EL-MUVAFAKAT *ŞATİBİ*
AVARİZU’L-EDİLLE /
ÜÇÜNCÜ FASIL: EMİR VE NEHİY /
BEŞİNCİ MESELE:
Şer'an talep konusu olan
şeyler iki türlüdür:
a) İnsan tabiatının
vücut bulmasına yardımcı olduğu ve gereğinin yerini bulması için destek verdiği
talep konuları. Öyle ki insan tabiatı bu tür taleplerin gereğinin ortaya
konması için bir itici güç mahiyetindedir. Yeme, içme, cinsı ilişkide bulunma,
pis ve iğrenç olan şeyleri yemekten ve onlara bulaşmaktan uzak durma gibi. Veya
aklı başında kimselerin huy ve ahlak güzelliği konusunda carı olan adetleri bu
tür taleplerin gereğine uygunluk arzeder ve buna karşı koyan cibillı bir duygu
da bulunmaz: Avret yerlerinin örtülmesi, kadınların ve haremin korunması vb.
gibi. "Buna karşı koyan cibim bir duygu da bulunmaz" kaydı zina ve
benzeri insan tabiatının emrin gereğine muvafakattan yüz çevirme durumuna
girdiği şeyleri hüküm dışı bırakmak içindir.
c) Desteğini cibillı
duygulardan ve güzel ahlak anlayışından almayan talep konuları: Taharet
(temizlik), namaz, oruç, hac gibi ibadetler, kendilerinden şer'ı adaletin
gerçekleştirilmesi amaçlanan sair muameleler, cinayetler, evlilik hükümleri,
velayet ve şehadet bahisleri vb. gibi.
Birinci türden olan
talep konuları hakkında, Şari' Teala bazen (müeyyide olarak) insanın fıtratında
bulunan ve şer'ı talep konusu olan şeye destek veren bu duygularla (motiD ve
geçerli olan adetlerle yetinir ve ilgili talep -aslında önemli bir talep konusu
olmasına rağmen-, böyle olmayan konularla ilgili talebin teyit ve tekidi gibi
vurgulanmaz. Dikkat edilecek olursa, bu gibi talep konularına muhalefet
durumunda belirli cezalar konulmamış, sadece ahirette verilecek cezaların
belirtilmesi ile yetinilmiştir. İşte bu noktadan hareketledir ki pek çok alim
bu türden olan talep konuları hakkında sünnet, ya da mendub veya kısmen mübah
gibi hükümler vermişlerdir. Halbuki bu gibi konularla ilgili emir ya da yasağa
açıktan muhalefet edilecek olsa o hüküm mukteziye (sünnet, mendub ya da mübah
hükmü) uygun birşekilde vaki olmamaktadır. Mesela kendi kendisini öldüren
(intihar eden) bir kimsenin "kendi kendisini öldürdüğü aletle cehennemde
azap göreceği" belirtilmiştir. İmam Malik'in mezhebine göre, unutarak
necaset içerisinde namaz kılan bir kimsenin namazını iade etmesinin ancak
istihsan yolu ile gerekeceği; bu şekilde bile bile kılmış ise o takdirde
mutlaka o namazı iade etmesinin gerektiği, çünkü kesin emre muhalefet etmiş
olduğu belirtilmiştir. Oysa ki İmam necasetin izalesi hakkında, insan
fıtratında mevcut bulunan duygulara ve güzel ahlak anlayışına itimatla
"sünnet" tabirini kullanmıştır. Buna rağmen eğer kasıtlı olarak
muhalefet yoluna gitmiş se o zaman kesin talep şeklindeki esasa tekrar dönmüş
ve o namazı kesinlikle iade etmesi gerektiğini söylemiştir.
Bundan daha açığı
(Şari'), yeme, içme, soğuk ve sıcaktan koruması için giyinme, neslin bekasını
sağlayan nikah gibi cibilli duygulardan desteğini bulan şeylerin talebi
hakkında kesin bir nass getirme yoluna gitmemiştir. Bunlar sadece mübah ve
mendub olan şeylerin zikri sırasında ele alınmıştır. Ancak mükellef, insan
tabiatının istediği bu gibi şeylere muhalefet etme gibi bir tutum içerisine
girerse o zaman bunları alması emredilir ve (murdar hayvan eti yemek gibi)
haram olan şeyler de helal kılınır.
İkinci türden olup
desteğini cibilli motiflerden ve güzel ahlak anlayışından almayan talep
konularına gelince, Şari, Teala bu tür içerisinde teyid ve tekid edilmesi
gereken hususların tekidi, hafifletilmesi gerekenlerin de hafifletilmesi
şeklinde onları muhtevalarına göre değerlendirmiştir. Zira bu tür talep
konuları hakkında insan fıtratında yer alan ve onlara destek veren bir müeyyide
yoktur; aksine çoğu kez insan fıtratında mevcut bulunan duygular bu tür talep
konularının önüne geçmekte ve onlara mani olmaya çalışmaktadır. Mesela
ibadetler gibi; çünkü bunlar sadece birer yükümlülük olmakta (bir çıkar
içermemektedir).
Bu anlattığımız durum
emir taleplerinde böyle olduğu gibi yasak taleplerinde de aynıdır. Çünkü yasak
konusu olan şeyler de iki kısımdır:
a) Birincisi pis ve
iğrenç olan şeylerin haram kılınması, edep yerlerinin açılması, zehir içilmesi,
insanın helakini gerektirecek hal ve durumlara girilmesinin yasaklanması vb.
gibi şeylerdir. Bunlar içerisine peşin bir zevk ya da cibilli bir saik
olmaksızın haram kılınmış şeylerin içerisine dalınmasını da katabiliriz:
Yalancı hükümdar, zinakar ihtiyar ve böbürlü asalağın durumu gibi. Çünkü bu
gibi şeyler insan cibilliyetine ters düşen ve güzel ahlak anlayışı ile
bağdaşmayan şeylere yakın olmaktadır. Dolayısıyla şehvet bunlara karşı davetiye
çıkarmaz; sağduyu sahibi bir kimse bunlara meyletmez. Bu kabilden olan
yasaklar, genelde konuları belli bir had (sınır) ile teki d edilmemiş, onlar
hakkında belirli bir ceza da konulmamıştır. Aksine bu tür yasaklar insan
cibilliyetinin gerçekleşmesine yardımcı olduğu talep konusu şeylerin
emredilmesi gibi (tekid ve teyidden uzak bir şekilde) gelmiştir. Şu kadar var
ki, bu tür yasakları, insan tabiatının ve adetin gereklerine muhalefetle
şeriatın koymuş olduğu yasak sınırlarını çiğneme durumuna girmesi halinde kişi,
günahları aşikare işleyen ve onlarda ısrarcı ve inatçı bir tavır sergileyen
kişinin durumuna benzer bir hal gösterir hatta durumu bizzat öyle kabul edilir;
bu yüzden de onun hakkında verilecek hüküm daha da ağır olur. Çünkü böyle bir
kimsenin o yasağı işlemesinde nefsani arzularını tatmine yönelik peşin bir haz
yoktur ve o haliyle böyle bir kimsenin aklı başında bir insan sayılması mümkün
değildir; bu tavrıyla o olsa olsa hayvanlar mertebesine düşmüştür. İşte bunun
içindir ki, ihtiyar zinakar ve diğer iki benzeri hakkında gelen azap haberi
(vaid) belli bir dozun üzerinde gelmiştir. Kendisini öldüren kimse hakkında
gelen azap haberleri de öyledir.
Emrin gereğini unutarak,
günahın sonucunun nereye varacağını ve em re muhalefet yüzünden işlediği
cinayetin ölçüsünden gafletle kendisini iten bir şehvet ve galebe çalan cibilli
istekler sebebiyle isyan eden kimsenin durumu ise böyle değildir. O yüzden
Allah Teala şöyle buyurmuştur: "Allah kötülüğü bilmeyerek yapıp da, hemen
tevbe edenlerin tevbesini kabul etmeyi üzerine almıştır. Allah işte onların
tevbesini kabul eder. "[Nisa 17] Kendisini isyana iten bir sebep, bir saik
bulunmayan kimse ise bile bile ve açıktan isyan eden kimse hükmündedir ve bu
haliyle o, emir ve nehyin hürmetini çiğnemiş, kendisine yönelen ilahi hitap ile
alayetmiş olur. Bunun sonucunda da o kimsenin durumu daha şiddetli bir tepki
görür.
Buna karşılık
muhalefetin saikinin kişinin cibilli arzularının olduğu her yerde genelde
hadler ve ilgili cezalar tertip edilmiştir ve böylece insan cibilliyetinin
istekleri ile çatışan emir ya da yasak konularında itaatin gerçekleştirilmesi
ve saygısızlığın önünün alınması konusunda aşırı bir tedbir alınmıştır. İnsan
tabiatının istemediği, arzu duymadığı ya da bizzat insan tabiatının engellediği
emir ve yasak konularında ise aksine belirli bir had (ceza) konulmamıştır.
FASIL:
Bu esasla ilgili istikra
sonucunda elde edilen bazı sonuçlar vardır ki esasa dikkat bu sonuçlar
sebebiyle çekilmiştir. Böylece şer'i mesail üzerinde araştırma yapan ve düşünen
insanların onları da göz önünde bulundurmaları amaçlanmıştır. Çünkü bazen emir
ve nehiy, zaruri bir konuda olmakla birlikte gelişinden anlaşılacağı üzere
mendupluk veya mübahlık ya da tenzihilik üzere olabilir. Bu durumda, bu tür
emir ya da nehyin konusunun zaruriyyattan olup olmadığı konusunda kuşku
uyanabilir. Yeme, içme, giyinme ve cinsi ilişki konuları ile ilgili verilen
misallerde olduğu gibi. Zararlı, tehlikeli vb. şeylerden korunma yolları ile
ilgili durumlar da aynı şekildedir. Kişi bu konularda gelen emir ya da nehyin
vücup ya da tahrim ifade etmemesine aldanarak onların zaruriyyattan olmadığı
sonucuna varabilir. Halbuki, şer'i istikra neticesinde onların da aynı şekilde
zaruriyyattan olduğu görülmektedir. Bazen de durum bunun tersine bulunabilir.
İşte bu sebepledir ki, bu esas üzerine dikkat çekilmiş ve müctehidin
değerlendirme sırasında bu konuyu göz önünde bulun durması amaçlanmıştır. Ancak
geçen mesele, kendisine başvurulan esaslı bir hüküm ve ihlale uğramayan bir
kaide olmaktadır. Bütün bunlardan sonra herkes kendi görüşü ile başbaşadır.
Kendisinden yardım istenilecek ancak Allah'tır. Bu konuya dair Makasıd
bölümünde kısmen dikkat çekilmişti. Orada belirtilenler de, buradaki kayıtla
mukayyed olmaktadır. Allahu a'lem!
Sonraki
sayfa için aşağıdaki link’e tıkla: