EL-MUVAFAKAT  *ŞATİBİ*

 

ŞER’İ DELİLLER ... KİTAP (KUR’AN) /

ONUNCU MESELE:

 

Deriz ki: Kalplere doğan ve basiretlere ayan olan Kur'ani mülahazalar (i'tibarat-ı Kuraniyye) eğer şartlarını tam olarak bulundurmak suretiyle sahih olurlarsa iki kısımda mütalaa edilirler:

 

1.    Asıl doğuşu Kur'an'dandır ve sair mevcut varlıklar ona tabi olur. Basiret nurunun evrendeki perdeleri duraksamaksızın kaldırabilmesi için, genel anlamda mülahazanın sahih olması gerekir. Eğer duraksama varsa, o mülahaza -seyrü sülfıkünü tamamlamış ehl-i tahkikin açıkladığı üzere- ya sahih değildir ya da tam değildir.

 

2.    Asıl doğuşu mevcudat olur -bunun cüz'i ya da külli olması farketmez- ve Kur'ani mülahaza ona tabi olur.

 

Eğer birinci türden ise, o mülahaza sahihtir ve Kur'an'ın batınını anlama konusunda o, problemsiz muteber kabul edilir. Çünkü bu durumda Kur'an'ın anlaşılması, kalplere ancak Kur'an'ın iniş amacına uygun olarak doğar. Bu amaç onun, mutlak olarak değil de yükümlülüklerin çeşidi ve haller itibariyle mükelleflerden her birine uygun düşecek şekilde tam hidayet olmasıdır. Durum böyle olunca, bu hidayetin yolu üzere yürümek, sırat-ı müstakim üzere yürümek olacaktır. Sonra Kur'ani mülahazalar ancak ve ancak taklid ya da ictihad üzere amel yönünden Kur'an'a ehil olan kimselerden doğabilir. Böylesi insanlar ise, aynen onunla amel etme, onun ahlakıyla ahlaklanma konusunda onun sınırlarını aşmadıkları gibi, mülahazaları sırasında da Kur'an'ın genel çerçevesini dışarı taşmazlar. Aksine onlara anlayış kapısı, onun içerdiği hükümlere uygun düşecek şekilde aralanır. Buna göre, bu türden olan Kur'anı mülahazaların normal seyrinde cereyan etmiş olacağı için kabul görmesi ve muteber sayılması lazım gelecektir. Buna, Selef-i salihden Kur'an'ı anlayışları hakkında bize kadar gelen nakiller şahitlik eder. Çünkü onların tamamı Arap dilinin ve şer'i delillerin gerekleri doğrultusunda olan şeylerdir. Nitekim daha önce açıklanmıştı.

 

Eğer ikinci türden ise, 0 zaman Kur'an'ın batınını anlamak için onu dikkate alıp almama konusunda durup araştırmak lazımdır. Onların mutlak olarak alınması mümkün değildir. Çünkü onlar, birincinin aksinedir ve Kur'an'ın anlaşılması konusunda mutlak surette dikkate alınacaklarını söylemek sahih değildir. Bu durumda deriz ki:

 

Zikri geçen ayetlerde sözü edilen batıni manaların, geçen şartların gereği üzere cari olmadıkları ortaya çıkarsa, o zaman onlar Kur'anı olmayan bir mülahazaya yönelik olacaklardır. Buna da vücudi (ya da harici) müla-

 

haza denir. Bunlar vakıada yer aldıkları için, Kur'an'a onlara uygun manalar vermek sahih olur. O, bu cihetten, has s değil de müşterek olur. Dolayısıyla böyle bir mülahazada bulunan kimseden, ona uygun düşen bir şahit istenmez. Ancak mürşidin ihtiyaç duyduğu hariç.(?) O hass bir durumdur ve burasıyla ilgili olmayan kendi başına bir ilimdir. Bu yüzden de mahalline hasredilir: Buna göre "el-dır zı kurba" nın kalp; "el-car el-cü-nüb"ün nefs-i tabi'i ... olması bir mülahaza olarak sahih olabilir. Çünkü varlık aleminde bulunan şeylerin birbirine karşılık tutulması, erbabı katında hem sahih hem de kolaydır. Şu kadar var ki, ilimde yüksek payeye ermiş olmayan ya da onun irşadı altında bulunmayan kimseler için bu, aldatıcı olmaktadır.

 

Sonra, Kur'an hakkında bu tür mülahazalar ileri süren kimseler, hitaptan maksud olan mananın sadece bu olduğunu iddia etmemişlerdir; bilakis mülahazasını ileri sürmekte ve onun murad-ı ilahi olduğu konusunda ise sükut etmektedirler. Eğer bu kabilden birşey gelmiş ve sahibi murad-ı ilahinin o olduğunu söylemişse, o, Kur'ani ile vücudi (yani harici ya da vaki'l) mülahazalar arasında ayırım yapmayan hal erbabından olmalıdır. Bu durum, en çok seyrü sülük esnasında epey yol alan, yolunda yürüyen fakat henüz matIlibuna ulaşamayan kimselerde görülür. Batınilerden vb. olup da sözüne bir değer verilmesi gerekmeyen kimselerin ortaya attıkları şeylere ise itibar edilmez. el-Gazzali, Mişkatu'l-envar'da, İhya'nın Şükür bölümünde ve Cevahiru'l-Kur'an adlı kitabında Kur'ani itibar ile diğerleri hakkında konuya açıklık getirecek örnekler vermiştir. Oralara bakarak konu üzerinde düşününüz. Başarı ancak Allah'tandır.

 

 

FASIL:

 

Aynı durum Sünnet için de söz konusudur; çünkü gerek Kitap ve gerekse Sünnet geçen ve şahitleri ortaya konulan sahih mülahazalara ve aynı şekilde harici itibarlara açıktır. Benzer şeyleri, "İçerisinde köpek ve suret bulunan eve melekler girmez" hadisi vb. hakkında da farz etmişlerdir. Hak ve doğruya ulaşma yolu açıklık kazandığına göre, burada tekrara girmeye gerek duymuyoruz.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’e tıkla:

 

ON BİRİNCİ MESELE