EL-MUVAFAKAT *ŞATİBİ*
AVARİZU’L-EDİLLE /
ÜÇÜNCÜ FASIL: EMİR VE NEHİY /
İKİNCİ MESELE:
Mutlak (herhangi bir
kayıt taşımayan) şeylerin emredilmiş olması, Şari' TeMa'nın onların
gerçekleştirilmesine yönelik kasdı bulunduğunu gerektirir. Nitekim nehiy de,
mutlak olarak yasaklanan o şeyin gerçekleştirilmemesine ve terkine yönelik
kasdının bulunmasını gerekli kılar. Şöyle ki:
1. Emrin manası fiilin, nehyin manası da terkin
iktizası (gerekli kılınması) demektir. İktiza ise, talep olmaktadır. Talep de
talep edilen şeyin varlığını ve o şeyin gerçekleştirilmesine yönelik kasdın
bulunmasını gerekli kılar. Talebin bunun dışında başka bir manası yoktur.
2. İkinci bir husus: Eğer kendisinde talep
edilen şeyin gerçekleştirilmesine yönelik bir kasdın bulunmasını
gerektirmeyecek bir talebin varlığı tasavvur edilebilecek olursa, o zaman
emrolunan şeyin gerçekleştirilmeme sine yönelik bir kasıt ile birlikte bir
emrin; işlenilmesine yönelik bir kasdın bulunması ile birlikte de bir nehyin
gelmesi mümkün olurdu. Bu durumda da ne emir, emir olur; ne de nehiy, nehiy
olurdu. Bu tam bir çelişkidir. Dahası emrin nehye, nehyin de emre dönüşmesi
sahih olurdu.
Keza işlenmesine ya da
terkine yönelik herhangi bir kasıt içermeyen bir emir ya da nehyin bulunması
mümkün olurdu ve bu durumda emredilen ya da yasaklanılan şey mübah ya da
meskutun anh (hakkında hüküm verilmeyen ve süklit geçilen) olurdu. Bütün bunlar
muhal olan şeylerdir.
3. Üçüncü bir nokta daha var: Emredilen şeyin
gerçekleştirilmesine, nehyedilen şeyin de terkedilmesine yönelik bir kasıt
içermeyen emir ve nehiy, kendinde olmayan kimsenin (sahi), uyuyanın ve
mecnlinun sözü olur. Bunlar ise, ittifakla emir ve nehiy değildir. Konu,
hakkında delil aramaya ihtiyaç duyulmayacak kadar açıktır.
İtiraz: Bu (yani emrin,
emredilen şeyin gerçekleştirilmesine yönelik Şari'in kasdının bulunmasını lazım
kılması), birkaç yönden problem arzeder:
1. Bu esasa göre, takat yetmeyecek şeyle yükümlü
kılma, o şeyin gerçekleştirilmesine yönelik kasıt içermiş olur. Oysa ki tahkik
erbabı alimler -fiilen vukli bulmuş olmasa da- takat üstü yükümlülüğü ittifakla
caiz görmektedirler. Onun caiz olması, takat üstü yükümlülük konusu şeyin
gerçekleştirilmesine yönelik kasdın sahih olmasını gerektirir. (Adeten) mümkün
olmayan birşeyin gerçekleştirilmesine yönelik kasıt ise, abestir. Dolayısıyla
bundan, tak at üstü birşeyi emretmeye yönelik kasdın da abes olması sonucu
lazım gelir. Allah hakkında abesle iştigali caiz görmek ise muhaldir.
Kendisinden muhal lazım gelen herşey de muhaldir. O da (emirde), emredilen
şeyin işlenmesine yönelik kasdın lazım gelmesidir.
'Emir, emredilen şeyin
gerçekleştirilmesine yönelik bir kasdın bulunmasını lazım kılmaz' dediğimiz
zaman ise durum farklı olur. Çünkü bu durumda aklı bir mahzur ortaya
çıkmamaktadır. Dolayısıyla da onu kabul etmek gerekecektir.
2. Bunun benzeri efendi hakkında lazım gelir.
Şöyle ki: Kendisini kölesini dövdüğü için cezalandırmak isteyen hükümdar
huzurunda efendi kölesine -kendisine itaat etmeyeceği düşüncesiyle- bir emirde
bulunur ve bununla hükümdarm huzurunda dileyeceği özre bir ön hazırlık olmasını
ister. Bu örnekte efendi, köleye, emrettiği şeyi gerçekleştirmesini
kastetmeksizin emirde bulunmuştur. Çünkü burada onda böyle bir kasdın
bulunması, kendi nefsinin helakini isteme kasdını doğurtur. Böyle bir kasıt ise
akıllı kişiden çıkamaz. Bu durumda efendinin emri verirken onun
gerçekleştirilmesini kastetmiş olması sahih olmaz. Bu sahih olmadığına göre de,
her bir emirde bulunanm, emredilen şeyi kastetmiş olması gibi bir sonuç
gerekmez. Aynı durum harfiyyen nehiy konusunda da geçerlidir. Varılmak istenen
sonuç da budur.
3. Bazı emir sigaları vardır ki "Bir vasıta
ile göğe çıksın da sonra (vahyi) kessin!,,"[Hacc 16] gibi karşıdakileri
acze düşürmek (ta'cız) içindir. Bazıları da "Dilediğinizi
yapın!''[Fussilet 40] şeklinde tehdid içindir. Bu gibi emirlerde (emir ile
kasdın bulunması arasında adem-i telazum) zaruridir. Zira acze düşürmek isteyen
ya da tehdidde bulunan, emir siğası ile ifade edilen şeyin hakikaten
gerçekleştirilmesine yönelik bir kasıt bulundurmamaktadır.
CEVAP: Birinci itiraza
şöyle cevap verilebilir: Takat üstü olan şeyin gerçekleştirilmesine yönelik
kasdın bulunması zaruridir ve bundan o şeyin vücut bulması gibi bir sonuç da
lazım gelmez. Zira birşeyi emretmeye yönelik kasdın bulunması, o şeyin irade
edilmesini lazım kılmaz. Bü ancak "Emir, fiilin iradesidir"
şeklindeki Mutezile görüşüne göre söz könusu olabilir. Eş'arilere gelince,
onlara göre emir, iradeyi gerekli kılmaz. Aksi takdirde emredilen şeyler
tümüyle birlikte vuku bulurdu. Sonra takat üstü şeyle yükümlü kılmada, o şeyin
gerçekleştirilmesine yönelik bir kasdın bulunmadığı varsayılacak olursa, o
zaman o şey takat üstü yükümlülük olmaz. Çünkü takat üstü yükümlülük demek,
işlenmesine güç yetmeyen bir fiili işlemeye icbar etmektir. Fiile icbar
edilmesi, onu yapmasına yönelik kasdın bizzat kendisi veya kasdın lazımı
olmaktadır. Bu bulunmadığı zaman, onunla yükümlü tutma da yoktur. (Takat üstü
yükümlülük) tahsile yönelik bir talep olmakta; o şeyin bizzat ortaya konmasına (husüle)
yönelik olmamaktadır. Bu ikisi arasında
açık fark vardır.
Diğer itiraz
noktalarında da durum aynıdır. Çünkü efendi, kölesine emirde bulunduğu zaman,
ondan em rettiği şeyi tahsil etmesini istemiş olmakta; emrettiği şeyin husulünü
istemiş olmamaktadır. Birşeyin tahsilini istemekle, husulünü istemek arasında
fark vardır.
Ta'ciz ve tehdid için
olan emirlere gelince, bunlar her ne kadar emir sigası ile gelmişlerse de
aslında bir emir değillerdir. Eğer bunlar için 'mecaz yoluyla emirdirler' denilecek
olursa, o zaman onların durumu da arzettiğimiz şekilde olacaktır. Zira emir
-mecazi de olsa- bir kasdın bulunmasını gerektirir ve emir de bununla olur ve
bu şekilde mecaz yönü tasavvur olunur. Aksi takdirde, emredilen şeyin
gerçekleştirilmesine yönelik bir kasıt olmaksızın (ta'ciz ve tehdid için
getirilmiş olan bu sigalar) hiçbir şekilde
emir olmaz.
Sonraki
sayfa için aşağıdaki link’e tıkla: