EL-MUVAFAKAT *ŞATİBİ*
İCTİHAD / İCTİHAD /
ALTINCI MESELE:
Bazen ictihad
tahkiku'l-menat ile ilgili olabilir. Bu durumda ictihad için, Arap dilini
bilmeye gerek olmadığı gibi, şer'i maksatları (hikmet-i teşri' ilmini) bilmeye de
gerek yoktur. Çünkü bu tür ictihaddan maksat, sadece mevzuyu olduğu hal üzere
öğrenmektir. Bu tür ictiM.dda muhtaç olunan şey, o mevzunun ancak kendisi
vasıtası ile bilinebileceği ilimdir.
Bu durumda müctehidin
meseleyi ele aldığı o yönü çok iyi bilmesi, konunun belirlenmesi için gerekli
olan o ilimde mahir ve ictihad derecesinde bulunması gerekir ki, böylece şer'i
hükmü olması gerektiği şey üzere koyabilsin. Mesela, hadislerin senetlerinin
hallerini ve yollarını, sahihini, zayıfını, metin itibarıyla delilolarak
kullanılabilecek olanını, olmayanı-
nı. .. bilen muhaddisi
ele alalım: Bunun kendi sahasındaki olan ictihadına itibar edilir; o kişinin
Arap dilinde ve hikmet-i teşri' (makasıd) ilminde alim olup olmamasına
bakılmaz. Aynı şekilde kıraat şekillerinin edası konusunda kıraat imamının,
zanaatler ve bu alandaki kusurların öğrenilmesi konusunda zanaatkarın, dertler
ve bedeni kusurların bilinmesi konusunda doktorun, ticari malların fiyatları ve
onlarda bulunabilecek kusurların bilinmesi konusunda çarşıdenetçisinin,
taksimin doğru yapılıp yapılmadığı konusunda taksim uzmanının, arazi takdiri
konusunda ölçüm uzmanının ... vb. durumları da aynı şekildedir; bunların kendi
sahaları ile ilgili verdikleri bilgilere dayanılır ve bütün bunlarda hükmün
dayanağını tesbit (tahkiku'l-menat) için ne Arap dilini ne de hikmet-i teşri
(makasıd) ilmini bilmeye gerek vardır. Mamafih, onların müctehidde toplanması
onun kemaline işaret olmakla birlikte ictihad için şart değildir.
Bunun delili daha önce
de geçtiği üzere şudur: Eğer bu şart gerekli olsaydı o zaman müctehidin çıkması
çok ender olurdu, hatta adeten imkansız olurdu. Olsa bile bu bir harikuladelik
sonucu olurdu. Nitekim Hz. Adem'in durumu böyledir. Çünkü Allah Teala ona
esmayı (yani ne var ne yoksa hepsini) öğretmişti. Bu konuda söz yoktur.
Keza eğer bu ictihad
türünde hikmet-i teşri' (makasıd) ilmini (ve Arap dilini) bilmek şart olsaydı,
o zaman her ilim ve zanaatın, önce makasıd ilminin tahsilinden sonra
öğrenilmesi lazım gelirdi. Zira bu ilimlerin varlığından şer'i makasıd ilminin
de lazım geleceği farzedilmektedir. Bu ise batıldır. Batıl bir sonuca ulaştıran
şey de aynen onun gibi batıldır. Bu ilim ve zanaatlar vardır ve (bırakın
hikmet-i teşri' ilmini) ne şeriattan ne" de Arap dilinden haberi olmayan
kimselerin hatta şeriatı inkar eden kafirlerin bunları elde ettikleri vakıadır.
Üçüncü bir yön daha var:
Ulema bu konularda, fakih olmayan (fakat sahasının uzmanı olan) kimseleri
taklit edegelmişlerdir. Onlar uzmanlık alanları ile ilgili konularda, yetkili
kimseleri merci kabul etmişler ve ictihadlarında onların verilerine
dayanmışlardır. Bu, hükmün dayanağının tesbiti (tahkiku'l-menat) konusunda
onları taklit olmaktadır.
Kısaca, bu tür (yani
tahkiku'l-menat şeklindeki) ictihadda gerekli olan şey, sadece üzerinde ictihad
edilen şeyde gözetilen şer'i maksatları bilmektir. Nitekim ilk iki kısımda
(yani nasslardan ve manalardan hareketle yapılan ictihadda) da aynı şekildedir.
Dolayısıyla şer'i lafızlardan istinbat suretiyle yapılacak olan ictihadda,
sadece o menat (hükme dayanak) hakkındaki maksatları hükmün taalluk ettiği
yönden -başka bir yönden değil- bilmek gerekecektir ki, bu açıktır.
Sonraki
sayfa için aşağıdaki link’e tıkla: