EL-MUVAFAKAT *ŞATİBİ*
AVARİZU’L-EDİLLE /
ÜÇÜNCÜ FASIL: EMİR VE NEHİY /
BİRİNCİ MESELE:
Emir ve nehiy, emreden
de bulunan bir istek ve iradeyi gerekli kılar.
Emir, emredilen şeyin
istenmesi ve gerçekleştirilmesinin irade edilmesi unsuruna; nehiy ise, yasak
edilenin terki talebini ve onun gerçekleştirilmemesi iradesini içerir. Bununla
birlikte, emredilen şeyin işlenmesi, yasaklanan şeyin de terki bir irade unsuru
içerir ya da gerektirir; fiil ya da terkin gerçekleşip gerçekleşmemesi de işte
bu irade iledir.
Açıklamak gerekirse:
İrade (dileme), şeriatta iki anlama gelir:
Birincisi: Her irade
edilene yönelik kader ve yaratıhşla ilgili iradedir (kaderi irade). Mesela bu
anlamda şöyle denir: 'Allah'ın olmasını dilediği olur. Olmamasını dilediği de
olmaz.' Veya: 'Olmasını dilemediği şeyin olması imkansızdır.'
İkincisi: Emredilenin
gerçekleştirilmesi, yasak edilenin de gerçekleş-
tirilmemesi isteğine
taalluk eden emirle ilgili irade (emri irade). Bu çeşit irade; Allah, emrettiği
şeyin işlenmesini sever ve ondan hoşnud olur, anlamına gelir. Emredilmiş olması
hasebiyle emrolunanın onu yapmasını sever ve ondan hoşnud olur. Nehiyde de
durum aynıdır; yani Allah, yasak edilenin terkedilmesini sever ve ondan hoşnud
olur.
Allah Teala, kullarına
çeşitli emirler vermiş ve O'nun yüce iradesi ikinci anlamında olmak üzere bu
emirlere taalluk etmiştir. Çünkü emir iradeyi gerektirir. Zira emir mahiyet
itibarıyla, mükellefi fiilin işlenmesine ya da terkine zorlama (ilzam) anlamı
taşır. Öyle ise, bu zorlamanın murad edilmiş olması gerekir. Aksi takdirde ne
bir ilzamdan söz edilebilir ne de onun (emir) için anlaşılabilir bir mana
düşünülebilir. Sonra, yukarıda sözü edilen anlamda, kendisi ile ilzam edilen
şeyin gerçekleştirilmesi murad olunmaksızın ilzamın murad olunması mümkün
değildir. Oysa ki Allah taat ehline yardımcı olmaktadır ve O, aynı zamanda
onlardan taatın vuküunu da murad etmiş olmaktadır. Bu durumda (taat), birinci
yani kaderi anlamında iradesine uygun olarak meydana gelmiştir. Günahkarlara
ise yardımcı olmamaktadır ve onlardan taatın vuküunu murad etmemiştir. Bunun
sonucunda da meydana gelen terk olmuştur. Bu da birinci anlamda iradesinin
gereği olmaktadır. Emir, bu birinci anlamda iradeyi, zorunlu olarak
gerektirmez. Dolayısıyla dilemediği birşeyi emretmiş olabilir. Dilediği birşeyi
de yasaklamış olabilir. İkinci (yani emri irade) anlamında ise, ancak irade
ettiği şeyi emreder; sadece irade etmediği şeyleri yasaklar.
İrade, her iki anlamda
da şer'i nasslarda kullanılmıştır: Birinci anlamda irade hakkında Yüce Allah
şöyle buyurmuştur: "Allah kimi doğru yola koymak murad ederse onun kalbini
İslamiyet'e açar, kimi de saptırmak murad ederse, göğe yükseliyormuş gibi,
kalbini dar ve sıkıntılı kılar. Allah böylece inanmayanları küfür bataklığında
bırakır."[En'am 125] Hz. Nuh'un (a.s.) sözünü hikaye tarzında da şöyle
buyuruyor: "Ancak Allah murad ederse onu başınıza getirir, siz O'nu aciz
bırakamazsınız. Allah sizi azdırmak murad ederse, ben size öğüt vermek istesem
de faydası olmaz."[Hud 34] Başka bir ayette de şöyle buyurur: "Allah
murad etseydi, belgeler kendilerine geldikten sonra, peygamberlerin ardından
birbirlerini öldürmezlerdi. Fakat ayrılığa düştüler, kimi inandı kimi inkar
etti. Allah murad etseydi birbirlerini öldürmezlerdi, lakin Allah istediğini
yapar. ''[Bakara 253] Bu manada nasslar pek çoktur.
İkinci anlamda irade
hakkında da şöyle buyurur: ''Allah size kolaylık murad ederse zorluk
istemez"[Bakara 185]; ''Allah sizi zorlamak istemez, Allah sizi arıtıp
üzerinize olan nimetini tamamlamak murad eder ki şükredesiniz"[Maide 6];
Allah size açıklamak ve sizden öncekilerin yollarını göstermek ve tevbenizi
kabul etmek murad eder. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Allah sizin
tevbenizi kabul etmek murad eder, şehvetlerine uyanlar ise sizin büyük bir
sapıklığa gitmenizi isterler. İnsan zayıf yaratılmış olduğundan Allah sizden
yükü hafifletmek murad eder"[Nisa 26-28]; "Ey Peygamberin ev halkı!
Şüphesiz Allah sizden kusuru giderip sizi tertemiz yapmak murad
eder."[Alızab 33] Bu anlamda kullanılan "irade" kelimesi de aynı
şekilde pek çoktur.
Bu iki tür irade
arasındaki farktan gaflet yüzünden konu ile ilgili yanlış anlamalar olmuştur.
Bazıları mutlak surette emir ve nehiyde iradenin bulunmadığını iddia
etmişlerdir. Bazıları emredilmeyen şeylerde mutlak olarak bulunmadığını,
emredilen şeylerde ise mutlak surette bulunduğunu söylemişlerdir. Her iki yer
arasındaki farkı kavrayanlar ise, bu konuda herhangi bir karıştırma durumu
içerisine düşmemişlerdir. Emri irade, sonuç itibarıyla teşri iradesi demektir
ve bu durumda emirde iradenin mutlak surette bulunması gerekecektir. Kaderi
irade ise, tekvin (yaratma) iradesi demektir. Buna göre, bu kayıtlama sadedinde
"kasıd" lafzının kullanıldığını ve Şari'e izafe edildiğini görürsen
bil ki, ben onunla teşri iradesi anlamına işaret etmekteyim. Bu aynı zamanda
teklif iradesi olmaktadır. Usulcülerin "tekvin iradesi" demeleri ve
bununla da ikinci manası ile bu kitapta "kasıd" lafzı ile anılacak olan
şeyi kastetmeleri yaygındır. Tabii bu bir ıstılah meselesidir ve ıstılahIarda
fazla katılık göstermenin bir anlamı yoktur. Yardım ancak Allah'tan istenir.
Sonraki
sayfa için aşağıdaki link’e tıkla: