EL-MUVAFAKAT *ŞATİBİ*
SEBEB / İKİNCİ MESELE
Her ne kadar genelde
telazumun bulunması (birbirini gerektirmesi) sahihse de sebeblerin meşruluğu
müsebbeblerin de meşruluğunu gerektirmez. Bunun anlamı şudur: Sebeblere
herhangi bir mübahlık, mendubluk, haramlık ... gibi bir şer'i teklifi hüküm taalluk ettiği zaman, bu hükmün
o sebebin müsebbebine de taalluk etmesi zorunlu olarak gerekmez. Sebebin
yapılması emredilmişse, müsebbebin de emredilmiş olması gerekmez; sebebin
işlenmesi yasaklanmışsa, müsebbebin de yasaklanmış olması gerekmez; sebeb
hakkında muhayyer bırakılmışsa, müsebbeb hakkında da muhayyer bırakılmış olması
neticesi zarurl olarak lazım gelmez. Örnek vermek gerekirse: Mesela alış
verişde bulunmayı emretmek, mebi ile
faydalanmanın mübah kılınmasına da emir manasına gelmez. Nikahla emirde
bulunmak, zevcenin kadınlığından istifadenin helalliğinin emri manasını
gerektirmez. Kısasta öldürmeyi emretmek, ruhun çıkarılmasını emretme manasını
istilzam etmez. Haksız yere insan öldürmeyi yasaklamak, ruhun çıkarılmasını da
yasaklamak manasını gerektirmez. Kuyuya düşmekten nehyetmek, orada elbisenin
yırtılması ve rezilolmaktan da nehyetmek manasını gerektirmez. Elbiseyi ateşe
atmayı yasaklamak, bizzat yakma işini yasaklamak manasını gerektirmez. Benzeri
örnekler çoktur:
DELİLİ:
Bunun delillerinden
birisi şudur: Kelam ilminde sabit olduğu üzere, mükellef üzerine gerekli olan
sadece sebeblere yapışmaktır; müsebbeblere gelince, onlar Allah'ın işidir ve
O'nun hükmü altındadır; onlar hakkında mükellefin herhangi bir kesbi
bulunmamaktadır. Bizzat Kur'an ve Sünnet bu esasa delalet etmektedir. Buna en
açık bir şekilde delalet eden örneklerden biri de, rızkın Allah'ın tekeffülünde
olduğunun ortaya konmasıdır. Mesela bazı ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:
"Ehline namaz kılmalarını emret, kendin de onda devamlı ol. Biz senden
rızık istemiyoruz, sana rızık veren Biziz. "[Taha, 132]; "Yeryüzünde
hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah üzerine olmasın. "[Hud, 6];
"Rızkınız da, size söz verilen azab da yukarıdan gelir. "[Zariyat,
22]; "Allah kendisine karşı gelmekten sakınan kimseye kurtuluş yolu
sağlar, ona beklemediği yerden rızık verir .. .''[Talak, 2] Bu ve benzeri
rızkın Allah tarafından tekeffül edildiğini ifade eden ayetlerde murad olunan
mana rızk için sebeblere sarılması değildir; bilakis elde edilmek üzere
sebeblerine yapışılan rızık (müsebbeb) olmaktadır. Eğer murad bizzat esbaba
yapışmak olsaydı, o takdirde mükellefin hiçbir şekilde rızkını elde etmek için
-lokmayı ağzına koyup çiğnemek veya tohum ekmek ya da dağ bitki ve yemişlerini
toplamak şeklinde de olsa- bir faaliyetle memur olmaması gerekirdi. Bu ise
ittifakla batıldır. Dolayısıyla bu ayetlerden maksadın, bizzat sebebleri
hazırlanan şeyolduğu ortaya çıkmaktadır. Hadiste: "Eğer siz gerçek anlamda
Allah'a tevekkül etmiş olsaydınız, kuşların rızıklandırıldıkları gibi siz de
rızıklandırılırdınız. Başka bir hadiste de "Deveni sağlam bağla ve
tevekkül et. " buyurmuştur. Bu ve benzeri nasslarda, geçen mananın beyanı
bulunmaktadır. Bu manayı açıklayan hususlardan biri de şu ayetlerdir:
"Söyleyin; akıttığınız meniden insanı yaratan siz misiniz, yoksa Biz
miyiz?"[Vakıa, 58-59]; "Söyleyin; ektiklerinizi yerden bitirenler
sizler misiniz? Yoksa biz mi bitiriyoruz?"[Yakıa, 63-64]; "Söyleyin;
içtiğiniz suyu buluttan indirenler sizler misiniz? Yoksa onu indiren Biz
miyiz?"[Vakıa, 68-69]; "Söyleyin; yaktığınız ateşi var eden siz
misiniz? Yoksa onu biz mi var ederiz ?"[Vakıa, 71-72] Bütün bunların
üstüne de "Allah sizi ve sizin yaptıklarınızı yaratmıştır. "[Saffat,
96]; "Allah her şeyin yaratıcısıdır. "[Zümer, 63] ayetleri
gelmektedir. Amelin onlara ait kılınması sadece hesaba çekilmeleri için
olmuştur; sonra o hususta hüküm ise ancak Allah'a hastır. Bu mana şeriattan
istikra yoluyla elde edilen kesin bir netice olmaktadır. Durum böyle olduğuna
göre, mükellef olunan sebebler de, hem aklın hem de naklin delalet ettiği bu
umumun gereği içerisine girecektir. Dolayısıyla kulların kesblerinin taalluk
ettiği şey müsebbebler değil, sadece sebebler olmaktadır. Şu halde teklif ve
onu getiren hitap, sadece mükteseb olana yani kulun kesbi altına girebilen
hususlara taalluk etmekte ve neticede müsebbebler teklif hitabı haricinde
kalmaktadır. Çünkü müsebbebler, kulların kudreti dahilinde olmayan şeylerdir.
Bununla birlikte, eğer müsebbeblere de taalluk edecek olsaydı, bu bir teklif-i
ma la yutak (takat üstü yükümlülük) olurdu. UsUlde de ortaya konulduğu gibi,
böyle bir yükümlülük ise mevcut değildir.
İTİRAZ: İstilzam yani
sebebin hükmünün müsebbebde lazımi (zorunlu) olarak geçmesi vardır. Dikkat edilirse,
alış veriş, icare vb. gibi akitlerin mübahlığı, bunlardan her birine has olan
faydalanma yollarının mübahlığını da gerektirmektedir. Bunlara mesela riba,
garar veya cehalet gibi sebeblerle haramlık hükmü taalluk ettiğinde, bu durum
onlardan faydalanmanın haramlığını da gerektirmektedir. Keza tecavüz, gasb,
hırsızlık vb. gibi durumlarda da vaziyet aynıdır. Hayvan boğazlama, şer'i usule
göre olduğunda mübah olmakta ve o hayvanlardan faydalanmayı da
gerektirmektedir. Boğazlama ameliyesi gayrimeşru bir tarzda olursa, bu o
hayvanlardan faydalanmanın haramlığını gerektirmektedir. Hasılı bu tür örnekler
pek çoktur. Bu durumda nasılolur da "Sebeblerinin emredilmiş ya da
nehyedilmiş olması, müsebbeblerinin de emredilmiş ya da nehyedilmiş olmalarını
gerektirmez." denilebilir. İbaha durumunda da durum aynı şekildedir.
CEVAP: Biz bütün
bunların; müsebbeblerin, lazımi olarak sebeblerinin hükümlerini alacağına iki
açıdan dolayı delalet etmediği görüşündeyız:
1. Meselenin başında
geçen misaller, istilzamın (zorunlu gerekliliğin) bulunmadığına delalet
etmektedirler; dolayısıyla bu konuda artık delil bulunmaktadır. Aksine
serdedilen örnekler ise, istilzam hükmü neticesinde değil de, tesadüf eseri
olarak öyle vaki olmuşlardır.
2. Zikredilen örneklerde
ortaya konulan neticeler ise, istilzam hükmüyle değildir. Bunun delili de,
verilen örneklerin bir kısmında bizim iddiamızın açık olarak gözükmesidir.
Şöyle ki, bazen sebeb mübah olmakta, müsebbeb ise yapılması emredilen bir husus
olmaktadır. Nitekim mebi ile faydalanmanın mübah olduğunu söylüyoruz ve sonra
da, eğer canlı bir hayvansa, onun bakımının vacib olduğunu ifade ediyoruz.
Hayvanın bakım sorumluluğu, mübah olan akdin müsebbebleri arasında
bulunmaktadır. Aynı şekilde temellük edilen malın korunması da mübah olan bir
sebebin müsebbebi bulunmaktadır; sebeb mübah olmakla birlikte, malın muhafazası
mübahtan öte talep edilmektedir. Aynı şey boğazlama am eliyesi için de söz
konusudur. Boğazlama ameliyesi domuz, yırtıcı hayvanlar, köpek vb. gibi eti
yenmeyen bir hayvanda icra edilmişse, haram bir iş yapılmıştır denilemez.
Bununla birlikte boğazlanan bu hayvanların tamamından istifade cihetine gitmek
haram olmakta veya bir kısmında haram, bir kısmında mekrfrh bulunmaktadır.
Sebeb olan boğazlama haram değildir diye, müsebbeb de helallik hükmünü
almamaktadır.
Bu anlattıklarımız meşru
olan sebebler hakkındadır. Yasaklanılan sebeblere gelince, onların durumu daha
da açık ve kolayolmaktadır. Çünkü onların haram kılınmış olmaları, şeriatte
onların gerçek anlamda sebeb olmadıklarını ortaya kor. Dolayısıyla onlar gerçek
anlamda sebeb olmadıklarına göre, müsebbebleri de yoktur. Netice olarak da
onların sebebiyet verdikleri şeyler (müsebbebler) asli men (haramlık) üzere
kalmaya devam edeceklerdir. Yoksa müsebbeblerin haramlığı, haram olan
sebeblerin vukuunun lazımi (zorunlu) bir neticesi değildir. Görüldüğü üzere bu
son derece açıktır. Konulan prensib bidüziyelik (muttaritlik) arzetmektedir;
kaide tutarlıdır. Tevfik ancak Allah'tandır. Bu prensipten şu mesele ortaya
çıkacaktır: .
Sonraki
sayfa için aşağıdaki link’e tıkla: