EL-MUVAFAKAT *ŞATİBİ*
İKİNCİ NEvİ
YÜKÜMLÜLÜKLERDE MÜKELLEFİN MAKSADI (NİYETİ) /
DOKUZUNCU MESELE:
Allah haklarında
mükellefin hiçbir şekilde müdahale ve tercih hakkı bulunmamaktadır. Kulun
kendisine ait haklarda ise, tercih hakkı bulunmaktadır.
Allah haklarının, asla
düşmeyeceği, mükellefin arzusuyla herhangi bir ilişkisi bulunmadığı konusunda
deliller pek çoktur. Bunlar içerisinde de en üst seviyede olanı istikradır:
Şeriatta yer alan bütün türleriyle taharet, namaz, zekat, oruç, hac, iyiliği emretme
kötülüğü yasaklama -ki en yüce mertebesi cihad olmaktadır-, bunlarla ilgili
bulunan keffaret ve diğer muameleler, yeme, içme, giyinme ve benzerİ içerisinde
Allah hakkı ya da başka bir kul hakkı bulunduğu sabit bulunan diğer konuların
teker teker ele alınması ve incelenmesi sonucunda ulaşılan netice Allah hakkı
ya da başkasına ait kul hakkı karşısında kişinin herhangi bir
tasarrufyetkisinin bulunmadığını ortaya koymaktadır. Bütün cinai hükümlerde de
durum aynıdır ve bunlarda da Allah'a ait bir hakkın düşürülmesi imkanı yoktur.
Mesela bir kimse çıksa da namaz için gerekli olan taharet şartını -hangi çeşidi
olursa olsun- veya farz olan namazlardan birini veya zekatı veya orucu veyahut
da haccı... düşürmek istese, bu arzusu kursağında kalır; zira onun böyle bir
yetkisi yoktur ve bu gibi yükümlülüklerle -eda edip boynundan düşürmedikçe-
ebedi olarak muhatap kalır. Aynı şekilde mesela canlı bir hayvanı boğazlamadan
yemeyi kendisine helal kılmak istese, keza Şari'in kendisine haram kıldığı şeyi
mübah kılmak istese veya veli ya da mehirsiz nikahı helal kılmaya çalışsa veya
riba ve diğer fasid alış-verişleri mübah kılmak istese veya zina, içki ya da
yol kesme gibi had cezalarım düşürmeye yeltense veya mücerred iddia ile (delil
getirmeksizin) başkalarına tazmin ya da ifa mecburiyeti getirmek istese ve
bunlara benzer daha başka tasarruflara yeltense, bütün bu çabaları boşuna
olacak ve yaptıkları bu gibi şeyler sahih olmayacaktır. Şeriatın bütününde bu
son derece açık bulunmaktadır. Dahası bir hakkın Allah hakkı ile kul hakkı
arasında dönmesi durumunda, kulun kendi hakkını düşürmesi eğer Allah hakkının
da düşürülmesine sebep olacaksa, kulun kendi hakkını dahi düşürmeye yetkisi
bulunmamaktadır.
İşte bu noktadan
hareketledir ki, mesela şöyle bir itiraz serdetmek mümkün değildir: Kişinin
kendi hayatı, bedeni, aklı, malının elinde kalması gibi konular üzerinde hakkı
sabittir. Bu durumda bir başkasını kendi üzerine musallat kılmak suretiyle bu
haklarını düşürdüğü zaman ya bu caizdir denilecek ya da hayır denilecektir. Eğer
hayır diyecek olursanız -ki fıkıh da böyle diyor-, o zaman bu koymuş olduğunuz
esasa ters düşer; çünkü hakkıdır. Düşürebildiğine göre de, kendi hakkım
düşürmesi konusunda muhayyer olduğu sonucunu gerektirir; fıkıh ise buna
hakkının olmadığına hükmediyor. Eğer evet diyecek olursanız, şeriata muhalefet
etmiş olursunuz. Zira hiçbir kimsenin kendisini öldürme ya da organlardan
birisini veyahut da bir malını itlaf etme yetkisi bulunmamaktadır. Yüce Allah:
"Kendinizi öldürmeyin, şüphesiz ki Allah size merhamet edendir"[Nisa
29]; "Mallarınızı aranızda haksız yollarla yemeyin ... "[Bakara 188;
Nisa 29] buyurmaktadır. Kendisini öldürenler hakkında korkunç bir cezanın
olduğu bildirilmiştir. Akıl maslahatını bir süre örttüğü için içki haram
kılındığına göre, onu tümden izale etmenin hükmü ne olur dersiniz? Malını
savurganca harcayan kimseler kısıtlılık altına alınmış ve malın ziyan edilmesi
Hz. Peygamber'ce [s.a.v.] yasaklanmıştır. Bütün bunlar, kul haklarında onun
tercih hakkının bulunması gibi bir sonucun lazım gelmeyeceğini göstermektedir.
CEVAP: Bu itiraz yerinde
değildir. Çünkü nefislerin ihyası, akılların ve bedenlerin kemali kulların
kendi haklarından değil; Allah'ın kullar üzerindeki haklarından olmaktadır. Bu
hususlarda kullara bir tercih hakkı tanınmaması bunun en büyük delilidir. Bu
durumda Yüce Allah kulun hayatını, bedenini ve yükümlü tutulduğu şeyleri
anlaması ve böylece yerine getirmesi için vasıta olan aklını tamamladıktan
sonra, kulun kalkıp da bunları düşürmeye çalışması sahih olmayacaktır; onun böyle
bir yetkisi yoktur.
Ancak, bazen mükellef,
kendi kesb ve esbaba tevessülü bulunmaksızın belaya maruz kalır ve bu yüzden
canı veya aklı ya da bir organı ortadan kalkabilir. Bu gibi yerlerde kul hakkı
katıksız bir hal alır. Zira vuku bulan şey, ortadan kaldırılması imkanı
bulunmayan şeylerdendir. Bu durumda kendisine tecavüzde bulunan kimseyi
cezalandırma hakkında tercih hakkı bulunmaktadır. Çünkü o kişi (mütecaviz)
hakkında tahsil edilebilir bir hak şeklini almıştır. Aynen bir türlü borç gibi.
Bu durumda mağdur hakkını dilerse terkeder. Daha uygun olanı da, külli üzere
bırakmış olmak için terki olmaktadır. Yüce Allah: "Ama sabredip
bağışlayanın işi, işte bu azmedilmeye değer işlerdendir"[Şura 43];
"Ama kim affeder ve barışırsa, onun ecri Allah'a aittir"[Şura 40]
buyurur. Bunun izahı şöyle: Kısas ve diyet, mağdurun canına ve bedenine ait
masIahatların ortadan kalkması karşılığında bir telafi olmaktadır; çünkü
bunlarda bulunan Allah hakkı ortadan kalkmış ve telafisi imkansız bir hal
almıştır. Fıkhi konularda zikredilen tafsilat üzere tedaviye kalkışılması vacip
olmaması halinde hasta olmayanı hasta etmek, kendinden vacip olmayan zalimi
uzaklaştırmak gibi konularda olduğu gibi ortadan kaldırılması mümkün olanlardan
meydana gelen şeylerde de durum aynıdır. Mala gelince, o da aynı tarz üzere
caridir. Çünkü hakkın kul için olduğu belirdiği zaman, onun o hakkını düşürme
yetkisi bulunacaktır. Allah Teala: "Borçlu darda ise, eli genişleyinceye
kadar ona mühlet verin. Bilmiş olsanız borcu bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır"[Bakara
280] buyurmuştur. Ancak kişinin elinde malolur ve onun üzerinde şer'an mübah
kılınmış bir maksat doğrultusunda olmaksızın bir tasarrufta bulunmak ya da onu
itlaf etmek isterse, buna yetkisi yoktur. Bu kabilden olan diğer hususlarda da
durum aynıdır. Helalin haram, haramın da hel al kılınması vb. Allah haklarından
olmaktadır. Çünkü bu yeniden bir teşri (hüküm koyma), insanları gereği ile
icbar edecek şer'i külli bir esasın inşası demektir; halbuki onların buna
yetkileri yoktur. Zira birşeyin helal ya da haram kılınmasına esas olan, o
şeyin güzellik ve çirkinliğinin tesbiti, akıl yoluyla olmamaktadır. Bu durumda
yapılan şey, Allah'tan başkası için bir pay bulunmayan bir alanda taşkınlıktan
başka birşey değildir, haddi aşmadır. Bu yüzden, bu gibi konularda hiçbir
kimsenin seçim hakkı bulunmamaktadır.
SORU: Daha önce, her kul
hakkına mutlaka Allah hakkının da bir taalluku bulunduğu ve neticede içerisinde
Allah hakkı bulunmayan hiçbir kul hakkının olmadığı geçmişti. Bu durumda kulun
kendisine nisbet edilen hakkını düşürme yetkisinin bulunmaması gerekir. Bu
izahtan sonra kulun tercihine bırakılmış bulunan hiçbir hak kalmaz. Sonuç
olarak da kul hakkı gider ve geriye sadece bir kısım hak (yani Allah hakkı)
kalır.
CEVAP: İşte bu tek kısım
iki kısma bölünmüş olmaktadır; çünkü kul hakkı olan şeyin haklı ğı Şari'in
tanıması sonucu olmuştur; yoksa esastan kulona müstahak değildir. Bu husus bu
kitapta daha önce genişçe ele alınmıştı. İşte bu noktadan hareketledir ki, hem
kul hakkından, hem de Allah hakkından söz etmek mümkün olmuştur.
Sırf Allah hakkı olan
şeylere gelince, kulun onlar karşısında herhangi bir tavır göstermesi sözkonusu
değildir.
Kul haklarına gelince,
kulu!). bu gibi haklarda -Allah'ın kendisine verdiği yetkiye dayanarak- tercih
hakkı bulunmaktadır ve bu yetkiyi müstakil olarak kendi iradesinden almış
değildir. Az önce verilen izahlardan, kulun kendisine ait haklarda kısmen
muhayyer kılındığı ortaya çıkmış bulunmaktadır. Bu konuda helalolmak kaydıyla
yiyecek, içecek ve giyecek türleri arasında bir tercihte bulunabilmesi; keza
alış-veriş, muamelat, hak davasında bulunma gibi konularda seçim yapması delil
olarak yeterli olmaktadır. Kulun bu gibi hakları düşürme yetkisi olduğu gibi
bunlar karşılığında bir bedel alma, elinde bulunan şeyler üzerinde -eğer
tasarrufu alışılmamış tür ve şekilden değilse- herhangi bir kısıtlılığa
uğratılmaksızın tasarrufta bulunma hakkı da bulunmaktadır. Burada bütün mesele,
Allah hakkı ile kul hakkı arasını ayırabilmektedir. Bu hususa bu kitabın üçüncü
nev'inin sonunda işaret edilmişti. Allah'a hamdolsun!
Sonraki
sayfa için aşağıdaki link’e tıkla: