ŞUABU’L-İMAN

12.ŞU’BE: ALLAH’TAN KORKMAK

 

ALLAH’TAN KORKMAK

 

Yüce Allah (zatından korkulması hakkında) şöyle buyurdu: "İşte o şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Şu halde, eğer iman etmiş kimseler iseniz onlardan korkmayın, benden korkun.''[Ali İmran 175] "Şu halde (Ey yahudiler ve hakimler!) İnsanlardan korkmayın, benden korkun.''[Maide 44] "Yalnızca benden korkun."[Bakara 40] Rabbini gönülden yalvararak ve korku ile yüksek olmayan bir sesle sabah akşam an.''[A'raf 205] Sonra meleklerin kendisinden olan korkusunu överek: "O'nun korkusundan titrerler,''[Enbiya 28] buyurdu. Aynı şekilde peygamberlerini ve evliyalarını överek: "Doğrusu onlar iyi işlerde yarışıyorlar, korkarak ve umarak Bize yalvarıyorlardı. Bize karşı gönülden saygı duyuyorlardı,''[Enbiya 90] ve "Onlar, Allah'ın riayet edilmesini emrettiği haklara riayet eden, Rablerine saygı besleyen ve kötü hesaptan korkanlardır"[Ra'd 21] buyurdu. Kafirleri kınayarak da: "'Ne oluyorsunuz ki Allah'a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz''[Nuh 13] buyurdu. Bu ayetin açıklamasında: "Burada: ''Ne oluyorsunuz ki Allah'ın azametinden korkmuyorsunuz?'' manası vardır" denilmiştir. Yüce Allah başka bir ayette de kafirleri kınayarak: "Bizimle karşılaşmayı ummayanlar: ''Bize ya melekler indirilmeli, ya da Rabbimizi görmeliyiz'' derler. And olsun ki kendi kendilerine büyüklenmişler, azgınlıkta pek ileri gitmişlerdir"[Furkan 21] buyurmuştur. Bu ayette de Allah'tan korkmayanların kastedildiği söylenmiştir.

 

Bütün bunlar Allah'tan korkmanın Allah'ın mülkünü, saltanatını ve yaratıkları hakkında dilediğini yapabileceğini kabul edip tam olarak itiraf ta bulunmak demektir. Bu konuda gafil davranmak kullukta gafil davranmak demektir. Her kölenin, efendisinin üzerinde tasarruf gücü olduğunu kabul ettiğini gösterebilmesi için efendisine karşı güçsüz olduğunu ve ondan korktuğunu göstermesi gerekir. Bu sebeple kul, acziyetini görmeli ve Allah'a karşı gelemeyeceğini bilmelidir.

 

Halşmş der ki: Korku birkaç çeşittir. Bunlardan biri; kulun nefsinin zelilliğini bilmesi, Allah ona bir zarar dokundurmak istediğinde buna engel olamayacağını bilmesidir. Bu, çocuğun anne babasından, halkın, adil de olsa idareciden, kölenin efendisinden korkmasına benzer. ikincisi şöyledir. Kulun, her zaman, Allah tarafından nefsiyle baş başa bırakılmasından ve ona yardım etmemesinden korkmasıdır. Bu, efendisi kendisine iyi davranan kölenin efendisinden korkmasına benzer. Köle, efendisinin iyiliklerini bilir ve onu sever, ancak onu gözünden düşmekten ve yapılan iyiliklerin kesilmesinden korkar. Kitab bütün bu konularda kulları uyarmıştır. Birinci korkuya: "Ne oluyorsunuz ki Allah'a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz''[Nuh 13] ayeti misal gösterilebilir. Bu ayetin açıklamasında: "Burada: ''Ne oluyorsunuz ki Allah'ın azametinden korkmuyorsunuz?'' manasındadır.

 

Beyhaki der ki: el-Kelbı bunu Ebu Salih kanalıyla ibn Abbas'tan aktarmış olduğu rivayette bu şeklide açıklamıştır.

 

 

 

716- Ali b. Ebi Talha bildiriyor: İbn Abbas: "Ne oluyorsunuz ki Allah'a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz"[Nuh 13] buyruğunu açıklarken: "Allah'ın azametinden çekinmiyorsunuz, manasındadır" dedi. "Oysa, sizi türlü merhalelerden geçirerek O yaratmıştır"[Nuh 14] ayeti hakkında ise: "(Sizleri) önce nutfe, sonra kan pıhtısı sonra da et parçası kıldı (ve bu şekilde aşama aşama şekilden şekle soktu)" dedi.

 

Tahric: İsnadında kopukluk vardır. İbn Cerir, Tefsir (29/94, 95).

 

 

 

717- Ebu'r-Rabi'nin bildirdiğine göre İbn Abbas: "Ne oluyorsunuz ki Allah'a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz''[Nuh 13] buyruğunu açıklarken: "Allah'ın büyüklük ve azametini tanımıyor ve bilmiyorsunuz, manasındadır" demiştir.

 

Tahric: İsnadında tanımadığım bir ravi vardır. Taberi, Tefsir (29/95)

 

Ahmed b. Necde der ki: Said'in, Cerir kanalıyla Mansur'dan bildirdiğine göre Mücahid: "Ne oluyorsunuz ki Allah'a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz''[Nuh 13] buyruğunu açıklarken: "(Sizleri) önce nutfe, sonra kan pıhtısı sonra da et parçası kıldı (ve bu şekilde aşama aşama şekilden şekle soktu)" demiştir.

 

 

 

718- Mansür'un bildirdiğine göre Mücahid: "Ne oluyorsunuz ki Allah'a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz"[Nuh 13] buyruğunu açıklarken: "Neden azametinden dolayı azabını umursamıyor ve ondan mükafat beklemiyorsunuz?" demiştir.

 

Tahric: Ravileri güvenilirdir. Taberani, Tefsir (29/59).

 

Miskin Ebu Fatıma der ki: Bir adam Mansür b. Zazan'a: Hasan(-ı Basri): "Ne oluyorsunuz ki Allah'a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz''[Nuh 13] buyruğu hakkında ne derdi?" diye sordu. Ben de onu işitmekteydim. Ebu Fatıma: "Hasan: ''Onun azametini bilmiyor ve nimetinden dolayı şükretmiyorsunuz manasındadır'' derdi" karşılığını verdi.

 

 

Halimi der ki: Efendinin kölesine: "Ne oluyor ki benim hükümranlığımdan ve gücümden korkmuyorsun?" demesi ile: "Neden nefsine kadrini bildirmiyor ve onu onun konumunda olanların menziline koymuyorsun?" demesi arasında bir fark yoktur. Her ikisinde de kölenin, efendisinin onu cezalandırmayacağından emin olup isyan etmemesi ve konumunu ikrar etmesi vardır.

 

Yüce Allah'ın: "Denizde bir sıkıntıya düştüğünüz zaman, Allah'tan başka yalvardıklarınız kaybolup gider, fakat O sizi karaya çıkararak kurtarınca yüz çevirirsiniz. Zaten insan pek nankördür. Onun karada da, sizi yere batırmasından veya başınıza taş yağdırmasından güvende misiniz? Sonra kendinize bir koruyucu da bulamazsınız. Yoksa sizi tekrar denize döndürüp, üzerinize ortalığı yıkan bir fırtına gönderip, inkarlarınızdan ötürü sizi suda boğmasından güvende misiniz? O zaman bize soru soracak bir yardımcı da bulamazsınız"[İsra 67-69] buyruğu, kulun, her halükarda itaati terk etmemesi, kendisine verilen nimetleri görerek, Allah'ın kendisinden razı olduğu konusunda kendisi emniyet içinde görüp şükürden geri durmaması gerektiğini bildirmektedir. Çünkü Allah'ın azabından ancak zararda olanlar kendisi emniyette hisseder. Kulun her durumda Allah'ın öfkesinden, kınamasından çekinmesi, Allah onu helak etmek isterse veya bir zarar vermek isterse buna engel olacak gücün olmadığını bilmesi gerekir.

 

ikincisi ise Yüce Allah kendisine: ''Rabbimiz! Bizi doğru yola erdirdikten sonra kaıplerimizi eğriltme, katından bize rahmet bağışla; şüphesiz Sen sonsuz bağışta bulunansın"[Al-i İmran 8] diye dua edenleri överek onları: "ilimde sağlam kişiler" diye adlandırdı. Bilindiği gibi ancak, Allah'ın kendisini doğru yola erdirdikten sonra onu kendisinden tekrar çıkarıp almasından korkan kişi: "Rabbim! Beni doğru yola erdirdikten sonra kalbimi eğriltme" der. Allah bize cennet ahalisinin: ''Doğrusu bundan önce ailemizin yanında bile korku içindeydik; Allah lütfedip bizi kavurucu azabdan korudu; doğrusu bundan önce de O'na yalvarıyorduk; şüphesiz O, iyilik yapandır, acıyandır''[Tur 26-28] dediklerini bildirdi. Onlar islam'dan çıkarak kıyamet gününde cehennemlik kişilerin menziline inmekten korkarlar ve Allah'ın kendilerine böyle yapmaması için dua ederlerdi.

 

Üçüncüsü ise Yüce Allah başka ayetlerde: 'Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan eşini var eden ve ikisinden pek çok erkek ve kadın meydana getiren Rabb'inize hürmetsizlikten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'ın ve akrabanın haklarına riayetsizlikten de sakının. Allah şüphesiz hepinizi görüp gözetmektedir.''[Nisa 1] ''Yalnız benden (benim azabımdan) korkun''[Bakara 41] ''Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun"[Tahrim 6] buyurmaktadır. Allah bu ayetlerde muhatap kişilerin emirlerini ifa ederek ve yasakladıklarından uzak durarak kendilerini cehennem ateşinden korumalarını emretmektedir. ''(Benim azabımdan) korkun"[Bakara 41] ifadesi: "Benim azabımdan ve sizi muaheze etmemden korkun" manasındadır. Bu konuda Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bir hurma parçasıyla olsa bile kendinizi ateşten koruyun" buyurmaktadır.

 

 

 

719- Ebu İshak der ki: "Kendinizi ateşten koruyun ve hayırlı ameller işleyin. Zira Abdullah b. Ma'kil'in, Adiy b. Hatim'den bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Bir hurma parçasıyla olsa bile kendinizi cehennemden koruyun'' buyurmuştur.''

 

Tahric: İsnadı sahihtir. Beyhaki, Sünen (4/176) ve Zühd (868).

 

Buhari bunu Sahih'te Şube kanalıyla ve Müslim bunu başka bir tarikle Ebu İshak'tan aktarmıştır.

 

Tahric: Buhari, zekat (2/114) - ve - Müslim, zekat 1/703 (66) .

 

 

 

720- İbn Abbas der ki: Yüce Allah, Peygamber'ine (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey inananlar! Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu cehennem ateşinden koruyun; onun yakıtı, insanlar ve taşlardır; görevlileri, Allah'ın kendilerine verdiği emirlere baş kaldırmayan, kendilerine buyrulanları yerine getiren pek haşin meleklerdir"[Tahrim 6] ayetini indirdiği zaman, bir gece (veya bir gün) Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu ayeti sahabeye okuyunca bir genç bayılıp yere düştü. Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) elini gencin kalbine koyunca, kalbinin (hızlı) attığını gördü ve: "Ey genç! La ilahe illallah" de" buyurdu. Genç tevhid kelimesini söyleyince de Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu cennetle müjdeledi. Sahabe: "Ey Allah'ın Resulü! Aramızda bu müjdeye muhatap olan başkaları da var mı?" diye sorunca, Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Yüce Allah'ın. ''Bu, makamımdan korkan ve tehdidimden sakınan kimseler içindir''[İbrahim 14] buyurduğunu duymadınız mı!" karşılığını verdi.

 

İsnadı hasendir.

 

 

 

721- İbn Abbas der ki: Aralarında bir gencin de bulunduğu Bedevilerden bir heyet Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) geldi. Genç büyüklerine: "Siz gidin Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) biat edin. Ben burada bineklerinizi muhafaza ederim" dedi. Bunun üzerine büyükler gidip Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) biat etti. Sonra genç gelip Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) peştamalından tuttu ve: "Ey Allah'ın Resulü! Cehennemden sana sığımyorum" dedi. Oradakiler: "Ey genç! Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bırak!" deyince, genç: "Onu gönderene yemin olsun ki beni cehennemden koruyana kadar bırakmayacağım" dedi. Cibril gelip: "Ey Muhammed! Onu koruma altına al. Şüphesiz ki Yüce Allah onu koruma altına aldı" dedi.

 

İsnadı zayıftır.

 

 

 

722- Hasan( -ı Basri) der ki: Ömer b. el-Hattab'ın halifeliği zamanında Mescid'e ve ibadete devam eden bir genç vardı. Bir kız ona aşık olmuştu. Yalnız olduğu bir yerde kız yanına geldi ve onu konuşturdu. Gencin içi ona meylettiği sırada hıçkırdı ve bayıldı. Bu gencin amcası geldi ve onu kaldırıp evine götürdü. Genç kendine gelince amcasına: "Ey amca! Ömer'e gidip benden kendisine selam söyle ve: ''Rabbinin makamından korkan kimseye mükafat olarak ne vardır?'' diye sor" dedi. Bunun üzerine amcası gitti ve Ömer'e olanları anlattı. Bu sırada genç tekrar hıçkırdı ve vefat etti. Ömer gencin başı ucunda durup: "Sana iki cennet vardır, sana iki cennet vardır" dedi.

 

Tahric: İsnadı zayıftır. Ebu Nuaym el-lsbehani, Hilye (10/184).

 

 

 

723- Süfyan bildiriyor: Süddi: ''Müminler öyle kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir"[Enfal 2] ayetini açıklarken: "Kişinin, zulüm veya günah veya buna benzer bir şeyi yapmak üzereyken kendisine: ''Allah'a karşı gelmekten sakın!'' denilince kalbinin ürpermesi (ve bundan vazgeçmesi )dir" dedi.

 

Ravileri güvenilirdir.

 

 

 

724- Mansur bildiriyor: Mücahid: ''Rabbinin makamından korkan kimseye iki cennet vardır''[Rahman 46] ayetini açıklarken: "Burada kişinin masiyet işlemesi ve Allah'ın makamını hatırlayınca o masiyeti bırakması kastedilmektedir" dedi.

 

Tahric: Ravileri güvenilirdir. İbn Ebi Şeybe, Musannef (13/570), Hennad, Zühd 2/453 (899), İbn Cerir, Tefsir (27/145), Ebu Nuaym, Hilye (3/281) ve İbnu'l-Mübarek, Ziyadetu'z-Zühd (135).

 

 

 

725- Mansur bildiriyor: İbrahim(i- Nehai) ve Mücahid: ''Rabbinin makamından korkan kimseye iki cennet vardır"[Rahman 46] ayetini açıklarken: "Burada kişinin masiyet işlemeye karar vermesi ve Allah'ın makamını hatırlayınca o masiyeti işlemekten vazgeçmesi kastedilmektedir" dediler.

 

Tahric: Ravileri güvenilirdir. Taberi, Tefsir (27/145) ve İbnu'l-Mübarek, Ziyadetu'z-Zühd (136).

 

Halef b. Velid, Şu'be kanalıyla rivayet ederek şüpheye düşüp: "İbrahim veya Mücahid" demiştir.

 

 

 

726- Enes b. Malik der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Yüce Allah: ''Beni zikredeni veya makamımdan dolayı benden korkan kimseyi cehennemden çıkarm'' buyurur ...

 

Tahric: Müdelles olan Mübarek b. Fadale dışındaki ravileri güvenilirdir. Tirmizi 4/412 (2594).

 

 

 

727- Ubade b. es-Samit der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kişinin imanının en üstünü, nerede olursa olsun Allah'ın kendisiyle beraber olduğunu bilmesidir" buyurdu.

 

Tahric: İsnadı hasendir. Beyhaki, el-Esma' ve's-Sifat (541) ve Ebu Nuaym el-İsbehani, Hilye (6/124).

 

 

 

728- Abdurrahman b. Abbas der ki: Bazı kişilerin bana bildirdiğine göre Abdullah b. Mes'üd hutbesinde şöyle derdi: "En hayırlı azık takvadır. Hikmetin başı ise Allah korkusudur."

 

Tahric: Ravileri güvenilirdir. Ebu Nuaym, Hilye (ı/138) ve Abdürrezzak, Musannef (11/159,160).

 

 

 

729- Abdullah b. Mes'ud: "Hikmetin başı Allah korkusudur" demiştir.3 Bu mevkuf bir hadistir. Başka bir kanalla zayıf ve merfu olarak zikredilmiştir.

 

 

 

 

730- İbn Mes'ud der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Hikmetin başı Allah korkusudur" buyurdu,

 

Tahric: İsnadı zayıftır. Beyhaki, Delail (5/241, 242) ve İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye (5/13,14),

 

Ukbe b, Amir kanalıyla bildirildiğine göre Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu hadisi Tebuk hutbesinde zikretmiştir.

 

 

 

731- Enes der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Üç şey vardır ki helak edicidir. Bunlar itaat edilen cimrilik, nefse uymak ve kişinin kendini beğenmesidir. Üç şey de vardır ki kurtarıcıdır. Bunlar da gizli ve açık Allah'tan korkmak. fakirlikte ve zenginlikte itidal üzere olmak. rızada ve öfkede hakkı söylemektir (adalet üzere olmaktır).''

 

Tahric: İsnadı zayıftır. Beyhaki 315 (487), Bezzar, Keşfu'l-Estar 1/59, 60 (80, 81, 82, 83), el-Ukayli, ed-Duafa (3/447), Ebu Nuaym, Hilye (2/343, 3/219), ed-Dulabi, el-Kuna (1/151) ve Abdilberr, Cami'ul-Beyanu'l-İlm (1/143),

 

 

Bu hadis, başka bir kanalla Ebu Hureyre'den merfu olarak rivayet olunmuştur.

 

 

 

732- Abdullah (b. Mes'ud) der ki: "Kişiye Allah korkusu ilim olarak, Allah'a karşı (olan sorumluluklarında) gafil davranmak ta cehalet olarak yeter."

 

Tahric: İsnadı hasendir. İbn Ebi Şeybe, Musannef (13/291, Ahmed, Zühd (lS8), Taberani, el-Kebir 9/212 (8927) ve İbnu'l-Mübarek, Zühd 15 (46).

 

 

Müslim b. Subayh aynı isnad ile Mesrtik'un: "Kişinin yalnız kalıp günahlarını hatırlaması ve istiğfar etmesi için oturacak bir yerinin olması gerekir" sözünü nakletmiştir.

 

 

 

733- Müslim bildiriyor: Mesrtik: "Kişiye ilim olarak Allah korkusu cehalet olarak da kendini beğenmesi yeter" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ise: "Kişinin yalnız kalıp günahlarını hatırlaması ve isUğfar etmesi için oturacak bir yerinin olması gerekir" buyurmuştur.

 

Bu söz, Mesruk kanalıyla merfu olmaksızın onun sözü olarak zikredilmiştir.

 

Tahric: İbn Sa'd, Tabakat (6/80), Darimi, Sünen (sh. 106), Ebu Nuaym, Hilye (2/95) ve İbn Ebi Şeybe,Musannef (13/405)

 

 

 

734- Mesruk der ki: "Kişiye ilim olarak Allah korkusu, cehalet olarak da amelleriyle kendini beğenmesi yeter."

 

Ravileri güvenilirdir.

 

 

 

735- Amir b. Abdillah b. ez-Zübeyr, babasından bildiriyor: İbn Mes'ud kendisine, Müslümanlıkları ile Allah'ın, kendilerini kınayan: "İnananların gönüllerinin Allah'ı anması ve ondan inen gerçeğe içten bağlanması zamanı daha gelmedi mi. Onlar, daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar; onların üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı; çoğu, yoldan çıkmış kimselerdir'' [Hadid 16] ayetini indirmesi arasında sadece dört yıl olduğunu haber vermiştir.

 

Tahric: İsnadı hasendir. Müslim, tefsır (3/319).

 

Ruzbarİ rivayetinde: "Abdullah b. Mes'ud'un bana bildirdiğine göre Müslümanlıkları ile bu ayetin inmesi arasında ... " demiştir.

 

 

 

736- Enes der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kalb. çölde rüzgarın (üstünü altına ve altını üstüne) çevirip durduğu bir tüy gibidir" buyurdu.

 

Tahric: İsnadı zayıftır. es-Sehmi, Tarihu Curcan (sh. 129).

 

 

 

737- Ebu Musa el-Eş'arı der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kalb. (halden

hale) dönmesinden dolayı kalb diye adlandırılmıştır" buyurdu. Yine Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kalb. çölde rüzgarın üstünü altına (ve altını üstüne) çevirip durduğu ağaca takılmış bir tüy gibidir" buyurmuştur.

 

Tahric: Ahmed, Müsned (4/408) ve Ebu Nuaym, Hilye (1/263)

 

 

 

738- Ebu Musa el-Eş'ari der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kalb. çölde rüzgarın üstünü altına (ve altını üstüne) çevirip durduğu bir tüy gibidir" buyurdu.

 

Tahric: İsnadı zayıftır. İbn Mace 1/ 34 (88).

 

 

 

739- Ebu Ubeyde b. el-Cerrah der ki: "Adem oğlunun kalbi bir kuş gibidir. Günde yedi defa döner.''

 

Tahric: Ravileri güvenilirdir. Zira Halid, Ebu Ubeyde zamanına yetişmemiştir. İbn Ebi Şeybe (13/322) ve Ebu Nuaym, Hilye (ı/102).

 

Bu mevkuf bir hadistir. Ancak merfu olarak şöyle geçmektedir:

 

 

740- Ebu Ubeyde b. el-Cerrah'ın bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Adem oğlunun kalbi bir kuş gibidir. Günde yedi defa döner" buyurmuştur .

 

 

 

741- Cabir b. Abdillah der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Selleml çokça: "Ey kalpleri halden hale çeviren Allahım' Kalbimizi dininde sabit kıl" diye dua ederdi.

 

Tahric: Ravileri güvenilirdir. Ebu Ya'la, Müsned 4/207 (2318), Taberi, Tefsir (3/188) ve Hakim, Müstedrek (2/288).

 

 

 

742- Enes der ki: Resulullah {Sallallahu aleyhi ve Sellem} çokça: "Ey kalpleri (halden hale) çeviren Allahım! Kalbimizi dininde sabit kıl" diye dua ederdi. Ailesi ve ashabı kendisine: "Biz sana ve getirdiklerine iman ettikten sonra hala bizim için korkmakta mısın?" deyince: "Şüphesiz ki kalpler Allah'ın elindedir. Onları evirip çevirir" buyurdu.

 

Tahric: Ravileri güvenilirdir. Müslim 3/2045 (2654).

 

 

 

743- Nu'man b. Beşir der ki: Şu iki kulağımla Resulullah'ın {Sallallahu aleyhi ve Selleml: "insanda bir et parçası vardır ki bu et parçası iyi olduğu zaman bütün beden iyi olur. Hasta olduğu zaman da bütün beden hasta olur. o da kalplir" buyurduğunu işittim.

 

Buhari, bunu Sahih'te başka kanallarla Amir eş-Şa'bi'den zikretmiş ve rivayetinde: "O bozulduğu zaman da bütün beden bozulur" demiştir.

 

Tahric: Buhari, iman (1/19) ve Müslim, musakat (2/1219).

 

 

 

744- Hz. Aişe bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gece uyandığı zaman şöyle dua ederdi: "Senden başka ilah yoktur. Seni her türlü noksan sıfatlardan tenzih ederim. Allahım! Günahlarim için senden bağışlanma diler ve rahmetini isterim. Allahım! İlmimi artır ve bana hidayet verdikten sonra kalbimi saptırma. Kendi katından bana rahmet ver. Şüphesiz ki sen çok bağışlayıcısın.''

 

Tahric: İsnadında hadisleri leyyin (gevşek) olan bir ravi vardır. Ebu Davud 5/306 (5061) ve Nesai, Amelu'l-Yevm ve'l-Leyle (865).

 

 

Dualar konusunda bize rivayet olunduğuna göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sıkıntılı kişinin edeceği duanın şöyle olduğunu bildirmiştir: "Allahımı Senin rahmetini umuyorum. Göz açıp kapayıncaya kadar olsun beni nefsimle baş başa bırakma. Her halimi ıslah eyle. Senden başka ilah yoktur. ''

 

Tahric: Ebu Davud 5/325 (5090) ve Nesai, Amelu'I-Yevm ve'I-Leyle (651)

 

 

Başka bir rivayette ise: "Eğer beni nefsimle baş başa bırakırsan, beni zayıflık, kusur, günah ve hatalar içinde bırakmış olursun. Benim, senin rahmetinden başka güvenecek bir şeyim yoktur. Benim bütün günahlarımı bağışla. Zira günahları Sen 'den başka bağışlayacak hiç kimse yoktur. AlIahım! Tövbemi de kabul buyur, çünkü sen tövbeleri ziyadesiyle kabul edensin ve çok merhametlisin" şeklinde zikredilmiştir.

 

 

 

745- Enes b. Malik der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey Fatima! Benden işitmiş olduğun nasihatler seni: ''Ya Hayyu, ya Kayyum! Rahmetin hürmetine senden yardım diliyorum; her halimi ıslah eyle ve göz açıp kapayıncaya kadar olsun beni nefsimle baş başa bırakma'' demekten alıkoymasın" buyurdu.

 

İsnadı zayıftır.

 

Ebu Ahmed (İbn Adiy) der ki: "İbn Said bize şöyle dedi: "İbn Mevheb, Ubeydullah b. Abdirrahman b. Mevheb'in kendisidir. Enes'ten başka bir rivayette de bulunınuştur." İbn Said bana bu şekilde anlattı.

 

 

 

746- Enes b. Malik der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Selleml, Fatıma'ya şöyle buyurdu: "Sana yapacağım şu öğüdü dinleyip yapmaktan geri durma. Sabahları ve akşamları: ''Ya Hayy! Ya Kayyum! Rahmetinden yardım diliyorum. Her halimi ıslah eyle ve bir anlığına olsa bile beni nefsimle baş başa bırakma'' diye dua et.''

 

Tahric: İsnadında hakkında söz olan Ebu Abdirrahman es-Sulemi bulunmaktadır. Zeyd der ki: "Mis'ar bana bu hadisi sorup dururdu." Başkaları bunu Zeyd kanalıyla Osman b. Abdullah b. Mevhib'den rivayet etmiştir.

 

 

Beyhaki der ki: "insanın kalbine imanın yerleştirilmesi ve imani amellerde bulunması yönünde muvaffak kılınması insana olan şefkatten dolayıdır. Zira muvaffakiyet kendisinden alınacak ve kendi nefsiyle baş başa bırakılacak olsa insanın kendine bile bir faydası olmayacaktır. Bundan dolayıdır ki Allah korkusunun her müslümanda bulunması gerekmektedir. Muvaffakiyet de Allah'tandır."

 

 

 

747- Hz. Aişe der ki: Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey Allah'ın Resulü! ''Rablerine dönecekleri için yapmakta oldukları işleri kalpleri ürpererek yapanlar"[Mü'minun 60] ayeti zina eden, içki içen -İbn İshak'ın rivayetinde: "zina eden, hırsızlık yapan, içki içen" - ama buna rağmen Allah'tan korkan kişiler hakkında mıdır?" diye sorduğumda, Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Hayırı" -Veki'nin rivayetinde: ''Hayır, ey Ebu Bekr'in kızı!" Veya: ''Ey Sıddık'in kızı!" şeklindedir. - "Burada bahsi geçen kişiler oruç tutan, namaz kılan, zekat veren ama bunların kendilerinden kabul edilmeyeceği korkusunu taşıyan kişilerdir" karşılığını verdi. -İbn İshak'ın rivayetinde: ''Ama bununla birlikte Allah korkusu taşıyan kişilerdir" şeklindedir.-

 

Tahric: İsnadında inkıta vardır. Ravileri güvenilirdir. Tirmizi 5/327 (3175) ve İbn Mace, Zühd 2/1404 (4198).

 

 

 

748- Ebu'l-Eşheb der ki: Hasan(-ı Basri)'nİn: ''Rablerine dönecekleri için yapmakta oldukları işleri kalpleri ürpererek yapanlar''[Mü'minun 60] buyruğunu açıklarken: "Önceleri iyilik yaparlar ancak yine de bu iyiliklerin kendilerini Allah'ın azabından kurtarmaması endişesini duyarlar ve bundan dolayı kalpleri ürperirdi" dediğini işittim.

 

Tahric: Ravileri güvenilirdir. Veki', Zühd 1/390 (153), İbnu'l-Mübarek, Zühd 6 (IS), Ahmed, Zühd (286) ve İbn Cerir et-Taberl, Tefsir (18/25).

 

Başka bir kanalla yukarıdaki hadisin aynısı nakledilmiştir.

 

 

 

749- Sahabeden olan İyad b, SüleynÜn, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurduğunu nakleder: "Mele-i A'la'dan bana bildirildiğine göre ümmetimin hayırlılarından öyle kimseler vardır ki, Rablerinin rahmetinin genişliğine güvenerek toplum içinde gülerler, azabından korktukları için de gizlice ağlarlar. Temiz evlerde ve mescidlerde sabah akşam Rablerini zikrederler, Allah'ın rahmetini umarak ve azabından korkarak dilleriyle dua ederler, elleriyle sesli ve sessiz olarak isterler, her işlerinin sonunda ve başlangıcında kalpleriyle Allah'a yönelirler. insanlara külfetleri hafif, kendilerineyse ağırdır. Yeryüzünde karıncanın yürüyüşü gibi yalınayak gösteriş yapmadan sükunet içinde yürürler. Kur'an'ı okurlar, kurban keserler, eski giyerler ve Allah tarafından onların üzerinde hazır şahitler ve koruyan gözler vardır. Bunlar, kulları iyi tanırlar ve memleketlerinin durumunu tefekkür ederler. Bunların ruhları dünyada, kalpleri ise ahirettedir. Bütün tasaları, ilerisi (ahiret) içindir. Kabirleri, yolculukları ve varacakları yer için hazırlıklarını yapmışlardır." Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) böyle buyurduktan sonra, "Bu, makamımdan korkan ve tehdidimden sakınan kimseler içindir"[İbrahim 14] ayetini okudu.

 

Tahric: İsnadı zayıftır. Hakim, Müstedrek (3/17) ve Ebu Nuaym, Hilye (1/16)

 

 

Hammad b. Ebi Humeyd bunu rivayette tek kalmıştır. Bu kişi ilim ehlinin yanında güçlü hadisçilerden değildir. En doğrusunu Allah bilir.

 

 

 

750- Ebu Hureyre der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Sizden hiç kimseyi kendi ameli kurtaramaz" buyurdu. Oradakiler: "Ey Allah'ın Resulü! Seni de mi?" deyince: "Evet, beni de. Ancak Allah'ın beni rahmeti ve faziletiyle gark etmesi müstesna" buyurdu ve elini başına koyarak gark etme şeklini gösterdi.

 

Tahric: İsnadı zayıftır. Ancak başka kanallarıyla sahih bir hadistir.

 

Müslim bunu Sahih'te başka bir kanalla Avn'dan aktarmıştır. -  Müslim, sıfatu'l-münafikin 3/2169, 2170, 2171 (71, 72, 75, 76, 78) ve Buhari, rekaik (7/181,l82).

 

 

 

751 - Utbe b. Abd (es-Sülemi) bildiriyor: Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem):

"Kişi doğduğu günden ihtiyarlayıp öldüğü güne kadar Allah rızasını kazanmak için yüz üstü yerlerde sürünse (her türlü zorluklara katlanarak Allah yolunda koştursa) bile, kıyamet günü bu yaptığını çok az görür" buyurdu.

 

İsnadı zayıftır.

 

Abdullah b. el-Mübarek, Sevri b. Yezid kanalıyla Halid b. Ma'dan'dan, o da Cubeyr b. Nufeyr'den bildiriyor: Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabından olan Muhammed b. Umeyra: "Kul, doğduğu günden ihtiyarlayıp öldüğü güne kadar Allah'a itaat ile yüz üstü yerlerde sürünse (her türlü zorluklara katlanarak Allah yolunda koştursa) bile, kıyamet günü bu yaptığı fiilini çok az görür ve sevapların katlanıp çoğalmasını görmesinden dolayı daha çok amel etmiş olmayı ister" dedi.

 

İsa b. Ytinus bunu Sevr kanalıyla aktarmıştır.

 

 

 

752- Dahhak b. Abdirrahman bildiriyor: Bilal b. Sa'd'ın: "Ey Rahman'ın kulları! Size amellerinizden bir şeyin kabul edildiğini veya günahlarınızdan bir şeyin bağışlandığını haber veren bir haberci mi geldi? ''Sizi boşuna yarattığımızı ve bize tekrar döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?''[Mü'minun 115] ValIahi size sevabınız dünyada verilseydi hepiniz size farz kılınanları az bulurdunuz. Allah'a itaat yerine dirhem kazanmayı tercih ediyor, cenneti tercih etmiyor ve bu konuda birbirinizle yarışmıyorsunuz. Oysa cennetin ''Yemişleri ve gölgeleri devamlıdır. İşte bu, Allah'a karşı gelmekten sakınanların sonudur. İnkar edenlerin sonu ise ateştir''[Ra'd 35] dediğini işittim.

 

Tahric: Ravileri güvenilirdir. Ebu Nuaym, Hilye (5/231).

 

 

 

753- Dahhak der ki: Bilal b. Sa'd'ın: "Allah'tan utanın ve azabından sakının. Allah'ın azabından emin olmayın ve rahmetinden ümidinizi kesmeyin" dediğini işittim.

 

Tahric: Ravileri güvenilirdir. Ebu Nuaym, Hilye (5/232).

 

 

 

754- Enes'in oğlu babasından bildiriyor: Dedem Enes: "Evlatlarım! Sefeleden sakının" deyince, onlar: "Sefele nedir?" diye sormuşlar. Bunun üzerine (dedem) Enes: "Yüce Allah'tan korkmayandır" karşılığını vermiştir.

 

Tahric: İsnadında meçhul bir ravi vardır.

 

 

 

755- Abdullah b. Mes'üd der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "(Bana Kur'an) oku" buyurdu. "Ey Allah'ın Resulü! Kur'an sana inmişken ben mi sana okuyacağım!" dediğimde: "Evet" karşılığını verdi. Bunun üzerine Nisa Suresi'ni okumaya başladım. ''Her bir ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onlara şahit olarak gösterdiğimiz zaman halleri nice olacak''[Nisa 41] ayetine geldiğim zaman: "Şimdilik yeter" buyurdu. Baktığımda gözlerinden yaş akıyordu.

 

Tahric: İsnadı zayıftır. Ancak başka kanallarıyla sahih bir hadistir.

 

 

Bu hadis başka bir kanalla bize rivayet olundu. Ancak farklı olarak: "Bana Kur'an oku" buyurdu. "Ey Allah'ın Resulü! Kur'an sana inmişken ben mi sana okuyacağım!" dediğimde: "Başkasından duymayı seviyorum" karşılığını verdi" diyerek hadisin devamını aktarmıştır. Ancak: "Şimdilik yeter" ifadesini zikretmeden: "Başımı kaldırdığımda veya yanımdaki adam beni dürtünce başımı kaldırıp baktığımda Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gözyaşlarının aktığını gördüm" ibaresi geçmiştir.

 

Buhari bunu Sahih'te Firyabi'den ve Ömer b. Hafs'tan o da babasından(1); Müslim bunu Ebu Bekr b. Ebi Şeybe kanalıyla aktarmıştır.(2)

 

(1): Buhari fedailu'l-Kur'an (6/113);  (2): Müslim, salatu'l-musafirin 1/551 (247)

 

 

 

756- Mutarrifin bildirdiğine göre babası: "Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem) namaz kılarken gördüm. Ağlamaktan dolayı sanki göğsünde değirmen sesi gibi bir ses vardı" demiştir.

 

Tahric: İsnadı sahihtir. Ebu Davud 1/557 (904), Nesai (3/13) ve Tirmizi, Şemail (sh. 232).

 

 

Ahmed el-Beyhaki der ki: Bize bildirilene göre Huzeyfe b. el-Yeman, Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte namaz kılmış ve Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) her rahmet ayetine geldiğinde durup rahmeti talep etmiş ve her azab ayetine geldiğinde de durup ondan istiaze etmiştir.

 

Yine bize bildirilene göre Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Beni Hud, Vakia, Mürselat, Nebe ve Tekvir Sureleri ihtiyarlatti" buyurmuştur. Bütün bunlar Yüce Allah'ı (hakkıyla) tanımasından ve ümmeti için korkuya düşmesinden dolayıdır.

 

 

 

757- Ebu Zer der ki: Bir gün Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gece namazında sabaha kadar: "Eğer onlara azap edersen, şüphe yok ki onlar senin kullarındır. Eğer onları bağışlarsan, yine şüphe yok ki sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin"[Maide 118] ayetini okuyup durdu.

 

Tahric: İsnadı zayıftır. Nesai (2/177) ve İbn Mace 1/429 (1350).

 

 

 

758- Ebu Bekr es-Sıddik der ki: Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Seni ihtiyarlatan nedir?" diye sorduğumda: "Beni Hud, Vakia. Nebe, Mürselat ve Tekvir Sureleri (ihtiyarlattı)" karşılığını verdi.

 

Tahric: Ravileri güvenilirdir. Tirmizi 5/48 (3297)

 

 

 

759- Ebu Hureyre'nin bildirdiğine göre Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: "Yüce Allah: ''İzzetime yemin olsun ki ben kuluma iki korkuyu birden vermem. iki emniyeti de birden vermem. Eğer dünyada iken benden korkarsa kıyamet gününde onu güvence altına alırım. Eğer dünyada iken azabımdan emin olursa kıyamet gününde ona korku veririm'' buyurdu.''

 

Tahric: Beyhaki, Edeb sh. 507 (1145), İbn Hibban, Sahih (2494), İbnu'l-Mübarek, Zühd (157) ve Ebu Nuaym, Hilye (6/98).

 

 

 

760- İbn Ömer bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Cenneti umanlar ancak Cennete girer. Cehennemden korkanlar ancak Cehennemden uzak tutulurlar. Yüce Allah da ancak merhametli olana merhamet eder.''

 

Tahric: İsnadı kavi değildir. Beyhaki, Edeb sh. 507 (1146), Ebu Nuaym, Hilye (3/225) ve İbn Ebi Şeybe, Musannef (13/232).

 

Bu hadis başka bir kanalla da rivayet olunmuştur.

 

 

 

761- Ebu Hureyre der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Eğer benim bildiklerimi bilseydiniz, az güler çok ağlardıniz" buyurdu.

 

Tahric: Ravileri güvenilirdir. Buhari, er-rekaik (7/186).

 

 

 

762- Başka bir tarikle Enes b. Malik: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu ... " demiş ve söz konusu hadisi aktarmıştır.

 

Tahric: Ravileri güvenilirdir. Veki', Zühd (17), Ahmed, Zühd (27), Müsned (3/180) ve İbn Ebi Şeybe, Musannef (13 /366).

 

Buhari ve Müslim bunu Sahih 'lerinde başka bir yolla Enes'ten zikretmiştir.--Tahric bilgisi 763.hadis gibi.

 

 

 

763- Musa b. Enes, babası kanalıyla Allah Resulü'nden (Sallallahu aleyhi ve Selleml söz konusu hadisin aynısını aktarmıştır.

 

Tahric: İsnadı sahihtir. Buhari, tefsır (S /190), rekaik (7/186) ve Müslim, fedail 2/1832 (134).

 

 

 

764- Ebu Zer der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''İnsanın üzerinden, henüz kendisinin anılan bir şeyolmadığı uzun bir süre geçmedi mi?"[İnsan 1] ayetini okudu ve şöyle buyurdu: "Ben sizin göremediklerinizi görüyor. işitemediklerinizi işitiyorum. Gökyüzü çatırdadı ki çatırdamakla da haklı! Zira alnını koyup Allah'a secde eden bir meleğin bulunmadığı dört parmaklık dahi boş bir yeri yoktur. Vallahi benim bildiklerimi siz de bilseydiniz çok ağlar, az gülerdiniz. Yataklarınızdaki kadınlardan zevk almaz, sokaklara dökülür Allah'a yalvarıp yakarırdınız. Vallahi kesilen bir ağaç olmayı isterdim.''

 

Tahric: İsnadı hasendir. Tirmizi 4/556 (2312) ve İbn Mace 2/1402 (4190).

 

İshak b. Mansur bunu İsrail kanalıyla zikretmiş ve rivayetinin sonunda Ebu Zer' in: "Vallahi kesilen bir ağaç olmayı isterdim" dediğini zikrederek bunun Ebu Zer' in sözü olduğunu bildirmiştir.

 

 

 

765- İshak b. Mansur, hadisin ilk kısmındaki ayeti okumadan aynısını zikretmiştir.

 

 

 

766- Enes b. Malik. der ki: Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kuşa bakıp: "Ne mutlu sana ey kuş! Ağaca konup meyvelerinden yiyorsun" buyurduğunu işittim. Ravi böyle dedikten sonra hadisin devamını zikretti.

 

İsnadı çok zayıftır.

 

Ebu Abdullah der ki: Bu hadisin zayıflığına işaret eden veya onu destekleyen ya da metninin tamamını aradım ve sonunda (aşağıdaki hadisi) buldum.

 

 

 

767- Hasan( -ı Basri) der ki: Hz. Ebu Bekr ağacın üstündeki bir kuşa bakıp: "Ne mutlu sana ey kuş! Hurmaları yiyor ve ağaca konuyorsun. Ben de gagaladığın bir hurma olmak isterdim" dedi.

 

Tahric: İsnadında meçhul bir ravi vardır. İbnu'l-Mübarek, Zühd 81 (240).

 

 

 

768- Dahhak der ki: Hz. Ebu Bekr ağaca konan bir kuşa bakıp şöyle dedi: "Ne mutlu sana ey kuş! Uçuyor ve ağaca konuyorsun. Onun meyvelerinden yiyor ve tekrar uçuyorsun. Senin için ne hesap, ne de azap vardır. Keşke senin gibi olsaydırp. Vallahi isterdim ki, herhangi bir yolun kenarında bir ağaç olaydım da, yanımdan geçen develer beni ağızlarına alıp, çiğneyip yutaydılar ve sonra pislik olarak çıkarıp ataydılar. Yeter ki beşer olmayaydım."

 

Tahric: İsnadı zayıftır. İbn Ebi Şeybe, Musannef (13/259).

 

Hz. Ömer ise: "Ailemin bir koçu olmayı, beni kendi zevklerine göre beslemelerini, en besili olduğum zamanda sevdikleri birinin ziyaretlerine gelmesini, beni kesip bir kısmımı pişirmelerini bir kısmımı da kurutup saklamalarım ve sonra yemelerini isterdim. Yeter ki beşer olmayaydım" dedi.

 

Tahric: Ebu Nuaym, Hilye (1/52).

 

Ebu'd-Derda ise: "Keşke kesilen, meyveleri yenilen bir ağaç olaydım ve bir beşer olmayaydım" dedi.

 

Tahric: Abdullah b. Ahmed, Zevaid ez-Zühd (138).

 

 

 

769- Yakub b. Zeyd ve Gufre'nin azatlısı Ömer b. Abdullah dediler ki: Ebu Bekr ağaca konan bir kuşa bakıp: "Ne kadar bol nimetler içerisindesin ey kuş! Yiyorsun, içiyorsun ve senin için hiç bir hesap yoktur. Keşke senin gibi olsaydım" dedi.

 

Tahric: İsnadı zayıftır ve isnadında inkıta' vardır.

 

Şu'be'nin, Asım b. Ubeydillah kanalıyla bildirdiğine göre Abdullah b. Amir b. Rabia şöyle demiştir: "Ömer b. el-Hattab'ın yerden bir saman parçası alıp: ''Keşke ben hiçbir şeyolmasaydım. Keşke annem beni doğurmasaydı ve unutulup gitseydim'' dediğini gördüm.

 

Tahric: İbnu'l-Mübarek, Zühd (235), İbn Ebi Şeybe, Musannef (13/276) ve İbn Sa'd, Tabakat (3/360,361).

 

 

 

770- Katade der ki: Ebu Ubeyde b. el-Cerrah: "Bir koç olmayı, ailemin beni kesip yemesini ve suyumu içmesini isterdim" dedi.

 

Tahric: Ravileri güvenilirdir. Hakim'in hocası Abdullah Muhammed b. Ali es-San'ani'dir. Abdürrezzak, Musannef (11/307), İbnu'l-Mübarek, Zühd 81 (241) ve Ahmed, Zühd (184).

 

 

İmran b. Husayn ise: "Bir tepede kül olmayı ve fırtınalı bir günde rüzgarın beni uçurmasını isterdim" dedi.

 

Abdürrezzak der ki: Ma'mer'in, Zülıri kanalıyla Urve'den bildirdiğine göre Hz. Aişe: "Keşke unutulup gitseydim (yani adet kanı olsaydım)" dedi. -- Buhari, tefsir (6/10)

 

 

 

771 - Ziyad b. İlaka'nın bildirdiğine göre Abdullah (b. Mes'ud): "(Bir beşer değil de) şu ağacın yerinde olmak isterdim" demiştir.

 

Ravileri güvenilirdir.

 

 

 

772- Ebu'd-Derda'nın bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Eğer benim bildiklerimi siz de bilseydiniz, az güler çok ağlardınız. Kurtulup kurtulamayacağınızı bilmediğiniz için kendinizi dağlara vurur, Allah'a yalvarıp yakarırdınız" buyurmuştur.

 

Tahric: İsnadında hakkında söz vardır. İbn Ebi Şeybe, Musannef (13/312) ve Hakim, Müstedrek (4/320).

 

imam Ahmed (Beyhaki) der ki: "Bütün bunlar da kişinin Allah'ı ne kadar çok tanırsa o kadar çok ondan korkacağına delalet etmektedir. içlerinden bazılarının bağışlanma ve cennetle müjdelenmesi de ayetlerin zikredilmesi durumunda Allah'tan korkmayacakları anlamına gelmez. Ayet zikredildiği zaman Yüce Allah o müjdeyi ona unutturur ki kişi kulluğunun gereklerini yerine getirsin. Kişi hak olan öylesi bir müjdeyle ahirete yönelik içi rahat olurken, Allah'ın rahmeti ve mağfireti olmadan ahirette cezaya maruz kalmayacağından yana da kendini güvende hissetmez. Ümmetine yönelik güvence verilmesine rağmen Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) endişesi bundan dolayıdır. Muvaffakiyet de Allah'tandır."

 

 

 

 

773- Ebu Hureyre der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Yedi kişi vardır ki Yüce Allah onları kendi gölgesinden başka hiçbir gölgenin olmadığı günde (ArŞ'ın) gölgesinde gölgelendirir. Bunlar adil bir yönetici, güzel ve soylu bir kadının kendisini çağırması üzerine: ''Ben, Alemlerin Rabbi Allah'tan korkarım" diyen (ve o kadına yaklaşmayan) kişi. kalbi mescidlere bağlı olan kişi. küçük yaşta Kur'an'ı öğrenen ve büyüdüğünde onu okuyan kişi, sağ elinin verdiğini sol elinin bile bilemeyeceği kadar gizlice sadaka veren kişi. bir bahçede yalnız olduğu halde Allah'ı zikrederek Allah korkusuyla gözünden yaşlar akıtan kişi ve (Müslüman) biriyle karşılaştığında: ''Ben seni Allah için seviyorum'' diyen kişidir ...

 

İsnadı zayıftır.

 

 

 

774- Ebu Hureyre der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Üç göz vardır ki onlara ateş değmeyecektir. Bunlar Allah yolunda çıkanları göz, Allah yolunda nöbet tutan göz ve Allah korkusuyla ağlayan gözdür" buyurdu.

 

Tahric: İsnadı zayıftır. Hakim (2/82), Bezzar (2/262) ve İbnu'l-Mübarek (sh. 168).

 

 

 

775- Abdullah b. Abbas der ki: Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "iki göz vardır ki onlara ateş değmeyecektir. Bunlar gece yarısı Allah korkusuyla ağlayan göz ve Allah yolunda nöbet tutarak geceyi geçiren gözdür" buyurduğunu işittim.

 

Tahric: el-Kudeymi (Muhammed b. Yunus) dışındaki ravileri güvenilirdir. Tirmizi 4/175 (1639).

 

 

 

776- Ebu Hureyre der ki: Ebu'l-Kasım'ın şöyle buyurduğunu işittim:

"Allah korkusuyla ağlayan gözü Allah cehenneme haram kılmıştır. Allah'a itaat ile seherlerde uyanık kalan gözü Allah cehenneme haram kılmıştır. Dünyada Firdevs cenneti için ağlayan göze Allah cehennemi haram kılmıştır. Müslümana dil uzatan ve hakkına tecavüz eden kişinin vay haline, vay haline. vay haline.''

 

İsnadı çok zayıftır.

 

 

 

777- Ebu Hureyre der ki: "Bu söze mi şaşıyorsunuz? Gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz"[Necm 59,60] ayetleri indiği zaman Suffe ahalisi ağladı ve gözyaşları yanaklarında aktı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onların ağladığını işitince kendisi de ağladı. Bi de Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile beraber ağladık. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Allah korkusuyla ağlayan kişi Cehenneme girmeyecektir. Masiyette ısrar eden kişi de Cennete girmeyecektir. Eğer sizler günah işlemeseydiniz Allah sizin yerinize günah işleyecek bir kavim yaratırdı ve onları bağ(şlardı" buyurdu.

 

İsnadı zayıftır.

 

 

 

778- Enes der ki: Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Yakıtı insanlarla taş olan ateş"[Bakara 24] ayetini okudu ve: "Cehennem ateşi bin sene kızarana kadar yakıldı; kızardı. Bin sene daha beyazlaşana kadar yakıldı; bin sene daha siyahlaşana kadar yakıldı. Artık 0, simsiyah ve kapkaranlıktır. Onun alevleri de sönmez" buyurdu. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) önünde siyah bir adam vardı ve ağlıyordu. Cibril inip: "Ey Muhammed! Önünde ağlayan bu kişi kimdir?" deyince, Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Habeşli biridir" karşılığını verdi ve ondan övgüyle bahsetti. Bunun üzerine Cibril şöyle dedi: "Yüce Allah: ''İzzetim, Celalim ve Arş'ımın üzerinde yükselişimiçin yemin olsun ki, dünyada korkum ile ağlayan gözü mutlaka cennette benimle çok güldüreceğim (sevindireceğim)'' buyurmaktadır."

 

Tahric: İsnadı zayıftır. Tirmizi 4/710 (2591) ve İbn Mace 2/1445 (4320)

 

Süheyl b. Ebi Hazım, Sabit kanalıyla Habeşi ve ağlaması hakkındaki hadisin mana olarak aynısını aktarmıştır.

 

 

 

779- Ebu Hureyre der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

"Allah'ın azabından korkarak ağlayan bir kimse, sağılan süt tekrar memeye dönmedikçe cehennem ateşine girmeyecektir. Allah yolunda savaşan kimsenin çıkardığı toz ile cehennem ateşinin dumanı Müslüman bir kişinin burnunda asla bir araya gelmeyecektir."

 

Tahric: Ravileri güvenilirdir. Tirmizi 4/171 (1633) ve İbn Mace 2/927 (2774)

 

Mes'udi bunu merfu olarak, Mis'ar ise mevkuf olarak aktarmıştır.

 

 

 

780- Ebu Hureyre der ki: "(Allah'ın azabından korkarak) ağlayan bir kimseye sağılan süt tekrar meme ye dönmedikçe cehennem ateşi ona dokunmayacaktır. Allah yolunda savaşan kimsenin çıkardığı toz ile cehennem dumanı Müslüman bir kişinin burnunda asla bir araya gelmeyecektir.''

 

Tahric: Ravileri güvenilirdir. Nesai (6/12)

 

 

 

781- Abdullah b. Mes'ud der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Allah korkusuyla sinek başı kadar göz yaşı döken ve gözyaşı yanağına değen hiçbir mümin yoktur ki Allah o kimseye ateşi haram kılmasın.'' buyurdu.

 

Tahric: İsnadı zayıftır. İbn Mace, Zühd 2/1404 (4197).

 

Süleyman b. Bilal bunu Muhammed b. Ebi Humeyd kanalıyla aktarmıştır. Mus'ab b. el-Mikdam (Ebu Abdillah el-Kufi) ise Muhammed b. İbrahim kanalıyla Avn b. Abdillah'tan rivayet etti.

 

 

 

782- Abbas b. Abdilmuttalib der ki: Resulullah (sallallahu alByhi vBseIlBm): "Allah korkusuyla bir kulun tüyleri ürperirse kuru bir ağacın yapraklarının dökülmesi gibi günahları üzerinden dökülür" buyurdu.

 

İsnidı zayıftır.

 

 

 

783- Abbas der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte bir ağacın altında oturmaktaydık. Bu sırada bir rüzgar çıkınca ağacın kuru yaprakları döküldü ve sadece yeşil yapraklar kaldı. Allah Resulü (sallallahu alByhi veseIlBm): "Bu ağaç neye benzer?" diye sorunca, oradakiler. "Allah ve Resulü daha iyi bilir" dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bu ağacın Mümümine benzer. Mümin Allah korkusuyla ürperdiği zaman günahları üzerinden dökülür ve sadece sevapları kalır" buyurdu.

 

İsnidı zayıftır.

 

 

 

784- Okbe b. Amir el-Cuheni der ki: Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey Allah'ın Resulü! Kurtuluş nedir?" diye sorduğumda: "Diline sahip ol. evin seni sığsın ve günahlarından dolayı ağla" buyurdu.

 

Tahric: İsnadı zayıftır. Tirmizi 4/605 (2406).

 

Ebu Abdillah rivayetinde ibare şöyledir: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile karşılaştığımda: "Ey Allah'ın Resulü! Kurtuluş nedir?" diye sordum. Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şu karşılığı verdi: "Ey Ukbe! ... " Sonrasında ravi söz konusu hadisi aktarmıştır. İsnadında ise: "İbn Zalır bana şöyle bildirdi" ifadesini kullanır.

 

 

 

785- Arfece'nin bildirdiğine göre Hz. Ebu Bekr: "(Sizden) ağlayabilen kimse ağlasın, ağlayamayan kimse de kendini ağlamaya zorlasın (Allah'a yalvarsın)" demiştir.

 

Ravileri güvenilirdir.

 

Fadailu's-Sıddik kitabında bize bildirilene göre Hz. Aişe: "Ebu Bekr, Kur'an okuyup ağladığı zaman gözyaşlarına hakim olamazdı" demiştir. - Ahmed, Müsned (6/24,229).

 

Fadail Ömer el-Faruk kitabında bize bildirildiğine göre ağlamaktan dolayı yüzünde iki siyalı çizgi vardı. - Ahmed, Zühd (sh. 121) ve Ebu Nuaym, Hilye (ı/sı).

 

 

 

786- Ali b. Ebi Tillib der ki: "Eğer gözlerin yaşarır ve yüzüne akarsa onu giysinle silme. O gözyaşınla yüzünü meshet ki Allah'ın huzuruna onunla çıkasın."

 

İsnadı zayıftır.

 

 

 

787- Hz. Ali der ki: "Sizden biri Allah korkusuyla ağlarsa gözyaşlarını giysisiyle silmesin. Gözyaşları yanaklarına aksın ki Allah'ın huzuruna onunla çıksın."

 

İsnadı zayıftır.

 

 

 

788- Vuheyb b. el-Verd der ki: Hz. Zekeriya, oğlu Yahya'yı kaybetti ve üç gün boyunca onu bulamadı. Onu aramak için çıkınca Yahya'nın bir mezar kazdığını ve içine oturup kendi başına ağlamakta olduğunu gördü. Ona: "Evladım! Üç günden beri seni arıyorum, sense kazdığın bir mezara oturmuş ağlamaktasın" deyince: "Babacığım! Sen bana cennet ile cehennem arasında bir geçidin olduğunu ve onu ancak ağlayanların gözyaşı yla geçmesinin mümkün olabileceğini söylemedin mi?" deyince, babası: "Ağla evladım!" dedi ve birlikte ağlamaya başladılar.

 

İsnadı zayıftır.

 

 

 

789- Heysem b. Malik der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) insanlara hutbe verince bir adam önünde ağlamaya başladı. Bunun üzerine Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bugün her mümin, üzerinde yüksek dağlar kadar günah ile aranızda bulunsa, ağlayan şu kişinin hürmetine onların hepsinin günahları bağışlanırdI. Çünkü melekler de onunla ağlayıp ona: ''Allahım! Ağlayanları ağlamayanlara şefaatçi kıl'' diye dua ederler" buyurdu.

 

Bu hadis bize bu şekilde mürsel olarak geldi.

 

Tahric: İsnadında eleştirilen bir ravi vardır ve mürsel bir hadistir.

 

 

 

790- Müslim b. Yesar der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

"Bir göz yaşamsa, mutlaka Allah o gözü taşıyan bedenin tümünü ateşe haram kılar. Kendisine bir damla gözyaşı akan yüz, asla fakirlik ve zillet tozuna bulaşmaz. Eğer ümmetierden bir ümmet arasında ağlayan biri varsa, o ümmetin tümü bağışlanır. Gözyaşı dışında her şeyin mutlaka bir ölçüsü ve tartısı vardır. Çünkü bir damla gözyaşı, ateşten denizleri söndürür. "

Mürsel bir hadistir. Bir sonraki hadiste geçen Hasan el-Basri'nin rivayeti de bu yöndedir.

 

 

 

791- Hasane -1 Basri) der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Bir göz yaşamsa, mutlaka Allah o gözü taşıyan bedenin tümünü ateşe haram kılar. Yüzüne bir damla gözyaşı akan kimse, asla fakirlik ve zillet tozuna bulaşmaz. Gözyaşı dışında her amelin mutlaka bir tartısı ve sevabı vardır. Çünkü bir damla gözyaşı, ateşten denizleri söndürür. Eğer ümmetierden bir ümmet arasında Allah korkusuyla ağlayan biri varsa, o kimsenin ağlamasıyla o ümmetin tümünün bağışlanmasını temenni ederdim."

 

 

 

792- Vehb b. Münebbih der ki: "Hz. Davud günah işlediği zaman kadınlardan uzak durdu ve düşene kadar ibadet etti. Sonra gözyaşları yüzünde iz bırakana dek ağladı."

 

Tahric: İsnadı zayıftıf. Ahmed, Zühd (sh. 70) ve Ebu Nuaym, Hilye (4/39).

 

 

 

793- Sabit der ki: Bize bildirilene göre Hz. Davud: "Ateşe düşmeden önce eyvah! Eyvah demenin fayda etmeyeceği zaman gelmeden önce eyvah!" derdi.

 

Tahric: İsnadı zayıftır. İbn Ebi Şeybe, Musannef (13/202) ve Ebu Nuaym, Hilye (2/215).

 

Cafer b. Süleyman der ki: Sabit'in: "Hz. Davud mağfıret diledikten sonra ne kadar su içtiyse mutlaka yarısı gözyaşı ile karışmıştı" dediğini işittim. - Ahmed, Zühd (71).

 

Yine Sabit'in: "Hz. Davud kıldan yedi minder edindi ve içlerini kül ile doldurdu. Sonra onları gözyaşlarıyla (külleri) yok edene kadar ağladı" dediğini işittim. - Ebu Nuaym, Hilye (2/327).

 

 

 

794- Abdullah b. Ubeyd b. Umeyr bildiriyor: "Hz. Davud hatasından dolayı secdeye kapanıp ağladı. Kendisine: ''Artık başını (secdeden) kaldır bağışlandın'' denilince başını kaldırdı. Yüzü bir deri bir kemik kalmıştı."

 

Tahric: İbnu'l-Mübarek, Zühd 162 (472) ve İbn Ebi Şeybe, Musannef (13/210).

 

 

 

795- Hişam b. Hassan der ki: Hz. Davud içi külle dolmuş bir döşek edindi. Bir gece bu döşekte uzandı ve ağlamaya başladı. Kül gözyaşlarını çekiyordu. Sonunda gözyaşları yan tarafında birikti. Gözyaşlarını altında hissettiği zaman içine bir şey düştü ve: "İşte bu başka bir hatadır" dedi. Sonra dağa çıktı ve neredeyse (giysileri çürüyüp) çıplak kalıncaya kadar ibadet etti ve hal böyle olunca geri döndü.

 

 

 

796- Ali b. Ali bildiriyor: "Ata es-Selimi'nin önünde kişinin abdest suyunun ıslatacağı kadar bir ıslaklık gördüler ve kendisine bunun gözyaşından olduğunu bildirdiler."

Aynı isnad ile Ali b. Ali der ki: Ata es-Selimi o kadar ağladı ki gözleri zarar görecek diye korkuldu ve kendisine gözünü tedavi etmek için bir hekim getirildi. Hekim: "Üç gün ağlamaması şartıyla onu tedavi ederim" deyince, Ata es-Selimi bunu çok gördü ve: "Sana ihtiyacımız yoktur" dedi.

 

 

 

797- Bilal b. Sa'd der ki: "Bir çok sevinen vardır ki aslında zarardadır. Zararda olan bir çok kimse de zararda olduğunu bilmez. Zararda olup ta bunu idr ak edemeyen kişinin vay haline. Oysa bu kimse Allah'ın takdirinden cehennemlik olduğu halde yiyor, içiyor ve gÜIÜYOL (Ey bu halde olan kişi!) Ruhen vay haline, bedenen vay haline. Gün gelecek ağlayacaksın ve ebedi olarak ağıtçılar da sana ağlayacaktır."

 

Tahric: Ravileri güvenilirdir. Ebu Nuaym, Hilye (5/223) ve Ahmed, Zühd (386).

      

 

 

798- Zuheyr es-Selüli der ki: Bel'anber'den bir adam çokça ağlıyordu. Sürekli olarak ağladığı görülürdü. (Müslüman) kardeşlerinden biri onu kınayarak: "Allah'ın merhameti üzerine olsun. Böyle uzun uzun ağlama" deyince, yine ağladı ve şöyle dedi: "Ben günahlarımın çokluğundan dolayı ağlıyorum Her masiyet işleyenin de ağlaması gerekir biliyorum. Eğer ağlamak bir nebze üzüntümü giderecek olsaydı

Kanlı gözyaşları dökerdim, yeter ki içim huzur bulsaydı."

Sonra bayılana kadar ağladı. Bunun üzerine adam kalkıp gitti ve onu kendi haline bıraktI.

 

İsnadı zayıftır.

 

 

 

799- Ali b. Assam der ki: Kehmes el-Hilali: "Bir günahtan dolayı yirmi sene ağladım" deyince, yanındakiler: "Bu günahın nedir ki?" diye sordu. O da: "Bir adama öğle yemeği yedirdim ve elini yıkaması için komşumun duvarından (topraktan) bir kerpiç parçası aldım" karşılığını verdi.

 

Ata es-Selimi der ki: "Bir günahtan dolayı kırk sene ağladım. Ben zamanında bir güvercin avladım. Allah'a hamd ederim ki onun değerinde parayı yoksullara infak ettim."

 

 

Beyhaki der ki: Çünkü Ata, güvercinin sahipli olup olmadığı konusunda şüpheye düşmüştü.

 

 

 

800- Cafer b, Süleyman der ki: Sabit ve Ata es-Selimi bir yerde buluştular ve tekrar ayrıldılar. Gün ortası sıcağında Ata (Sabit'in evine) gelince, cariye yanına çıktı ve tekrar içeri girdi. Ata öğle istirahatına çekilmek istiyordu. Cariye, Sabit'e: "Kardeşin Ata geldi" dedi. Bunun üzerine Sabit dışarı çıkıp: "Ey kardeşim! Bu sıcakta mı (geldin)?" deyince, Ata: "Oruçlu olarak sabahladım. Sıcaklar bana ağır gelmeye başlayınca cehennemi hatırladım ve ağlamakta bana yardım etmeni istedim" dedi. İkisi de düşene kadar ağladılar.

 

 

 

801- Muharibi der ki: "Dırar ve Muhammed b. Süka, Cuma günü oldu mu her biri diğerini arar ve birbirlerini bulduklarında oturup (Allah korkusuyla) ağlarlardı."

 

 

 

802- Sabit bildiriyor: Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şakalaşıp gülüşen bir topluluğa rastladı ve: "Lezzetleri yıkıp yok eden ölümü çokça anın" buyurdu.

 

Ravileri güvenilirdir.

 

Bu hadis harfi harfine aynı metinle başka bir kanalla da rivayet olunmuştur. Bu da bu isnadla tek kanallı bir hadistir.

 

Tahric: Ebu Nuaym, Hilye (9/252).

 

 

 

803- Ebu Said el-Hudri der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mescid'e girip bazı kişilerin dişleri görünecek derecede gülüştüklerini görünce: "Eğer sizler lezzetleri yıkıp yok edeni (ölümü) çokça hatırlasaydınız şu gördüğüm halde olmazdınız. Öyleyse lezzetleri yıkıp yok eden ölümü çokça hatırlayın. Çünkü hiçbir gün geçmez ki kabir mutlaka: ''Ben yalnızlık ve gurbet eviyim, ben toprak eviyim, ben kurtçukların eviyim'' der" buyurdu.

 

Tahric: İsnadı zayıftır. Tirmizi 4/639 (2460).

 

 

 

804- Yusuf b. Yusuf el-Bahili der ki: Abdullah b. Sa'lebe'nin: "Gülüyorsun, belki de kefenin kassarın (çamaşırcının) yanından çıkmıştır da haberin yoktur" dediğini işittim.

 

 

 

805- Yahya b. Ebi Kesir der ki: Hz. Süleyman b. Davud oğluna: "Evladım! Aileni çok kıskanma, yoksa o suçsuz da olsa ona kötülük edersin. Çok ta gülme. Zira çok gülmek, hikmet sahibi kimsenin kalbini hafif kılar" dedi.

 

Tahric: İsnadı zayıftır. Ebu Nuayın, Hilye (3/71).

 

Yine ona: "Allah'tan çok kork. Çünkü o, her şeyin amacıdır" dedi. - Ebu Nuayın, Hilye (3/71).

 

 

 

806- Muhammed b. Nasr el-Huzai es-Saiğ der ki: Bir adam Bişr b. elHaris'in yanında gülünce, Bişr'in adama: "Dikkat et ey yeğen! Bundan dolayı Allah seni sorguya çekmesin" dediğini işittim.

 

Tahric: Ebu Taıib Muzaffer b. Süheyl el-Halill'yi tanımıyorum.

 

 

 

807- Ebu Hazım der ki: Annem Hammade binti Muhammed'in yani İbn Abdinahman b. Ebi Leyla'nın bildirdiğine göre babası: "Bu nasıl bir kitaptır ki küçük, büyük hiçbir şey bırakmadan hepsini sayıp dökmüş!"[Kehf 49] buyruğunu açıklarken: "Burada küçük ile gülmek kastedilmektedir" demiştir.

 

İsnadının bir zararı yoktur.

 

 

 

808- Münebbih b. Osman el-Hummi der ki: Hz, Adem şöyle dedi: "Bizler cennetten sürgün edilen kişiler idik. Şeytan bize hata işleterek bizim cennetten sürgün edilmemize sebep oldu. Şimdi sürgün edildiğimiz yere geri dönmek için ağlamak ve üzülmekten başka elimizden bir şey gelmiyor."

 

 

 

809- İbn Bureyde'nin babasından bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Adem'in gözyaşlan zürriyetinin gözyaşlanyla tartılsa, Adem'in gözyaşlan daha ağır basar" buyurmuştur,

 

Tahric: İsnadı zayıftır. İbn Adiy (1/170) ve Hatib, Tarih (4/47).

 

Ebu Sa'd şöyle dedi: Ebu Ahmed'in bildirdiğine göre Bu hadisi Mis'ar'dan sadece Ahmed b. Beşir mevsul olarak nakletmiştir. Zannedersem bu yanılgı da ondan kaynaklanımştır.

 

 

 

810- İbn Bureyde der ki: "Bütün yeryüzü ahalisinin ağlaması toplansa Hz. Davud'un ağlaması kadar gelmez. Bütün yeryüzü ahalisinin ağlaması toplansa Hz. Adem'in cennetten yeryüzüne indirildiği zaman ağladığı kadar gelmez.''

 

Tahric: Ravileri güvenilirdir. İbn Adiy, el-Kamil (1/170) ve İbn Ebi Şeybe, Musannef (13/203, 14/9),

 

Ebu Ahmed der ki: "Bu rivayette ne Bureyde, ne de Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) zikredilmiştir ve sahih olan rivayet budur."

İmam Ahmed (Beyhaki) der ki: Bize bildirildiğine göre Ebu Ali el-Hafız en-Nisaburi buna itiraz etmiş ve: "Sahih olan, Mis'ar'ın bunu Alkame b. Mersed kanalıyla Abdurrahman b. Sabıt'ın sözü olarak rivayet etmesidir. Bu, Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sözlerinden değildir" demiştir.

 

 

 

811- İbn Abbas der ki: "Hz. Adem cennetten Hacer-i Esved'in yanına indirildi. Onunla gözyaşını siliyordu. Cennetten çıkarılınca tekrar ona döndürülene kadar gözyaşı hiç dinmedi."

 

İsnadında hadisleri leyyin olan bir ravi vardır.

 

 

 

812- Said b. en-Nu'man der ki: Gufeyra'ya: "Bu ağlamaktan usanmıyor musun?" dediğimde: "Ey Said! Hasta olan kişi hastalığına şifa bulduğu şeyden nasıl usanır ki" karşılığını verdi.

 

Tahric: İçinde Hıdır b. Eban el-Haşimi bulunduğu için isnadı zayıftır.

 

 

 

813- Zaide b. Kudame der ki: Mansur b. el-Mu'temir'i gördüğüm zaman (kendi kendime): "Bunun başına bir musibet gelmiştir" derdim. (Bir gün) annesi ona: "Böyle kendini harab etmekte ne oluyor? Gece boyu susmadan ağlıyorsun. Evladım! Sen birini öldürdün?" deyince: "Anneciğim! Ben nefsimin ne yaptığını biliyorum" dedi.

 

Tahric: Ravileri güvenilirdir. Ebu Nuaym, Hilye (S/41).

 

 

 

814- Hasan b. Arefe el-Abdi der ki: Yezid b. Harun'u Vasıt'ta gördüm.

O, insanlar içinde en güzel gözlere sahipti. Sonra onu tek gözlü olarak gördüm. Daha sonra gördüğümde ise her iki gözü de gitmişti. Kendisine:

"Ey Ebu Halid! O güzel gözlere ne oldu?" dediğimde: "Onları seher vakti ağlamaları götürdü" karşılığını verdi.

 

İsnadı zayıftır.

 

 

 

815- Hasan b. Ebi'l-Hasan el-Basri der ki: Mua?: ölmek üzereyken ağlamaya başlamıştı. Ona: "Sen, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabından olduğun halde mi ağlıyorsun? Sen şöyle şöyle olduğun halde mi ağlıyorsun?" denilince: "Ölümden korkumdan dolayı veya benden sonra bir borç bırakmaktan dolayı ağlamıyorum. Ancak iki avuç (insanlar) vardır. Bir avucu ateşte bir avucu da cennettedir. Ben iki avuçtan hangisinde olduğumu bilmediğim için ağlıyorum" karşılığını verdi.

 

İsnadı zayıftır.

 

 

 

816- Abdullah b, Amr b, el-As der ki: "Allah korkusuyla bir damla gözyaşı akıtmam, benim için bin dinar tasadduk etmemden daha sevimlidir.''

 

İsnadında hakkında söz olan İbn Lehia bulunmaktadır.

 

 

 

817- Rib'i b, Hiraş bildiriyor: Huzeyfe b. el-Yeman: "Herhangi bir günde bana ölümün gelınesi halinde (imanım hakkında) bir şüpheye düşmezdim. Ancak bu gün bazı şeyleri karıştırmış durumdayım. Ne üzere olduğumu bile bilmiyorum" dedi. Ebu Mes'ud'a öğüt vererek de: "Bildiğiniz şeylerde amel etmeye bakın ve Allah'ın emirleri konusunda kusur etmeyin" demiştir,

 

Tahric: İsnadında tanımadığım Ziyad bulunmaktadır. İbn Ebi Şeybe, Musannef (13/381) ve Ebu Nuaym, Hilye (1/278),

 

 

 

818- Kasım b. Abdirrahman'ın, babasından bildirdiğine göre Abdullah b. Mes'üd vefat edeceği zaman kendisi ona: "Bana öğüt ver" deyince, Abdullah b. Mes'üd: "Sana, Allah'tan korkmayı, (imkan dahilinde dışarı çıkmayıp) evinde kalmam, diline sahip olmam ve günahların için ağlamam vasiyet ederim" demiştir.

 

Tahric: İsnadında fanımadığım İbrahim b. Mansur bulunmaktadır. İbn Ebi Şeybe, Musannef (13/289), İbn Ebi Asım, Zühd (35/100), Taberani, M. el-Kebir 9/105, (8536),9/164 (8753), Veki', Zühd 1/255 (30),2/519 (256), İbnu'l-Mübarek, Zühd 42 (130) ve Ebu Nuaym, Hilye (1/135).

 

 

 

819- Abdullah b. Mes'üd der ki: "Yüce Allah'ın günahlarımdan birini bağışlaması karşılığında tezek oğlu Abdullah diye adlandırılmayı isterdim.''

 

Tahric: Ravileri güvenilirdir. Yakub b. Süfyan el-Fesevi, el-Ma'rife ve't-Tarih (2/548), İbn Ebi Şeybe, Musannef (13/288), Ahmed, Zühd (157), İbnu'l-Mübarek (490) ve Ebu Nuaym, Hilye (8/314).

 

 

 

820- Abdullah b. Mes'üd der ki: "Allah'ın amellerimden birini kabul buyurması karşılığında tezeğe nispet edilmeyi isterdim."

 

Tahric: Ravileri güvenilirdir. Fesevi, el-Ma'rife (2/549) ve Ahmed, Zühd (157).

 

 

 

821- Abdullah (b. Mes'üd) der ki: "Eğer benim günahlarımı bilseydiniz sizden iki kişi bile arkamdan gelmezdi. Allah'ın günahlarımdan birini bağışlaması karşılığında tezek oğlu Abdullah diye çağrılmayı isterdim."

 

Tahric: Ravileri güvenilirdir. Hakim, Müstedrek (3/316).

 

 

 

822- Abdullah (b. Mes'üd) der ki: "Kendisinden başka ilah olmayana yemin olsun ki Allah'ın bir günahımı bağışlaması karşılığında bir tezeğe dönüştürülmeyi isterdim. Allah'ın günahlarımdan birini bağışlaması karşılığında tezek oğlu Abdullah diye çağrılmayı isterdim.''

 

Ravileri güvenilirdir.

 

 

 

823- Yahya b. Muaz er-Razı der ki: "MüMin kişi dünyada nasıl sevinsin ki! Bir kötülük yaptığı zaman sorgulanmaktan korkar. Bir iyilik yaptığı zaman da onun kabul edilmemesinden korkar. Mümin kimse de kötülük ve iyilik arasındadır."

 

Tahric: İsnadında tanımadığını Cafer b. Numeyr el-Kazvıni bulunmaktadır.

 

 

 

824- Yahya b. Muaz er-Razı der ki: "Ben kötülük ve iyilik arasında iken amellerim beni nasıl kurtarsın ki! Kötülüklerimin içinde iyilik yoktur. İyiliklerime ise kötülükler karışmıştır. Sen de ihlastan başka bir şeyi kabul buyurmazsın. Artık senin cömertliğinden başka bir şeyim kalmadı."

 

Ahmed b. Muhammed et-Teymi'yi ve hocasını tanımıyorum.

 

 

 

825- Cureyri der ki: Cüneyd'e: "Korku kulun üzerinden gider mi?" diye sorulunca: "Hayır, kul Allah'ı tanıdıkça korkusu daha da artar. Korkanlar da farklı konumlardadır. Bunlar kötülüklerden korkan, iyiliklerinin kabul olunmamasından korkan ve cezalardan korkanlardır. Bu konuda Yüce Allah: "Bunun sonucundan da çekinmedi"[Şems 15] buyurmaktadır.

 

 

 

826- Salih b. Ahmed b, Hanbel der ki: Babam vefat edeceği zaman elimde bir bezle yanında oturmuştum. Babam bir bayılıyor bir kendine geliyor ve gözlerini açıp eliyle işaret ederek: "Hayır sonra, hayır sonra, hayır sonra" diyordu. Bunu bir iki defa yaptı. Üçüncüsünde: "Babacığım! Bu vakitte söylediğin bu sözler nedir?" dediğimde: "Evladım! Ne dediğimi bilmiyor musun?" dedi. Kendisine: "Hayır" dediğimde şu karşılığı verdi:

"İblis (Allah'ın laneti üzerine olsun) parmaklarını ısırır bir şekilde yanımda durup: ''Ey Ahmed! Beni geçtin'' diyordu. Ben de ona: ''Hayır, öldükten sonra'' diyordum."

Beyhaki der ki: Ahmed b. Hanbel'den daha önce de bunu söyleyenler olmuştur. Aşağıda onlardan da bahsedilmektedir.

 

 

 

827- Ata b. Yesar der ki: İblis ölüm anında olan bir adama gelip: "Kurtuldun" deyince, adam: "Kurtulmadım, senden (şerrinden emniyette değilim), ancak (ölüniden) sonra emniyette olurum" karşılığını verdi.

 

Tahric: İbnu'l-Mübarek, Zühd 104 (308).

 

 

 

828- Ata b. Yesar der ki: İblis ölüm anında olan bir adama geldi ve adam:

"Senden (ancak) ölümden sonra kurtulurum" dedi.

 

İsnadı zayıftır.

 

 

 

829- Ata b. Yesar der ki: İblis ölüm anında olan bir adama gelip: "(Şerrimden) emrıiyette oldun mu?" diye sorunca, adam: "Ancak (ölümden) sonra emniyette olurum" karşılığını verdi.

 

 

 

830- Muhammed b. Sirin bildiriyor: Ebu Hureyre ömrünün son zamanlarında: "Allahım! Müslüman iken zina etmekten veya büyük günah işlemekten sana sığınırım" diye dua ederdi. Öğrencilerinden biri: "Ey Ebu Hureyre! Senin gibi biri mi bunu söylemekte ve korkmakta! Oysa sen yeterince yaşlanmış, şehvetten kesilmişsin. Sen, Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile konuşmuş, ona biat etmiş ve dini ondan öğrenmişsin" deyince, Ebu Hureyre: "Vay haline! İblis sağ iken beni (bunlardan) ne emin kılabilir ki" karşılığını verdi.

 

İsnadı zayıftır.

 

 

 

831- Cubeyr b. Nufeyr der ki: Humus'ta Ebu'd-Derda'nın evine girdim ve namazgahında namaz kıldığını gördüm. Tahiyyat'a oturduğu zaman onun nifaktan Allah'a sığınmaya başladığını gördüm. Namazı bitirdiğinde kendisine: "Ey Ebu'd-Derda! Allah seni bağışlasın. Sen kim, nifak kim?" dedim. Bunun üzerine üç defa: "Allahım, bağışla!" dedikten sonra şöyle devam etti: "Belalardan kim emin olabilir ki? Belalardan kim emin olabilir ki? Allah'a yemin olsun ki, kişi bir an denenir de, hemen dininden döner.''

 

Ravileri güvenilirdir.

 

 

 

832- Muhammed b. Aclan'ın bildirdiğine göre Şam ahalisinden olan yaşlı bir adam şöyle demiştir: Ebu'd-Derda: "Ne oluyor da imanın tadını üzerinizde göremiyorum? Canım elinde olana yemin olsun ki eğer orman ayısı imanı tatsaydı, imanın tadı onda görülürdü. İmanı hakkında endişe duyan kula ihsan edilir, imanından emin olan kuldan ise imanı alınır" dedi.

 

Tahric: İsnadında meçhul bir ravi vardır. İbnu'l-Mübarek, Zühd 541 (1547).

 

 

 

833- Hasan( -ı Basri) der ki: "ValIahi yeryüzünde sabahlayan veya akşamlayan bir mümin yoktur ki nefsi hakkında nifaktan korkmasın. Nifaktan emin olan, ancak münafık kimsedir."

 

Ravileri güvenilirdir.

 

 

 

834- Abdullah b. Ukeym der ki: Ebu Bekr'in arkasında akşam namazını kıldım. İkinci rekatta Tahiyyat'a oturduğu zaman kalkana kadar sanki kor (ateş) üzerine oturmuş gibiydi. Sonra kalkıp Fatiha Suresi'ni okudu ve: "Rabbimiz! Bizi doğru yola erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme, katından bize rahmet bağışla; şüphesiz Sen sonsuz bağışta bulunansın"[Al-i İmran 8] dedi.

 

 

 

835- İbnu'l-Mübarek der ki: "Görüş sahibi (bilgili) kimseler şu dört

şeyden emin olamazlar: Bunlar Allah'ın hakkında ne yapacağını bilmedikleri geçmiş bir günah; kendisinde ne tür felaketler barındırdığını bilmedikleri bir hayat; kendisine verilen ancak bir aldatma, kandırma ölma ihtimali taşıyan bir bağış ve kendisi için süslü olduğundan hidayet olarak gördüğü sapıklıktır. Kalbini an be an saptıran kişinin de kendisi hissetmediği halde dininin çekilip alınması, gözün açılıp kapanmasından daha hızlıdır."

 

Tahric Zehebi, Siyer (8/406).

 

 

 

836- İbn Cabir der ki: Bilal b. Sa'd'ın dua ederken şöyle dediğini işittim:

"Allahım! Kalplerin eğrilmesinden, günahların ardına düşmekten, kötü amellerden ve saptırıcı fitnelerden sana sığınırım."

 

Tahric: Ravileri güvenilirdir. Ebu Nuaym, Hilye (S /229).

 

 

 

837- Cüneyd b. Muhammed der ki: Seri 'nin: "Allahım! Bana nasıl azap edersen et, Yeter ki perdelenmiş olma zilleti ile azap etme" diye dua ettiğini ışıttım.

 

Tahric: Kuşeyri, er-Risale (1/72) ve Ebu Nuaym} Hilye (10/120),

 

 

 

838- Ebu Osman der ki: Yahya b. Muaz'ın: "Ey zikri yanımda her şeyden daha üstün olan (Allahım)! İleride beni düşmanların arasında en zelil şey kılma" diye dua ettiğini işittim.

 

 

 

839- Muhsin b. Musa der ki: Süfyan es-Sevri ile birlikte Mekke'ye gitmekteydim. Onun çokça ağladığını gördüğümde: "Ey Ebu Abdillah! Bu ağlayışın günahlarından dolayı mıdır?" dedim. Bunun üzerine bir çöp alıp yere bıraktı ve: "Günahlarım benim için işte bundan daha kolaydır, Ancak ben tevhidin (farkında olmadan) benden çekilip alınmasından korkuyorum" karşılığını verdi.

 

Tahric: Ebu Nuaym, Hilye (7/12) Bak: Zehebi, Siyer (7/258).

 

 

 

840- Seri es-Sakat! der ki: İyilerin kalbi ömürlerinin sonunda yapacakları amellere bağlıdır. Mukarreblerin kalbi ise geçmişlere bağlıdır. Bunlar: "Allah bize ne takdir etmiş ise sonunda o olacaktır" derler. Diğerleri ise: "Esas olan amellerimizin ne ile sonlandırılacağıdır" derler.

 

Tahric Ebu Nuaym, Hilye (10/12).

 

 

 

841- İshak b. Halef der ki: "Keşke amellerimin ne ile son bulacağını bir bilseydim" sözünden daha fazla şeytanın belini kıran bir şey yoktur. Kişi böyle deyince, şeytan: ''Bu kişi işlediği amelleri ne zaman beğenecek?'' der.''

 

Tahric: Ebu Nuaym, Hilye (9/311).

 

 

 

842- Ömer b. Hafs b. Giyas'ın, babasından bildirdiğine göre Amr b. Kays el-Mulaı vefat edeceği zaman arkadaşları kendisine: "Dünya için mi ağlıyorsun? Vallahi sen hayatını rahatlık içinde yaşadın" deyince: "Vallahi dünya için ağlamıyorum. Ancak ahiretin hayrından mahrum kalmaktan korktuğum için ağlıyorum" karşılığını vermiştir.

 

 

 

843- el-Kettanı der ki: "Kişinin bir gafletten ya da bir hatadan uyanış zamanındaki korkusu, nefsani zevklerinden kesilmesi ve Allah ile irtibatını kesme korkusuna kapılıp titremesi, tüm insanların ve cinlerin ibadetinden daha hayırlıdır."

 

 

 

844- Ahmed b. Ebi'l-Havarı der ki: "Ağlamanın en faziletlisi, kulun uygun olmayan amellerle tükettiği ömrü için ağlaması veya geçmiş yaşamında Allah'a muhalif olmasından dolayı ağlamasıdır."

 

Tahric: Sülemi, Tabakat (100) ve Kuşeyri, er-Risale (1/105).

 

 

 

845- Ebu'l-feth Ahmed b. Abdullah el-Bağdadi der ki: Bir gün çöle girmiş gidiyordum. Giderken yüksek tonda bir ağlama sesi işittim. Baktığımda önümde birinin olduğunu gördüm. Hızlıca yürüyüp yanına yetiştiğimde beraberinde yolculuk malzemesi bulunmayan bir genç olduğunu gördüm. Ona: "Ey genç! Derdin nedir?" dediğimde: "Ben korumakla görevlendirilmiş olduğum kapıdan kovulduktan sonra artık hangi kapıdan girmek için izin isteyeyim" demeye başladı. Bunun üzerine onun ağlamasıyla ben de ağlamaya başladım. Başımı kaldırıp baktığımda kimseyi göremedim .

 

 

 

846- Süfyan b. Uyeyne der ki: "Allah'ın gazabı, şifası olmayan bir hastalıktır. "

 

 

 

847- Ebu Abdirrahman es-Sülemı bildiriyor: yusufb. el-Hüseyn:

"Öfkelenmesinin sebebini bile bilmediğim halde

Bir suç olmadan öfkelenen kişinin rızasına nasıl gidilir?" demiştir. Bize ulaşan habere göre Yusuf b. el-Hüseyn bu beyti Cüneyd'e yazdığı zaman Cüneyd cevap olarak şöyle yazmıştır:

"Hikmet sahibi kişiye öğüdün basiti bile yeter, o zaman o, suçun ve sebebin ne olduğunu bilir Rızaya giden yol üzerindeki hakkına bakmaktır O zaman öfkelendiği gibi razı olur."

Beyhaki der ki: Onun üzerimizdeki hakkına bakmak, aslında rızasına giden yoldur. Bu cevapla birlikte soru daha cevapsızdır. Onun rızasına giden yol, kullarına göstermiş olduğu yoldur. O, dilediğini kendine hidayet eder. "O, yaptığından sorulmaz, ama onlar, sorulurlar. ''[Enbiya 23]

 

 

 

848- Ebu'I-Heysem bildiriyor: Ebu Said el-Hudri, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Yüce Allah bir kulundan razı olduğu zaman ona bilmediği yedi hayır sevabını yazar. Bir kuluna gazaplandığı zaman da ona bilmediği yedi kötülük günahını yazar" buyurduğunu işitmiştir.

 

Tahric: İsnadı zayıftır. Ahmed, Müsned (3/38, 40), Ebu Ya'la, Müsned 2/492 (1331), İbn Hibban, Mevarid (2515), Ebu Nuaym, Hilye (1/370) ve Ebu Nuaym, Ahbaru Isbehan (2/196).

 

 

Beyhaki kitabında: "...(=bilmediği)" ifadesini kullanırken, Ebu Asım ise Hayve b. Şureyh'ten olan rivayetinde: "...(=yapmadığı)" ifadesini kullanmıştır.

 

 

 

849- Ahmed b. Ebi'l-Havari der ki: Ebu Süleyman'ın: "Dünyada ve ahirette her hayrın kökeni, Allah korkusudur. Ahiretin anahtarı açlık, dünyanın anahtarı ise tokluktur" dediğini işittim.

 

Tahric: Ebu Nuaym, Hilye (9/259) ve Kuşeyri, er-Risale (1/345).

 

 

 

850- İbrahim b. Beşşar der ki: İbrahim b. Edhem'in: "Sevdalanmak helak eder ve Allah korkusu şifa verir. Bilmiş ol ki, gönlündeki tutkunulhevesini, ancak seni her zaman görenden korkmak yok eder" dediğini işittim.

 

Tahric: Beyhaki, Zühd (sh. 324) ve Ebu Nuaym, Hilye (8/18).

 

 

 

851 - Rezin Ebu Esma bildiriyor: Adamın biri ormanlık bir yere girdi ve: "Burada bir günah işlesem beni kim görecek ki?" dedi. Bunun üzerine: "Yaratan bilmez olur mu? O, Latiftir, haberdardır''[Mülk 14] diye ormanın her tarafını dolduran bir ses işitti.

 

 

 

852- el-Asma'ı: "Ben Beyt'i tavaf ederken bir bedevinin de tavaf ettiğini gördüm" dedi ve söz konusu kıssayı aktardıktan sonra şöyle devam etti: "Sevdasına kapıldığın kimse ile aranda bir şey var mı?" dediğimde şu karşılığı verdi: "Hayır yoktur, ancak bir gece ondan bir şey istedim. Bana: ''Utanmıyor musun?'' deyince: "Kimden utanayım ki! Beni yıldızlardan başka kimse görmüyor" dedim. Bunun üzerine o: "Onları oluşturan nerededir ki?" karşılığını verdi.

 

 

 

853- el-Utbi anlatıyor: Adamın biri bedevi bir kadınla karşılaştı ve onunla birlikte olmak istedi. Kadın bunu kabul etmeyip: "Annen seni kaybetsin. Senin haysiyetin yok mu? Dinin yok mu?" deyince, adam: "Vallahi bizi yıldızlardan başka kimse görmüyor" dedi. Bunun üzerine o:

"Evet, babam sana feda olsun. Onları (yıldızları) yaratan nerededir!" karşılığını verdi.

 

 

 

854- Ebu'l-Peth Abdurrahman b. Ahmed der ki: Şeyh Ebu Abdullah b. Hafifin şöyle dediğini işittim: Ebu'l-Abbas b. Sureye kadı olarak Farisilere geldiği zaman Ebu Abdullah en-Necraru kendisine: "Çoban zarar verdiği bir meradan koyunlarını çıkarmak için sopasını ne zaman kullanır?" diye sordu. O: "Onu gözetleyen birinin olduğunu anladığı zaman" deyince, Ebu Abdullah: "Ey hoca! Bu önemli bir konudur ve yeri burası değildir. Eğer isterseniz sizinle birlikte oturur ve bu konuyu müzakere deriz" dedi.

 

855- YOK

 

856- Pudayl b. İyad der ki: "Kulun Allah korkusu, Allah'ı bilmesi oranındadır. Dünyadaki zahitliği ise, cennete olan şevki oranındadır."

 

Tahric: Ebu Nuaym, Hilye (8/110)

 

 

 

857- Davud et-Taı şöyle derdi: "Allah'tan korkanların korkularını belli eden bazı hareketleri vardır. Allah'ı sevenlerin de bu sevgilerini belli eden halleri dereceleri vardır. İçlerinde Allah özlemi olan kimselerin de belli olan bir rahatsızlıkları vardır. Onlar nerededir? Kazananlar işte onlardır."

 

Tahric: Ebu Nuaym, Hilye (7/346).

 

 

 

858- Seri (es-Sekati) der ki: "İki şey kaybolup gitmiştir. Biri rahatsız eden korku, diğeri de kişinin içini parçalayan özlemdir."

 

 

 

859- Zü'n-nun'un kardeşi İbrahim der ki: "Farz namaz korkunun anahtarıdır. Nafile namaz ise ümit etmenin anahtarıdır. Sürekli olarak Allah'ı zikretmek iştiyakın anahtarıdır. Kişi korkudan dolayı farz ı eda etmez. Ancak farzı eda edince korkuya nail olur. Kişi ümit ederek nafile namaz kılmaz. Ancak nafile namazkılınca ümit eder. Kim de kalbini ve dilini Allah'ın zikri ile meşgul ederse Allah onun kalbine kendisine kavuşma sevgisini atar. İşte bunlar meleklitların sırrıdır. Bunları iyi öğren ve ezberle. ''

 

Tahric: İsnadındaki Zu'n-Nun b. Ahmed el-Ihmimi ve Ubeyd Zü'l-Arş'ı tanımıyorum. Ebu Nuaym, Hilye (9/378).

 

 

 

860- İbrahim b. Şeyban der ki: "Korku kalbe yerleştiği zaman ondaki şehvet yerlerini yakar, kendisinden dünya rağbetini atar ve dili dünyalık şeylerin zikri konusunda susturur."

 

Tahric: Ebu Abdurrahman es-Sulemi, Tabakat es-Sufiyye (404),

 

 

 

861- Muhammed b. en-Nadr der ki: Dünyada amel işleyen hiç kimse yoktur ki, mutlaka ahiret için ona makam ve dereceler hazırlama hususunda amel eden kişileri vardır. Kişi dünyada amel etmekte durduğu zaman onlar da durur. Kendilerine: "Niçin durdunuz?" diye sorulduğunda:

"Sahibimiz başka şeylerle meşgul olmuş (ve hayırlı ameller işlemeMektedir)" derler.

Yusuf der ki: "Ben size şaşıyorum. Korkuyla birlikte bir göz nasıl uyur?

 

Kalb muhasebeye çekileceğine inandıktan sonra nasıl uyur? Allah'ın kulları üzerindeki hakkını bilen kimsenin gözleri, bedene gerekeni dışında asla

 

 

 

uyumaz. Allah kalpleri zikre mesken olarak yarattı. Ancak kalpler şehvetlerin meskeni oldu. Oysa şehvetler kalpleri bozan ve malları telef eden bir şeydir. Şehvetleri kalpten ancak kuvvetli bir korku ve içi parçalayan bir özlem siler."

 

Tahric: Ebu Nuaym, Hilye (8/238).

 

 

 

862- İbrahim b. Said der ki: MemCm bana şöyle dedi: "Ey İbrahim! (Harun) Reşid bana dedi ki: "Gözlerim Fudayl b. İyad gibisini görmedi. Ben yanına girmiştim ki bana: ''Ey müminlerin emiri! Kalbinde hüzün ve korkuya yer ver ki bunlar kalbine yerleşsin, seni masiyetlerden koparıp cehennem azabından uzak tutsunlar'' dedi."

 

 

 

863- Ahmed b. Asım el-Antaki der ki: "Korkunun azlığı, kalpteki hüznün azlığından olur. Hüzün az olduğu zaman da kalp terkedilmiş evin harab olması gibi harab olur."

 

 

 

864- Malik b. Dinar der ki: Halk arasında: "Şüphesiz ki kalpte hüzün olmadığı zaman o kalp terkedilmiş evin harab olması gibi harab olur" denilir.

 

Tahric: Abdullah b. Ahmed, Zevaid ez-Zühd (sh. 320), Ebu Nuaym, Hilye (2/360) ve İbn Ebi Şeybe, Musannef ( 14/49).

 

 

Aynı isnad ile Malik b. Dinar: "Hüzün, salih amelin aşısıdır" demiştir.

Bu konuda Allah Resulü'nden (Sallallahu aleyhi ve Sellem) nakledilen bir sonraki hadis te bu yöndedir.

 

 

 

865- Ebu'd-Derda'nın bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Şüphesiz ki Allah. hüzünlü her kalbi sever" buyurmuştur.

 

Tahric: İsnadı zayıftır. Hakim (4/315), İbn Adiy, el-Kamil (2/471) ve Ebu Nuaym, Hilye (6/90).

 

 

 

866- Ebu'd-Derda'nın bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Şüphesiz ki Allah. hüzünlü her kalbi sever" buyurmuştur.

 

Bunun isnadı (bir önceki hadisin isnadından) daha sahihtir.

 

Tahric: İsnadı hasendir. Ancak isnadında kopukluk vardır.

 

 

 

867- İbnu'l-Mübarek der ki: "Kişinin en büyük musibeti, kusur ettiği şeyleri bilmesi ve bunu umursamayıp onun için hüzünlenmemesidir."

 

 

 

868- Şakik (el-Belhi) der ki: "Kulun üzüntü ve korkudan daha hayırlı bir dostu yoktur. Yani geçmiş günahları için üzülmesi ve sonunda varacağı yerin neresi olduğunu bilemediği için korkmasıdır."

 

 

 

869- Sehl der ki: "Hiç kimse Allah'ın kendisini hakkıyla bilmesinden dolayı karkmadıkça ve bundan dolayı üzülmedikçe korkunun hakikatine erişemez,"

 

 

 

870- Ebu Muhammed Cafer b, Muhammed es-Süfi der ki: Ben, Cüneyd'in yanındayken Şibli içeri girdi ve Cüneyd: "Derdi Allah olan kimsenin hüznü uzayıp gider" dedi. Şibli ise: "Hayır, ey Ebu'l-Kasım! Derdi Allah olan kimsenin hüznü yok olup gider" dedi.

 

 

Beyhaki der ki: (üneyd'in sözlerinden kasıt dünyalıktır. Şibli'nin sözlerinden kasıt ise ahiret günüdür. (üneyd'in sözlerinden kasıt, kişinin Allah'a karşı olan görevlerinde kusurlu olduğu şeyleri görmesi anında üzülmesidir. Şibli'nin sözlerinden kasıt ise, kişiye muvaffakiyet verilmesinden dolayı bulunduğu duruma sevinmesidir ki artık tek derdi Allah olur. En doğrusunu Allah bilir.

 

 

 

871- Ebu Abdirrahman es-Sülemi der ki: Üstad Ebu Sehl• es-Su'liki'ye: "Buna sevinsinler"[Yunus 58] buyruğu hakkında: "Güven içinde olmayan kişi nasıl sevinebilir?" diye sorulunca: "Allah'ın lütfu ve rahmetine baktığı zaman sevinir, bundan geri durduğu zaman da üzülür. Kişinin korku ve ümit arasında kalması gibi bir vakitte sevinçli bir vakitte de üzüntülü olur" karşılığını verdi.

 

 

 

872- Ebu Süleyman ed-Darani der ki: "Allah insanları yaratmadan önce onları aziz ve zelil kıldı. Onları itaatte muvaffak etmeden ve masiyetlerde sınamadan önce cennet ve cehenneme yerleştirdi. Bu, Allah'ın adaleti ve evliyalarına bir ikramıdır. Bütün noksanlıklardan münezzeh olan Rabbim ne kadar yücedir. Onu bulup da bırakan kimseye şaşarım. Yine onu bulamayıp da aramayan kişiye şaşarım."

Sonra şöyle devam etti: "Bulutlar rüzgar ile yürür. Kullar ise muvaffakiyet ile üzülür. Oysa muvaffakiyet, Allah'a yakınlık oranındadır. Yardım istenecek olan, ancak Allah'tır."

 

 

 

873- İbrahim der ki: Hüzünlenmeyenin, cennet ehlinden olmamasından korkması gerekir. Çünkü cennetlikler: "Hamd, bizden hüznü gideren Allah'a mahsustur"[Fatır 34] derler. İlahi azaptan korkmayanın da cennet ehlinden olmamasından korkması gerekir. Çünkü cennetlikler: "Daha Önce biz, aile çevremiz içinde bile (ilahi azaptan) korkardık"[Tur 26] derler.

 

Tahric: Ebu Nuaym, Hilye (4/215)

 

Bir başkası bunu Ahmed b. İbrahim kanalıyla aktarmış ve rivayetinde: "Bişr b. Müslim kanalıyla İbrahim et-Teymi'den" demiştir.

 

 

 

874- Abdullah b. Bekr der ki: Hasan( -ı Basri): "İşte onlar, mukarreb (yakınlaştırılmış) olanlardır"[Vakıa 11] buyruğunu açıklarken: "Yakınlaştırılmış kimseler gelip gittiler, ne mutlu onlara. Allahım! Bizi de amel defterleri sağdan verilenlerden kıl" dedi. Sonra: "Şüphesiz, cehennem pusuda beklemektedir''[Nebe 21] ayetini okuyup: "Kapıda bekçiler vardır. İzin kağıdı ile gelen (cennete) geçer gider, izin kağıdı olmadan gelen kimse de orada hapsedilir" dedi.

 

Tahric: Taberi, Tefsır (30/9)

 

 

 

875- Ebu Bekr el-Mavsili der ki: Feth el-Mavsili Kurban bayramı günü namazgah'a çıkıp kazanlara baktı. Sonra sema'ya bakarak: ''İlahın! Mukarrebler Sana kurbanları ile yaklaştılar. Ey Sevgili! Ben de Sana hüznüm ile yaklaşıyorum.'' dedi. Sonra bayılıp yere düştü. Kendine geldiğinde: ''Ne zamana kadar beni dünya sokaklarında hüzünlü olarak bırakaxaksın! dedi.

 

 

 

876- İbrahim b. Musa der ki: Feth el-Mavsili'nin Kurban gününde kebap kokusu alıp bir sokağa girdiğini gördüm ve: "Mukarrebler sana kurbanları ile yaklaştılar. Ey Sevgili! Ben de sana uzun süren hüznüm ile yaklaşıyorum. Ne zamana kadar' beni dünya sokaklarında hüzünlü olarak bırakacaksın!" dediğini işittim. Sonra bayılıp yere düştü. Yerinden kaldırılıp götürüldü ve üç gün sonra (vefat edince) defnedildi.

 

 

 

877- Sellame el-Abide der ki: Ubeyde binti Ebi Kilab gözlerinin feri gidinceye kadar kırk yıl boyunca hep ağlayıp durdu. Kendisine: "Ne arzu ediyorsun?" denilince: "Ölümü (arzuluyorum)" dedi. "Niçin?" diye sorulduğunda ise: "çünkü her gün, ahiret günlerimi helak edecek günahlar işlemekten korkuyorum" karşılığını verdi.

 

 

 

878- Abdurrahman b. Yezid b. Cabir anlatıyor: Yezid b. Mersed'e:

"Neden gözlerini hiç kuru görmüyorum?" diye sorunca: "Neden soruyorsun?" karşılığını verdi. Ona: "Belki bununla Allah bana bir fayda sağlar" dediğimde: "Şüphesiz ki Allah, masiyet işleMem halinde beni cehennemde hapsetmekle tehdit etti. Vallahi beni hamama hapsetmekle tehdit etseydi yine gözlerimin yaşının kurumaMası uygun olurdu" karşılığını verdi.

Ona: "Sen yalnız iken yine böyle misin?" dediğimde şu karşılığı verdi:

"Vallahi yemek çömleği önüme konulduğu anda bile bu hal bana musallat olur ve ağlarım. Ailem de benimle ağlamaya başlayınca çocuklar da neden ağladığımızı bilmeden ağlamaya başlarlar. Bazen ailemle olmak istediğimde yine bu hal bana musallat olur ve beni istediğimden alıkoyar. Bazen de ailem: ''Dünya hayatında seninle olan hüzünden dolayı hiç gözümüz aydın olmaz'' der."!

 

Bu hadis başka bir kanalla da rivayet olunmuştur.

 

Tahric: Ahmed, Zühd (382) ve Ebu Nuaym, Hilye (5/164).

 

 

 

879- Havşeb b. Müslim es-Sekafi'nin bildirdiğine göre Hasan(-ı Basri) yemek anında ölümün zikredilmesinden hoşlanmazdı.

 

 

 

880- Hafs b. Humeyd der ki: Sehl b. Ali'nin mescidde: "Cehennem cehennem" diyerek böğrünün titrediğini ve akılsız biri gibi dolaştığını gördüm. Onu bu halde görünce de ağlamaya başladım.

 

 

 

881 - Seri (es-Sekati) der ki: Korku üç çeşittir. "Birincisi; genel ve herkes için geçerli olan din korkusudur. çünkü herkes Allah'tan korkulması gerektiğini bilir. İkincisi ise; Kur'an okunduğu ve kıssalar anlatıldığı zaman olan korkudur ki bu korku, kadınların yufka yürekli olması gibi müzmin bir korkudur. Üçüncüsü ise; rahatsız edici, kalbi ve bedeni zayıf düşüren bir korkudur. Bu korku, kişinin uykusunu ve tadını kaçırır. Kişi korktuğu şeyden emin olmadıkça asla korkusu bitmez."

 

 

 

882- Haris el-Ganevi der ki: Rabi' b. Hiraş cennetlik mi cehennemlik mi olduğunu bilmeden dişleri görünecek şekilde gülmemeye yemin etti. Ancak öldükten sonra güldü (tebessüm eder bir şekildeydi). Yine kardeşi Rib'i cennetlik mi cehennemlik mi olduğunu bilmeden gülmemeye yemin etti. Onu yıkayan kişinin bana bildirdiğine göre onuyıkadıkları sürece yıkama işini bitirene kadar teneşirin üzerinde hep tebessüm etmiştir.

 

İsnadının bir zararı yoktur.

 

 

 

883- Hasan der ki: Gazvan er-Rakkaşi: "Yemin olsun ki yerimin cennet mi cehennem mi olduğunu bilmeden önce Allah güldüğümü görmeyecektir" dedi. Vallahi Allah'a kavuşana kadar da güldüğü görülmedi.

 

İsnadı hasendir.

 

 

 

884- Gaylan der ki: Mutarrifin: "Bir kişi Rabbim katından gelip, beni, cennetlik mi cehennemlik mi olduğumu haber vermesi ile toprak olmam arasında muhayyer bıraksa toprak olmayı tercih ederdim" dediğini işittim.

 

Tahric: İsnadı sahihtir. İbn Ebi Şeybe, Musannef (13/476), Ebu Nuaym, Hilye (2/199) ve Abdullah b. Ahmed, Zevaid ez-Zühd (238).

 

Beyhaki der ki: Mutarrif, Abdullah b. eş-Şıhhır'in oğludur.

 

 

 

885- Muttalib bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Cibril'e: "Ey Cibril! Ne oluyor İsrafil'in güldüğünü hiç görmüyorum? Oysa bana gelen her meleğin mutlaka güldüğünü görmekteyim" deyince, Cibril: "Cehennem yaratıldığı zamandan beri o meleğin güldüğünü hiç görmedik" karşılığını verdi.

 

Tahric: Ravileri güvenilirdir ve mürsel bir hadistir.

 

 

 

886- Abbad der ki: Adiy b. Ertat'ın Medain minberinde adını zikrettiği ancak benim unuttuğum bir kişiden naklederek Resulullah'ın (sallallahu aleyhi vesallam) şöyle buyurduğunu söylemekteydi: "Yüce Allah'ın öyle melekleri vardır ki Allah korkusuyla böğürleri titrer. O meleklerin gözünden akan her damla yaş ile mutlaka bir melek kalkar ve Allah'ı tesbih eder.''

 

Tahric: İsnadı zayıftır. Hatib, Tarih (12/307).

 

 

 

887- Ebu İmran der ki: Bana ulaşan habere göre Cibril, Allah Resulü'ne (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ağlar bir şekilde gelince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Neden ağlıyorsun?" diye sormuş ve Cibril: "Allah cehennemi yarattığı zamandan beri kendisine karşı asi olur ve beni cehenneme atar korkusuyla gözyaşım hiç dinmedi" demiştir.

 

Tahric: İsnadında tanımadığım Abdullah b. Yahya et- Talhl bulunmaktadır ve mürsel bir hadistir.

 

 

 

888- Abdullah b. Rebah el-Ensari bildiriyor: Ka'b(u'l-ahbar): "Şüphesiz ki İbrahim çok yumuşak huylu ve pek sabırlı idi''[Tevbe 114] buyruğunu açıklarken: "Hz. İbrahim, cehennem ateşini hatırladığı zaman: ''(Ateşten yana) vah bana!'' derdi" dedi.

 

Tahric: Ravileri güvenilirdir. Ahmed, Zühd (78) ve İbn Cerir et-Taberi, Tefsır (11/51)

 

 

 

889- Ebu Harb b. Ebi'l-Esved bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), bir adamın: "Şüphesiz bizim yanımızda bukağılar ve yakıcı bir ateş var. Boğazdan geçmez bir yiyecek ve elem verici bir azap var"[Müzzemmil 12,13] ayetlerini okuduğunu işitince kendinden geçip bayıldı.

 

Ebu Ahmed der ki: Ebu Yusuftan başkası bunu Hamza kanalıyla Humran'dan nakletmiş ancak isnadında Ebu Harb'i zikretmemiştir.

Beyhaki der ki: Ebu Harb'in zikredildiği şekliyle mürsel bir hadistir.

 

Tahric: İsnadı zayıftır. Ahmed, Zühd (27), Hennad, Zühd 1/180 (267), Mervezi, Kıyamu'l-Leyl (101) ve İbn Cerir, Tefsır (29/135).

 

 

 

890- Bişr b. Mansur der ki: Bir sabah Ata el-Abdi (es-Seli:mi)'nin önünde ateşi harlamaktaydım. Ona: "Ey Ata! Eğer sana şimdi tekrar dirilip hesaba çekilmemen karşılığında kendini şu ateşe atman emredilseydi sevinir miydin?" dediğimde: "Kabe'nin rabbine yemin olsun ki sevinirdim" karşılığını verdi. Sonra: "Vallahi böyle bir durumda bedenimin ateşe varmadan önce sevinçten dolayı canımın çıkmasından korkardım" dedi.

 

Tahric: İsnadının bir zararı yoktur. Ebu Nuaym, Hilye (6/216).

 

 

 

891- Cüneyd b. Muhammed der ki: Seri'nin: "Acaba yüzüm karardı mı korkusuyla her gün burnuma birkaç defa bakmaktayım" dediğini işittim.

 

Tahric: Ebu Nuaym, Hilye (10/116),

 

 

 

892- Cüneyd b. Muhammed der ki: Seri'nin: "Tanındığım bir yerde ölmek istemiyorum" dediğini işittim. Kendisine: "Niye ki ey Ebu'l-Hasan!" denilince: "Kabrimin beni kabul etmemesinden ve bu halimin ifşa edilmesinden korkuyorum" karşılığını verdi.

 

Tahric: Ebu Nuaym, Hilye (10/116),

 

 

 

893- İbrahim b. Edhem der ki: "Ata es-Selimi gece karanlığına baktığı zaman hilkatinin değişmiş olabilmesi korkusuyla eliyle uzuvlarını kontrol ederdi.''

 

Tahric: İsnadının bir zararı yoktur. Ebu Nuaym, Hilye (6/222).

 

 

 

894- Uveys der ki: "Bütün insanları öldürmüş gibi korkmadıkça bu durumun (imanın) hakikatine erişemezsin."

 

Tahric: Ravileri güvenilirdir. Ancak Bişr, Uveys zamanına yetişmemiştir.

 

 

 

895- Yezid b. Yezid el-Bekri'nin bildirdiğine göre, Uveys el-Karani: ''Bütün insanları öldürmüş gibi Allah'ın emrinde ol'' demiştir.

 

 

 

896- Süfyan es-Sevri der ki: Uveys el-Karani'nin ancak oturduğu zaman yere ulaşan bir abası vardı. o: "Allahım! Aç karından ve çıplak kalmaktan sana sığınırım. Sırtımdaki abadan ve karnımdakinden başka hiçbir şeyim yoktur" derdi.

 

 

 

897- Malik b. Dinar der ki: Eğer insanlar: "Malik deli oldu" demeseydi mestleri giyip başıma kül saçar ve insanlara: "Beni gören Rabbine asi olmasın" diye seslenirdim.

 

Tahric: Buhari, Tarih (3/2/43)

 

 

 

898- Salt b. Mes'ud der ki: Hasan b. Salih b. Hay bir gün evimden çıkıp uçan çekirgelere bakarak: ''Ürkek bakışlarla çıkarak çekirge sürüsü gibi etrafa yayılırlar''[Kamer 7] dedi ve bayılıp yere yığıldı.

 

Tahric: Beyhaki, Zühd (530)

 

 

 

899- Ahmed b. Ebi'l-Havarı der ki: Rabia(tu'l-Adeviyye)'nin şöyle dediğini işittim: "Ne zaman kar gördüysem mutlaka sahifelerin uçuştuğunu hatırladım. Ne zaman çekirgeler gördüysem mutlaka mahşer gününü hatırladım. Ne zaman bir ezan sesi işittiysem mutlaka kıyamet gününün münadisini hatırladım. Kendi kendime de: ''Ölüm anın gelene kadar dünyada konmuş bir kuş gibi ol'' dedim."

 

 

 

900- Ebu Tarık el-tebban der ki: Abdulazız b. Selman kıyameti andığı zaman çocuğunu kaybetmiş anne gibi feryad ederdi. Hatta mescidin etrafında bulunanlardan korkup feryad edenler olur ve bazen bulunduğu meclisin etrafından (korkup ölen) ölüler kaldırılırdı.

 

 

 

901- Anbese el-Havvas der ki: Utbetu'l-Gulam beni ziyaret eder ve bazen yanımda gecelerdi. Yine bir gece yanımda kalmıştı ki seher vaktinde onun hıçkırarak ağladığını işittim. Sabahladığı zaman: "Gece ağlamanla beni korkuttun. Neyin var ey kardeşim!" dediğimde: "Ey Anbese! Vallahi Allah'ın huzuruna arz olunacağımız günü hatırladığım zaman" dedi ve yıkılacak gibi oldu. Bunun üzerine onu kucaklayıp tuttum ve kızarıp dönen gözlerine bakmaya başladım. Ağzından köpükler çıkmaya ve hırlamaya başlayınca: "Utbe! Utbe! Canım!" diye seslenmeye başladım. Üç gün boyunca bana cevap vermedi. Sonra sakinleşince: "Utbe! Utbe!" diye seslendim ve kısık bir sesle bana: "Allah'a arz olunmanın zikri sevdiklerim ile bağlantıyı kesti" diye cevap verdi. Sonra can çekişir gibi hıçkırarak: "(Ey Rabbim!) Sen diri ve cömert olduğun halde seni sevenlere azap mı edeceksin?" demeye başladı. Bunu o kadar tekrar etti ki vallahi sonunda beni de ağlattı.

 

Tahric: Buhari, Tarih (4/1/29)

 

 

 

902- Muhammed b. es-Semmak der ki: Basra'ya girdiğimde önceden tanıdığım bir adama: "Beni abidlerinizin yanına götür" dedim. Bunun üzerine beni üzerinde kıldan giysiler olan ve hep susan bir adamın yanına soktu. Adam başını kaldırıp kimseye bakmıyordu. Ben onunla konuşuyordum, ama bana bir cevap vermiyordu. Ben de yanından geri çıktım. Arkadaşım bana: "Burada yaşlı bir kadının oğlu bulunmaktadır. Yanına gitmek ister misin?" dedi. Bunun üzerine yanına girdik. Yaşlı kadın: "Oğluma cennet ve cehennem hakkında bir şey zikretmeyin, yoksa onun ölümüne sebep olursunuz. Ondan başka bir oğlum da yoktur" dedi. Adamın yanına girdiğimizde bir de baktık ki o da arkadaşı gibi bir giysi giymişti. O da başını önüne eğmiş hep susuyardu. Başını kaldırıp bize bakarak: "İnsanların mutlaka duracakları bir yer vardır" dedi. Kendisine: "(Allah'ın rahmeti üzerine olsun) kimin önünde (duracaklar)?" dediğimde, bir defa hıçkırdı ve öldü. Yaşlı kadın gelip: "Oğlumu öldürdünüz" dedi. Ben de bu kişinin cenaze namazını kılanlar arasında idim.

 

Tahric: Beyhaki, Zühd (556) ve Ebu Nuaym, Hilye (8/208).

 

 

 

903- Muhammed b. es-Semmak anlatıyor: Ben abid ve zahid kişileri aramaktaydım. Abbadan'da dünyalıklardan ilgisini kesip var gücüyle hep ahiret için çalışan bir adan'dan bahsedilince Abbadan'a gittim. Onu sorduğumda bana evini tarif ettiler. Büyük olmasına rağmen tek kanatlı kapısı olan bir eve geldim ve kapıyı çaldım. Beş yaşlarında bir kız çocuğu gelip: "Kapıyı çalan kimdir?" dedi. Bunun üzerine ben: "Benim ey kızım! Bu filan abidin evi midir?" deyince: "Evet" karşılığını verdi. Ona: "Yanına girmem için izin iste. Eğer yanına girmem için izin alırsan sana bir dirhem vereceğim" dedim. Bunun üzerine kız: "Ey Allah'ın kulu! Senden daha cahil birini görmedim. Gir içeri, babamın kapısında koruyucu yoktur. Koruyucular kralların ve oğullarının kapısında olur" dedi. Ben kızın dediklerine şaşırıpkalmıştım. Kız içeri girince ben de ardından girdim. Bir de baktım ki geniş bir avlunun içinde küçücük bir ev. Eve girdiğimde hastalıksız ama çok zayıf birini gördüm. Ayakları ucunda bir mezar kazmış ve ayaklarını mezara sarkıtmıştı. Elinde hurma yaprakları vardı. Onları yırtarak parçalara ayırırken hüzünlü bir sesle: 'Yoksa, kötülük işleyen kimseler, ölümlerinde ve diriliklerinde kendilerini, inanıp yararlı iş işleyen kimseler ile bir mi tutacağımızı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar! "[Casiye 21] ayetini okuyordu. Ona selam verdiğimde selamımı aldı ve: "Sen kardeşlerimden misin?" dedi. Kendisine: "Evet, ben ne Basra'lıyım, ne de Abbadan'lıyım" dedim. Bana: "Sen nerelisin?" diye sorunca: "Ben Küfe'liyim" dedim. "Adın nedir?" dediğinde: "Muhammed b. esSemınak'tır" dedim. "Sanırım sen o vaizsin" deyince: "Evet" karşılığını verdim. Sonra iki eliyle elimi tutarak: "Merhabalar, selam olsun sana, Allah seni korusun. Ey kardeşim! Allah seni ve beni dünyada kardeşlik ile nimetlendirdi. Ey kardeşim! Nefsim hep seni görmek istiyordu. Hastalığını senin ilacına sunmak istiyor. Bilmiş ol ki ey kardeşim! Bende çok eski bir yara vardır. Senden önceki tabipleri çaresiz bıraktı. Sen ona yumuşaklığınla yaklaş ve bildiklerini ona sür. Senin merhemin ona yarar" dedi. Kendisine öğüt vermemi istediğini anlamıştım. Ona: "Ey kardeşim! Benim gibi biri senin gibi birini tedavi edebilir mi?

 

Benim yaram seninkinden daha fazla sızlamaktadır ve günahlarım senin günahlarında daha büyüktür" dediğimde: "Allah için bana öğüt vermeni istiyorum" karşılığını verdi. Bunun üzerine kendisine: "Ey kardeşim! Bildiğim kadarıyla senin işlemiş olduğun günah silinmemiştir. Bu sebeple tadın tuzun kalmamıştır. Ölüm ise sabah veya akşam sana gelecek, dar lahide, karanlık mezara, Münker ve Nekir'in huzuruna sorgulanmaya gideceksin" dediğimde hıçkırdı ve mezarına düşüp burnuna vurulan bir boğa gibi böğürıneye başladı. Bunun üzerine hanımı ve kızı perdenin arkasından ağlayarak gelip: "Allah için ona fazla bir şey söyleme demiştik. Onu öldürdün" demeye başladılar. Adam kendine gelince: "Ey kardeşim! İlacın hastalığıma, merhemin de yarama iyi geldi. Ey kardeşim İbnu's-Semmak! Bana bir şeyler daha anlat" deyince, ona: "Ey kardeşim! Hanımın ve çocukların sana fazla bir şeyler anlatmamam için bana yemin ettirdi" cevabını verdim. Bunun üzerine onlara doğru dönüp bana: "Bilmiş ol ki ey kardeşim! Rabbin huzurunda durduğum zaman hanımına ve çocuklarına karşı benden daha fazla vebal ve daha fazla günah sahibi olan yoktur" dedi. Kendisine: "Ey kardeşim! Mezar karanlığından, lah it darlığından, Münker ve Nekir'in sorgusundan sonra Tamma'dan başka bir şey yoktur" dediğimde: "Ey İbnu's-Semmak! O da nedir?" diye sordu. Bunun üzerine ona: "İsram Sür'a üfürdüğü, mezardakiler dirildiği, biz de taşıdığımız günahlarla geldiğimiz zaman ey kardeşim, kaç kişi kahrolayım ve helak olayım diye bağıracaktır? Melekler ateşten izarla izarlanmış, Rahman'ın öfkelenmesi ile gazaplanmış olarak kendilerine: ''Onu tutuklayın, hemen bağlayın''[Hakka 30] denilmesini beklerler" dediğimde bir daha hıçkırıp mezarına düştü ve burnuna vurulan bir boğa gibi böğürmeye başladı. Sonra altına işedi. İşemesinden dolayı şuurunu kaybettiğini anladım. Kızı gelip onu çekerek göğsüne dayadı ve: "Annem babam sana feda olsun. Bu iki göz Allah'a itaat ile ne kadar geceleri seher ile geçirdi. Annem babam sana feda olsun bu iki göz Allah'ın haram kıldığı şeylerden ne kadar sakındı" diyerek giysisinin koluyla yüzünü sildi. Sonra kendine geldi ve: "Selam üzerine olsun ey İbnu's-Semmak! Ben Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Resulü olduğuna şahitlik ederim" dedi. Sonra üçüncü defa hıçkırdı. Bu hıçkırışının ilk iki hıçkırması gibi olduğunu sandım. Ancak onu kımıldatıp baktığımda ölmüş olduğunu gördüm.

 

 

 

904- Fudayl b. İyad el-Kindi der ki: Hz. İsa, sağında ve solunda nehir bulunan bir dağa rastladı. Bu nehirlerin nerden geldiğini ve nereye gittiğini bilmiyordu. İsa: "Ey dağ! Bu su nereden gelmekte ve nereye gitmektedir?" deyince, dağ: "Sağımda akan nehir sağ gözümün yaşıdır. Solumda akan nehir ise sol gözümün yaşıdır" karşılığını verdi. İsa: "Niçin (ağlamaktasın)?" diye sorunca, dağ: "Rabbimin beni ateş yakıtı kılmasından korkmamdan dolayı" cevabını verdi. İsa: "Ben de seni bana hibe etmesi için dua edeceğim" dedi. Allah, dağı Hz. İsa'ya hibe edince, İsa, dağa: "Bana hibe edildin" dedi. Bunun üzerine iki nehir de coştu ve İsa'yı önüne katıp götürmeye başladı. İsa: "Allah'ın kuvveti ile sakin ol" deyince, sular durgunlaştı. İsa, dağa: "Rabbimden seni bana hibe etmesini istedim ve seni bana hibe etti. Bu halin nedir?'' diye sorunca, dağ: ''İlk ağlayışım korkudan dolayı idi. İkinci ağlayışım ise şükürden dolayıdır.'' karşılığını verdi.

 

 

 

905- Ahmed b. Ebi'l-Havari anlatıyor: Bir gün ben Şam'da kapısı bir örtü parçasından ibaret olan bir kubbe altında otururken bir kadın (kapı olmadığı için) duvara vurmaya başladı. Ona: "Kimdir o?" dediğimde: "Yolunu kaybetmiş bir kadınım. Allah'ın merhameti üzerine olsun, bana yolu göster" dedi. Ona: "İki yoldan hangisini sormaktasın?" dediğimde, ağlayarak: "Kurtuluş yolunu sormaktayım" karşılığını verdi. Ona: "Heyhat, heyhat, o yol ancak hızlıca yürümekle, amelleri düzeltmekle, dünya ve ahiret işlerinden meşgul edecek şeyleri terk etmekle kat edilir" dediğimde ağladı ve: "Dünya meşgalesini anladım da ahiret meşgalesi nedir?" diye sordu. Ona: "Eğer dünyadan yetmiş peygamber ameli ile ayrılsan bile sana Levh-i Mahfüz'da yazılandan başkası yoktur. Kıyamet gününde cehennemin bir iç çekmesi vardır. Sende yetmiş peygamberin ameli olsa bile muhakkak ona varacaksın" dediğimde, bir çığlık atarak: "Senin uzuvlarını parçalanmaktan koruyan Allah'ı her türlü eksikliklerden tenzih ederim. Kalbini durmaktan koruyan Allah'ı her türlü eksikliklerden tenzih ederim" dedi ve bayılıp düştü. Yanımızda abidlerden olan bir cariye vardı. Ona: "Git şu kadının derdinin ne olduğuna bak" dedim. Cariye gidip kadına baktığında ölmüş olduğunu ve cebinde, üzerinde: "Beni giysilerimle kefenleyin. Eğer Rabbim katında bir hayrım varsa Rabbim onu benim için daha hayırlı olanı ile değiştirir. Eğer hayrım yoksa nefsim kahrolsun ve yok olsun" yazılı bir kağıt olduğunu gördü. Oradakilerin cariyenin etrafında toplandığını gördüm. Onlardan birine: "Bu cariyenin hikayesi nedir?" dediğimde şu karşılığı verdi: "Ey Ebu'l-Hasan! Bu cariyede bir hal vardı ki onun deli olduğunu sanırdık. O hali kendisini yemekten ve içmekten kesmekteydi. Bize içinde bazı ağrılarının olduğunu söylerdi. Onu tabiplere gösterdiğimizde: ''Öyle bir tabip istiyorum ki ona hastalığımdan hissettiğimi bildireyim. Belki yanında hastalığıma bir şifa vardır'' derdi."

 

Tahric: Ebu Nuaym, Hilye (10/11).

 

 

 

906- Ahmed b. Ebi'l-Havari anlatıyor: (Bir gün) ben Basra yollarından bir yolda iken bir çığlık sesi işittim. Sesin geldiği tarafa döndüğümde bayılıp düşmüş bir adam gördüm. Oradakilere: "Bu nedir?" dediğimde: "Bu, yumuşak kalpli bir adamdır. Allah'ın Kitab'ından bir ayet işitti ve bayılıp düştü" dediler. Onlara: "Hangi ayeti işitti?" dediğimde, bir kişi: "İnananların gönüllerinin Allah'ı anması ve O'ndan inen gerçeğe içten bağlanması zamanı daha gelmedi mi? Onlar, daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar; onların üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı; çoğu, yoldan çıkmış kimselerdir"[Hadid 16] ayetini okudu. Adam dediklerimizi işitince kendine gelip şöyle demeye başladı:

"Hicram terk etmenin zamanı gelmedi mi

Sevgilinin bana tebessüm etme zamanı gelmedi mi? Delicesine aşık olan ve eriyip eğilen kişiye

Ağlanıp merhamet edilme zamanı gelmedi mi?

Sevgi suyuyla kalbimin içine bir yazı yazdım

O yazıyla kişiyi köle eden sevgiyi nakşettim."

Sonra üç defa: "Eşkal (şekiller)" dedi ve bayıldı. Onu kımıldatıp baktığımızda ölmüş olduğunu gördük.

 

 

 

907- Muhriz Ebu Harun ed-Dabbi der ki: Küfe'de bir adam sabah vakti Fırat'a gider ve gün yükselene kadar ağlardı. Sonra dinlenmeye çekilir ve öğle namazını kıldıktan sonra ikindi vaktine kadar nafıle namaz kılardı. Sonra tekrar Fırat'a gider ve oturup ağlardı. Bu durumu kendisine sorulunca: "Bu (Fırat), Allah'a itaat etmektedir. Allah onu rahmetiyle akıtıp kullarına bir rızık kıldı. Oysa ben korkusuz bir şekilde başıma gelebilecek musibetleri düşünmeksizin masiyetler işlemekteyim" karşılığını verdi. Sonra da öldü. Ben de cenazesinde hazır bulunmuştum. Bildiğim kadarıyla onun ölümünden haberi olan herkes cenazesine katılmıştı.

 

 

 

908- Sehl b. Sa'd bildiriyor: Ensar'dan bir gencin içine cehennem korkusu işlemişti. Cehennem anıldığı zaman mutlaka ağlardı. Bu durumundan dolayı artık evinden dışarı çıkmaz olmuştu. Bu durumu Allah Resulü'ne (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bildirilince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gencin evine gitti. İçeri girdiğinde genç Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) boynuna sarıldı ve öldü. Bunun üzerine Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Arkadaşınızı hazırlayınız. Cehennem korkusu onun ödünü patlattı" buyurdu.

 

Tahric İsnadında meçhul bir ravi vardır ve münker (bilinmeyen) bir hadistir.

 

 

 

909- Mansur b. Ammar anlatıyor: Bir defa haccettim ve Kufe sokaklarından bir sokakta konakladım. Karanlık bir gecede çıktığımda gece yarısı: "İlahım! İzzetine ve Celaline yemin olsun ki ben, sana muhalefet maksadıyla masiyet işlemek istemedim. Ancak cezanı düşünmeksizin hata ile günah işledim. Şekavetim buna sebep oldu. Beni kendisiyle örtmüş olduğun örtü beni aldattı. Ben kendi gücüm ile masiyet işleyip cehaletimle sana karşı geldim. Şimdi beni senin azabından kim kurtaracak? Eğer sen ipini benden kesersen kimin ipine tutunacağım? Vay gençliğim vay gençliğim!" diye feryad eden birine rastladım. Ona, Yüce Allah'ın Kitab'ından: "Yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü, Allah'ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır"[Tahrim 6] ayetini okuduğumda şiddetli bir ses işittim. Sonra ses kesildi. Sabah vakti geri geldiğimde orada bir cenaze olduğunu gördüm. Orada yaşlı bir kadın da bulunmaktaydı. Ona ölüyü sorduğumda beni tanımamıştı ki: "Buradan bir adam geçti. Allah onun cezasını vermesin. O, dün oğlum namaz kılarken buradan geçti ve bir ayet okudu. Onu işiten oğlumun ödü patladı ve öldü" karşılığını verdi.

 

Tahric: İsnadında hakkında söz olan Mansur b. Ammar ez-Zühd bulunmaktadır.

 

 

 

910- Ebu Şuayb der ki: Hz. Lokman oğluna: "Evladım! Sana o kadar öğüt verdim ki eğer taş olsaydın parçalanıp su gibi olurdun" dedi. Yine bir gün kendisine öğüt verirken çocuğun kalbi durdu ve öldü.

 

 

 

911- Behz b. Hakim der ki: Zürare b. Ebi Evfa, Kuşeyr mescidinde bizlere namaz kıldınrken Müddessir Suresi'ni okudu. Ancak: "O boruya üfürüldüğü zaman"[Müddessir 8] ayetine ulaştığı zaman düşüp ruhunu teslim etti. Onu taşıyanlardan biri de bendim.

 

Tahric: Ravileri güvenilirdir. Tirmizi (2/306,307)

 

 

 

912- Hısn b. el-Kasım el-Verrak der ki: Abdulvahid b. Zeyd öğüt verirken yanında idik. Bir adam mescidin kenarından kendisine seslenerek: "Yeter ey Ebu Ubeyd! Kalbimin perdesini açtın" demeye başladı. Abdulvahid adama bakmadan öğüt vermeye devam ediyor, adam da yine:

"Yeter ey Ebu Ubeyd! Kalbimin perdesini açtın" diyordu. Adam can çekişip ölünceye kadar Abdulvahid öğüt vermeye devam etti. Vallah ben de adamın cenazesinde hazır bulunmuştum. O güne kadar Basra'da bu kadar ağlayanı bir arada görmemiştim.

 

Tahric: Ebu Nuaym, Hilye (6/159).

 

 

 

913- İsmail b. Nasr el-Abdi der ki: Salih el-Murri'nin meclisinde bir münadi: "Ağlayanlar ve cenneti özleyenler kalksınlar!" diye seslendi. Bunun üzerine Ebu Cehs kalkıp: "Ey Salih! ''Yaptıkları her işi ele alır, onu toz duman ederiz. O gün, cennetliklerin kalacağı yer çok iyi, dinlenecekleri yer çok güzeldir''[Furkan 23,24] ayetlerini oku" dedi. Ebu Salih ayetleri daha okuyup bitirmeden önce Ebu Cehs ruhunu teslim etti.

 

 

 

914- Ebu Tarık der ki: Üç kişinin veya buna yakın sayıda kişinin zikir meclisinde öldüğü ne şahit oldum. Onlar sağlıklı bir şekilde meclislere giderlerken vallahi içleri de yaralıydı. Öğüdü duydukları zaman kalpleri durdu ve öldüler.

Yahya der ki: Ebu Tarık'a: "Onlar bir arada mıydı?" dediğimde: "Hayır, biri bir mecliste, diğer ikisi başka bir mecliste (öldüler)" karşılığını verdi.

 

 

 

915- Ubeydullah b. Musa der ki: Ali b. Salih'e Kur'an okumaktaydım. Ancak: "Öyle ise onlar hakkında acele etme"[Meryem 84] ayetine ulaştığımda Hasan b. Salih yere düşüp boğanın böğürmesi gibi böğürmeye başladı. Bunun üzerine Ali onu kaldırdı ve yüzüne su serpip onu kendine yasladı.

 

Tahric: İbn Adiy, el-Kamil (2/724).

 

 

 

916- Talha b. Ubeydillah'ın çocuklarından olan Kureyşli bir adam der ki: Tevbe b. es-Samt Rakka'da idi ve kendi yaşını hesaplıyordu. Hesapladığında altmış yaşında olduğunu, günlerini hesapladığında yirmi bir bin beş yüz gün ettiğini gördü. Bunun üzerine çığlık atarak: "Allah'ın huzuruna yirmi bir bin günah ile çıkacak olursak vay halimize, ya günde on bin günahla çıkacak olursak ne yapacağız" dedi ve düşüp bayıldı. Baktığımızda ölmüş olduğunu gördük. O sırada: "Senin bir adımlık ta olsa Firdevs-i A'la'da bir yerin vardır" denildiği işitildi.

 

Tahric: İbn Ebi'd-Dünya (106 (76).

 

 

 

917- Hasan(-ı Basri): "Safvan'ın ağlamak için (özel) bir tüneli (yeri) vardı" demiştir.

 

Tahric: İbn Ebi Şeybe, Musannef (13/487), İbn Sa'd, et-Tabakat (7/147), Fesevi, el-Ma'rife ve't-Tarih (2/8S) ve Ebu Nuaym, Hilye (2/214).

 

 

 

918- Muhammed b. İsmail el-Ahmes der ki: Ebu Bekr b. Ayyaş'ın şöyle dediğini işittim: "Ebu Husayn'ı hastalığında ziyaret etmek için yanına girdim. Onu şu şekilde oturuyor buldum. -Ebu Bekr, başını dizleri arasına alarak onun nasıl oturduğunu gösterdi. - Eğer onu görseydin acırdın" dedi ve: "Biz onlara zulmetmedik, ama onlar zalim kimselerdi''[Zuhruf 76] ayeti ile:

"Onlara Biz zulmetmedik, fakat onlar kendilerine yazık ettiler. Rabbinin buyruğu gelince, Allah 'ı bırakıp taptıkları tanrılar kendilerine bir fayda vermedi, kayıplarını artırmaktan başka bir şeye yaramadı''[Hud 101] ayetini okudu.

 

 

 

919- Ebu Muhammed Abdullah b. Hubayk el-Antaki der ki: Yusuf b. Esbat'ın: "Abdulaziz b. Ebi Ravvad kırk yıl boyunca gözünü kaldırıp gökyüzüne bakmadı" dediğini işittim .

 

 

 

920- Hafs b. Abdinahman der ki: Bana bir şeyler anlatması için Mis'ar b. Kidam'a gittim. Sanki içine itilmek için bir mezarın kenarında -başka bir rivayette: "içine atılmak için cehennemin kenarında" ibaresi geçmiştirdurdurulmuş gibiydi."

 

 

 

921- Yahya b. Yeman der ki: Süfyan es-Sevri benimle Fezare oğullarının dağı yanında karşılaştı ve: "Yapılmasını emretmem veya ondan yasaklamam gereken bir şeyler görüp kendim yapmadığımda kan işediğimi görüyorum" dedi.

 

Tahric: İsnadı kavi değildir. Ebu Nuaym, Hilye (7/14).

 

 

 

922- Yusuf b. Esbat der ki: "Süfyan es-Sevri ahiret zikredildiği zaman kan işerdi."

 

Tahric: Ebu Nuaym, Hilye (7/23).

 

 

 

923- Yahya b. el-Yeman der ki: Süfyan es-Sevri: "Allah'tan o kadar korktum ki bu korkumun hafifletilmesini istedim.''

 

İsnadı zayıftır.

 

Yine Süfyan es-Sevri: "Allah'tan o kadar korktum ki bu korkudan dolayı ölmediğime şaşıyorum. Ancak benim kendisine varacağım bir ecelim vardır" dedi.

 

 

 

924- Ali b. Assam der ki: Süfyan bir gün boyunca ağladı ve: "Bana ulaşana göre kişi tam olarak münafık olduğu zaman gözlerine sahip olur ve (insanları aldatabilmek için) istediği zaman ağlar" dedi.

 

 

 

925- Zeyd b. Ebi'z-Zerka der ki: Süfyan'ın idrarı tabibe götürülünce, tabip: "Bu idrar, içi korkudan yanmış bir kişiye aittir" dedi.

 

Tahric: Ebu Nuaym, Hilye (7/14).

 

 

 

926- Süfyan es-Sevri'nin yeğeni Amr b. Hamza der ki: Süfyan esSeyri'nin idrarım bir rahibe götürüp gösterdim. Rahip: "Bu idrar dindar idrarı değildir" deyince: "Hayır vallahi, hem de hayırlılarından birinindir" dedim. Rahip manastırdan çıkmazdı; ama bana: "Ben de seninle birlikte ona gideceğim" dedi. Süfyan'a: "Rahip yanına gelecek" dedim. Rahip, Süfyan'a gelip terine dokununca: "Hüzün bu kişinin yüreğini koparmış" dedi.

 

İsnadı zayıftır.

 

 

 

927- Süfyan'ın yeğeni der ki: Süfyan(-i Sevri) kendini ibadete verdiği zaman hastalanmıştı. Tahlil için onun idrarını tabiplere gösterdiğimizde hastalığını anlayamadılar. Bunun üzerine idrarını manastırın kuytu bir köşesinde bulunan bir rahibe götürdük. Rahip idrarı tahlil edince:

"Arkadaşınız hasta değildir. Ondaki sorun içindeki korkudan veya buna benzer bir şeyden dolayıdır" dedi.

 

Tahric: Ravileri güvenilirdir. Fesevi, el-Ma'rife (1/726)

 

 

 

928- Rişdin b. Habbab der ki: Hazım b. el-Velid b. Buceyr el-Ezdi hastalanınca onu muayene etmesi için bir tabip getirdim. Onu muayene edip çıkınca ardından çıktım. Bize: "Arkadaşınızda hüzünden başka bir şey yoktur" dedi. Geri döndüğümde kendisine tabibin bana: "Arkadaşınızda hüzünden başka bir şey yoktur" dediğini söyledim. Bunun üzerine: "O doğru söylemiş, zira ben kıyamet gününün hallerini hatırladım ve kalbim korkuya kapıldı" dedi.

 

 

 

929- Halid b. Hidaş der ki: Kuteybe'nin amcası kör Vesim el-Belhi'nin yanında otururdum. O: "Ah, ah, mezarda ve karanlığında, lahitte ve darlığında ne yapacağım!" derdi. Sonra üzüntüye kapılır ve kalkana kadar bir daha aynı şeyleri tekrar ederdi.

 

 

 

930- Abbas b. Velid'in babasından bildirdiğine göre Evzai: ''Cehennem zikredildiği zaman ağlamak isteyen ağlasın'' demiştir.

 

 

 

931- Rebah b. el-Cerrah el-Mevsili der ki: Amine binti'l-Muvarri' korkuya kapılan kişilerden idi. Cehennemi andığı zaman: "Ateşe sokuldular, ondan yediler, ondan içtiler ve onda yaşadılar" derdi. Sonra öncekinden daha uzun süre ağlardı. O, cehennemi ve cehennem ahalisini zikrettiği zaman hep ağlardı. Ondan daha fazla korkan ve ondan daha fazla ağlayan birini görmedim.

 

 

 

932- Seriy der ki: Abidlerden birine: "AbidIeri ayakta (ibadette) tutan ve onları korkuya düşüren şey nedir?" diye sorduğumda: "Allah'ın huzuruna durma ve hesaba çekilmeyi hatırlamalarıdır" karşılığını verdi ve şöyle devam etti: "Ey Ebu'l-Hasan! Kıyamet önlerinde duruyorken ve o günde olacakları biliyorlarken abidlerin, zahidlerin ve uşakların bedenleri nasıl erimesin?" Ardından beni korkutan bir çığlık attı ve: "Ey Ebu'l-Hasan! O gün huzurda durduğumda bana kim yardım edebilir? Hayıflanmalarımı, pişmanlıklarımı, açlığımı ve susuzluğumu kim giderebilir?" dedi.

 

Sonrasında: "Ey Ebu'l-Hasan! Git yanımdan! Zira içimde sakin duran şeyleri harekete geçirdin, dertlerimi ortaya çıkardın!" dedi ve bir çığlık daha attı. Sonra: "Ah huzurda duruşum ne uzun sürecek! Ah günahlardan, haksızlıklardan, hatalardan ve kusurların kirinden dolayı yüküm ne kadar ağır olacak!" dedi.

 

Sonra: "Bunları taşımaktan, bunları hatırlamaktan, bunların ağırlığından ve bunları nefsime ikrar etmekten dolayı vah halime!" dedi. Sonra istirca edip şöyle devam etti: "Efendim! Kudretinle kusurları en güzel şekilde örtüşün nerede? Efendim! Hilmin nerede? Efendim! Bağışlaman nerede? Efendim! Kullarının dayandıkları lütfun nerede? Rahmetinle beni kurtar ve selamete erdir!" Sonra ağlamaya başladı ki beni de ağlattı. Ardından onu öyle gözyaşlarıyla, üzüntüsüyle ve yaralı kalbiyle bırakıp yanından ayrıldım.

 

 

 

 

933- Mutarrif: "Cehennem korkusu neredeyse Rabbimden cenneti istememe mani olacaktı" dedi.

 

Tahric: Ahmed, Zühd (239) ve Ebu Nuaym, Hilye (2/202)

 

 

 

934- Süfyan b. Uyeyne der ki: "Günahları en az olan, Yüce Rablerinden en fazla korkanlardır. çünkü onlar, kalpleri en saf (temiz) olanlardır."

 

 

 

935- Cafer der ki: Malik'in şöyle dediğini işittim: "Ey sizler! Mümin kimse sürekli olarak hüzün içinde olmasından dolayı iğne yutan ve sürekli rahatsız olan bir koyun gibidir.

 

Tahric: Ebu Nuaym, Hilye (2/377)

 

 

 

936- Yahya b. Eyyub der ki: ZMir b. Süleyman ile birlikte Kufe'de, Fudayl b. İyad'ın yanına girdim. Fudayl'ın yanında yaşlı biri vardı. Zafir beni kapının yanında oturttu. Bunun üzerine Fudayl bana bakmaya başladı. Sonra şöyle dedi: "Ey Ebu Süleyman! Bunlar hadis sahipleri (yani muhaddisler)dir. Onlar için kısa (=ali) sened'den daha sevimli bir şey yoktur. Sana kendisinde şüphe olmayan bir rivayet bildireyim mi? Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Cibril kanalıyla bildirdiğine göre Yüce Allah: "Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü, Allah'ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır"[Tahrim 6] buyurmuştur. Ey Ebu Süleyman! Ben ve sen insanlardanız." Sonra kendisi de, yaşlı kişide bayıldı. Zafır de onlara bakmaya başladı. Sonra Fudayl hareket etti. Zafir çıkınca ben de kendisiyle birlikte çıktım. Yaşlı kişi halen baygındı.

 

 

 

937- Katade der ki: Amir b. Abdullah, Yüce Rabbi'nden kış mevsiminde kendisine temizliği rahat kılmasını diledi. Bu sebeple ona (temizlenmesi için) su getirildiği zaman suyundan buhar çıkardı. Yine Rabbinden kalbinden kadınlara olan şehveti kaldırmasını diledi. Bu sebeple de erkekle mi, kadınla mı karşılaştı pek umursamazdı. Yine Rabbinden namazda iken şeytanla kalbi arasını ayırmasını istedi. Ancak buna güç yetiremedi. Kendisi bir gazveye çıktığı zaman kendisine: "Bu ormanda aslan bulunmaktadır. Bu sebeple senin için korkmaktayız" denildiğinde: "Rabbimden başka kimseden korkmaktan Rabbimden utanç duyarım" derdi.

 

Ravileri güvenilirdir.

 

 

 

938- Muhammed b. Bişr el-Mekki der ki: Bir gün Ali b. Fudayl ile birlikte giderken Haris el-Mahzumi oğullarının meclisine uğradık. Bir hoca çocuklara bir şeyler öğretiyordu. Hoca: "Kötülük edenleri yaptıklarıyla cezalandırması, güzel davrananları da daha güzeliyle mükafatlandırması içindir''[Necm 31] ayetini okuyunca, İbn Fudayl çığlık attı ve bayılıp düştü. Fudayl gelip: "Babam sana feda olsun! Ey Kur'an'dan dolayı ölen" dedi. Sonra onu kaldırdılar. Onu kaldırıp taşıyanlardan birinin bana Fudayl kanalıyla anlattığına göre oğlu Ali; o gün öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarını kılamamıştı. Ancak gece yarısı kendine gelmişti .

 

 

 

939- Cafer b. Muhammed der ki: Fudayl b. İyad'a: "Oğlunun ölüm sebebi nedir?" denilince, Fudayl: "Kur'an okuyarak geceledi ve mihrabında ölü olarak sabahladı" karşılığını verdi.

 

 

 

940- Zeyd b. Vehb der ki: Bir gazvede iken bir ormanlığa girdik ve atının yanında uyuyan bir adam gördük. Ona: "Ey Ebu Abdullah! Neyin var?" dediğimizde: "Ne var ki?" cevabını verdi. Ona: "Böylesi bir yerde mi yatıyorsun?" dediğimizde: "Rabbimin, kendisinden başka bir şeyden korktuğumu bilmesinden haya ederim" karşılığını verdi.l

 

 

Ravileri güvenilirdir.

 

 

 

941- Zeyd b. Vehb der ki: Bir müfreze ile giderken ormanlıkta başını örtüp uyuyan birini gördük. Onu uyarıp: "Sen korkulacak bir yerdesin, burada (uyumaktan) korkmuyor musun?" dediğimizde, başını açıp: "Rabbimin, kendisinden başka bir şeyden korktuğumu görmesinden hayi ederim" karşılığını verdi.

 

Tahric: İsnadı zayıftır. Ebu Nuaym, Hilye (4/171, 172).

 

Şakik (Ebu Vail der ki: Korkulu bir gecede yola çıktık ve bir ormanlıkta atını bağlayıp uyuyan birini gördük. At adamın başı ucunda yayılıyordu. Onu uyarıp: "Böyle bir yerde mi uyuyorsun?" dediğimizde, başını kaldırıp: "Arş sahibinin, kendisinden başka bir şeyden korktuğumu bilmesinden utanç duyarım" karşılığını verdi.

 

 

 

 

942- Başka bir kanalla yukarıdaki rivayetin aynısı nakledilmiştir.

 

İsnadı sahihtir.

 

 

 

943- Ömer b. Abdilaziz der ki: "Allah'tan korkan kişiden Allah her şeyi korkutur. Allah'tan korkmayan kişi de her şeyden korkar."

 

Tahric: Ali b. Assam, Ömer b. Abdilaziz zamanına yetişmemiştir.

 

 

 

944- Fudayl b. İyad der ki: "Her kim (sadece) Allah'tan korkarsa hiç kimse ona zarar veremez. Her kim de Allah'tan başkasından korkarsa, hiç kimse ona fayda veremez."

 

Tahric: Ebu Nuaym, Hilye (8/88).

 

 

 

945- Fudayl b. İyad der ki: "Eğer (sadece) Allah'tan korkarsan hiç kimse sana zarar veremez. Eğer Allah'tan başkasından korkarsan hiç kimse de sana fayda veremez.''

 

Ravileri güvenilirdir.

 

 

 

946- İshak er-Rakki aynı isnadla der ki: Fudayl b. İyad'a bir şey hakkında sorduğumda: "Her kim (sadece) Allah'tan korkarsa her şeyondan korkar. Her kim de Allah'tan başkasından korkarsa, artık her şeyden korkar" karşılığını verdi.

 

Aynı lafız ile Vasile b. el-Eska' bunu merfü olarak zikretmiştir. Ancak isnadında meçhul bir ravi bulunmaktadır.

 

 

 

947- Ebu Amr ed-Dimaşki der ki: "Korkunun hakikati, Allah'tan başka hiç kimseden korkmamaktır."

 

 

 

948- Yahya b. Muaz er-Razi der ki: "Sen Allah'ı sevdiğin kadar halk da seni sever. Sen Allah'tan korktuğun kadar halk da senden korkar. Sen Allah ile meşgul olduğun kadar halk da senin işinle meşgul olur."

 

Tahric: Sülemi, Tabakat es-Sufiyye (111).

 

 

 

949- Muğire b. Hakim der ki: (Ömer b. Abdilaziz'in eşi) Fatıma binti Abdilmelik bana şöyle dedi: "Ey Muğire! İnsanlar içinde Ömer'den daha fazla namaz kılan ve oruç tutan kimseler vardır. Ancak Ömer gibi Allah'tan korkan birini asla görmedim. O, yatsı namazını kıldığı zaman mescidde oturur ve ellerini kaldırıp uykuya dalana kadar ağlardı. Sonra kendine gelir ve ellerini kaldırıp yine uykuya dalana kadar ağlardı."

 

Tahric: Ravileri güvenilirdir. Ahmed, Zühd (298, 299) ve Ebu Nuaym, Hilye (5/260).

 

 

 

950- İbrahim b. Ubeyd b. Rifaa der ki: Muhammed b. Kays'ın, Ömer b. Abdilaziz'i (bir konu hakkında) konuşturduğuna şahid oldum. Bu sırada Ömer'in hüngür hüngür ağladığını gördüm."

 

Tahric: İçinde Muhammed b. Ebi Humeyd'in bulunmasından dolayı isnadı zayıftır. İbnu'l-Mübarek, Zühd 309 (885) ve Fesevi, el-Ma'rife (1/584).

 

 

 

951 - Meymun b. Mihran der ki: Ömer b. Abdilaziz'e haşlarımış et ve ekmek getirildi. Ömer yemeğini yedikten sonra yatağına uzandı ve abasının kenarıyla yüzünü örtüp ağlayarak: "(Amelde) ağır davranan, iri göbekli ve Allah'tan, salihlerin konumunda olmayı temenni eden bir kul" demeye başladı.

 

 

 

952- Mufaddal b. Gassan el-Galabi beyitten dolayı gözyaşları hiç dinmezdi: ''Ebedi yurtta Allah 'tan bir nasibi olmayan kişinin yaşantısında bir hayır yoktur."

 

Tahric: Ravileri güvenilirdir. Ancak Mufaddal el-Galabi, Ömer zamanına yetişmemiştir.

 

 

 

953- Katade der ki: Ala b. Ziyad bana: "Biz ancak kendini ateşe atan bir kavim gibiyiz. Eğer Allah dilerse bizi rahmetiyle ondan çıkarır" dedi.

 

Tahric: Ahmed, Zühd (255) ve Ebu Nuaym, Hilye (2/245).

 

Muvarrik ise şöyle der: "Ölüme, denizde bir direk üzerinde olan ve Allah'ın kendisini kurtarması ümidiyle: "Ey Rabbim! Ey Rabbim!" diyen kişiden başka bir misal bulamadım.

 

Tahric: İbn Ebi Şeybe, Musannef (13/484), İbn Sa'd, Tabakat (7/215), Ahmed, Zühd (305) ve Ebu Nuaym, Hilye (2/235).

 

 

 

954- Said b. Abdillah b. er-Rabi' b. Huseym'in bildirdiğine göre halası şöyle demiştir: Ben babama: "Ey babacığım! Uyumayacak mısın?" dediğimde: "Kızcağızım! Gece baskınından korkan kişi nasıl uyur ki" karşılığını verirdi.

 

Tahric: İçinde Hişam er-Rifa'i'nin babası Muhammed b. Yezid el-Kufi bulunduğu için isnadı zayıftır.

 

 

 

955- Malik b. Dinar der ki: Rabi' b. Huseym'in kızı: "Ey babacığım! Gördüğüm kadarıyla insanlar uyumaktadır. Ancak sen uyumuyorsun" deyince: "Kızcağızım! Baban gece baskınından korkmaktadır" karşılığını verdi.

 

Tahric: Ahmed, Zühd (337) ve Ebu Nuaym, Hilye (2/114,115).

 

 

 

956- Ebu Osman el-Hannat der ki: Bir adam Zün-Nun'a uykudan dolayı şikayette bulununca, Zün-Nun: "Eğer gece baskınından korksaydın uyku sana galip gelmezdi" karşılığını verdi.

Sonra Zün-Nun: "Rabbine karşı itaatkar ol. Karşısında yoksulluk sarığını giy. Böylece Allah, rızasını kazanman için olan gayretini görür ve bununla seni iyilerin yanında kılar" demeye başladı.

 

 

 

957- Ebu Osman el-Hannat aynı isnadla der ki: Zün-Nun'un şöyle dediğini işittim: "Üç şey korkunun alametindendir. Bunlar vaad edilene bakarak şüpheli şeylerden sakınmak, her şeyi görüp gözetenden dolayı diline sahip çıkmak ve Halim'in gazabından şefkat bulmak için sürekli olarak hüzünlü kalmaktır."

 

Tahric: Ebu Nuaym, Hilye (9/361).

 

 

 

958- Cafer b. Muhammed b. Nusayr es-Sufı:'nin dostlarından olan Ebu'lFeth el-Bağdadi der ki: Bir gece Şunııziyye mescidinde geceledim. Bayağı uykum gelmişti ki sesini işittiğim, ancak kendisini görmediğim bir kişinin: "6ir göz nasıl olur da uyuyabilir rahat bir şekilde

İki yerden hangisine gideceğini bilmediği halde" dediğini işittim. Bunun üzerine uykum kaçtı.

 

 

 

959- Nuaym b. Hammad der ki: "İbnu'l-Mübarek, Rikak kitabını okuduğu zaman ağlamaktan kesilmiş boğa veya inek gibi olurdu. Bizden biri ona yaklaştığı veya bir şey sormak istediği zaman mutlaka onu geri çevirirdi.''

 

Tahric: Hatib el-Bağdadi, Tarih (10/167).

 

 

 

960- Ebu İshak İbrahim b. el-Eş' as anlatıyor: İbnu'l-Mübarek hastalanmış ve korkuya kapılmıştı. Bu korkusu belli olmuştu ki kendisine: "Sende önemli bir şey yoktur ve sen böyle korkmaktasın" denilince: "Ben hastalandım ve kendimden hoşnut bir durumda değilim" karşılığını verdi.

Ebu İshak der ki: Fudayl bir gün (Abdullah'ı zikrederek): "Bilmiş olun ki ben onu seviyorum. Çünkü o, Yüce Allah'tan korkmaktadır" dedi.

 

Ebu İshak der ki: İbnu'l-Mübarek'e: "Bir kişi Allah'tan çok korkmakta, bir kişi de Allah yolunda öldürüldü" denilince, İbnu'l-Mübarek: "Benim için en sevimli olanı, Allah'tan en çok korkanıdır" karşılığını verdi.

 

Ebu Huzeyme el-Abid anlatıyor: Abdullah (b, el-Mübarek) hasta iken yanına girdim. Üzüntüden dolayı döşeğinde bir taraftan bir tarafa dönüp duruyordu. Kendisine: "Ey Ebu Abdirrahman! Bu halin nedir?" diye sorduğumda: "Allah'ın sorgusuna kim sabreder ki! Allah'ın sorgusu ağır ve şiddetlidir" karşılığını verdi.

 

 

 

961- Abdullah b. Asım el-Herevı bildiriyor: Yaşlı bir adam Abdullah b. el-Mübarek'in yanına girdi ve onu yamalı ve kaba kumaştan bir yastık üzerinde gördü. Sonra yaşlı adam şöyle anlattı: "Bu durumunu kendisine sormak istediğimde üzerinde korku olduğunu gördüm ve ona acıdım. Bu sırada o şöyle dedi: "Yüce Allah: ''Mümin erkeklere söyle: Gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler, mahrem yerlerini, korusunlar''[Nür 30] buyurmaktadır. Allah kişinin yabancı kadının güzelliklerine bakmasına razı olmamaktadır. Ya onunla zina edenin durumu ne olacaktır? Yüce Allah: ''Ölçü ve tartıda hile yapanların vay haline''[Mutaffifin 1] buyurmaktadır. Burada ölçü ve tartıdan bahsedilmektedir. Ya malın tümünü alıp götürenin hali ne olacaktır? Yüce Allah: ''Birbirinizin suçunu araştırmayın''[Hucurat 12] buyurmaktadır. Ya kişiyi öldürenin hali ne olacaktır?" Onun bu durumundan dolayı kendisine acıdım ve ona bir şey demedim.

 

 

 

962- Abbas b. Eban, alimlerden bir kişiden şu sözünü bildiriyor: "Dindar kişi cezadan korkar. Şeref sahibi ar duyulacak şeyden korkar. Akıl sahibi de kendisine tabi olunmasından korkar."

 

 

Bölüm

 

Halimi der ki: "insanlar birçok şeyden dolayı içlerinde bir korku hisseder.

 

Mesela kişinin oğlunun ölmesinden veya malının yok olup gitmesinden veya boğulmaktan veya yanmaktan veya göçük altında kalmaktan veya sağır ve kör olmaktan veya zalim bir idarecinin eline düşmekten veya vahşi hayvanların saldırısına maruz kalmaktan veya düşman eline düşmekten ve buna benzer istenilmeyen şeylerden korkması gibi.

 

Ancak bu korkulardan bazısı övülmüş, bazısı da kınanmıştır. Övülmüş olan korku, kişinin bu sayılan şeylerden, maruz kalması durumunda Allah'ın öfkesine, cezalandırmasına ve hesaba çekmesine sebep olacağı için korkmasıdır. Başına gelmeyeceğinden emin olmamasına rağmen bu tür şeylerden korkan ve bundan dolayı günaha bulaşmaktan uzak duran kişi, cehennem korkusuyla bunlardan uzak duran kişi gibidir.

 

Kişinin, Yüce Allah'ın kendisine verdiğini geri almasının bir imtihan olmasından endişe etmesi, buna sabredip karşılığını Allah'tan beklemesi durumunda mükafatlandırılacağını, endişeye kapılıp Allah'ın takdirine teslimiyet göstermemesi halinde ise daha fazlasını kendisinden alacağını düşünmesi, kendisinden alınan şeyden dolayı Allah'ın hoşlanmayacağı şeyleri yapmaktan kendini alıkoymaktan endişe etmesi gibi şeyler konusunda duyulan korku da övülen korkulardandır. Böylesi bir korku, Yüce Allah'a duyulan saygı ve sevgiden kaynaklanan bir korkudur.

 

Kınanmış korkuya gelince, kişi bu sayılan şeylerden malına olan düşkünlüğünden, bunlardan gelecek dünyevi faydaları kaybetmekten, bunlara bağlılığından, azalması yerine çoğalmasını ve Allah'ın razı olduğu bir şey olsa da olmasa da arzu ettiği şeylere ulaşmayı istemesinden dolayı olan korkudur. Bu korkunun kınanması kaynaklandığı gayeden dolayıdır. Zira kula ihsan edilen mal, çoluk çocuk ve benzeri nimetler Allah'ın ödünç olarak verdiği nimetlerdir. Ödünç olan bir mala dayanmak da faziletli ve ihlaslı kişilerin yapacağı bir şey değildir. Doğrusunu da Allah bilir."

 

Tahric: Halimi, Minhac (1/511-512)

 

 

Beyhaki der ki: "Bu yönde gelen haber ile rivayetler, HalimI'nin bu konuda söylediklerini destekler mahiyettedir. Burada hepsini zikretmek uzun yer tutabilir. Ancak bazıları aşağıda zikredilmiştir."

 

 

 

963- Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) eşi Hz. Aişe anlatıyor: Rüzgarlı ve

bulutlu bir gün olduğu zaman bu(nun sıkıntısı) Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yüzünde belli olurdu. (Eve) gidip gelir ve yağmur yağınca rahatlayıp sıkıntısı giderdi. Bir gün (yine böyle iken) bunun sebebini kendisine sorduğumda: "Bunun ümmetim için musallat edilen bir azab olmasından korktum" buyurdu. Yağmuru gördüğü zaman: "Bu, Allah'ın rahmetidir" buyururdu. Musa'nın rivayetinde ise sadece: "(Bu) rahmettir" ve: "Bu (nun sıkıntısı) Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yüzünde belli olurdu" ibaresi geçmiştir.

 

İsnadı sahihtir.

 

Müslim bunu Sahih'te Abdullah b. Mesleme el-Ka'nebi kanalıyla (1) ve Buhari bunu İbn Cüreyc - Ata kanalıyla aktarmıştır.(2) 

 

Tahric: (1): Müslim, istiska (1/616); (2): Buhari, bed'u'l-halk (4/76), tefsir (6/42)

 

 

 

964- Enes b. Malik der ki: "Ben onlara ekmek yaparken yerden sesler geldiğini işittim. Çıkıp baktığımda yerin çatlamış olduğunu gördüm. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabı da bu çatlak gidene hep kadar ağlayıp dua ettiler.''

 

Tahric: İçinde Muhammed b. Yunus el-Kudeymi olduğu için isnadı zayıftır.

 

 

 

965- Ubeydullah b. Nadr, babasından bildiriyor: Enes zamanında (bir bulut görünmüş ve) gündüz vakti gece gibi karanlık olmuştu. (Bulut gidip) aydınlık olunca Enes'in yanına gidip: "Ey Ebu Hamza! Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) zamanında başınıza böyle bir şey gelir miydi?" dediğimde: "Allah korusun. Öyle şiddetli rüzgar çıkardı ki hangimiz Mescid'e daha önce girecek diye yarışırdık" karşılığını verdi.

 

İsnadının bir zararı yoktur.

 

 

 

966- Ebu Zekeriya el-Halkani el-Hemdani anlatıyor: Biz Ali b. Bekkar'ın yanında iken (üstümüze) bir bulut geldi. Bu sırada kendisine bir şey sordum. Bunun üzerine bana: "Bulut geçip gidene kadar sus. Onda kendisiyle taşlanabileceğimiz taşların olabilmesinden korkmuyor musun?" karşılığını verdi.

 

Tahric: Ebu Nuaym, Hilye (10/7)

 

 

 

967- Ebu Bekr b. Harun el-Hammal der ki: Haris el-Muhasibi'nin beladan söz ederek: "Bu, ortalığı karıştıranlar için ceza, tövbe edenler için temizlik ve temiz olanlar için derecedir" dedi.

 

 

 

968- Hüseyn b. Mansur der ki: Ali b. Assam'ın bir çok defa: "Allahım! Yaptıklarımızı ortaya çıkarmak suretiyle bizleri sınama" dediğini işittim.

 

Beyhaki der ki: Yüce Allah bu konuda: "Durumlarınızı ortaya koyuncaya kadar sizi deneyeceğiz"[Muhammed 31] buyurmaktadır. Yani Allah'ın onları cihad ve başka şeylerde sabırlarının nasıl olduğunu belirlemek için denemesidir. Ali b. Assam sabredememekten korkup: "Allahım! Yaptıklarımızı ortaya çıkarmak suretiyle bizleri sınama" demiştir.

 

Bir sonraki konu için aşağıdaki link’e tıklayın:

 

12.ŞUBE: ALLAH'TAN ÜMİTVAR OLMAK