EL-MUVAFAKAT *ŞATİBİ*
ŞER’İ DELİLLER
... SÜNNET / SEKİZİNCİ MESELE:
Rasulullah'ın [s.a.v.] ikrarı, eğer fiiline uygun düşmüşse, hiçbir şaibe
içermeksizin ona uyulması sahih olacak ve bu uyma mertebelerinin en üst derecesinden
aşağıda olmayacaktır. Çünkü Rasulullah'ın [s.a.v.]
bir şeyi işlemiş olması, o şeyin doğruluğu anlamına gelmektedir. Böylesi bir
fiile, bir başkasının fiili için söz konusu olan ikrarının eklenmesi halinde,
sanki sırf fiiline uyulmuş gibi olacak, ikrar ise isbat
edici fazladan bir delilolacaktır.
İkrarına fiilinin uygun
düşmemesi halinde ise durum böyle değildir. Çünkü ikrar, her ne kadar sıhhat
hükmünü gerektirse de terk ona muarız gibi olmaktadır. Burada gerçek anlamda
bir tearuz durumu gerçekleşmiş olmasa bile, duraksama (tevakkuf) şaibesi
atılmış olacaktır. Çünkü o konuda Rasulullah [s.a.v.]
tevakkuf etmiş, ikrar ettiği şeyi bizzat işlememiştir.
Bunun örneği, her ne
kadar aslında mübah ise de Rasulullah'ın
[s.a.v.] eğlence ve şarkı dinlemekten kaçınması, işlenmesinde bir sakınca
olmamasına rağmen, eğlenceden uzak durmasıdır. Bazen huzurunda cahiliye
dönemine ait bazı şeyler hakkında konuşurlardı ve Rasulullah
[s.a.v.] muhtemelen bunlara tebessüm ederdi. Bu kabilden olan şeyleri kendisi
ise asla bir ihtiyaç ya da zaruret olmadıkça zikretmezdi. Bir kadın gelip hayız
kanından nasıl temizleneceğini sorduğu zaman: "Emici bir bez parçası al ve
onunla taharetlen" buyurmuştu. Kadın: "Onunla nasıl
taharetleneceğim?" diye sorduğunda da az önceki aym
cevabını tekrarlamış ve utanarak yüzünü kapamıştı. Hz. Aişe,
Rasulullah'ın [s.a.v.] muradım anlamış ve kadına daha
açık ve sarih bir biçimde anlatmıştı. Rasulullah
[s.a.v.] Hz. Aişe'nin bu aşikare
izahım ikrarla karşılamış; fakat bizzat kendisi utandığından böyle bir şeye
gitmemişti. Böyle bir şey, o şeyin beyam taayyün
etmediği zaman dikkate alınır; çünkü o caiz türünden olmaktadır. Ancak taayyün
edecek olursa, o zaman her nasılolursa olsun illa da
anlatılması gerekir. Çünkü bu durum, hakların kesiştiği yerdir. Konu ile ilgili
örnekler çoktur.
Kısaca söylemek
gerekirse, bizzat ikrarın kendisi, değerlendirmeye tabi tutmaksızın mutlak
cevaz hükmüne delalet etmemektedir. Aksine ikrarlar içerisinde böylesine mutlak
cevaz ifade edenleri de vardır:
İşlenmesi matlup olan
fiiller ile sırf mübah olan şeyler karşısında
gösterilen ikrarlar gibi. Öbür taraftan mutlak cevaz ifade etmeyenleri de
vardır; verilen örneklerde olduğu gibi.
Eğer ikrar ile birlikte
söz de bulunursa, o zaman durum az önce geçen fiilin ikrar üzerine eklenmesi
durumunda olduğu gibi olur ve fiile bakılır; mutabakat halinde mutlak sıhhat
hükmü ile hükmedilir; muhalefet halinde ise mutlak surette böyle bir hükme
gidilmez.
Sonraki
sayfa için aşağıdaki link’e tıkla: