EL-MUVAFAKAT  *ŞATİBİ*

 

AZİMET VE RUHSAT / SEKİZİNCİ MESELE:

 

Eğer Şari' her bir zor işte mükellef için bir çıkış yolu kılmışsa, bundan Şari'in gözettiği maksadı, mükellefin eğer dilerse o çıkış yolunu araştırması ve kullanması olmaktadır. Ruhsatlar bahsinde, güçlüklerden kurtulma yollarının meşru kılınması gibi. Eğer bu gibi durumlarda mükellef bu güçlüklerden kendisi için meşru kılınan şekil üzere çıkış yolu ararsa, bu durumda Allah'ın emrine uymuş ve kulluğunu ciddiyetle yerine getirmiş sayılır. Eğer böyle yapmaz, farklı davramrsa o takdirde iki mahzurlu duruma düşmüş olur:

 

a) Şari'in kasdına muhalefet etmiş olur. Bu muhalefet vacib, mendub ya da mübah konusunda olabilir.

 

b) Kendi üzerine kolaylaştırma kapısını kapatmış ve bu çıkmak istediği zor işten çıkış yolunu meşru olmayan yollarla tıkamış olur. Bu mananın izahı çeşitli açılardan mümkündür:

 

1. Şari' Teala, şeriatı kulların masIahatları için koymuş olduğunu belirtmiştir. Baştan konulan şer'i hükümler önüne bazen hastalık ve normalin üstünde olan güçlükler gibi engeller çıkabilir. İşte bunun için Şari ayrıca tabi hükümler, tamamlayıcı unsurlar ve çıkış yolları da meşru kılmıştır ki, mükelleflerin bu tür güçlük ve sıkıntılardan kurtulmaları ancak bu yollarla olacaktır. Bunun neticesinde de teklif kul için artık normal, tahammül edilebilir ve kolay bir hal alacaktır. Eğer böyle olmasaydı, o takdirde bunların meşru kılınmalarında ilk baştan meşru kılınmış olan durumlar üzerine bir ziyadelik bulunmazdı. Teklifi hükümler üzerinde düşünenler, basit bir nazardan sonra bunu hemen anlayacaklardır. Durum böyle olduğuna göre, hafifletme ve kolaylık talebi hususunda mükellef, bu isteğini meşru kılınmış şekil üzere yapmakla memurdur. Bu durumda hafifletme talebinde bulunduğu şey, kısmen de olsa kat'i olarak derhal ya da zaman içerisinde husule gelecektir. Eğer bu hafifletmeyi başka bir yolla isteyecek olursa, o takdirde istemiş olduğu hafifletme ne derhal ne de zaman içerisinde kat'i olmadığı gibi zan ölçüsünde de olmayacaktır; genel anlamda olmadığı gibi, tafsil durumunda da bulunmayacaktır. Zira eğer öyle olacak olsaydı, o takdirde onun da meşru olması gerekirdı. Halbuki o şeyin meşru olmadığı kabul edilmektedir. Netice olarak şu ortaya çıkıyor ki, şer'i olmayan yoldan hafifletme ve kolaylaştırma talebinde bulunan kimse için bir çıkış yolu bulunmamaktadır.

 

2. Hafifletme talebinde bulunan bu kimse, bu isteğini meşru bir yol üzere yapmışsa, bu durumda hafifletmenin meydana gelmesi için onun meşruiyet üzere yaptığı bu talebi yeterli olmaktadır. Böyle bir kasıdda bulunmak bir hayırdır ve berekettir. Gayrı meşru yoldan istenilmesi durumunda ise, maksadının meydana gelmemesi için yapmış olduğu bu hayırsız ve uğursuz girişimi yeterli olacaktır. Buna Yüce Kitabımızdan şu ayet de delalette bulunmaktadır: "Allah kendisine karşı gelmekten sakınan kimseye çıkış yolu sağlar, ona ummadığı yerden rızık verir. "[TaIak, 2] Bu ayette şartın mefhumunu aldığımızda şöyle bir mana çıkacaktır: "Kim de Allah'a karşı gelmekten sakınmazsa, Allah onun için bir çıkış yolu sağlamayacaktır." el-Kadi İsmail, Salim b. Ebi Ca'd'den şöyle rivayet etmiştir: Eşca kabilesinden bir adam Hz. Peygamber'e [s.a.v.] geldi ve içinde bulunduğu sıkıntıdan söz etti. Hz. Peygamber {s.a.v.] kendisine:

 

"Git ve sabret!" buyurdu. Adamın oğlu müşrikler elinde esirdi, ellerinden kurtuldu ve babasına ganimetle birlikte döndü. Adam Hz. Peygamber'e [s.a.v.] geldi ve durumu ona haber verdi. Hz. Peygamber [s.a.v.] de o ganimetin kendisi için helal olduğunu belirtti. Bunun üzerine "Allah kendisine karşı gelmekten sakınan kimseye çıkış yolu sağlar, ona ummadığı yerden rızık verir. "[Talak, 2] ayeti indi. İbn Abbas'tan rivayet edilir: Kendisine bir adam gelir ve amcam karısını üç talakla boşadı der. İbn Abbas: "Amcan Allah'a isyan etmiş, Allah da onu pişman etmiştir. O şeytana uymuş ve kendisine çıkış yolu bırakmamıştır." diye cevap vermiştir. Adam: "Bir adam karısını onun için helal kılsa ne dersin?" diye sormuş. O da: "Kim hileye baş vurursa, Allah onu aldatır." diye karşılık vermiştir. "Allah kendisine karşı gelmekten sakınan kimseye çıkış yolu sağlar, ona ummadığı yerden rızık verir."[Talak, 2] ayeti hakkında er-Rabi b. Hüseyin'den "İnsanlara zor gelen her şeyden." dediği rivayet edilmiştir. İbn Abbas: "Kim Allah'a karşı gelmekten sakınırsa, Allah onu dünyada ve ahirette her türlü bela ve sıkıntıdan kurtarır." demiştir. Bir başkası da "Kim Allah'tan ve günahtan sakınırsa, Allah ona helalden bir çıkış yolu nasib eder." demiştir. Tahavi şöyle bir rivayete yer vermiştir: Ebu Musa, Hz. Peygamber'den şöyle rivayette bulunmuştur: "Üç kimse vardır ki, bunlar Allah'a dua ederler, fakat duaları kabul edilmez: 1. Malını bir beyinsize (sefihe) veren adam. Halbuki Yüce Allah 'Beyinsizlere mallarınızı vermeyiniz. '[Nisa, 6] buyurmuştur. 2. Borç ilişkisine giren fakat şah id tutmayan kimse. 3. Kötü huylu bir zevceye sahip bulunan fakat onu boşamayıp tutan kimse." Bunun manası şudur: Yüce Allah borç ilişkilerinde şahid tutmayı emretmiş,[Bakara, 282] mallarımızı beyinsizlere vermememizi emretmiş ve ihtiyaç halinde de talakın meşru bulunduğunu bildirmiştir. Buna rağmen kişi bunların doğrultusunda hareket etmez ve başına hoşlanmadığı şeyler gelir ve dua ederse, Allah onun duasına icabette bulunmaz. Zira yerli yerinde ve kendisine gösterildiği yol üzere davranmamıştır. Bu konuya delalet edecek haberler pek çoktur ve bunlar gerek zahirleriyle ve gerekse muhtevalarıyla bu manaya açıkça delalet etmektedirler. Rivayete göre İbn Abbas'a, bir adamın karısını üç talakla boşadığı sorulunca o "Kadınlarınızı boşadığınız zaman iddetlerine riayetle boşayınız ... Allah kendisine karşı gelmekten sakınan kimseye çıkış yolu sağlar, ona ummadığı yerden rızık verir. "[Talak, 2] ayetlerini okuyarak cevap vermiş ve ona: "Sen Allah'a karşı gelmekten sakınmadın; senin için bir çıkış yolu yok!" diye cevap vermiştir. İmam Malik de bu manada 'belağ' sigasıyla bir haber naklinde bulunmuştur. Bu habere göre bir adam Abdullah b. Mesud'a gelmiş ve: "Karımı sekiz talakla boşadım." demiş. İbn Mesud: "Sana ne dediler? diye sormuş. O da: "Benden ayrı düşmüş olduğunu söylediler." diye karşılık vermiş. İbn Mesud: "Doğru söylemişler; kim Allah'ın emrettiği gibi boşarsa, Allah ona durumu (ve çıkış yolunu) göstermiştir. Kim işi kendi eliyle kendi aleyhine karıştırır ve işin içinden çıkılmaz hale getirirse, biz de onu kendi yaptığı işle başbaşa bırakırız. Durumları kendi aleyhinize karıştırmayınız. Biz de bir çaresini bulalım. Durum sizin dediğiniz gibi." demiştir. Ebu Yezid el-Bistami'nin şu hikayesi üzerinde düşününüz: Bu zat kendisinden kadınlara yönelik şehvet duygusunun kaldırılması için Allah'a dua etmek istemiş; sonra Hz. Peygamber'in [s.a.v.] böyle bir davranışta bulunmadığını hatırlayarak bundan vazgeçmiş ve kendisini tutmuştu. Bunun neticesinde Allah Teala bu duyguyu kendisinden tamamen kaldırmıştı. Öyle ki, kadınla taş arasında hiçbir fark görmüyordu.

 

3. Çıkış yolunu meşruiyeti üzere talepte bulunan kimse, aslında Şari' Teala'nın o şeyin içerisine yerleştirmiş olduğu başarıyı talep te bulunmuş olmaktadır. Gayrı meşru çıkış yolları arayan ise, çıkış yolunu tecavüz etme kasdını göstermiş olmaktadır. Bu durumda kişi, talep ettiği şeyin zıddını istemiş olmaktadır. Çünkü o yoldan çevrilmiş olmaktadır. Maksadın zıddı cihetinden de ancak, maksadın zıddı ortaya çıkabilir. Şu halde böyle birisi, çıkış yolundan başka bir şey talep etmiş olmaktadır. Bu netice 'istihza', 'mekr', 'aldatma' tabirleri içeren ayetlerin delalet etmiş oldukları mananın gereği olmaktadır. Bu ayetlerden bir kısmını hatırlayalım: "Fakat hile yaptılar (mekr), Allah da onların hilelerini başlarına geçirdi."[Al-i İmran, 54]; "Onlarla Allah alayeder ve taşkınlıktan içinde bocalar durumda bırakır."[Bakara, 15]; "Bunlar Allah'ı ve inananları aldatmaya çalışırlar, oysa sadece kendilerini aldatırlar ve farkında değillerdir. "[Bakara, 9]; "Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa, o kendisine zulmetmiş olur. "[Talak, 1]; ''Verdiği bu sözden dönen, ancak kendi aleyhine dönmüş olur. Allah'a verdiği sözü yerine getirene Allah büyük ecir verecektir. "[Feth, 10]; "Kim yararlı iş işlerse kendi lehinedir; kim de kötülük işlerse kendi aleyhinedir. "[Fussılet, 46] Ve bu manada daha bir çok ayetler. Hepsi de kesin olarak ifadede bulunmaktadır. Netice olarak bunlar göstermektedir ki meşru yol üzere masIahat aramayıp bunun dışına çıkan kimse, o masIahatın zıddı yolda koşmuş olmaktadır. Varılmak istenilen netice de budur.

 

4. Kulların maslahatlarını gerçek anlamda ancak onların yaratıcısı ve koyucusu bilebilir. Kulun bu masIahatları bilmesi ancak belli açılardan mümkündür ve bilmedikleri yönleri bildikleri yönlerinden daha fazladır.

 

Bu durumda kul kendi maslahatına ulaşabilmek için, kendisini amacına ulaştırmayacak olan bir yoldan yürüyebilir. Veya peşin bir zevk aldırabilir ama zaman içerisinde ortadan kaybolur ya da kamilolarak değil de ancak noksan bir halde ulaştırabilir. Veya girdiği bu yolda ortaya çıkacak olan mefsedet söz konusu olacak masIahattan daha ağır gelebilir ve bu durumda. tuttuğu yolun hayrı şerrini karşılamaz. Nice tedbirde bulunan vardır ki, asla amacına kamil anlamda ulaşamamaktadır, tedbirde bulunduğu işin bir türlü neticelerini devşirememektedir. Bu akıl sahiplerince gözlenen ve bilinen bir gerçektir. İşte bu yüzdendir ki Yüce Allah müjdeleyici ve uyarıcı olmak üzere peygamberlerini göndermiştir. Durum böyle olunca, Şari' Teala'nın koymuş olduğu hafifletme yollarına başvurmak, masIahatın tam anlamda ve hafifletmenin de noksansız olarak meydana gelmesi yoluna başvurmak demek olacaktır. Şari'in koymuş olduğu yolların aksine girişimler ise bunun aksinedir. Bu mesele genel anlamda ele alındığında, Şari'in kasdına muvafakat ya da muhalefet konusunun bir fer'i olmaktadır. Ancak ruhsatın izin verilmeyen şekilde istenilmesi veya yerinde kullanılmaması konusunda vaz' hitabıyla ilgili bulunduğu için burada zikredilmiştir. Zira sabit hükümlerden bir kısmı vardır ki bunlar azimettir; bunlarda ne hafifletme vardır ne de ruhsat bulunmaktadır. Kitap içerisinde buraya kadar bu neviden bulunan pek çok mesele geçmiş bulunmaktadır. Hükümlerden bazıları da vardır ki, haklarında ruhsat bulunur. Hakkında ruhsat bulunan her konunun ruhsat hükmü sadece o konuya ait olur ve başka yerlere sirayet etmez. Keza kulun başına gelen bazı haller vardır ki, kendisi bu halleri meşakkat diye niteler; halbuki şeriatta durum hiç de öyle değildir. Dolayısıyla muhtemeldir ki, şer'i bir sebeb olmadan ruhsattan istifade cihetine gitmiş olur. Bu yüzden bu esasın fıkhi konularda pek çok faydaları bulunmaktadır; maksadın zıddı ile muamele kaidesi gibi, hiyel meseleleri gibi.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’e tıkla:

 

DOKUZUNCU MESELE