EL-MUVAFAKAT  *ŞATİBİ*

 

ŞER’İ DELİLLER ... KİTAP (KUR’AN) /

ON BİRİNCİ MESELE:

 

Medine döneminde inen sürelerin Mekki süreler üzerine bina edilerek değerlendirilmeleri, keza Mekki ve Medeni olan sürelerin de kendi aralarında nüzül sırasına göre birbiri üzerine tertip . edilerek ele alınmaları gerekir. Aksi takdirde doğru olmaz. Bunun delili şudur: Medine döneminde gelen sürelerin manası çoğu kez Mekki olanların manası üzerine kurulmuştur. Nitekim her iki dönemde, sonra gelen nasslar da, daha önceden gelmiş olanların üzerine tertip edilmiştir. Bu sonucu istikra ortaya koymuştur. Bu ya bir mücmelin beyanı, ya umumun tahsisi, ya mutlakın takyidi, ya detayları getirilmemiş olan şeylere açıklık kazandırılması veyahut da tamamlanmamış olan şeylerin tamamlanması yoluyla olmuştur.

 

Bunu teyid eden ilk şahit, şeriatın bizzat kendisidir; çünkü o, ahlaki güzellikleri tamamlamak ve İbrahim'in [a.s.] şeriatından tahrife uğrayan şeyleri düzeltmek için gelmiştir.

 

Bu ilk şahidin arkasından En'am süresi gelir. Bu süre inançların esaslarını ve dinin temellerini açıklamak üzere inmiştir. Alimler, Kelam alimlerinin Vacibul-Vücüd'un (yani Allah'ın) isbatından başlayarak devlet başkanlığına kadar sıraladıkları tevhid esaslarını bu süreden çıkarmışlardır. Bu onların söyledikleri. Bir de bizim kitabımızda ortaya koyduğumuz bakış açısından yaklaşıldığı zaman, bu sürede şeriatın bütün külli kaidelerinin açıklanmış olduğu yakından görülecektir. Bu kaideler öyle bir özellik arzeder ki, bunlardan biri ihlale uğradığı zaman şeriatın düzeni bozulur; onlardan biri bulunmasa genel esaslar eksik kalır.

 

Sonra Hz. Peygamber [s.a.v.] Medine'ye hicret ettikten sonra kendisine gelen ilk süre Bakara süresi oldu. Bu süre, En'am süresinde konulmuş olan temeller üzerine kurulan takvanın esaslarını belirtmiştir. Çünkü bu sürede mükellefe ait bütün fiillerin hükümleri açıklanmıştır. Eğer başka sürelerde de ele alınmışlarsa, bu Bakara süresinde bulunanların tafsilatı mahiyetindedir. Bakara süresi (mükellefe ait fiillerle ilgili olmak üzere) anahatlarıyla şu konuları içerir: İslam'ın esasları olan ibadetler; yemek, içmek vb. konularla ilgili hükümler; alış-veriş, nikah, talak ve bunlarla ilgili konular gibi muamelat; ceza hukuku ile ilgili hükümler ...

 

Aynı şekilde bu süre, dinin, nefsin, aklın, neslin ve malın korunması gibi zarüri esasları da içerir. Eğer bu sürede, En'am süresinde olmayan birşeye temas edilmişse, bu ikmal esasına mebni olmuştur. Daha sonra gelen Medeni sureler, aynen sonraki tarihli Mekki surelerin En'am suresi üzerine bina edildiği gibi, Bakara suresi üzerine kuruludur. Diğer sureleri de iniş sırasına göre ele aldığımız zaman, tıpa tıp onların da kendi aralarında aynı durumda olduklarını görürüz. Bu itibarla Kitap üzerinde değerlendirme yapacak kimselerin bu noktayı gözardı etmemeleri gerekmektedir. Çünkü bu, Tefsir ilimlerinin inceliklerindendir ve kişi, bu konudaki bilgisi oranında, Allah Teala'nın kelamını daha iyi bir şekilde kavrayabilecektir.

 

 

FASIL:

 

Aynı durum Sünnet için de varittir. Çünkü o, Kitab'ın açıklayıcısıdır.

 

Dolayısıyla değerlendirme ve açıklama konusunda, mutlaka Kitab'a uygun bir şekilde ele alınacaktır. Onlardan hangisinin tarih itibarıyla daha sonra varit olduğunu bildiğimizde, hadislerde meydana gelen nasih ve mensuhları ayırt edebiliriz. Nitekim Kur'an'da da durum aynı idi. Henüz İslam'ın bütün hükümleri konulmadan önce pek çok hadis varid olmuştu. Bunlarda pekala mutlak ve umumi ifadeler bulunmuş olabilir ve muhtemelen bunlar bazı şüpheler de uyandırabilir. Bunlar, eğer tüm hükümler yerleştikten sonra varid olsaydı, olduğu gibi anlaşılacaktı. (Ancak böyle olmadığı için bazı yanlış anlaşılmalar da olmuştur.) Mesela şu hadislerde olduğu gibi: "Kim, Allah'tan başka ilah olmadığına inanarak ölürse, cennete girer"Slo; "Kim canugönülden Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in de O'nun resulü olduğuna şehadet ederse, Allah ona ateşi haram eder'' Bu manada daha birçok hadis vardır ki, hep bu yüzden İslam ümmeti arasında, mü'min olup da günah işleyen kimse hakkında ciddi görüş ayrılıkları olmuştur. Mürcie fırkası, bu tür hadislerin mutlak ifadeli zahirlerine tutunmuştur. Onlara göre, bu hadislere muarız olan diğer deliller tevil edilirler. Ehl-i sünnet ve'l-cemaat ise onların görüşlerinin aksini savunmuşlardır. Nitekim bunlar kitaplarında açıklanmıştır. Onlar da bu hadislerin zahir ifadelerini tevile tabi tutmuşlardır.

 

Bu cümleden olmak üzere seleften bazıları, bu hadisler müslümanların ilk halleriyle ilgilidir, o döneme has olmak üzere söylenmiştir, demişler ve o zaman henüz farzların, emir ve yasakların konulmadığını belirtmişlerdir. Bilindiği üzere o vakitte ölen mü'min birisi, mesela hiç namaz kılmadığı, oruç tatmadığı ve şeriatta daha sonradan haram kılınan şeyleri de işlediği halde kendisine bir günah gerekmeyecektir. Çünkü henüz bu şeylerden hiçbiri ile mükellef tutulmuş değildi. Dolayısıyla o, müslümanlığının gereklerinden hiçbirşeyi zayi etmiş olmuyordu. Nitekim, şarap haram kılınmadan önce, şarap içmiş ve o halde ölmüş kimselerin de hiçbir günahları olmayacağı bizzat Kur'an tarafından açıklanmış bulunmaktadır: "İnananlara ve yararlı iş işleyenlere daha önceleri tatmış olduklarından dolayı bir günah yoktur"[Maide 93] Aynı şekilde kıble değiştirilmeden önce ölen bir kimsenin, Beyt-i Makdis'e (Kudüs) doğru kılmış olduğu namazlarından dolayı herhangi bir sorumluluğu olmayacaktır. Nitekim, "Allah, ibadetlerinizi boşa çıkaracak değildir"[Bakara 143] ayeti de bunu beyan etmektedir. Bu kabilden daha birçok şey vardır ki, konumuza açıklık getirecek türdendir. Bütün bunlar, nassların zaman itibarıyla sıraya konmasının Kitap ve Sünnetin anlaşılmasında faydalı olacağını göstermektedir.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’e tıkla: