılayan zat
seni istemektedir. Kardeşim! Hırslı olmasına rağmen bir şeyelde edemeyen, zahid
olduğu (istemediği) halde rızıklandırılanları görmüyor musun?
Tahric: Bunun isnadı
zayıftır. Diğer isnadının ise ravileri güvenilirdir.
1271- Ebu'l-Kasım el-Kur
aşı der ki: Bir adam Benan el-Hammal'a gelip: "Benim için dua et. çünkü
maddi sıkıntı çekmekteyim. Vallahi bu gün, on dört yıldır yanımda olan bir
siniyi on bir dirheme sattım" dedi. Bunun üzerine Benan el-Hammal:
"Ey halk! Şu adamdan daha tuhafını gördünüz mü? Allah ona bu günün rızkını
on dört yıl önce vermiş, o hala fakirlikten şikayet ediyor. Git ve onu (satıp
aldığın parayı) ye" dedi.
1272- Ali b. Bekkar der
ki: Bir adam İbrahim b. Edhem'e çocuklarının çokluğundan şikayet edince,
İbrahim ona şöyle dedi: "Kardeşim! Evinde rızkı Allah'a ait olmayana bak
ve onu benim evime gönder."
1273- İbrahim b. Beşşar
der ki: Bir gece İbrahim b. Edhem'in yanında akşamladık ve yanımızda ne
yiyeceğimiz, ne de yiyecek alacak paramız vardı. İbrahim benim üzgün olduğumu
görünce şöyle dedi: "Ey İbrahim b. Beşşar! Allah'ın fakirlere verdiği
dünya ve ahiret nimetlerinden biri de onları zekattan, hacdan, sadakadan,
sıla-i rahimden hesaba çekmeyecek olmasıdır. Bunlardan hesaba çekilecek
olanlar, dünyada zengin olan ancak ahirette fakir, dünyada aziz, ahirette zelil
olanlardır. Bu sebeple tasalanma ve üzülme. Allah'ın sana göndereceği rızkın
garanti edilmiştir. ValIahi bizler zengin ve malikleriz. Biz dünyada rahat
etmeye önem veriyoruz. Ancak Allah'a itaat ettikten sonra nasıl sabahlayıp
akşamladığımıza önem vermemeliyiz." Sonra kalkıp namaza durdu, ben de
namaz kılmaya başladım. Fazla bir zaman geçmeden bir adam sekiz ekmek ve çok
miktarda hurmayla geldi ve önümüze koyup: "Allah size merhamet etsin.
Yiyiniz" dedi. İbrahim b. Edhem selam verdikten sonra bana: "Ye ey
üzgün" dedi. Bir dilenci girip: "Bize bir şeyler yedirin"
deyince, İbrahim b. Edhem üç ekmekle bir miktar hurmayı adama verdi. Bana da üç
ekmek verdi ve kendisi de iki ekmek yedi. Sonra: "Lütufkarlık ve ihsan, müminlerin
ahlakındandır" dedi.
1274- Ahmed b. Hadraveyh
der ki: Bir adam Hatim el-Esam'a: "Nereden yiyorsun?" diye sorunca,
Hatim: "Göklerin ve yerin hazineleri Allah'ındır. Fakat münafıklar (bu
gerçeği) anlamazlar"[Münafikun 7] ayetiyle cevap verdi.
1275- Süfyan es-Sevri der
ki: Vasıl el-Ahdab: "Ve semada sizin rızkınız ve vaad olunduğunuz şeyler
vardır"[Zariyat 22] ayetini okuyup: "Ben rızkımı yerde ararken onu
semada buluyorum. Vallahi onu hiçbir zaman yerde aramayacağım" dedi ve
KUfe'de bir harabeye girdi, ancak iki gün kendisine hiçbir yiyecek gelmedi.
Üçüncü gün olduğunda birden bir sepet yaş hurma gördü. Kendisinden daha fazla
hüsnü niyet sahibi olan kardeşi ise iki sepet yaş hurma gördü. Bu durumda devam
ede ede sonunda aralarını ölüm ayırdı.
İsnadı zayıftır.
1276- Abdulmelik b.
Kureyb el-Asmai anlatıyor: Bir keresinde Basra mescidinden dönüyordum. Devesi
üzerinde kılıcını kuşanmış, yayı elinde, kaba görünüşlü, eti kurumuş bir bedevi
ile karşılaştım. Bana yaklaştı, selam verdi ve: "Bu adam kimlerden?"
diye sordu. Ben: "Asma oğullarındanım" cevabını verince:
"el-Asmai dedikleri sen misin?" diye sordu. Ben: "Evet"
cevabını verince: "Nereden geliyorsun?" diye sordu. Ben: "İçinde
Rahman'ın kelamının okunduğu yerden geldim" cevabını verince: "Peki
Rahman'ın öyle insanların okuduğu bir kelamı var mı ki?" diye sordu. Ben:
"Evet" karşılığını verince: "Ondan bir şeyler oku" dedi.
Ben: "Devenden in" deyince, devesinden indi, ben de ona: ''Andolsun
tozutup savuranlara" buyruğundan itibaren: "Rızkınız ve vaad
olunduğunuz semadadır"[Zariyat 22] buyruğuna kadar okudum. Bedevi:
"Bu, Rahman'ın kelamı mı?" diye sorunca: "Muhammed'i (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) hak olarak gönderene yemin ederim ki evet, bu Allah'ın,
Peygamberi Muhammed'e indirdiği kelamıdır" dedim.
Bedevi: "Yeter"
deyip, devesine doğrulup gitti, devesini kesti, derisi ile beraber onu
parçaladı. Sonra: "Bunu dağıtmak üzere bana yardımcı ol" dedi ve onu
gelip gidene dağıttı. Sonra kılıcıyla okunu kırıp onları yükün altına
yerleştirdi ve: "Rızkınız ve vaad olunduğunuz semadadır''[Zariyat 22]
ayetini tekrar ederek çöle doğru gitti. Adam gözden kaybolunca kendi kendime
kızdım ve: "Ey Asmai! Otuz yıldır Kur'an'ı okudun ve bunun gibi ayetleri
defalarca gördün ancak onlara, Rahman'ın ne demek olduğunu bile bilmeyen şu bedevinin
dikkat ettiği kadar dikkat etmedin" dedim.
Daha sonra müminlerin
emiri Harun er-Reşid ile birlikte haccettim.
Tavaf esnasında cılız
bir sesin: "Gel ey Asmai, gel ey Asmai" dediğini duydum. Dönüp
baktığımda o bedeviyi gördüm. Oldukça zayıflamış, rengi sararmış, solmuştu.
Gelip bana selam verdi, elimi tuttu ve dedi ki: "Bana Rahman'ın daha önce
okuduğun sözlerini oku" dedi. Ben Zariyat Süresine başladım ve:
"Rızkınız ve vaad olunduğunuz semadadır''[Zariyat 22] ayetine gelince bedevi
çığlık atıp: "Rabbimizin bize vaad ettiğinin gerçek olduğunu gördük,
Rabbimizin bize vaad ettiğinin gerçek olduğunu gördük" dedi. Sonra:
"Ey Asmai! Rahman'ın bundan başka sözleri var mı?" diye sordu. Ben:
"Evet ey bedevi! Yüce Allah: ''İşte Rabbe, semaya ve yere andolsun ki;
şüphesiz o, mutlaka sizlerin konuştuğunuz şeyler kadar haktır''[Zariyat 23]
buyuruyor" dedim. Bedevi yine çığlık attı ve üç defa: "Sübhanallah! O
celil olan Allah'ı yemin edecek kadar kim kızdırdı? Onlar söylediği sözü tasdik
etmiyorlar mı ki sonunda yemin etmek zorunda kaldı" dedi. Sonra vefat
etti.
1277- Salim'in
bildirdiğine göre Hz. Danyal kuyuya atıldı ve üzerine yırtıcı hayvanlar
salındı. Hayvanlar onu yalayıp kendisine bakmaya başladılar. Bir elçi gelip:
"Ey Danyal!" deyince, Danyal: "Sen kimsin?" diye sordu.
Elçi: "Ben Rabbinin elçisiyim. Beni sana yemekle gönderdi" dedi.
Danyal: "Kendisini zikredeni unutmayan Allah'a hamd olsun" dedi.
Tahric: Beyhaki'nin
hocası Ebu İshak İbrahim b. Muhammed b. Ali b. Muaviye en-NisabUri'nin
biyografisini bir yerde görmedim.
1278- Ebu Hureyre der
ki: Bir adam ihtiyaç için dışarı çıkınca hanımı: "Allahım! Bize hamur
yoğurup ekmek pişireceğimiz rızık ver" diye dua etti. Adam gelip teknenin
hamur dolduğunu, tandırda ekmek ve yemek olduğunu değirmen taşında da un
olduğunu görünce: "Bu nereden geldi?" diye sordu. Hanımı:
"Allah'ın rızkından" cevabını verdi. Adam değirmenin etrafını
süpürünce Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Eğer değirmeni olduğu
gibi bıraksaydı kıyamet gününe kadar (değirmen) dönerdi -veya un
öğütürdü-" buyurdu.
Tahric: İsnadı
leyyindir. Beyhaki, Delail en-Nübüvve (6/105,106) ve Ahmed, Müsned (2/421).
Beyhaki der ki: Aynı
manada bir hadis bize Mukrı- Ebu Hureyre kanalıyla bildirildi ve Delail'de
geçmektedir.
1279- Asmai der ki:
Badiye'de bir barakada olan bir bedevi kadına rastladım ve: "Ey bedevi!
Burada sana kim yoldaşlık ediyor?" diye sordum. Kadın: "Ölülere
mezarda yoldaşlık eden" cevabını verince: "Nereden yiyorsun?"
diye sordum. Kadın: "Benden daha küçük oları zerreyi yediren bana da
yediriyor" cevabını verdi.
İsnadı zayıftır.
1280- Tevbe
el-Anberi'nin oğullarından olan Abdullah b. Mübeşşir der ki: Utbetu'l-Gulam
rabbinden dünya yurdunda kendisine bazı özellikler vermesi için dua etti.
Allah'tan, hüzünlü bir ses, devamlı gözyaşı ve yorulmadan elde edilecek yiyecek
istedi. Utbe, Kur'an okuyunca hem ağlar hem etrafındakileri ağlatırdı. Devamlı
da gözyaşı dökerdi. Evine döndüğü zaman da yemeğinin hazır olduğunu görür,
ancak bu yemeğin nereden geldiğini bilmezdi.
Tahric: İsnadında
tanımadığım bir ravi vardır. İbn Ebi Dünya, Mucabiye Davet (sh. 65).
1281- İbn Avn der ki:
Muhammed b. Sirin, Eyyub'e: "Evlenmeyecek misin?" diye sorardı. Eyyub
bana şikayette bulunup: "Evlenirsem onun nafakasını nereden temin
edeceğim?" dedi. Ben bu durumu İbn Sirin'in oğlu Abdullah'a anlatınca:
"Gökteki kuşa rızık veren onun rızkını verir" deyip parmağıyla işaret
etti. Eyyub evlendikten sonra sofrasında tavuk gördüm.
1282- Ebu'l-Kasım
Abdurrahman b. Muhammed el-Vaiz der ki: Ebu'lAbbas b. Ata'ya tevekkül sorulunca
-Ebu Abdullah'ın rivayetinde: "Abbas b. Ata'ya tevekkülü sordum"
şeklindedir- şöyle cevap verdi: "ihtiyacının giderilmesi için tevekkül
eden mütevekkil değildir."
1283- Ebu Hureyre'nin
bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanında bir sepet
hurma olan Bilal'ın yanına girdi ve ''Ey Bilal, bu nedir?'' dedi. Bilal:
''Biriktirdiğim hurmalardır'' deyince Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Ey
Bilal bunların senin için bir cehennem dumanı olmasından korkmuyor musun? Ey
Bilal infak et ve Arş'ın sahibinin sana az vereceğinden de korkma'' buyurdu.
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Taberani M.el-Kebir 1/341,342 (1024,1025); Beyhaki, delail
en-Nübüvve (1/347) ve Ebu Nuaym Hilye (280)
Ravh b. Ubade ona
muhalefet edip Hadisi Avf, Muhammed kanalıyla şu şekilde mürsel olarak
nakletmiştir: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Bilal'in yanına girince
yanında biriktirilmiş hurma gördü.
1284- Ravh b. Ubade aynı
rivayette bulunmuştur.
Ravileri güvenilirdir.
Mubarek b. Fadele,
''Yunus b. Ubeyd - Muhammed b. Sirin -
Ebu Hureyre kanalıyla mevsul olarak rivayet etti. - Taberani M.el-Kebir 1/342
(1026)
Bişr b. el-fadl ile
Yezid b. Zuray' ona muhalefet ederek Yunus'tan mürsel olarak naklettiler.
Tahric: Veki', Zühd
2/663 (377), Ahmed, Zühd (9) ve Taberanl, M. el-Kebir 1/340 (1020).
Bekkar b. Muhammed b.
Meymun, İbn Avn kanalıyla Muhammed'den, o da Ebu Hureyre'den mevsul (merm)
olarak naklettiler. Muaz b. Muaz ve Muhammed b. Ebi Adiyy ona muhalefet ederek
İbn Avn'dan mürsel olarak naklettiler.
1285- Enes'in
bildirdiğine göre Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) üç kuş hediye
edilince birini yemesi için hizmetçisine verdi. İkinci gün hizmetçi o kuşu
Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) getirince Hz. Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Yarın için bir şey saklamanı yasaklamadım mı? Allah
her günün rızkını gönderir" buyurdu.
İsnadı zayıftır.
1286- Enes b. Malik der
ki: Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) üç kuş hediye edilince, birisini
yedi, hizmetçi de ikisini saklayıp ikinci gün Resulullah'a (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) getirdi. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Yarın
için bir şey kaldırmanı yasaklamadım mı? Allah her günün rızkını gönderir"
buyurdu.
İsnadı zayıftır.
1287- Habbe b. Halid ve
Seva b. Halid şöyle dediler: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir şeyi
tamir ederken yanına girip yardım ettik. Bize şöyle buyurdu: "Başınız
hareket ettiği müddetçe Allah'ın rızkından ümidinizi kesmeyin. Çünkü insanı
kırmızı ve üstünde hiç bir giysi olmayarak annesi doğurur, sonra Allah ona
rızık verir. ''
Tahric: İsnadı zayıftır.
Buhari 120 (453).
1288- İbn Mes'üd'un
bildirdiğine göre Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"ihtiyacını insanlara arzedip onlardan çare bekleyenin dertleri asla
bitmez. Derdini Allah'a açanların ise ya çabuk gelen bir ecel veya ihtiyacının
çabuk giderilmesiyle Allah ihtiyaçlarını giderir. ''
Tahric: İki tarikinden
birinin ravileri güvenilirdir.
Şuayb'ın rivayetinde
ise: "Er ya da geç" ibaresi geçmiştir.
1289- İmran b, Husayn'ın
bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Her kim kendini Allah'a kulluğa ve O'nun yolunda hizmete adarsa, Allah o
kulunun her ihtiyacını karşılar ve onu hiç ummadığı yerlerden rızıklandırır.
Kim de tamamen dünyaya daralsa, Allah da onu dünyayla baş başa bırakır. "
İsnadı zayıftır.
1290- Bu hadis başka bir
kanalla da rivayet olunmuştur, Ancak burada: ''Her kim kendini Allah'a kulluğa
ve O'nun yolunda hizmete adarsa, Allah o kulunun her ihtiyacını karşLiar"
ibaresi geçmiştir,
İsnadı zayıftır.
1291- Ebu'l-Ala Yezid b.
Abdillah b. eş-Şıhhir der ki: Süleyın oğullarından Resulullah'ı (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) gören bir kişinin bildirdiğine göre Hz. Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Allah kulunu verdiği şeyle smar. Kim
Allah'ın verdiğine razı olursa Allah ona rızkını genişletir. Razı olmayanın
rızkma ise bereket verilmez. ''
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Ahmed, Müsned (5/24) ve Ebu Nuaym, Hilye (2/213).
1292- Ebu'l-Ala Yezid b.
Abdillah b. eş-Şıhhir der ki: Süleyın oğullarından Resulullah'ı (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) gören bir kişinin bildirdiğine göre Hz. Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Allah kulunu verdiği şeyle smar. Kim
Allah'ın verdiğine razı olursa Allah onun rızkma bereket verir ve genişletir.
Razı olmayanın rızkma ise ne bereket verir, ne de genişletir. ''
Tahric: İsnadı sahihtir.
Beyhaki 480 (1086).
1293- Said b.
el-Müseyyeb der ki: Selman ve Abdullah b. Selam karşılaşınca biri diğerine:
"Rabbine benden önce kavuşursan, Ondan nasıl muamele göreceğini bana
bildir" dedi. Diğeri: "Diriler ölülerle görüşür mü?" diye
sorunca ise birincisi şöyle karşılık verdi: "Evet. Müminlerin ruhu
cennettedir ve dilediği yere giderler." Biri diğerinden daha önce vefat
edince, diri olan onu rüyasında gördü ve sordu. Ölmüş olan: "Tevekkül et
ve müjdelen. Tevekkül gibisini görmedim" dedi.
Tahric: İsnadının bir
zararı yoktur. İbnu'l-Mübarek] Zühd 143 (428] 429), İbn Ebi Şeybe,
Musannef(13/331) ve Ebu Nuaym, Hilye (1/205).
1294- Cabir b.
Abdillah'ın bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) cüzamlı
bir kişinin elini tutup yemek çanağına götürerek: "Allah'ın adıyla, ona
güvenerek ve tevekkül ederek ye" buyurdu.
Tahric: İsnadı zayıftır.
Ebu Davud 4/239 (3925)] Tirmizi 4/266 (1817) ve İbn Mace (3542).
Beyhaki der ki Bu hadis,
cüzamlıdan kaçmakla ilgili hadisle ve Sakif heyetiyle gelen cüzamlıya geri
dönmesini emreden hadisle düşünüldüğünde, istenmeyen bir şeye sabretmenin ve
kadere rıza göstermenin gerekliliği ortaya çıkar. Başına bir şey gelmesinden
korkan ve ona sabredemeyeceğinden endişelenen kişiyle ilgili olan hadiste,
değişik yollarla istenmeyen şeylerden korunmanın caiz olduğunu göstermektedir.
Başarı Allah'tandır.
1295- Amr b. eş-Şerid,
babasından bildiriyor: Sakif heyetiyle beraber cüzamlı biri gelmişti.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu kişiye haber gönderip:
"Biatını kabul ettik, geri dön" buyurdu.
Ravileri güvenilirdir.
Müslim bu hadisi
Sahih'te Yahya b. Yahya kanalıyla rivayet etti. - Beyhaki, Sünen (7/218).
1296- Hişam b. Urve,
babasından bildiriyor: "Çocukluğumda bir gün Zübeyr'e gittiğimde yanında
alaca hastalığı olan biri vardı. Ben bu adama dokunmak isteyince Zübeyr, adama
dokunmamı istemediği için bana işarette bulunarak uzaklaşmamı söyledi."
İsnadı zayıftır.
1297- Ebu Hureyre der
ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yan yatmış duvarın yanından
geçerken hızlı yürümeye başlayınca oradakilerden biri: "Ey Allah'ın
Resulü! Bu duvardan korktun gibi" dedi. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi
ve Sellem): "Ani ölümden hoştanmam" buyurdu.
İbrahim b. el-Fadl bunu
rivayette tek kalmıştır ve zayıftır. Hadis, zayıf olan başka bir kanalla da
zikredilmiştir.
Tahric: İsnadı zayıftır.
İbn Hibban, el-Mecruhin (1/91), İbn Adiy, el-Kamil (1/232), Ukayli, edDuafa (1/61)
ve Ahmed, Müsned (2/256).
1298- Abdullah b. Amr b.
el-As der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yan yatmış duvarın
yanından geçerken hızlı yürümeye başlayınca Ben: "Ey Allah'ın Resulü!
Hızlı yürüdün" dedim. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Ani ölümden
korkarım" buyurdu.
İsnadı zayıftır.
Beyhaki der ki: Senedi
zayıftır. Ebu Ubeyd bunu kitabında aşağıda geçtiği şekliyle mürsel olarak
rivayet etti.
1299- Yahya b. Ebi Kesir
der ki: "Bana bildirildiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
yıkılmak. üzere olan bir şeyin veya korku veren bir dağın kenarından geçerken
hızlı yürürdü."
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Ancak mürsel bir hadistir.
1300- Ömer b. el-Hattab
der ki: Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurduğunu işittim:
"Gece okuduğu hizbi okuyamadan uyuyakalan kişi, bu hizbi sabah ve öğle
namazı arasında okursa, kendisine gece okumuş gibi sevap yazılır. ''
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Müslim 1/515 (142).
Hz. Ömer der ki: Bir
kadın Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gelerek: "Ey Allah'ın
Resulü! Biz şimdiki yurdumuza girip yerleştiğimiz zaman kalabalıktık, ancak.
bazılarımız öldü -veya sayıca azaldık- Malımız vardı ancak şu an muhtacız. Birbirimize
karşı iyi davranırdık, ancak. ahlakımız bozuldu (Ne yapmamızı emredersin)"
dedi. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem} ona: "Orayı
yerilmiş olarak bırak, daha güzel bir yerde ikamet et" buyurdu.
Beyhaki der ki: Bu kısmı
(ikinci paragrafı) önceki metne bitişik olarak buldum; ancak bu senetle olan
rivayet şekli hatalıdır. Öyle gözüküyor ki, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) kadına kötü zandan, konakladıkları yerde başlarına gelen musibetlerden
kurtulması için bu düşünceleri bırakmasını emretmiştir. Bu hadisi Sukeyn b.
Abdilazız, ibrahım el-Hecen kanalıyla Ebu'lAhvas'tan, o da ibn Mes'ud'dan
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sözü olarak rivayet etmiştir.
1301 - İbn Mes'ud der
ki: Bir topluluk Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gelip:
"Bir yerde ikamet
ettiğimizde maddi durumumuz iyiydi bozuldu. Sayımız çoktu azaldı" dediler.
Bunun üzerine Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Orayı yerilmiş
olarak bırakıp terk edin" buyurdu.
İsnadı zayıftır.
Beyhaki der ki: Bu
hadisi aynı zamanda ikrime b. Ammar, ishak b. Abdillah b. Ebi Talha kanalıyla
Enes b. Malik'ten aktarmıştır. Aynı manada bir hadisi Sünen kitabında
zikretmiştik.
1302- Ferve b. Museyk der
ki: Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey Allah'ın Resulü! Bizim
elimizde Ebyen denilen bir arazi var. Bu bizim çiftliğimizin ve ziraat
mahsullerimizin arazisidir ve bu arazide veba hastalığı vardır. veya buranın
vebası çok şiddetlidir. - (Ne yapmamı emredersin)? diye sordum. Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Orayı terket. Çünkü ölüm (böyle bulaşıcı
hastalıklara) yakın durmaktan ileri gelir" buyurdu.
Tahric: İsnadında meçhul
bir ravi vardır. Ebu Davud 4/238 (3923).
Kuteybı der ki:
"Karaf, veba olan yere yaklaşmak demektir."
Ebu Süleyman el-Hattabı
der ki: "Bu, salgın hastalık konusuna değil, tıp konusuna girer. Güzel
havanın olduğu yer beden sağlığı için önemlidir. Kötü hava ise bedene zararlı
ve hastalığa sebebiyet verir. Tabi ki bütün bunlar, ortağı olmayan ve güç ve
kuvvetin elinde bulunduğu Allah'ın izni ve dilemesiyle olur."
Cennet halkının
çoğunluğunun eblehler (Kalplerinde kötü düşünce olmayanlar) olduğuyla ilgili
rivayetler aşağıdadır.
1303- Cabir'in
bildirdiğine göre Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Cennet ahalisinin çoğunluğunu eblehler (içlerinde kötü düşünce
olmayanlar) oluşturmaktadır. ''
Hadis bu isnadla
münkerdir.
Tahric: İsnadı zayıftır.
İbn Adiy, el-Kamil (1/194).
1304- Enes'in
bildirdiğine göre Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Cennet ahalisinin çoğunluğunu eblehler (içlerinde kötü düşünce
olmayanlar) oluşturmaktadır.''
Tahric: İsnadı zayıftIL
İbn Adiy (3/1160), Bezzar, Keşful-Estar (ı/411) ve Tahavi, Müşkil el-Asar
(4/111).
1305- Enes'in
bildirdiğine göre Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Cennet halkının çoğunluğunu eblehler (içlerinde kötü düşünce olmayanlar)
oluşturmaktadır.''
İsnadı zayıftır.
1306- Sehl b. Abdillah'ın
öğrencisi Kasım b. el-Hasan b. Yezid'in bildirdiğine göre Sehl, "Cennet
ehlinin çoğunluğunu eblehler oluşturmaktadır" hadisiyle ilgili olarale
"Bunlar, kalpleri Allah'ı zikirle ile meşgul olanlardır" dedi.
1307- Abdullah b.
el-Velid, babasından bildiriyor: Evzai'ye ebleh sorulunca: "Kötülüğe karşı
kör gibi olan ve sadece hayrı gören kişidir" cevab ını verdi.
1308- Ebu Abdirrahman
es-Sülemı der ki: Ebu Osman'a: "Cennet ehlinin çoğunluğunu eblehler
oluşturmaktad,ır" hadisi sorulunca: "Dünyasına karşı saf, ahireti
için ise akıllıca davranandır" cevabını verdi.
1309- Abdullah b.
Cerad'ın bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurdu: "Aslı kör, gözleri görmeyen değil, basireti kör olandır.''
İsnadı zayıftır.
1310- Ali b. Ahmed b.
Selam el-Bağdadi der ki: Ebu Ubeyd b. Harbeveyh el-Kadi, Mansur b. İsmail
el-Fakih'ten bahsedip: "O kördür" dedi ve şu şiiri söyledi:
"Körlük görmemen değildir Asıl körlük görülmemendir Doğruyla yanlışı
ayırırken Hüküm verdiğin zaman."
Bir sonraki konu için aşağıdaki link’e
tıklayın:
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)’i Sevmek