EL-MUVAFAKAT *ŞATİBİ*
İCTİHAD / FETVA /
BİRİNCİ MESELE:
Müfti, ümmet içerisinde
peygamber makamında bulunmaktadır.
Buna aşağıdaki hususlar
delalet eder:
(1) Bu konuda nakli deliller vardır: Mesela
hadislerde şöyle buyurulur:
"Şüphesiz alimler, peygamberlerin
varisleridir. Peygamberler ne dinar ne dirhem miras bırakmamışlardır; onlar
miras olarak sadece ilim bırakmışlardır"; "Ben uyumakta iken
(rüyamda) bir bardak süt ikram edildi. Ben ondan içtim. Öyle kandım ki, bana
kanmışlık ta tırnaklarımdan çıkıyor gibi geldi. İçmemden arta kalanı Ömer b.
Hattab'a verdim" Orada bulunanlar: "Bunu ne ile yordunuz? Ya
Rasulallah!" diye sordular. O da: "İlim ile" buyurdu. Bu hadiste
ifade edilen şey, miras anlamına gelir. Öbür taraftan Rasulullah [s.a.v.],
"Sen ancak bir uyarıcısın"[Hud 12] ayetinde de ifadesini bulduğu
üzere uyarıcı (nezir) olarak gönderilmiştir. Allah Teala, ulema hakkında ise:
"Mü'minlerin hepsi toptan sefere çıkmaları doğru değildir. Onlardan her
topluluktan bir grup dinde (dini ilimlerde) geniş bilgi elde etmek ve kavimleri
(savaştan) döndüklerinde (onları) uyarmak için geride kalmalıdır"[Tevbe
122] buyurmaktadır. Buna benzer daha başka nasslar da vardır.
(2) Müfti, hükümlerin tebliği konusunda
Rasulullah'ın [s.a.v.] naibi olmaktadır. Konu ile ilgili olarak Rasulullah
[s.a.v.] şöyle buyurmaktadır: "Dikkat edin! Burada hazır bulunanlarınız,
burada olmayanlara (bu anlattıklarımı) ulaştırsın!"; "Bir ayet de
olsa, onu benden tebliğ edin!"; "Siz işitirsiniz, sizden işitilir,
sizden işitenden işitilir ... " Müftinin,
Rasulullah'ın [s.a.v.] makamına kaim olmasının manası işte budur.
(3) Müfti bir bakıma Şari' sayılmaktadır. Çünkü
şeriat adına bildirmiş olduğu şey, ya bizzat şeriatın sahibinden menkuldür ya
da bu nakillerden istinbat yoluyla çıkarılmış şeylerdir. Birinci kısım
karşısında müfti, sadece tebliğci durumundadır. İkinci kısımdan olan hükümlerde
ise, müfti, hüküm inşası konusunda O'nun makamına kaim bulunmaktadır. Hüküm
inşa yetkisi de sadece Şari'e aittir. Madem ki
müctehid, kendi değerlendirmesi ve ictihadına göre hüküm inşasına yetkili
kılınmıştır, işte bu açıdan o da, Şari' kavramı altına girmektedir. Bu noktadan
hareketle kendisine tabi olunması ve koymuş olduğu hüküm doğrultusunda amel
edilmesi vacip olmaktadır. Bu, Rasulullah'a [s.a.v.] halef olmak demektir.
Dahası, müftinin sadece tebliğci durumunda olduğu menkul şeriatla ilgili
olarak, gerek şer'i lafızlardan manaların anlaşılması açısından ve gerekse
(uygulama esnasında) onların dayanaklarının tesbiti (tahkiku'lmenat) ve hükümlere
indirgenmesi açısından, onlar üzerinde durması ve değerlendirme yapması
zarureti vardır. Her iki iş de, yine müfti tarafından yapılacaktır. Dolayısıyla
o, bu açıdan da Şari' makamına kaim bulunmaktadır. Nitekim hadiste:
"Kur'an'ı okuyup (anlayan) kimse, nübüvveti iki böğrü arasına almış
demektir" buyurulur.
Şu halde müfti,
peygamber gibi Allah Teala'dan haber veren kimse konumundadır, yine peygamber
gibi kendi değerlendirmesine tabi olarak şeriatı mükelleflerin fiillerine
indirgemektedir, emri, hilafet menşuru ile ümmet hakkında peygamber emri gibi
geçerli olmaktadır. Bu yüzden de: "Ey inananları Allak'a itaat edin,
Peygamber'e ve sizden olan ulu'l-emre itaat edinl"[Nisaa 59] ayetinde
onlara "ulu'l-emr" adı verilmiş ve itaatleri, Allah'a ve peygamberine
itaat ile eş tutulmuştur.
Bu manaya delalet eden
deliller çoktur.
Bu husus üzerine bir
başka mana daha doğmaktadır ki, o da şudur:
Sonraki
sayfa için aşağıdaki link’e tıkla: