ŞUABU’L-İMAN

1.ŞU’BE: ALLAH’A İMAN

 

ALLAH’I, ALEM'İN YARATILIŞINDAKİ DELİLLERLE TANIMAK

 

Alem, Allah'tan başka her şeydir. Bütün cisimler, arazlar ve mevcut olan her şey, Allah tarafından yoktan var edilmiştir. Allah bu konuda: ''Önce yaratan, ölümünden sonra tekrar dirilten O'dur"[Rum 27] buyurmuştur. Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yaratılışın başlangıcı sorulunca: "Hiçbir şey yokken Allah vardı" buyurdu ve sonra mahlukatın yaratılışından bahsetti. Eğer kişi: "(isimlerin sonradan yaratıldığına dair akli delil var mı?" diye soracak olursa şöyle cevap verilir: "Evet. (isimlerin, peşpeşe gelen birleşme, ayrılma, sükun, hareket, renk, tat ve kokudan ayrı olmadığını görürüz. Bunlardan ayrı olmayan şey de onlardan önce mevcut olmaz.

 

Eğer kişi: ''Arazların sonradan yaratıldığına dair delil var mı?" diye soracak olursa, şöyle cevap verilir: ''Evet. Mevcudatın birbirine zıt olabildiğini görüyoruz. Birbirine zıt olan şeyler bir yerde bir arada bulunamaz. Çünkü bunlar birbirinin yokluğuna sebep olur. Yok olması mümkün olanın da sonradan var olmuş olması gerekir. Çünkü ezeli olanın yok olması imkansızdır.

 

Eğer kişi: ''Sonradan var olanların mutlaka bir var edicisinin olması gerektiğine dair delil var mı?" diye soracak olursa şöyle cevap verilir: ''Evet. Sonradan var olanın, yoktan var olması gerekir. Eğer onu var eden biri olmasaydı, varlığının yokluğundan daha makul olması ve bazısının bazısından daha önce var olması gerekmezdi. Yine bazı şeylerin bazı özel şekillerde var olması bunu bu şekilde var eden birinin varlığına delalet eder. Eğer böyle olmasaydı, bazı şeyler bazısından daha üstün olmazdı. Biz cisimlerin değişime uğradığını görmekteyiz. Eğer onları değişime uğratan olmasaydı, değişime uğraması öylece kalmasından daha makul olmazdı. Bu da onu değişime uğratan birinin olduğuna, bu şeyin başkasına muhtaç olduğuna, meydana getirilmiş olduğuna ve onu meydana getiren birinin olduğuna delalet eder.

 

Biz bunu mükemmel bir şekilde yaratılan insanın evrelerinde görmekteyiz.

O bir nutfeyken, sonra alaka, sonra mudğe şeklini alır, sonra kemik ve et, sonra kan ile donatılır. Biz biliyoruz ki insan evreden evreye kendisi girmemektedir. Çünkü biz insanın en kamil ve akıllı halinde bile kendine duyma ve görme özelliği kazandıramadığını, kendine bir organ yaratamadığını görürüz. Buradan anlarız ki, insanın tekamül etmeden ve kuvvet kazanmadan bunları yapması daha da imkansızdır. insanın önce çocuk, sonra genç, sonra olgun bir kişi, sonra ihtiyar olduğunu görürüz ve onun kendisi bu şekilde evreden evreye nakletmediğini biliriz. Böylece anlarız ki, onu evreden evreye nakleden ve bu hale getiren biri vardır.

 

Yine pamuğun, kendi kendine ipe, sonra giysiye dönüşemediğini biliyoruz.

Yine çamur ve suyun kendi kendine yüksek bir binaya dönüşemediğini biliyoruz. Bu da var olan her şeyi bir var edenin olduğunu gösterir.

Yüce Allah, Kitab'ında bu konuyla ilgili bizlere şöyle buyurmaktadır: "Sizi topraktan yaratması O'nun varlığının belgelerindendir. Sonra hemen birer insan olup yeryüzüne yayılırsınız. İçinizden, kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp; aranızda muhabbet ve rahmet var etmesi, O'nun varlığının belgelerindendir. Bunlarda, düşünen millet için dersler vardır. Gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin değişik olması, O'nun varlığının belgelerindendir. Doğrusu bunlarda, bilenler için dersler vardır. Geceleyin uyumanız, gündüz de lütfundan rızık aramanız O'nun varlığının belgelerindendir. Bunlarda kulak veren millet için dersler vardır. Size korku ve ümit veren şimşeği göstermesi, gökten su indirip ölümünden sonra yeri onunla diriltmesi O'nun varlığının belgelerindendir. Bunlarda, düşünen millet için dersler vardır. Göğün ve yerin O'nun buyruğu ile ayakta durması O'nun varlığının belgelerindendir. Sonra sizi kabirlerinizden bir çağırmaya görsün, hemen çıkıverirsiniz.[Rum 20-25]

 

Eğer kişi: "Yaratmanın eserinin göklerde ve yerde olduğunu nereden biliyorsunuz?" diyecek olursa, Halimi bu konuda şöyle cevap verdi: Ona denilir ki: "Gökyüzü, sonu sınırlı bir cisimdir. Sonu olan bir şeyin de kadim olması mümkün değildir. Çünkü kadim olan, varlığı için bir sebebe ihtiyaç duymayan demektir. Varlığı için bir sebebe ihtiyaç duymayanın sonunun olması mümkün değildir. Çünkü varlığı bu sona kadar sürenin, daha önce veya daha sonra olması da mümkündür. Yine sonu olan bu sona kadar var olur, sonra yok olur. Kadim olan ise yok olmaz. Semanın sonu vardır ve bu da onun kadim olmadığını gösterir.

 

Eğer: "Semanın sonunun olduğunun delili nedir?" diye sorulacak olursa şöyle cevap verilir: "Gördüğümüz yerinin bir sonu olduğuna göre, görmediğimiz kısmının da bir sonu vardır. Çünkü bu yönüyle sonunun olması, gördüğümüz kısmının kadim olmadığını ve ancak bir var edenin var etmesiyle mevcut olduğunu gösterir. Böylece de görmediğimiz tarafının da aynı şekilde var olduğunu anlarız. Çünkü bir şeyin bir kısmı kadim iken diğer kısmının olmaması düşünülemez. Gökyüzü kısımları olan bir cisimdir ve her kısmının bir sınırı ve sonu vardır. Bu da semanın hepsinin bir sınırı ve sonunun olduğunu gösterir. Sema için söylediğim yeryüzü için de geçerlidir ve bunun delilleri de daha açıktır. Çünkü yeryüzünün kısımlarından su, hava bazen var olur, bazen yok olur, halden hale dönüşür. Bu da onların diğer cisimler gibi onu bir değiştirenin olduğunu gösterir. Bu da Tek ve Kahhar olan Allah'tır.

 

Beyhaki der ki: Eğer kişi: "Bunları var edenin bir kişi olduğuna dair delil var mı?" diye soracak olursa şöyle cevap verilir: "Evet. Bütün varlıkların, bir var edenden başkasına ihtiyaç duymamasıdır. Eğer alemin iki var edeni olsaydı, alem bu kadar intizamlı olmazdı. Yüce Allah bu konuda: "Eğer yerle gökte Allah'tan başka tanrılar olsaydı, ikisi de bozulurdu"[Enbiya 22] buyurmaktadır. Böyle olsaydı iki ilahta acizlik olurdu. Biri bir cismi diriltmek isterken diğeri öldürmek ister ve ikisinden birinin istediği olmazdı. Bu da imkansızdır. Aciz olanın da ilah veya kadım olması imkansızdır. iki durumda da bu ilahlar birbirine ters düşerler veya tartışırlar. Yenilen de mağlup olmuş olur. Eğer tartışmada ikisi de birbirine güç yetiremezse, bu durumda ikisi de eksiklik ve acizlikle vasfedilir. Biri yenilir de istediğini yapamazsa o aciz demektir. Allah, Kitab'ının birçok yerinde bizi onu birlemeye davet ederek bu konudaki delilleri de koymaktadır: "Tanrınız bir tek Tanrıdır. O merhamet eden, merhametli olandan başka Tanrı yoktur. Göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde, insanlara yararlı şeylerle denizde süzülen gemilerde, Allah'ın gökten indirip yeri ölümünden sonra dirilttiği suda, her türlü canlıyı orada yaymasında, rüzgarları ve yerle gök arasında emre amade duran bulutları döndürmesinde, düşünen kimseler için deliller vardır.,,[Bakara 163,164] Kur'an'da, Allah'ın her şeyi yarattığına ve tek olduğuna dair birçok delil vardır.

 

 

 

103- Said b. Mesruk'un bildirdiğine göre Ebu'd-Duha; ''İlahınız bir tek İlahdır"[Bakara 163]  ayetiyle ilgili olarak şöyle dedi: Bu ayet nazil olduğu zaman müşrikler hayret edip: "Muhammed: «İlahınız tek İlahdır» diyor. Eğer doğru söylüyorsa bize bir delil getirsin" dediler. Bunun üzerine: "Göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde, insanlara yararlı şeylerle denizde süzülen gemilerde, Allah'ın gökten indirip yeri ölümünden sonra dirilttiği suda, her türlü canlıyı orada yaymasında, rüzgarları ve yerle gök arasında emre amade duran bulutları döndürmesinde, düşünen kimseler için deliller vardır',[Bakara 164] ayeti nazil oldu.

 

Senedinde mahzur yoktur.

 

 

 

104- Muhammed b. Yusuf ed-Dakiki der ki: Şafii'nin bir kitabında şöyle yazılı olduğunu gördüm: Hayret doğrusu! ilaha nasıl isyan edilir? Veya nasıl inkar edilir? Halbuki her hareketinde ve duruşunda Allah 'ın varlığına bir şahit vardır. Her şeyde varlığını ve bir olduğunu isbat eden delil vardır.

 

Bu Beyitlerin Ebu'l-Atahiye'nin olduğu söylenir

 

105- Ebu Abdullah el-Hafız der ki: Ebu'l-Hüseyn Abdulvahid b. Ebi Abdirrahman bu şiirle ilgili olarak şöyle dedi: Dedem kitaplarında hocalarından şöyle nakleder: Ebu'l-Atahiye İsmail b. Kasım, Sakife el-Varrak'ın dükkanına gelip oturarak konuşmaya başladı. Sonra eline bir defter alıp dışına şöyle yazdı: Hayret doğrusu! ilah'a nasıl isyan edilir? Veya nasıl inkar edilir? Halbuki her hareketinde ve duruşunda Allah'ın varlığına bir şahit vardır.

 

Her şeyde varlığını ve bir olduğunu isbat eden delil vardır.

Sonra defteri bırakıp kalktı. İkinci gün veya daha sonra Ebu Nuvas gelip oturarak konuşmaya başladı. Yine o defteri eline alıp: "Allah onu kahretsirı güzel yapmış. Vallahi bütün söylediklerimi bu söz karşılığı değiştirmek isterdim. Bu sözler kimirı?" dedi. Ben: "Ebu'l-Atahiye'nin" cevabını verince: "O zaman bu sözler ona daha çok yakışır" deyip defteri aldı ve şöyle yazdı: "Tesbih ederim canlıyı zayıf ve basit şeyden var edeni Evrelerden geçirerek onu sağlam bir hale getireni Gözlerden uzak, perde ardında şekilden şekle sokar Sakin bir halden hareket eden bir canlı yaratır."

 

Ebu'l-Atahiye geri dönünce deftere bakıp: "Allah onu kahretsin. Güzel yazmış. Vallahi bütün söylediklerimi bu söz karşılığı değiştirmek isterdim. Bu sözler kimin?" dedi. Ben: "Ebu Nuvas'ın" cevabını verince: "Vay' şeytan" deyip defteri aldı ve şöyle yazdı: ''Şayet siyah isem misk benden de siyahtır ancak siyah olan derim baki kalmayacaktır ancak uzağım her türlü çirkinlikten Yerin uzaklığı kadar gökten."

 

 

 

106- İbn Abbas: "And olsun ki, sizi yarattık, sonra şekil verdik"[A'raf, 11] ayetini açıklarken: "Erkeklerin sulbünde yaratıldılar, kadınların rahminde onlara şekil verildi" dedi.

 

İsnadı sahihtir.

 

 

 

107- Ebu Zer'in bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "İhlas ile kalbini imana açanlar, kalbini selamette, dilini doğru, gönlünü hoş tutup haline razı olan, ahlakını düzelten. (güzel) sözleri dinleyip ibret nazarı ile bakan kurtulmuştur. Muhakkak ki kulak huni, gözler ise kalbin anladığını takrir edendir. Allah'ın, kalbini uyanık kıldığı kişi felaha ermiştir."

 

Heysemi senedinin hasen olduğunu söyledi. Heysemi, Mecma (10232).

 

 

 

108- Ebu Hureyre der ki: "Kalp, askerleri olan bir kraldır. Kral iyi olursa, askerler de ona uyar. O fenalık yaparsa, emrindeki askerler de fena davranır. Kulaklar huni, gözler silahlık, dil tercüman, eller kanat, ayaklar postacı, karaciğer rahmet, dalak gülme, böbrekler hile, akciğer ise nefestir."

 

Beyhaki der ki: Hadis bu şekilde mevkuf olarak nakledilmiştir. Kalple ilgili bölüm mana olarak Nu'man b. Beşir'den merfu olarak nakledilmiştir.

 

Tahric: İsnadı sahihtir. Buhaıi (1/19) ve Müslim (1/1220).

 

 

 

109- Abdullah b. el-Mübarek bu hadisi aynı isnadla Ma'mer'den nakletmiştir. İsmail b. İbrahim en-Nisaburi şöyle dedi: "Hasan b. İsa'ya, İbnu'l-Mübarek'in bu rivayeti sorulunca şöyle dedi: Bunu Ebu'l-Esved, "Abdullah - Ma'mer - Asım b. Ebi'n-Necud - Ebu Salih" kanalıyla Ebu Hureyre'den nakletti. Ayrıca Hakem b. Fasil, Atiyye kanalıyla Ebu Said'den merfu olarak nakletti.

 

Tahric: Senedinde tanımadıklarım vardır. İbn Adiy, el-Kamil (2/633) ve Zehebi, el-Mizan (1/578).

 

 

110- Abdullah b. ez-Zübeyr: ''Kendi nefislerinizde de öyle. Görmüyor musunuz?,[Zariyat 21] ayetini açıklarken: "Büyük abdest ve küçük abdestin çıkış yolları kastedilmiştir" dedi.

 

Ravileri güvenilirdir.

 

 

 

111- Abdullah b. ez-Zübeyr: ''Kendi nefislerinizde de öyle. Görmüyor musunuz?"[Zanyat 21] ayetini açıklarken: "Büyük abdest ve küçük abdestin çıkış yolları kastedilmiştir" dedi.

 

İsnadı sahihtir.

 

 

 

112- Bu Hadis başka bir kanalla İbnü'z-Zübey'den nakledilmiştir.

 

 

 

113- İbnu's-Semmak der ki: "Seni yaratıp bir yağ parçasıyla görmeni, kemikle duymanı, etle konuşmanı sağlayan'ın şanı yücedir."

 

Senedinde tanımadıkların vardır.

 

 

 

114- İbn Şihab: 'Yaratmada dilediğini artırır"[Fatır 1] sözündeki artırmanın sesin güzelliği olduğunu söylemiştir.

 

Senedinde hakkında görüş bildirilmeyen vardır.

 

 

 

115- Katade: 'Yaratmada dilediğini artırır"[Fatır 1] sözündeki artırmanın gözlerin güzelliği olduğunu söylemiştir.

 

Tahric: İsnadı zayıftır. İbn Adiyy, el-Kamil (3/917) ve Zehebi, el-Mizan (1/664).

 

 

 

116- Zün-Nun İbrahim el-Mısri şöyle dedi: "Allah kalpleri ilmin kabı olarak yarattı. Eğer Allah dile konuşmayı öğretmeseydi, başını sallayarak derdini anlatan hayvan gibi eliyle işaret ederek derdini anlatan biri olurdu."

 

 

 

117- Ebu'd-Derda: "Bir saat tefekkür, bir geceyi ibadetle geçirmekten daha hayırlıdır" demiştir.

 

Tahric: Ravileri güvenilirdir. Ebu Nuaym, Hilye (1/209).

 

 

 

118- Salim b. Ebi'l-Ca'd der ki: Ümmü'd-Derda'ya: "Ebu'd-Derda'nın en hayırlı ameli hangisiydi?" diye sorulunca: "Tefekkür" cevabını verdi.

 

Tahric: Hadis sahihtir. Veki, Zühd (224) ve Aluned, Zühd (135).

 

 

 

119- İbn Ömer'in bildirdiğine göre Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Allah'ın zatını değil. yüceliğini düşünün.

 

İsnadı eleştirilmiştir.

 

Tahric: İsnadı zayıftır. İbn Adiyy, el-Kamil (7/2556) j Zehebi, el-Mizan (4/327) ve İbn Hacer, Lisanu'l-Mizan (6/213).

 

 

 

120- Yahya b. Muaz der ki: "Tevhid kelimesini bir cümleyle tarif edecek olursak.; Aklına gelen her şeyin malikinin her yönüyle Allah olduğunu düşünmendir, deriz."

 

Beyhaki der ki: Eğer kişi: ''Allah'ln var olduğuna delil nedir?" diye soracak olursa ona şöyle cevap verilir: ''Alemin sonradan var olduğunu söylemiştik. Bir şeyin meydana gelmesi ancak kudret sahibi birinin yapmasıyla olur. Kudret kendi kendine var olamayacağına göre mevcut olan bir kadir'in olması gerekir, Fani olanın, bir fail olmadan bir şeyi meydana getirmesi de imkansızdır. Failsiz tiil olamayacağına göre, fani olan birinin bir şeyi (yoktan) meydana getirmesinin imkansız olduğu anlaşılır ve bu da Allah'ın varlığına delalet eder.

 

Eğer: ''Allah'ln kadim olduğunun delili nedir?" diye sorulacak olursa şöyle cevap verilir: Allah'ın varlığı isbat edilmişti. Eğer sonradan var olmuş olsaydı, Onu var edecek birinin olması gerekirdi. Ezeli olarak var olanın da, sonradan var olması mümkün olmadığı için kadim olması gerekir. Yine sonradan var olanların, bazılarının bazılarından daha önce var olduğunu, bazılarının bazılarından özellik ve şekil olarak farklı olduğunu biliyoruz. Eğer bunları bu şekilde var edenin, var etmede ortağı olsaydı, önce veya sonra var etmede ve özelliklerini var etmede ortağı olurdu.

 

Eğer: "Allah'ın cisim, cevher ve araz olmadığına delil nedir?" diye sorulacak olursa şöyle cevap verilir: Eğer cisim olsaydı, meydana getirilmiş olması gerekirdi. Bu durumda meydana gelen ve getiren olmak üzere iki şey olması gerekirdi. Allah ise tektir ve meydana getirilmesi düşünülemez. Allah cevher de değildir: Çünkü cevher yer kaplar. Eğer böyle bir şeyolsaydı Allah'ın sonradan var olduğu iddia edilebilirdi. Ancak Allah kadim ve ezelidir. Allah araz da değildir. Çünkü araz olan baki değildir ve kendi kendine var olamaz. Allah ise kendiyle kaimdir ve mevcuttur ve yokluğu düşünülemez.

 

Eğer: "Eğer Allah, Kadim ve diğer şeylere benzemeyen şey ise, neden diğer cisimlere benzemeyen cisim olduğunu inkar ediyorsunuz?" denilecek olursa, şöyle cevap verilir: Eğer böyle olsaydı, diğer suretlere benzemeyen bir suretinin, diğer bedenlere benzemeyen bir bedeninin olması, diğer cevherlere benzemeyen bir cevher olması gerekirdi. Bunlar olamayacağına göre diğeri de olamaz.

 

Şey, mevcut olan her şeye denir. Allah ta kendini şeyolarak adlandırmıştır. Allah: "Şahit olarak hangi şey daha büyüktür, de. Allah benimle sizin aranızda şahiddir"[En'am 19]  buyurmuş, kendini cisim olarak adlandırmamıştır. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de onu cisim olarak adlandırmamış, Müslümanların da bu konuda bir ittifakları yoktur. Yine Allah şöyle buyurmuştur: "En güzel isimler Allah'ındır, artık O'na onunla (esmaları ile) dua ediniz! Allah'ın isimlerini (manasını) saptıranları terket! Yapmış oldukları şeyden dolayı yakında cezalandırılacaklar."[A'raf 180]

 

Eğer: "Allah'ın, var edilenlere benzemediğinin ve zihinlerde tasvir edilemeyeceğinin delili nedir?" diye sorulacak olursa, şöyle cevap verilir: "Eğer benzeseydi, var edilenler için söylenmesi mümkün olan eksiklikler ve var olması için başkasına ihtiyaç duyması onun için de düşünülebilirdi. Kişinin, Allah'ı kendini tarif ettigi gibi kabul etmesi gerekir. Allah: "O'nun benzeri hiçbir şey yoktur. O, işitendir, görendir"[Şura 11] buyurmaktadır. Biz, insanların meydana getirdikleri şeylerin kendilerine benzemedigini görmekteyiz. Mesela yazı, yazıyı yazana benzemez, bina, onu inşa edene benzemez. Bu da Allah'ın var ettiklerinin kendisine benzeyemeyecegini gösterir.

 

Eger: "Allah'ın, hiçbir şeye ihtiyaç duymadan zatı ile kaim olmasının delili nedir?" diye sorulacak olursa şöyle cevap verilir: Çünkü bunun aksini düşünmek, Allah'ın başkasına muhtaç olmasını gerektirir. ihtiyaç da sonradan var olmanın delilidir. Bir anlık bile başkasına ihtiyaç duymak sonradan var olanlarla aynı olmak demektir. Halbuki daha önce Allah'ın kadim olduguyla ilgili deliller sunulmuştu.

 

Eger: ''Allah'ın, diri, her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten oldugunun delili nedir?" diye sorulacak olursa şöyle cevap verilir: Yaptıkları, Onun diri, kadir ve her şeyi bildiğine delildir. Çünkü ölü olan, aciz olan ve cahil olan böyle bir şey yapamaz.

 

Eger: ''Allah'ın, Murid (Diledigini yapan) oldugunun delili nedir?" diye sorulacak olursa şöyle cevap verilir: Çünkü O, 'hayy' dır, 'alim' dir, hiçbir şeye zorlanamaz. Maglup edilemez. Onu diledigini yapmaktan alıkoyabilecek yoktur.

 

Eger: "Allah'ın her şeyi işittiginin ve gördügünün delili nedir?" diye sorulacak olursa şöyle cevap verilir: Çünkü o diridir. Diri olanın da işitilecek şeyi işitmemesi, görülecek şeyi görmemesi düşünülemez. Bu sıfatların kendisinde mevcut olmadığını düşünmek ona bir eksiklik vasfetmek olur ki bu da sonradan var edilenlere has bir şeydir. Allah ise kadim, işiten ve görendir.

 

Eger: ''Allah'ın mütekellim oldugunun delili nedir?" diye sorulacak olursa şöyle cevap verilir: "Çünkü hayatta olan sessiz olamaz ve Onu konuşmaktan alıkoyacak bir eksiklik te düşünülemez."

 

Eger: ''Allah'ın her an diri, kadir, alim, murid, semi, basir ve mütekellim oldugunun delili nedir?" diye sorulacak olursa şöyle cevap verilir: "Çünkü Allah böyle olmasaydı, ölüm veya acizlikle vasfedilebilirdi. Böyle olsaydı, bir şey yapmış olması da imkansız olurdu. Yaptıkları da Onun bu sıfatlara sahip olduğunu gösterir.

 

Eğer: ''Allah'ın, diri, kadir, alim, murid, semi, basır, mütekellim olduğuna, hayatın, kudretin, ilmin, iradenin, işitmenin, görmenin ve kelamın ona ait olduğunun delili nedir?" diye sorulacak olursa şöyle cevap verilir: Çünkü bu sıfatları yok sayarak bir mevcudiyet olduğunu söylemek imkansızdır. Onun varlığı bu sıfatlarla isbat ediliyorsa, bu sıfatların onda var olduğunu kabul etmek gerekir. Yüce Allah şöyle buyurur: "O'nun ilminden, O'nun dilediğinden başka bir şey ihata edemezler (kavrayamazlar)."[Bakara 155], "İlmi ile her şeyi kaplamıştır (kuşatmıştır) "[Taha 98], "Allah'ın her şeye kadir olduğunu ve her şeyi ilmiyle kuşattığını bilesiniz. ''[Tala 12] Burada Allah'ın ilminin her şeyi kuşattığı bildirilmektedir.

 

Yine Allah şöyle buyurur: "Şüphesiz rızık veren, güç ve kuvvet sahibi olan ancak Allah'tır.''[Zariyat 58] Bu ayette Allah kuvvetin kendisine ait olduğunu bildirmiştir. Bu da Onun kudretidir. Yine ilminin her şeyi kuşattığını bildirmiştir. Bu da Onun her şeyi bildiğini ve her şeye kadir olduğunu gösterir. Eğer, ilmi olmayan alim olabilseydi, alimi olmayan ilmin de olması gerekirdi. Tıpkı, fiili olmayan failin olması durumunda faili olmayan fiilin de olabileceği gibi. Halbuki, fiili olmayan fail olmayacağı gibi faili olmayan fiil de düşünülemez. Aynı şekilde ilmi olmayan alimin düşünülemeyeceği gibi, alimi olmayan ilim de düşünülemez. Çünkü ilim, alimin alim olmasının şartı olmasaydı bir alimde ilmin olmamasının bir zararı olmazdı, hatta ilmi olmamasına rağmen herkes alim olabilirdi. Ancak alimin alim olabilmesi için ilim şart olduğu içindir ki gerçekten alim olarak nitelenecek her bir kişide ilmin olması gerekir.

 

Aynı şekilde ancak bildiğimiz veya hakkında bilgi sahibi olduğumuz zaman doğru bir fiil ortaya koyabiliriz. Bir konuda hüküm verenlerin tümünün nasıl alim sayılmaları gerekiyorsa aynı şekilde hükmü verebilmeleri için ilim sahibi olmaları da gerekir. Çünkü ilimieri yoksa, bilmediğimiz bir fiili ortaya koyamayacağımız gibi onların da verebilecekleri bir hüküm olmayacaktır. ilmin hakikati alimin bildiği şeydir. Bu ilim yoksa alim de alim olmaktan çıkacaktır. Kadim dediğimiz şey sadece kendi nefsini bilen şeyolsaydı, ilmi de sadece kendi nefsi olacak ve gerçek manada alim sayılmayacaktı.

 

Bu konuda zikrettiğimiz ayetlere, "Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır"[Yusuf 76] ayetiyle karşı çıkılması halinde şu cevabı veririz: "Biz Allah'ın ilmi konusunda ilmi belirsiz kılacak şekilde belirtisiz olarak "za ilm (ilim sahibi)" şeklinde kullanmayız. Aksine onu belirli kılacak şekilde ve ma'rife olarak "zu'l-İlm (ilmin sahibi)" şeklinde kullanırız. "za Celalin ve ikram (Celal ve ikram sahibi)" yerine "Zu'I-Celali ve'l-ikram (Celalin ve ikramın sahibi)" dediğimiz gibi. Buna göre bu ayetin anlamı "Sonradan öğrenilmiş her ilim sahibinin üstünde ondan daha alim olan biri vardır" şeklinde olur.

 

Eğer: "Allah'ın ilminin de kendisi gibi kadim olduğunu söylüyorlar" denirse, şöyle cevap verilir: "Arkadaşlarımız arasında ilminin ezeli olduğunu söylemelerine rağmen böyle düşünmeyenler de vardır. Bazıları da kadim olduğunu söyler, ama arada bir benzerliği doğuracak bir durumun olmadığını da ifade eder. Kadim demek vücudu (varlığı) diğerlerinden önce olan demektir. Bir şeyin kadim oluşu da onun mevcudiyetini gösterir. Var olan bir şeyin diğer var olan bir şeyle herhangi bir benzerliği taşıması da gerekmez. Vücud olarak kadim olan bir şey yine vücud olarak kadim olan başka bir şeyle benzer olmayı gerektirmez. Zira burada "kıdem" diğerleriyle birlikte taşınan ortak bir vasıftır. Örneğin: "Kadim bir ihtiyar" veya "Kadim bir bina" veya: "Kadim bir hurma dalı" denilir. Bunlar arasındaki benzerlik sadece taşıdıkları vasıftadır. Ortak bir vasfa sahip olmaları onların birbirinin benzeri olduğunu göstermez. Şayet aynı "kıdem" vasfını taşımaları onların birbirinin benzeri olmasını gerektiriyorsa var olma zamanlarının da aynı olması gerekir. Aynı vasfı taşımalarını nasıl olanların var olma zamanların aynı olmasını gerektirmiyorsa "kıdem" vasfını taşımaları birbirinin benzeri olmalarını gerektirmez. Benzer demek de ayrı olan iki şeyden biri için geçerli olan her şeyin diğeri için de geçerli olması, birinin diğerinin yerini tutabilmesidir. Oysa Yüce Allah'ın bir sıfatı O'nun yerini tutamaz."

 

Eğer: "Onun ilmi olsaydı, bu ilmin ya kendisi, ya ondan ayrı veya bir cüzü olması gerekir" denilecek olursa şöyle cevap verilir: "Bu bir iddiadır. ilmini inkar edenin, ilmin o olduğunu söylemesi mümkün değildir. Çünkü ilmin alimin kendisi olması mümkün değildir. Yine ilmin ondan ayrı olduğu da söylenemez. Yani ilim ile alimin birbirinden ayrı olduğu söylenemeyeceği gibi, ilmin alimin bir cüzü olduğu da söylenemez. Çünkü vasıf mevsufun bir parçası olamaz.

 

Eğer: "Eğer onu ilmi olsaydı, bunu sonradan kazanmış olması veya bu ilme ihtiyaç duyması gerekirdi" denilecek olursa şöyle cevap verilir: Durum böyle değildir. Çünkü ilim, araz olduğu veya sizin zikrettiğiniz sıfatlardan biri olduğu için ilim değildir. ilmi bilene bakılır, eğer onun bu ilmi sonradan olmuşsa, bu ilim sonradan kazanılmış veya ona muhtaç olunan bir ilim sayılır. Eğer Ondaki ilim sonradan kazanılmış değilse, bu ilmin muhdes olduğundan bahsedilemez. Eğer bu ilmi sonradan kazanmamışsa ve bu ilme muhtaç ta değilse, Allah'ın bu ilmini sizin vasfettiğiniz şeyle adlandırmanız doğru değildir.

 

Eğer: "Bir şeyi biliyorsa, bu Onun bu ilme muhtaç olduğunu gösterir" denilecek olursa şöyle cevap verilir: "Allah her şeyden müstağni olduğu için bir şeye muhtaç olması düşünülemez. Ne ilmi ve de diğer zati sıfatları ne ondan ayrıdır, ne de ondan bir cüzdür. Böyle olunca da kendisinden başkasına veya kendi cüzünden birine muhtaç olması düşünülemez."

 

Eğer: "Onun ilmi, bilinmesi caiz olan her şeyi kuşatır" denecek olursa şöyle cevap verilir: "Biz de öyle deriz. Bu sebeple Allah, ''Allah'ın her şeye Kadir olduğunu ve Allah'ın ilminin her şeyi kuşattığını bilmeniz için Allah'ın buyruğu bunlar arasında iner durur."[Talak 12] Allah'tan başkasının ise her şeyi bilmesi mümkün değildir. Ancak Yüce Allah her şeyi bilir. Zatı olan diğer sıfatlar için de ilim sıfatıyla ilgili söylenenler geçerlidir. Ancak bunlardan hiç biri için Onun yakınındadır denilemez. Çünkü yakınlık değmeyi veya yaklaşmayı gerektirir. Bu da sonradan var edilenler için geçerli olan bir özelliktir. Bu sıfatların Ona hulul ettiği de söylenemez; çünkü hulul etmek yaklaşmayı gerektirir ve bunun mümkün olmadığını söylemiştik. Yine bu sıfatlar ondan ayrıdır denemez. Çünkü ayrı olması bunların kendisinden başka bir şey olmasını gerektirir. Halbuki Allah'ı ve sıfatlarını ayrı düşünmek mümkün değildir. Bu sıfatların onun mülkü olduğu da söylenemez. Çünkü Onun sıfatları ezelidir.

 

Yine bu sıfatların, Allah'ta veya Allah ile beraber olduğu söylenemez.

 

Aksine bu sıfatlar Onun zatıyla kaimdir ve ezelden beri onunla vasfedilir. Allah'ın haberi olan yüz, el gibi sıfatları da vardır. Bu sıfatların ispatı, bu konuda gelen sadık haberlerdir. Bunların varlığına inanırız; ancak nasıl olduğu konusunda yorum yapmayız. Yaratma, rızık verme gibi fiili sıfatlarının ezeli olduğunu söylemek ise doğru değildir. Muhakkik dostlarımız: "Allah ezelden bu yana yaratan ve rızık verendir" demek yerine: "Ezelden beri yaratıcımız ve rızık verenimizdir. Yaratmaya ve rızık vermeye kadirdir" demeyi tercih etmişlerdir.

 

Halbuki, Allah ezelde yaratmamıştır; ancak sonra yaratmıştır. Mahlukatı yarattıktan sonra Ona yaratıcı sıfatı verilmesiyle, zatında bir değişiklik olduğu söylenemez." Tıpkı baba olmayan birinin, baba olduktan sonra ona baba denmesinin, onda bir değişiklik gerektirmediği gibi. Bazı dostlarımız: "Allah hakkında, sonra yaratacak, sonra rızık verecek, manasında ezeli olarak yaratıcı ve rızık verici olduğunu söylemek caizdir" demişlerdir. Muvaffakiyet Allah'tandır.

 

 

 

121- Ali b. Ebi Talha'nın bildirdiğine göre İbn Abbas: "Hiç O'na benzeyen bir şey bilir misin?"[Meryem 65] ayetine: "Allah'a benzeyen bir şey bilir misin?" şeklinde anlam vermiştir.

 

Tahric: Senedinde bir mahzur yoktur. Taberi, Tefsir (16/106).

 

 

 

122- İkrime'nin bildirdiğine göre İbn Abbas: ''Hiç O'na benzeyen bir şey bilir misin?"[Meryem 65] ayetine: "Allah'tan başkasına Rahman adı verilemez" şeklinde anlam vermiştir.

 

Tahric: Ravileri güvenilirdir. Hakim, Müstedrek (2/375).

 

Bir sonraki konu için aşağıdaki link’e tıklayın:

 

2.Şu’be: Peygamberler’e İman