EL-MUVAFAKAT *ŞATİBİ*
ŞER’İ DELİLLER
... SÜNNET / BEŞİNCİ MESELE:
Biz "Kitap sünnete
delalet etmekte ve anahatlarıyla onu içermektedir,
sünnet de sadece Kitab'ın açıklanması için
gelmiştir" derken, bunun emir, nehiy, izin ya da bunları gerektiren durumlara
nisbetle olduğunu kasdetmekteyiz.
Kısaca bu husus, yükümlülük açısından mükelleflerin fiilleriyle ilgili
durumlara nisbetle böyledir. Yükümlülük dışında
kalan; mesela, geçmişten ve gelecekten haber verme gibi emir, nehiy ya da izin
ile ilgisi bulunmayan hadislere gelince, bunlar iki kısımdır:
a) Bu türden olup da
yine Kur'anı'n açıklaması mahiyetinde gelen hadisler.
Bunların Kur'an'ın tefsiri olduğunda herhangi bir
kuşku yoktur.
Mesela, İsrailoğullarına; "Şu şehre girin, orada dilediğiniz
gibi bol bol yiyin, secde ederek kapısından girin 'hıtta' yani 'bağışla' deyin ...
"[Bakara 58] denmiştir. Rasulullah [s.a.v.] ise,
onların tahıl anlamına gelen "habbe fi şa're"
(bir rivayette de buğdayanlamına :'hınta") diyerek kendilerine emredilen sözü değiştirdiklerini
ve şehre secde yerine kıçları üzerine sürünerek
girdiklerini bildirmiştir.
"Böylece sizi
insanlara şahit ve örnek olmanız için tam ortada bir ümmet kıldık. ''[Bakara
143] ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Nuh çağırılır ve kendisine: 'Tebliğ
ettin mi?' diye sorulur. O: 'Evet!' diye cevap verir. Bunun üzerine kavmi
çağırılır ve onlara: 'O size tebliğde bulundu mu?' diye sorulur. Onlar: 'Bize
bir uyarıcı gelmedi, bize hiçbir kimse gelmedi' derler. Nuh'a: 'Şahitlerin
kimler?' diye sorulur. O da: 'Muhammed ve ümmeti' der. O zaman sizler
getirilirsiniz ve onun tebliğde bulunduğuna dair şahitlik edersiniz. 'Böylece
sizi insanlara şahit ve örnek olmanız için, tam ortada bir ümmet kıldık.
Peygamber de size şahit ve örnektir'[Bakara 143] ayetinin anlamı işte
budur." "Siz insanlar için ortaya çıkarılan hayırlı bir
ümmetsiniz''[Al-i İmran 110] ayeti hakkında da şöyle buyurmuştur: "Siz
yetmiş ümmetin peşinden gelmektesiniz. Onlar içerisinde Allah katında en
hayırlı ve değerli olanları ise sizlersiniz. " ''Aksine onlar (şehitler)
diridirler ve Rableri katında rızıklandırılırlar''[Al-i
İmran 169] ayeti hakkında ise şöyle buyurmuştur: "Onların ruhları yeşil
kuşların kursaklarında cennette istedikleri yerlerde dolaşırlar ve arşa asılı
kandillere tünerler ... " "Rabbinin bir
takım mucizeleri geldiği gün, bir kimse daha önce inanmamışsa, imanı ona fayda
vermez"[En'am 158] ayeti hakkında: "Üç şey
çıkarsa, eğer daha önce inanmamışsa hiçbir kimseye iman etmesi fayda vermez:
Deccal, Dabbetu'l-arz ve güneşin batttığı
yerden doğması buyurmuştur. "Rabbin insanoğlunun sulbünden soyunu alıp
devam ettirmiş ... "[A'raf
...] ayeti hakkında da şöyle buyurmuştur: ''Allah Teala,
Adem'i yaratınca onun sırtını sıvazladı ve kıyamet
gününe kadar zürriyetinden yaratacağı her bir evlat sırtından düştü. Her
insanın iki gözü arasına nurdan bir parıltı koydu ve sonra onları Adem'e arzetti. Adem:
'Rabbim! Onlar kim?' diye sordu. Allah Teala: 'Onlar
senin zürriyetindir' buyurdu ... " "(Lut:) 'Keşki size yetecek bir kuvvetim olsa veya sağlam bir
yere sığınsam' dedi" ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: "Allah, Lut'a rahmet etsin! O sağlam bir yere (yani Allah'a)
sığınırdı. Allah'ın ondan sonra gönderdiği her peygamber mutlaka kavmi
içerisinde bir zirvededir. " Fatiha hakkında ise: "el-Hamdu lillahi, Kur'an'ın anası, Kitabın anası ve sebu'l-mesanidir" buyurmuştur. Bir başka rivayette de:
"Allah Teala, ne Tevrat'ta ne de İncil'de Kur'an'ın anası (Ümmü'l-Kur'an) gibisini indirmemiştir; o sebu'l-mesarudir" buyurmuştur. Yahudiler: "And olsun ki biz Musa'ya dokuz tane apaçık mucize
verdik"[İsra 101] ayeti hakkında sorunca, onları
açıklamıştır. Mlisa'nın [aleyhisselam]
Hızır [aleyhisselam] ile olan kıssası ise mallimdur. Hz. İbrahim hakkında gelen: "Dedi ki:
Şüphesiz ben hastayım"[Saffat 79] ayeti hakkında
da şöyle buyurmuştur: "İbrahim hiçbir şey hakkında asla yalan
söylememiştir; bundan sadece üç durum müstesnadır; Biri 'Şüphesiz ben hastayım'
demesidir ... " Keza Rasulullah
[s.a.v.]: "Elbetteki siz Allah'ın huzuruna
(çıplak ve) sünnetsiz olarak haşrolunacaksınız"
buyurduktan sonra: "Yaratmaya ilk başladığımız gibi onu tekrar var
edeceğiz"[Enbiya 104] ayetini okumuştur. "Doğrusu kıyamet gününün
sarsıntısı büyük şeydir"[Hacc 1] ayeti hakkında:
"O öylesi bir gündür ki, Allah Teala Adem'e: 'Cehennemlikleri oraya gönder!' buyurur"
demiştir. (Hacc 29) ayeti hakkında da: "Ka'be'ye 'beyt-i atık' denmesi,
hiçbir zorbanın onun üzerine tahakkümde bulunamaması yüzündendir"
buyurmuştur. Bu kısımla ilgili örnekler çoktur.
b) İkinci kısım ise
tefsir makamında bulunmayan, itikadi ya da ameli bir
yükümlülük manası da taşımayan hadislerdir. Bu türden olan hadislerin illa da Kur'an'da bir aslı olması gerekmez. Çünkü bu konu
yükümlülük getirmeyen fazladan bir şeydir. Kur'an'ın
asıl indiriliş amacı ise yükümlülük getirmektir. Dolayısıyla sünnetin
yükümlülük alanı dışına çıkması halinde, bu konuda bir mani yoktur. Sahih hadis
kitaplarında bu türden olmak üzere örnekler gelmiştir. Mesela, alaca
hastalığına yakalanmış kimse (abraş), kel ve kör hakkında gelen ve onların imtihan
edildiklerini belirten hadis, abid Cüreyc'le ilgili hadis, Hz. Mılsa'ınn
vefatı ile ilgili hadis, Peygamberlerin ve bizden önce geçmiş ümmetlerin
kıssaları ile ilgili birçok hadis bu kabilden örneklerdir. Bunlar üzerine
herhangi bir ameli yükümlülük doğmamaktadır. Ancak bu tür hadislerde dahi Kur'an'da yer alan kıssalara bir benzerlik vardır. Bu
muhtemelen terğib ve terhib
(yani müjdeleme ve korkutma) ilkesine dayanan bir yaklaşım tarzı olmaktadır. Bu
ise emir ve nehye destek verir mahiyette olup, teşri zarılretinin
tamamlayıcı unsurları arasında sayılmaktadır. Dolayısıyla bu kısım hadisler,
birinci yani Kitab'ın beyanı olan kısmın dışına
tamamen çıkmış olmamaktadır. Allah'u alem!
Sonraki
sayfa için aşağıdaki link’e tıkla: