EL-MUVAFAKAT *ŞATİBİ*
AVARİZU’L-EDİLLE /
DÖRDÜNCÜ FASIL: UMUM VE HUSUS /
İKİNCİ MESELE:
Şari'in kasdı,
insanların genel kaidelere raptedilmesidir. Adetler konusunda ise, sünnetullah,
umumi olarak değil de ekseriyet üzere cereyan etmektedir. Şeriat da, bu
vaziyetin gereği üzere konulmuştur. Bunun sonucunda, dikkate alınacak
hususlardan b'iri de, kaideleri adetlerle ilgili umumilik esası üzere icra
etmek, hiçbir cüz'i hakkında farklılık göstermeyen külli umumilik üzere
yürümemek olacaktır ..
Şeriatın sözü edilen
konumda olduğu açıktır. Dikkat edilecek olursa yükümlülüklerin konması umumilik
üzeredir ve buna alamet olarak büluğ (ergenlik) kılınmıştır. Büluğ, yükümlülüğe
esas olan aklın mazinnesi yani -her zaman ve herkes için öyle olmamakla
birlikte- genelde bulunduğu zaman aklın da bulunacağı bir dönemdir. Bu tam
anlamda külli olarak bidüziyelik (ıttırad) ve in'ikas göstermez; zira büluğdan
önce aklı tamamlanan kimse bulunabilir; büluğa erdiği halde aklı hala
tamamlanmayan kimse de olabilir. Ancak galip hal, büluğ ile birlikte aklın da
bulunmasıdır. Aynı şekilde Şari' Teala, oruç tutmama ve namazı kısaltma ruhsat
hükümlerini meşakkat illetinden (hikmet) dolayı sefere bağlamıştır. Oysa ki, meşakkat bazen, sefer esnasında bulunmayabilir,
aksi de olur ve sefer bulunmadan da meşakkat bulunabilir. Bu gibi durumlarda
Şari' Teala nadirattan olan bu hallere riayet etmemiş ve kaideyi galip hal
üzere yürür kılmıştır. Zenginlik sınırının nisab ile belirlenmesi, hükümlerin
beyyineye müsteniden verilmesi, haber-i vahidle amel edilmesi, zanni olan
kıyaslarla amel edilmesi ve benzeri, aynı konuya nisbetle hep aynı sonucu
vermeyecek olan şeyler de konunun örneklerindendir. Bu sayılanların doğru sonuç
vermesi galip halolmaktadır. Aksi hal ise, bu genel duruma nisbetle azdır.
Dolayısıyla bu kaidelerin küllilikleri adete müstenid olup genellik arzeder;
hakiki küllilik arzetmez.
Aynı durum, diğer bütün
teklifi kaideler için geçerlidir.
Durum böyle olunca, şer'i
umumi kaidelerin, adet-i ilahiyye ile ilgili hükümlerin gereği üzere icrasının
zorunluluğu ortaya çıkar. Çünkü mazinnelerle munzabıt olan odur. Ancak bir
muarız ortaya çıkarsa, o konudaki hükmün gereği ne ise ona göre hükmolunur.
Mesela namazı kısaltma hükmünü meşakkatle ta'lil ettiğimiz zaman, bu ne konfor
içerisinde yolculuk yapan ve meşakkat duymayan hükümdar meselesiyle ne de
yolculuk yapmadığı halde ağır işlerde çalışan ve meşakkatle karşılaşan kimsenin
durumu ile bozulmaz. (Zira yolculuk esnasında meşakkatin bulunması galiptir.)
Keza yiyecek maddelerinin mübadelesi halinde riba illetinin keylilik vasfı
olduğunu kabul ettiğimiz zaman bu, bir avuç buğday gibi azlığından dolayı
ölçülmesi mümkün olmayan şeyle bozulmaz. Aynı şekilde altın ve gümüş hakkında
riba illetinin semeniyet vasfı olduğunu belirlediğimiz zaman bu, azlığından
dolayı semen olmayacak özellikte olan altın ya da gümüşle bozulmaz. Yahut gıda
maddeleri konusunda riba illetinin iktiyat (yani azık edinilir olma özelliği)
olduğunu belirlediğimiz zaman bu, tek bir tane gibi böyle bir özellik
göstermeyecek miktarla bozulmaz. Aynı şekilde bu illet, nadir olarak azık
edinilen badem, ceviz, hıyar, sebzeler vb. gibi şeylerle de bozulmaz. Çünkü
iktiyat konusunda Şari', mutat olanları, devamlı kalabilecek olan ve yaygın
olarak azık edinilen şeyleri esas kabul etmiştir. Bundan o maddelerin dünyanın
her yerinde azık edinilir olması gerekmez. Aynı şekilde şunu söyleyebiliriz:
İçki cezası, aklı korumak için içene tatbik edilmek üzere içki içmeye bağlanmıştır.
Sonra had, aklı gidermeyen az miktar için de uygulanmaktadır. Çünkü adeten azı
içen çoğu da içmektedir. Zina cezası, her ne kadar konulu şu nesebin korunması
amacına yönelikse de, cinsi organın sokulmasına bağlanmış, inzale (meninin
gelmesine) bağlanmamıştır; buna göre inzal olmasa da o kimseye zina cezası
uygulanır. Çünkü galip olan adete göre, cinsi organın sokulmasıyla birlikte
inzal da bulunur. Bunun gibi pek çok örnek vardır.
Buna göre, şer'i mesail
üzerinde değerlendirmede bulunacak kimse, umumi kaidelerin, adeten galip
bulunan haller üzere cari olduklarını (hiçbir istisnası yok anlamında gerçek
manada külli olmadıklarını) hatırda tutmalıdır.
Sonraki
sayfa için aşağıdaki link’e tıkla: