2. ŞU’BE:
PEYGAMBERLERE İMAN |
PEYGAMBERLER VE NEBİ (S.A.V.)’E İMAN |
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) dışındaki bütün peygamberlerin hepsinin kavimlerine
gönderilmiş hak peygamber olduklarına iman edip ikrar etmek gerekir.
Peygamberimiz Hz.
Mustafa'nın da (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hem gönderildiği topluluğa, hem
ondan sonra gelenlere, kıyamete kadar gelecek olan insan ve cinlere
gönderildiğine iman edip tasdik etmek gerekir. Yüce Allah; ''Allah'a,
Peygamberine ... iman edin"[Nisa 136] buyurarak Allah'a imanla Peygamber'e
imanı beraber zikretmiştir. Yine; "Hepsi Allah'a, meleklerine,
kitaplarına, peygamberlerine inandı. «Peygamberleri arasından hiçbirini ayırt
etmeyiz, işittik, itaat ettik, Rabbimiz! Affinı dileriz, dönüş Sanadır»
dediler"[Bakara 286] ve ''Allah'ı ve peygamberlerini inkar eden, Allah'la
peygamberleri arasını ayırmak isteyen, «Bir kısmına inanır, bir kısmını inkar
ederiz» diyerek ikisi arasında bir yol tutmak isteyenler, işte onlar gerçekten
kafir olanlardır. Kafirlere ağır bir azab hazırlamışızdır"[Nisa 150]
buyurdu. Bu ayette Allah, peygamberlerin bazısını inkar etmenin, bütün
peygamberleri inkar etmek olarak saydı ve sonra: ''Allah'a ve peygamberlerine
inanıp, onlardan hiçbirini ayırmayanlara, işte onlara Allah ecirlerini
verecektir'''[Nisa 152] buyurdu. Bu ayetlerden, güzel sonun Allah'ın
peygamberleri arasında ayrım yapmadan inanmakta olduğu anlaşılmaktadır.
123- İbn Ömer kanalıyla Ömer b. el-Hattab'dan bize
bildirildiğine göre Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) iman sorulunca
şöyle buyurdu: "Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret
gününe iman etmen, hayır olsun şer olsun kadere de iman etmendir.
Müslim, bu hadisi Sahih'te
Kehmes'ten rivayet etmiştir.
Hadis sahihtir. İman
konusunda 19. Hadiste geçmiştir.
124- Ebu Hureyre'nin bildirdiğine göre Hz. Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "insanlar, Allah'tan başka ilah
olmadığına şahitlik edinceye ve gönderildiğim şeye iman edinceye kadar onlarla
savaşmam emredildi. Eğer bunu yaparlarsa, canlarını ve mallarını Allah'ın hakkı
dışında benden korumuş olurlar. (içlerindeki) hesapları ise Allah'a aittir,,,
Müslim, Sahlh'te Ümeyye
b. Bistam'dan nakletti.
İsnadı sahihtir,
125- Enes b. Malik'in bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem), Muaz b. Cebel terkisindeyken: "Ey Muaz!" diye
seslenince, Muaz: "Buyur ey Allah'ın Resulü!" karşılığını verdi. Hz.
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Allah, Kendisinden başka ilah
olmadığına ve Muhammed'in de Onun kulu ve Resulü olduğuna şahittik eden kula
cehennemi haram kılar" buyurunca, Muaz: "Ey Allah'ın Resulü! Bunu
insanlara haber verip müjdeleyeyim mi?" diye sordu. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "O zaman güvenip ameli bırakırlar" cevabını verdi.
Muaz bu hadisi vefat anında sorumluluktan kurtulmak için söyledi.
Müslim, Sahih'te İshak
b. Mansur'dan rivayet etti.
Tahric: Senedinde
tanımadığım bir kişi vardır. Hadis başka kanallarla da geldiği için sahihtir.
Buhari, (1/41)
126- Muaz b. Cebel'in bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Kim kalpten inanarak Allah'tan başka ilah olmadığına
ve Muhammed'in de Allah'ın Resulü olduğuna şahadet ederse Cennete girer" buyurdu.
İsnadında bir mahzur
yoktur. Daha önce 7. hadiste geçmişti.
127- Muaz b. Cebel'in bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Kim kalpten inanarak Allah'tan başka ilah olmadığına
ve benim de Allah'ın Resulü olduğuma şahadet ederek ölürse Cennete girer"
buyurdu.
Tahric: İsnadı
zayıftır. İbn Mace 2/1247 (3796).
128- Bu hadis başka bir kanalla da nakledilmiştir.3
Senedinde Hissan vardır
ve bu kişiden sadece Humeyd b. Hilal rivayette bulunmuştur.
129- Ebu Zer der ki: Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Ey Allah'ın Resulü! Mürsel olan peygamberler (Resuller) kaçtır?"
diye sorduğumda: "Üç yüz on küsur kişidir" cevabını verdi. Ben:
"Hz. Adem de nebi miydi?" diye sorunca ise: "Evet kendisiyle
konuşulan bir nebiydi" cevabını verdi.
Tahric: İsnadı
zayıftır. Ahmed (5/178-179) ve Heysemi, Mecma (1/159-160).
130- Ebu Hureyre'nin bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Bütün nebi ve resu/lere salavat getirin.
Muhakkak ki Allah beni gönderdiği gibi onları da gönderdi.
Bu hadisin Vela'ye kadar
olan senedi önceki hadisin senedi gibidir ve zayıftır.
131- Ebu Zer der ki: Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Ey Allah'ın Resulü! Nebilerin sayısı kaçtır?" diye sorduğumda:
"yüz yirmi dört bin kişidir" cevabını verdi. Ben: "Bunlardan
kaçı mürseldir?" (Resuldür) diye sorunca: "Üç yüz on üç kişidir"
cevabını verdi.
Ebu Abdullah el-Hafız,
Ebu Hasan Ali b. Fadl es-Samiri kanalıyla Hasan b. Arefe'den, o da Yahya b. Said
es-Sa'di el-Basri'den aynı rivayette bulundu. Bu hadis başka bir haliyle zayıf
bir isnadla Ebu Zer'den rivayet edilmiştir.
Tahric: İsnadı
zayıftır. Ahmed (5/265) ve Taberani,M. el-Kebir 8/258 (787ı).
132- İkrime'nin bildirdiğine göre İbn Abbas, "Kitab'da
İbrahim'e dair anlattıklarımızı da an, o şüphesiz dosdoğru bir
peygamberdi"[Meryem 41] ayetini açıklarken şöyle dedi: On peygamber
dışındaki bütün peygamberler İsrail oğullarındandı. Hz. Nuh, Hz. Salih, Hz.
Hud, Hz. Lut, Hz. Şuayb, Hz. İbrahim, Hz. İsmail, Hz. İshak, Hz. Yakub ve Hz.
Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem). İsrail ve Hz. İsa dışında da hiçbir
peygamberin iki ismi yoktu. İsrail'in ismi Yakub, Hz. İsa'nın ismi ise
Mesih'ti.
Tahric: İsnadı
sahihtir. Taberani,M. el-Kebir 11/276 (11723) Bak: Heysemi,Mecma (8/211).
Beyhaki der ki:
Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) iman, Allah'tan getirdiklerine de
iman edip onunla amel etmeye çalışmayı gerektirir. Çünkü O'nun Allah'ın Resulü
olduğunu tasdik etmek, ona itaati gerektirir. Bu da Allah'a imana racidir.
Çünkü Resule itaat demek, mürsile (onu gönderene) itaat demektir. Çünkü kişi,
mürsilin emriyle mürsele itaat etmektedir.
Yüce Allah:
"Peygamber'e itaat eden, Allah'a itaat etmiş olur,[Nisa 80] buyurmaktadır.
Nübüvvet (haberci), nebe kelimesinden türemiştir. Bu da haber demektir; ancak
burada haberciden özel bir haber kastedilmektedir. Bu haberciyi de Allah,
kulları arasından seçerek kendisine vahiy indirir, Onun kanunlarını,
emirlerini, yasaklarını, nasihatlerini, vaatlerini, uyarılarını haber vermekle
görevlendirir. Bu haberle de peygamberliği, nübüvveti de ortaya çıkmış olur.
Peygamber bu haberleri
toplumlara bildirir. Peygamberin verdiği haber eğer insanlara tebliğ edilmek ve
bu habere çağırmak için gönderilmiş bir haberse, o peygambere nebi resul denir.
Eğer sadece kendisinin amel etmesi için gelen bir haberse ve tebliğ etmesi
istenmemişse ona nebi denir, resul denemez. Her resul nebidir; ancak her nebi
resul değildir.
Yüce Allah, Kur'an'da
peygamberlik alametlerini birçok ayette bildirmiştir. ''and olsun ki
peygamberlerimizi belgelerle gönderdik; insanların doğru (adaletli) hareket
etmeleri için peygamberlere kitap ve ölçü indirdik. "[Hadid 25], «(Yerine
göre) müjdeleyici ve sakındırıcı olarak peygamberler gönderdik ki insanların
peygamberlerden sonra Allah'a karşı bir bahaneleri olmasın.'' [Nisa 165],
"Eğer onları ondan önce bir azaba uğratarak yok etseydik: «Rabbimiz! Bize
bir peygamber gönderseydin de, alçak ve rezil olmazdan önce ayetlerine uysaydık,
olmaz mıydı?» diyeceklerdi.''[Taha 134]
Allah, kulların
bahanelerini ortadan kaldırmak için resuller göndermiştir. Resullerin
gönderilmesiyle kulların ortadan kalkan bahanelerinden biri şudur: "Allah
bizi kendisine ibadet etmemiz için yarattıysa, Ona nasıl ibadet edeceğimizi ve
hangi ibadetten razı olacağını bildirmesi gerekirdi. Eğer Ona secde etmemiz ve
verdiği nimetlere şükretmemiz ona ibadet değilse, ibadet nedir ve nasıl
yapılır?" Onlara verilen emirler, yasaklanan şeyler, konulan kurallar ve çizilen
yollarla, kendilerinden istenen şey onlara ögretildi ve ne yapacakları
konusunda şüpheleri kalmadı.
Ortadan kalkan ikinci
bahaneleri de şudur: "Bize şehvet ve gaflet verildi ve nefis yüklendi.
Yanlışa düşünce bizi uyaracak, hevamıza uydugumuzda bizi dogrultacak bir
yardımcı gönderilmedi. Ancak nefislerimizle baş başa bırakılınca nefsimiz bize
galip geldi ve onunla baş edemedik. Bu sebeple de günahlar işledik."
Ortadan kalkan üçüncü
bahaneleri de şudur: "Bizim aklımızda iman, dogruluk, adalet, iyilige teşekkür,
yalanı, küfrü ve zulmü kötü görme vardı. Ancak iyiligi bırakıp kötülüge
meyledenin cehennemde azab görecegini düşünmemiştik. Kötülügü bırakıp iyilige
yönelenin de ebedi cennetle mükafatlandırılacagını da düşünmemiştir. Çünkü
akıl, Allah'ın yarattığı bir cennetin veya cehennem'in oldugunu idrak edemez.
Nasılolacak ta bunlardan birinin isyan edenler, digerinin de itaat edenler için
hazırlandıgını düşünecek. Eger isyan ettigimiz için azab görecegimizi, itaat
etmemize karşılık ta ebedi mükafat görecegimizi bilseydik, Allah'a ibadetten
başka bir şey yapmazdık." Allah, resuller göndererek kulların bütün bu
bahanelerini ortadan kaldırmıştır.
Sonra Halimi,
yıldızların sayısı, hareketi, yeryüzündeki yiyecekler, hastalıklara deva veya
zehir olan şeyler, panzehir gibi ancak birinin söylemesiyle bilinebilecek
şeylerden misaller vererek resullerin gönderilişine delil olarak gösterdi.
Sonra konuşma özelliginden bahsedip, bazılarının doguştan sagır oldugu için
konuşamadığından, kiminin sadece bir dil bildiginden bahsedip, konuşmanın
aslının duymaktan geldigini, ilk konuşan insanın da Yüce Allah'ın bildirdigi
gibi ögretme ve vahiy sonucu konuştugunu söyledi. Allah bu konuda: "Ve
Adem'e bütün isimleri öğretti."[Bakara 31], "İnsanı yarattı, ona
konuşmayı öğretti"[Rahman 3-4] buyurmaktadır. Allah bir topluluga
gönderdigi her peygamberi muhakkak bir ayetle ve delille desteklemiştir. Ona
verdigi bu ayeti da halkın güç yetiremedigi olaganüstü bir şey yapmıştır.
Peygamber, bu ayetle peygamberligini isbat etmek istedigi zaman bu olaganüstü
ayeti gösterirdi.
Halimi bunları
söyledikten sonra şöyle devam etti: Kişinin, peygamber olmadığı halde Allah
adına yalan söylemesi, ona iftira atması suçların en büyüğüdür. Bu sebeple
Allah'ın, peygamber olmayan birine halkın güç yetiremediği olağanüstü bir delil
verip onları fitneye düşürmesi düşünülemez. Allah Kitab'ında, bu konuda nas
sayılacak şu ayeti indirmiştir: "Eğer o (Muhammed), Bize karşı, ona bazı
sözler katmış olsaydı, Biz onu kuvvetle yakalardık, sonra onun şah damarını
koparırdık.''[Hakka 44-46] Allah, bir resule verdiği her ayetle önce onun resul
olduğunu bilmesini, sonra başkasının bilmesini sağlar. Bazen de sadece
kendisinin bir nebi olduğunu bilmesini sağlar, sonra kavmine onun peygamber
olduğunu ispatlayan başka deliller gönderir. Resullerin mucizeleri çok
değişiktir. Yüce Allah Hz. Musa'ya açık olan dokuz ayet verdiğini bildirir.
Bunlar, asa, el, kan, tufan, çekirge, bit, kurbağa, yok etme ve denizi yarma
mucizeleridir.
Asa, inançsız ve
sihirbazlara gösterilen bir mucizeydi. O zaman sihir yaygındı. Hz. Musa'nın
asası hareketli bir yılana dönüşüp sihirbazların ip ve sopalarla yaptıkları
sihirleri yutunca, bunun bir sihir veya hileyle yapılmış bir şey değil gerçek
olduğunu anladılar. Hz. Musa'nın bu mucizesi de onun gerçek peygamber olduğuna
dair bir delil oldu.
Sihirbazların
katılmadığı diğer ayetler ise, ahiret yoktur diyen Firavun ve kavmine karşı bir
delildi. Allah bu ayetlerle onlara Hz. Musa'nın: "Benim ve sizin
yaratıcınız olan Allah vardır" sözünün gerçek olduğunu gösterdi.
Allah Hz. Davud'a demiri
yumuşattı, dağları ve kuşları onun emrine verdi.
Onlar Hz. Davud'la
beraber sabah akşam Allah'ı tesbih ederlerdi. Hz. isa'ya da beşikteyken konuşma
mucizesi verdi. Hz. isa o yaşta hikmetli sözler söylerdi. Allah onun
vesilesiyle ölüleri diriltir, hastalığı olanı elini sürmekle iyileştirirdi.
Yine Hz. isa'ya çamurdan kuş yapmasını ve ona üflemesini, bu kuşun Allah'ın
izniyle canlanacağını söyledi. Sonra Yahudiler onu çarmıha gererek öldürmek
isteyince, Allah Hz. isa'yı aralarından çekip onlardan korudu. Hz. isa
zamanında tıp yaygındı. Allah onun eline verdiği mucizeyle birçok hastalığı
iyileştirdi. O zaman tabipler bu hastalıklardan daha basitini iyileştirmekten
bile aciz kalabiliyorlardı.
Peygamberlerin sonuncusu
Hz. Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ise, peygamberler arasında mucize ve
ayetleri en çok olandır. ilim ehli, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
peygamberliğini isbat eden önemli delillerin bin kadar olduğunu söylerler.
Davetinde hep önde olan ve hayatı boyunca artan, vefatından sonra da ümmeti
arasında devam eden ilmin kaynağı Kur'an'dır. Onu indiren Allah bu şekilde
vasfederek şöyle buyurmuştur: "Kitab kendilerine gelince, onlar, onu inkar
etmişlerdir; oysa o, değerli bir Kitab'dır. Geçmişte ve gelecekte onu batıl
kılacak yoktur. Hakim ve övülmeğe layık olan Allah katından
indirilmedir.''[Fussilet 41], "Doğrusu bu Kitab, sadece arınmış olanların
dokunabileceği, saklı bir Kitab'da mevcutken Alemlerin Rabbi tarafindan
indirilmiş olan Ku'ranı Kerim'dir.''[Vakia 77], "Doğrusu sana vahyedilen
bu Kitap, Levh-i Mahfuz'da bulunan şanlı bir Kur'an'dır. '[BurUc 21],
"Şüphesiz bu anlatılanlar gerçek olaylardır. '[Al-i İmran 62], ''Bu,
indirdiğimiz kutsal Kitab'dır, ona uyun ki merhamet olunasınız. ''[En'arrı
155], "Dikkat et; bu Kur'an bir öğüttür. [Abese 11], ve ''De ki:
"İnsanlar ve cinler, birbirine yardımcı olarak bu Kur'an'ın bir benzerini
ortaya koymak için bir araya gelseler, and olsun ki, yine de benzerini ortaya
koyamazlar."[İsra 88]
Bu ayetlerle Allah,
Kur'an'ın, insanların anlayacağı şekilde manzum olarak indiğini, ancak manzum
oluşunun, bir mektup, hutbe, şiir veya kahinlerin söylediği sözler gibi
olmadığını bildirmiştir. Yine hiç kimsenin onun gibi bir şey söyleyemeyeceğini
bildirerek, Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem), onun gibisini
getirmelerini isteyerek kafirlere meydan okumasını emretti ve şöyle buyurdu:
"Öyleyse onun surelerine benzer uydurma on sure meydana getirin. ,.''[Hud
13] Sonra sadece bir tane getirmelerini isteyip, ''siz de onun benzeri bir sure
meydana getirin"[Bakara 23] buyurmuştur. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) risaletten önce de halk arasında sağduyulu ve akıllı olarak bilinirdi.
Bu yönüyle halk arasında bilinen birinin halkı dinine çağırırken, Allah'ın kendisine
bu konuda garanti verdiğini bilmeden: "Kur'an'dan size getirdiğim
surelerden biri gibisini getirin. Ancak buna gücünüz yetmez" diyerek
meydan okuması düşünülemezdi. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
bundan emin olması da ancak Allah'ın kendisine bunu bildirmesiyle mümkündür.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) onlara: "Siz de onun benzeri bir sure meydana
getirin" dedikten sonra uzun süre geçti, aralarında olaylar ve savaşlar
oldu, müşriklerin ileri gelenleri öldürüldü, zürriyetleri esir edildi ve
mallarına el konuldu. Ancak kimse bir sure getirme konusunda bir şey yapamadı.
Halbuki buna güçleri yetseydi, acizlikleri ortaya çıkmasın diye bu sureyi
getirmek için canlarını, çocuklarını, ailelerini ve mallarını feda ederlerdi.
Ancak, onlar konuşma, şiir ve hitabet konusunda ilerlemiş olmalarına rağmen
böyle bir şey yapamadılar. Durum böyle olunca, onlardan biri olan, onlar gibi
konuşan, aynı geleneklere sahip olan kişinin de bunu kendiliğinden yapması
mümkün değildir. Bu da Kur'an'ın Allah tarafından gönderildiğinin delilidir.
Eğer Müseyleme'nin
seci'lerinden bahsedilecek olursa, onun söylediklerinin bazısı hikaye, bazısı
da kahinlerden aldığı sözlerdir. Halbuki Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) konuşma olarak ta ondan daha beliğ ve manalı sözler söyleyebiliyordu.
Araplar Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) aşağıdaki sözlerini
hatırlatarak şöyle demediler: ''Sen bize Kur'an gibisini getirmemiz konusunda
bize meydan okuyordun ve insanlarla cinler toplansa böyle bir şeyi
yapamayacaklarını iddia ediyordun. Sonra sen onun gibi olan şu güzel sözleri
söylemezdin:
"Yalan yok ben
peygamberim! Ben Abdulmuttalib'in oğluyum."(Buhari (3/218,220,233,4/28).)
'Valtahi, Altah
olmasaydı hidayete eremezdik Ne sadaka verebilir ne de namaz kılamazdık.
Bize sekineti indir
Düşmanla karşılaşınca ayaklarımızı sabit kıl.''(Buhari (3/213))
"Gerçek hayat
ahiret hayatıdır Allahım!
Ensar ve Muhacirlere
merhamet et Allahım''(Buhari (2/1431-1432))
"Altının kulu, gümüşün
kulu ve gömleğin kulu helak olsun. Böyle kişiye verilirse memnun olur,
verilmezse kızar. Helak olsun ve baş aşağı yuvarlansın. Vücuduna diken
battığında onu çekip çıkaran bulunmasın.''(Buhari (3/223))
Hiç kimse Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu sözlerinden herhangi birinin Kur'an'a
benzediğini iddia etmemiştir.
Bu konuda çok görüş
bildirilmiştir. Onlardan biri de Ebu Mansur elEş'arı'nin, bana yazdığı şu
yazıdır: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile müşrikler arasında
yukarıda söylenen şey yaşanmış olabilir ve müşrikler Resulullah'ın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) bu sözleri gibisini bile söyleyememiş olabilirler. Bu da bir
mucizedir. Çünkü kişinin normalde daha önce yapamadığı şeyleri yapması, olağan
üstü bir durumdur. Bu şekilde de müşrikler hem Kur'an gibi bir sure
söyleyemezken, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sözleri gibisini de
söyleyememişlerdir demektir.
133- İbn Abbas'ın bildirdiğine göre Velid b. el-Muğire
Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gelince, Hz. Peygamber ona Kur'an
okudu. Velid'in kalbi okunan Kur'an'a meyleder gibi olmuştu. Ebu Cehil bunu
öğrenince Velid ile Resulullah ile arasında olanları anlattıktan sonra şöyle
dedi: "ValIahi, aranızda şiir, recez, cinlerin şiirleri konusunda en bilgili
olan benim. Vallahi onun söylediği bunlardan hiç birine benzemiyor. ValIahi
onun söylediğinde bir tatlılık ve güzellik var. Sanki onun sözlerinin kökü
hurma ağacı, dallarında hurma taneleri sarkıyor. O yücedir, ondan yüce
yoktur." Ravi bundan sonra hadisin devamını da zikretti.
Beyhaki der ki: Hadis
bize mevsul olarak rivayet edilmiştir. Hammad b. Zeyd, Eyyub'den İkrime
kanalıyla mürsel olarak rivayet etti ve okunan ayetin de: "Allah şüphesiz
adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara bakmayı emreder"[NahI 90] ayeti
olduğunu zikretti.
134- Bu hadis bize başka bir kanalla İbn Abbas'tan daha geniş
olarak şu şekilde bildirilmiştir: Hac mevsiminde Arap heyetlerine Hz. Muhammed
hakkında ne diyeceklerini kararlaştırmak için Velid b. el-Muğire ve Kureyş'ten
bir grup bir araya gelince şöyle dediler: "Ey Ebu Abdişems! Sen bize ne
diyeceğimizi söyle." Velld: "Önce siz söyleyin, sizi dinleyeyim"
karşılığını verince: "Kahin olduğunu söyleriz" dediler. Velid:
"O kahin değildir. Ben çok kahin gördüm. Sonu söyledikleri kahin veya
sihirbazın söylediğine benzemiyor" karşılığını verdi. Onlar: "Deli
olduğunu söyleriz" deyince ise Velid: "O bir deli değildir. Deliliği
gördük, ne olduğunu biliyoruz. onda delilerin ne hırlamalarından, ne
çırpınmalarından ve ne de kuruntularından eser yok" karşılığını verdi.
Onlar: "Şair olduğunu söyleyelim" deyince, Velid: "O bir şair
değildir. Şiiri recezi ile, hezeci ile, karıdası ile, makbudası ile mebsutası
ile, kısacası bütün aruz kalıpları ile biliyoruz, onun sözleri şiir
değildir" karşılığını verdi. Onlar. "O halde sihirbazdır
diyelim" deyince, Velid: "O sihirbaz da değildir. Biz sihirbazları ve
sihirlerini gördük. Onun yaptığı işin ne üfurükçülükle ve ne de iplik
düğümleyip çözmekle ilgisi yok" karşılığını verdi. Bunun üzerine Kureyş'in
ileri gelenleri: "Ey Ebu Abdişşems! Peki, sen söyle, ne diyelim?"
dediler.
Velid onlara şu cevabı
verdi: "Vallahi, onun sözünde acayip bir tatlılık var. Sanki kökü hurma
ağacıdır, dallarında hurma taneleri sarkıyor. O sözler hakkında eğer bu tür bir
şey söylerseniz, söylediğinizin asılsız olduğu mutlaka anlaşılır. Onun hakkında
söyleyebileceğiniz en kabul edilebilir şey onun sihirbaz olduğudur. "Onun
getirdiği sözler evladı babasından, kardeşi kardeşten, karıyı kocadan ve
insanları aşiretlerinden ayıran büyüleyici sözlerdir" dersiniz. Bunun
üzerine Yüce Allah, Velid b. el-Muğire hakkında: "Tek olarak yaratıp
kendisine bol bol mal, çevresinde bulunan oğullar verdiğim ve nimetleri
yaydıkça yaydığım o kimseyi Bana bırak .... "[Müddessir 11-26] ayetlerini
indirdi.
Tahric: İsnadı
sahihtir ve Hakim'in hocası dışındaki ravileri de güvenilirdir. Hakim,
Müstedrek (2/506-507 "sahilın).
"Delailu'n-Nübüvve"
adlı kitabın sekizinci cildinde, bu hadisi, Nadr b. el-Haris, Utbe b. Rabia ve
başkalarının Kur'an'ı dinleyince ne dediklerinden, onun gibisini
işitmediklerini itiraf etmelerinden bahseden diğer rivayetlerle beraber
zikrettik.
Kur'an'ın, icazını
gösteren iki yönü daha vardır: bunlardan biri gaybden haber vermesidir. Yüce
Allah bu konuda şöyle buyurur: "Puta tapanlar hoşlanmasa da, dinini bütün
dinlerden üstün kılmak üzere, Peygamber'ini doğru yol ve hak dinle gönderen
Allah'tır. ''[Tevbe 33], "Allah, içinizden inanıp yararlı iş işleyenlere,
onlardan öncekileri halef kıldığı gibi, onları da yeryüzüne halef kılacağına,
onlar için beğendiği dini temelli yerleştireceğine, korkularını güvene
çevireceğine dair söz vermiştir. '[Nur 55], "Onlar bu yenilgilerinden bir
kaç yıl sonra galip geleceklerdir.''[Rum 4] Bundan başka Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) vaad etmiş olduğu kendi zamanında ve vefatından
sonra gerçekleşecek olan fetihler de vardır. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) dedikleri de gerçekleşmiştir.
Bilindiği gibi Hz.
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yıldızlara bakıp yorum yapmayı ve
kahinliği bilmezdi. Bu işi yapanlarla da beraberliği yoktu.
Kur'an'ın icazının
ikinci yönü de geçmiş kavimlerden haber vermesidir.
Haber verdiği kıssalar o
zamanki Ehl-i Kitabın elindeki bilgilerle aynıydı. Bilindiği gibi Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ümmiydi ve okumayı ve yazmayı bilmezdi. Kitab
ehliyle de onlardan bir şey öğrenmek için oturmamıştır. Bazıları, Resulullah'a
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir insanın öğrettiğini iddia edince Yüce Allah
onlara: "Kastettikleri kimsenin dili yabancıdır, Kur'an ise fasih
Arapça'dır"[Nahl 103] şeklinde cevap vermiştir. (İsnadı zayıftır)
135- Mücahid der ki: Kureyşliler: "Muhammed'e bunları
İbnu'l-Hadrami er-Rumi'nin bir kölesi öğretiyor" dediler. Bu köle
kitapları olan biriydi. Bunun üzerine Allah: "Kastettikleri kimsenin dili
yabancıdır (Rumcadır), Kur'an ise fasih Arapça'dır,[Nahl 103] buyurdu.
İsnadı zayıftır.
Ebu Abdullah el-Hafız,
Müstedrek'te aynı rivayeti, Mücahid kanalıyla İbn Abbas'tan yapmıştır.
136- Ubeydullalı b. Müslim b. el-Hadrami der ki: Aynu't-Temr'den
olan Hıristiyan iki kölemiz vardı. Bunlardan birinin adı Yesar, diğerinin adı
ise Cabr'dı. Bunların ikisi de kılıç yaparlardı ve okudukları bir kitapları
vardı. Bazen Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) oradan geçerken
yanlarında dururdu. Müşrikler: "Muhammed, bunlardan öğreniyor"
deyince, Yüce Allah bu ayeti indirdi.
Tahric: Ahmed b.
Abdilcebbar sebebiyle senedi zayıftır. Müslim (3/2306-2309).
Kelbi, Ebu Salih
kanalıyla İbn Abbas'tan olan rivayetinde şöyle dedi: Bu iki köle Müslüman
olmuşlardı ve Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanlarına gidip onlarla
konuşup İslam'ı öğretirdi. Onlar kitaplarım İbranice okurlardı.
Beyhaki der ki: Bu tür
zayıf rivayetlere tutunan, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) boş bir
şeyle ithamına sebep olmuş olur. Eger bizim söyledigimiz şeylerden biriyle
Resulullah'l (Sallallahu aleyhi ve Sellem) itham edecek olsalardı ederlerdi ve
bu fırsatı kaçırmazlardı. Başarı Allah'tandır.
Halimi, Allah'ın
Kitab'ındaki çeşitli ilimiere ve bunların icazına işaret ettikten sonra şöyle
dedi: Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Kur'an'dan başka büyük
mucizeleri vardır. Ağacı çağırınca gelmesi, zehirli koyun budunun koşuşması, az
olan yemegin artıp birçok kişiye yetmesi, parmaklarının arasından suyun çıkması
ve birçok kişinin bu sudan abdest olması, hurma kütügünün inlemesi, bildirmiş
oldugu gaybı birçok şey ve daha başka şeyler.
Bütün bunlardan başka,
Allah'ın onun için iki şeyi bir araya getirmiş olması delil olarak yeterlidir:
Bunlardan biri, insanlara ve cinlere gönderilmesidir. Diğeri ise peygamberlerin
hepsinde bulunan peygamberlik mührüdür. Bu mührün peygamberlik işareti olduğu
nesiller boyu bilinmekteydi. Yarattıklarına olan merhametinden dolayı Allah'a
Ona layık şekilde hamd ederiz.
Halimi kahinlerin
özelliklerinden ve cinlerin (meleklerin sözlerini) gizlice dinlemesinden de
bahsetmiştir.
Delail adlı kitapta,
kahinlerle ilgili rivayetleri, cinlerin Resulullah'ı {Sallallahu aleyhi ve
Sellem} tasdik etmelerinden ve dostlarının da iman etmelerine vesile
olduklarından bahsetmiştik. Cinlerin müminlerinin dostlarına yalan söylemesi
veya Allah adına yalan söyleyenin peşinden gitmesini söylemesi mümkün değildir.
Kafir olan cinlerin de dostlarına iman etmelerini söylemeleri mümkün değildir.
Cinlerden iman edenlerin, insanlardan olan dostlarına doğru söylemeleri ve
imanlarına vesile olmaları Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hak
peygamber olduğuna delildir.
137- Ebu Hureyre, Resulullah'ın {Sallallahu aleyhi ve Sellem}
şöyle buyurduğunu işittiğini söyledi: "Ben Cevamiu'l-Kelim ile
gönderildim. Düşmanlarıma korku verme özelliği ile bana yardım edildi. Ben
uykudayken yeryüzü hazinelerinin anahtarları getirilip ellerime
bırakıldı." Ebu Hureyre der ki: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) vefat etti, siz hala dünyalık toplamakla meşgulsünüz."
İbn Şihab der ki: Bana
bildirildiğine göre Cevami'u'l-Kelim'in manası, Yüce Allah'ın, daha önceki
kitaplarda yazılı olan büyük olayları kendisine bildirmesidir.
Buhari, Sahlh'te İbn
Bukeyr'den, Müslim ise Yunus'tan, her ikisi de İbn Şihab'dan naklettiler.
Tahric: İsnadı
sahihtir. Nesai (3/6).
138- Cuveyriye b. Beşir el-Cuheymi der ki: Bir gün Hasan'ın,
''Allah şüphesiz adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara bakmayı emreder;
hayasızlığı, fenalığı ve haddi aşmayı yasak eder. Tutasınız diye size öğüt
verir',[Nahl 90] ayetini okuduktan sonra şöyle dediğini işittim: "Allah
size bütün iyilikleri ve kötülükleri bir ayette topladı. ValIahi, adalet ve
ihsan, Allah'a itaat olan her şeyi içine alır. Hayasızlık, fenalık ve haddi
aşmak ta bütün kötülükleri içine alır.,
Tahric: İsnadı
hasendir. Bak: Suyuti, ed-Dürrü'l-Mensur (5/160)
Bir sonraki konu için aşağıdaki link’e
tıklayın: