EL-MUVAFAKAT *ŞATİBİ*
ŞARİ'İN, MÜKELLEFİN
ŞER'İ HÜKÜMLER ALTINA GİRMESİNDEKİ KASDI (MÜKELLEFİN
ŞERİATLA YÜKÜMLÜ TUTULMASI) / ON YEDİNCİ MESELE:
Şari'in şeriatı
koymasından anlaşılan şudur ki, taat ya da masiyet, onlardan doğacak masIahat ya
da mefsedetin büyüklüğüne göre büyük ya da küçük olmaktadır. Bilindiği üzere
şeriattan gözetilen en büyük masIahat, her şeriatta (millette) dikkate alınan
beş zaruri esasın normal seyrinde yürümesini ve korunmasını temin etmek; en
büyük mefsedet de onların ortadan kaldırılmasına sebebiyet verecek davranışlara
girmektir.
Bunun delili, zaruri
esasların ihlaline yönelik olarak gelen va'idin ölçüsüdür: Dinden dönme
(irtidat), haksız yere insan öldürme ve can güvenliğine yönelik tecavüzler,
zina, hırsızlık, içki içme ve bu anlama gelecek (uyuşturucu kullanma gibi)
diğer davranışlar gibi, ya had cezası konulan ya da şiddetli tehdit unsuru
(vaid) içeren davranışlarda bu açıkça görülmektedir. Haci ya da tekmili
esaslarla ilgili konularda ise aynı hassasiyet gösterilmemiş, onlarla ilgili
özel bir tehdit (va'id) ya da belirlenmiş had cezası konulmamıştır. Eğer
birşeyin hakkında özel bir had cezası konulmuşsa, hakkında kesin bir va'id
getirilmişse, o şey zaruri olan esaslarla ilgilidir demektir. Bu konuda istikra
yeterlidir; dolayısıyla uzun uzadıya delil serdine gerek yoktur.
Ancak masIahatlar ve
mefsedetler iki kısımdır:
(a) Dünyanın düzen ya da
fesadı kendisine bağlı olanlar. Can güvenliğini temin etmek masIahata, insanı
öldürmek de mefsedete bu kısımla ilgili olarak verilecek örneklerdir ..
(b) Birinci türden olan
masIahat ya da mefsedetleri tamamlayıcı, onları kemal noktasına ulaştırıcı olan
kısım. Bu ikinci kısım hep aynı mertebede olmayıp farklı dereceleri vardır.
Birinci kısımdan olan masIahat ve mefsedetler de aynı şekilde hep aynı derecede
değildir. Birinci kısımdan olan zaruri esasları ele aldığımızda bunlar
içerisinde dinin (din ve vicdan hürriyeti) ilk sırayı aldığını görürüz. Bu
yüzden dinin korunması uğruna can, mal vb. feda edilir. Sonra can güvenliğinin
korunması gelir. Bu uğurda da neslin, aklın, malın ... heder edildiği görülür.
Mesela bazı alimlere göre, bir kimse ölüm tehdidi altında canını kurtarmak için
zina edebilir; bir kadın naçar kalır, kendisi ile cinsi ilişkide bulunmadıkça
yiyecek vermeyen bir kimsenin olması halinde açlıktan dolayı öleceğinden
korkarsa, canını kurtarmak için onunla ilişkiye girmesi caiz olur, demişlerdir.
Diğer zarılri esasların durumu da aynıdır. Sonra biz mesela garar satışını
(beyu'l-garar) ele aldığımızda, bunlarda bulunan mefsedetlerin de aynı derecede
olmadıklarını görürüz. Ceninin ceninini satmadaki mefsedet, şu anda ana
karnında bulunan cenini satmanın mefsedetinden daha büyüktür. Ana karnındaki
cenini satmanın mefsedeti de, şu anda burda olmayan, fakat meşakkatsiz görme
imkanı bulunan bir malı evsafını belirterek satmanın mefsedeti gibi değildir.
Bu gibi şeylerden sakınma maslahatı da aynı şekilde farklı farklı olacaktır.
Buna göre taat, külli zarılri bir masIahat gerçekleştiriyorsa, o ta at dinin
rükünlerine katılacaktır; aynı şekilde muhalefet de külli ve korunması zarılri
bir mefsedet ortaya çıkarıyorsa, o da büyük günahlardan (kebire) kabul
edilecektir. Eğer taat, cüz'i bir masIahat gerçekleştiriyorsa, nafilelere
katılacak ve fazilet sayılan şeylerden kabul edilecektir; aynı şekilde
muhalefet de, cüz'i bir mefsedet ortaya çıkarıyorsa, o da küçük günahlardan
sayılacaktır. Kebire sayılan büyük günahlar aynı ölçüde olmadığı gibi, her
rükün de birbirleri ile aynı mertebede değildir. Taat ve muhalefet konusunda ortaya
çıkan cüz'i masIahat ya da mefsedetler de birbirleriyle hep eşdeğerde
değillerdir. Aksine bütün bunların her birinin, kendisine uygun bir yeri
bulunmaktadır.
Sonraki
sayfa için aşağıdaki link’e tıkla: