EL-MUVAFAKAT *ŞATİBİ*
ŞER’İ DELİLLER
... KİTAP (KUR’AN) /
YEDİNCİ MESELE:
Kur'an'a nisbet edilen
ilimler çeşitli kısımlara ayrılır:
1. Alet ilimleri: Onu
anlamak ve içermiş olduğu manaları elde edebilmek için araç durumunda olan ve ondan
Allah TeaM'nın muradının ne olduğunu anlamaya yardımcı olan ilimler. Bunlar;
mutlaka olması gereken Arap diline ait ilimler, kıraat ilmi, nasih ve menslih
ilmi, uslilü fıkıh ilmi gibi ilimlerdir. Bunlar üzerinde durmayacağız.
Ancak, bazen aslında Kur'an'ı
anlamak için araç durumunda olmadığı halde, onu araç olarak görme ve gerçek
alet ilimleri gibi onların da istenilen bir vesile durumunda olduğunu iddia
durumları olmaktadır. Mesela, Arap dili ve edebiyatı, nasih ve menslih ilmi,
nüzlil sebepleri ilmi, Mekki ve Medeni ilmi, kıraat ilmi, uslilü fikıh ilmi
evet bunlar bütün alimI erce Kur'an'ı anlamaya yardımcı olduğu kabul edilen
alet ilimleridir. Ama bunun dışında kalan ilimlere gelince, bazıları onları da
vesile olarak görmüşlerdir. Halbuki aslında öyle
değildir. Mesela Razi: "Onlar üstlerindeki göğü nasıl yapmışız, süslemişiz
bakmazlar mı? Onda hiçbir çatlak da yoktur"[Kaf 6] ayetinin
anlaşılabilmesi için astronomi bilmenin gerekli olduğunu söylemiştir. Feylesof
İbn Rüşd, Faslu'l-mekal fima beyne'ş-şeriati ve'l-hikmeti mine'l-ittisal adını
verdiği kitabında, felsefenin de gerekli olduğu zannına kapılmıştır. Zira ona
göre, felsefe bilmeden şeriattan ne kastedildiğini gerçek anlamda anlamak
mümkün değildir. Halbuki biri çıksa da, tam onun
dediğinin aksini söyleseydi, ona karşı koyma konusunda sözleri hiç de yabana
atılmazdı.
Razi ve İbn Rüşd
gibilerle, onların bu görüşüne katılmayan kimseler arasında hakem, selef-i
salihin bu ilimler karşısındaki durumu olacaktır. Acaba onlar, sözü edilen bu
ilimleri öğrenmişler midir? Ya da onları terk mi etmişlerdir? Veya onlar bu
gibi ilimlerden gafil mi bulunuyorlardı? Halbuki biz,
onları Kur'an'ı gerçek anlamda anlamış kimseler olarak bilmekteyiz ve buna hem
Rasulullah [s.a.v.], hem de ulemanın kahir ekseriyeti şahitlik etmektedir. Bu
durumda şimdi kişi, ayağını nereye koymalı? Daha başka nev'iler de vardır ki,
uğraşanlar onları bilmektedir. Otorite olan kimsenin açıklaması gibisi yoktur.
İşte Ebu Hamid (el-Gazzali), tecrübe sonrasında bu iddiaların asılsızlığını ortaya
koyan bir kimse olarak, kitaplarının birçok yerinde konuyla ilgili yeterli
açıklamalarda bulunmuştur.
2. Kur'an'ın bütün
olarak ele alınması sonucunda elde edilen ilim: Burada sözü edilen Kur'an'ın;
emir, nehiy ya da daha başka yollarla yönelen hitap olması açısından değildir.
Aksine onun olduğu gibi alınması, bir bütün olarak değerlendirilmesi açısından
ulaşılan sonuçlardır. Bu, Kuran'ın ihtiva ettiği nübüvvete delalet eden
şeyolmasıdır; yani onun Hz. Peygamberin [s.a.v.] mucizesi oluşudur. Bu mana,
şer'i hükümlerin elde edilişi gibi Kur'an'ın belli ayetlerinden
çıkarılmamaktadır. Zira Kur'an'ın ayetleri ya da süreleri, aynen şer'i
hükümleri emir ya da nehiy gibi yollarla ortaya koyduğu gibi, bu hususa temas
etmemiştir. Onda olan sadece, bütün insanların onun hatta bir süresinin
benzerini getirmekten aciz olduklarına dikkat çekmek olmuştur. Şimdi Kur'an'ın
mucize oluşu, belli bir süre ya da belli bir ayete veya belirli bir tarz ve
üslüba has değildir; aksine mucize olan onun mahiyetidir, kendidir. Nitekim Hz.
Peygamber [s.a.v.] buna işarette bulunarak şöyle buyurmuştur: "Hiçbir
peygamber yoktur ki, kendisine insanoğlunu imanagetirecek türden bir mucize
verilmiş olmasın. Bana verilen ise, Allah'ın bana ilka ettiği
vahiydir ve ben kıyamet gününde peygamberler içerisinde tabisi en çok bulunan
olmayı ümit ediyorum" O, Allah Teala'nın indirmiş olduğu şekliyle
Rasülullah'ın [s.a.v.] doğruluğuna delalet etmektedir ve onun karşısında son
derece fasih olanlar, ona karşı aşırı husümet besleyenler, ona benzer ya da ona
yakın bir söz ortaya koymaktan aciz kalmışlardır. Onun mucize oluşu
yönünü burada izah etme gereği duymuyoruz. Çünkü onun i'cazının hangi yolla
olduğu farzedilirse edilsin, ona delalet edecek olan Kur'an'ın bizzat kendisi
ve mahiyetidir ve onun hangi tarafını ele alacak olursanız olun, o yön, sizi
Rasülullah'ın [s.a.v.] doğruluğuna götürecektir. Bu kısım hakkında, da burada
söz etmek durumunda değiliz; çünkü asıl yeri Kelam kitaplarıdır.
3. Allah Teala'nın,
Kur'an'ı indirmesi, onunla insanlığa hitapta bulunması sırasında takındığı
adet-i ilahiden ve onlara karşı yumuşaklık ve güzellikle muamele etmesinden
çıkarılan ilimler:
Allah Teala, kendisi
kadim ve münezzeh olmakla birlikte Kitabını insanların anlaması için Arapça
olarak göndermiş, içerdiği bilgi ve hayırlar üzerinde düşünmeden önce onlara
manaları yaklaştırmak, lütuf ta bulunmak ve onlara öğretmek için
anlayabilecekleri seviyeye inmiştir (tenezzülat-ı ilahiyye). Bu, Kur'an'ın
içermiş olduğu ilimlerin dışında kalan bir bakış tarzı olmaktadır. Bu esasın
doğruluğu, İdihad bölümünde ortaya, çıkacaktır. Bu, Allah Teala'nın
sıfatlarıyla ahlaklanma ve O'nun fiillerine uyma demektir.
Bu esas, hem asli hem de
fer'i çeşitli türden kaideleri, edebi güzellikleri içine alır. Maksadın
anlaşılması için burada bazı örnekler zikredelim:
a) Uyarmadan, önce,
sorgulamanın olmaması ilkesi: Buna, bizzat Allah Teala'nın kendisi hakkındaki
şu buyruğu delalet etmektedır: "Biz, peygamber göndermedikçe hiçbir kavme
azap etmeyiz"[İsra. 15] O'nun kulları hakkındaki
adet-i ilahisi, muhalefet sebebiyle sorgulamanın, ancak peygamber
gönderilmesinden sonra olması şeklinde cereyan etmiştir. Kullar üzerine
peygamber gönderilerek hüccet ikame edildikten sonra: "Artık dileyen iman
etsin, dileyen de inkar etsin"[Kehf 29] buyruğu
gereğince sorumluluk başlayacak ve herkes yaptığının karşılığını görecektir.
b) Kullara kendisiyle
hitap ettiği şey üzere delil ikamesi konusunda mübalağa etmek. Allah Teala,
Kur'an'ı bizzat muhtevasının doğruluğuna bir delilolarak indirmiştir. Bununla yetinmeyerek,
peygamberinin elinde gerçekleşmek üzere, haddizatında yeterli olacak başka
mucizeler vermiştir.
c) ilk kez günah
işleyeni cezalandırmaması ve günahta ısrar eden inatçılara karşı ise -açık
delillerin ikamesinden sonra inkar ve isyan üzerinde
devamlılıklarına rağmen ve azabı peşinen istedikleri halde bile- hilim sıfatı
ile tecelli ederek azaplarını hemen vermemesi.
d) Adeten insanların haya ederek açıkça söylemekten kaçınacakları ifadeleri
kinaye ve benzeri yollarla getirmek suretiyle kelamı güzelleştirmesi. Mesela:
"Kadınlara dokunduğunuzda ... "[Maide 6]
"Mahrem yerini korumuş olan İmran kızı Meryem de bir misaldir. Ona
ruhumuzdan üflemiştik"[Tahrim 12]; "Her ikisi de yemek yerlerdi"
ayetlerinde olduğu gibi. Ancak, hakkın yol ayırımında olduğu ve halin kinayesiz
açıkça söylemeyi gerektirdiği yerlerde açık ifadeler kullanılmıştır.
Şu ayetler işte buna
işaret olmaktadır: "Allah, sivrisineği ve onun üstününü misalolarak
vermekten haya etmez"; "Allah, gerçeği
söylemekten çekinmez"
e) işlerde teenni ile
hareket etmek; iyice araştırmak ve ihtiyatı elden bırakmamak. Bunlar bizim
hakkımızda söz konusu olan şeylerdir.
Buna rahnen Allah Teala
bunlara riayet etmiş vır Kur'an'ı peygamberine yirmi (küsur) senede parça parça
olarak indirmiştir. Hatta kafirler: "Kur'an, ona
bir defada toptan indirilseydi ya"[Furkan 32] demişlerdi de Allah Teala:
"Biz onunla senin kalbini tesbit etmek için böyle azar azar
indiriyoruz"[Furkan 32] diye cevap vermiştir. Yine bu
konuda şöyle buyurmuştur: "Kur'an'ı insanlara ağır ağır okuman için, bölüm
böLÜm indirdik ve onu gerektikçe indirdik"[İsra 106] Bu süre içerisinde
uyanlar birbiri arkasınca gelmiş, çizilen yol, her yönden ve ihtiyaç duyulan
şeyler açısından dosdoğru belirmiş, buna rağmen on sene geçtiği halde hala
İslam'a girmeyenler hakkında uyarının dozu gittikçe artmaya başlamış ve sonunda
cihad meşru kılınmıştır. Ancak bu da tedricen olmuştur. Üstün hikmet,
adalet ve ihsanın gerektirdiği tertip (tedricilik) muhafaza edilmiş ve böylece
din tamamlanmıştır. İnsanlar bölük bölük dine girmeye başlayıp hiçbir kimsenin
diyeceği birşey kalmayınca, Allah Teala, Rasulünün ruhunu almıştır. Artık
deliller tam anlamıyla ortadadır, hüccet ikame edilen konular vazıhtır ve
Allah'ın yardımcıları sayesinde dinin esasları sağlamIaşmış, dinin pazuları
güçlenmiş ve herşey yerli yerine oturmuştur. Bu vesileyle Allah'a sonsuz hamd
ve senalar olsun.
f) Kulların, Rab
Teala'nın huzuruna dua ve tazarru ile yöneldiklerinde takınacakları adabın
nasılolması gerektiği. Kur'an'ın sevk tarzı, bize bu konuda uymamız gereken
adabı vermektedir. Bu her ne kadar özel nasslar ile belirlenmiş değilse de,
onun genel uslubundan istikra sonucunda elde edilen işaretler, bu konuda açık
beyana ihtiyaç bırakmayacak mahiyettedir. Dikkat edilecek olursa görülecektir
ki, Kur'an'da Allah'ın kullara olan çağırısı çoğu kez "ya" hitap
edatıyla gelmektedir. Bu edat çağırılanın uzaklığına delalet eder. Çünkü nida
sahibi Allah, kullarına (mekan olarak) yakın olmaktan
münezzehtir; yüce olmak ve herşeyden müstağni bulunmak sıfatlarına sahiptir.
Kulların Rab Teala'ya hitapları söz konusu ise, o zaman da hitap şekli,
icabetin yakınlığı manasını gerektirecek şekillerde kullanılmıştır. Bu
şekillerden biri, nida harfinin düşürülmesidir. Bu, nida edilenin yakınlığını gösterir
ve onun nida edenle birlikte olduğunu ve ondan gafil bulunmadığını ifade eder.
Böylece O'na yönelenin bu manayı hissetmesi istenmiştir. Zira çoğu kez,
"Ya Rabbena ... " şeklinde değil de "Rabbena ... " şeklinde gelmiştir. Mesela: "Rabbena
la tuahizna ... "[Bakara 286]; "Rabbena
tekabbel minna ... "[Bakara 127]; "Rabbi
inni nezertu leke ma fi batnı... "[Al-i İmran 35]; "Rabbi erini keyfe
tuhyi'l- mevta ... "[Bakara 260] ayetlerinde
olduğu gibi.
Bir diğer şekil, Allah'a
yönelik nidaların çoğu kez Rab ismi ile yapılmış olmasıdır. Bu isim, kulların
işlerini üstlenme ve onları düzene koyma manasını içerir. Böylece kul, yaptığı
bu nida şekliyle, özelliği kullarını beslemek ve terbiye etmek, onlara karşı
rıfk ve ihsanla muamele etmek olan Zat'a sarılmış olmakta ve sanki şöyle
demektedir: "Ey mutlak anlamda bizim işlerimizi düzene sokan Yüce Allah!
Bize falan şeyi tamamla" Bu ettiği duanın gereği olur.
"Allahümme!" tabiri ise çok az yerde ve halin gerektirdiği manalardan
dolayı kullanılmıştır.
Bir diğeri, istekten
önce bir ve sil e edinilmesi, isteğe doğrudan girilmemesidir: "Ancak Sana
kulluk eder ve ancak Senden yardım dileriz"[Fatiha 4]; "Rabbimiz! Biz
şüphesiz iman ettik, günahımızı bize bağışla ...
"[Al-i İmran 16]; "Rabbimiz! İndirdiğine inandık, Peygambere uyduk;
bizi şahit olanlarla beraber yaz"[Al-i İmran 53]; "Rabbimiz! Sen bunu
boşuna yaratmadın, Sen münezzehsin. Bizi ateşin azabından koru"[Al-i İmran
193]; "Rabbimiz! Doğrusu sen Firavun'a ve erkanına ziynetler ve dünya
hayatında mallar verdin ... Rabbimiz! Mallarını yok
et, kalplerini sık ... "[Yunus 88]; "Rabbim!
Doğrusu bunlar bana baş kaldırdılar ve malı, çocuğu sadece kendisine zarar
getiren kimseye uydular ... Rabbim! Sen bu zalimlerin
sadece şaşkınlığını artır ... "[Nuh 21-28]; "İbrahim ve İsmail, Kabe'nin temellerini
yükseltiyordu: 'Rabbimiz! yaptığımızı kabul buyur ...
' dediler"[Bakara 127] ayetleri gibi.
Daha başka, üslup ve
sırf ortaya konuluş şeklinden çıkarılan diğer adab şekilleri de vardır.
Bu meyanda daha başka
bazı şeyler vardır ki, onlar, İctihad bölümünde Allah'ın fiillerine uyma va
O'nun sıfatlarıyla ahlaklanma başlığı altında açıklanmıştır. Bu meyala Makasıd
bölümünde de önemli bazı açıklamalar yapılmıştı.
Hasılı Kur'an, bu türden şer'i kaidelerin gerektirmiş olduğu pek
çok faydalar ve güzellikler içermektedir ve bunlara Kur'an üzerinde yapılacak
çalışmalar tanıklık edecek ve onları ayet ve hadislerden oluşan nasslar
doğrulayacaktır.
4. (Kur'an'a nisbet
edilen ilimlerden) bir kısım daha vardır ki konunun zikrinden asıl amaç odur- o
da alimlerin Kitap nasslarının, Arap dilinin elverdiği
şekilde mantük ve mefhumundan anladıkları ve üzerine dikkat çektileri manalar
olmaktadır. Buna göre, Kur'an, asıl maksat olan üç cins ilmi içermiş
olmaktadır. Bunlar:
1) Kendisine yönelineni,
yani Allah Teala'yı bilmek.
2) O'na yönelmenin
nasılolacağını bilmek.
3) Kulun, Allah'tan
korku ve ümit arasında olabilmesi için kendi sonucunu bilmesi. Bu üç sınıf ise,
asıl maksud bulunan bir cins altına girmektedir ve bu: "Ben cinleri ve
insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım"[Zariyat 56] ayeti ile
ifadesini bulmaktadır. Şu halde ibadet (ya da daha geniş anlamda kulluk) ilk
istenilen şeydir. Ancak bunun yapılabilmesi için mutlaka kendisine kulluk
edilecek olanın (Ma'bud) bilinmesi gerekecektir. Zira bilinmeyen birşeye ibadet
ya da daha başka birşeyle yönelinemez. O bilindiği zaman -ki O'nun hakkındaki
bilginin bir parçacı da, O'nun emir ve nehiyde bulunan, ibadetleri layıkı
vechile ikame etmelerini isteyen bir Şari' olmasıdır- talep yönelmiş olacaktır.
Şu kadar var ki, nasıl kulluk yapılacağı bılinmeden birinci maksat
gerçekleşemeyecektir. İşte o yüzden ikinci cins getirilmiştir. Nefisler, netice ve sonuçları istemeye meraklı yaratıldıklarından,
amellerin sonuçları da ta at ya da masiyet şeklinde o amelleri işleyenlere
dönük bulunduğundan ve bunun için müjdeleme ve uyarma da gerekli olduğundan, bu
tarafın da açıklanmış olması için üçüncü cins de getirilmiş ve böylece dünyanın
ebedi hayat yurdu olmadığı, asıl hayatın ahiret yurdunda olduğu belirtilmiştir.
Birincinin altına, Allah
Teala'nın zatı, sıfatları ve fiilleri ile ilgili ilimler girer. O'nun sıfatları
ya da fiilleri üzerinde durmak, nübüvvet üzerinde de durmayı gerektirir; çünkü
nübüvvet Ma'bud ile kullar arasındaki vasıtadır ve ilmi olsun, ameli olsun din
için sabit olan her asıl hakkında peygamberliğe ihtiyaç vardır. Bunlar, konulan
akli deliller (burhan) ve onları iptal etmek için uğraşan düşmanların
delillerle susturulması yoluyla tamamlanır.
İkincisi, her türlü
ibadetler, adetler ve muamelelerle kulluğun icra şekillerini belirlemeyi
amaçlar. Keza bunların herbirine yönelik tamamlayıcı unsurları açıklar. Bunlar
kifai olan farzlar olmaktadır. Bunlar içinde en kapsamlısı iyiliği emretmek ve
kötülüğü yasaklamak ve onu üstlenecek kimse üzerinde durmaktır.
Üçüncüsüne gelince;
bunun içerisine üç konu hakkında düşünme girer: ı. Ölüm ve ötesi. 2. Kıyamet ve
orada olacaklar. 3. Kalınacak yer. Bu cinsin tamamlayıcı unsurları terğib ve
terhib yani müjdeleme ve korkutma yöntemi olmaktadır. Kurtuluşa erenlerle helak
olanların durum ve hallerini bildirme, onları bu sonuca ulaştıran şeyin
amelleri olduğunu bildirme de onun altına girer.
Böylece Kur'an'da mevcut
bulunan bütün ilimlerin on iki olduğu ortaya çıkar. el-Gazzali,
bunları sadece altıya indirmiştir: Bunlardan üçü önde gelen ve önemli olan
esaslardır; üç tanesi de tabi ve tamamlayıcı öğelerdir.
İlk üçe gelince bunlar:
1. Kendisine davet
edilenin (Allah'ın) öğretilmesidir yani marifetullahın açıklanmasıdır. Bu, zatın,
sıfatların ve fiillerin bilinmesini içerır.
2. Sıratı müstakim üzere
Allah'a giden yolun belirlenmesidir. Bu ise güzel huylarla bezenmek, her türlü
kötü huylardan arınmak yoluyla olur.
3. O'na vusul anındaki
halin açıklanmasıdır. Bu da cennet ve cehennem hayatı ile bunlardan önce
geçecek olan kıyamet ahvalinin açıklanmasını içerir.
Diğer üç ilime gelince
bunlar da şunlardır:
1. Davete icabette bulunanların hallerini
bildirmek. Bu peygamberle-
rin ve velilerin
kıssalarını anlatmak yoluyla olur. Bunun sırrını, terğib yani özendirme teşkil
eder. Keza davete icabette bulunmayanların hallerini bildirmek de bu
kısımdandır. Bu da Allah düşmanlarının kıssalarını nakletmekle olur.
2. Kafirlere karşı
sürdürülecek mücadelinin öğretilmesi Onların sapık sözleri nakledildikten
sonra, onlara karşı nasıl hüccet ikame edildiği öğretilmiştir. Allah ve Rasulü
hakkında ileri sürülen onlara yakışmayacak şeylerin zikredilmesi ve bu yoldaki
isnadların izalesi, taat ve isyanın sonucunun zikredilmesi de bu kısmın kapsamına
girer. Bu kısmın sırrı da, batıl tarafı için uyarmak ve rezü rüsvay etmektir.
Hak tarafı için ise, yerleştirme ve izah söz konusudur.
3. Yolun konak mahallerini, yol için nasıl
hazırlanılacağını ve azık tedarik edileceğini belirtmek. Bu, fukahanın
ibadetler, adetler, muameleler, suçlar ve cezalar hakkında söylemiş oldukları
şeylerle olur.
Bu altı kısım ise on
dala ayrılır. Bunlar: Zat, sıfatlar, fiiller, ahiret (mead), sırat-ı müstakim
ki bu güzel huylarla bezenmek ve kötü huylardan arınmak oluyor, peygamberlerin
halleri, velilerin halleri, Allah düşmanlarının halleri, kafirlere
karşı mücadele ve hükümlerin belirlenmesi ile ilgili ilimlerdir.
Sonraki
sayfa için aşağıdaki link’e tıkla: