EL-MUVAFAKAT *ŞATİBİ*
İKİNCİ NEvİ
YÜKÜMLÜLÜKLERDE MÜKELLEFİN MAKSADI (NİYETİ) /
SEKİZİNCİ MESELE:
Yükümlülükler işlenirken
onlardan gözetilen masIahatların amaçlanması karşısında mükellef için şu üç
durum söz konusu olur:
(1) Fiille, Şari'in onu meşru kılmasındaki
maksadından anladığı şeyi amaçlaması. Bunda bir problem yoktur. Ancak kulluk
kastını ihmal etmemesi uygun olur. Çünkü kulların masIahatları sadece taabbud
yolundan gelmektedir. Zira onlar -yerinde de açıklandığı gibi- akli
değillerdir. Onlar sadece taabbud kasdına tabidirler. Bu durumda onun dikkate
alınması halinde bu durum, kulluğun gerçekleşmesine daha çok imkan
verecek, mükellef için o fiilin bir adet gibi işlenmekten daha uzak bir hal
alacaktır. Nice maslahatı anlayan ve bunda da isabet eden kimse vardır ki, onu
emredenin emrinden habersiz kalmıştır. Bu bir gaflettir. Pek çok hayırların
yitirilmesi demektir. Kulluk kastının ihmal edilmemesi halinde ise durum böyle
olmayacaktır.
Sonra göründüğü
kadarıyla, masIahatların münhasırlığını gösteren bir delil bulunmamaktadır.
Olsa da çok azdır. Nasslarla belirlenmiş illetlerin tesbiti konusunda durulduğu
zaman bunların ne kadar az olduğu görülecektir. Zira Şari'in kelamında mesela:
"Bu hükmü sadece şu hikmetlerden dolayı meşru kıldım" denilmesi çok
enderdir. Münhasırlık sabit olmayınca ya da bazı yerlerde bidüziyelik
arzetmeyecek şekilde sabit olduğuna göre, o hikmete / maslahata yönelik kasıt
bulundurmak, belki de o hükmün me şruluğunda gözetilmiş bulunan başka bir
maksadın düşürülmesi demek olur. Bu durumda da kemalden uzaklaşılmış olur.
(2) Vakıf olsun olmasın, Şari' Teala'nın
kasdettiği umulan şeyi amaçlaması. Bu birinciden mükemmeldir. Ancak belki bunda
da taabbud (kulluk icrası) düşüncesi ihmal edilebilir. Çünkü bu fiilin şu
masIahattan dolayı meşru kılındığını bilen ve sonra da onu o kasıt için işleyen
kimse, o fiili maslahata ulaşmak için işlemiş, fakat ilgili emre uyma
düşüncesinden gaflet etmiş olabilir. Dolayısıyla o fiili emir gelmeden önce
işleyen kimseye benzer. Bu şekilde fiilde bulunan kimsenin fiili bir adet
sayılır, kulluk icrası (taabbud) kasdı içermez. Bazen şeytan işe karışır ve bu
fiille Yaratıcıya değil de bir yaratığa yaklaşma veya bir makam ve dünyalık
elde etme ya da daha başka ecir ve sevabı düşüren bir amaç beslemesini sağlar.
Bu gibi durumlarda kişi sadece kendi hazzı için çalışmış olur. Dolayısıyla onun
fiili ve karşılığında alacağı mükafatı, kulluk
(taabbud) kasdı ile işlemiş bulunan kimsenin fiil ve mükafatının kemaline asla
ulaşmaz.
(3) Maslahatı anlasın anlamasın sadece emre uymayı
(imtisal) amaçlamış olması. Bu ise daha mükemmel ve daha emin bir yoldur.
Daha mükemmeloluşu
şöyle: Kişi burada kendisini emre uyan bir kul, çağırıya buyur diyen bir köle
yerine koymuştur. Zira sade emirden başka birşeyi dikkate almamıştır. Hem sonra
bu kimse emre uymuş olmakla maslahatın bilgisini herşeyi anahatlarıyla ve bütün
detaylarıyla bilen Allah'a havale etmiş, böylece ameli, bir kısmını ihmalle
sadece bazı maslahatlara münhasır kılmış olmamaktadır. Allah ise o amelden
doğacak her maslahatı bilmektedir. Bu haliyle kişi bazı masIahatlar mülahazası
olmaksızın yapılan çağırıya uymuş olur.
Daha emin oluşuna
gelince, emre uymuş olmak için fiili işleyen kimse, onu kulluk gereği olmak
üzere işlemekte ve hizmetin tam merkezinde durmaktadır. Eğer Allah'tan
başkasına yönelik bir kasıt kendisinde belirecek olursa, kulluk kastı onu geri
çevirecektir. Hatta fiili hiçbir şeye sahip olmayan, hiçbir şeye gücü yetmeyen
sahip li bir köle imiş gibi işlemesi durumunda böyle bir kasıt zaten çoğu kez
doğmayacaktır. Fiili maslahatı elde etmek için işlemesi durumunda ise durum
farklı olacaktır. Çünkü o zaman kendisini, bizzat kendi nefsi için de bir
vasıta olduğu gibi, kullar ile masIahatları arasında bir vasıta görecektir. Bu
durumda belki de kendisine bir pay biçme duygusu doğacaktır.
Hem sonra burada emir ve
yasağın altına girmesi ve sınırlarında durmasının bir gereği olarak kendi hazzı
kendi yönünden yok edilmiş olacaktır: HazIara ulaşmak için amelde bulunmak bazı
ifsad edici unsurların girmesine bir yoldur. HazIarı düşürmek suretiyle amelde
bulunmak ise, onlardan uzak olmaya bir yoldur. Bu bahis Hükümler bölümünde
genişçe ele alınyar. Tevfik ancak Allah'tandır.
Sonraki
sayfa için aşağıdaki link’e tıkla: